
wherthus
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
707 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
1
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
wherthus tarafından postalanan herşey
-
Çocuğu Tik Ten Çevresi Kurtarır (ntvmsnbc) Çoğu tikler, aralıkları kısa olan devreler şeklindedir. Göz kırpma, burun kıvırma, dudak oynatma, omuz silkme, kaşları kaldırma gibi normal davranışı taklit edebilirler. Tek tek ya da ardı sıra nöbetler şeklinde olabilirler. Bir çocukta birden fazla tik görülebilir, biri bitip biri başlayabilir. Yoğunluk ve şiddetleri çocuğa göre veya gün içinde değişkendir. Bazı zamanlar tamamen kaybolup, bazen de yoğun şekilde ortaya çıkabilirler. Çocuklar tiklerini geçici bir süre istemli olarak engelleyebilirler. Bu yüzden başkalarının yanında görülmeyebilir. Uykuda kaybolurlar, stresle artarlar. En fazla 6-7 yaş arasında görülürler. Bazı çocuklarda hiçbir soruna yol açmaz iken, bazı çocuk ve gençlerde benlik saygısında, aile yaşantısında, sosyalleşmesinde, okul ya da iş başarısında güçlüklere neden olabilirler. Göz kırpma, baş sallama, omuz silkme, surat buruşturma ve öksürme gibi basit davranışlardan karmaşık yüz hareketleri, ayağını yere vurma, koklama, kendine çeki düzen vermeye çalışır biçimde kol ve baş hareketleri, başka birinin davranışlarını aynı şekilde taklit etme gibi daha karmaşık, amaçlıymış gibi görünen davranışlara dek değişkenlik göstererek birçok şekillerde ortaya çıkabilirler. Şiddetli durumlarda bu hareketler vurma kırma biçiminde kendini yaralayıcı davranışlar şeklinde olabilir. Ses çıkarma şeklindeki tikler diğer vücut hareketleri ile ilgili tiklerle birlikte görülürse “Tourette sendromu” adı verilen özel bir durumdan bahsedilir. Ses çıkarma şeklindeki tikler boğaz temizleme şeklinde ses çıkarmadan, konu dışı belirli sözcükleri ya da deyişleri yineleme, açık saçık sözcükler kullanma ya da küfür etme ve kişinin kendi söylediklerini yinelemesi ya da duyduğu son sesi, kelimeyi ya da cümleyi yinelemesi şeklinde görülebilir. TİKLER GEÇİCİ YA DA KALICI OLABİLİR Geçici olarak niteleyebileceğimiz tikler çeşitli beden bölgelerinde ortaya çıkan ve bir yıldan kısa bir sürede kaybolan tiklerdir. Bu tik bozuklukları çocuklar arasında oldukça yaygındır. Sağlıklı çocukların %12-14’ünde görülür. Bu tikler 3-10 yaşları arasındadır. Eğer bir çocukta bu davranışlar bir yıldan fazla sürerse buna uzun süren tik bozukluğu ismi verilir. Tik belirtileri genellikle gerginlik veren bir olay sonrasında artar. Ailenin ya da öğretmenlerin isteyerek yapıyor şeklinde çocuğu yanlış anlamaları ya da belirtileri kısıtlamak için cezalandırma, utandırma gibi yollara başvurmaları belirtilerin şiddetlenmesine ve çocuğun gerginliğinin artmasına neden olur. Tiklerin yerleşmesinde anne baba ya da öğretmen gibi çocukların iletişimde olduğu kişiler büyük rol oynar. Yetişkinler çocukta ortaya çıkan bu davranışlar nedeniyle kaygılanır ve çocuğun bu tür davranışlarını görebilmek için tüm davranışlarına dikkat etmeye başlar. Hatta sürekli uyararak çocuktan bu davranışlarını kontrol etmesini ister. Bu ise çocukta tiklerin yerleşmesine neden olur. Çünkü, çocuğa anne babanın kaygısı bulaştığında, çocuk bu davranışlarını kontrol etmeye çalışır, sonuçta çocukta ortaya çıkan gerginlik ise tiklerin daha çok ortaya çıkmasına neden olur. ÖĞRETMEN İLE İŞBİRLİĞİ ÖNEMLİ Özellikle aile ve çevresi çocuk ve ergendeki bu davranışları istemli ve kendilerini kızdırmak amacıyla yaptığı şeklinde yanlış olarak değerlendirir. Bu nedenle tikleri söndürme ve yok etmede aile ve öğretmen ile yapılan işbirliği büyük ölçüde yarar sağlar. Öğretmenin bilgilendirilmesiyle sınıfta çocuk için daha olumlu ve destekleyici bir çevre sağlanabilir. Öğretmen tarafından çocuğun tikleri nedeniyle sürekli azarlanması okula devam etmek istememesine, okuldan soğumasına neden olabilir. Öğretmenin bilgilendirilmesi, tik davranışlarına olumlu yaklaşmasının sağlanması çok önemlidir. ÇOCUĞUN GERGİNLİĞİNİ AZALTMAK GEREKİR Anne babanın tikler hakkında bilgilendirilmesi, tiklerin çoğu zaman erişkin yaşa gelmeden kaybolduğunu açıklayarak endişelerinin giderilmesi büyük önem taşır. Anne baba çocuğun davranışlarını sürekli gözlemek ve eleştirmek yerine çocuğu anlamaya çalışmalıdır. Bu davranışlarının çocuğun elinde olmadan ortaya çıktığını bilerek çocuğa anlatması, gerginliğini azaltarak kaygının çocuğa bulaştırılması önlenmiş olur. ÇIKIŞ NEDENİNİ BELİRLEYİN Eğer çocuk tikleri ev dışı ortamlarda sergilemiyor, belirli durumlarda gösteriyorsa; tiklerin ortaya çıktığı durumların değerlendirilmesi gerekir. Gerginliğin arttığı, ya da yoğun ilginin gösterildiği durumlar tespit edildiğinde gerginliğin azaltılması, destek ve ilginin çocuğun pozitif yönlerine kaydırılması yardımcı olur. ÇOĞU GEÇİCİDİR Çocukluk çağında görülen tiklerin çoğu anne, baba, öğretmen ve arkadaşların olumlu tutumu ile yerleşmeden kaybolur. Tiklerin bir kısmı ise olumsuz tutumlar ya da çocuk ve ergenin önerilen söndürme çabalarına karşın yerleşir ve uzun süre devam eder. Tikler sık sık yeniden ortaya çıkıyor, çocuğu rahatsız ederek arkadaş ilişkilerinde sosyal hayatında sorun yaratıyor, çocuğun kendine güvenini olumsuz etkiliyorsa bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanına başvurarak destek almak gerekir.
-
Yeniden genç bir anne olduğumu ve onlara, gerilimi ve sorunları sürekli artan bir dünyada, nasıl hareket etmeleri gerektiğini anlatmak zorunda olduğuma karar verdim. Ne tür niteliklere önem vermeli ve onları ne biçimde aşılamalıydım? Çocuklarınızı Güçlendirmek İçin Onlara Verebileceğiniz Altı Armağan • Ruth Stafford Peale - Reader’s Digest - Bütün Dünya• Geçenlerde kızım, iki küçük torunumu birkaç saatliğine bana bıraktı. Bu iki miniğin, eski çiftlik evimizde neşe içinde koşuşturmaları, sonra da oturup, bir zamanlar annelerinin en sevdiği masal kitabını okumalarını izlerken onları bekleyen belirsiz geleceği düşündüm. Yeniden genç bir anne olduğumu ve onlara, gerilimi ve sorunları sürekli artan bir dünyada, nasıl hareket etmeleri gerektiğini anlatmak zorunda olduğuma karar verdim. Ne tür niteliklere önem vermeli ve onları ne biçimde aşılamalıydım? Yavaş yavaş aklımda kimi düşünceler biçimlenmeye başladı. Açıkçası, böylesi bir dünyada, insanın çok sayıda niteliğe gereksinim duyacağı bir gerçek ama bunların altısının yeterli olabileceğine karar verdim. İşte sihirli bir büyükanne olsaydım torunlarıma vereceğim altı armağan: 1Özgüven: Bu niteliğe öncelik vereceğim çünkü ancak kendilerine ve karşılarına çıkacak engellerle savaşım güçlerine güven duyanlar, yaşamları boyunca başarıya ulaşabilirler. Acaba anne babalar çocuklarının kendilerine güvenmelerini sağlayabilirler mi? Evet bunu yapabilirler ve işin gizi de burada yatıyor. Çocukların doğalarındaki yetenekleri ve becerileri fark edip –çok kısa zamanda, çok fazla şey bulabileceğinizi ummayın– eğilimlerini bu alanlara yönlendirin. Gençliğinde çok başarılı bir koşucu olan bir baba için, oğlunun spora değil de satranca yetenekli olduğunu kabullenmek ve ona destek olmak zor olabilir. Oysa o çocuğun kendine güvenmesi gereken alan, spor değil satrançtır. Seçtiği dalda başarılı olursa, başka konularda da başarılı olabileceğine inanacak ve hiçbir konuya el atmaktan çekinmeyecektir. Ve bu nitelik kanına işledikten sonra da dünyada en çok gereksinim duyulacak türden bir insan olacaktır: Bir sorun çözücü. 2Heves: Emerson, heves olmadan büyük başarının kazanılmayacağını söylemişti. Çocuklara bu niteliği aşılamak o denli zor olmasa bile asıl güç olan onu koruyabilmektir. Bu kolay değildir, çünkü heves kırılgan bir niteliktir, küçümsenmeye, alay edilmeye ya da sürekli başarısızlığa gelmez. Kimi zaman küçük bir çocuğun aşırı hevesi, büyüklere eğlenceli bir oyunmuş gibi görünebilir. Oysa bir kahkaha hevesi kaçırır. 3Acıma: Çok sayıda çocuk, başkalarının acı çekmesi konusunda aşırı duyarlıdır. Köpeklerinin ya da herhangi bir ev hayvanının ölümünden sonra çocuklarını teselli etmeye çalışan her anne baba bunu bilir. Bu duyarlılık korunabildiği gibi, köreltilebilir de. Evin içinde, başkalarını umursayan, yardımsever bir hava hakimse, çocuklar anne babalarının, kendilerinden daha şanssız insanlara destek çıktıklarını fark ederlerse, bu nitelikleri giderek güçlenir. Bir bayram öncesi, tanıdığımız genç bir çift çocuklarını büyük bir oyuncakçıya götürüp, onlara para vermiş ve hiç tanımadıkları, kendi yaşlarında yoksul bir çocuğa verilmek üzere birer armağan seçtirmişlerdi. Çocuklar armağanları özenle seçip, paketlenmelerini izlerken, bu armağanın küçük bir çocuğu nasıl mutlu edeceğini konuşmuşlardı aralarında. Böylesi ailelerde, merhamet duygusunun asla yitirilmeyeceğinden emin olabilirsiniz. 4Saygı: Bu artık modası geçmiş bir sözcük sayılsa da, onu geri getirmemiz gerektiğine inanıyorum. Burada, bir insanın yaşama bakışını etkileyen ince bir davranıştan kimi değerlerin korunması gerektiği düşüncesinden söz ediyorum. Çok sayıda sorunumuz, bu sessiz inancın eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin suç, adalete saygısızlık değil midir? Ucuz işçilik, kaliteye saygısızlığı göstermez mi? Peki ya yalan habercilik, gerçeğe saygısızlığın ta kendisi değil midir? Çocuklar böylesi bir saygı içinde eğitilebilirler mi? Bence bu olanaklı ama düşlere kapılmak yerine, öncelikle bunu dilemeniz gerekir. Neyi dilemeliyiz? Öncelikle saygının ayrılmaz bir parçası olan dürüstlüğü. İşe, oyuncaklarını başkalarıyla paylaşmasını öğretmek gibi basit bir şeyle başlayabilirsiniz. Onlara öyküler anlatmaya başladığınız dönem geldiğinde, sadakat ve onur konularına değinebilirsiniz. Bu ince aşılama, sürekli olarak anne babanın örnek alındığı bir ortamda sürüp gitmelidir. 5Esneklik: Değişikliklerle başa çıkabilme yeteneği, yaşamın ileriki yıllarının vazgeçilmez bir unsurudur. En iyi çözüm, kırılganlığa çare olan nitelikleri pekiştirmekten geçer. Sevecenlik gibi. Anne babalar, çocuklarına sevgi aşılayarak, merhameti öğreterek ve onlara iyi birer örnek oluşturarak bunu rahatlıkla başarabilirler. Sevgi içinde büyüyen çocuklar zaman içinde karşılarındakine sevgi beslemeyi öğrenirler. Ve sevgi dünyanın en iyi ilacıdır. Meraklarını canlı tutun. Katı insanlar, genellikle ilgisiz olanlardır; olayların nedenini aramaktan bir biçimde vazgeçmiş kişilerdir. Mizah güçlerini, özellikle de kendi yaptıklarına gülebilme özelliğini pekiştirin. Bir zamanlar ünlü bir psikiyatr bana, kendi yaptıklarına gülebilen birini asla tedavi etmek zorunda kalmadığını anlatmıştı. Ve bunun başkalarına da aktarılabilecek, nesilden nesile geçebilecek 6Umut: Bu son nitelik, aslında dünyanın en çok gereksinim duyduğu şey. İçlerinde en cesur olanı, karanlığın ardından aydınlık günlerin geleceği, her sorunun bir yanıtı olduğu, her derdin bir çaresi, sorunların üstesinden gelinebileceği inancı. Çocuklarına umut aşılayabilmek için, herşeyden önce anne babaların umutlu olmaları gerekir. Karamsarlık, korku ve hüzün bulaşıcı özelliklerdir. Bir evde bu tür duygular hakimse, bu evde büyüyen bir çocuğun iyimserlik duyguları fazla uzun süre yaşamda kalamaz. Öte yandan ona, zor zamanlarda, başarısızlığın ardında zafer olduğu inancı öğretilirse, çocuk dayanıklı ve kendinden emin olarak yetişir ve büyük bir sorunla karşılaştığında kendinden emin kararlar verebilir. Yüreğimizde inanç ve sevgiyle ilerlediğimizde, ne denli büyük olursa olsun üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur.•
-
Çok bulaşıcı bir akut virüs enfeksiyonudur; özel bir tedavisi yoktur, rahatsızlık veren belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar kullanılır. NEDENLERİ Kızamığın etkeni olan virüs, hastaların burun ve yutak salgılarıyla çıkan damlacıklarda bulunur; ağız ya da burundan üst solunum yollanna ya da dolaylı olarak konjunktiva mukozasına girer. Vücuda girdiği yerde üreyerek düşük miktarda bütün vücuda yayılır ve lenf dokusu hücrelerinde üremeyi sürdürür.Daha sonra ikinci kez, çok daha uzun süreli ve kitlesel olarak kana yayılır; bu döneme ilişkin ilk belirtiler virüsün bulaşmasmdan yaklaşık 9-10 gün sonra ortaya çıkar. Hastalık bu aşamadan sonra, 14-15'inci güne değin çok bulaşıcıdır. Virüsün vücuda girmesinden yaklaşık 14 gün sonra döküntülerin başlamasıyla virüsün üremesi azalır; 16. günden sonra genellikle kanda virüse rastlanmaz. Yalnız idrarda bulunan virüs bu ortamda varlığım günlerce sürdürür. Döküntüler kanda hastalığa özgü antikorların belirmesi ve hastanın iyi-leşmeye başlamasıyla aynı dönemde görülür; kızarıklıkların pul pul dökülmeye başlamasıyla bulaşıcılık dönemi bütünüyle sona erer. BULAŞMA Kızamığın derideki belirtileri yaygın döküntülerdir. Kızamık tüm dünyada yaygın olarak rastlanan döküntülü bir hastalıktır. Etkeni, çok küçük ve vücudun dışındaki kimyasal ve fiziksel etkenlere karşı çok az direnci olan bir virüstür. Hastadan sağlıklı kişilere üst solunum yolları yoluyla ve özellikle konuşurken ve öksürürken çıkan tükürük damlacıkları aracılığıyla kolayca bulaşır. Bulaşmanın bu kadar kolay oluşu nedeniyle kızamık genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında küçük salgınlar halinde görülür. Kızamık salgınında hastalığa önce çocuklar yakalanır; erişkinlerin büyük bir bölümü ile üç aylıktan küçük bebekler salgını, hastalığa yakalanmadan atlatabilir. îlk bakışta tuhaf görünen bu olay kolayca açıklanabilir. Vücut ilk kez virüsle karşılaştığında hastalığa yakalanır ve virüse özgü antikor üretmeye başlar. Kandaki bu antikorlar virüsle yeniden karşılaştığında, virüsü etkisizleştirir; böylece hastalığa karşı direnç geliştirilmis olur. Sütçocukları anne karnındaki yaşamlannda bu antikorları annelerin-den aldıklanndan, erişkinlerin büyük bir bölümü de çocukluk çağında hastalığa tutulduklarından salgından etkilenmezler. Hastalığın ileri derecede bulaşıcı olması nedeniyle 2-4 yılda bir kızamık salgınları ortaya çıkar. Bir toplulukta salgın görüldüğünde, bağışıklığı olmayan bütün bireyler hastalanır ve bağışıklık kazanır; bu nedenle, hastalığa yakalanacak yeni bireylerin ortaya çıkması için belli bir süre geçmesi gerekir. HASTALIĞIN BELİRTİLERİ Kızamıkta sıklıkla belirgin olarak birbirinden ayrılabilen dört dönem gözlenir: Kuluçka dönemi, döküntü öncesi dönem (prodrom dönemi), döküntülü dönem ve iyileşme dönemi. Bulaşma kuluçka döneminde anında başlar, virüs 8-12 gün boyunca vücutta belirti vermeden ürer. Normal olarak 10. günde döküntü öncesi dönem başlar, ateş hızla yükselir ve ağızda yanağın içinde, azıdişleri hizasında kırmızı bir alanla çevrili küçük beyaz lekeler belirir; bu lekeler ilk tanımlayan hekimin adıyla anılır (Koplik lekeleri). 2-3 günden fazla sürmeyen bu dönemde çocuk isteksiz, yorgun ve uykuludur; iştahı azalmıştır, aksırır, hırıltılı, inatçı ve kuru bir öksürüğü vardır; sulanan ve kızaran gözleri güçlü ışıktan rahatsız olduğundan ışıklı ortamlar dan uzak durur. Bu aşamada kızamığa henüz tam konmamış olsa da son derece bulaşıcıdır ve çocuğun enfeksiyonu aile bireylerine yayma olasılığı yüksektir. Ateşin geçici olarak azalmasıyla döküntülü dönem başlar. Döküntüler başlangıçta düz, sınırları belirgin pembe renkli küçük lekeler biçimindedir; daha sonra hafifçe kabanr, büyür, sayılan artar ve giderek koyulaşıp kırmızılaşır. Döküntüler çıkarken ateş yemden yükselir ve çocuğun genel durumu kötüleşir. Sürekli yatmak ister ve çok yorgundur, gözleri kolayca sulanır, aksırıklar yerini gerçek bir soğuk algınlığına bırakır, öksürük hala hıntılı ve çok rahatsız edicidir, özellikle küçük çocuklarda ishal görülür. Döküntülerin ortaya çıkmasından üç ya da dört gün sonra, ateş hızla düşer; kırıklık hali, öksürük ve soğuk algınlığı kaybolur, çocuk rahatlamış görünür. Döküntüler de ilk ortaya çıktığı bölgelerden başlayarak hızla solar. Kızarıklıkların pullanarak dökülme döneminin ardından çocuğun tümüyle iyileştiği söylenebilir. Döküntüler hiçbir iz bırakmadan hızla kaybolur; özellikle yüz ve boyun çevresindeki deri pul pul dökülür. Ne var ki, hastalığın bu son evresi her zaman fark edilmez, özellikle hastalığın hafif geçtiği olgularda hiç görülmez. GÖRÜLEBİLECEK KOMPLİKASYONLAR Tüm olguların yaklaşık yüzde 6'sında komplikasyonlar görülür; iki yasma kadar ve erişkinlerde bu oran daha yüksek olabilir. En sık rastlananlar solunum sistemi komplikasyonlandır; döküntülerin ortaya çıkmasından önceki dönemde ve dö-küntülü dönemde başlayan ve olguların büyük bir bölümünde kızamık virüsünün doğrudan etken olduğu bronş-akciğer iltihapları (bronkopnömoni) ile genellikle bakteri kökenli enfeksiyonlara bağlı olarak iyileşme döneminde görülen-bronş-akciğer iltihaplan ayırt edilmelidir. îlki özellikle küçük çocuklarda çok ağır geçer ve virüs kökenli olduğundan antibiyotik tedavisiyle tedavi edilmez. Geç dönemde görülen bakteri kökenli bronş-akciğer iltihaplarında, ateş, irinli ve balgamlı öksürük ile solunum güçlüğü görülür. Bu tablo, antibiyotiklerle tedavi edilebildiğinden pek tehlikeli sayılmaz. Bir başka solunum sistemi komplikasyonu da üç yaşından küçük çocuklarda görülen ve solunum güçlüğüne neden olan gırtlak iltihabıdır (laren-Jit). Geçmişte çok sık görülen irinli kulak iltihabı (otit) antibiyotik tedavisinin uygulanmasından sonra giderek azalmıştır; virüs kökenli iltihabın yerleştiği ortakulak mukozasında bakterilerin üremesiyle oluşur. Kızamık komplikasyonlanndan en tehlikeli olanı son yıllarda daha sık görünen beyin iltihabıdır (ensefalit). Bin olgudan birinde görülen beyin iltihabı sıklıkla 2-9 yaş arasında ortaya çıkar. iyileşme döneminde ateşin yeniden yükselmesiyle başlar, havale nöbetleri ve koma görülür. Ender rastlanan bazı olgularda çok erken dönemde, döküntüler ortaya çıkmadan önce de başlayabilir. Klinik belirtiler genellikle çok değişken ve ağırdır. Çocuğun 1-2 gün içinde ölmesine yol açan biçimleri de vardır. TANI Döküntü ortaya çıkmadan önce kızamık tanışı koymak, hastalığın bulaşıcı olup olmadığı da bilinmiyorsa, çok güçtür, îlk belirtiler (ateş, soğuk algınlığı, öksürük vb) kesinlikle hastalığa özgü değildir ve grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonlannda da görülür. Erken dönemde görülen Koplik lekeleri tanı açısından büyük önem taşır. Kızamığa özgü döküntüler gerek özellikleri, gerek ortaya çıkış biçimi (kulakların arkasından başlayıp yüze ve vücuda yayılması) açısından tanıyı kolaylaştırır. Gene de döküntünün yukarıda betimlenenden farklı olabileceği de unutulmamalıdır; lekeler kimi zaman çok küçük ve soluk, kimi zaman da büyüktür ve içi sıvı dolu küçük keseciklerle kaplıdır. Kimi zaman döküntülerin altındaki kılcal damarlar çatlar ve kanamaya benzer bir görünüm ortaya çıkarsa da çok önemli değildir. Döküntülerin görünümü hastalığın gidişini hiçbir zaman etkilemez. Koplik lekeleri başka hiçbir hastalıkta görülmediğinden, kızamağın erken dönemde, özellikle bulaşıcılığın en yüksek olduğu dönemde tanınmasını sağlar. TEDAVİ Kızamık virüsünü yok eden özel bir ilaç olmadığından belirtileri hafifletmeye yönelik tedavi uygulanır. Kon-junktivit için gözler ılık borik asitle yıkanır ve gözkapaklan özenle temizlenir. Soğuk algınlığı sırasında günde birkaç kez burna damar büzücü damla damlatılırsa çocuk daha kolay soluk alıp verebilir, îshal başlasa da özel bir tedavi gerekmez, çocuğa bir iki gün sıvı besinler verilir. Yalnızca solunum sistemi belirtilerinin ağır olduğu az sa-yıdaki olguda, antibiyotik tedavisi gerekir. Hasta evinde uygun koşullar sağ-landığında rahatlıkla tedavi edilebilir ve komplikasyonlardan korunur. Beslenme ve ortam özellikle önemlidir. Küçük hasta en az on gün yalnız kalacağından, özellikle nezleli ve dökün-tülü dönemlerde odasmın rahat ve konforlu olması, iyi havalanması, ama hava akımının olmaması, oda sıcaklı-ğının 20°C kadar olması ve odanın aşırı aydınlatılmamış olması gerekir. Bu arada hastanın yalıtılmasının da (karantinaya alınmasınm) tartışmalı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü hastalığın en bulaşıcı olduğu aşama, henüz tanı konulamayan döküntü ön-cesi dönemdir. Hastalık sırasında sıvı ya da yarı sıvı, kolay sindirilen, sebze çorbası, sütte ezilmiş bisküvi, taze meyve suyu (özellikle şekerli limonata ve portakal suyu) gibi besinler verilmelidir. Özellikle iştahın az, ateşin yüksek olduğu döküntülü evrede çocuk yemek için zorlanmamalıdır. KORUNMA Günümüzde en etkili korunma yöntemi kızamık virüsüne özgü insan gamma globülinidir. Salgınlarda ve çocuğun sağlığının başka hastalıklar nedeniyle kötü olduğu dönemlerde korunmaya önem verilmelidir. Gammagiobülin, bulaşmadan önce uygulandığında, kızamığı etkili bir biçimde önler; geç uygulandığında etkisizdir, yalnızca belirtileri hafifletir. Kızamık çocuklarda erişkinlere göre daha ağır geçtiğinden en iyi önlem gammagiobülin kullanılarak hastalığın hafif geçmesinİ sağlamaktır. tki ya da üç yaşından küçük çocuklar dışındaki bireylerde bulaşmayı önlemektense koruyucu önlemlereağırlık vermek önerilir. Hastalığı geçiren çocuğun vücudunda kızamık virüsüne özgü antikorlar üretildiğinden yaşam boyu bağışıklık kazanılır. Kızamık aşısı da korunma sağlayabilir; bu amaçla tavuğun embriyon hücrele-rinden elde edilen ve etkinliği azaltılmış bir kızamık virüsü türü kullanılır. Aşı, tek dozda derialtına şırınga edilir. Bebeklere dokuz aydan başlayarak kızamık aşısı yapılabilir. Bu durumda yüzde 95 koruma sağlanır. Bir yaşında yapılan aşılarda ise, koruma oranı yüzde 99'dur. Salgın durumlannda altı aylık bebekler de aşılanabilir. Ama aşının sonradan yinelenmesi gerekir. Aşıdan sonra çocuk çok hafif bir enfeksiyon geçirebilir, ve kalıcı bağışıklık kazanır.
-
Anne Sütü ile Beslenme Tekniği Bebeğe doğar doğmaz verilecek ilk gıda anne sütü olmalıdır. Bebek bu şekilde ilk aşısını almış olur. Çünkü anne sütü içinde mikroplara karşı koruyucu maddeler vardır ve bebeğin tüm bağırsaklarını kaplayarak bazı hastalıklara karşı korunmasını sağlar. Bebek doğumdan sonra ağladıkça emzirilmelidir. Emzirme aralarının üç saati geçmemesine dikkat edilmelidir. Emzirmeden önce annenin göğüslerini temizlemesine gerek yoktur. Önemli olan annenin emzirmeden önce el temizliğine dikkat etmesidir. Emzirirken bebeğin ağzını kocaman açarak bir ağız dolusu memeyi kavraması meme başı çatlaklarının gelişmemesi için önemlidir. Her emzirmede ilk verilen göğüs iyice boşaltıldıktan sonra diğerine geçilmesine dikkat edilmelidir. Her emzirmeye bir önceki emzirmede en son verilen meme ile başlanmalıdır. Emzirmeden sonra annenin bir miktar sütünü sıkıp göğüs uçlarına sürmesi temizlik için yeterlidir. Emziren kadınların bolca bir sütyen kullanması ya da göğüslerinin aşağıya sarkmasını önleyecek şekilde eşarpla sıkmadan kaldırması uygun olur. Bebeğini geçici olarak emziremeyen kadınların göğüslerini üç saatte bir elle ya da pompa (süt çeker) ile sağmaları gerekir. Sağılan sütler oda ısısında 6 saat, buzdolabında (0-4 derecede) 24 saat bozulmadan saklanabilir. Bebekleri Fincandan Besleme Tekniği Bebek yarı oturur duruma getirilir. Fincan bebeğin dudaklarına yaklaştırılır. Fincan bebeğin dudaklarına değecek şekilde hafif eğilir, bebeğin alt dudağına dayanır ve fincanın kenarları üst dudağın dış yan kısımlarına değer. Bebek uyanık duruma gelir gözlerini ve dudaklarını açar. Çok küçük bebekler dilleri ile sütü alırlar. Daha büyük bebekler sütü emer gibi çeker ve bir miktarını da dökerler. Hiçbir zaman süt bebeğin ağzına dökülmemelidir. Fincan tutularak bebeğin kendisinin alması sağlanmalıdır. Bebek yeterince alınca ağzını kapatır. Bu durumda ne kadar aldığı kayıt edilmelidir. Hesaplanan miktarı almamış ise bir sonraki öğünde daha fazla alabilir ya da daha sık beslenmesi gerekebilir. Bebeğin aldığı miktar günlük olarak ölçülmelidir. Bebekleri Biberon ile Besleme Tekniği Biberonla besleme, bebeğin anne memesini almamasına ve bazı hastalıklara neden olabileceği için önerilmemektedir. Zorunlu kalındığı durumlarda ise aşağıdaki önerilere uyulmalıdır; Biberonun deliğinin genişliği kontrol edilmelidir. Bunun için mama konulduktan sonra biberon ters çevrilir. Mama biberondan önce ip gibi sonra damla damla akmalıdır. Sürekli olarak ip gibi akan ya da sürekli olarak damlayan deliği olan biberonlar uygun değildir. Bebek yarı oturur durumda iken biberon verilmelidir. Bebeğin her öğünde aldığı miktar yazılarak günlük miktar ölçülmelidir.
-
OFLAZ: Eksiksiz, tam - Gürbüz, yakışıklı - Becerikli - Eflatun OGÜN: Belirli gün, bilinen, beklenen gün OĞAN: Güçlü, kuvvetli OĞUL: Erkek evlat - Kovandan çıkan arı topluluğu OĞUR: Uğur - Samimi, içten OĞUZ: Doğru ve iyi adam, sağlam, güçlü OĞUZHAN: Oğuzların başı / Mete OKAN: Anlama, öğrenme OKAY: Beğenme, takdir etme OKCAN: Hareketli, canı tez OKER: Hızlı, hareketli OKTAR: Ok taşıyıcı / Ok+dar (Bayraktargibi) OKTAY: Çok hiddetli, kızgın OLCAY: Şanslı, talihli OLCAYTO: Bahtı açık, talihli OLGUN: İşe yarar, ya da yeterli durumagelmiş OMAÇ: Hedef, amaç OMAY: Seçkin, seçilmiş ONAT: İyi, güzel, düzgün, namuslu ONAY: Uygun bulma ONGAR: Kurtuluş ONGUN: Tam - Verimli, bayındır - Kutlu, uğurlu - Gelişmiş, gürbüz ONUR: Şeref, haysiyet, izzet-i nefs ONURAL: Şan, şeref kazan ONURALP: Saygıdeğer, aziz, yiğit ONURHAN: Onurlu hükümdar ORBAY: Ordu komutanı ORÇUN: Ahlak, Töre ORHAN: Kentin hakimi, yöneticisi ORHUN: Eski bir Türk devleti, Asyada bir nehir ORKUN: Or+khun (han) Kentin hanı ORKUT: Kutlu kent ORTAÇ: Tepe - Mirasçı - Veliaht ORTUN: Ortanca kardeş ORTUNÇ: Ateş renginde tunç ORUÇ: Müslümanların yeme içmeden vs. uzaklaştıkları bir ibadet OSMAN: Toy denilen, kazdan büyük bir kuşun yavrusu / Ateş gibi adam (Odman= Od +Man) OYTUN: Beğenilen güzel yer / Kutsal OZAN: Halk şairi ÖCAL: Öc almaktan, intikal alan ÖDÜL: Bir başarı ya da iyilik karşılığında verilen armağan ÖGEDAY: Çok akıllı ÖĞÜN: Yücel, gurur duy - Zaman, vakit - Kez, defa - Önde, ileride ÖĞÜNÇ: Övünülecek şey ÖĞÜT: Nasihat ÖKER: Akıllı ÖKKEŞ: Erkek örümcek - Bir dağın adı ÖKMEN: Akıllı, zeki ÖKTEM: Güçlü, onurlu ÖKTEN: Akıllı, bilgili ÖMER: Dirlik, canlılık yaşam gücü ÖMÜR: Yaşayış, hayat ÖNAL: Daima önde olmak ÖNAY: Ayın ilk günlerindeki durumu, hilal ÖNDER: Lider, yönetici, şef ÖNEL: Bir şeyin tamamlanması için verilen süre, vade ÖNER: Başta gelen - Yön - Sıra ÖRSAN: Örs gibi sağlam adı olan ÖRSEL: Örs gibi sağlam el ÖVÜL: Kendini beğendir, övgü kazan ÖVÜNÇ: Övünülecek şey ÖYMEN: Evcimen, evine bağlı ÖZAL: Özü kırmızı ÖZALP: Özünde yiğit olan ÖZAY: Özlü, özü ay gibi aydınlık olan ÖZBEK: Yiğit, cesur - Bir Türk boyu ÖZCAN: Candan, içten ÖZDEMİR: Gerçek, özlü demir ÖZDEN: Soyu temiz olan ÖZEN: Dikkat, heves, itina ÖZER: Özü er olan ÖZGÜN: Orijinal, diğerlerine benzemeyen ÖZGÜR: Serbest, hiçbir koşula bağlı olmayan ÖZHAN: Han soyundan gelen ÖZKAN: Temiz kan, soylu kişinin kanından gelen ÖZMEN: Özü iyi, sağlam olan Aydınlık başlangıç ÖZTÜRK: Soyu Türk olan ÖZÜN: Hakkıyla kazanılmış ün PAKEL: Sezgi, anlayış, dikkat PAKER: Sert, çatık kaşlı veya Aslan PAKSOY: Allah'ın kulu PALA: Kısa, geniş kiliç PAMİR: Herşeye gücü yeten PARS: Yırtıcı bir hayvan PAŞA: Bir askeri ünvan / ağabey, erkek kardeş PAYDAŞ: Dünya, PAYİDAR: Doğruluk gösteren-Adaletli davranan PEHLİVAN: Güreşçi PEKCAN: Sıkı canlı, yufka yürekli olmayan PEKER: Güçlü erkek PERKER: Beyaz ay,dolunay PERTEV: Dürüst,güvenilir PEYAM: Mutlu,sevinçli gün PEYAMİ: Haberle ilgili, haber veren PEYKAN: Beyaz taç,gelin tacı PEYMAN: Aydınlık gece POLAT: Sertleştirilmiş , su verilmiş demir POYRAZ: Kuzeydoğu yönünden esen rüzgar POZAN: Candan,cana yakın RACİ: Rica eden, dileyen RAFET / REFET: Çok acıma RAGIP: İçtenlikle isteyen, özleyen RAHİM: Esirgeyen, acıyan RAHMAN: Acıması bol olan RAHMİ: Koruyan, esirgeyen RAİF: Acıyan, esirgeyen RAKIM: Yazan RAMAZAN: Kameri yılın 9. ayı RAMİ: Atıcı, mermi atan RAMİZ: Remz eden, işaretleyen RASİM: Resmeden, resim çizen RASİN: Beyaz ay,dolunay RAŞİT (D): Doğruyola giden RAUF: Çok acıyan, esirgeyen RECAİ: Umma, dileme RECEP: Heybetli, azametli, saygı değer REFET: Çok acıma REFİĞ: Din uğruna çalışan REFİK: Arkadaş, yoldaş, ortaklık REHA: Kurtulma REMZİ: İşaret ve gizliliğe ait RENAN: Kızıl kan RESUL: Haber getiren REŞAT: Aklın gerektirdiğini yapan REŞİT (D): Akıllı, iyi davranan RIDVAN: Cennetin kapıcısı olan melek RIFAT: Yükseklik, yüksek rütbei RIFKI: Yumuşaklıkla, sükunetle ilgili RIZA: Hoşnutluk, memnunluk RUHİ: Ruhla ilgili RUŞEN: Aydın, parlak RÜÇHAN: Orta Asya'da Tanrı dağı,bir Türk boyu RÜKNETTİN: Bir şeyin temeli / Dinin temeli RÜSTEM: Ünlü Fars pehlivanının adı RÜŞTÜ: Ergin, olgun SAADETTİN: Dinin uğurlu, kutlu kişisi SABAH: Günün başlangıcı SABAHATTİN: Güzellik SABİR: Sabreden, katlanan SABİT: Yerinde duran kımıldamayan SABRİ: Sabırla ilgili SACİT (D): Secdeye varan, ibadet eden SADETTİN: Kutluluk, saadete erme, mübarek olma SADIK: İçten bağlı, gerçek dost SADRİ: Anaya göre çocuk SADULLAH: Allah'ın talihli kıldığı SADUN: Yıldız bilimine göre, uğurlu olan SAFA: Saflık berraklık, gönül rahatlığı SAFFET: Saflık, temizlik SAFİ: Katıksız, ayırt edilmiş SAİM: Oruç tutan, oruçlu SAİT (D): Kutlu, cennetlik SAKIP: Delen, delik açan - Çok parlak SAKİN: Uslu, kendi halinde - Bir yerde yerleşmiş, oturan SALİH: İyi, yararlı, yetkili SALİM: Eksiksiz, sağ, sağlam SALTUK: Hiç bir koşul ve denetime bağlı olmayan SAMET (D): Sonsuz, ebedi SAMİ: İşiten, dinleyen SAMİH: Cömert, eli açık SAMİM: Bir şeyin merkezi SANBERK: Gücüyle tanınmış SANCAR: Kısa kama - Saplar, batırır SANER: Ünlü, tanınmış SANVER: Adın duyulsun, ünlen SARGIN: Candan, içten SARP: Dik geçilmesi ve çıkılması güç SARPER: Sert, güçlü SARUHAN: Eski bir Türk beyi SAVAŞ: İki ya da daha çok tarafın vuruşması , kavgası SAYHAN: Adaletli hükümdar SAZAK: Kuvvetli ve soğuk rüzgar - Bataklık, sazlık - Kaynak, pınar SEÇKİN: Seçilmiş olan SEDAT: Doğruluk, haklılık SEFA: Gönül rahatlığı, rahatlık - Eğlence SEFA /SAFA: Saflık berraklık SEFER: Yolculuk, savaş hali SEHA: Eli açık, cömert SELAHATTİN: Dinine bağlı SELAMİ: Barış ve rahatlıkla ilgili SELCAN: Coşkun, taşkın SELÇUK: Sel gibi akan SELİM: İyileşmesi kolay hastalık SELMAN: Barış içinde, huzurlu SEMİH: Bol, cömert gönüllü SENİH: Yüce, yüksek SERALP: Baş yiğit SERBÜLENT: Önde gelen, üstün SERCAN: Canların özü, canın başı SERDAR: Askerin başı, komutan SERGEN: Raf, bir şeylerin dizili olduğu yer SERHAN: Hanların başı SERHAT: Sınır - İki devlet arasındaki sınır SERKAN: Serhan / baş han , ser + kan, SERKUT: Mutlu, talihli SERMET: Öncesiz ve sonrasız SERTAÇ: Baştacı SERTER: Sert + Er, sert erkek SERVER: Bir topluluğun en ileri geleni, baş, şef, reis SERVET: Para mal mülk SEYFETTİN: Dinin kılıcı, koruyucusu SEYFİ: Kılıç gibi - Askerlikle ilgili SEYHAN: Çukurova'da bir akarsu SEYİT: Efendi, bey SEZAİ: Uygun, yaraşır SEZER: Sezgisi güçlü olan SEZGİN: Sezme yeteneği olan, duygulu, anlayışlı SIDDIK: Çok içten ve doğru kimse SITKI: Yalan söylemeyen, dürüst SİMAVİ: Yüzle, çehreyle ilgili SİNA: İlaç yapılan bir tür bitki SİNAN: Süngü ve mızrak gibi şeylerin sivriucu SİPAHİ: Tımar sahibi asker SONER: Son erkek , son yardımı yapan SONGUR: Şahin - Ağır, hantal SOYSAL: Uygar SÖKMEN: Yiğitlere veilen san SÖNMEZ: Sürekli yanan, sönmeyen Suat (d) : Mutlu, mutlulukla ilgili SUAVİ: Zorluklara dayanan SUAY: Suya vuran ay ışığı gibi ışıltılı SUPHİ: Sabahla, aydınlıkla ilgili SÜLEYMAN: Davud peygamberin oğlu SÜMER: Bugünkü Irak'ta kurulan eski bir uygarlığın adı SÜREYYA: Ülker yıldız takımı SÜRURİ: Sevinçli, sevinçle ilgili ŞABAN: Kameri yılın 8. ayı ŞADİ: Sevinç, neşe, mutluluk ŞAFAK: Güneş doğmadan az önce, ufuktaki aydınlık ŞAHAP (: Ateş, alev parçası ŞAHİN: Bir tür yırtıcı kuş ŞAHZAT: Sevilen, sayılan kişi ŞAİR: Şiir yazan, ozan ŞAKİR: Şükreden, nankörlük etmeyen ŞAMİL: Kapsayan, içine alan ŞANSAL: Niteliklerinle ünlen, tanın ŞANVER: İyi niteliklerin bilinsin, duyulsun ŞARIK: Parlak, parlayan ŞECAATTİN: Yüreklilik, yiğitlit ŞEFİK: Şefkatli ŞEHMUZ: Hükümdar soyundan gelen ŞEHZADE: Hükümdar oğlu ŞEMSETTİN: Dinin güneşi ŞEMSİ: Güneşe ait, güneşle ilgili ŞENEL: Neşelen, mutlu ol ŞENER: Şen erkek ŞENOL: Neşeli ol anlamında ŞENSOY: Neşeli, mutlu soydan gelen ŞENTÜRK: Neşeli Türk ŞERAFETTİN: Dinlerin en şereflisi ŞEREF: Onur. Manen yüksek ve erdemli olmak ŞERİF: Kutsal, mübarek ŞEVKET: Ululuk, yücelik, kudret ve kuvvetlilik ŞEVKİ: Şevk, keyif, istekle ilgili ŞİNASİ: Tanıyış, tanımakla ilgili ŞÜKRÜ: Şükretme, hoşnut olma TACETTİN: Taca ait TACİ: Taç ile ilgili TAÇKIN: Gurur TAHİR: Pak, temiz TAHSİN: Beğenip, alkışlanan, kale gibi sağlam TAKİ: Günahtan kaçınan, dinine bağlı TALAT: Yüz, surat, çehre TALAY: Deniz, büyük nehir TALİP: İstekli, isteyen, talep eden TAMAY: Dolunay TAMER: Tam erkek TAN: Şafak vakti TANAY: Şafak ve ayın birarada olması TANBERK: Şafak çizgisi - Parlayan şimşek TANER: Aydınlık erkek TANJU: Türk imparatorlarına Çinlilerce verilen ad TANKUT: Kutlu aydınlık TANSEL: Aydınlığa ait, sabahla ilgili TARHAN: Oğuzlarda demirci ustası - Tüccarlar - Han ve komutan ünvanı TARIK: Sabah yıldızı TARKAN: Eski Türk adı / Dağınık TAŞKIN: Taşmış durumda olan, aşırı TAYFUN: Çok zorlu bir fırtına TAYFUR: Küçük bir kuş türü TAYGUN: Çocuk, torun TAYLAN: Uzun boylu TAYYAR: Uçan, uçucu TAYYİB (P): İyi, hoş çok temiz TEKCAN: Değerli, eşsiz TEKİN: Uğurlu TEMEL: Kök, esas, dayanak TEOMAN: Oğuz Han'ın Babasının adı TERCAN: Genç, delikanlı - Kırmızı buğday TEVFİK: Allah'ın yardımı, uygunlaştırma,başarı TEZALP: Çabuk, hızlı yiğit TEZCAN Telaşlı, heyecanlı TEZCAN: Canı tez olan TEZKAN: Kanı kaynayan, heyecanlı TINAZ: Ot ya da saman yığını TİMUÇİN: Türk Moğol imparatoru Cengiz Han'ın asıl adı TİMUR: Demir'in eski Türkçe'deki yazılışı TOKCAN: Gönlü Tok TOKER: Gözü, gönlü tok TOKTAMIŞ: Bir yerde yerleşik oturan TOLGA: Bir tür savaş başlığı, kask TOLUNAY: Dolunay TONGUÇ: En büyük çocuk TOPRAK: Yer kabuğunun yüzey bölümü TOYGAR: Çayır kuşu TUFAN: Şiddetli, sürekli yağmur ve getirdiği su baskını TUGAY: İki alaydan oluşan askeri birlik TUĞRUL: Güçlü bir masal kuşu TUNA: Avrupa'da bir nehir TUNCA: Tunç gibi / Meriç nehrinin bir kolu TUNCAY: Tunç renkli ay TUNCEL: Tunç gibi el TUNCER: Tunç gibi er TUNÇ: Bakır, çinko ve kalay karışımı bir maden TURAÇ: Bir tür küçük av kuşu TURAN: Dünyadaki tüm Türklerin yaşayacağına inanılan ülke TURGAY: Çayırkuşu / Toygar TURGUT: Oturulacak yer, belde TURHAN: Soylu seçkin TÜMAY: Dolunay TÜRKAY: Ay gibi parlayan Türk TÜRKER: Türk erkeği TÜRKEŞ: Orhun yazıtlarında adı geçen bir kahraman UÇAR: Sezgi, anlayış, dikkat UÇHAN: Sert, çatık kaşlı veya Aslan UÇKAN: Allah'ın kulu UFUK: Yerle göğün birleşmiş gibi göründüğü sınır UĞUR: İyilik müjdesi, nesnelerde varolduğuna inanılan iyilik kaynağı UĞURALP: Dünya,varlık UĞURCAN: Doğruluk gösteren-Adaletli davranan ULAÇ: Cennette ölümsüzlüğe kavuşan ULAŞ: Çok övülmüş,methedilmiş ULUÇ: Büyük Türk Denizcisinin adı (Uluç Ali Paşa) ULUNAY: Dürüst,güvenilir ULVİ: Yüce, yüksek UMUR: Görgü, tecrübe UMUT: Ummak, beklemek, ümit etmek URAL: Aydınlık gece UTKAN: Din uğruna çalışan UTKU: Zafer, üstünlük sağlama, yenme UYGUR: Şanı şerefi en yüksek olan UZAY: Sonsuz boşluk UZEL: Sevdalı,aşık UZER: Kahraman,cesur,savaşçı ÜLGEN: Yüce, ulu - İyilik tanrısı ÜLKEM: Yurdum, vatanım ÜLKER: Boğa burcunda yedi yıldızdan biri ÜMİT: Umut / Ummak, beklemek, ümit etmek ÜNAL: Ün almakla ilgili ÜNALP: Tanınmış, ünlü yiğit ÜNAY: Ay gibi tanınmış, ünlü ÜNER: Tanınmış, ünlü ÜNKAN: Tanınmış soydan gelen ÜNSAL: Adın duyulsun, ünlen ÜNVERDİ: Adını duyuran, tanınan ÜSTAY: Ay gibi yüce, yüksek ÜSTER: Baş yiğit ÜZEYİR: Kur'an da adı geçen bir kişi VAFİT: Elçi, temsilci VAHAP: Çok bağışlayan, bol ihsan edici VAHDET: Bir ve tek olma VAHDİ: Bir ve tek olmayla ilgili VAHİT: Tek, yalnız VAKUR: Ağırbaşlı, temkinli VAROL: Var olmakla ilgili / yüceltme ünlemi VASFİ: Nitelikle ilgili VECDİ: Coşkunlukla, vecd ile ilgili VECİHİ: Soylu, asil VEDAT: Dostluk, sevme, sevgi VEFA: Sözde durma VEFİ: Vefalı, bağlı - Tam, mükemmel VEFİK: Yoldaş, aynı fikirde olan VEHBİ: Tanrı vergisi VELİ: Sahip, eren, ermiş VELİT: Yeni doğmuş çocuk VEYSEL: Kurt VEYSİ: Yoksul, muhtaç VOLKAN: Yanardağ VURAL: Vurup almakla ilgili YADİGAR: Bir kimseyi ya da olayı hatırlatan şey veya kişi YAĞIN Yağmur - Yiğit YAĞIZ: Esmer - Doru - Yiğit YAHYA: Meryem Ana'nın amcasının oğlu olduğu söylenen bir peygamber YAKUP (: Bir Peygamber adı YAKUT: Parlak kırmızı, değerli taş YALAZ: Alev - Bayrak YALÇIN: Sarp ve dik YALIM: Alev, ateş uzantısı YALIN: Sade, çıplak, katışıksız YALINAY: Ayın en güzel, sade görünümü YALMAN: Kılıç, kama gibi şeylerin ucu - Sarp, dik YAMAÇ: Dağın ya da tepenin bir yanı - Karşı - Yan, yakın YAMAN: Güç etki ve beceriklilik sahibi YASİN: Kuran-ı Kerimde bir surenin adı YAŞAR: Yaşayan, yaşamakla ilgili YAVUZ: Yaman, pek sert YAZGAN: Yazar, yazıcı YEKTA: Tek, eşsiz YENAL: Galip gel, kazan YENER: Üstün gelen, kazanan YETKİN: Olgunlaşmış, kemale ermiş YILDIRAY: Ayla ilgili / yıldır yıldır parlamak ay gibi YILDIRIM: Buluttan buluta ya da yere elektrik boşalması YILMAZ: Korkusuz, yılmayan YİĞİT: Güçlü, cesur YORDAM: Rehber, kılavuz - Beceri - Anlayış, davranış - Kural, yöntem YUNUS: Bir takım yıldızının adı / Denizde yaşayan bir memeli türü YURDAER: Yurdu için doğmuş YURDAKUL: Yurdu için canını veren YURTCAN: Yurduna canını veren YUSUF: Eklenecek, ilave edilecek YÜCEL: Yücelmiş olan YÜKSEL: Manevi anlamda yükselmek, yücelmek ZAFER: Savaş ve uğraşla elde edilen başarı, sonuç ZAHİR: Parlak yıldız ZAHİT: Günahtan kaçınan ZEKAİ: Akılla, zeka ile ilgili ZEKERİYA: Erkek ZEKİ: Akıllı olan ZEYCAN: Candan, cana yakın ZEYNEL: Zenelabidin'in kısaltılmışı ZİHNİ: Zihnin gücüyle, kavrayışla ilgili ZİKRİ: Zikirle, ayinle, ilgili, zikreden ZİRVE: Doruk, tepe noktası ZİYA: Aydınlık, ışık ZORLU: Güçlü, tuttuğunu koparan ZÜHTÜ: Her türlü zevke karşı koyup kendini ibadete veren
-
FADIL: Erdemli, üstün, parlak FAHİR: Övünülecek, parlak, şanlı, güzel FAHRETTİN: Diniyle övünen FAHRİ: Karşılıksız kabul edilen görev,iş FAİK: Başkalarından daha ileri, üstün FAKİR: Yoksul FALİH: Başarı kazanan, isteğine ulaşan FARUK: Bir işi sonuca ulaştıran FATİH: Ele geçiren, fetheden FAZIL: Erdemli, manevi değerce üstün FEHİM: Anlayışlı, zeki FERDİ: Bireysel, tek başına FERHAN: Sevinçli, mutlu FERHAT: Rahatlık FERİD: Eşsiz, tek, benzeri olmayan FERİDUN: Tek, eşsiz, benzeri olmayan FERİT: Avcı kuş FERKAN: Güçlü, saygın soydan gelen FERRUH: Kutlu, uğurlu, aydınlık yüzlü FETHİ: Fetih ile ilgili FEVZİ: Kurtuluş ve zaferle ilgili, üstünlük başarı FEYYAZ: Bereketli, gür, bol FEYZİ: Verimlilik, bolluk FEYZULLAH: İlhamını Allah'tan alan FEZA: Gökyüzü, uzay FIRAT: Tatlı su - Türkiye'nin en uzun akarsuyu FİKRET: Düşünmek, düşünceye dalmak FİKRİ: Düşünce ile ilgili / fikir sahibi FUAT (D): Yürek, kalp gönül FURKAN: İyi ile kötüyü birbirinden ayıran kanıt / Kuran-ı Kerim GAFFAR: Acıyan, bağışlayan GAFUR: Bağışlayıcı, günahları affedici GALİP: Yenen, üstün gelen GANİ: Zengin, cömert, bol çok, elindekiyle yetinen GARİP: Kimsesiz, yalnız, yabancı / Tuhaf GAZANFER: Aslan - Yiğit, yürekli GAZİ: Savaşta yara alan GEDİZ: Su birikintisi, gölcük - Ege'de bir akarsu GENCAL: Genç, taze GENCALP: Genç yiğit, kahraman GENCAY: Ayın bir haftalık hali, hilal GENCER: Genç yiğit GENCO: Genç olmaktan,genç o anlamına GİRAY: Uygun, eskiden Kırım hanlarına verilen ünvan GİRGİN: Kolay yakınlık kuran GÖKALP: Mavi gözlü yiğit - Göklerin yiğidi GÖKAY: Gök ve Ay gibi güzel olan GÖKBERK: Yeşil yaprak GÖKCAN: Yeşermiş, taze can, özlemle dolucan GÖKÇE: Gökrengi, göğce GÖKÇEN: Güzel, hoş GÖKER: Gökyüzü gibi er GÖKHAN: Göklerin hakanı Gök gibi büyükhan GÖKHUN: Eski Türk isimlerinden Gök+Hun GÖKMEN: Gök rengi gözlü GÖKSEL: Gökle ilgili, göğe ait GÖKTAN: Mavi şafak GÖKTUĞ: Gök renkli Tuğ sahibi GÖKTÜRK: Kök Türk / Tarihte bir Türk devleti GÜÇHAN: Çetin, güçlü han GÜÇLÜ: Kuvvetli, gücü yerinde - Önemli, etkili - Şiddetli GÜLHAN: Gül gibi güzel hakan GÜLTEKİN: Kültigin adından.. Güvenilen, herkese hayrı dokunan GÜNALP: Güneş gibi yiğit GÜNAY: Güneş ve ay - Güneşli yer GÜNDOĞDU: Doğudan esen yel - Güneşin doğduğu yön GÜNDÜZ: Gecenin karşıtı GÜNER: Güneşin doğma zamanı GÜNERİ: Günün yiğidi GÜNEŞ: Gezegen sistemimizin enerji kaynağı GÜNEY: Dört yönden biri - Her zaman güneşli yer GÜNGÖR: İyi günler yaşa anlamında GÜNHAN: Oğuz'un altı oğulundan Güneşi simgeleyenin adı GÜNSEL: Gün ışığı, ışık seli GÜNSER: Işık ver, parla GÜNTAN: Güneşin doğuşundan az önceki zaman GÜNTEKİN: Güneş gibi tek GÜRAL: Çok al, bol al GÜRALP: Güçlü yiğit GÜRAY: Bereketli, bolluk içinde olan ay GÜRBÜZ: Gelişmiş, iri yapılı, sağlam GÜRCAN: Herkesi seven, özveride bulunan GÜREL: Sürekli oluşum ve dönüşüm halinde olan GÜRKAN: Gürbüz, kanı bol GÜROL: Hayat boyu herşeyin bol olsun GÜRSEL: Gürlükle ilgili, gür olan GÜRSOY: Güçlü, kalabalık soydan GÜRTAN: Işıklı, geniş tan yeri GÜVEN: İtimat, emniyet GÜVENÇ: Güven - Sevinçli - Dayanak, yardım GÜZEY: Güneş görmeyen yer, kuzey HABİB: Sevgili, dost HACI: Hicaz'a gidip hac törenine katılan HAFIZ: Ezberleyen/ Özellikle Kuran-ı Kerimi ezbere okuyan HAKAN: Büyük Han, Hanlar hanı (Hükümdar anlamına=Han) HAKKI: Doğrulukla, adaletle ilgili HALDUN: Kalp, yürek / Yüreklilik HALİL: İçten, dost çok yakın arkadaş HALİM: Yumuşak huylu, sakin yaradılışlı HALİS: Saf katkısız duru HALİT: Süregelen, sürekli, geç yaşlanan HALUK: Herkesle iyi geçinen iyi ahlaklı HAMDİ: Hamd eden, şükreden / Tanrı ileilgili HAMDULLAH: Allah'ın övgüsü HAMİ: Koruyan, arka çıkan, koruyucu HAMİT: Övgüye değer HAMZA: Aslan HANEFİ: Tanrı'nın birliğine iman eden HARUN: Huysuz at / Postacı / İnatçı HASAN: Güzellik, iyi davranma, iyilik HASİP / HASBİ: Kişisel değeri olan, ünlü bir soydan gelen HASRET: Özlem HAŞİM: Ezen, kıran, parçalayan HAŞMET: İhtişam, büyüklük, görkemlilik HATAY: İl adı Antakya olan kentimizin adı HATEM/ HATEMİ: Sonuncu en son olan / Mühürcü HAYATİ: Yaşamsal, yaşamla ilgili önemli olan HAYDAR: Aslan / Çok cesur HAYRETTİN: Hayır eden, hayır sahibi HAYRİ: Hayırla, iyilikle ilgili HAYRULLAH: Allah'ın hayırlı ettiği HAZAR: Barış / Bir yerde oturma hali HAZIM: Hezimete uğratan HEYBET: Korku ve saygı uyandıran görünüş HIFZI: Saklamak, korumak, hafızaya almak HINCAL: Öc al, intikam al anlamında HIZIR: Darda kalanların yardımına koşan HİCRİ: Göç eden / Hicrete ait, hicretle ilgili HİDAYET: Doğru yolu arama / Yol gösterme HİKMET: Felsefe, gizli, bilinmeyen güç HİLMİ: Yumuşak huylu, sabırl HİMMET: Çalışma, çaba HİRAM: Yürüme, gezinme HİŞAM: Eski bir Endülüs hükümdarının adı HULKİ: İyi ahlaklı iyi huylu HULUSİ: Saflık, doğruluk, içtenlik HURŞİT: Güneş HÜDAVERDİ: Allah verdi, çocuk özlemi çekenaileler ilk çocuklarına genellikle bu adı verirler HÜRAY: Ay gibi özgür HÜRKAN: Özgür soydan gelen HÜSAM: Keskin kılıç HÜSAMETTİN: Dinin keskin kılıcı HÜSEYİN: Ruh ve madde güzelliği HÜSMEN: Hüseyin HÜSNÜ: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait HÜSREV: Büyük padişah, hükümdar ILDIR: Parıltı, parlayış - Alacakaranlık ILDIZ: Yıldız - Gündönümünden 10 gün öncesi ILGAR: Çabuk, hızlı - Hücüm, akın - Havanın açık olması - Öfke ILGAZ: Atın dört nala koşması - Akın, hücum - Çankırı'nın merkez ilçesi - Bir dağ IŞIK: Cisimleri görmemizi sağlayan fiziksel erke IŞIKHAN: Işıklı han IŞIN: Bir ışık kaynağından çıkan ışık çizgisi IŞITAN: Aydınlatan, ışık veren ITRİ: Korkuya ait İBRAHİM: İbranice'de hakların babası anlamında İDRİS: Beyaz renkli çiçek açan bir ağaç cinsi İHSAN: Bağışlamak, yardım etmek, iyiliketmek İLBEY: Egemen olan İLCAN: Ülkede en sevilen İLGİ: İlişki - Yakınlık duyma İLHAM: İçe doğma, esin İLHAMİ: İçine doğmakla ilgili İLHAN: Bir ülkenin egemen hanı İLKAN: İran'da devlet kuran Türk hükümdarı İLKAY: Ayın ilk günlerindeki hali İLKCAN: İlk doğan erkek çocuklara verilen ad İLKE: Temel düşünce, prensip - Temel bilgi - Davranış kuralı İLKER: İlkle ilgili, ilk erkek çocuk İLKİN: Öncelikle, ilkle ilgili, ilk olan İLTEKİN: Tek eşsiz ülke İLTER: Yurdunu seven, koruyan İLYAS: Mersin ağacı İMDAT: Yardım dilemek, yardım istemek , yardım beklemek İNAL: Kendisine inanılan İNAN: Dizgin - Yönetme - İman İNANÇ: Bir düşünceye bağlılık - İman - Doğru, emin İNAYET: İyilik, lütuf İRFAN: Bilme, anlama - Sezme, kavrama gücü İSA: Hristiyanlığın kurucusu peygamber İSHAK: Hüzünlü öten bir tür kuş İSKENDER: Tarihte fetihleriyle ünlü bir hükümdar İSLAM: Hz. HZ.hz.muhammed'in kurduğu son din/ Teslimiyet İSMAİL: İbrahim peygamberin Tanrı'ya kurban adadığı oğlunun adı İSMET: Haramdan ve günahtan çekinen İSRAFİL: Dört büyük melekten biri İSTEMİ/HAN: Göktürklerin ünlü hakanı İŞCAN: Çalışkan İZZET / İZZETTİN: Değer, kıymet, ululuk, yücelik JERFİ: Derinlik JİYAN: Kızgın, hışımlı KAAN / KAĞAN: Hükümdar, hanların hanı KADEM: Uğur - Ayak adımı - Yarım arşın KADİR: Değer, onur, incelik KADRİ: İtibar, değerle ilgili KAHRAMAN: Savaşta yiğitlik gösteren, cesur KAMBER: Sadık hizmetkar / Hz Ali'nin kölesinin adı KAMER: Ay ışığı KAMİL: Tam, eksiksiz, olgun KAMURAN: Dileğine, kavuşmuş olan KANDEMİR: Güçlü soydan gelen KANER: Güçlü, kanlı yiğit KAPLAN: Yırtıcı hayvan KARABEY: Esmer, rengi karaya çalan Bey KARACAN: Esmer - Küçük ağaçcık KARAHAN: Esmer hükümdar KARAKAN: Bir tür dağ ağacı KARAN: Kahraman, yürekli - Karanlık KARANALP: Esmer, karayağız, yiğit KARATAY: Selçuklu devlet adamı KARTAL: Yırtıcı bir tür kuş KARTAY: Yaşlı, pir KASIM: Bölen, kısımlara ayıran KAYA: Büyük ve sert taş kütlesi KAYAHAN: Kaya gibi sert hakan KAYHAN: Güçlü hükümdar KAZIM: Kızgınlığını, öfkesini belli etmeyen KEMAL: Bilgi ve erdem bakımından olgunluk KEMALETTİN: Bilgi ve erdem sahibi KENAN: Nuh peygamberin oğlu ya da Nemrut'un babası sanılan kişi KERAMETTİN: Bağış, ihsan ağırlama KEREM: Cömertlik, soyluluk büyüklük KEREMŞAH: Asil, soylu şah, hükümdar KERİM: Kerem sahibi, cömert KEYHAN: Dünya KILIÇ: Sivri uçlu,keskin, çelikten silah KILIÇALP: Kılıç gibi keskin, yiğit KILIÇHAN: Kılıç gibi keskin, güçlü yiğit KIRCA: Dolu - Ufak taneli kar - Borayla gelen yağmur KIRDAR: Ölçülü davranış KIRHAN: Kırçıl han KIVANÇ: Sevinç, hoşlanma KIVILCIM: Yanan mddeden sıçrayan küçük ateş parçası - Harekete geçiren KOLÇAK: Yiğit, mert, koçak KONUR: Bozla sarı arası bir renk - Yanık kırmızı - Gururlu, kibirli - Kahraman, KORAL: Sınır muhafızı KORALP: Yiğit sınır muhafızı KORAY: Kamış, kargı gibi, içi boş şeyler KORCAN: Kanı sıcak, kanı kaynayan KORÇAK: Heykel KOREL: Kor gibi etkili, yakıcı kişi KORHAN: Ateş gibi hakan KORKMAZ: Korkmayan, yılmayan, cesur KORKUT: Büyük dolu tanesi - Hayali yaratık KORTAN: Kor renkli tanyeri - Yalçın kaya - Pelikan KÖKER: Köklü soydan gelen KÖKSAL: Kökünü derinliklere sal anlamında KUBAT: Kaba, şişman KUBİLAY: Cengiz Hanın torununun adı KUDRET: Güç, kuvvet KUNTAY: Ay gibi sağlam, güçlü KUNTER: Sağlam, kuvvetli KURT: Yırtıcı bir memeli - Kurnaz, işbilir KURTBEY: Kurt gibi atılgan, güçlü KURTULUŞ: Kötü, tehlikeli durumdan kurtulma KUTAN: Dua, yalvarma - Saka kuşu KUTAY: Uğurlu ay KUTBAY: Uğurlu kişi KUTER: Kutlu, uğurlu kişi KUTHAN: Kutlu hükümdar KUTLAY: Kutlu, uğurlu ay KUTLU: Kutlanmış, mutlu, uğurlu KUTSAL: Mübarek, kutlulukla ilgili KUTSİ: Kutlanan, kutluluk sahibi KUZEY: Kuzey yönü / Şimal KÜRŞAT (D): Eski bir Türk adı LAÇİN: Bir cins şahin - Sarp, yalçın LAMİ: Sert, çatık kaşlı veya Aslan LATİF: Yumuşak, hoş, nazik LEBİB: Akıllı, zeki LEMA: Herşeye gücü yeten LEMİ: Parlak, parıldayan LEVENT: Eski deniz erlerine verilen ad LOKMAN: Tarihteki en ünlü tabibin adı (Lokman Hekim) LÜTFİ: Cennette ölümsüzlüğe kavuşan LÜTFULLAH: Çok övülmüş,methedilmiş LÜTFÜ: İyi muamele, güzellikle hoşlukla ilgili MACİT: Şan, şeref sahibi - İyi ahlaklı MAHİR: Usta, elinden her iş gelen MAHMUT: Övgüye değer MAHSUN: Güçlendirilmiş, güçlü MAHZUN: Hüzünlü, duygulu, üzgün MAKBUL: Alınan kabul olunan MAKSUT: İstek, niyet, maksat - Varılmak istenen yer MALİK: Sahip, efendi MANÇO: Manda yavrusu MANSUR: Yardım edilmiş - Allah'ın yardımıyla galip gelmiş MAZHAR: Birşeyin göründüğü ortaya çıktığı yer MAZLUM: Zulüm gören, zulmedilen kişi MECİT: Çok ulu, yüce MECNUN: Deli, aklı başında olmayan MEDENİ: Uygar, şehirli - Terbiyeli, nazik MEDET: Yardım eden MEHMET: Aslı Arapçada HZ.hz.muhammed, çok övülmüş anlamında MELİH: Güzel, şirin MELİK: Hükümdar, han MEMDUH: Övülmüş, övülmeye değer MEMNUN: Minnet eden - Hoşnut, sevinçli MENDERES: Ege bölgesinde bir ırmak adı MENGÜ: Ölümsüz, ebedi MENGÜÇ: Güçlü ben / Men + güç MENSUR: Saçılmış, dağılmış - Ölçüsüz, uyaksız söz MERİÇ: Ülkemizin Bulgaristan sınırındaki nehir MERİH: Güneş sistemimizdeki 5. gezegen MERT: Sözünün eri, sözünde duran MESTAN: Savruk. Cüret sahibi MESUT: Mutlu, bahtiyar METE: Büyük Hun imparatoru METİN: Sağlam, dayanıklı MEVLÜT: Yeni doğmuş çocuk - Doğulan zaman MİKAİL: Allaha en yakın olduğuna inanılan dört melekten birinin adı MİRKELAM: Güzel, nazik konuşan MİRZA: Hükümdar soyundan gelen MİTHAT: Övme MUAMMER: Uzun ömürlü, çok yaşayan MUCİP: Gerektiren, gerektirici HZ.hz.muhammed: Çok övülmüş, hamdedilmiş MUHARREM: Din tarafından yasaklanan MUHİP: Seven, sevişen MUHİTTİN: Dini güçlendiren MUHLİS: İnanç ve eylemlerinde içtenlikle davranan MUHSİN: Sağlamlaştıran MUHTAR: Dilediği şekilde hareket edebilen MUHTEŞEM: Görkemli, gözkamaştırıcı MUKBİL: Mutlu, bahtiyar MUNİS: Sıcakkanlı sevimli MURAT: Arzu, istek, dilek MURATHAN: Arzulu hükümdar MURTAZA: Mürteza- Seçkin seçilmiş MUSA: Sudan gelmek anlamındadır. Bir peygamber adı MUSTAFA: Temizlenmiş, saf hale getirilmiş MUTİ: İyi kalpli, yumuşak başlı MUTLU: Mesud, bahtiyar MUTLUHAN: Mutluluğa erişmiş hükümdar MUZAFFER: Zafer kazanan, galip gelen MÜCAHİT: Savaşçı, Cihada katılan MÜFİT: Faydalı, yararlı MÜJDAT: İyi, müjdeli haberler MÜKERREM: Yardımsever, ikram sever MÜKREMİN: Konuksever, ikram sever MÜMİN: İnanan, iman eden MÜMTAZ: Seçkin, başkalarından ayrı tutulan MÜNİR: Aydınlatan, ışık veren MÜREN: Akarsu, dere, ırmak MÜRSEL: Yollanmış, gönderilmiş olan MÜRŞİT (D): İrşad eden, doğru yolu gösteren MÜSLÜM: İslam dininden olan / Teslim olan MÜŞFİK: Acıyan, şefkat gösteren MÜŞTAK: Özleyen, göreceği gelen NABİ: Yüksek, yüce, haber veren NACİ: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş NADİ: Bağıran, haykıran NADİR: Ender, az bulunur, seyrek NAFİ: Gelip geçen, etkili, sözü dinlenen NAFİZ: İşleyen, içeriye giden, delip geçen işleyen NAHİT (D): Venüs, Zühre yıldızı NAİL: Ele geçiren, muradına eren NAİM: Uyuyan, uykuda olan NAMIK: Yazar, yazan kişi NAMİ: Tanınmış, ünlü şöhretli NASIR: Yardımcı, yardım eden NASRETTİN: Dine yardımı dokunan NASUH: Öğüt veren - Temiz NASUHİ: Bozulmaz biçimde tövbe eden NAŞİT (D): Şiir söyleyen, şiir okuyan NAZIM: Düzenleyen, tanzim eden NAZIR: Bakan, gözeten - Bakan, vekil NAZİF: Temiz, güzel NAZMİ: Vezinli, kafiyeli sözle ilgili/ Düzenli NEBİ: Peygamber, Tanrı'nın buyruklarını kullara ileten NECAT: Kurtuluş, selamet NECATİ: Kurtuluşa ermek NECDET: Güçlü ve korkusuz NECİP: Soyu temiz, cömert NECMETTİN: Din'in Yıldızı NECMİ: Yıldızlarla ilgili , yıldızlara ait NEDİM: Yakın dost, samimi arkadaş NEDRET: Az bulunan, seyrek NEHAR: Gündüz NEJAT: Soy, asıl, hesap NESİM: Hoşa giden hafif rüzgar NEŞAT: Sevinç, neşe NEŞET: Yetişme, meydana gelme NEVZAT (D): Yeni doğmuş çocuk NEYZEN: Ney çalan NEZİH: Temiz, pak, seçkin NEZİHİ: Temizlikle, saflıkla ilgili NİHAT (D): Tabiat, huy NİYAZİ: Yalvarma, yakarma NİZAM: Sıra, dizi, düzen, kural NİZAMETTİN: Düzenli, tertipli NİZAMİ: Kurallara uygun, düzenle ilgili NUH: Eski metinlerde rahat anlamında / Bir peygamber adı NUMAN: Kan / gelincik NURETTİN: Dinin ışığı, aydınlığı NURİ: Işıklı, ışıktan geleni NURKAN: Aydınlık, temiz soydan gelen NURŞAT: Nura boğulmuş NURTAÇ: Nurlu taç taşıyan NUSRET (D): Tanrı yardımı NUSRETTİN: Dinin üstünlüğü NÜVİT: İyi haber, müjde NÜZHET: Zevk, keyif, istek, tad
-
Erkek İsimleri ABAY: Sezgi, anlayış, dikkat ABBAS: Sert, çatık kaşlı veya Aslan ABDULLAH: Allah'ın adamı- Allah'a ait olan, onun yolundan giden kişi ABİDİN: Dua eden / Duacı ACUN: Dünya,varlık ADEM: Allah'ın yarattığı ilk insan / Adam ADİL: Adaletli / Hakça davranan ADNAN: Eski Türk isimlerinden / İki gökyüzü, iki cennet anlamında AFFAN: Kendini kötülüklerden uzak tutan AGAH: Bilgili / Bilen / Haberli / Uyanık AHMET: Övülmeye değer/ Beğenilmiş / Allah'a şükreden / AKAD: Soyluluk, Onurlu bir kişiliğe sahip olmak AKAY: Beyaz ay,dolunay AKEL: Dürüst,güvenilir AKGÜN: Mutlu,sevinçli gün AKIN: Hızlı bir biçimde düşmana yapılan saldırı AKİF: Dünya işlerinden uzaklaşıp, ibadet için Allah'a yönelen AKİL: Akıllı , Rüştünü kanıtlama konumuna gelmiş , yaptıklarının farkında olan AKTAÇ: Beyaz taç,gelin tacı AKTAN: Aydınlık gece ALAADDİN: Din uğruna çalışan ALDEMİR: Ateşte kıpkırmızı hale getirilen demir Al-Demir ALİ: Yüce, yüksek, şanlı, onurlu kimse ALİCAN: Cana yakın, içtenlikli, candan, sıcakkanlı, girişken ALİM: Bilim adamı, bilgin ilim bilen, ilimle uğraşan kimse ALİŞAN: Şanı şerefi en yüksek olan ALKAN: Kızıl kan ALKIN: Sevdalı,aşık ALP: Kahraman,cesur,savaşçı ALPAR: Yiğit,cesur ALPASLAN: Aslan gibi cesur,savaşçı beyi ALPAY: Cesur,yiğit ALPER: Alp + Er Cesur erkek Soylu erkek anlamında ALPHAN: Yiğit,hükümdar ALPTEKİN: Alp+ Tekin Soylu prens, güvenilir ve soylu ALTAN: Al + Tan Kırmızı + şafak, güneşin şafaktaki kırmızı rengi ALTAY: Yüksek orman anlamında. Orta Asya'da bir sıradağ ALTUĞ: Al+Tuğ Kırmızı + Tuğ değerli taşlarla süslü tuğ ANDAÇ: Armağan,hediye ANIL: Ölçülü davranan, hoşa giden kimse ARAL: Takımada,sıradağlar. ARAS: Sahip çıkılan buluntu, Doğu anadoluda bir ırmağın adı ARCAN: Saf,temiz ARDA: Halef, ardından gelen AREL: Temiz,dürüst ARGÜN: Temiz gün, günlük güneşlik, yaşama sevinci veren gün ARIKAN: Temiz soy ARIN: Temiz,saf - Alın ARİF: Anlayışlı,tanınmış,meşhur,bilgi sahibi ARKAN: Temiz kandan gelen - Üstün,galip ARMAĞAN: Hediye,ödül ARMAN: Hasret,özlem - Sıkıntı ARSLAN: Yırtıcı,güçlü,yiğit ARTAÇ: Ar+ Taç Utanma duygusunu baş tacı eden ASIM: Temiz, namuslu, sağlam karakterli ASİL: Soylu, soylu bir aileden gelen,seçkin insan ASLAN: Türklerin, güçlü insan tanımlarında genellikle seçtikleri ormanlar kralı ASRIN: Bu asıra ait, bu devire uygun ASUTAY: Hırçın tay AŞKIN: Benzerlerinden daha üstün - Coşkun ATA: Baba, ced, Ecdat, Büyükbaba, Bilge ATABEK: Şehzade eğitmeni - Devlet yetkilisi ATABEY: Selçuklularda şehzadeleri eğitmekle görevli kişilere verilen ünvan ATACAN: Hoşgörülü,babacan ATAHAN: Han soyundan gelen, soylu yiğit ATAK: Canlı,girişken-Cömert-Nişancı ATAKAN: Atasının kanını taşıyan, atasının kanından gelen gücü barındıran ATALAY: Ünlü,şöhretli ATAMAN: Ata kişi,önder ATANUR: Atasından aldığı nuru taşıyan ATASOY: Ataların soyundan gelen ATAY: Herkesçe bilinen, tanınmış, ünlü ATEŞ: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması ATIF: Eğilimli, birine şefkatle eğilen, sevgi duyan / Bir şeye yönlendirilen ATIL: İleri hamle yap, anlamında Atıl, atılmak ATILAY / ATALAY: Kolaylıkla ileri atılabilen, cesur kimse ATILGAN: Engelleri aşan - Korkusu olmayan ATINÇ: Atılgan / Atak ATİLLA / ATTİLA: Hunların "Tanrının Kırbacı" denilen büyük hükümdarı ATLIHAN: At + Han kelimelerinden, İyi ata binen yiğit Han AVNİ: Yardım etmek, yardımda bulunmak, yardımla ilgili AYBAR: Gösterişli,heybetli AYBARS: Ay ve Pars kelimelerinden, Ay gibi güzel, pars gibi yırtıcı AYBERK: Sağlam kişilik- Ayın parlaklığı AYDEMİR: Ay gibi ışıklı,temiz,demir gibi güçlü AYDIN: Beyni çağdaş düşüncelerle aydıınlanmış, bilgili kişi AYGÜN: Ay gibi parlak ve ışıklı güzel gün AYHAN: Ay gibi güzel yüzlü hakan Ay +Han AYKAN: Kanı ay gibi parlak ve temiz Ay Kanlı AYKUT: Kutlu ay, armağan, ödül AYTAÇ: Başında ay gibi ışıklı taç bulunan Ay + Taç AYTEK: Ay gibi AYTEKİN: Tek ay, uğur getiren ay AYTUNÇ: Ay gibi güzel,tunç kadar sağlam AYYÜCE: Ay gibi aydınlık nurlu ve yüce olan er AZER: Azerbaycan kelimesinin kökü olan Azer'den.. AZİM: Bir şeyler yapmak için kararlı kişi, Azmeden, Azimli AZİZ: Onur sahibi yüce, Saygıdeğer, Manevi gücü çok üstün AZMİ: Kemikli, kemikle ilgili / Azim sahibi BABÜR: Hindistan'da yaşayan bir tür kaplan/Babür imparatorluğunun kurucusu Babürşah'tan BAHA: Değer fiyat, kıymatinin karşılığı, Ederi BAHADIR: Yiğit , kahraman, atak, gözünü daldan budaktan esirgemeyen BAHATTİN: Dinin değerlisi,güzelliği BAHİR: Deniz-Belli, açık-Işıklı,parlak BAHRİ: Denizle ilgili, denizci, denizingücü, sonsuzluğu BAHTİYAR: Mutlu, talihli, Hayatından memnunolan BAKİ: Süreklilik sahibi, sonsuza kadar kalan, sonsuz, sonu olmayan BALA: Küçük çocuk, Yavru, Korunması gereken BALABAN: Bir tür yırtıcı kuş. İri cins birtür Doğan (kuş) BALER: Tatlı dilli, cana yakın BARAN: Yağmur mevsimi BARANSEL: Güce, kuvvete ait. Güçsel. BARBAROS: "Barba Rosse" Kırmızı sakal. Asıl adı Hızır olan büyük Türk amiraline Avrupalıların taktığı ad. BARIN: Bütün,tüm - Güç kuvvet BARIŞ: Uzlaşma. BARKAN: Çölde oluşan küçük *** kitlesi BARKIN: Gezgin, Seyyah, Sürekli gezipdolaşan BARLAS: Kahraman BARS: Kaplan benzeri yırtıcı hayvan BASRİ: Gören, görme ile ilgili, görebilmek BAŞAR: Başarılı ol anlamında BAŞER: Başta gelen BATI: Güneşin battığı yön BATIHAN: Batı'nın hükümdarı, hanı BATIKAN: Batı+ Khan Batının Hanı ya da Batının Kanı anlamında BATIRAY: Ay gibi yiğit BATTAL: Kahraman. Oldukça iri yapılı, Alışılmışın dışında büyük BATU: Güçlü Kuvvetli BATUHAN: Güçlü Kuvvetli Han. Altınordu devletinin kurucusu Batuhan. BATUR: Korkusuz, yiğit. BATURALP: Yiğitler yiğidi BAYAR: Büyük, ulu yüce. BAYBARS: Eski Türklerin beslediği kaplan BAYBORA: Fırtına BAYCAN: Zengin BAYEZİT/BEYAZIT: Birçok Osmanlı şehzadesinin ortakadı. BAYHAN: Zengin ve güçlü BAYKAL: Yaban kısrağı. Moğolistandaki büyükgöl BAYRAKTAR: Bayrak taşıyan. BAYRAM: Ulusca kutlanılan, Kutsal ve önemli günler. BAYSAL: Dirlik düzenlik içinde, sakin,gürültüsüz. BAYÜLKEN: Göğün 16.katında oturan barış tanrısı BEDİR: Ayın ondördü. Dolunay. Ay. BEDİRHAN: Ay+ Han gibi Bedir + Han BEDRETTİN: Ayın ondördü gibi ışık saçan, temiz ve yüce BEDRİ: Ay gibi, aya benzeyen, Aya ait BEHÇET: Sevinç, güzellik, güler yüzlülük. BEHİÇ: Şen. Güleryüzlü, Neşeli. BEHLÜL: Hayır sahibi - Daima gülen BEHRAM: Merih Yıldızı. BEHZAT: Doğuştan iyi, soylu kişi BEKİ / BEKRİ: El değmemiş, Bakir, Tertemiz, bozulmamış. BEKİR: Yeni doğmuş, bakir BEKTAŞ: Saygın, aziz, denk, eşit. BERAT: İzinli, müsaadeli olmak / Diploma BERHAN: Han soyundan, Hanla ilgili, han üzerine.. (Han=Hakan) BERK: Sağlam güçlü, dayanıklı BERKAN: Parlama - Kıvırcık kuzu postu BERKANT: Sağlam Yemin . Berk + Ant. BERKAY: Sağlam yapılı ve ayışığı gibi parlak olan. Ay ışığı, Güçlü ay BERKE: Cengiz Han'ın torununun adı. Değnek, sopa, kamçı anlamında da kullanılır BERMAL: Birşeyler yapmakla ilgili, yapan, ortaya çıkaran, becerikli BESİM: Güler yüzlü BİLAL: İlk ezanı okuyan Bilal-i Habeşi'nin adından.. BİLGE: Derin bilgi sahibi BİLGEHAN: Göktürk hakanı BİLGİN: Bilgi sahibi. Alim BİRANT: Tek yemin. Özelliği olan yemin BİRCAN: Tek, eşsiz BİROL: Tek ol, anlamında . Bir + Ol BOĞAÇ: Bir Dedekorkut kahramanı BOĞAÇHAN: İnanılmaz derecede güçlü , insanüstü gücü olan BORA / BORAN: Ardından yağış getiren şiddetlirüzgar. BOZKURT: Türklerin Orta asyadan çıkışında yol gösterdiğine inanılan efsanevi kurt BUĞRA: Erkek deve BUĞRAHAN: Müslüman Türk Hakanlardan Saltuk Buğrahan. BULUT: Bildiğimiz bulut. (Havada bulut sen bunu unut gibi)(!) BUMİN: Baykuş, Puhu kuşu. BURAK: Hz. HZ.hz.muhammed'in Miraç'ta bindiği efsanevi ata verilen isim. BURÇ: Kale, hisar çıkıntısı - Güneş sistemi - sarp yamaç BURÇAK: Baklagillerden bir bitki BURÇİN: Dişi geyik. BURHAN: Delil, kanıt. BURHANETTİN: Dinin kanıtı, dinin delili, isbatı BÜLENT: Yüksek, uzun, erişilmesi zor, yüce BÜNYAMİN: Hz. Yakup'un oğlu CABBAR: Güç ve kuvvet sahibi kimse CAFER: Çay dere küçük akarsu CAHİT: Çalışan çaba gösteren / İnatçıayak direyen CAN: İnsan ve hayvanlarda yaşamı sağlayan ve ilk korunan CANALP: Özünde yiğitlik, güç olan CANBERK: Güçlü, sağlam CANDAŞ: Dost, yoldaş CANDEMİR: Özü demir gibi sağlam CANDOĞAN: Cana doğan CANEL: Dostluk eli CANER: İçten, sevimli CANKAT: Yaşamına can ekle, sevinçle dol CANKUT: Mutlu, talihli - Talih, şans CANSIN: Dostsun, sevgilisin CANTEKİN: Tek, eşsiz can CAVİT: Sonsuz, ebedi CELAL: Büyüklük ululuk, hışım CELALETTİN: Büyüklük ululuk, hışım CELAYİR: Moğolların kollarından CELİL: Ulu, yüce, manevi değeri yüksek olan CEM: Bir şeyin toplamı, tamamı CEMAL: Güzellik, özellikle yüz güzelliği CEMALETTİN: Güzellik taşıyan CEMİL: Güzel CEMRE: Ateş,kor-Suda,havada,toprakta oluştuğuna inanılan sıcaklık CENAN: Yürek, gönül kalp CENAP: Manevi büyüklük / Onur CENGİZ: Sert ve haşin tabiatlı, kolay yumşamayan CENGİZHAN: Moğol İmparatorluğunu kuran hükümdar CENK: Savaşmak , Kısa süreli savaş CEVAHİR: Mücevher,değerli süs taşı CEVAT: İyilik, güzellik, olgunluk, kusursuzluk CEVDET: Olgunluk, büyüklük - Kusursuzluk CEYHAN: Güney bölgemizde bir ırmak adı CEYHUN: Eski Türk isimlerinden / yiğitgüçlü kişi CEZMİ: Kesin karar veren CİHAN: Dünya CİHANGİR: Cihanı ele geçiren CİHAT: Din uğruna savaşmak CİVAN: Yeni yetme, körpe, genç COŞAR: Heyecan dolu, kabına sığmayan COŞKU: Heyecan ve hayranlık uyandıran durum COŞKUN: Aşırı heyecanlı, çok duyarlı CUMA: Müslümanlar için haftanın kutsal günü CUMHUR: Halk topluluğu CÜNEYT: Büyük bir mutasavvuf ÇAĞAN: Bayram, şenlik, mutlu gün ÇAĞATAY: Küçük tay, çocuk gibi sevimli ÇAĞDAŞ: Aynı çağda yaşayan, çağa uygun ÇAĞIN: Yıldırım, şimşek ÇAĞLAR: Çağıldayarak akan su, şelale ÇAĞMAN: Çağdaş insan ÇAĞRI: Davet ÇAKABEY: 11.yy'da İzmir yöresinde beylik kuran Türk Beyi ÇAKAR: Parlayan, ışık veren ÇAKIN: Şimşek, parıltı ÇAKIR: Mavi renkli, gri benekli gözü olan ÇAVUŞ: Askerde bir rütbe ÇELEBİ: Efendi, görgülü, terbiyeli ÇELEN: Yakışıklı, saçak, akıllı ÇELİK: Su verilerek sertleştirilmiş demir ÇELİKER: Çelik gibi güçlü insan ÇETİN: Güç, zor, engelli ÇEVİK: Atak, hareketli ÇEVRİM: Girdap, sürekli değişim, anafor ÇIĞIR: Çığın açtığı iz, yol - Yenilikçilik ÇINAR: Geniş yapraklı kalın gövdeli uzun ömürlü bir ağaç DALAN: Biçim - İnce, zarif DALAY: Deniz DANİŞ: Bilgi, bilme, danışma DARCAN: Sıkıntılı, aceleci DAVUT: Davut peygamberin adı DEHA: Dahi, zekaca çok üstün olan DEMİR: Bildiğimiz, demir / Ondan korkanlar trene binmez. DEMİRALP: Demir gibi güçlü, yiğit DEMİRCAN: Demir gibi sağlam olan can DEMİREL: Demir gibi güçlü eli olan DEMİRHAN: Demir gibi güçlü hükümdar DEMİRKAN: Güçlü soydan gelen DENİZ: Bu da bildiğimiz masmavi sular DENİZHAN: Denizlerin hükümdarı DENKTAŞ: Akran, aynı yaşta DERİN: Yüzeyi tabanına uzak olan DERVİŞ: Alçak gönüllü, hoşgörü sahibi DERYA: Deniz - Engin bilgili - Çok DEVLET: Bütün Ulus DEVRAN: Felek, kader DEVRİM: Önemli ve temelli değişiklik /inkilap DİLAVER: Yiğit / Yürekli DİLMEN: Güzel konuşan DİNÇ: Güçlü, sağlıklı DİNÇER: Dinç + Er / Yorgunluk bilmeyen güçlü sağlam DOĞA: Tabiat DOĞAN: Yırtıcı bir kuş DOĞU: Güneşin doğduğu yön DOĞUHAN: Doğunun hükümdarı DOĞUKAN: Doğunun hakanı DOĞUŞ: Yaradılış DORUK: Dağ ya da tepenin en yüksek yeri/ Şahika DORUKHAN: Zirvenin hükümdarı DURAN: Varlığını sürdüren-Dağyolu-Dingin,sakin DURMUŞ: Çocukların sık ölümleri karşısında konulan dilek ifadesi DURSUN: Çok yaşa , uzun ömürlü ol DURUKAN: Soylu kan sahibi DURUL: Suyun durulması, aklanması DUYAL: Duygulu duyarlı çabuk duygulanan DÜNDAR: Artçı asker, birliği koruyan asker DÜNYA: Yeryüzü / Orhan abinin şarkısında"batsın" denilen yer ECEVİT: Çevik,çalışkan,açık fikirli- Yaramaz,sinirli EDİP: Edepli terbiyeli / Edebiyatla ilgilenenkişi EDİZ: Değerli yüksek EFDAL / EFTAL: En değerli en yüksek. EFE: Ağabey - Yiğit,cesur - Kabadayı EFGAN: Ağlayıp inleme - feryat EFLATUN: Açık mor, leylak rengi ile erguvan arası / Bilgin, bilgili, herşeyi bilerek doğan çocuk EGE: Yüce, büyük ulu / Ülkemizin Batısındaki deniz EGEMEN: Bir yere hakim olan EJDER: Bir masal yaratığı, korkulan, güçlü EKBER: Kebir kelimesinden, En büyük EKİN: Tahılın ekiminden, harman dönemine kadarki hali / Kültür EKREM: Pek cömert, iyiliksever ELDEM: Sevimli, cana yakın ELVAN: Renk renk, çok renkli EMİN: Güvenilen, inanılan kimse EMİR: Reis, aşiret başı, Emreden EMİRHAN: Emir veren hükümdar, hanın emri EMRAH: Saz çalıp oynayan EMRE: Aşık, dost, Beylerbeyi, Büyük erkek kardeş EMRULLAH: Allah'ın emri ENDER: Seçkin, eşi benzeri az bulunan ENER: En yiğit, en kahraman ENGİN: Ucu bucağı olmayan genişlik ENGİNSU: Açık deniz ENİS: Dost, arkadaş ENSAR: Hz. HZ.hz.muhammed'i Medine'ye davet edenlere verilen isim ENVER: En ışıklı, en parlaki ERALP: Yiğit ERAY: Ay gibi parlak erkek ERBATUR: Cesur, yiğit ERBERK: Şimşek gibi yiğit ERCAN: Er canlı, korkusuz yiğit ERCÜMENT: İtibarlı, haysiyetli, değerli ERÇİN: Erken doğan, En erken davranan ERDAL: Erken yeşeren dal / Er + Dal ERDEM: Fazilet, insanın insan yapan değerleri ERDEN: Bekaret / İnsan eli değmemiş /Erkenden ERDİNÇ: Dinç erkek Er + Dinç ERDOĞAN: Doğuştan yiğit / Erken doğan EREM: Ulaşmak, kavuşmak için çaba gösteren EREN: Ermiş kişi Ermekten ERENAY: Ermiş olan Ay gibi nurlu ERGİN: Olgunlaşmış, güngörmüş ERGUN: Oynak, hızlı giden at ERGÜN: Yumuşak huylu, uysal ERHAN: Yiğit hakan ERHUN: Hunlu yiğit ERİM: Sevgi, mutlu haber ERİNÇ: Rahat, dirlik ERKAL: Erkek kal ERKAN: Erkek kanlı ERKİN: Özgür, serbest. Koşulsuz iş gören ERKUT: Kutlu yiğit ERMAN: Erdemli yiğit EROL: Erkek ol sözünde dur anlamında ERSAN: Adıyla ün salmış ERSEN: Kolay, zor olmayan ERSİN: Erkeksin anlamında ERŞAT: Doğru yolu bulan ERTAÇ: Erkekliği taç gibi taşıyan ERTAN: Tan gibi ateş renkli er ERTEM: Erdem / Fazilet ERTEN: Sabah, gündoğumu anı ERTUĞRUL: Temiz yürekli doğru yiğit ERYAMAN: Güçlü, becerikli ESAT: Çok uğurlu ve mutlu ESEN: Sağ, sağlıklı ESER: Nişan, iz - Etki - Yapıt - Soğuk esen rüzgar EŞREF: Şerefli, şeref sahibi / Uğurlu EVGİN: Telaşlı, aceleci EVREN: Kainat, yaratılmışların tümü EVRİM: Aşamalarla kendini gösteren ilerleme,değişim EYÜP: Sabırın simgesi olmuş bir peygamber EZEL: Başlangıcı olmayan
-
OKŞAN: Sevil, sevgiye değer ol OLCA: Düşmandan ele geçirilen mal, ganimet OLCAY: Talih, baht, ikbal ORKİDE: Az bulunup zor yetiştirilen değerli bir çiçek OYA: İpek ibrişim kullanılarak iğne, fırkete gibi şeylerle yapılan ince dantel ÖĞÜN: Kendini yücelt,gurur duy - Zaman - Kez, defa - Önde gelen ÖĞÜT: Birisine ne yapıp ne yapmaması gerektiğini belirten söz ÖMÜR: Yaşama süresi - Hayat ÖNGÜL: Direnen, inatçı - Kılavuz - Öncü, teşvik eden ÖVGÜ: Övmek için kullanılan söz ÖVGÜL: Övülmeye değer ÖVÜN: Başarılarınla, niteliklerinle yücel ÖYKÜ : Hikaye / Masal ÖZDEN: Özgür, özle ilgili ÖZGE: Başka, yabancı, iyi güzel ÖZGEN: Özü geniş, rahat ÖZGÜL: Bir türe ait olan - Özü gül gibi olan ÖZLEM: Hasret, birine ya dabir yere duyulan görme arzusu ÖZLEN: Görülmek istenilen ol, hasreti çekilen ol ÖZNUR: Özü ışıklı, aydınlık ÖZÜN: Şiir - Hak edilmiş ün PAKİZE: Çok temiz, hoş ve güzel PAPATYA: Taç yaprakları beyaz, ortası sarı baharda açan bir kır çiçeği PARLA: Parlamak fiilinin emir kipi, 3. tekil şahıs PELİN: Siyah ve beyaz renkte acı kokulu bir tür bitki PELİNSU : Pelin + Su (Bkz Pelin) PEMBE : Açık kırmızı renk PERÇEM: Kakül - Mızrak, bayrak gibi şeylerin üzerine konulan püskül PEREN: Ülker yıldızı PERİ : Çok güzel, çekici, dişi cin PERİHAN: Peri padişahı, perilerin başı PERRAN: Uçan, uçucu PERVİN: Ülker yıldız takımı (Süreyya) PETEK: Arıların bal depoladığı yuvacık PINAR: Suyun topraktan kaynayıp geldiği yer PIRILTI: Parıldayan şeylerin çıkardığı ışık PİRAYE: Süs, bezek PÜREN: Sarı, kırmızı renkte açan küçük yapraklı bir tür ot SAADET: Mutluluk SABAH: Günün başlangıcı SABAHAT: Güzellik SABİHA: Güzel, şirin SABİTE : Yerinde duran, kımıldamayan SABRİYE: Sabırlı, dayanıklı SACİDE: Secdeye varan, yere yüz süren SADRİYE: Göğüsle ilgili SAFİYE: Katıksız, katışıksız saf SAHİBA: Bir şeyi elde etmiş olan SAHURE: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad SAİME : Oruç tutan, oruçlu SAKİNE: Oynamayan, kımıldamayan, durgun SALİHA: İyi, yarar, yetkili, hakkı olan SALİME: Eksiksiz, sağ, sağlam SAMİME: Bir şeyin temeli, en köklü yeri SAMİYE: Yüksek, ulu SANAY: Ay gibi güzel SANEM: Put - Güzel kadın SANİA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan SANİYE: Dakikanın 60'ta biri süresinde zaman birimi SATI: Düğün alışverişi - Satış, alışveriş SEBLA: Uzun kirpikli göz SEÇİL: Beğenilen, seçilen SEDA: Yankı, ses SEDEF: Midye ve istiridye gibi hayvanların beyaz ışıltılı parlak kabuğu SEDEN: (Sedan) sesin, seslenişin SEHER: Tan ağartısı, ortalığın aydınlandığı an SELCAN: Hareketli, coşkulu SELDA: (Seldağ) Dağ seli, dağdan inensel SELEN: Haber, havadis, kulakla duyulan,işitilen SELİN: Senin Sel'in, Sana ait sel SELMA: Doğru ve iyi yolda, selamette olma SELVİ: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç SEMA: Gökyüzü SEMAHAT: Cömertlik, el açıklığı SEMİHA: Cömert gönüllü, eli bol SEMİN: Değerli, pahalı SEMİRAMİS: Asur kraliçesinin adı SEMRA: Esmer SENA: Övme, övüş - Şimşek parıltısı SENAY: Ay gibisin sen anlamında SENEM: Tapılacak kadar güzel kadın, sevgili SENİHA: Yüce, yüksek SERAP: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltmacı SERAY: Ay gibi güzel SEREN: Yelken gerilmek üzere direğe çapraz takılan ağaç SERİN: Ilıkla soğuk arası SERPİL: Serpilmiş, gelişmiş SERRA: Rahatlık, kolaylık SERTAP: İnatçı SERVA: Masal SEVAL: Severek alınan SEVCAN: Sevgili insan SEVDA: Aşk, sevgi, tutku tutkunluk SEVGİ: Aşk, sevme duygusu SEVİL: Sevgiye değer, sevilen SEVİLAY: Ay gibi hep sevilen SEVİM: Birine yakınlık duymak, sempati SEVİN: Memnun ol, neşelen SEVİNÇ: Neşe, iç ferahlığı SEVTAP: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan SEYHAN: Kenten kente yolculuk SEYRAN: Gezinme SEYYAL: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan SEZA: Uygun, yaraşan SEZAL: Sezgili SEZEN: Sezgisi güçlü olan SEZER: Sezgisi güçlü olan SEZGİ: Anlama, sezme yeteneği SEZGİN: Duygulu, anlayışlı SICAK: Sıcakkanlı, cana yakın SIDIKA: Çok içten ve doğru kimse SILA: Gurbete çıkanın doğup büyüdüğü yer SIRMA: Altın yaldızlı, ya da yaldızsız ince gümüş tel SİBEL: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı SİMA: Düz, çehre - İnsan, tip SİMGE: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge SİNEM: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm SOLMAZ: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan SONAT: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri SONAY: Yılın son ayı SONGÜL: Son açan gül SONNUR: Son ışık SU: Rengi kokusu ve tadı olmayan saydam sıvı madde SUAT: Mutlu, mutlulukla ilgili SULTAN: Hükümdar ailesinden, anne, kızkardeş SUNA: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek SUNAY: Ay sun, ay ışığı sun SUZAN: Adak ayı SÜHANDAN: Güzel konuşan SÜHEYLA: Güney yönünde görünen parlak yıldızlar ŞADİYE: Sevinç, neşe, mutluluk ŞAFAK: Gündoğumundan önceki aydınlık ŞAHİKA: Yüksek, yüce, dağın zirvesi ŞAZİMENT: Allah'ın adamı- Allah'a ait olan,onun yolundan giden kişi ŞAZİYE: Özellikleri kimseye benzemeyen ŞEBNEM: Çiğ, gece nemi, jale ŞEFİKA: Şefkatli, acıması, esirgemesi bol olan ŞEHNAZ: Doğu müziğinde bir makam / Çoknazlı ŞEHRAZAT: Özgür ŞEHRİBAN: Şehrin ileri geleni ŞELALE: Büyük çağlayan, çavlan, akarsunun yüksekten yere düştüğü bölümü ŞENAY: Mutlu geçen ay ŞENGÜL: İnsanın içini açan gül / hep şen olup hep gülmek ŞENİZ: Mutlu, sevindiren iz, hatıra ŞENNUR: Işık saçan, neşe saçan ŞERİFE: Şerefli, kutsal ŞERMİN: Utangaç ŞEVKİYE: Neşeyle, istekle ilgili ŞEVVAL: Arap takviminin onuncu ayı ŞEYDA: Çılgın, deli divane ŞEYMA: Eski Türk adlarından ŞİİR: Zengin sembollerle uyumlu seslerle ortaya çıkan edebi anlatım biçimi ŞİRİN: Cana yakın, sevimli ŞÖLEN: Eğlence, kutlama, şenlik ŞULE: Alev, ateş alevi ŞÜKRAN: İyilik bilme, minnettarlık ŞÜKRİYE: Görülen iyiliğe karşı şükretmek , hoşnut olmak TAÇNUR: Mutluluk TAHİRE: Gündoğusundan esen rüzgar TAHSİNE: Günün başlangıcı TALHA: Güzellik TALİA: Güzel, şirin TAMAY: Sabırlı, dayanıklı TANAY: Secde eden TANSU: Şafak rengi vurmuş su TANYEL: Katıksız, arı - Seçilmiş TARA: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad TAYYİBE : İyi, hoş, çok temiz TEKGÜL: Durgun - Kendi halinde sessiz TENAY: Uygun, yakışan - Yetkili olan - Dine uygun hareket eden TENDÜ: Öz, asıl TENNUR: Yüksek, ulu TEZER : Çabuk ve erken TİJEN: Ay gibi güzel TİLBE: Put - Güzel kadın TUBA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan TUĞÇE: Dakikanın altmışta biri TURNA: Avrupa ve Kuzey Afrika'da yaşayan göçmen kuş türü TUTAM: Bir desteden daha / parmak uçlarıyla alınabilen / Tutmaktan tutam TUTKU: İradeyi aşan güçlü coşku, ihtiras TÜLAY: İncelikle, düşünce ile ilgili TÜLİN: Uzun kirpikli göz TÜNAY / TUNAY: Mehtap, ay ışığı, gece görülen aydınlık TÜRKAN: Hakana saltanatta ortaklık edeneşi TÜRKÜ: Yankı, ses ULVİYE: Yüce, yüksek, gökle ilgili UMAY: Üzerinden geçtiği kişilere mutluluk getirdiğine inanılan kuş, Devlet kuşu UMUR: Görgü, deneyim UMUT: Ümit, geleceğe güven duygusu UZAY: Bütün varlıkları kaplayan sonsuz boşluk UZEL: Usta, becerikli ÜLFER: Irmak, büyük su ÜLKER : Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı ÜLKÜ: Amaç, ideal ÜMMİYE : Okur yazar olmayan kadın ÜMRAN: Mutluluk bolluk bereket / Bayındırlık ÜNSEL: Ünü sel gibi aşan ÜNSELİ: Ünü sellere benzeyen ÜNZİLE: Gönderilmiş VAHİDE: Tek, bir VARİDE: Gelen, erişen - Söylenti VASFİYE: Nitelikli VEDİA: Korunması için bırakılan emanet VEFİKA: Uygun, aynı fikirde, yoldaş VELİDE: Yeni doğmuş çocuk VERDA: Verdane (merdane Osm.) / Verd (Ar.)'den Verda, gül anlamında VESİLE: Neden, sebep - Kavuşma VİCDAN: İyiyi kötüden ayırmaya yarayan şuur, ahlak VİLDAN: Yeni doğmuş çocuklar VUSLAT : Kavuşma, yetişme, ulaşma YAĞMUR: Yeryüzüne düşen yağışın sıvı halinde olanı YAKUT: Aliminyum oksit, yapısında parlak kırmızı renkli değerli taş YANKI: Sesin bir yere çarpıp geri dönmesi ile oluşan ikinci ses, ses yansıması YAPRAK: Ağaç ve bitkilerin yeşil kısımları YAREN: Dost, arkadaş YASEMİN: Kokulu çiçekler açan bir tür ağaççık YAŞAM: Hayat YAZGÜLÜ : Yaz ve Gül tamlaması / Yazın açan gül "şimdilerde bir de güz gülleri var" YELDA: Uzun ve siyah / Yılın en uzun gecesi YELİZ: Yel ve iz rüzgar ve izi anlamında YEŞİM: Yeşil renkli değerli taş YETER : Kafi, tamam, gereksinimi karşılayacaknitelikte olan YILDIZ: Güneş ve ay dışında gökyüzündeki ışıklı cisimlerden her biri YONCA: Birçok türü bulunan bitki YOSUN: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü YUDUM: Bir içimlik sıvı YURDAGÜL: Yurduna güller saçan, güzellik getiren YURDANUR : Yurduna nur getiren YÜKSEL: Özellikle manevi anlamda yüce ol ZAHİDE: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınan ZAMBAK: Güzel iri çiçekli bir süs bitkisi ZARAFET: İncelik, güzellik ZEHRA: Beyaz ve parlak yüzlü olan ZEKİYE: Zeka sahibi, kavrayışlı ZELİHA: Züleyha, su perisi ZENNAN: Kadınlar ZENNUR: Zinnur, nurlu, ışıklı ZEREN: Anlayışlı, zeki ZERRİN: Altından yapılmış - Altın renginde - Bir cins çiçek - Fulya ZEYNEP: Değerli taşlar, mücevherler ZEYNO: Zeynep'in halk dilindeki söylenişi ZİNNUR: Nurlu, ışıklı ZİŞAN: Şanlı, ünlü, çok tanınmış ZİYNET: Süs, süs eşyası ZUHAL: Satürn ZÜBEYDE: Öz, asıl ZÜHAL: Dokuz gezegenden altıncısı (Satürn) ZÜHRE: Çiçek açan / Çoban yıldızı (Venüs) ZÜLAL: Berrak, saf, tatlı, soğuk su ZÜLEYHA: Hz. Yusuf'un karısının adı ZÜLFİYE: Saçları çok güzel olan ZÜMRA: Güzel, iyi ahlaklı - Zeki, bilgili kadın ZÜMRÜT: Yeşil renkli bir değerli taş
-
HABİBE: Seven, sevgili, dost HACER: Taş, kaya parçası, çakıl HAFİZE: Koruyucu, esirgeyici HALE: Ayın çevresinde görülen ışıklı halka HALENUR: Ayın ya da güneşin çevresindeki halkadan geçen ışık HALİDE: Sürüp gelen, sürekli, geç yaşlanan HALİME: Sakin, sessiz HAMİDE: Şükredici, hamd edici HAMİYET: İnsanın aile ve ülkesini koruma çabası, iyilik severlik HANDAN: Gülen, şen HANDE: Gülüş, gülme / alay etme, eğlenme HANIM: Soylu kadın, bayan HANİFE: Allah'ın birliğine inanan, iman eden HARİKA: Eşyanın tabiatı dışında, doğa üstü, garip şey, olağanüstü HASİBE: Kişisel değeri olan, ünlü soydan gelen HASRET: Ele geçirilemeyen bir şeye üzülmek - İç çekme, inleme HATIRA: Anı, andaç HATİCE: Erken doğan kız çocuğu HAVVA: Allah'ın yarattığı ilk kadın HAYAL: İnsanın beyninde kurduğu düşünceler , kesitler, olaylar HAYAT: Yaşam, doğumdan ölüme kadar geçen süre HAYRİYE: Hayr'la, iyilikle ilgili HAYRÜNİSSA: Kadınların hayırlısı HAZAL: Haz duy, tad al anlamında HAZAN: Güz, sonbahar HAZER: Deniz, büyük su HEDİYE: Armağan, bahşiş HİCRAN: Ayrılık - Unutulmaz acı, keder HİLAL: Gül yanaklı HURİ: Cennet kızı, melek HURİYE: Melekle ilgili, melek gibi HÜLYA: Kuruntu, hayal HÜMEYRA: Aklık, beyazlık HÜNER: Marifet, beceri, herkesin yapamadığı şeyleri yapmak HÜRMÜZ: Zerdüşt dininde, iyilik ve hayır tanrısı HÜRREM: Sevinçli, hoş vakit geçiren HÜRRİYET: Özgürlük HÜSNİYE: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait ILGAZ: Hücum, akın - Bir dağ ILGIN: Akdeniz bölgesinde yetişen birtür ağaç IRMAK: En büyük akarsu, nehir IŞIK: Cisimleri görmemizi sağlayan fiziksel erke IŞIL: Aydınlık, parlak ışık IŞILAY: Ay ışığı, mehtap IŞILTI: Parıltı, titrek ışık IŞIN: Bir ışık kaynağından çıkan ışık demeti ITIR: Güzel koku / Çiçek İCLAL: Azamet, büyüklük, ağırlama, ikram İDİL: Kır hayatını anlatan şiir, ya da yazı - İçten, saf aşk İFFET: Temizlik, namuslu olmak İKBAL: Baht açıklığı, işlerin doğru gitmesi İLAYDA: Su perisi İLCAN: Ülkenin canı, sevdiği İLGİN: Yabancı, gurbette yaşayan İLHAN: Moğol hükümdarı İLKAY: Ayın ilk hali İLKBEN: Ben ilk'im anlamında İLKCAN: İlk doğan çocuklara verilen ad İLKE: Temel düşünce, ana görüş ve inanış İLKİN: Önce, öncelikle İLKNUR: Ayın ilk hali İLKSEN: Önce sen anlamında İLKYAZ: Bahar sonu, Yaz başlangıcı İLSU: lkenin suyu, bereketi İLTER: Yurdunu seven, koruyan İMGE: Zihinde tasarlanan /düş hayal gibi gerçekleşmesi özlenen şey İMRAN : Bayındırlık, mutluluk, bolluk,bereket İMREN: Görünen bir şeyi ya da bir isteği elde etme isteği İNCİ: İstiridyede oluşan küçük değerli süs tanesi İNCİNUR: İnci gibi ışıklı, parlak İPEK: İpek böceği kozası çözülerek çıkarılan ince parlak tel İREM: Cennet / Şam ya da Yemende bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe İSMİHAN: Hükümdar ismi İYEM: Güzellik İZEL: İz + El /El izi anlamında İZGİ: İyi, güzel, adaletli JALE: Kırağı, çiğ, şebnem JALENUR: Parlayan, ışıldayan çiy JÜLİDE: Karışık, dağınık saç KADER: Değişmez bir karar ile iyilik yada kötülük hazırladığına inanılan olağan üstü güç KADRİYE: Değerle ilgili / İtibar, onur KAMELYA: Çaygillerden büyük çiçekler açan bir bitki - Yabangülü KAMİLE: Tam, eksiksiz - Kemale ermiş - Bilgin, bilgili KAMURAN: İstediğine ulaşmış, mutlu KARANFİL: Kokulu bir çiçek KARDELEN: Baharda çok erken açan bir çiçek - Çiğdem KARMEN: Parlak kırmızı KAYRA: Büyük birinden gelen iyilik - İhsan KERİMAN: Cömert - Ulu, büyük KERİME: Cömert - Ulu, büyük - Kız çocuk KEVSER: Cennette bir akarsuyun adı KEZBAN: Aslı Kedbanu - vekilharç kadın (evi çekip çeviren) KISMET : Talih, nasip, kader KIVILCIM: Yanan bir maddeden sıçrayan ateş parçası KIYMET: Değer, paha (baha), bedel KİBARİYE: İnce, zarif - Cömert, asil KİRAZ: Gülgillerden bir meyva ağacının sulu KÖSEM: Sürülere rehberlik eden - Cildi temiz, pürüzsüz KUMRU: Güvercinden küçük boz renkli kuş KÜBRA: En büyük LALE: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi LALEHAN: Lalelerin sultanı LAMİA: Parlak, parlayan LATİFE: Yumuşak, hoş,güzel,nazik - Güldüren güzel söz , şaka LEMAN: Parlama, parıltı LEMİDE : Parlak, parıldayan LERZAN: Titreyiş, titrek LETAFET: Latiflik, hoşluk - Güzellik LEYLA: Uzun ve karanlık gece LÜTFİYE: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili LÜTUF: İyilik, güzellik, hoşluk - İhsan, bağış MACİDE: Şan ve şeref sahibi MAHİNUR: Ay ışığı - Ay yüzlü güzel MAHMURE: Uyku basmış, yarı baygın göz MAKBULE: Alınan, kabul olunan, beğenilen MANOLYA: Beyaz, güzel kokulu ağaç ve çiçekleri MARAL: Dişi geyik, ceylan, karaca MEDİHA: Övülmeye neden olan MEFHARET : Övünç, övünme, kıvanç MEFKURE: Ulaşılmak istenilen en yüce amaç MEFTUN: Gönül vermiş, tutkun MEHPARE: Ay parçası MEHTAP: Ay ışığı, Dolunay MEHVEŞ: Ay yüzlü güzel MELAHAT: Güzellik, güzel yüzlülük, yüzünde tatlı ifade olmak MELDA: İnce ve taze vücutlu MELEK: Allah ile insanlar arasında aracılık yapan manevi yaratık MELİHA: Güzel, Şirin MELİKE: Kadın hükümdar, hükümdarın karısı MELİS: Bal arısı MELİSA: Baklagillerden, yaprakları liomu andıran kokulu bir bitki MELODİ : Ezgi, müzik parçası MELTEM: Yazın, karadan denize doğru esen mevsim rüzgarı MENEKŞE: İnce saplı, ufak mavi çiçekli güzel kokulu bitki MENGÜ: Ebedi, ölümsüz MERİÇ: Bulgaristanla olan sınırımızda bulunan bir nehir MERİH: Dokuz gezegenden biri (Mars) MERVE: Mekke yakınlarında bir dağ MERYEM: Dinine bağlı kadın MESUDE: Mutlu, bahtiyar MISRA: Şiirin bir satırı MİHRİBAN: Seven, şefkatli MİMOZA: İnce sarı yapraklı çiçek açan bir süs bitkisi MİNE: Maden eşya üstündeki renkli sır tabakası MİRAY: Yılın ilk aylarında doğan / Güneş gibi ay gibi parlayan MUALLA: Makam ve rütbece yüksek olan MUAZZEZ: Saygı uyandıran, kıymetli - İzzet, şeref sahibi MUHTEREM: Saygın, saygıdeğer MUKADDER: Tanrı hükmü, kader, alın yazısı MUKADDES: Kutsal olan , mübarek olan Mukaddes Kutsal olan , mübarek olan MUNİSE: Sıcak kanlı, sevimli MUZAFFER: Zafer kazanan, üstün gelen MÜBERRA: Aklanmış, temize çıkarılmış MÜCELLA: Parlak, cilalanmış MÜESSER: Eser bırakan, eser sahibi MÜGE: İnci çiçeği, MÜJDE: İyi haber, sevinçli haber MÜJGAN: Kirpik MÜKRİME: İkramı bol olan MÜNEVVER: Aydınlatılmış, parlak ışıklı, bilgili MÜNİRE: Işık veren, aydınlatan MÜRÜVVET: Kişilik, şahsiyet, insanlık MÜŞERREF: Onurlandırılmış, şerefli kılınmış MÜYESSER: Kolaylıkla yapılan MÜZEYYEN: Süslü, süslenmiş, bezenmiş NACİYE: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş NADİDE: Görülmemiş, görülmedik, ender bulunan NADİRE : Az bulunur, seyrek, ender bulunan NAFİA: Bir yeri güzelleştirmek için yapılan çalışmalar NAGEHAN: Ansızın NAĞME: Ezgi, uyumlu ses NAHİDE: Venüs - Ergenlik çağındaki kız NAİLE: İsteğine ulaşmış NALAN: İnleyen NAME: Mektup - Aşk mektubu NARİN: Zarif, ince yapılı NAŞİDE: Şiir okuyan , yazan NAZ: Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış NAZAN: Nazlanan, işve yapan, cilve yapan NAZENDE: Nazlanan - Sevgili NAZİFE: Zarif, kibar - Temiz NAZLI: Naz eden, cilveli, işveli NAZMİYE: Şiirle ilgili, düzenli NEBAHAT: Onur, şeref, ün NECLA: Çocuk, evlat, oğul, kuşak, sülale,nesil NECMİYE: Yıldızlarla ilgili, yıldızlara ait NEDİME: Hoş sohbet, kadın - Kadın arkadaş NEDRET: Az bulunan NEFİSE: Beğenilen, hoş, güzel NEHİR : Irmak, büyük akarsu NERGİS: Çiçekleri ayrı ayrı ya da bir kök üzerinde sarı ve beyaz renkte bir bitki NERİMAN: Pehlivan, yiğit NERMİN: Nazik, ince NESLİHAN: Han soyundan gelen NESLİŞAH: Şah soyundan gelen NESRİN: Bir tür yaban gülü NEŞE: Sevinç, gönül ferahlığı NEVAL: Talih - Bağış, ihsan NEVCAN: Yeni doğmuş NEVİN: Yeni NEVRA: Işıklı parlak, çiçek NEZAHAT: İç temizliği, paklık NEZAKET: Naziklik, zariflik, incelik ç NEZİHE: Temiz, pak NİDA: Seslenme, çağırma, seslenen NİGAR: Resim, resim gibi güzel NİHAL: İnce ve düzgün vücutlu, fidan gibi NİHAN: Gizli, saklanmış, görünmeyen, sır, giz NİL: Afrika kıtasında bir nehir NİLAY: Nil'e ışık saçan NİLGÜN: Mavi renkte, çivit rengi NİLÜFER: Geniş yapraklı, durgun sularda yetişen bir su bitkisi NİMET: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler NİSA: Kadın NİSAN: Yılın dördüncü ayı NUR: Işık, parıltı aydınlık, Allah'ın gönderdiği ışık NURAL: Kutsal ışık NURAN: Işıklı, nurlu, aydın NURAY: Ay ışığı gibi nurlu NURCAN: Işık canlı, can ışığı NURÇİN: Işık derleyen NURDAN: Işıklı, parlak NURGÜL: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık NURHAN: Aydın hükümdar NURİYE: Işıklı, ışıktan gelme NURPERİ: Peri kadar aydınlık, güzel NURSEL: Sel gibi ışık NURSELİ: Işık seli NURSEN: Işık gibi nurlu NURŞEN: Işık gibi şen ve güler yüzlü NURTEN: Teni ışık gibi beyaz olan NÜKHET: Güzel ve hoş kokulu
-
Bebeğimin ismi ne olsunmu diyorsun ? Bunlar Size Yardımcı olur Umarım. Kız İsimleri ABİDE: Anıt - Değerli eser AÇELYA: Fundagiller familyasından, kokusuz ama güzel renkli çiçek. ADALET: Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetmek. ADİLE: Adaletli olan, doğruluktan ayrılmayan. AFET: İnsanlığın önleyemediği büyük doğal felaket AFİFE: Namuslu, iffetli, temiz ve dürüst AFİTAP: Güneş / Çok güzel AFŞAR: Atak, uyumlu, Oğuz boylarından birinin adı (Avşar) AHSEN: En güzel, Çok güzel AHU: Ceylan, karaca, maral - Güzel kadın AJDA: Filiz, sürgün - Üzeri çentik çentik olan şey AKASYA: Küçük sıra yapraklı, süs için yetiştirilen bir ağaç.Salkımağacı AKGÜL: Beyaz gül, gül gibi AKGÜN: Aydınlık gün AKİFE: Sebatlı, kararlı - İbadet eden ALARA: Al + ara. Al=Kırmızı, ara=bezeyen, süsleyen , Kırmızı süs anlamında bir tamlama ALARCIN: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan ALÇİN: Kırmızı renkli küçük bir kuş türü ALEV: Ateşin çıkardığı yalım ALEYNA: Esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan ALİYE: Yüce, yüksek ALTAN: Kızıl Şafak ALTIN: Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken) ANDAÇ: Bir kimseyi hatırlamak için saklanan şey, hatıra ARİFE: Tecrübeli, bilgili, sezgi ve anlayışa sahip ARZU: İstek, özlem eğilim ASENA: Türk Mitolojisinde Ergenekon destanında adı geçen dişi kurt ASİYE: Acılı kadın / Direk ASLI: Kök, köken - Aşık Kerem'in sevgilisi ASLIHAN: Kökeni soylu han soyundan ASRIN: Çağdaş, bu asıra ait olan, asıra uygun olan ASU: Asi, ehlileşmeyen huysuz at - İsyankar ASUDE: Sessiz, sakin dinlendirici ASUMAN: Gök, gökkubbe, sema ASYA: Yeryüzünün anakaralarından (kıta) birinin adı AŞKIN: Aşmış, ileri, üstün/ Senin aşkın ATEŞ: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması ATIFET: Karşılık beklemeden gösterilen sevgi, iyilik sever ATİKE: Özgür - Soylu - Güzel, genç kız AYBEL: Ay gibi dikkat çeken, aya benzeyen güzelliğiyle farkedilen, seçilen AYBEN: Ay gibi. Ayın kendisi AYBÜKE: Ay gibi parlak, aynı zamanda zeki, akıllı AYCA: Ay gibi parlak ve aydınlık AYCAN: İçi aydınlık AYÇA: Ayın ilk günlerde aldığı biçim, hilal AYÇİN: Ayçın, ay gibi, aya benzer AYDA: Dere kıyılarında yetişen bir bitki - Parmakları, endamı güzel kadın AYDAN: Aya benzer ay gibi AYDİL: Güzel, parlak, aydınlık gönül AYFER: Ayışığı AYGEN: Gönül dostu AYGÜL: Ay gibi güzel ve parlak renkli AYLA: Kadın, eş zevce /Ayın çevresindeki ışıklı daire AYLİN: Ayın çevresinde görülen ışıklı daire AYNUR: Ay gibi ışıklı, pırıl pırıl AYPARE: Ay parçası AYSEL: Ay gibi parlak ve güzel AYSEN: Aydan farksız, ayın yerdeki benzeri, güzel sevimli AYSU: Ay gibi parlak, berrak su AYSUN: Ay gibi güzel ve parlaksın AYŞAN: Şanı ay gibi parlak olan AYŞE: Yaşam, dirlik, AYŞEGÜL: Güleç, güler yüzlü AYŞEM: Ay ışığı - Benim Ayşem AYŞEN: Ay gibi neşeli, parlak ve aydınlık AYŞENUR: Nur gibi parlak, pırıl pırıl, ay gibi güzel AYŞİN: Ay gibi, aya benzeyen AYTAÇ: Ay gibi taçlı AYTEN: Ay gibi beyaz tenli AYTÜL: Tül gibi şeffaf ve ince ay ışığı gibi parlak AZİME: Azmeden, yapmak için kesin kararlı / iri, kemikli yapılı AZİZE: Kutsal, ermiş kadın - Sevgi hitabı AZMİYE: Niyetli, kararlı AZRA: Bakire, el değmemiş BAHAR: Doğanın canlandığı mevsim BAHRİYE: Donanma ve denizle ilgili BALCA: Bal damlası, bal gibi BALIM: Benim balım, tatlım - Çok sevgili, samimi arkadaş BANU: Ev kadını , bayan BARAN: Yağmur BAŞAK: Tahılların tanelerinin bulunduğu kısım BAŞAR: Başarılı ol anlamında BEDİA: Güzellik, üstün değerli olan BEDİHE: Başlangıç - Güzel söz BEDRİYE: Ayın ondürdüncü geceki haliyle ilgili BEGÜM: Saygıdeğer kadın, hanımefendi - Hint prenseslerine verilen san BEHİCE: Şen güleryüzlü BEHİRE: Güzel, asil BEHİYE: Güzel ve alımlı kadın BELGİN: Açık. belirli, farkedilen BELİN: Şaşkınlık, hayret BELKIS: Yunanca asıllı olup Arapçaya geçen tarihi bir isim BELMA: Sakin, yumuşak BENAN: Parmakla gösterilecek kadar güzel BENGİ: Sonsuz, sonsuzluk BENGİSU: İnsana ölmezlik verdiğine inanılan su / Abıhayat BENGÜ: Sonu olmayan, ebedi BENGÜL: Üzerinde benekler bulunan gül BENSU: Su gibi aziz benlik BERAY: Ayın en ışıltılı, en parlak hali BERFİN: Kar toplayan BERİA: Güzellik ve olgunlukta akranlarından üstün olan BERİL: Mücevher olarak da kullanılan bir tür maden BERİN: Manen çok yüksek BERNA: Genç, delikanlı BERRA: Bereketli olan BERRAK: Temiz, saf, arınmış BERRİN: Manen çok yüksek, yüce yaradılışlı BERŞAN: Bir peygamberin din ve kitabını kabul eden BESTE: Ezgilerin özgün dizimi, BESTEGÜL: Gül demeti BETİGÜN: Beti:Yüz (Bet benizdeki gibi) Gün: Aydınlık, Aydınlık yüz BETİL/BETÜL: Temiz, iffetli BETÜL: Ayrı kök salmış fidan - Hz.Meryem'in lakabı - Bakire BEYHAN: Bey soyundan BEYZA: En beyaz, en ak - Günahtan kaçınmış BİHTER: En iyi BİKE / BİKEM: Kadın, hanım BİLGE: Çok bilen ve bildiklerini başkalarının yararına sunan BİLLUR: Pek duru ve temiz cam BİLUN: Yarım Ay BİNGÜL: Bin gülün güzelliğinde BİNNAZ: Çok nazlı BİNNUR: Çok nurlu BİRCAN: Herksçe sevilen, candan BİRGÜL: Tek ve benzersiz gül BİRİCİK: Tek, bir tane, emsalsiz BİRSEN: Yalnız Sen anlamında BİRSU: Özel bir su biricik su gibi BUCAK: Genellikle, geniş verimli bakımlı alanlara verilen ad (Köşe bucaktaki anlamı gibi) BUKET: Çiçek demeti BURCU: Güzel ve etkileyici kokunun salgılanışı BURÇAK: Tohumları kullanılan bir bitki türü BURÇİN: Dişigeyik BUSE: Öpmek, öpüşmek, öpücük BÜŞRA: İyi haber CAHİDE: Çalışan, çaba gösteren CANAN: Sevgili, yar CANDAN: Yürekten, içten CANEL: İçten, candan uzatılan dostluk eli CANKAT: Yaşamına can ekle, sevinçle dol CANSEL: Cana dair, canla ilgili CANSIN: İçten, gönüldensin CANSU: Cana benzer değerde CAVİDAN: Ebedi, sonsuz CELİLE: Büyük, ulu CEMİLE: Hoşa giden davranış CEMRE: Önce havada, sonra suda ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi CENNET: Dinsel inançlara göre iyilerin ölünce gideceğine inanılan yer CEREN: Ceylan, ahu CEVHER: Bir şeyin özü - Güç, enerji - Değerli taşlar CEVRİYE: Eziyet, cefa, sıkıntı CEYDA: Yararlı, herkese iyilik yapan CEYLA: Bu isim de çok istek almasına rağmen ben anlamını bulamadım. Bilen varsa lütfen yazsın. CEYLAN: Geyik cinsinden gözlerinin güzelliğiyle ünlü hayvan CİHAN: Evren, alem CİHANNUR: Alemi aydınlatan nurlu ışık CİLVENAZ: Nazı özellikle yapan / Cilveyle nazı birarada bulunduran ÇAĞLA: Badem, erik ve Kaysı gibi meyvaların ham hali ÇAĞRI: Davet ÇİÇEK: Bitkilerin üreme organlarını taşıyan renkli bölümü ÇİĞDEM: Zambakgillerden bir tür kır bitkisi ÇİLAY: Ayın üzerinde beliren açık renkli lekeler ÇİLER: Güzel öten, güzel ötüşlü ÇİSEM: Çiseleyen yağmur ÇOLPAN: Gözleri uzağı iyi gören, ileri görüşlü DAMLA: Bir sıvının küçük parçacığı DEFNE: Yaprakları güzel kokulu, yaz kış yeşil olan bir ağaç türü DELFİN: Yunus balığı DEMET: Sapları bir araya getirilip bağlanan bitki ya da çiçek DENİZ: Yeryüzünün 3/4'ünü oluşturan tuzlusu tabakası DEREN: Derleyen, toplayan DERİN: Yüzeyi, tabanından uzak olan DERYA: Deniz, çok bol, gönül DESTAN: Kahramanlık olaylarını konu alan şiir DESTE: Cinsleri aynı ya da birbirine yakın şeylerin birarada bağlanması DEVRAN: Talih, kader DİBA: Çiçek desenli ipek kumaş - Sevgilinin yüzü DİCLE: Güneydoğu bölgemizde bir nehir DİCLEHAN: Dicle ve han kelimelerinden oluşan isim DİDE: Göz (Arapça) DİDEM: Dide ,Göz: Didem= Gözüm DİLAN: Gönül dostu, gönüldaş DİLARA: Gönül alıcı, sevgili DİLAY: Gönlü ay gibi parlak, ışıklı olan / ışıl ışıl berrak konuşan DİLBERAN: Dilberler, güzeller DİLBERAY: Ay gibi güzel kadın DİLDAR: Birinin gönlünü almış, sevgili DİLEK: İstek, arzu DİLER: İsteyen, dileyen DİLHAN: İçten, samimi söylenen DİLRUBA: Gönül kapan, herkesi kendine bağlayan DİLŞAD: Gönlü hoş DOLUNAY: Ayın tam olarak görünen biçimi, DÖNDÜ: Henüz evlenmemiş kız DURU: Saf, berrak DUYGU: His, gönülde uyanan yankı ya da tepki DÜNYA: Yeryüzü DÜRDANE: İnci tanesi DÜRRİYE: İnci gibi parlayan EBRU: Kaşe / Hare gibi dalgalı kumaş ECE: Reis / Ulu / İlerigelen ECEHAN: Yönetici konumundaki ece,kraliçe ECEM: Kraliçem, benim sultanım EDA: Anlatış yolu ve biçimi / Sevimli olma hali EDİBE: Edepli, terbiyeli - Edebiyatla uğraşan, yazar EDİS: Benzerlerinden üstün, yüce EFSER: Taç EFTALYA: Bir dönemin ünlü gayrimüslim ses sanatçısı Denizkızı Eftalya'dan EGE: Bir çocuğu koruyan, ondan sorumlu olan - Bir deniz EKİM: Ekme, yetiştirme - Yılın onuncu ayı EKİN: Buğday / Tahılın ekimden harman dönemine kadarki hali / Kültür ELA: Sarıya çalar kestane rengi ELÇİN: Deste / Demet / Bir kerede ele alınabilecek kadar az olan nesne ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi / dost tanıdık / ışık saçan güzel kız ELMAS: Billurlaşmış karbondan oluşan sert değerli taş ELVAN: Renkli, renk renk / güzel kokuların yayılması EMEL: Güçlü istek / Umulan ve beklenen şey EMİNE: Güvenilir, inanılır kimse ENGİN: Uçsuz bucaksız genişlikte - Denizin karadan uzak geniş bölümü ENİSE: Sevimli / Dost / Cana yakın arkadaş ERDEN: Bakire - El sürülmemiş yer ERGÜL: Erler içinde seçkinleşen, erlerin gülü ERTAÇ: Erkeklerin baştacı olmuş güzel ESEN: Sağ salim, rahat, mutlu sağlıklı ESER: Rüzgarın esmesi/ Ortaya konan yapıt ESİN: Rüzgar / İlham /İçe doğan duyguve düşünce ESMA: Adlar , isimler ESMERAY: Ay güzelliğinde esmerlik ESRA: Arapça seri kelimesinden (ardarda sıralanan)'den esra EVREN: Var olan şeylerin tümü - Felek, cihan EVRİM: Değişim ve gelişmeler dizisi EVŞEN: Hafif / Şen olan ev gibi de tanımlanabilir EYLEM: Değişiklikdoğuran davranış, iş EYLÜL: Yılın 30 gün süren 9. ayı (Güz'ün başlangıcı) EYŞAN: Şanlı güzel, güzelliği ile ünlü EZGİ: Belli bir kuralla yaratılan, duygu meydana getiren ses dizisi, şarkı, türkü EZRA: Sözü, konuşması düzgün FADİK: Fatma adının bir söyleniş biçimi FADİME: Fatma adının bir söyleniş biçimi (Fa-tı-ma) FADİŞ: Fatma adının bir söyleniş biçimi FAHİRE: Övünülecek, iftihar edilecek - Kıymetli - Parlak, güzel, mükemmel FAHRİYE Bir karşılık beklemeden yapılan iş - Bir şiir türü FAHRİYE: Bir işi çıkar beklemeden yapan FAHRÜNİSSA: Övünülecek değerde kadın FATMA: Sütten kesme / Aslı Fatima FATMANUR: Fatma ve nur kelimelerinden türetilen isim FATOŞ: Fatma adının halk arasında birbaşka söyleniş biçimi FAZİLET: Erdem / İyi huyların tümü FEHİME: Anlayışlı, çabuk kavrayan FERAH: Bol geniş / Rahatlık veren / Gönlü şenlendiren FERAY: Aydınlık, parlak FERAYE: Ay ışığı FERDA: Yarın / Gelecek zaman/ mecazi anlamda kıyamet günü FERHAN: Sevinçli, mesut FERHUNDE: Mübarek, kutlu, uğurlu FERİDE: Tek eşsiz, benzeri olmayan FERİHA: Sevinçli, ferah FERZAN: Bilim FEVZİYE: Galip gelen üstün - Tanrının bereketiyle ilgili FEYMAN: Ahlaki olgunluk FEYZA: Başarılı, refah içinde, mutlu FEZA: Uzay, evrenin genişliği FİDAN: Ağaçların genç ve yeni yetişeni FİGEN: Çiçek demeti / Gölge yapan, gölge düşüren FİKRET: Fikir, düşünce - Amaç, niyet FİKRİYE: Düşünce ile fikir ile ilgili FİLİZ: Ağaçtan süren taze dalcıklar FİRDEVS: Cennetteki altıncı bahçenin adı FİRUZE: Mesut, mutlu - Açık yeşille gök mavisi renkleri arasında kıymetli taş FULDEM: Her zaman geniş açık görüşlü FULDEN: Her zaman geniş açık görüşlü FULYA: Nergislerden soğan köklü bir bitki FUNDA: Küçük çalılık / Süpürge otu FÜREYYA: Parlak, ışıltılı günler FÜRUZAN: Çok parlak, parlayıcı, aydınlık FÜSUN: Efsun / Büyü, sihir GAMZE: Çene ya da yanakta gülümserken beliren çukurluk GAYE: Amaç , erek, varılmak istenen hedef GAZAL: Ceylan, geyik - Güzel, iri göz GENCAY: Hilal GİZEM: Sır / bilinmeyen şeyler, esrarengizlik GONCA: Açılmamış, tomurcuk halinde gül GÖKBEN: Özü genç olan GÖKÇE: Sevimli güzel / Gök rengi, mavimsi GÖKÇEN: Mavi gözlü GÖKNİL: Gökyüzüne ait olan, Gök + Nil olarak da düşünülebilir GÖKNUR: Nurlu, ışıklı, aydınlık gökyüzü GÖKSU: Mavi su, akarsulara verilen ad GÖKŞİN: Gök gibi mavi gözlü / Sonsuz mavi derinlik GÖNÜL: Kalp, eğilim, sevgi arzu heyecan gibi duyguların bulunduğu yer GÖRKEM: İhtişam, gösteriş GÖZDE: Göze girmiş, birince sevilip beğenilen GÜHER: İnci / Soy sop GÜL: Gülgillerin örneği olan bitki ve bunun çiçeği GÜLAY: Güllerin açtığı ay, mayıs GÜLBAHAR: Ebru yapmakta kullanılan koyu kırmızıboya GÜLBEN: Ben, gül'üm anlamında GÜLBİZ: Bizim gülümüz GÜLCAN: Gül gibi güzel canlı GÜLÇİN: Gül derleyen, gül toplayan GÜLDEM: Hiç solmayan her dem gül, her dem gülen GÜLDEN: Gül gibi, güle ait, gülden yapılmış GÜLDEREN: Gül toplayan GÜLDESTE: Gül destesi GÜLEN: Güleç yüzlü GÜLENDAM: Gül gibi endamlı, zarif görünümlü GÜLER: Gülen, sevinçli GÜLFEM: Gül dudaklı, gül ağızlı GÜLFİDAN: Gül fidanı gibi endamlı GÜLGÜN: Gül renginde, kırmızı, pembe GÜLHANIM: Gül gibi güzel kadın GÜLİN: Güle ait olan, gülden gelen GÜLİSTAN: Gül bahçesi GÜLİZ: Gül gibi güzel iz bırakan GÜLİZAR: Gül yanaklı GÜLLÜ: Güzel kadın / Gülü olan GÜLNAZ: Gül gibi ince ve narin GÜLNİHAL: Gül fidanı GÜLNUR: Çevresini aydınlatan gül GÜLPEMBE: Gül pembesi / Gül gibi pembe yanaklı GÜLRİZ: Gül saçan, gül serpen GÜLSELİ: Gül seli GÜLSEN: Gül gibi güzel GÜLSEREN: Gül toplayan, dağıtan GÜLSOY: Gül gibi güzel bir soydan gelen GÜLSÜM: Yuvarlak yüzlü, güzel GÜLSÜN: Yaşam boyu yüzü hep gülsün anlamında GÜLŞAH: Gül dalı, güllerin kraliçesi GÜLŞEN: Gülistan / Gül bahçesi GÜLTEN: Gül gibi pembe tenli GÜLÜMSER: Her zaman gülümseyen GÜN: Gündüz vakti / Aydınlık GÜNAL: Gün al yaşa, kızıl renkli güneş GÜNER: Güneşin doğma zamanı - Fecr GÜNEŞ: Kendi sistemi içindeki gezegenlere ısı ışık veren gökcismi GÜNGÖR: İyi günler yaşa anlamında GÜNİZ: Günün başlangıcını belirleyen görüntü GÜNNUR: Güneş ışığının aydınlığı, nuru GÜNSEL: Günle ilgili güne ait GÜNSELİ: Işık seli, bol parlak ışık demeti GÜRCAN: Herkesi seven, özveride bulunan GÜVEN: Birşeyden beklenen niteliğe inanıp ona göre davranmak GÜZİDE: Seçkin, seçme, seçilmiş GÜZİN: Seçici, beğenici
-
Anne ve babalar çocuklarını yetiştirme biçimlerine göre dört gruba ayrılıyorlar: Yetkinler, otoriterler, hoşgörülüler ve ilgisizler. Acaba siz bu anne baba tiplerinden hangisine dahil siniz ve çocuğunuzu nasıl etkiliyorsunuz? Ana babalar çocuklarını yetiştirme biçimlerine göre dört farklı türe ayrılıyorlar: Yetkinler, otoriterler, hoşgörülüler ve ilgisizler. Davranışbilim uzmanı Dr. Paul Martin, "Mutlu İnsanlar Yaratmak" adlı kitabında bu türlerden yalnızca yetkinlerin mutlu çocukların yetişmesinde etkili olduğunu savunuyor... Gelecekte mutlu erişkinlere dönüşecek mutlu çocukların yetiştirilmesinde eğitim, genler, sağlık, çevre ve başka birtakım koşullar hep birlikte etkili oluyor. Araştırmalar ana babaların da çocukların mutluluğu üzerinde derin ve kalıcı etkiler yarattıklarını, kimi anne ve babaların çocuğun mutluluğunu körüklerken kimilerinin kösteklediğini ortaya koyuyor. Peki, siz ne tür bir anne ya da babasınız? Kabaca bir sınıflandırma yapıldığında, ana babalar dört farklı türe ayrılıyorlar: Yetkinler, otoriterler, hoşgörülüler ve ilgisizler. Yetkin ana babalar: Çocuklarını kayıtsız şartsız severler ve onları herhangi bir koşul gözetmeksizin bağırlarına basarlar. Bu tür ana babalar gözlerini çocuklarının üzerinden ayırmazlar, onlara her fırsatta destek olur, kesin sınırlar koyar ve çocuklarını bu sınırlar dahilinde olabildiğince özgür bırakırlar. Çocuklarını sürekli gözetim altında tutsalar da, ancak gerektiğinde müdahale ederler. Söylediklerini ciddiye alırlar ve çocuklarını belirledikleri sınırlar içinde davranmaya zorladıklarında ortaya çıkabilecek çelişkilerle yüzleşmeye hazırdırlar. Bu tür ana babalar son derece sevecendirler, ama hoşgörü konusunda asla aşırıya kaçmazlar. Çocuklarına ilgi gösterirken aşırı denetleyici bir tavır takınmaktan kaçınırlar. Kesin kuralları vardır, ama risklerden kaçmazlar ve çocuklarının kurallar dahilinde davranmalarına izin verirler. Ancak çocuklarının birtakım şeylerine göz yumarken, onları ihmal etmezler. Otoriter ana babalar: Tam tersine, bu tür ana babalar çocuklarına karşı daha soğukturlar. Çocuklarından beklentileri daha fazladır, ama onların gerçek gereksinimlerine karşı daha kayıtsızdırlar. Otoriter ana babalar çocuklarını sürekli denetim altında tutsalar da, onlara yönelik tavırları pek de sıcak ve sevecen değildir. Her fırsatta müdahale eden, komutlar yağdırıp sürekli eleştiren bu tür ana babalar çocuklarını çok ender pohpohlarlar. Dahası, bu tavırları tutarlılıktan da yoksundur. Otoriter ana babalar çocuklarından kendilerinin belirledikleri kurallara, harfi harfine uymalarını beklerler ve bunu sağlamak için onlarda suçluluk, utanç ya da sevilmedikleri duygusunu uyandıracak birtakım taktiklere başvurabilirler. Hoşgörülü ana babalar: Çocuklarının davranışlarına tepki gösterirler, ama onlardan beklentileri daha azdır ve yaptıklarına daha fazla göz yumarlar. Sıcak ve sevecendirler, ancak katı kuralları yoktur ve çocuklarına karşı çok daha gevşek davranırlar. Çocuklarının isteklerine, bunlar gerçekçi olmaktan uzak ve uygunsuz olsalar bile, genellikle duyarlıdırlar. Bırakın onları cezalandırmakla korkutmayı, bu cezaları uyguladıklarına bile çok ender tanık olunur. Bu yüzden, bu tür ana babalarla çocukları arasındaki ilişkide ipler sanki çocukların elindedir. Hoşgörülü ana babalar çocuklarına karşı nazik olmaya çalışırlar, ama tehlike ve güçlüklerden olabildiğince kaçınırlar. İlgisiz ana babalar: Çocuklarına karşı kayıtsızdırlar, onlardan herhangi bir beklentileri yoktur ve birkaç kural koymakla yetinirler. Çocuklar pek de umurlarında değildir, ne sevecen ne de katıdırlar. Onları denetlemek gibi bir kaygıları yoktur. Bu ilgisizlikleri kimi zaman pervasızlık boyutuna ulaşır ve en doruk noktasında ihmale dönüşür. NEŞELİ VE ŞAKACI ÇOCUKLAR Araştırmalar yetkin ana babaların mutlu çocuklar yetiştirmede çok daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Çocuklarının daha mutlu, okulda daha başarılı, ruhsal açıdan daha dengeli ve kişisel ilişkilerinde çok daha uyumlu oldukları görülüyor. Dahası, bu çocuklarda sigara, uyuşturucu ve alkol gibi alışkanlıklara da çok daha ender rastlanıyor. Çocuklarına mutluluğun simgesi sayılan özellikler aşılamaya çalışıyorlar. Bu özellikler arasında sosyal ve duygusal açıdan olumlu beceriler, aşırı kaygıdan uzak durma, denetim duygusu, esneklik, özgüven, iyimserlik, şakacılık ve aşırı özdekçilikten kaçınma yer alıyor. Çocuklarında yaratmaya çalıştıkları bir başka mutluluk unsuru da aşırı kaygıdan uzak durma. Her zaman çocuklarının istekleri doğrultusunda davranmasalar da, en azından isteklerine kayıtsız kalmıyorlar. Bu nedenle, çocukları çok küçük yaştan itibaren güvende olduklarını ve tehlike anında sırtlarını onlara dayayabileceklerini biliyorlar. Bu güvenlik duygusu da çocuğun kaygılardan uzak kalmasını sağlıyor. Kalıcı mutluluğun bir başka unsuru olan neşe ve şakacılık da yine yetkin babaların sağladığı güven duygusu ve özerkliğin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu çocuklar araştırmaya ve kendilerini gerek toplumsal, gerek duygusal ve fiziksel yönden geliştiren oyunlar oynamaya daha yatkın oluyorlar. l The Guardian'dan çeviren: RİTA URGAN
-
Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, açıkta satılan sütlerdeki vitaminler, 15 dakika kaynatıldıktan sonra yüzde 12 ile 66 oranında azalıyor.Zaten süt tüketimi düşük olan Türkiye’de, tüketilen sütün çoğunu sağlıksız, açıkta satılan ve ısıl işlem görmemiş sütler oluşturuyor. Sokakta satılan açık sütün sağlığa zararlı mikroorganizmaların yok olması için 90-95 santigrat derecede en az 10-15 dakika kaynatılması gerekiyor. Ancak bu kaynatma işlemi de sütün besin değerini düşürüyor, vitamin kaybına yol açıyor.
-
Çocuklar da depresyon geçirir Depresyon genelde büyüklerde görülen bir rahatsızlık olarak algılanıyor. Oysa çocuklarda da sık sık rastlanıyor. Çocuğunuzun davranışlarına anlam veremiyorsanız, bir ruhsal çöküntü içinde olabilir. "İlgi" ve "sevgi" ise bu sorunun anahtar kelimeleri. Tüm evlilikler, ebediyen mutlu olma dileği ile başlar. Aileye katılan bir bebek, bu mutluluğu perçinler. Ancak bazı evliliklerde mutluluk arzu edildiği gibi sürekli olmuyor. Dönem dönem yaşanan kavgalar, aile içinde gerginliğe ve iletişimsizliğe neden olur. Anlaşmazlıkların sebebi ne olursa olsun, sorunlardan en çok çocuklar etkilenir. Anne-baba, bu süreç içinde gerek iletişimsizlikten gerek zaman yokluğundan yaşamdaki rollerini dengeleyemediklerinde çocuk, kendini yalnız ve çaresiz hisseder. Çoğu kez ebeveynler, çocuğun yaşadığı bunalımdan habersizdir. Çocukların farklı bir iç dünyaları olduğunu, hafızalarının çok güçlü olmadığını ve bazı şeyleri önemsemediği sanılır. Oysa çocukların algıları, ne kadar ilgisiz görünseler de, son derece açıktır. Çevrelerinde olan bitenlerin farkındadırlar. Ancak muhakeme güçleri gelişmemiş olduğundan, sorunların neden kaynaklandığını anlamazlar. Çoğunlukla sorunların kendilerinden kaynaklandığını zannederler. Çocuğunuzun ruh sağlığını etkileyecek davranışlarından kaçınmanız hem çocuğunuzun hem de kendiniz için çok önemli. Bebeklik ve çocukluk döneminde oluşacak psikolojik rahatsızlıklar, çocukların yetişkinlik dönemine de yansır. Çocukta oluşacak ruhsal çöküntü, hayatı boyunca karşısına çıkıp onu rahatsız edebilir. Depresyon, çocuklarda çok bilinen bir şey değil. Genelde büyüklerde görülen bir rahatsızlık olarak düşünülüyor. Depresyonun, bu çok bilinmeyen yönüyle ilgili olarak, Uzmanların görüşleri .;. Depresyon nedir? Depresyon, yetişkinlerde ve çocuklarda sık görülen duygu durum bozukluğudur. Nasıl ortaya çıkabilir, nelerden kaynaklanabilir? Bebeklerde bağlandığı kişiden ayrılmaya tepki olarak ortaya çıkıyor. Çocuklar ve gençler ise stres karşısında yetişkinlere benzer depresyon geçiriyorlar. Kaç yaşında başlayabilir? Bebekler yaklaşık 6 aydan sonra bağlandıkları kişiden ayrılmaya tepki gösterirler. İlk depresyon nedeni olarak bu bilindiği için, bu yaştan sonra her yaşta depresyon görüldüğü söylenebilir. Çocukta yaş yaş depresyon belirtileri nelerdir? Kesin yaşlara göre sınıflandırma olmamakla birlikte, belirtileri tanımlama kolaylığı olması bakımından yaşa göre farklı değerlendirme yapılıyor. Bebeklik çağı, oyun çağı, okul çağı ve ergenlik dönemi özelliklerine göre değerlendiriliyor. Okul öncesi dönemde sözlü ifade yeterli olmadığı için tanı koymak zordur. Bebekte ve çocukta depresyon belirtileri neler? Anne ya da sevdiği kişiden ayrılmaya bağlı gelişen bebeklik depresyonu düşünülen çocuklarda, ayrılmadan hemen sonra çok şiddetli ve uzun süren ağlamalar izlenir. Bu ağlamaların ardından kısa süreli sessizliklerde çocuk küskündür. Bir süre sonra kaybedilen kişi dönerse, çocuk düzelmeye başlar. Ancak annenin uzun süreli kaybında belirtiler, ağırlaşmaya başlar: Çevredeki uyaranlara cevap azalır, olduğu yerde sallanma, kafa sallama, vurma hareketleri görülür. Yemek yeme azalır, kusma ve ishaller başlar, fiziksel gelişme duraksar, kilo kaybı artar. Üzüntü ve küskünlük belirgindir. Yalancı zeka geriliği denen, zihinsel işlevlerde gerileme görülür, uygun önlemler alınmazsa kalıcı geriliğe neden olabilir. Kızgınlık, saldırganlık gibi davranış sorunları ortaya çıkar. Daha az olarak anksiyete (bunaltı), korkular, takıntılar ve tikler gelişir. Bu belirtiler nedeniyle depresyonu tanımak güçleşir. Bunların dışında yetişkine benzer belirtileri görmek de mümkündür. Anne-babanın alması gereken önlemler ne olabilir? Anne-babalar, çocuklarda gözlenen ani davranış değişikliklerini izlemeli ve değerlendirmelidir. Bu, depresyonun tanınması ve tedavisine bir an önce başlanması için önemli. Çocukların karşılaştığı önemli travmatik yaşantıları izlemeliler. Sevdiklerinden birinin kaybı gibi örseleyici yaşantılar sonrasında, değişiklikler gördüklerinde bir ruh sağlığı uzmanına danışmaları gerekiyor. Günlük yaşantıda çocuğun güvenini sarsıcı davranışlardan kaçınılmalılar, problemlerini çözmesinde ona destek olmalılar. Gerekli ilgi ve sevgiyi göstermek hem problemlerin ortaya çıkmasını azaltıyor hem de kısa zamanda çözümüne ulaşmayı sağlıyor. Anne-babalar depresyonu fark ettikten sonra neler yapmalılar? Çocuk ruh sağlığıyla uğraşan bir uzmana başvurulması gerekiyor. Çevrelerinde böyle bir uzman bilmiyorlarsa çocuk hekimlerinden yardım isteyebilirler, çocuk hekimi ön değerlendirmeyi yaptıktan sonra kendilerini yönlendirecektir. Depresyonun tedavisinde küçük yaşlarda daha çok, oyun terapisi gibi psikoterapi yöntemleri kullanılır. İlerleyen yaşlarda terapiyle birlikte doktor kontrolünde ilaç kullanımı da gerekebilir. Depresyonun belirtilerine dikkat! Çocuklukta: * Ayrılık kaygısı: Anneden ayrılmak istemez * Anne-babasının öleceğinden korkar * Okul korkusu, okula gitmeyi reddeder Gençlik çağında, ergenlerde depresyon belirtileri: * Karşı çıkma, olumsuzluk * Anlaşılmadığı, onaylanmadığı duyguları * Tedirginlik * Mızmızlık * Asık suratlı ve aksi, ters davranış ve tutum * Aile çevresine uyum güçlüğü * Aile sorunlarında işbirliğinden kaçma * Aileden uzaklaşma * Odaya çekilme, kapanma * Toplumsal etkinliklerden kaçınma * Okula uyum güçlüğü * Okulda başarının düşmesi * Giyime dikkatsizlik * Sevgi ilişkilerinde reddedilme * Reddedilmeye karşı özel duyarlılık * Uyuşturucu madde bağımlılığı
-
Yenidoğanın banyosu için hangi malzemeler gerekli?
wherthus şurada bir başlık gönderdi: Çocuk Sağlığı
Yenidoğanın banyosu için hangi malzemeler gerekli? •İnce havlular veya sünger tarzda banyo minderi •Yumuşak bir bez veya yıkama süngeri •Temiz bir bebek küveti •Pamuk topları •Bebek şampuanı ve bebek sabunu •Başlıklı bebek havlusu •Temiz bez ve giysi Silerek banyo nasıl yaptırılmalı: •Odanın sıcak olduğundan emin olun. •Banyo süresince kullanılacak olan malzemeleri bir araya toplayın. •Temiz bir bebek küvetine ılık su koyun. (suyun sıcaklığı el bileğinize damlattığınızda yakmayacak veya 36.5-37OC olmalı). •Bebeği banyo minderinin veya yüzeydeki ince havluların üzerine yerleştirin. •Havlu veya battaniyeye örtülmüş olarak tutun. •Kısa bir süre bile olsa asla bebeğinizi yalnız bırakmayın. Eğer birşey unutmuşsanız, bebeği bir havluya sarın ve onu da yanınızda götürün. •Bebeğin yüzü ile başlayın. Her iki gözünü de ıslatılmış temiz pamuk toplarını kullanarak silin, burun köprüsünden başlayın sonra gözün köşesinden dışa doğru silin. •Yüzünün geri kalanını yumuşak ve nemli bir bezle sabunsuz olarak yıkayın. •Kulağının dışta kalan kıvrımlarını yumuşak bezle temizleyin. Bebeğin kulak kanalına pamuklu çubuk sokmayın. •Yumuşak bir beze bir miktar bebek sabunu ekleyin ve bebeğin boynundan aşağısına nazikçe silin. Temiz bir ıslak bezle durulayın. Göbek bağının ıslanmadığından emin olun. •Son olarak, şampuan ile başını yıkayın. Suyla yıkayarak temizleyin, bebeğin yüzüne su gelmemesine dikkat edin: Bebeği sırtından kolunuzla sıkıca tutun ve dirseğinizle ve elinizle boynunu destekleyin, başını su ile yıkamak için yüksek bir musluk kullanabilirsiniz. •Ovalamak gerekli değil, ama çoğu bebek banyo sırasında kollarına ve bacaklarına nazikçe masaj yapılmasından hoşlanırlar. •Bebeği başlıklı havluya sarın ve temiz bebeğinizi kucağınıza alıp okşayın. •Doktorunuz tarafından önerilen kordon bakım direktiflerini takip edin. •Bebeğinizin saçlarını taramak için yumuşak bebek tarağı kullanın. Yanma riskinden dolayı saç kurutma makinesi kullanmayın. •Bebeğinize banyo yaptırırken ilk birkaç dakikada bebeğin ağlaması beklenir. Genellikle o kadardır çünkü banyo onun için yeni bir deneyimdir. Ama eğer bebeğiniz banyo sırasında aniden ağlamaya başlarsa, suyun sıcak veya soğuk olmadığından veya bebeğinizin gözüne sabun kaçmadığından emin olmak için kontrol edin. -
•Banyo yaptırdığınız yerden kazaya sebep olabilecek kırılabilir nesneleri ve elektrikli aletleri uzaklaştırın. •Küveti banyo termometresi kullanarak sıcak su ile doldurun. •Önce bebeğin ön tarafını sabun ile sabunlayın ve su ile durulayın. Sonra sırt kısmını sabunlayın ve su ile durulayın. •En son olarak başını şampuanlayın ve su ile durulayın. •Küvetten çıkarken tüm vücuduna su dökün. •Kısa bir süre için bile olsa bebeğinizi yalnız bırakmayın. •Her kullanımdan sonra küvetin temiz olduğundan emin olun. CİLT BAKIMI Bebeğinizin yumuşak ve hassas cildinin özel bir bakıma ihtiyacı vardır. Özellikle bebekler için üretilen ürünlerin kullanılması genellikle daha iyidir. Yetişkinler için olan ürünler, bebeğiniz için tahriş edici ve alerjik içerikli olabilir. Bazı ebeveynler bebeklerinin güzel kokması için losyon kullanmayı severler. Ama bebeğin cildi kuru olmadıkça losyon kullanmaya gerçekten gerek yoktur. Pudra kullanmaktan kesinlikle kaçınılmalı. Bazı bebeklerin cildinde kırmızılıklar ve pütürlerin olması normaldir. Bazı döküntüler bir problemin veya enfeksiyonun işareti de olabilir. Bez pişiği bebeği rahatsız edebilir ve tedavi edilmesi gerekir. Eğer döküntü ile ilgili kaygınız varsa veya bebeğiniz rahatsızsa veya ateşi varsa doktorunuzu arayın. Çamaşır deterjanları bebeğinizin hassas cildini tahrişe neden olabilir. Bebekler için hazırlanmış deterjanlar kullanın ve çok iyi durulayın.
-
ÇOCUKLARDA VİTAMİN EKSİKLİKLERİ A,D,E,K vitaminleri yağda ; diğer vitaminler suda çözünürler. Vitamin eksikliği ortaya çıkmadan önce bazı belirtiler verir.Bu belirtilerin iyi değerlendirilerek eksikliğin yerine konması için vitamin takviyesi yapılmalıdır. 25 Temmuz 2005, Pazartesi A VİTAMİNİ Kilo alamama, boyun uzamaması, gözün parlaklığını yitirerek aşırı kuruması, gözyaşının yetersiz salgılanması, kuru ve pullanmış deri, halk arasında tavuk karası diye adlandırılan gece körlüğü( serum düzeyi 20µg/dl altında olursa) görülür. Tedavisinde A vitamini günde 25000 Ü bir-iki hafta verilir. Protein bakımından zengin beslenme önerilir. VİTAMİN D: RAŞİTİZM Kemiklerde kalsiyum ve fosfor dengesini düzenler. Huzursuzluk, baş terlemesi, kaşıntı, uyku bozuklukları, ileriki aşamalarda kas güçsüzlüğü (Özellikle karında kurbağ karnı) ,kafatasında yumuşama, asimetri, büyümüş bıngıldak, kafatası büyüklüğü ve geciken bıngıldak kapanması , dişlerin geç çıkması, diş çürümeleri, diş minesi bozuklukları, kaburgalarda kemik - kıkırdak bileşiminde raşitik tesbih taneleri, güvercin göğüsü, harrison oluğu, uzun kemiklerin bükülmesi, kemiklerde çabuk kırılmalar sırt kemiğinde eğrilikler, kalça kemiğinde deformiteler görülebilir.En büyük sebebi yetersiz alınım ve az güneşlenmedir. Korunmak için 1 yaşına kadar günde 400-800 Ü Vitamin-D, 2 yaşın sonuna kadar günde 0,25 mg flor, 3 yaşın sonuna kadar günde 0,5 mg flor verilir.Eğer içme suyunda flor 0,3 mg/lt den fazla ise ek olarak flor verilmez.(Diş minesinde leke yapma tehlikesi) E VİTAMİNİ Metabolik hızın çok arttığı okul ve ergenlik çağında zararlı maddeleri temizleyici etkisi vardır.Eksikliğinde hemolitik anemi, ödemler (vücutta sıvı toplanmasına bağlı şişlikler) görülebilir. VİTAMİN K Nomal durumlarda barsaklardaki bakteriler tarafından yapılır. Pıhtılaşma faktörlerinin sentezi için gereklidir. Eksikliğinde kanamalarda artış (dişeti, yaralar, burun, mide- barsak sistemi kanamaları vs.) VİTAMİN B1: THİAMİN Büyüme döneminde sinir sisteminin gelişimi ve hızlı metabolizma için B1 vitaminine ihtiyaç vardır. Özellikle gelişmiş ülkelerde besinlerin aşırı kaynatılması içindeki B1 vitamininin büyük ölçüde yitirilmesine neden olur. Eksikliğinde kusma, iştahsızlık, huzursuzluk, nefes almada zorluk, kalp çarpıntısı, morarma, kalp yetmezliği, merkezi sinir sistemi bozuklukları, emziren annede sütteki thiamin eksikliğine bağlı olarak bebekte görülen kalp yetmezliği, ses kaybı, görme refleksi eksikliği ile karakterize infantil beriberi hastalığı görülebilir.
-
Son yıllarda teknolojideki ilerleme ile birlikte insan beyni ile ilgili şaşırtıcı gerçekler ortaya çıkmaya başladı. PET scan (positron-emision tomografi) adlı teknoloji ile bilim adamları beyinin faaliyetlerini görmeye ve ölçmeye başladılar. Eskiden beyin gelişiminin genetik faktörlere bağlı olduğu, dışarıdan yapılacak müdahalelerin beyin gelişiminde fazla rol oynayamayacağı düşünülürdü. Ancak son zamanlarda bilim adamları arasındaki yaygın kanıya göre çevre faktörü beyin gelişiminde olumlu veya olumsuz yönde çok önemli bir rol oynamaktadır. 5 aylık fetus 5 duyunun duymak ve dokunmak olmak üzere ikisine sahip olur. Küçücük kafasında her dakika 50.000 yeni hücre oluşmaktadır. Beyin öyle hızlı gelişmektedir ki 6. ayda hızla büyüyen beyin kabuğu kafatasına sığmak için kıvrımlar oluşturmaya başlar. 7. ayda fetus beyni tüm yaşamı boyunca sahip olacağı 100 milyar beyin hücresinin hemen tamamını oluşturmuştur. Her bebek düşünme, görme, duygu gibi beyin fonksiyonlarından sorumlu yaklaşık 100 milyar sinir hücresi ile doğar. Hayatın ilerleyen dönemlerinde ise bu doğuştan gelen 100 milyar sinir hücresinin üzerine yenileri üretilmemektedir. Sinir hücreleri sinaps adı verilen küçücük boşluklarla birbirlerine bağlanırlar ve beynin çeşitli fonksiyonlarını yerine getiren kümeler oluştururlar.Doğumdan sonraki ilk sekiz ay boyunca sinir hücreleri arasında bağ oluşumu şaşırtıcı derecede hızlıdır. Sekiz ayın sonunda yaklaşık 1000 tirilyon sinaps oluşmuştur. Bu sinapsların günlük yaşamdaki ihtiyaclara ve uyaranlara bağlı olarak bir kısmı korunur, kullanılmayanlar ise zamanla kaybolur ve çocuk 10 yaşlarına geldiğinde sinaps sayısı erişkinlerdeki seviyesine ( 500 tirilyon) iner. Yaşamın ilk aylarında oluşan bu bağlantılar bebeğe dışarıdan gelen uyaranlarla güçlendirilmekte ve kalıcı hale getirilmektedir. Bu uyaranları verenler de çoğunlukla bebeğin anne baba ve yakın çevresi ile bakımında yardımcı olan kişilerdir. BEYİN AĞIRLIĞI Doğum öncesi 20 haftalık: 100 gr. Doğumda: 400 gr 18 Aylık: 800 gr. 3 yaş: 1100 gr. Erişkin: 1300-1400 gr. HANGİ MÜZİK ? Yapılan bir araştırmada mozart dinleyen çocuklarda, IQ oranının % 30 lara varan bir artış gösterdiği, diğer güncel müzikleri dinleyen çocuklarda ise bu artışın çok daha düşük seviyelerde kaldığı bildirilmektedir. İstatistiklere göre 18-20 aylık bir bebek her gün 10'dan fazla yeni kelime öğrenmektedir. Uykuda olduğu süre çıkarılırsa bu her 90 dakika da bir kelimeye denk gelmektedir. 6 yaşındaki bir çocuğun ise kelime hazinesinde yaklaşık 13.000 kelime vardır.Ancak bu iyi bir çevresel etkileşim ve iyi beslenmeye bağlıdır. Görme ve konuşma yeteneğini oluşturan beyin sistemleri çok erken dönemlerde şekillenmektedir.(ilk 8 ay) Araştırmalar bebeğin doğumundan hemen sonraki erken dönemlerden başlamak üzere gördüğü ve duyduğu tüm olayların ileriki donemlerde kendi görüş ve konuşma yetenekleri üzerinde derin bir etki bıraktığını ve şekillendirdiğini göstermektedir. Öğrenme yeteneği 3-10 yaşları arasında en üst seviyelere ulaşır ancak ömür boyu devam eder. 10-18 ay arasında bebeğin duyguları gelişmektedir. Duygular uzun vadeli bellek ile yakından ilişkilidir. İlk 10 yıl boyunca müzik, dil eğitimi ve diğer ömür boyu sürecek yetenekler öğrenilmektedir. Burada kısaca beyinin bölümlerinden de söz etmemiz gerekirse: Serebral Kortex: Beyinin yüzeyindeki ince kabuktur. Oksipital Lob:Kafanın arka tarafında yer alır ve görme işlevi ile ilgilidir. Temporal Lob:Tabanda yer alır. Duyma, konuşma ve dil gelişimi ile ilgilidir. Parietal Lob:Yanlarda yer alır.Duyusal uyaranlar ile ilgilidir. Frontal Lob:Alın kısmında yer alır. Konuları değerlendirme ve problem çözme işlevi burada yapılır. Limbik Sistem: Duygular ve uzun vadeli belleği kontrol eder. Beyincik:Otomatik hareketleri ve dengeyi kontrol eder. Tüm bu gelişme sürecinde bebeğin çevresi ve yaşam koşulları önemli rol oynamaktadır. Evdeki sıcak ilişkiler ve mutlu ortam beyin gelişiminde olumlu rol oynayacak, bunun tersi olarak gergin ortam ise olumsuz bir rol oynayacaktır. Bebeğin ebeveynlerinin ve bakımından sorumlu olan kişilerin beyin gelişiminde rol oynayacakları kaçınılmazdır. Bu sebeple aşağıda dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta verilmiştir. Sıcak ve sevecen olmalısınız: Çocuklar ilişkilerinde duygusaldırlar.Bebeğinize sevgi ile yaklaştığınız takdirde sevgiyi öğrenecektir. Bebeğinize gülümseyin, onunla konuşun, ona dokunun, şarkı söyleyin. İhmal edilen bebeklerin beyinlerinin tüm bölgeleri gelişmesini tamamlayamazlar. Ayrıca özellikle ona dokunmakla beynindeki büyüme hormonu salgılanmasını arttırırsınız.Günde 3 kez onbeşer dakiklık hafif masajlar yapın. Konuşurken cildinizin birbirinize temasını sağlayın. Bebeğinizin çıkardığı seslere, yüz ifadelerine ve hareketlerine karşı duyarlı olun. Bebekler kendilerini ifade etmek için kelimeleri kullanamazlar. Onların kendilerini ifade etme biçimi çıkardıkları sesler, yüz ifadeleri ve hareketleridir. Bunlara karşı duyarlı olup istedikleri yanıtları verdiğiniz takdirde size güvenleri artacaktır. Ağladığında rahatının kaçtığını, acıktığını anlayıp onu doyurun, güldüğünde oyun istediğini anlayıp onunla oynayın. Bebeğinizle konuşun,hikayeler okuyun, şarkılar söyleyin. Bebeğiniz söylediklerinizin anlamını bilmese bile bu konuşma ve dil öğrenme kapasitesini arttıracaktır. Araştırmalara göre bebeğiyle sık sık konuşan annelerin bebekleri 2 yaşına geldiğinde bebekleri ile seyrek konuşan annelerin bebeklerine oranla 300 kelime daha fazla bilmektedirler. Okuma yetenekleri de gelişmektedir. Çocuğunuza resimli kitaplar okumanız ve ona resimlerde gördüklerini sormanız onun beyin gelişimine olumlu etki yapacaktır. Belirli kalıplar ve alışkanlıklar oluşturun: Böylece çocuklar ne beklemeleri gerektiğini öğreneceklerdir. Örneğin her gün uyuma vaktinde perdeleri kapatmanız ve ninni söylemeniz onun yatağa girme vaktini öğrenmesini sağlar.Bu tür etkileşimler çocuğa ne yapması gerektiğini tahmin etmeyi öğretecektir. Çocuğunuzun oyun oynaması, merak etmesi ve keşfetmesi için onu cesaretlendirin. Ona oyun oynarken eşlik edin ve yeni oyunlar öğretin. Biraz daha büyüdüğünde ise arkadaşları ile oynamasını, meraklarını gidermesini mümkün olduğunca engellemeyin. Seyrettiği TV programları konusunda seçici olun: Küçük çocukların hayal ile gerçek arasındaki farkı yeni yeni öğrenmekte olduğunu unutmayın. Bazı programlar çocuğun kelime hazinesini geliştirebilir ancak bazıları da çocuğun kafasını karıştırır ve korkutur. Bu nedenle çocuğun seyrettiği programlar konusunda seçici olmalısınız. Televizyonu asla bir bebek bakıcısı gibi çocuğunuzu oyalayabilecek bir aracı olarak görmeyin. Çocuğunuzu disiplinize edin ve bazı limitler koyun: Çocuğunuzun ihtiyaçlarını dile getirmesine izin verin. Onu dinlerken tarafsız ve olumlu olun. Yapmasını istemediğiniz şeyleri sebepleri ile birlikte sevgi ile anlatmaya gayret gösterin. Bazı davranışlarının diğer insanları da etkileyebileceğini anlatın. Duygularını, hayal kırıklıklarını anlatmalarına yardımcı olun. Olumlu davranışlarını onaylayın. Verdiğiniz görevler de aşırıya kaçmayın. Her bir çocuğun bir diğerinden farklı olduğunu unutmayın. Her çocuğun kendine özgü bir kişiliği vardır ve büyüme özellikleri de farklıdır. Çocuğunuzu kardeşleri veya başka çocuklarla kıyaslamayın. Kendine özgü kişiliğini yansıtmasına yardımcı olun. Çocuğunuzu kreş veya anaokuluna vermeniz gerekiyorsa seçimde özenli olun. Bu seçim ailenin en önemli kararlarından biri olacaktır.Çünkü seçtiğiniz kuruluş çocuğunuzun erken beyin gelişiminde çok önemli rol oynayacaktır.Öncelikle çocuğunuzu vermeyi düşündüğünüz merkezi kendiniz görün, değerlendirin. Son olarak kendinize de özen gösterin. Anne-baba çocuğun yaşamının en önemli parçalarıdır. Bebeğinize tüm ihtiyaçlarını ancak sizler sağlayabilirsiniz. Bu sebeple kendi sağlığınız, mutluluğunuz çok önemlidir. İyi beslenin, gerekli tıbbi kontrollerinizi zamanında yaptırın, egzersiz yapın, dinlenmenize özen gösterin, kendinize de zaman ayırın. Ancak böyle iyi ana-baba olabilirsiniz.
-
Çocuklarda en çok görülen duygusal ve davranışsal sorunların başında kıskançlık, tik, tırnak yeme, parmak emme ve kekemelik geliyor. KISKANÇLIK : Öfke, nefret, kendine acıma, üzüntü gibi duygulardan kaynaklanmaktadır. Kardeşin doğması genellikle çocukta ilk kıskançlık duygularını ortaya çıkarıyor. Çocuk kıskançlık duygularını nasıl ifade eder? * Saldırganlık * Kıskanılan kişiye aşırı sevgi gösterme * Hayal oyunları * Gerileme Ailenin yaklaşımı nasıl olmalıdır? * Anne - babanın yeterli ilgi ve sevgi göstermesi gerekir * Çocuğun kıskançlık duyguları görmezlikten gelinmeli, bu konuda sözlü bir uyarıda bulunulmamalıdır. * Kıskançlık yeni bir kardeşin gelmesi ile ilgili ise kardeşin bakımında rol alması istenir. TİK : İstem dışı amaçsız tekrarlayan kas hareketidir. Yüz ve boyunda daha sık görülür. Bunlar göz kırpma, dudak emme, burnunu çekme, yüzünü veya burnunu kırıştırma, omuz oynatma, boğaz temizleme, öksürmedir. Birden fazla tik bir arada görülebilir. Zaman zaman tiklerin sıklığı ve şiddeti değişebilir. Uykuda kaybolurla, stresle de artarlar. Tik ne zaman ortaya çıkar? Sıklıkla 4 - 10 yaşlar arasında görülür. Geçici yada uzun süreli olabilir. Bazen geçtiğinde bile sıkıntılı durumlarda tekrar ortaya çıkabilir. Çocukta iç çatışma ve sıkıntının göstergesidir. Tikler pasif, içe kapanık, kendine güveni olmayan, korkulu öfkeli, yorgun çocuklarda daha sık görülür. Ayrıca aile ortamının iyi olmadığı durumlarda da görülebilir. Ailenin yaklaşımı nasıl olmalıdır? * Tikin hangi durumlarda ne sıklıkla ortaya çıktığı, ne tür bir tik olduğu belirlenmeli. * Çocuğun güven duygusu geliştirilmeli. * Aile çocuğun tikini eleştirmemeli, düzeltmeye çalışmamalı. * Aile içi iletişime dikkat edilmeli. * Çocuğa sorunlarla başa çıkma ve fiziksel rahatlamayı sağlayıcı aktiviteler öğretilmeli. TIRNAK YEME : Tırnak yeme nedir? Gerilim azaltıcı bir davranıştır. 3 - 4 yaştan sonra başlar, 15 - 16 yaşında bazen de yetişkin döneme kadar sürer. Çocuklar ne zaman tırnak yer? Heyecanlandıklarında, korkulu bir film izlerken, sınava girerken vb. durumlarda. Bazen de gerilim olmasa da alıştıkları için tırnak yerler. Tırnak yeme hangi ailelerde görülür? Otoriteler, çocuğa güven vermeyen, baskıcı, devamlı eleştiren, azarlayan, ilgisiz, sevgisiz ailelerde daha sık görülür. Ayrıca ailelerde ve yakın çevrede tırnak yiyen birinin bulunması bu alışkanlığın gelişmesine neden olabilir. Tırnak yeme nasıl önlenebilir? * En etkili yaklaşım 3 - 4 yaşına kadar bu alışkanlığın görmezlikten gelmesidir. * Öncelikle çocuğun hangi durumlarda tırnak yediği belirlenmeli. * Çocuğa yenmemiş tırnağın güzel olduğu fazla üzerinde durmadan anlatılmalı. * Okul çağındaki kız çocuklarına, manikür takımı oje vs. alınmalı. * Çocuğa zaman verilmeli fazla zorlanmamalı . * Güven duygusunun gelişmesini sağlamalı. PARMAK EMME : Parmak emme nasıl bir davranıştır? Parmak emme zararsız bir davranıştır ve gelişmenin doğal bir parçasıdır Gerilimi azaltır. Ancak 5 - 6 yaşlarından sonra parmak emme davranışı rahatsız edici şekilde ve sürekli devam ediyorsa sorun oluşturabilir. Çocuk parmağını ne zaman emer? Genellikle 3 - 4 aylardan sonra, beslenmeyi izleyen saatlerde başlar. Çocuklar uykuya dalarken, acıkınca, korkunca, beslenmeden sonra, sıkıntıda olduklarında, anneden ayrıldıkları zamanlarda parmak emerler. Parmak emme dişleri etkilemez. Beslenme ile ilişkili değildir. Aşırı koruyuculuk, çocuktan beklenti, ilgisizlik ve sevgisizlik buna neden olabilir. Burada önemli olan gerileme belirtisi olan bu alışkanlığın etkenleri anne baba tarafından keşfedilerek ortadan kaldırılabilir. Parmak emen bir çocuğa nasıl yaklaşılır? * Bu durum sorun haline getirilmemeli. * Aile bu davranış karşısında sakin olmalı. * Çocuğun meme veya biberonu istediği kadar emmesine izin verilmeli. * Çocuk 2_3 yaşında ve parmağını bir sorunla karşılaştığında emiyorsa, üzerinde durulmamalı. * Çocuk büyüdükten sonra hala parmak emmede ısrar ediyorsa, tehdit etmek, yanlış olduğunu söylemek, parmağına acı sürerek yasaklamak, ödüllendirmek veya utandırmak bu davranışın kalıcı olmasına neden olabilir. Yapılması gerekenler nelerdir? * Güven duygusu geliştirilmeye çalışmak. * Dikkatini başka yöne çekmek. * Bireysel ve grup oyunlarına katılmasını sağlamak. * Başka yollardan doyum sağlanmasına çalışmak * İlk yaş içinde zararlı bir davranış olmadığını unutmamak. KEKEMELİK : Ses, hece ve sözcüklerin tekrarı, uzatılması ve konuşmanın akışını kesen duraklamalar şeklinde görülen konuşma bozukluğudur. Bozukluğun şiddeti kişinin içinde bulunduğu duruma göre değişir. Sınav, korku, endişe yaratan ortamlar, çekinilen kişilerle konuşma zorunluluğu durumlarında ortaya çıkar. Çocukların 2 - 3,5 yaşlar arasında kekelemesi normaldir. Bu durum kendini ifade etmede kelime darağacındaki yetersizlikten kaynaklanır. Kekemelik hangi durumlarda görülür? * Sıkıntı yaratan durumlarda. * Ailenin diğer bireylerinde kekemelik varsa. * Korku yaratan durumlarda ( köpek havlaması, doktora gitme, hastaneye yatma, bir yere kapatma, dövme gibi). * Baskılı tuvalet eğitimi. * Çocuğun kendi gereksinimlerini bağımsızca karşılamasına izin vermeme durumunda. * Arkadaş seçimine karşılığında. * Güzel konuşma konusunda uyarıldığında. * Yaşının üzerinde düzenlilik ve olgunluk beklendiğinde. * Aşırı eleştirildiğinde. Ailenin yaklaşımı nasıl olmalıdır? * Çocuğun konuşmasının sık sık düzeltilmemesi. * Çocuğa kekeleyecek konusunun hissettirilmemesi. * İlgi ve sevgi gösterilmesi ve bunun aşırı olmaması. * Düzgün, kibar, "efendim" li, "lütfen" li konuşmasının istenilmemesi. * Aşırı kuralcı ve denetimci tutumun gevşetilmesi. * Çocukta yetersizlik duygusu gelişmesinin önlenmesi (alay etme, utandırma). * Çocuğun konuşması üzerinde odaklanılmaması. * Çocuğun zaman zaman sevdiği akrabalarının yanına gitmesine izin verilmesi. * Çocuğun beslenme ve uykusuna dikkat edilmesi. * Çocuk okula gidiyor ise öğretmeni ile bu konumda işbirliği yapılması.
-
Sevgili Anne ve Baba, Çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin izlenmesi, normalden sapmaların tespiti yoluyla hastalıkların belirlenmesi ve önlenmesi için gereklidir. Sağlıklı çocuk takibinde düzenli olarak boy, ağırlık ve baş çevresi ölçümleri yapılmalıdır. Her şeyden çok sevdiğiniz bebeğinizin büyümesi, gelişmesi ve sağlıklı bir yaşam sürmesi şüphesiz ona sağlayacağınız imkanlarla mümkündür. Düzenli olarak doktora götürmek, kilosunu ve boyunu ölçtürmek, aşılatmak ve uygun besinlerle beslemek suretiyle iyi gelişmesini ve sağlıklı kalmasını sağlayabilirsiniz. Belirli bir çocukta saptanan değerler normal sınırlar içinde olsa bile, zaman içinde çocuğun kendine özgü büyüme grafiğinden sapmalar olabilir. "Çocukluk Çağında Beslenme" adını verdiğim bu kılavuzda, doğduğu andan itibaren 5 yaşına gelinceye dek çocuğunuzun büyüme gelişmesindeki önemli aşamaları esas alarak, beslenme konusunda yol göstermeyi amaçladım. Her şey çocuklarımızın sağlığı için .. 0 - 4 AYLIK BEBEĞİN BESLENMESİ: Anne sütü mükemmel besin içeriği ile kolay hazmedilir, etkili bir biçimde kullanılır. Bebeğinizi hastalıklardan korur, mamalarla beslenmeden daha ucuza mal olur. Bunun ötesinde emzirmek suretiyle, anne bebek bağının kurulması kolaylaşır, yeni bir gebeliğin gecikmesi ve annenin sağlıklı kalması mümkün olur. Doğumdan sonraki ilk 4 ayda yalnızca anne sütüyle beslenen bebekler ishal ve zatürree gibi bulaşıcı hastalıklara, alerjik rahatsızlıklara daha az yakalanırlar, daha sağlıklı büyürler. Bu nedenle; İlk 4 ay bebeğinizi tek başına anne sütüyle besleyiniz. Bu aylarda anne sütüyle birlikte verilen ek besinler bebeğin anne sütünden yeterince yararlanmasını engeller. Bebeğinizin yalnızca anne sütüyle beslendiği bu dönemde, su kaybına yol açan hastalık halleri dışında ilave su gereksinimi yoktur! Eğer ishal gibi mutlaka su verilmesi gereken bir durum söz konusuysa kaynatılmış su veriniz. İlk günlerde gelen anne sütü çok besleyicidir. Bebeğinizi istedikçe ve sık sık emzirerek bu sütten yararlanmasını sağlayınız. Anne sütünün artmasını sağlamak için sık emzirme birinci koşuldur. Bebeğinizin emmediği durumlarda, göğsünüzde süt birikimi söz konusu olduğunda tırle adı verilen pompalarla boşaltma işlemi yapabilirsiniz. Bu pompalar hemen her eczaneden kolaylıkla temin edilebilmektedir. Tüm annelerin sütü yararlıdır. Başlangıçta oldukça koyu olan sütünüz zamanla sulu bir hal alır; bu, anne sütünün genel özelliğidir ve tamamen doğal bir durumdur. Benim sütüm bebeğime yaramıyor gibi sözlerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü her annenin sütü kendi bebeği için özeldir. Bebeğiniz her beslenmeden sonra az miktarda kaka yapabilir, bu durum bazen yanlışlıkla ishal olarak değerlendirilir. Oysaki altın sarısı renkte, kötü kokmayan, sulu, günde 7 - 8 kereye kadar olabilen bu dışkı tamamen normaldir. Yine aynı özellikleri taşıyan ama 3 günde bir bol miktarda yapılan kaka da normal kabul edilir. Ancak dışkı çok sert ise nedeni araştırılmalıdır. Göğüs uçlarında meydana gelen çatlaklar genel kanının aksine, temizlikteki yetersizlikten değil, uygun emzirme pozisyonunun ve tekniğinin sağlanamamasından ileri gelir. Bebek, memenin sadece ucunu değil renkli kısmın önemli bir bölümünü bir ağız dolusu almalı, çene ucu meme cildine temas eder vaziyette ve alt dudak dışa kıvrılmış olmalıdır. Bu şekilde bebeğin yanaklarında şişlik oluşur ve yutkunarak annesinin sütünü aldığı kolayca fark edilir. Eğer çatlak meydana gelmişse doğru pozisyonda ve uygun emzirme tekniğiyle sorun kısa sürede halledilir. Beslenme sonrası bir miktar anne sütünün çatlak bölgelere sürülerek kurutulmasının yararlı olduğu düşünülmektedir. Emziren anneler her zaman bol ve pamukludan yapılma sutyen giymelidirler. Anne sütünün yetmediği inancıyla doktora danışmadan yeni bir gıdaya başlanmamalıdır. Düzenli kilo alan, günde ortalama 6 kez beslenebilen, bezini günde 6 defa ıslatan bir bebek anne sütünü yeterince alıyor demektir. Kaka sayısı beslenmenin değerlendirilmesinde güvenilir bir işaret değildir. Anne sütünün yeterliliği en iyi çocuğun gereken tartıyı almasıyla anlaşılır. Bu nedenle bebeğinizi düzenli aralıklarla sağlık kontrollerine getiriniz. Çalışan anneler sütlerini sağdıktan sonra, kaynatılarak steril edilmiş şişelerde oda sıcaklığında 8 saat, buzdolabında 24 saat ve buzlukta dondurarak 6 ay saklayabilirler. Bu amaçla saklanan anne sütü hiçbir zaman kaynatılmamalıdır. Bebeklere ilk yaşın sonuna kadar kaynatılmamış su verilmemesi tavsiye edilir. Bebeklerini emziren annelerin iyi beslenmesi anne bebek sağlığı açısından çok önemlidir. Bu nedenle annelerin; günde 2 litre (10 su bardağı) kadar sulu gıdalar (su, süt, az şekerli limonata, komposto çorbalar, vb.) almaları önerilir. Günlük beslenmede en az 2 su bardağı süt veya yoğurt, 1 köfte kadar et ve bir adet yumurta, 3 ince dilim ekmek veya 3 porsiyon unlu yiyecek 2 adet meyve bulunmalıdır. Anne sütü verirken sigara içmemeli, çay ve kahve gibi besleyici değeri olmayan içecekleri tüketmemelidir. 4 - 9 AYLIK BEBEK BESLENMESİ Yalnız anne sütüyle beslenen bebeklerde ek gıdalara dördüncü aydan sonra başlanır. 4-6 ay arasında anne sütüyle yeterli büyüme gelişme sağlanıyorsa sadece anne sütüyle beslemeye devam edilir, bu durumda ek gıdalara altıncı aydan sonra başlanır. Bu dönemde çocuğunuza verdiğiniz ek gıdalar anne sütünün tamamlayıcısıdır. Ek Gıdalar: Çocuğun ayına uygun büyüme ve gelişme sürecini destekleyen, değişik tatlarla tanışmak suretiyle sonraki aylarda kolay yeme alışkanlığı kazandıran, besleyici değeri yüksek ama allerji yapma niteliği az olan besinlerdir. Meyve suyu veya meyve püresi, sebze çorbası veya sebze püresi, muhallebi, yoğurt, peynir, reçel, bisküvi, ekmek, yumurta bebek beslenmesinde önde gelen ek gıdalardır. Ek gıdaları kaşık ya da bardakla veriniz. Yeni deneyeceğiniz yiyecekleri çocuk açken alışık olduğu yiyeceklerden önce veriniz. Miktarı daima azdan başlayarak arttırınız. Yeni gıdaların allerji yapıp yapmadığına dikkat ediniz. Bu nedenle aynı gün içinde birden fazla yeni besin denemeyiniz. Şüpheli bir gıdayı kestiğinizde belirtilerin geçip geçmediğini kontrol ediniz. Bir iki gün sonra yeniden deneyiniz. Bebeğinizin hoşlanmadığı önemli yiyecekleri zaman zaman yeniden deneyiniz. Meyve Suyu: Elma ve şeftali gibi meyvelerin suları taze olarak 1-2 tatlı kaşığı miktarından başlanarak verilir ve yavaş yavaş arttırılır. Portakal ve mandalina suyunun daha ileri aylarda verilmesi uygun olur. Meyveler iyice yıkanır, kabukları soyulur ve cam rendede rendelenir. Temiz bir tel süzgeç veya tülbentle süzülerek suyu elde edilir. Meyve suyuna başlandıktan bir iki hafta sonra püre halinde verilebilir. Meyve sularına şeker eklenmemelidir! Sebze Çorbası: Meyve suyuna başlandıktan iki hafta kadar sonra öğle öğününde verilmek üzere patates, havuç, pirinç ve taze sebzelerden günlük olarak hazırlanır. Bir iki tatlı kaşığından başlanarak yavaş yavaş arttırılır. Dört haftalık bir süre içinde tam sebze püresine geçilir. 1. Hafta (sebze çorbası): 3-4 su bardağı su, 2 orta boy havuç, 1 orta boy patates 45 dakika kapaklı kapta pişirilir. Tel süzgeçle hiç ezmeden suyu bir başka kaba alınır. Bir çay kaşığı irmik ilavesiyle tekrar 5-10 dakika pişirilir. Sıvı miktarı 200 gram olacak şekilde ayarlanır. 2. Hafta (basit sebze püresi): Aynı şekilde pişirilir. Havuç ve patatesler tel süzgeçten tamamen ezilerek püre olarak geçirilir. Bu pürenin içine yine irmik katılarak mamanın hazırlanması tamamlanır. 3. Hafta (karışık sebze püresi): Havuç ve patatesin yanına 1 çay kaşığı pirinç ve her gün bir yenisi ilave edilmek üzere mevsimlik sebzeler eklenir. Örneğin ilk gün 3-4 yaprak maydanoz, ertesi gün maydanoz ve bir kaç yaprak ıspanak, sonraki gün ilaveten dörtte bir enginar, daha sonra dörtte bir domates gibi .. Tel süzgeçten ya da blenderden geçirilerek elde edilen püreye yine bir çay kaşığı irmik eklenerek 5 dakika daha pişirilir. 4. Hafta (tam sebze püresi): Ayrıntılarıyla anlattığım şekilde hazırlanan püreye 1 çay kaşığı zeytin yağı veya pastörize tereyağı katılır. Altıncı aydan itibaren sebze çorbası ya da püresine 1 yemek kaşığı kıyma (3 kez çekilmiş yağsız sinirsiz dana) eklenmelidir. Muhallebi: Sebze püresinden 1-2 hafta kadar sonra genellikle 5. aydan itibaren akşam (gece değil) öğünü olarak verilir. 1 su bardağı süt, bir tatlı kaşığı pirinç unu, 1 tatlı kaşığı toz şekerle yapılır. Soğuk sütün bir kısmıyla pirinç unu iyice ezilir, kalan süt eklenir karıştırılarak pişirilir. Ateşten indirmeye yakın şeker eklenir. İlk günlerde süt sulandırılabilir. Muhallebi, kutu mamalarla da hazırlanabilir. Özellikle inek sütü proteinlerine duyarlı olan bebeklerde bu durum tercih edilir. Bir su bardağı su 1 tatlı kaşığı pirinç unu karıştırılarak pişirilir. Ateşten indirildikten sonra içine 5-6 ölçek hazır mama toz halinde katılır. Topaklanma durumunda tel süzgeçten geçirilir. Son yıllarda süt çocukluğu döneminde inek sütünün hiç kullanılmaması yönünde olan görüşler giderek ağırlık kazanmaktadır. Yoğurt: Süt kaynatılır, elin dayanabileceği sıcaklığa kadar soğutulur. 1 litre süt içine bir çorba kaşığı yoğurt 1-2 kaşık sütle sulandırılarak eklenir, yavaşça karıştırılır. Hareket ettirmeksizin sıcaklığını koruyabilecek şekilde 3-4 saat bekletilir. Bir kase kadar ikindi öğünü olarak verilir. Kahvaltı: Çocuk altı ya da yedi ayını bitirdikten, sebze püresi, muhallebi, yoğurt gibi gıdalara iyice alıştıktan sonra kahvaltılara başlanır. Süt, beyaz peynir, reçel, pekmez, ekmek veya bebe bisküvisi başlıca malzemelerdir. Tuzu alınmış bir parça beyaz peynir ve reçel sütle ezilir. Karışıma ekmek içi katılır. Bu amaçla 3-4 bebe bisküvisi kullanılabilir. Kahvaltıya önce 1-2 tatlı kaşığı olarak başlanır, miktarı giderek arttırılır. Bal allerji yapma olasılığı nedeniyle bir yaşından önce tercih edilmez. İstenirse 1 çay kaşığı yağ eklenebilir. Bir süre sonra peynir, reçel, yağ ve ekmek sütten ayrı olarak verilebilir. Yumurta: Katı olarak pişirilmiş yumurtanın sarısı 1 çay kaşığı miktarından başlanıp giderek arttırılmak suretiyle kahvaltıya ilave olarak verilir. Bir haftanın sonunda bebeğiniz bir tam yumurta sarısı yiyebilir. İyice alışmış olan çocuklara yumurta kayısı kıvamında verilebilir. Yumurtanın beyazının bir yaşında önce verilmesi genellikle tercih edilmez. Tahıllı Çorbalar: Mercimek, yoğurtlu yayla, acısız tarhana çorbası gibi gıdalar, taze sebze çorbalarına alıştırılmış olan bebeklere 7. aydan sonra değişik tatları öğretmek amacıyla verilebilir. Köfte: Sebze çorbasıyla birlikte, yağsız sinirsiz üç kez çekilmiş dana kıymasından baharatsız olarak hazırlanmış 1-2 köfte 6. Aydan itibaren verilebilir. Balık ve Tavuk: Bebeğiniz yedi sekiz aylık olduğunda kıymaya alternatif olarak püre halinde öğle öğününde tavuk ve kılçıksız balık eti verebilirsiniz. Karaciğer: Kuzu ciğeri tercih edilir. Az tuzlu suda haşlanır, zarı çıkarılır, rendelenerek balık ve tavuk etleriyle dönüşümlü olarak sebze çorbalarıyla birlikte verilir. Çay: Çayın besleyici hiç bir değeri yoktur. Aksine diğer gıdaların besleyici değerini düşürür, barsaklardan demir emilimini bozarak kansızlığa yol açabilir. Bu bakımdan süt çocuğu beslenmesinde yeri yoktur. 6-8 AYLIK BEBEKTE BESLENME ŞEMASI: _____________________________________ 1. Öğün (saat 06.00-07.00) Kahvaltı + Anne Sütü Ara Öğün (saat 09.00-09.30) Meyve Suyu 2. Öğün (saat 11.30-12.30) Et + Sebze Maması + Anne Sütü Ara Öğün (saat 15.30-16.00) Yoğurt + Meyve Püresi + Ekmek 3. Öğün (saat 18.30-19.30) Sütlü Muhallebi + Anne Sütü Gece Öğünü Anne Sütü (1-2 kez) _____________________________________ Anne sütü verilmeyen bebeklerde bunun yerine uygun şekilde hazırlanmış hazır mama verilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki hiç bir mama anne sütünün tam olarak yerini tutamaz. Bu nedenle bebeğinizi kendi sütünüzle beslemek için olabildiğince gayret gösteriniz. Et olarak 1 köfte, 5 tatlı kaşığı karaciğer veya tavuk ezmesi dönüşümlü olarak verilebilir. Sütlü muhallebi yerine mamalardan hazırlanmış muhallebiler ya da hazır unlu sütlü mamalar verilebilir. Sebze maması ve muhallebi öğünleri önceleri az miktarda başlanır, daha sonra 200-250 gram (bir kase dolusu) olarak hazırlanır. 9-12 AY ARASI BEBEĞİN BESLENMESİ: Çocuğunuz için bu dönemde özel yiyecekler hazırlamanıza gerek yoktur. Yetişkinler için pişirilen tüm ev yemekleri az yağlı püreler halinde bebeğe verilebilir. Örnek Mönü: Sabah: Kahvaltı 1 Bardak şekersiz süt 1 Yumurta sarısı 1 Tatlı kaşığı reçel ya da pekmez 1 Çay kaşığı yağ 1 İnce dilim ekmek veya 3-4 adet bisküvi Ara: Meyve püresi Öğle: Kıymalı sebze püreleri Dolma içleri, sebzeli köfteler Kuru baklagil püreleri Bir dilim ekmek içi (sebzelerle) Akşam: Muhallebi (veya öğle öğünün aynısı) Sebze olarak bakla ve patlıcan bebek beslenmesinde tercih edilmez. Bir yaşına basan bebekler aile sofrasına oturtulur, kendi kendine yemesi için teşvik edilir. Diğer sütlü besinlerin yanı sıra günde bir bardak süt içmesine özen gösterilir. 1-5 YAŞ ÇOCUK BESLENMESİ: Dokuz aydan sonra çocuğun temel gıdası olmaktan çıkan anne sütü 2 yaşına dek anne için uygun olan bir zamanda kesilebilir. Bir yaşından sonra 13-14 aylık olan çocuğa, çatal kaşık kullanma alıştırmaları yapılabilir. Ailenin diğer fertleriyle birlikte sofrada oturan çocuğun ayrı tabağı olmalı, neyi ne kadar tükettiğine dikkat edilmelidir. Bu dönemde de çocuklar günde dört öğün beslenmeli, temel besin gruplarından (süt ve sütlü gıdalar .. etler, yumurta ve baklagiller .. sebze ve meyveler .. unlu ve nişastalı besinler) yeterli ve dengeli tüketmelidirler. Ülkemizde en sık yapılan hatalardan biri çocuğu yemek suyuyla beslemektir. Hiç bir besleyici değeri olmayan bu beslenme biçimi uygulanmamalıdır. Her gün yarım litre süt çocuklara verilmelidir. Süt her şekilde verilebilir. Sütün içerdiği kalsiyum çocukların gelişimi için çok önemlidir. 25 gram peynirde de 200 gram sütteki kadar kalsiyum vardır. Her gün et ve baklagillerden bir ikisi beslenme listesinde bulunmalıdır. Her gün bir yumurta yedirilmelidir. Düzenli et verilen çocuklara gün aşırı olabilir. Günde bir ya da iki kez sebze verilmelidir. Günde bir iki kez meyve yenmelidir. Fazladan bir öğün meyve vermek sebzenin yerini tutabilir. Meyve suları da meyvenin yerine geçebilir. Günde bir iki kez nişastalı besinler ve üç dilim ekmek beslenme listesinde bulunmalıdır. Çocuklara olabildiğince erken dönemde kendi kendilerine çatal kaşık kullanarak yemeleri öğretilmelidir. Her çeşit şekerleme, pasta, kek, dondurma sık sık verilmemesi gereken yiyeceklerdir. Öğünler arasında çocuğa şekerleme vermek iştahı azaltarak yetersiz beslenmeye yol açtığı gibi diş çürüklerinin de önde gelen nedenidir. Çay ve kahve verilmesi içerdikleri uyarıcı maddeler nedeniyle sinirliliğe yol açtığından bu içecekleri çocuklara hiç tattırmamak en iyisidir. Bu dönemde çocuklar ağız ve diş sağlığı konusunda eğitilmelidirler. 1,5 - 2 yaşına gelen çocuğun bir diş fırçası olmalı, macunsuz olarak fırçalama eğitimi verilmelidir. Üç yaştan itibaren diş macunu kullanmaya başlanabilir. Sevgili Anne ve Baba, Hazırlamış olduğum bu kısa ve özlü beslenme kılavuzunun, bebeğinizin yeterli ve dengeli beslenmesi için gösterdiğiniz çabada size yol göstererek yararlı olacağını umut ediyorum. Bebek beslenmesi ile ilgili kapsamlı ve kaliteli çok sayıda kaynak eseri kitapçılarda bulabilir, merak ettiğiniz ayrıntıları doktorunuzla konuşarak bilgilerinizi pekiştirebilirsiniz. Sağlıklı ve başarılı nesiller yetiştirmeniz dileğiyle ..
-
YANIKLARDA İLK YARDIM Deri, vücudumuzun dış dünya ile temas yüzeyidir. Çevresel etkilere açıktır. Isı değişikliklerine duyarlı olma özelliği nedeniyle yanıkları sık görülür. Çocuklarda en sık kollar, daha sonra baş ve boyun bölgesi yanar. Yanık vakalarının % 94'ü evde meydana gelmektedir. En çok sıcak sıvılarla haşlanma, daha az olarak alev yanığı ve nadiren elektrik yanıkları görülür. Hekimler, yanığın ciddiyetini belirlerken yanan cilt bölgesinin genişliği ve derinliği yanında yakan maddeyi de göz önünde bulundururlar. Çocuklarda tüm vücut yüzeyinin % 12'sinden fazlası yanmışsa hayati tehlike söz konusu olur. Deride kızarıklığa yol açan 2-3 santimetrelik küçük ve yüzeysel bir yanık önemli değildir, evde tedavi edilebilir. Bundan daha büyük bir yanık ise yanık yerinden su kaybına ve mikrop kaparak enfeksiyona yol açabileceği için tehlikeli olabilir. Aman dikkat! Elektrik yanıklarında yanan saha küçük olsa bile derin dokular yanmış olabilir; mutlaka hekime başvurun. Küçük Yanıklarda İlk Yardım: Küçük yanıklarda yanık bölgesini basınçsız akan soğuk suyun altına tutmak suretiyle ağrıyı azaltın. Böylece yanan yerin su toplamasını da önleyebilirsiniz. Yanık su toplarsa üstünü gazlı bezle kapatıp bantlayın. Su toplayan yeri patlatmayın. Burası yeni deri oluşurken yanan bölgeyi koruyarak iyileşmesini kolaylaştırır. Yanığın üstüne krem, diş macunu ya da yoğurt gibi şeyler sürmeyin. Çocuğunuz elbiseleriyle yanıyorsa hemen yere yatırın. Yanan yerlere elinizle dokunmayın, kendi giysilerinizi değdirmeyin. Su dökerek üzerine kilim, battaniye ya da kalın perde kapatarak alevleri söndürmeye çalışın. Bunu yaparken çocuğun başını örtmemeye olabildiğince dikkat edin. Alevleri naylon gibi yanıcı maddelerle örterek söndürmeye çalışmayın. Çocuğu dışarı çıkarmaya kalkmayın, çünkü hava alevleri güçlendirir. Yanığın nedeni elektrikse çocuğun üzerine su dökmeyin. Alevler söndüğünde büyük yanıklarda yapılacak ilkyardımı uygulayın. Büyük Yanıklarda İlk Yardım: Kaynar suyla, kızgın yağ ya da kimyasal maddelerle temas etmiş olan giysileri çocuğun diğer yerlerine değdirmeden makasla keserek üzerinden çıkarın. Yanan deriye yapışmış yanık ve kavruk giysileri çıkarmaya çalışmayın. Yanık sahasını soğuk suyla serinletin. Çocuğu soğuk su dolu küvete sokun veya soğuk su ile ıslatılmış çarşafla yanık yerleri örtün. Derisini ovalamayın. Yanığa kimyasal maddeler yol açtıysa deriyi bol soğuk su ile iyice yıkayın. Yanık bölgeyi temiz sargı bezi ile kapatın. (Steril sargı bezi yoksa sıcak ütülenmiş mendil veya yastık kılıfı da aynı işi görür). İlk girişimden sonra çocuğunuzu derhal acil servise götürün. -------------------------------------------------------------------------------- ATEŞLİ HAVALE [Febril Konvülsiyon] Ateşin ani olarak yükselmesi bazı çocuklarda ateşli havale denilen bilinç kaybı, katılaşma ve istem dışı kasılmalara yol açabilir. 6 ay - 7 yaş arasındaki çocukların % 2 ile 4 'ünde görülür. Olguların hemen hemen yarısı 1-2 yaşlarındadır. Ateşli havaleye ailevi yatkınlık söz konusu olabilir. Bir kez ateşli havale geçirmiş olan çocukta tekrar havale görülme olasılığı % 30 kadardır. Üç yıl hiç havale geçirmezse bu sıklık % 10 'a iner. 15 dakikadan kısa süren, gün içinde yinelemeyen havale için "basit ateşli havale" deyimi kullanılır. Çok sayıda ve uzun süren havale nöbetleri "kompleks ateşli havale" olarak adlandırılır. Basit ateşli havale hiçbir araz bırakmazken, kompleks olgularda ileride sara hastalığı görülme sıklığı artarak % 9 'u bulur. Ateş çeşitli enfeksiyon hastalıkları ile ilişkili olarak meydana gelebilir. Ateşin yüksek ya da hafif oluşu her zaman hastalığın ciddiyetiyle bağlantılı değildir. Basit bir viral enfeksiyonda yüksek ateş, belirgin boğaz ya da idrar yolu iltihabında hafif ateş görülebilir. Başlatan faktör her ne olursa olsun ateş, vücudun savunma araçlarından birisidir. Mikroplar en iyi doğal vücut sıcaklığı olan 36.5 - 37.5 santigrat derecede ürerler. Bağışıklık sitemimiz bir enfeksiyon söz konusu olduğunda beyindeki vücut sıcaklığını düzenleyen merkezin termostat ayarını değiştirerek ısıyı yükseltir. Böylece ideal üreme ortam sıcaklığından yoksun kalan mikro organizmalar istedikleri gibi çoğalamazlar. Görüldüğü gibi hafif ateş aslında enfeksiyonla mücadelede başarıyı arttırmaktadır. Yüksek ateş ise istenmeyen bir durumdur. Vücut sıcaklığı gerekli müdahalelerle 39.5 C derecenin altında tutulmalıdır. Soru: "Çocuğumun ateşi var, ne yapmalıyım?" Yanıt: Çocuğunuzun üzerinde varsa yorganı kaldırın, kalın giysileri çıkarın. Ateşi 38'in üzerindeyse doktorunuzun önerdiği miktarda "parasetamol" şurubu içirin. İçemiyorsa fitil de kullanabilirsiniz. Ateş düşerken terleme ile sıvı kaybı meydana geldiğinden sık sık su vermeyi ihmal etmeyin. Islak iç çamaşırlarını değiştirin. Ateş 39.5'in üzerindeyse anlatılanlara ek olarak çocuğunuzu tamamen soyun, yatağına bir havlu serin, üzerine yatırın. Islak bir sünger ya da bezle alın, boyun, koltuk altları, bacak araları ve büklüm yerlerini sık sık silin. Bu iş için buzlu, kolonyalı, sirkeli değil sadece ılık su kullanın. Yarım saat içinde ateş düşmezse doktorunuzla görüşün ya da hastaneye başvurun. Hastalığın nedenine yönelik tedavi gerekliliği (antibiyotik vb) mutlaka hekim tarafından verilmesi gereken bir karardır. Soru: "Ateşi düşürmek için ASPİRİN verebilir miyim?" Yanıt: Aslında kesinlikle aspirin kullanmayın demek mümkün değildir. Ancak çocuğunuz "viral enfeksiyon" örneğin grip, kızamık ya da su çiçeği geçiriyorsa aspirin kullanıldığında çok nadir olarak "Reye sendromu" sorunuyla karşı karşıya kalınabilir. Reye Sendromu karaciğer hasarı ile seyreden bir hastalık tablosudur. Tek nedeni aspirin kullanımı değildir. Ama viral enfeksiyonlarda aspirin kullanılan olgularda sıklığının arttığına dair yayınlar vardır. Aniden ateşi yükselmiş bir çocukta etken viral midir değil midir diye araştırmaya çoğu kez zaman olmayacağı için aspirin yerine parasetamol kullanmak daha güvenli bir seçenek olmaktadır. Soru: "Çocuğum havale geçirirken, ne yapmalıyım?" Yanıt: Yaptığınız tüm müdahalelere rağmen çocuğunuz gözlerini bir noktaya dikip sizinle iletişimini kaybeder, ağzı köpürür, vücudunda kasılmalar meydana gelirse ilk yapılacak şey paniğe kapılmamaktır. Onu hemen yere yatırın, ayıltmaya çalışmayın, sağa sola koşup yalnız bırakmayın, yanında durun. Kusarsa gövdesini ve başını bir yana çevirin. Dişlerinin arasına elinizi ya da bir cismi sokuşturmaya çalışmayın, zorlamayın. Eğer kendiliğinden aralanmış ise bükülmüş bir kumaşı araya hafifçe sokabilirsiniz. Bu uygulamada amaç dilin ısırılmasını önlemektir. Tekrar ediyorum bir şey sokmak için zorlamak yok! Havale bir kaç dakika içinde kendiliğinden duracaktır. Sabırla bekleyin (bu bekleyiş insana saatler geçiyor hissini veriyor olsa da) .. Havale geçiren çocuğu kapıp soğuk duşun altına sokmayın. Siz duş yaptırsanız da yaptırmasanız da havale duracaktır. Havale durduktan sonra doktorunuza baş vurun. O gereken tedaviyi düzenleyecektir. Eğer havale durmuyorsa vakit yitirmeden acil servisi olan bir hastaneye götürürün. Soru: "Hastanede neler yapılıyor?" Yanıt: Hastanede çocuğunuzun solunum yolları aspiratör denilen aletle temizlenecek, oksijen solutulacak, makatından içeriye havale durdurucu madde (diazepam, klonazepam) verilirken bir yandan serum takılacaktır. Havale bu şekilde de sona ermezse damar yolundan havale durdurucu maddeler verilebilir. Çocuğunuz bir süre gözlem altında tutularak gerekli incelemeler yapılacaktır. Ateşin nedeni saptandıktan sonra asıl nedene yönelik tedaviler düzenlenecektir. Kompleks ateşli havale geçiren çocuklara uzunca bir süre (6 ay-2 yıl) havale önleyici ilaç kullanılması gerekebilir. -------------------------------------------------------------------------------- ZEHİRLENMELER [Genel Bilgiler] Zehirli maddelerin yanlışlıkla yutulması en sık 1-5 yaş grubu çocuklarda oluşur. Bunun nedeni, çocukların bu devrede çevreye olan ilgisinin artmış olmasıdır. Hareketli ve meraklıdırlar. Eğer ilaçlar ve kimyasal maddeler kolayca erişilebilecek yerlere bırakılırsa dikkatsizlik ve tedbirsizliğin faturası ağır olabilir. Daha büyük çocuklarda zehirlenmeler intihar girişimlerine bağlı ilaç doz aşımlarıyla ilişkilidir. Genel olarak bakıldığında, zehirlenmelerin çoğu yanlışlık sonucu ve evde meydana gelmektedir (%90). Olguların çoğunda zehirlenme belirtileri yoktur. Ölümle sonuçlanan zehirlenmeler oldukça nadirdir (% 0,01). Küçük çocuklarda sıklıkla zehirlenmeye yol açan maddeler aile bireylerine ait ilaçlar, temizlik malzemeleri, cila eriyikleri, bazı bitkiler ve kozmetiklerdir. Ölümcül zehirlenmeler karbonmonoksit (~duman), ilaçlar (aspirin, depresyon tedavisi ilaçları, kalp ilaçları, kan yapıcı ilaçlar) ve zararlı hayvanları yok etmek için kullanılan zehirlerle oluşmaktadır. Zehirlenme meydana geldiğinde aile üyelerinin yapabileceği girişimler sınırlıdır. Bu nedenle zehirlenmeye yol açabilecek olumsuz çevre koşullarının ortadan kaldırılması, iyi bir eğitim ve korunma çok önemlidir. Toksik maddeler evlerde çoğunlukla mutfak ve banyoda bulunur. Evin bu bölümlerinde ilaç ve kimyasal maddeleri yüksekte ve kilitli dolaplarda bulundurunuz. Gazyağı ve diğer zehirli sıvıları gazoz vb şişelere koymayınız. Kimyasal maddeleri mutlaka etiketleyip kaldırınız. Böcek zehiriyle bulaşmış giysileri çocuklardan uzak tutunuz, elletmeyiniz. Cilde temas söz konusuysa bol sabunlu suyla yıkayınız. Eski ve kullanılmayan ilaçları atınız. Kullanmakta olduğunuz ilaçları masada ya da çantada bırakmayınız. Çocuk zehiri alırsa derhal doktorunuzu arayınız ve direktifleri doğrultusunda hareket ediniz. Her zehirli madde alımında kusturma uygun değildir. Asitli maddeler mideye indikten sonra kusulurken yemek borusunu bir kez daha yakarlar. Bu, istenmeyen bir durumdur. Asitler ve gazyağı gibi maddeler kusma sırasında akciğerlere kaçabilir, ciddi kimyasal zatürre tablosuna yol açabilirler. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da şudur: Bilinci yerinde olmayan çocuk kesinlikle kusturulmaz. Kısaca, kusturup kusturmayacağınızı, gerekliyse nasıl kusturacağınızı doktorunuza sorunuz. Ardından çocuğunuzu hastaneye götürünüz. Kusturma, zehirlenme tedavisinde birinci basamak girişimdir. Bundan sonrası hastanede hekim gözetiminde deneyimli kişilerce gerçekleştirilecektir. Çocuğunuzun neyle zehirlendiğinden emin değilseniz, evde onun erişebileceği her türlü ilaç ve kimyasal maddeyi yanınızda getiriniz. Eğer acilen evden çıkmanız gerekli olduysa arkanızda bu işi yapacak bir kişi bırakınız. Çocukları, zehirlenme ve olası sonuçlarından korumak birincil olarak ebeveynlerin sorumluluğudur. İhmal, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu hayati tehlike söz konusu olursa ilgililerin yasal girişimlerde bulunması kaçınılmaz olur. -------------------------------------------------------------------------------- KAN UYUŞMAZLIĞI "Kan uyuşmazlığı" genel kanının aksine, karı koca arasında değil, gebelik döneminde anne ile karnındaki bebeği arasında söz konusu olabilen normal dışı bir durumdur. Hangi kan grupları arasında ve nasıl bir uyuşmazlık olduğunu anlatmadan önce kan gruplarını tanımlamak gerekir. Kanımızda oksijen taşımakla görevli kırmızı kan hücrelerinde bulunan proteinler esas alındığında klasik olarak dört ana kan grubu tanımlanır: "A", "B", "AB" ve "O" grubu .. Bir de "Rh" söz konusudur. Birey, "D" proteinine sahipse Rh pozitif (+), değilse Rh negatif (-) olarak ifade edilir. Rh (-) kişilerin vücudunda D proteini hiç yoktur ve bağışıklık sistemi için tamamen yabancı bir maddedir. Normal koşullarda hamilelik döneminde anne ve bebeğin kanları birbirine karışmadan plasenta (eş) aracılığıyla oksijen, karbondioksit ve besi öğelerinin karşılıklı alışverişi gerçekleştirilir. Anne Rh (-), bebek Rh (+) ise ilk gebelikte herhangi bir sorun olmaz. Bebek doğarken zedelenen damarlardan bir miktar bebek kanı, Rh (-) annenin kanına karışabilir. Böylece annenin bağışıklık sistemi tamamen yabancısı olduğu bir proteinle, "D" proteini ile tanışır ve ona karşı tepki geliştirir. O maddeyi tanımadığı için yok etmek ister. Beyaz kan hücrelerinin D proteinini yok etmek üzere ürettiği -o maddeye özgü- sıvısal maddeleri (antikorlar) kullanarak hedefine ulaşır. Annenin kanında bir tane bile bebek kan hücresi kalmaz, tümü yok edilir. Bu savaş sona erdiğinde geriye "anti-D antikorları" adı verilen sıvısal maddeler ve bunları gereksinim duyulduğunda her an yeniden üretebilecek akıllı beyaz kan hücreleri kalır. İkinci gebelikte çocuk eğer yine Rh (+) kana sahipse annenin kanında hazır bulunan bu sıvısal maddeler (antikorlar) kolayca plasenta (eş) engelini aşarak anne karnındaki bebeğin kanına karışırlar. Bebek kırmızı kan hücreleri yok edilmeye başlanır. Çocuğun kemik iliği, karaciğer ve dalağı yok edilen kırmızı kan hücrelerinin yenilerini üretir ve eksilen kanı yerine koyar. Bu aşırı kırmızı kan hücresi yıkımı ve yapımı sürecinde "bilirubin" adı verilen ve fazlası zararlı olan bir madde açığa çıkar, bebekten anneye geçer, annenin karaciğeri tarafından yok edilir. Bebeğin karaciğeri henüz bu maddenin tümünü zehirsizleştirebilecek kadar gelişmemiştir. Eğer üretilen kırmızı kan hücresi miktarı yok edilenden az olursa sonuçta bebek ağır bir kansızlığa maruz kalır, hatta ölebilir. Eğer arada bir denge varsa bebek bir ölçüde kansızlıkla doğar veya sağlıklı olarak dünyaya gelir. Sorun asıl o zaman belirginleşir. Çünkü kan hücreleri hala parçalanmakta, yenileri yapılırken gereken maddeler anneden temin edilememekte, çocuk kendi depolarını kullanmaktadır. Üstelik açığa çıkan sarı boyar madde niteliğindeki "bilirubin" bebeğin karaciğeri tarafından yeterince vücuttan uzaklaştırılamamaktadır. Kanda belli bir düzeyi aşan "bilirubin" göz aklarına, cilde ve sonunda asıl zararını gösterdiği beyin ve sinir sistemine yerleşerek yaşamı tehdit etmektedir. Yenidoğan sarılığının ağır şekillerinde, tedavi edilmeyen çocuklarda adalelerin sertleşmesi, zeka geriliği gibi kimi geri dönüşümsüz sinir sistemi bozuklukları meydana gelmektedir. Yenidoğan sarılığı olan bebeklerde sarı boyar madde "bilirubin"i vücuttan daha kolay uzaklaştırmak için belli bir dalga boyundaki ultra viyole ışınları kullanılmaktadır. Bebeklerin uygun sıcaklık ortamı sağlayan küvöz ya da yataklarda ultra viyole ışığıyla tedavisine "fototerapi" denir. Yeterli olmadığında bebeğim göbek kordonundan takılan bir sistemle, uygun bir Rh (-) kanla "kan değişimi" işlemi gerçekleştirilerek yaşamsal tehlike atlatılır. Geç kalınan durumlarda araz kalması olasıdır. Körlük, şaşılık, sağırlık, felç gibi .. Mademki kan uyuşmazlığı ve sonuçları bu kadar ağır olabiliyor, o halde Rh (-) anneler için koruyucu bazı önlemler alınması gereklidir. Bir anne adayı eğer Rh (-) kana sahipse, ilk doğum, kürtaj ya da düşüğünden hemen sonra, bebeğinden kendisine o anda geçmiş olabilecek Rh (+) bebek kan hücrelerine karşı annenin bağışıklık sisteminde tepki oluşmadan önce girişimde bulunulmalıdır. Bunun için özel olarak hazırlanmış bir serum vardır: "Anti-D İmmun Globulin". Bu madde doğumdan (ya da düşük veya kürtajdan) hemen sonra anneye kaba etten iğne şeklinde yapılmalıdır. "Anti-D İmmun Globulin" kana karışır, bebekten geçmiş olan Rh (+) kan hücrelerini derhal yok eder. Annenin bağışıklık sistemi ne olduğu anlamadan işlem tamalanır. Bir süre sonra "Anti-D İmmun Globulin" doğal ömrünü tamamlar ve kanda yok olur. Oysa anne kendisi "antikor" geliştirmiş olsaydı bu sıvısal madde uzun süre kanda kalacak, gerekirse onu yeniden üretebilme yeteneği olan beyaz kan hücreleri tarafından eksikliği tamamlanacaktı. Pasif olarak verilmiş olan "Anti-D" için eksikliğin tamamlanması diye bir konu söz konusu değildir. Zamanla yok olan "Anti-D İmmun Globulin" bu sayede annenin sonraki hamileliklerinde çocuk için bir sorun oluşturamaz. Yalnız unutulmaması gereken bir konu bu immun globulinin herbir gebeliğin son bulumunda yeniden uygulanmasının gerekliliğidir. Kan uyuşmazlığı genel olarak ilk bebekte sorun oluşturmaz. Sonraki Rh (-) çocuk için zaten bir problem yoktur. Rh uygunsuzluğu kadar ağır seyretmese de "kan grupları" arasında da uygunsuzluk söz konusu olabilir. Genellikle annenin "O" bebğin "A", "B" veya "AB" olduğu durumlarda meydana gelir. Farklı mekanizmalarla ama aynı aynı prensiplere dayanan süreçler yaşanır. Fakat daha seyrek olarak yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşır. Sonuç olarak Rh (-) olan annelerin Rh (+) doğabilecek çocukları için önceden hazırlıklı olunmalıdır. Eğer anne ve baba her ikisi de Rh (-) iseler genetik kurallarına göre Rh (+) bebekleri olamaz. Eğer anne Rh (-), bab Rh (+) ise çocuk Rh (-) de olabilir, Rh (+) de. Bu genel bilgi de göz önünde bulundurulmalı, doğum sonrası bebek kan grubu tayin edilmelidir. Anne Rh (-), bebek de Rh (-) ise uygunsuzluk yoktur, anneye anti-D immun globulin yapmak gerekmez. Annenin Rh (+) olduğu durumlarda çocuğun Rh'ı ne olursa olsun Rh uygunsuzluğu olmaz. Eğer anne ve baba her ikisi de "O" grubu kana sahiplerse çocukları mutlaka "O" grubu olur. Bu durumda anne ve bebek arasında grup uygunsuzluğu olamayacağı açıktır. Anne "O", baba "A" ise çocuk "O" veya "A"; anne "O", baba "B" ise çocuk "O" veya "B"; anne "O" baba "AB" ise çocuk "A" veya "B" olur ama "O" veya "AB" olamaz. Annenin "A" ya da "B" olduğu, çocuğun "B" ya da "A" olduğu durumlarda uyuşmazlık nadirdir, hafif seyreder. Ayrıca bazı alt kan grubu uygunsuzluklarında, hatta hiçbir uygunsuzluğun olmadığı kimi sıra dışı durumlarda kan uyuşmazlığıyla benzer klinik tablolar görülebilir, yenidoğan sarılığı meydana gelebilir. Sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için gebelikte sağlıklı ve düzenli izlem ön koşuldur. Anne baba adayları, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı arasında işbirliği bu sürecin temelini oluşturmaktadır. Uygun bir gebelik yönetimi ve doğuma uzman gözetiminde hazırlık, kan uyuşmazlığı gibi yaşamsal bir sorunun bile kolaylıkla halledilmesini sağlayacaktır.
-
Astım nedir? Astım, hava yollarının çeşitli uyaranlara artmış yanıtının söz konusu olduğu, tekrarlayıcı, kendiliğinden veya tedavi ile tamamen veya kısmen geri dönüşümlü öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi belirtilerinin yer aldığı bir hastalıktır. Neden olur? Çocukluk çağında % 90 oranında allerjik kökenli olduğu bilinmektedir. Yıl boyu maruz kalınan ev içi allerjenlerin bronşlarda yarattığı allerjik iltihabi durum, soğuk hava, egzersiz, viral solunum yolu enfeksiyonları, kimyasal buharlar, hava kirliliği ve sigara dumanı gibi nonspesifik uyaranlarla temas sonucu astım belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bunun yanında spesifik olarak allerjinin söz konusu olduğu ev dışı allerjenlerle temas sonucu genellikle mevsimsel olarak aynı tablo gözlenmektedir. Nasıl seyreder? Astım tanısı alan çocukların çoğunun hayatın ilk 2 yılında belirti verdiği saptanır. İlk yıllarda öksürük ve hırıltının ana uyaranı viral solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Bu yaşlarda akciğerlerin gelişiminin henüz tamamlanmamış olması, küçük hava yolu çaplarının dar, kıkırdak dokunun az olması, tekrarlayıcı bronş daralmasına katkıda bulunur. Dört beş yaşlarında akciğerlerin gelişiminin tamamlanması ile erken yaşlarda astım belirtileri gösteren birçok çocukta klinik olarak düzelme gözlenmektedir. Düzelmeyen bir grup hasta ve daha geç astım tanısı almış çocukların bir kısmı da ergenlik çağında klinik bir iyilik dönemine girerler. Genel olarak çocukluk çağında astım tanısı almış hastaların yaklaşık %50-60'ı ergenlik döneminde iyileşirler. İyileşen olguların bir bölümü orta yaş döneminde tekrar hastalık belirtileri göstermeye başlayabilmektedirler. Nasıl teşhis edilir? Astım tanısı koymada en değerli tanı aracı öyküdür. Öksürük, hırıltı ve / veya nefes darlığı belirtilerinin gece kötüleşmesi şiddetle astımı düşündürür. Yattıktan sonra veya sabaha karşı yaklaşık 30 dakika süreyle devam eden ve bronş genişletici ilaçlara olumlu yanıt veren öksürük aksi ispat edilene kadar astım kabul edilmelidir. Akciğer fonksiyonları nasıl değerlendirilir? Astımda akciğer fonksiyonlarının ölçülmesi gerek tanı gerekse tedaviye yanıtın değerlendirilmesi açısından büyük önem taşır. Spirometre ile ölçülen solunum fonksiyonlarında zorlu nefes verme sırasında yapılan ölçümlerin sağlıklı bireylerle yapılan karşılaştırılması ve tedavi ile bu değerlerin göstermekte olduğu düzelme değerlendirilmektedir. Allerji nasıl belirlenir? Astıma neden olması olası allerjinin hangi maddeye karşı geliştiğinin saptanmasında allerji deri testleri kullanılır. Ön kol ön yüzüne veya sırta delme metodu ile uygulanan deri testinde ciltteki kızarma ve kabarmanın şiddetine göre değerlendirme yapılıp, hastanın neye allerjisi olduğu saptanmaktadır. Allerji deri testi uygulamasının mümkün olmadığı, 3 yaş altı çocuklar, yaygın allerjik egzaması olan hastalar, antihistaminik içeren ilaç kullanmakta olanlar, ciltte dermografismus adı verilen cilde bastırma sonucu kabarma reaksiyonu verenlerde, kanda spesifik immünoglobulin E düzeyi saptanması yöntemiyle allerjen tespiti yapılabilir. Astım nasıl tedavi edilir? Tüm allerjik hastalıklarda olduğu gibi astımda da birinci basamak tedavi alleji geliştirilmiş olan maddeden uzak durmaktır. Uygun öneriler doğrultusunda alınacak çevre önlemleri ile hastalık belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın belirgin derecede azalması mümkündür. Çevre önlemlerinin yeterli olmadığı, ilaç tedavisinin uygun görüldüğü hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey ilaçlar kullanılmaktadır. Bunlar sadece bronşları gevşetici özelliğe sahip rahatlatıcılar ve allerjik iltihabın yarattığı aşırı bronş duyarlılığını azaltmak yoluyla tedavi edici özelliğe sahip olanlar olarak ikiye ayrılabilir. Son yıllarda bu amaca yönelik kana karışma oranı en aza indirilmiş, kortizonlu ilaçlara özgü yan etkileri ağızdan alınanlara kıyasla çok çok az olan yeni jenerasyon kortizon bazlı sprey ilaçlar geliştirilmiştir. Allerjinin bronşlarda yapabileceği kalıcı hasarı önlemede tek seçenek olarak sunulan bu ilaçlarla astım belirtileri en aza indirilmektedir. ALLERJİK NEZLE "Allerjik Nezle" nedir? Allerjik nezle (allerjik rinit) çevresel bazı faktörlere allerji gelişimi sonucu, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burunda kaşıntı, hapşırma ve göz yaşarması gibi belirtilerin haftanın çoğu gününde görülüyor olması halidir. "Allerjik Nezle"nin kaç tipi vardır? Allerjik rinitin iki tipi vardır. Biri mevsimsel allerjik nezle, diğeri ise yıl boyu süren (perennial) allerjik nezledir. Mevsimsel olan tipi sadece bireyin duyarlı olduğu madde ile karşılaştığı belli bir dönem boyunca burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırık belirtileri ağırlıklı olarak görülür. Halk arasında saman nezlesi olarak da tanımlanır. Yıl boyu süren tipte ise birey sorumlu allerjen ile devamlı temas halindedir. Burun tıkanıklığı ana belirtidir. Bununla beraber hapşırma, burun akıntısı ve burun kaşıntısı gibi belirtiler de ısı değişikliklerine bağlı olarak veya kimyasal bazı maddeler ile temas sonrası gibi fiziksel uyaranlarla ortaya çıkabilir. "Allerjik Nezle"ye bağlı olarak görülebilecek hastalıklar nelerdir? Çocuklarda yıl boyu süren allerjik nezleye bağlı olarak gelişen burun tıkanıklığının sonucu olarak tekrarlayan sinüzit ve orta kulakta sıvı birikmesi sık görülen durumlardır. Sinüzit, viral bir üst solunum yolu enfeksiyonunun, yani soğuk algınlığı veya nezlenin normalde geçmesi gereken 1 hafta - 10 günden uzun sürmesi, özellikle sabah kalkıldığında artış gösteren balgamlı öksürükler, sarı burun akıntısı, burun tıkanıklığı belirtilerinin görülmesi ile tanınır. Orta kulakta sıvı birikmesi ise ateş ve kulak ağrısı ile gelebileceği gibi sadece belli belirsiz bir duyma kaybı ile de kendini gösterebilir. Sözü edilen birinci durumda orta kulakta iltihaplı bir sıvı birikimi söz konusu iken, ikinci durumda ise iltihapsız bir sıvı birikimi vardır. Her iki durumda da duyma kaybının kalıcı olmaması için mutlak olarak altta yatan allerjinin tedavi edilmesi gerekmektedir. "Allerjik Nezle" nasıl tanınır? Allerjik nezlede tanı hastanın hikayesi ve destekleyici laboratuar testleri ile konur. Burun tıkanıklığı, akıntısı, kaşıntısı, hapşırık ve göz yaşarması belirtilerinin haftanın çoğu gününde görülmesi halinin varlığı; bununla beraber allerji deri testinde duyarlılığın olduğu bir maddenin saptanması ve sümüğün incelenmesinde allerjik hücrelerin tespiti tanı koydurmaktadır. "Allerjik Nezle"nin tedavisi nasıldır? Allerjik nezlede birinci basamak tedavi allerjinin saptandığı maddeden bireyin uzak tutulmasıdır. İkinci basamakta ise ilaç tedavisi gelir. Bu tedavi ağızdan allerji şurup / hapları ile veya burun spreyleri ile sağlanabilir. Tedavi her hasta için farklılık göstermektedir. Çevre önlemleri ve ilaç tedavisinden yeterli yanıt alınamayan vakalarda dilaltı damla şeklinde aşı tedavisi uygulanabilir. -------------------------------------------------------------------------------- ALLERJİK EGZAMA "Allerjik Egzama" nedir? Allerjik egzema özellikle hayatın ilk yıllarında en yoğun olarak görülen cilt kuruluğu, döküntü ve kaşıntı ile seyreden bir cilt hastalığıdır. Tipik olarak yanaklar, boyun altı, dirsek içleri ve diz arkası gibi bölgeler en çok etkilenen alanlardır. Altı yaşına doğru şiddeti git gide azalır. "Allerjik Egzama"ya ne sebep olur? Allerjik egzemada en önde gelen sebep gıdalara karşı gelişen allerjidir. Gıdalar içinde de en sıklıkla inek sütü ve yumurta bu durumdan sorumlu bulunmaktadır. Ancak hava yolu ile alınan ev tozu gibi allerjenlerin de sorumlu olabildiği gösterilmiştir. "Allerjik Egzama"da şikayetleri artıran etkenler nelerdir? Allerji geliştirilmiş olan madde ile gerek sindirim sistemi yolu ile gerekse hava yolu ile gerçekleşen temas döküntü ve kaşıntıyı artırmaktadır. Bunun dışında terleme, şiddetli sürtünme gibi fiziksel uyaranlar da şikayetlerin artmasına sebep olabilmektedir. "Allerjik Egzama" nasıl tedavi edilir? Özellikle allerji geliştirilmiş olan madde ile temasın azaltılması şikayetlerde azalmaya neden olacaktır. Ayrıca sık banyo yaptırma ve nemlendiriciler uygulama yolu ile cildi nemli tutma bu yönde etkili olmaktadır. Koruyucu önlemlerin yetersiz kaldığı durumlarda ağızdan allerji ilaçları ve kortizonlu kremlerle kısa süreli ve kontrollü bir tedavi gerekebilmektedir.
-
Boy Uzunluğu Doğumda boy uzunluğu 48 ile 52 santimetre arasında değişmekle birlikte ortalama 50 cm kadardır. Sonraki 3 ay içinde 8 cm, ikinci 3 ay içinde 8 cm, üçüncü 3 ayda 4 cm, dördüncü 3 ayda yine 4 cm boy uzaması olur. Çocuklar ilk yaş sonunda doğum boylarının yarım katı olan 75 santimetreye, dört yaşında iki katına, 13 yaşında 3 katına erişirler. İki yaşından büyüklerde yaklaşık boy uzunluğunu bulmada Yaş X 5 + 80 formülü kullanılabilir. Elde edilen rakam ortalama boy uzunluğudur. Normal değerler ise çok geniş bir yelpazeye dağılır. Sevgili anne ve babalar, ağırlıkta olduğu gibi her çocuğun boy gelişimi yine kendi eğrisi üzerinde izlenmeli, başka çocuklarla hatta kendi kardeşleriyle bile kıyaslanmamalıdır. Baş Çevresi Baş çevresi doğumda ortalama 35 cm kadardır. 3. ayda 40,5 cm, 6. ayda 43 cm, 1 yaşın sonunda 46 cm olur. Yenidoğanda baş ve göğüs çevreleri eşittir. Birinci yaştan sonra göğüs çevresi baş çevresinden büyük olur. Süt çocuklarında baş çevresinin her ay ölçülmesi çok önemlidir. Baş çevresi eğrileri üzerinde değerlendirilen normalden sapmalar derhal ele alınmalı, nedenleri ciddiyetle araştırılmalıdır. Bu sayede örneğin kısaca beyin içinde su birikmesi olarak tarif edebileceğimiz "hidrosefali"nin erkenden tanınması ve hasar meydana gelmeden tedavi edilmesi mümkün olabilir. Benzer şekilde mikrosefali ( küçük kafa ) de tespit edildiğinde gecikmeden nedenleri araştırılmalı, sebebe yönelik tedavi yapılmalıdır. Diş Gelişimi Diş gelişimi çocuklarda büyüme ve gelişme süreciyle doğrudan ilişkili bir parametre olmamakla birlikte çocuğunuzun beslenmesi yönünden önem arzettiğinden diş gelişimine de kısaca değineceğim. İlk diş çıkarma zamanı daha çok ırsi eğilimlere bağlıdır. İlk diş ortalama 4 - 9. aylar arasında çıkar. Ancak 15 aya kadar gecikmesi de normal kabul edilir. Diş çıkarma sırasında hafif ateş, ishal, huzursuzluk görülebilir. Yerel içme suyunda flor yeterli değilse, diş çürüklerinden korunmak için kalıcı dişler çıkana dek günde 0,25 mg florun ağızdan verilmesi uygun olur. Sevgili ebeveynler, sağlıklı bir diş gelişimi için çocuğunuza diş fırçalama alışkanlığını mutlaka kazandırmalı, çocuk diş hekimlerince düzenli takibini sağlamalısınız. Kemik Gelişimi Kafada 6 adet bıngıldak bulunur. Bunların önde yeralan büyüğü ve arkadaki küçük olan elle kolayca farkedilir. Ön bıngıldak dışındakiler bir kaç ay içinde kapanırlar. Öndekinin kapanması ise 3 ile 18 aylar arasında gerçekleşir. Kapanmadaki gecikmeler doğumsal tiroid bezi yetersizliği, D vitamini eksikliği gibi hastalıkları öncelikle akla getirir. Araştırma sonuçlarına göre nedene yönelik tedavi yapılır. Kemiklerin gelişimi esnasında baş büyüklüğünün vücuda oranı, kulaç mesafeleri gibi bedensel oranlarda önemli değişiklikler olur. Çocuklarda oturma yüksekliği gelişmeyi değerlendirmede çok yaralı bir göstergededir. Boy uzunluğundan oturma yüksekliğinin çıkarılmasıyla bacak mesafesi elde edilir. Heriki değer için de normali yansıtan eğriler mevcuttur. Grafikler üzerinde yapılan değerlendirmeler, büyüme bozukluklarının erken tanısını olanaklı kılar. Kemik gelişimiyle igili bir sorun olduğunda bu konuda yetişmiş uzman bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.
-
Vücut Ağırlığı Ortalama doğum ağırlığı 3000-3500 gram kadardır. İkinci ve üçüncü çocukların doğum kilosu birinciden, erkeklerinki kızlardan fazladır. Zamanında doğan bebekler normal olarak ağırlıklarının % 5-10'unu, erken doğanlar tartılarının % 10-15'ini ilk bir iki hafta içinde kaybederler. Buna fizyolojik kayıp adı verilir. Çocuklar ilk 6 ay içinde ayda 600-1000 gram, sonraki 6 ay içinde ayda 400-600 gram ağırlık kazanırlar. Bir bebek 5. ayda doğum ağırlığının 2 katına, bir yaşın sonunda 3 katına, üç yaş sonunda 4 katına çıkar. 7. yaşın sonunda 7 katına ulaşır. 2 yaşından büyük çocuklarda normal vücut ağırlığını kabaca hesaplamak için Yaş X 2 + 8 formülü kullanılabilir. Bulunan rakam ortalama değerdir. Sevgili anne ve babalar, her çocuk kendi büyüme eğrisinde izlenmeli, ne kendi kardeşleriyle, ne de diğer ailelerin çocuklarıyla karşılaştırılmalıdır. Boy Uzunluğu Doğumda boy uzunluğu 48 ile 52 santimetre arasında değişmekle birlikte ortalama 50 cm kadardır. Sonraki 3 ay içinde 8 cm, ikinci 3 ay içinde 8 cm, üçüncü 3 ayda 4 cm, dördüncü 3 ayda yine 4 cm boy uzaması olur. Çocuklar ilk yaş sonunda doğum boylarının yarım katı olan 75 santimetreye, dört yaşında iki katına, 13 yaşında 3 katına erişirler. İki yaşından büyüklerde yaklaşık boy uzunluğunu bulmada Yaş X 5 + 80 formülü kullanılabilir. Elde edilen rakam ortalama boy uzunluğudur. Normal değerler ise çok geniş bir yelpazeye dağılır. Sevgili anne ve babalar, ağırlıkta olduğu gibi her çocuğun boy gelişimi yine kendi eğrisi üzerinde izlenmeli, başka çocuklarla hatta kendi kardeşleriyle bile kıyaslanmamalıdır. Baş Çevresi Baş çevresi doğumda ortalama 35 cm kadardır. 3. ayda 40,5 cm, 6. ayda 43 cm, 1 yaşın sonunda 46 cm olur. Yenidoğanda baş ve göğüs çevreleri eşittir. Birinci yaştan sonra göğüs çevresi baş çevresinden büyük olur. Süt çocuklarında baş çevresinin her ay ölçülmesi çok önemlidir. Baş çevresi eğrileri üzerinde değerlendirilen normalden sapmalar derhal ele alınmalı, nedenleri ciddiyetle araştırılmalıdır. Bu sayede örneğin kısaca beyin içinde su birikmesi olarak tarif edebileceğimiz "hidrosefali"nin erkenden tanınması ve hasar meydana gelmeden tedavi edilmesi mümkün olabilir. Benzer şekilde mikrosefali ( küçük kafa ) de tespit edildiğinde gecikmeden nedenleri araştırılmalı, sebebe yönelik tedavi yapılmalıdır. Diş Gelişimi Diş gelişimi çocuklarda büyüme ve gelişme süreciyle doğrudan ilişkili bir parametre olmamakla birlikte çocuğunuzun beslenmesi yönünden önem arzettiğinden diş gelişimine de kısaca değineceğim. İlk diş çıkarma zamanı daha çok ırsi eğilimlere bağlıdır. İlk diş ortalama 4 - 9. aylar arasında çıkar. Ancak 15 aya kadar gecikmesi de normal kabul edilir. Diş çıkarma sırasında hafif ateş, ishal, huzursuzluk görülebilir. Yerel içme suyunda flor yeterli değilse, diş çürüklerinden korunmak için kalıcı dişler çıkana dek günde 0,25 mg florun ağızdan verilmesi uygun olur. Sevgili ebeveynler, sağlıklı bir diş gelişimi için çocuğunuza diş fırçalama alışkanlığını mutlaka kazandırmalı, çocuk diş hekimlerince düzenli takibini sağlamalısınız. Kemik Gelişimi Kafada 6 adet bıngıldak bulunur. Bunların önde yeralan büyüğü ve arkadaki küçük olan elle kolayca farkedilir. Ön bıngıldak dışındakiler bir kaç ay içinde kapanırlar. Öndekinin kapanması ise 3 ile 18 aylar arasında gerçekleşir. Kapanmadaki gecikmeler doğumsal tiroid bezi yetersizliği, D vitamini eksikliği gibi hastalıkları öncelikle akla getirir. Araştırma sonuçlarına göre nedene yönelik tedavi yapılır. Kemiklerin gelişimi esnasında baş büyüklüğünün vücuda oranı, kulaç mesafeleri gibi bedensel oranlarda önemli değişiklikler olur. Çocuklarda oturma yüksekliği gelişmeyi değerlendirmede çok yaralı bir göstergededir. Boy uzunluğundan oturma yüksekliğinin çıkarılmasıyla bacak mesafesi elde edilir. Heriki değer için de normali yansıtan eğriler mevcuttur. Grafikler üzerinde yapılan değerlendirmeler, büyüme bozukluklarının erken tanısını olanaklı kılar. Kemik gelişimiyle igili bir sorun olduğunda bu konuda yetişmiş uzman bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.
-
Süt Çocukluğu, Oyun Çocukluğu ve Okul Öncesi Dönemi Süt çocukluğu dönemi 1 - 12 ay, oyun çocukluğu 1 - 3 yaş, okul öncesi çocukluk dönemi 4 - 6 yaş arasındaki evredir. Bu evreler birbirleriyle olan yakın ilişkileri nedeniyle bir arada ele alınmışlardır. Süt çocukluğu dönemi, yenidoğan döneminden sonra insan yaşamındaki en önemli evrelerden biridir. Bebeğin doğum sonrasında en hızlı büyüdüğü dönemdir. Bir yaşın sonunda çocuk, doğum ağırlığının 3 misline, boyu 1.5 misline ulaşır. Tablo III) Tablo III ----------------------------------------------------------------------------------------------- Yaş (aylar)................Tartı *(gr/ay).........................Boy* (cm/3 ay) 0 - 3 Ay.....................600 - 1000..................................8 4 - 6 Ay.....................600 - 800...................................8 7 - 9 Ay.....................400 - 600...................................4 10 - 12 Ay..................400 - 600..................................4
-
ÇOCUKLUK DÖNEMLERİ Çocuklar büyüme süreci içinde değişik dönemlerden geçerler. Her birinde farklı sorunların görülebildiği bu dönemler, doğum öncesi ve doğum sonrası olmak üzere önce iki gruba ayrılır, daha sonra kendi içinde alt gruplar halinde tasnif edilir I... Doğum Öncesi ( Anne karnında geçirilen ) Dönem A) Embriyonal Dönem ( 0 - 10 hafta ) Fetal Dönem ( 10 haftalıktan doğuma kadar ) II.. Doğum Sonrası Dönem A) Yenidoğan Dönemi ( 0 - 4 hafta ) Süt Çocukluğu Dönemi ( 1 ay - 12 ay ) C) Oyun Çocukluğu Dönemi ( 1 - 3 yaş ) D) Okul Öncesi Dönemi ( 4 - 5 yaş ) E) Okul Çocukluğu Dönemi ( kızlarda 6-10 yaş, erkeklerde 6-12 yaş ) F) Ergenlik Dönemi ( kızlarda 10-18 yaş, erkelerde 12-20 yaş ) ------------------------------------------------------------------------------------------------- Sevgili anne ve babalar, Tablo 1'de gördüğünüz, gebeliğin başlangıcından ergenliğin sonuna kadar olan evrelere, ilgili bölümlerde ayrıntılı olarak değinilecektir. Kendine özgü karakteristikleri nedeniyle her dönemde fizyolojik ve patolojik bulguların sınırları birbirinden farklı olduğundan, dönemlerin her biri kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirilecektir.