Zıplanacak içerik

wherthus

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

wherthus tarafından postalanan herşey

  1. wherthus şurada cevap verdi: kaan_kulhan başlık Download & Net Programları
    **skype** Programın Özellikleri 1)skype kullanıcıları için ücretsiz telefon görüşmesi 2)Yüksek ses kalitesi 3)Tüm güvenlik duvarları ile tam uyum 4)Arkadaş listesi 5)Kolay kullanım Not: Bu program xp ve windows 200de çalışıyor.
  2. **Tıklayın** buradan bakabilirsin kotana kolay gelsin
  3. wherthus şurada bir başlık gönderdi: Mizah - Mizahla ilgili her Şey
    Donald Ramsfeld ölmüs ve cennete gitmis .. Aziz Peter'in karsisinda cennetin kapsinda duruken arkasinda saatlerle dolu çok büyük bir kapi görmüs, ve sormus: -"Bu saatler ne böyle??" Aziz Peter cevap vermis: -"Bunlar yalan saatleri. Dünayadaki herkesin bir yalan saati vardir.. Her yalan söyleyisinde saatteki ibre hareket eder.." Ramsfeld: -"OO, peki bu kimin saati?" -"Bu Azize Teresa'nin saaai.. Ibre hiç bir zaman oynamadi, yani hiç yalan söylememis.. -"Inanilmaz" demis Ramsfeld. "Peki bu kimin saati??" Aziz Peter cevap vermis: -"Bu Abraham Lincoln'ün saati.Ibre iki kez hareket etti, yani Abe tüm yasaminda sadece iki kez yalan söyledi.." En sonunda Ramsfeld dayanamamis ve sormus: -"Peki Bush'un saati nerede??" -"Bush'un saati Isa'nin ofisinde, Isa onu vantilatör olarak kullaniyor.."
  4. Türk Resim Sanatı Tarihi Giriş Geleneksel çizgide ilerleyen Türk sanatı; 18.yüzyıldan itibaren belirginleşmeye başlayan batılılaşma hareketlerinin sonucunda bir sonraki yüzyılda batı sanatının seyrine girmiştir. Böylece günümüze değin uzanan ve çağdaş Türk sanatı olarak isimlendirilen süreç ortaya çıkmıştır. Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey gibi isimlerden günümüzün genç sanatçılarına, klasik/izlenimci tarzdan resim ve heykelin ötesine geçen kavramsal çalışmalara kadar uzanan bu süreci, daha sonra ayrıntılı bir şekilde ele alacağız. Batılı anlamda Türk resim sanatının gelişimini ve evrelerini tüm detaylarıyla gözler önüne sermeye çalışacağız. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun batı kültürüne, bilgisine, teknolojisine, kurumlarına ve yaşam tarzına henüz kapılarını açmadığı dönemlerde resim sanatının geleneksel anlamda nasıl ele alındığını, üretim alanları ve biçimlerini özlü bir şekilde anmaksızın konuya girmek son derece sağlıksız olacaktır. Bu, çağdaş Türk resim sanatının kökenlerini geleneksel resim anlayışına dayandırma gerekliliğinden dolayı değildir. Hatta denilebilir ki, günümüz Türk resminin temelleri geleneksel resim anlayışına pek az şey borçludur ve büyük ölçüde ayrı temeller üzerinde kurulmuştur. Ancak yeni değerler eski değerlere ne kadar az şey borçlu olurlarsa olsunlar, sonuçta onların yerini almışlardır ve yerini aldıkları şeyi anlamadan yeni değerleri anlamlandırmaya çalışmak boş ya da en azından havada kalan bir uğraş olur. Türkler Anadolu'ya hakim olduklarında oldukça zengin bir mirasla karşılaştılar. Batı kültür ve sanatının en erken dönemlerden kalma ürünlerini tanıma fırsatını buldular. Ayrıca tarih boyunca batıyla savaş, ticaret v.s. gibi nedenlerle olan ilişkiler sonucunda ya da zaman zaman saraya davet edilen yabancı sanatçılar aracılığıyla batı sanatını bir ölçüde tanıyabildiler. Ancak Prof.Dr. Mustafa Cezar'ın çok yerinde bir tespitinde olduğu gibi; batıya karşı üstün oldukları sürece onlardan kültürel, teknolojik ya da sanatsal anlamda yararlanma ihtiyacı duymadılar. Böylece 19.yüzyıla değin geleneksel sanat anlayışlarını sürdürdüler Geleneksel sanat anlayışının, resimdeki yansıması minyatür ve bazı duvar resmilerinde kendisini göstermiştir. Türk Minyatürü - I Minyatür; çoğunlukla elyazması kitaplarda, metnin anlaşılmasını kolaylaştırmak ve konuyu zenginleştirmek amacıyla yapılan küçük boyutlu resimlere verilen isimdir. Gerek hıristiyan gerekse İslam dünyasında çok sayıda minyatürlü yazma üretilmiştir. Ancak Hırıstiyan sanatı, yaşanan kültürel ve düşünsel değişimlerle bağlantılı olarak doğanın gerçekçi tasvirine yönelmiş ve bu uğurda yağlı boya resmin sağladığı olanakları tercih etmiştir. Ayrıca, matbaanın keşfiyle birlikte elyazmalarının azalmaya başlaması da buna eklenince, 15.yüzyıldan itibaren batı dünyasında minyatür önemini yitirmiştir. Oysa islam sanatçısı, islam felsefesine uygun olan şematik bir anlatımı tercih etmiş ve bunu minyatür sanatında yorumlamıştır. Üstelik islam dünyası matbaaya daha birkaç yüzyıl ilgisiz kalacaktır. Dolayısıyla elyazmalarının üretimi artarak devam etmiştir. Minyatür sanatına yeni bir yaklaşım ve konu dünyası getirmiş olan Türk minyatürü, daha başından beri gerçekçi eğilimiyle dikkat çeker, ancak genel hatlarıyla İslam minyatür geleneğine bağlıdır. Bu durum klasik Osmanlı üslubunun geliştiği 16.yüzyıla kadar belirgindir. Günümüze gelen örnek ve belgeler bizi 8-9.yüzyıllara Uygurlar dönemine kadar götürür. Uygurlardan kalma az sayıda minyatürlü sayfa, ardından Selçuklular döneminden kalma (11-13.yüzyıllar) Kelile ve Dimne, Varka ve Gülşah gibi sayılı minyatürlü yazma Türklerin bu sanata tarih boyunca vermiş olduğu önemi ortaya koyar. Ancak sağlam ve tutarlı bir çizgi izleyebilmek için Fatih Sultan Mehmet dönemini beklemek gerekecektir. Fatih Dönemi: Fatih'in İstanbul'u fethi sadece Türkler için değil, tüm dünya için önem taşıyan tarihi bir olaydır. Sınırlarını Hırıstiyan batının kapılarına dayamış olan Osmanlı, artık başkenti İstanbul olan güçlü bir imparatorluktur. Burada hemen şu saptamayı yapalım; demek ki, bu tarihten itibaren gelişme sürecine girecek olan minyatür sanatı herşeyden önce bir imparatorluk sanatı olacaktır. Sultan İstanbul'un fethinin ardından fazla zaman geçirmeden sarayına doğulu ve batılı pekçok bilim ve sanat adamının toplamaya başladı. Saraya gelen yabancı sanatçılar arasında Venedikli Maestro Paolo, Veronalı Matteo di Pasti, 1478-1481 arasında burada kalan ve padişaha çok sayıda madalyon hazırlayan Costanza da Ferrara ve Fatih'in bir portresini yapan Gentile Bellini gibi isimlere rastlanır. Dönemin en ünlü nakkaşı olan ve Maestro Paolo'nun öğrencisi olduğu, bir süre Venedik'e gidip burada çalıştığı söylenen Sinan Bey de; onun bağdaş kurmuş, elinde tuttuğu karanfili koklar bir vaziyette resmini yapmıştır. Burada batı portre resminin unsurlarıyla minyatür geleneğinin uyumlu bir kaynaşması söz konusudur. Böylece bu dönemde Osmanlı minyatüründe portre geleneğinin temelleri de atılmış olur. Ancak bu dönemden günümüze gelen iki minyatürlü yazmadan Dilsüzname Edirne'de, Cerrahiye-i İlhaniye ise Amasya'da hazırlanmıştır. Saray atölyesinden çıkma resimli elyazmalarından günümüze gelen ilk örnekler II. Beyazıd dönemine aittir. Osmanlı Saray Atölyesinde Minyatürlü Yazmaların Hazırlanması: Saraya bağlı olarak hem atölye hem de bir okul görevi gören nakkaşhanelerden çıkma ilk örnekleri görmeden önce, kısaca minyatürlü bir yazmanın nasıl hazırlandığını anlatmakta yarar vardır. Elyazması kitapların hazırlanması toplu bir çalışmanın ürünüdür. Nakkaşhanede sernakkaş ya da nakkaşbaşı adı verilen bir ustanın yönetiminde pekçok sanatçı birarada çalışmıştır. Atölyede sıkı bir disiplin içerisinde usta-kalfa-çırak ilişkisi mevcuttur ve muhtemelen ilk önce usta her sahneyi tasarlanmış ardından yardımcıları arasında bazı konuları paylaştırmıştır. Yoğun bir çalışma ortamı ve iş birliğinin söz konusu olduğu bu düzende, tüm çalışmalar sıkı bir disiplin içinde sürmekteydi. II. Beyazıd ve I. Selim Dönemleri : İşte bu ortamda hazırlanan minyatürlü yazmalardan günümüze gelen en erken tarihli örnekler II. Beyazıd dönemindendir. Bu dönemde Fatih döneminde yoğunlaşan batı etkisi azalmaya başlamış ve portrelerin yerini yeniden elyazmalarının sayfalarını süsleyen minyatürler almıştır. Kelile Dimne, Hamse, Hüsrev ile Şirin, Süleymanname gibi eserlerin minyatürlerinde Şiraz, Herat gibi çeşitli doğu okullarından gelen etkilerin yanı sıra az da olsa batı etkisi görülebilir. Yavuz Sultan Selim döneminde ise, 1514'de Tebriz'in fethiyle bağlantılı olarak bazı İranlı sanatçıların saraya gelmesiyle Safevi üslubu etkili olmuştur. Yaklaşık 40 yıllık bir süreç içerisinde Fatih döneminden gelen batı etkileri özümsenmeye başlanmış, bunun yanı sıra çeşitli doğu okullarının etkileri hissedilir olmuştur. Henüz belli bir üsluplaşma görülmese de, bu dönem için bir hazırlık evresi niteliği belirgindir. Mantık al-Tayr (1512), sadece Şiraz ve Tebriz okullarının değil Osmanlının karakteristik özelliklerinin de görüldüğü bir örnektir. Kanuni Dönemi : Kanuni döneminde Osmanlı minyatürü nihayet kişiliğini bulur. İmparatorluk doğuda ve batıda sınırlarını genişletirken fethedilen ülkelerin sanatçıları da Osmanlı sarayına geçiyordu ve bunlar Osmanlı sanatçıları üzerinde etkili oluyordu. Nevai'nin 1530-31 tarihli Hamse'sinin minyatürlerinde Avrupa, Pers ve Osmanlı gelenekleri kaynaşmıştır. Bu dönemde; Şahi'nin Divan'ı (1528), Ali Şir Nevai'nin biri 1534 tarihli diğeri tarihsiz iki Divan'ı gibi edebi içerikli yazmaların dışında en önemli çalışmalar tarihi konulu elyazmaları olmuştur. Bu konu, sonradan Osmanlı minyatürünün ana teması olacaktır ki, daha gerçekçi bir yaklaşımın gelişmesine yol açmıştır. Kanuni döneminin ortalarına doğru, Osmanlı tarihine ait olayları tasvir eden tamamen yeni bir tarz ortaya çıkmıştır. Matrakçı Nasuh'un resimlediği 1534 tarihli Bayan-ı manazil-i sefar-i Irakeyn, Kanuni'nin Irak seferini anlatır. Sultanın sefer güzergahındaki İstanbul, Halep, Diyarbakır, Tebriz, Bağdat şehirlerin ve kurulan kampların görünümleri tasvir edilmiştir. Büyük bir gerçeklikle yapılan resimler, dikkatli gözlemlerin sonucudur ve sanatçı ayrıntıya girmeden en önemli özellikleri vermeyi başarmıştır. Bu özellikleri ile çoğu kuşbakışı çizimlerden oluşan bu görünümler, topografik resim tarzının ilk ve en canlı örneklerini oluştururlar. Osmanlı sanatçıları Kanuni'nin atölyesinde doğulu ve batılı sanatçılarla birlikte çalışmışlar ve bunun sonucunda çalışmaları çeşitlilik göstermiştir. Yaklaşık 30 yıl süren II. Selim ve III. Murat dönemlerinde, Osmanlı minyatürü bu dış etkilerden tamamıyla kurtulmuş ve tam anlamıyla bağımsız ve özgün bir stil geliştirmiştir. Osmanlı tarihiyle ilgili tasvirler bu dönemde olgunlaşmış, realizm büyük bir sadeliğe ulaşmıştır. Bu dönemde minyatürün en önemli konusu Osmanlı tarihidir. Osmanlı sultanlarının tarihini, dönemlerinin toplumsal ve sosyal olaylarını anlatan şahnameler yüzlerce minyatür içeriyordu. Bu dönemde ayrıca II. Mehmet döneminde ilk kez görülen portreler de popüler olmuştur. Öte yandan edebi eserlerin illüstrasyonu önemini kaybetmiştir. Klasik Dönem : II. Selim döneminde hazırlanan Nüzhet-el ahbar der sefer-i Zigetvar'da kalenin fethini gösteren sahne, ilk kez figürlerle topografik tasviri birleştirerek daha sonraki çalışmalarda geliştirilerek kullanılacak olan bir özelliği ortaya koyar. Dönemin en önemli şahnamecisi Lokman'dır. Onun Zafername, Şahname-i Selim Han ve Şehinşahname adlı üç şahnameyi yazdığı bilinmektedir. Dönemin en önemli nakkaşı ise Nakkaş Osman'dır ve Lokman ile birlikte pekçok minyatürlü elyazmasında çalışmıştır. Portre resminde önemli bir isim Barbaros Hayrettin, Kanuni ve II. Selim'i resimleyen Nigari takma isimli Haydar Reis'tir. Nigari, 35X40 cm. ebatlarında büyük boy minyatürler yapmıştır. Osmanlı portrelerinin en önemli örneği III. Murat döneminde resimlenmiş olan Lokman'ın Kıyafet el-insaniye fi Şemail el- Osmaniye'sindeki çeşitli Osmanlı sultanlarına ait 20 portredir. Bu portreler için araştırma yapılmış ve sultanların özellikleri çıkartılmıştır. Portrelerdeki resmi özelliğe rağmen bireysel nitelikler ve ifadeler başarıyla yansıtılmıştır. III. Murat'ın oğlu III. Mehmet'in sünnet töreni için verdiği 52 günlük şöleni anlatan Surname bu dönemin en önemli minyatürlü yazmasıdır. Bu el yazması sadece Osmanlı minyatür resmi açısından değil, fakat aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun 16.yüzyıldaki ekonomik ve sosyal durumu için bir belge niteliği taşıması açısından da önemlidir. Osmanlı resminin en anıtsal el yazması hiç şüphesiz Şehnameci Lokman'ın iki ciltlik Hünername'sidir (1584). Kitabın birinci cildinde I. Osman'dan I. Selim hükümdarlığının sonuna kadar her sultanın tahta çıkışı, atış ve av yiğitlikleri, bedeni kuvvet, cesaret, felsefe, dönemin en önemli olayları ve ölümü gibi konuları işleyen sahneler yer alırken; ikinci cilt yalnızca I. Süleyman'ı konu alır. Bu dönemde yapılan pekçok minyatürlü diğer elyazmasıyla Osmanlı minyatürü klasik hüviyetini bulur. Dönemin sonlarına doğru ve bu okul en olgun işlerini üretirken tamamıyla yeni bir üslup ortaya çıkar. Bu üslubun doğuşu gerek yüzlerce minyatüründeki üslup gerekse konu açısından tarihi resimlerden farklı olan 5 ciltlik Siyer-i Nebi'de görülür. Burada, Hz. Muhammed'in hikayesi anlatılır. Az sayıdaki figürler olağandan büyüktür ve yumuşak konturludur. Minyatürler çok renkli, titreyen ve bükülmüş melek kanatları, alevli haleler ve bulutlarla zenginleştirilmiştir. Tarihi resimlerin ve sade kompozisyonlara dayalı hikayelerin tersine yumuşak hatlar, parlak renk skalası ve sadece birkaç figür kullanımı geç-klasik dönemin ana özellikleridir. Geç-Klasik Dönem : Bu dönemde sahnelerde birkaç büyük figürün yer alması, yumuşak hatlar ve güçlü renklerin vurgulanması genel özelliklerdir. Genellikle geç-klasik dönem tarihi konulu minyatürlerinde divan toplantıları, şehzadelerle konuşan sultanlar, elyazması üzerinde çalışan yazar ve ressamlar dönemin gözde konularıdır. Klasik dönemin doğal toprak renkleri yerini mor ve koyu kırmızının parlak tonlarına bırakır. Şehname-i Mehmet Han (1609)'da Sultan'ın İstanbul'a dönüşünü anlatan sahne tamamıyla yeni bir kompozisyon planının yansıtır. Figürler diyalog halindedir, zaferin neşesi içerisindedirler. III. Mehmet döneminin önemli sanatçısı Hasan'dır. Bu dönemde klasik dönemin aksine konularda büyük çeşitlilik görülür. III. Mehmet döneminde saray ressamlığıyla karşılaştırıldığında çok farklı bir görünüş ortaya koyan başka bir resim okulunun varlığı saptanır. Bunlar eyalet resimleridir. Fuzuli'nin Hadikat el Sueda'sı gibi örneklerde pekçok sahneye artık çeşitli toplumsal sınıflardan kişi dahil olur. Zengin hayal gücüne dayanan bu resimlerde bir halk üslubu vardır. Bu okulun serbest, samimi atmosferiyle saray oklunun etkileyici, resmi üslubu arasında büyük bir fark vardır. 17. Yüzyıl : Tarihi konulu resimler azalarak da olsa 17.yüzyılın ortasına kadar yapılmaya devam etti. Öte yandan 17.yüzyılın başından itibaren albüm yapımı ve bununla beraber tek figürler ve ayrı portreler önem kazandı. Klasik ve geç-klasik dönem minyatürleriyle olan en çarpıcı farklılaşma minyatürlerin ebatlarındadır. Falname'nin 36 minyatürü yaklaşık 36X48 cm. ebadındadır. Bunlar, renkli, kalın fırçalarla boyanmış ve dekoratif detayların önem kazandığı minyatürlerdir. II. Osman döneminde gerek tarihi konular gerek şahnameler yeniden popüler oldu. Dönemin en önemli yazması Tercüme-i Şakayık-ı Nümaniye, her alandaki Türk büyüklerini konu alır. Bunlar Nakşi'nin minyatürleridir. Nakşi'nin resimlerinde sahneler çok az figür içerir ve dış mekan tercih edilmiştir. Onun tarzı klasik dönemden ve sonraki resim okullarından farklıdır. Çalışmalarının en önemli özelliği zarif fırça vuruşlarına temellenen saf desendir ve manzaralar genellikle çeşitli mat renklerle boyanır. Arka plandaki ağaçlar ve binalar sahneye derinlik verme çabasıyla dikkatle gözlenmiştir ve olağandışı bir perspektif duygusuyla çizilmiştir. Bu durum özellikle kemerli pencere ve kapılarda görülür. Nakşi'nin renkleri de zengin ton çeşitlilikleri ve usta uygulanış teknikleriyle dikkat çekerler. Divan-ı Nadiri, ya da Antoloji de Nakşi'nin elinden çıkmış olmalıdır. Onun minyatürlerinde pencereden görülen patikalar, doğrudan resmin içine uzanan kemerli portaller ve uzaktaki gölgevari figürler, derinlik duygusuna çok fazla önem verdiğini gösterir. Kemerli açıklıklar resme güçlü bir perspektif duygusu verir. Açıktır ki, 17.yüzyıl başlarından itibaren batı sanatının en önemli özelliği olan üç boyutlu tasvire yönelik illüzyonlar Osmanlı minyatürüne girmeye başlamıştır. II. Osman döneminde, sultanın tarihini anlatan son Osmanlı Şahname'si yazılır. II. Osman'ın Hotin seferi sırasında ordusuyla ilerlediği sahnede, ön plandaki izleyici grubunun gösterilişi en yenilikçi özelliktir. Figürler sultana bakmaktadırlar ve arkadan gösterilmişlerdir. Ön plana alt kısımları resmin çerçevesi tarafından kesilmiş şekilde yerleştirilmişlerdir, bu tüm sahneye derinlik duygusu verir [ATASOY, N.; a.g.e., s.69, 70]. 16.yüzyıl klasik dönem üslubunu sürdürmeye devam eden saray sanatçılarından ayrı olarak Nakşi'nin sunduğu yeni üslup hem batı sanatının etkilerini hem de derinlik sorununun çözümü girişimini yansıtır. Bu döneme ait anonim bir albüm saray dışındaki örneklerin niteliği hakkında bilgi verir. Bunlar daha ilkel ve naif bir şekilde ele alınmışlardır ve yerel halk kültürü ve popüler zevki yansıtırlar.
  5. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Sonlu bir ağustos şiiri ey ölgün yaz kirli bir sabahla doğuyorsun yine üstümüze tanıdığın bütün -sabahların rengiyle, tanıdığın bütün aşkların. Oysa, ben Sabahın ağaran heybesine Topladığım yıldızların Çekiç seslerini Sağnaklarla işliyorum. Sabahın Ağaran heybesine Hiç bitmeyen sağnaklarla Kalbimin çekiç seslerin. Şarap gibi -şair arkadaşım oktay akıncı'ya- arkadaşım benim bilirim yine ayakların deniz kabuklarındadır ellerinse taşıyor gökyüzünün bütün köpüklerini. bilirim, burda ben vurunca dağlara orda sen bir dağ arayacaksın kendine denizin dibinde, daralınca senin gökyüzün daralacaktır benimkisi de. kalbinin gümbürtüsü hep yanı başımda hep yanı başında, kalbimin gümbürtüsü arkadaşım benim pıhtılaşmış şarap gibi. Unutulmayan durmadan taşırdım yanımda üç şeyi iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi ipekten çalınmış umutlarla taşırdım ah sevgilim derdim, ölüm ne kadar çoktu yaşadığımızda. bize hep beyaz mendil sallayan ölüm ki, iki kapısında haki bir yalnızlık dikilirdi ve hatırlatırdı bize, güz kuşlarının uçup gittiği denizleri. bense, yulaf kokan dağlı ellerinde dolaşmak gibi kolaydır sanırdım yaşamak ve sana kansız bir gökyüzü getirirdim getirebilsem ah, -avlusunda çocukların korkmadan oynadığı- lalelerle donanmış simli bir gökyüzü. bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi çatlamış bir narı, unutmadım. Yağmur dindi yağmur dindi sevgilim, küf mavisi bir yağmur dingin ruhumun tınazını susturan ve aç çocukların iniltilerini, bu yüreğimize yürüyen yağmur, gecenin yağmuru dindi. bütün bir gece düşman pusularına, vişneliklere ayağı çaputa sarınmışlara kör bir kuyuya ve dinamite inen bu yağmur gecenin yağmuru söndüremedi pırnal ateşinin soluğunu. Kozalak yaktım ben de Sessizlikte - Ömrümün kozalaklarını Küllere sıvanmış Baştan başa dolaşıp Ağrıyan ormanı. yağmur dindi sevgilim bak dinle her şey dindi, acıysa dinmemiş halde Yazmadan edemedim rüzgar bu şiiri sana götürsün kağıttan yaptığım o işlemeli kayıklar fırtınalara dayanan. koş rüzgar koş. yazmadan edemedim.
  6. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Sesler ve küller orada duruyorsun, fırtınalar tanığımdır terkedilmiş beyaz ve nazlı, yorgun bir hallacın attığı yünler gibi dokunaklı. git diyorlar gidiyorsun kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı. ey saçlarına ak kuşlar üşüştüren yüzünü peçesine saklamış ayın altında çam dalına asılan gümüş gölgesi göle düşmüş. kendine bıçaklar bileyen devrilmiş kağnı gibi yolda kalmış sevgilim. altın benekli fundalıklarda pusuya düşürülen geceleyin gözleri bağlı götürülen karaca. inilmedik ne bir deniz çıkılmadık ne bir dağ uğranmadık han bırakmayan yaralı koşma sevdalı im halkım, sevgilim. saz yok mızrap yok hep konmuş hem göçebe hem balık hem kuş hem ingin hem yokuş yanık otlar gibi kavrulmuş esmer ve yoksul. iner şafağın alacasında karıncalar ordusu şehre kenar mahallelerden yürüyerek ve trenlerle. su satan çocuklarıyla kapılarında vagonların çamaşırcı kadınlarıyla iner şehre sincan'dan iner mamak'tan battal gazi destanı ve kan kalesi ve kılıcıyla alinin mızraklı ilmihalle. yok başka bir cehennem yaşıyorsun işte ellerine bulaşmış kara incirin sütü ve kardeşinin kanı habil ile kabilin. yaşıyorsun sarışın onurlu ve aşık karasevdalar içinde aydınlık. yok senin kayan bir yıldızın puslu ssekendizin çolpanın görünmüyor. bu gökyüzü sana bana dar telliturnam uçamaz gelinkuşum konamaz. tel örgüyle çevrilmiş onlara mavi ve alabildiğine geniş. hasretin çırağı gurbetin kalfası ve aydınlıkların ustasısın sönünce mum sönünce çarağı karanlıklara çarpan pervanem. halkım sevgilim yanar güneşte etin kehribar bir üzüm çıngılı gibi. çıkrık iner çıkar çıkrık varılmaz dibi görülmedik korkuyum. süngerdedir vurgun yemiş tütün düzer inci gibi. karabükte duman olur savrulur gıslavette işçi. yıllar yılı bilirim döne döne yıllar yılı aynı kitabı okur adı acılarbilgisi adı acılarbilgisi acılarbilgisi. Sevmeyi unutanlar için sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler yalan her şey gibi aşklarınız da. yaşamı ölüm diye anlatıyorlar size yalanı gerçek diye. ne leylakların tomurundan haberiniz var ne önünüzden kara bir tabut gibi geçen geceden. sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler yalan aşklarınız da.
  7. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Küllenen karlı ve tipili bir gece yarısı bir eski dost çaldı kapımı Semender kurtarılmış bir kalptir taşıdığın senin, ne bakırdan bükülmüş ne de geçirilmiş bir değirmenden kimselere benzemeyen. krtarılmış bir aşk yaşıyorsun sen, ne paranın kiri sinmiş üstüne, ne de yalan safran gibi almış rengini onun. hiç kimsede olmayan bir aşk alevlerle sevişen bir semenderin kalbi gibi bıyıkları mavi buz sarkıtları eskimiş kaputu yırtıklı postalı. -tak tak, kimdir o kim, ya gelmişse gecelerin kara yüzlü konukları. -yabancı değilim benim sana kalbimi getirdim konacak yer arayan ürkek bir kuş gibiyim bu aldığım kapı da paslı bir kilitse unutup koştuğumuz delikanlı aşkları kırmızı bir balık yaşamı akvaryumda -içeri gir üşümüşsün sen bizim türkümüzsün. Dağılınca atkısından Odaya kar parıltıları -karşılaştı -bakışlarımız -bakışların -parıltıları gülümsedik gelincik karanfil nakışlarda gülümsedik birlikte yürüyüp sobaya doğru közü küllenen ateşe yeniden odun attık. 1982
  8. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Karasevda ak bir yaban güvercini gibiydin aşk vişnelere bulaştın kirlendi beyazın. takılamayan telli duvak verilemeyen mendil düşlerde kaldın. al üstüne mor giymiş körkuyularda körkuyularda sevdadan delirmiş. ah yüzüne bütün kapılar kapanmış senin ıtır ve yasemin kokulu günah. çıkılamayan yıldız gidilemeyen iklim kimbilir hangi limanda hangi gemiye yüklenmiş. al üstüne mor giymiş körkuyularda körkuyularda sevdadan delirmiş. düşlerde kaldın. Kül harmanı İndirdi kepengini üstümüze Kara böğürtlen bir geçe Ne yapsam Pirinç şamdan taşısam Geçirdi hevengini yağlı urgan Boynumuzda bir kiraz dalı Ne yapsam Çatal dirgen kullansam Bindirdi dengini bir katara Balrengi kömür gibi acıdan Açlık gözyaşı kan Bindallı fistanı gül İşliği mavi çelik tül Savrulsa külleri harman Yaralı ve yayan yürümektir yaşam Ne yapsam ne yapsam Bir çatal dirgen bir pirinç şamdan
  9. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    İpekten gece, gitme kal, leylaklar İpince ipekten gece hışırdasa yırtılır gibi çalıyor sessizliğin kampanası dışarda, afiş asıyor çocuklar uzaktan silah sesleri geliyor kal diyor, bir kadın sesi - gitme kal, ve patlamaya hazırlanıyor leylaklar... kalbim de. 1979
  10. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Dışarda kar kar yağıyor dışarda sokak lambasına düşüyor ve serçeler üşüyor kenarları hafifçe yanmış sayfalarına kan sıçramış bir kitapta nazım hikmet okuyorum. dışarda kar yağıyor ve dağ lokantasına gidiyor zengin kasabalılar. kar yağıyor dışarda mektubun yeni gelmiş istanbul kokuyor. dışarda kar yağıyor seni seviyorum.
  11. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Bu aşk, bu şehir, bu keder 1. hoşça kal ayak izim serseri sokaklarda hoşça kal kendine bir başka gökyüzü büyüten kardeşim gece feneri hoşça kal çaldığım ıslık söylediğim türkü doludizgin karlarda. hoşça kal annemin yüzü hep beyaz yaşmaklı sırrı dökülmüş bir yalnız aynada. hoşça kal dolunayın altında ıhlamur ağaçlarına kazıdığım şey hoşça kal uzaklarda yanan anızların parıltısı hoşça kal. 2. bir gün gelecek bu gün de bir anı olacak nasılsa oturduğumuz bu masa bu kum saati, bu rüzgar, bu eski komidin bu kırık sandalye bu kelepir yürek bu aşk nasılsa. 3. hoşça kal ayak izim serseri sokaklarda hoşça kal yarım kalmış duvar yazıları hoşça kal bir gün gelecek akacak yer altı suları hoşça kal yakut, bezirgan, gön hoşça kal eski zaman aktarları gidiyorum bu şehri bu yağmuru bu düşleri bu aşkı bu kavgayı bu kederi size bırakarak.
  12. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Bir eflatun menekşe sevdalı bir menekşe tanırdım eflatun özgürlükte açan. başkasının sevinci onun da sevinciydi inci kolyelerle süslü boynuna hiç ölüm yakışmazdı ki. geceleyin, kuş uçar uyanır menekşe sanki kapısı çalan onunki. sevdalı menekşem hercai eflatunum üzgünüm seni ben soldurdum seni ben öldürdüm bir saksı yaparak yaşadıklarımızdan.
  13. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Bir bahar dalıyla Çocuğum da büyüyor benim gibi Bir bahar dalıyla öpüşerek ilk Ayrılığın burcunda Ve acının kundağında o. (yelesi gümüşten sevdası sütbeyaz terkisinde ölüm) çocuğum da büyüyor benim gibi koca bir oyuncakçı dükkanı sanarak dünyayı ve masaldaki kafdağında o. (yelesi gümüşten sevdası sütbeyaz terkisinde ölüm) çocuğum da büyüyor benim gibi nişangahlarla nişanlanıp tadarak barutu ve dalyanların ağında o. (yelesi gümüşten sevdası sütbeyaz terkisinde ölüm)
  14. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Beyaz bir gemidir ölüm sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde olurum kötü geçen bir güzü ve umutsuz bir aşkı anlatan rüzgarla savrulan kağıt parçalarına yazılmış dağıtılmamış bildiriler gibi uzun bir yolculuğa hazırlanan yalnız bir yolculuğa. çünkü beyaz bir gemidir ölüm siyah denizlerin hep çağırdığı batık bir gemi sönmüş yıldızlar gibidir yitik adreslere benzer ölüm yanık otlar gibi. Sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde ölürüm.
  15. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Ay ışığı cinayeti sokak fenerine asmış kendini ay ışığının biri şehrin ortasında ölmemiş hala dipdiri. bir tek yıldız yokken gökyüzünün hurcunda turuncu bir ay yalnızca çıplak soyunmuş bütün örtülerini. niye yaptın ay ay ışığı sızmıştı bir saat önce gözlerimle gördüm yanında şarap testisi ve bütün şarkıları bir türlü söyleyemediği. asmış kendini.
  16. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Aşkın da köle çağı vardır yükledim mor sümbüller gibi gemilerime hüzünlerimi eskittim yıldızları çolpan aramaktan. -günahtan bordaları kuzguni siyahtan çekilmiş çileden yelkenin ilmeği ibrişim ibrişim gümüş zülfü örülü gemilerim.- dolaştım tam yedi iklim beş deniz üç zaman peşim sıra bir imparatorluk kalabalığı yalnızlıkta demirleyip sığındımsa da boşuna kurtulmak için acıdan büyük aşkların koruganına. -kilitledim kapıları çözdüm palamarları ve bir gün o limanda.- gördüm bir sıcak öpüşün kiliminden dokunanı utandım bağrımda eskiden çini mürekkepli dövmelerimden küreledim sevda tavında alazlaşanı yoksulluğun kavında yanan bir hallacın yere düşen terinden ve anladım ki her şey sevmekle başlar insanı. Yaktım gemilerimi. 1978
  17. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Aşk için prelüdler -2 sevdalar vardır derin kuyularda eski sarnıçlarda yaşar gün görmüş acılar bilmişir direnir kim bilir kaç işgal geçirmiştir yurdum gibi Aşk için prelüdler -3 sen yanıma gelince yıldızlar koğuşur karanlığa güvercinler ayaklanır rüzgar rüzgarla konuşur büyülü bir gülüş olur zaman savrulur yanık ekinlerin tınazına. Aşk için prelüdler -4 sen yanıma gelince bahar dallarını kuşanır zümrütten bir zümrüdüanka kanat vurur içimde solar kanla işlenmiş narçiceği kanaviçe sen yanıma gelince ve nakkaşlar yüreğimin nakkaşları yorulup uzun bir uykuya dalar sen yanıma gelince. Aşk için prelüdler -5 sen yanıma gelince gelin gibi bir gelincik süslenir sulardan aynalarda yel değirmenleri öğütür ne varsa kederi ve belki bir milyon itiridye avcısı inciler çıkarır sütbeyaz bir sevdanın diplerinde. Aşk için prelüdler -7 süngüler aşkı yasaklayamaz uzansam tutabilirim ellerini süngüler düşleri yasaklayamaz bir dahaki duruşmada giy gelinliğini düşlerde olsun ilk gecemiz.
  18. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    için prelüdler -1 İstsyon önünde bir top ağaç ağacın gölgesinde ben ve uzanıp giden sapsarı bir tül bozkır ve bir türkü "daha senden gayrı aşık mı yoktur nedir bu telaşın vay deli gönül" ve bir tren ne bir düdük çalar ne el eder kar yüklü yağmur yüklü kalbim gibi keder yüklü bir tren durmaksızın geçer o böyle bir akşam böyle bir trene bineceğini düşler ben böyle bir akşam böyle bir trenden ineceğimi avunuruz.
  19. wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Şiir Forumu
    Aşk için prelüdler -1 ayrılıklar bildim acılar yaşadım okudum tahir ile zühreyi kerem ile aslıyı ve ferhat ile şirini ağlamadım da senin öykünü duyunca dayanamadım kendini zeytin ağacına asan on iki yaşındaki kuma.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.