
wherthus
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
707 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
1
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
wherthus tarafından postalanan herşey
-
Burada cinsel soğukluktan kastedilen şey, cinsel arzu ve isteğin az olması ya da hiç olmamasıdır. Bu sorunun tanımlanması, konuyla ilgilenen hekimler arasında çok farklı tartışmalara yol açmıştır. Çünkü istek ya da arzunun objektif sınırlarını belirlemek oldukça güçtür. İster kadında ister erkekte cinsel isteksizliğin var olduğuna karar verebilmek için birçok kriteri göz önüne almak gerekmektedir. Bunlar özellikle, kişinin yaşı, mesleği, sosyal durumu, inançları, cinsellikle ilgili kültürel normları, cinsel isteğin yoğunluğu ve sıklığıyla ilgi öznel ifadeleri, eşiyle ilgili düşünce ve hisleridir. İstek azlığı eşler arasında cinsel istek açısından belirgin bir fark olmadıkça önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaz. Cinsel istek azlığı bir kadında iki şekilde bulunabilir. Birincisinde kadın ergenlik dönemine girdiği zamandan itibaren cinsel soğukluk içindedir. İkincisinde ise cinsel isteksizliği olmayan bir kadının, hayatının herhangi bir safhasında kendisini olumsuz yönde etkileyen olaylara bir tepki olarak cinsel açıdan isteksizleşmesidir. Cinsel Soğukluğun Nedenleri Nelerdir? Tatminkar bir cinsel ilişki için öncelikle kişinin kendi içinde bir istek duyması ve bu isteğin bir eşe yönelmesi gerekir. İsteğin kişinin içinde oluşması, bir eşe yönelmesi ve eşle doyurucu bir ilişkinin gerçekleştirilmesi sürecinde çok farklı etkenler rol oynar. Bu etkenler genel olarak üç ana grupta toplanabilir. Birincisi kişinin mizacı ve iç dünyasıyla ilgili psikolojik etkenler, ikincisi bedensel durumla ilgili biyolojik etkenler, üçüncüsü ise bizi kuşatan ve içinde yaşadığımız çevresel ve kültürel etkenlerdir. Kabul etmek gerekir ki, insanların kendilerinin seçmedikleri doğuştan getirdikleri bir yapıları vardır. Bu yapı hayatın içinde şekillenerek değişebilir. Ama yine de, doğuştan getirdiğimiz bu özellikler eğilimlerimizin belirlenmesinde her zaman önemli bir rol oynar. Burada vurgulamak istediğimiz daha psikolojik, çevresel, kültürel etkenler devreye girmeden önce bile cinsel ilgi açısından insanlar arasında yapısal farklılıklar olduğudur. Eşler arasındaki cinsel istek düzeylerinin çok farklı olmasından dolayı cinsel isteği daha az olan eşin “cinsel açıdan soğuk” olarak nitelendirilmesinin en önemli nedeni bu doğal farklılık olabilir. Buradaki tehlike sorunu yalnızca yapısal farklılığa indirgeyerek cinsel soğukluğa yol açmış olabilecek diğer muhtemel nedenleri göz ardı etmektir. Eğer bir kadın ergenlik dönemine girdiği andan itibaren cinsel istekte bir azlıktan söz ediyorsa, bu durum yukarıda bahsettiğimiz yapısal etkenlere bağlı olabilir. Ama pekala bu durum çocuğun cinsellik konusundaki tutum ve davranışlarını şekillendiren çevresel ve kültürel etkenlere, değer yargılarına bağlı da olabilir. Cinselliğin sürekli açıktan ya da ima yoluyla kötülük, günahkarlık, ahlaksızlıkla ilişkilendirildiği bir sosyal ve kültürel ortam düşünelim. Bu ortamda yetişen bir kız çocuğunun iç dünyasında nasıl bir cinsellik kavramı vardır. Böyle yetişen bir kız çocuğunun yine benzeri değer yargılarıyla yetişmiş bir erkekle evlendiğinde cinsel duygularını tabii bir biçimde duyumsayıp, geliştirip birliktelik içinde ifade edebilir mi? Bu olumsuz etkenlere ek olarak bu kız çocuğu bir de iradesi dışında istemediği bir evliliğe zorlanmışsa, cinsel soğukluk zaten beklenen bir sonuç olmaz mı? Daha önceden cinsel soğukluğu olmayan bir kadında hayatının herhangi bir döneminde cinsel isteksizlik ortaya çıkmışsa farklı etkenleri düşünmek gerekir. Bedensel bir hastalık ya da bu hastalıkların tedavilerinde kullanılan bazı ilaçlar cinsel istekte bir azalmaya yol açabilir. Başta depresyon olmak üzere psikolojik sorunlar ve örseleyici, yıpratıcı hayat olayları da cinsel isteksizliğe yol açan en önemli etkenler arasında yer almaktadır. Depresyonun cinsel istekte azalmaya yol açtığına dair birçok bilimsel çalışma mevcuttur. Bu konu önemine binaen daha sonra ayrı bir başlıkta daha geniş olarak ele alınacaktır. Anksiyete (kaygı-endişe) de cinsel isteksizliğe yol açan etkenler arasında yer alır. Anksiyete özellikle cinsel döngünün istek fazını baskılar. Birçok gayri iradi ve bilinçdışı korku bu anksiyeteyi tetikleyerek ortaya çıkarır. Bu meyanda cinsel dürtüler üzerinde kontrolü kaybetme korkusu, gebe kalma korkusu, çok yakın olma ve sonrasında zedelenme korkusundan bahsedilebilir. Yine de bu tür korkulardan kaynaklanan anksiyeteyi, cinsel isteksizliğin bir nedeni olmaktan çok sorunun süre gitmesine yol açan bir etken olarak düşünmek daha doğru olur. Cinsel isteksizliğin nedenlerinden biri olarak bıkkınlıktan da söz etmek gerekmektedir. Uzun yıllar birlikte yaşayan eşler sürekli aynı fiziksel ortamda aynı biçimde ilişkiler kurarlar. İlişkinin her adımının önceden bilinmesi eşlerde bir bıkkınlığa yol açabilir. Bu konuda erkek ve kadınlar arasındaki biyolojik farklılıkların bilinmesinde de yarar vardır. Erkekler açısından cinsel isteğin en yoğun olduğu dönem genel olarak geç ergenliktir. Kadınlarda ise bu dönemin genel olarak 35 -40 lı yaşlar olduğu söylenebilir. Bu psikolojik ve çevresel etkenler yanında biyolojik etkenler de cinsel istekte azalmaya yol açabilir. Öncelikle belirtmek gerekir ki yaşlanmaya bağlı olarak cinsel istekte bir azalma olur. Kadınlarda gebelik, doğum sonrası (postpartum dönem-lohusalık dönemi) ve emzirme dönemleri hem biyolojik hem de psiko-kültürel açıdan kadın cinselliğini etkiler. İnsan dışındaki diğer memelilerde cinsellik tamamen hormonların kontrolü altındadır ve bu canlılarda gebelik süresince cinsel etkinlik olmaz. İnsanda ise hormonlar cinsel etkinliği belirleyen faktörlerden sadece birisidir. Dolayısıyla gebelikte kadınlarda cinsel istekte azalma olabilir ama tümüyle ortadan kalkmaz. Bu azalma da hormonal etkenler yanında belki daha fazla psiko-kültürel etkenlere bağlıdır. Ayrıca gebeliğin ilk aylarında ortaya çıkan bulantı, halsizlik ya da son aylarında kadın bedenindeki şekil ve mekanik değişiklikler cinsel etkinliği olumsuz yönde etkiler. Hemen hemen tüm toplumlarda doğumdan sonra belli bir dönem (lohusalık dönemi) cinsel ilişki yasaklanır. Bizim kültürümüzde bu doğumdan sonraki 40 günlük süreyi kapsar. Bu açıdan toplumumuzda “kırkı çıkma” tabiri çok yaygındır. Aslında rahimin toparlanmasının (uterus involusyonu) 40 günde tamamlandığı düşünülürse, bu kadındaki biyolojik bir değişikliğe karşılık gelmektedir. Emzirme döneminde de hem biyolojik hem de psiko-kültürel etkenlere bağlı cinsel istekte azalma olabilmektedir. Bu dönemde kadında süt salgısını sağlayan prolaktin dediğimiz hormon artmakta, bunun sonucu olarak da kadın üreme organlarının işlevleri baskılanmakta ve kadınlık hormonu olan östrojen azalmaktadır. Tüm bu hormonal değişiklikler kadın cinsel organında atrofiye ve kuruluğa yol açmaktadır. Bu biyolojik değişiklikler yanında, kadının psikolojik olarak çocuğuna odaklanması da cinsel ilgilerinin azalmasına yol açabilmektedir. Menopoz da kadında hem biyolojik hem de psikolojik değişikliklerin olduğu önemli bir dönemdir. Bu konuda ‘Menopoz Sendromu’ bölümünde detaylı bilgi bulabilirsiniz.. Cinsel İsteksizlik Nasıl Ele Alınmalı ve Tedavi Edilmeli? Eşlerin cinsel istek düzeyleri belirgin olarak farklı olduğu zaman ilişkide sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum eşler arasında yanlış anlamalara ve ciddi çatışmalara yol açabilmektedir. Tedavinin amacı eşler arasında bir uyum oluşturmaktır. Eğer eşlerden birinde belirgin düzeyde bir istek azlığı varsa, bunun nedenlerini anlayıp istek düzeyini arttırmaya çalışmak gerekir. Bazen de eşlerden birinde aşırı isteklilik ve talepler varsa dengeyi sağlamak açısından bu istek ve talepleri azaltmak gerekebilir. Eğer amaç eşler arasında bir uyum ve ahengin oluşturulmasıysa bu tek bir eşin sorunlarına odaklanarak yapılabilecek bir şey değildir. Daha önce de söylediğimiz gibi toplumumuzda genel olarak yetiştirme biçimine bağlı olarak kadınlarda cinsellikle ilgili olumsuz duygu ve düşünceler vardır. Daha evlenmeden önce birçok kadında cinsel ilişkinin zor ve acı verici bir iş olduğuna dair bir kanaat yerleşir. Hangimiz zor ve acı verici olduğunu düşündüğümüz bir şeyi gönüllüce yaparız? Daha da ötesi, cinsellikle ilgili bu yanlış inanç kadınları psikolojik açıdan öylesine derinden etkiler ki, cinsel ilişki gerçekten de zor, acı verici, tatsız bir işe dönüşür. Böyle bir durumda kadın hoşnut olmadığı bir şeyi sırf görevi olduğunu düşünerek yapar. Bir de kadınların cinsellikle ilgili hislerini ifade etmesi hoş karşılanmaz. Sanki bu düşük, ahlaksız kadınlara özgü bir özellikmiş gibi algılanır. Oysa ifade edilmeyen hisler paylaşılamaz ve zenginleştirilemez. Böyle bir durumda erkekler şu soruyu kendilerine sormalılar: “Eşim cinsellikle ilgili duyumlarını hislerini ifade etse ben nasıl karşılarım? Bu konuda eşimi rahatlatıyor ve ona destek oluyor muyum? Yoksa evliliğimizde klasik erkeklik ve kadınlık rollerini itinayla korumaya mı çalışıyorum?” Aslında her iki eşin de bu ve buna benzer soruları kendilerine sormaları çok yararlı olur. Bu sorular kalıplaşmış ilişki biçimlerinin dışına çıkıp daha güzel bir ilişki geliştirmenin ilk adımı olabilir. Burada klasik diye belirttiğimiz erkeklik ve kadınlık rollerinden de kısaca bahsedelim. Klasik erkeklik özellikleri, cinsellikle ilgili kafasında bir soru ve şüphe olmayan, cinsel ilişkiye her an istekli, hazır, cinsel ilişkide aktif, belirleyici, haşin, ilişkide eşine pek insiyatif bırakmayan şeklinde özetlenebilir. Klasik kadınlık özelliklerini ise, mahcup, sıkılgan, duygularını ve düşüncelerini ifade etmeyen, ilişkide pasif şeklinde belirtebiliriz. Aslında burada cinselliğin bedensel olmaktan çok, bilinçsel olduğunu vurgulamak istiyoruz. İnsan olmanın zorluğu ve güzelliği burada. Daha önce şu ve bu nedenden oluşmuş ve bizi menfi yönde etkileyen düşünce ve davranış kalıplarımızı değiştirebiliriz. Ama bu bilinçli bir gayret gerektiriyor. Cinsel soğukluk ve isteksizliği gidermede bazı bedensel egzersizlerin de çok yararı vardır. Bu egzersizler hem dokunma duyusunun geliştirilmesini hem de vücudun hassas bölgelerinin keşfini sağlar. Bu faydaları temin etmek için, şu tür egzersizler tavsiye edilebilir: Öncelikle ılık bir banyo alınır. Zihnen rahat ve kasların olabildiğince gevşemiş olmasına gayret edilir. Vücut sabunlanır. El vücudun değişik bölgelerinde gezdirilerek, hangi vücut bölgelerinin dokunmaya daha hassas olduğu anlaşılmaya çalışılır. Bazen hafifçe okşanır bazen de basınç uygulanır ya da sıkılır. Böylelikle uyaranlar arasındaki farkı ayırt edilmeye başlanır. Daha sonra doğrudan cinsel organlara yönelik egzersizlere geçilir. Öncelikle cinsel organı çevreleyen kasın hissedilmesi, keşfi önemlidir. Eğer idrar tutulup bırakılıyormuş gibi yapılırsa, bu kas kolay fark edilir. Bu egzersize devam edilirse, kadın bu kasın kullanımını öğrenir. Bu da cinsel ilişki esnasında alınan hazzı arttırır. Daha sonra parmak cinsel organ üzerinde gezdirilir. Özellikle klitoris (bızır) üzerinde parmağın dairesel ve aşağı yukarı hareketleri dokunma duyusu ve hislerin geliştirilmesinde çok yararlıdır. Bazılarımızda bu tür egzersizleri uygulamak, hatta düşünmek bile rahatsızlık uyandırabilir. Bazılarımıza da kişinin kendi kendine dokunması, bir anlamda uyarması tuhaf gelebilir. O zaman şöyle düşünelim: Cinsel soğukluktan dolayı eşinizle ilişkileriniz çok kötü gidiyorsa ya da bu sorun hayatınızın diğer alanlarını da olumsuz etkiliyorsa, bu sorunu çözmenizde yardımcı olabilecek bazı egzersizler neden tuhaf ya da kötü olsun? Ayrıca bu egzersizleri eşinizle de uygulayabilirisiniz; hatta bu daha da yararlı olabilir. Uzun süredir beraber yaşayan eşlerin ilişkileri zamanla monotonlaşabilir. Aslında sürekli aynı şekilde tekrarlayan her şey insanda bıkkınlık yaratır. Eşler birbirlerini sevdiği halde cinsel ilişki her iki eş için de sıkıcı hale gelebilir. Bu tür durumlarda küçük değişiklikler yapılması ilişkileri tekrar canlandırabilir. Mesela bazen kısa ayrılıklardan sonra bir araya gelindiğinde insanın algılama ve hissediş biçimleri değişebilir. Hepimiz sürekli yaşadığımız bir yerden bir süreliğine ayrılıp geri döndüğümüzde her şeyin gözümüze farklı göründüğünü tecrübe etmişizdir. Eskiler bunu ‘Tebdil-i mekanda ferahlık vardır’ diye çok güzel söylemişlerdir. Çünkü alışılmış olanın dışına çıktığımızda algılama şeklimiz değişir; ruhumuz adeta tazelenir. Sürekli aynı şekilde tekrarların canlılığı nasıl öldürdüğünü bir bilimsel deneyi aktararak anlatmaya çalışalım. Bu deney insan beyninin monoton uyarılara nasıl tepki verdiğini anlamak için düzenlenmiştir. Bu amaçla deneye tabi tutulan kişi sesten yalıtılmış, yani ses geçirmeyen bir odaya konur. Odada saat gibi ritmik ve aynı tonda ses çıkaran bir alet vardır. Deneğin başına elektrotlar bağlanır. Bu elektrotlar beyindeki elektrik sinyallerini ölçmektedir. Elektrotlar yardımıyla monoton ses uyarılarına karşı deneğin beyninin verdiği elektrik sinyalleri ölçülür. Sonuç ilginçtir. Beyin başlangıçta ilk ses uyarılarına güçlü bir elektriksel cevap vermekte zamanla cevaplar zayıflamakta sonunda da kaybolmaktadır. Ama sesin tonu ya da ritmi değiştirildiğinde beyin tekrar güçlü bir şekilde tepki vermeye başlamaktadır. Bu deneyin sonucundaki ilginçlik şuradadır: İnsan beyni monoton şekilde tekrarlayan uyarılara zamanla cevap vermemeye başlıyor, yani onları yok farz ediyor. Bu tıpkı oturduğumuz koltuğu zamanla hiç hissetmemek ya da bir şelalenin yanında yaşayan insanların bu şelalenin sesini hiç duymamaları gibi bir şeydir. Eşlerin birbirlerine verdikleri uyarı hep aynı şekilde olursa, tıpkı deneydeki gibi verilen tepkilerde zamanla sönükleşir. Oysa küçük değişiklikler bile, bir kıyafet değişikliği, tavırlardaki bir değişiklik, mekan değişikliği ilişkiyi canlandırabilir. Cinsel soğukluğun nedeni bazen de eşler arasındaki geçimsizlikler ve çatışmalar olabilir. Hatta bu sorunun cinsel isteksizlik ve soğuklukta düşünüldüğünden çok daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. Eğer cinsel soğukluğun temelinde bu tür çatışmalar varsa çiftin bu sorunu kendi başlarına çözmeleri genellikle zordur. Bu tür durumlarda bir uzman eşliğinde çiftin beraber katılacakları bir aile terapisi çok yararlı olabilir.
-
Neden: Basit; Korkuya bagli Vajen kaslarindaki kasilma Sonuç: Agir; Cinsel iliskiye girememe (Tedavi edilmezse ömür boyu sürebilir) Tedavi: Çogu zaman kolay Vajinusmus cinsel iliski esnasinda kadin cinsel organinin (vajen) etrafindaki kaslarin kasilmasina bagli olarak cinsel iliskinin gerçeklestirilememesi durumudur. Burada kasilmalar cinsel iliskiden korkunun bir sonucu olarak istemsiz yani kadinin kontrolü disinda olmaktadir. Vajen etrafindaki kaslarin istemsiz kasilmasi yaninda genellikle tüm vücutta da bir gerginlik ve kasilma olur. Korku duygusunun eslik ettigi bu kasilmalar esnasinda kadin genellikle bacaklarini da sikica kapatir. Birçok aile trajedilerine yol açan bu sorun ülkemizde oldukça yaygindir. Vajinusmus evliligin baslangicinda ilk cinsel girisim esnasinda ortaya çikar.ilk girisimdeki basarisizliktan sonra her iki çiftte genellikle sorunun geçici oldugunu ve çözülecegini düsünür. Daha sonraki girisimlerde de iliski gerçeklesmeyince kadinda sikinti, gerginlik , kadinliginda eksiklik oldugu düsüncesi ve suçluluk duygulari ortaya çikmaya baslar. Erkek ise yanlis olarak esi tarafindan istenmedigi, reddedildigi duygularina kapilmaya baslar. Erkegin duygulari siklikla öfke ve kirilganlik arasinda gidip gelir. Bazen de baslangiçta hiçbir sorun olmamasina karsin erkekte zamanla sertlesme yetersizligi ortaya çikmaktadir. Sorun birincil olarak kadindan kaynaklandigi halde erkegin duygularindan bu kadar bahsediyor olmamizin önemli bir nedeni var. Vajinusmus her ne kadar kadindan kaynaklaniyor olsa da sonuçta çiftin sorunudur. Hem sorunu degerlendirme hem de tedavi asamasinda mutlaka erkegin de katilimi gerekir. Ülkemizde vajinusmusun taninmasi ve tedavisiyle ilgili sorunlar Vajinusmus bizim toplumumuzda batili toplumlara göre daha yaygin bir sorundur. Bunun nedenleri cinsel egitimsizlik, kadinlarin evlilik öncesi cinsel iliskiyle ilgili yanlis bilgilendirilmeleri ve korkutulmalari ve diger kültürel etkenlerdir. Ama bizce ülkemizdeki asil sorun vajinusmusun yayginligindan çok bu çiftlerin gerekli danismanligi alamamalari ve tedavi edilememeleridir. Birçok psikolojik sorunda oldugu gibi vajinusmusda da çiftler bu sorunun yalnizca kendi baslarina geldigi gibi bir zanna kapilirlar. Bu durum bu tür sorunlarin baskalariyla paylasilmamasi ve sonuçta da bilinmemesinden kaynaklanmaktadir. Çiftler bu sorunlarin yaygin ve tedavi edilebilir oldugunu ögrendiklerinde rahatlamaktadirlar. Ama maalesef giderek yayginlasmakla beraber ülkemizde bu tür sorunlar için danismanlik ya da tedavi alinabilecek uzman kisiler ve merkezler yetersizdir. Bu sorunla karsilasan çiftler genellikle önce bir süre beklemekte, sorunun çözülmeyecegini kabul ettikten sonra da çare aramaya baslamaktadirlar. Bir kisim çiftler öncelikle tip disi alanlarda çare aramakta sonuç da beklendigi gibi basarisiz olmaktadir. Çiftlerin büyük bölümü ise bir kadin dogum hekimine basvurmaktadir. Ne yazikki kadin dogum hekimlerinin aldiklari uzmanlik egitimi bu tür psikosomatik hastaliklarin anlasilmasi ve tedavisi açisindan yetersizdir. Dolayisiyla eger kadin dogum hekimi bu konuyla özel olarak ilgilenip kendini yetistirmemisse, girisimler sorunun çözümünden çok daha da pekismesine müzminlesmesine yol açmaktadir. Vajinusmus sorunu olan kadinlarin çogunda jinekolojik muayene ya hiç yapilamaz ya da çok güçlükle yapilabilir. Vaginal muayene girisiminde de de tipki cinsel iliski girisiminde oldugu gibi kadin korkuya kapilir ve ********* etrafindaki kaslar istemsiz olarak kasilir. Halk arasinda böyle bir soruna kizlik zarinin kalin olmasinin yol açtigi seklinde yanlis bir inanç vardir. Çiftlerinde talebiyle bazen kadin dogum uzmanlari bu hastalara hymenektomi uygulamaktadirlar. Ama hymenektomi, asil sorun korkuya bagli kas kasilmalari oldugundan sorunu çözmez hatta sorunu daha da pekistirir. Hiçbir ilaç ya da tibbi müdahale (genel anaestezi disinda) soruna yol açan vajen kaslarindaki kasilmayi çözmez. Genel anestezi altinda ise tüm vücut kaslarindaki gevsemeyle beraber vajen kaslarindaki kasilma da çözülür. Bazi vajinusmuslu kadinlarin genel anestezi ile uyutularak esleri ile cinsel iliskiye girmeleri saglanmaktadir ki bu da sorunu çözücü bir girisim degildir. Çünkü kadin uyanik oldugu zaman cinsel iliskiden yine korkmakta ve girisimlere kasilarak tepki vermektedir. Daha da ötesi bilinci yerinde degilken kendisiyle cinsel iliskide bulunulmasi kadinlarin psikolojik durumlarini daha da bozabilmektedir. Sorunu daha iyi anlasilmasi için söyle bir örnek verebiliriz. Bazi insanlarda yükseklik korkusu vardir ve belli bir yükseklige mesela bir binanin besinci katina çikamazlar. Böyle bir kisiyi genel anestezi ile uyutarak besinci kata çikarmak bu kisinin yükseklik korkusunu gidermez. Yalnizca bilinci yerinde degilken besinci kata çikartilmis olur. Vajinusmusun tedavisinde de korkuyla ilgili diger sorunlarda oldugu gibi bilissel ve davranisçi bir yöntem izlemek gerekir. Bu konu tedavi kisminda ayrintili olarak ele alinacaktir. Vajinusmuslu kadinlar küçük bir ihtimal de olsa bazen gebe kalabilirler. Ama bu kadinlar sorun tedavi edilmedigi için genellikle normal dogum yapamazlar ve dogumlari sezeryanla gerçeklestirilir. Vajinusmus sorunu olan çiftler bazen ilk olarak çogu zaman da basarisiz tedavi girisimlerinden sora bir psikyatri uzmani ya da psikologa basvurur. Daha önce de degindigimiz gibi basarili bir tedavi için psikiyatr ya da psikologun da bu konuyla ilgili ve deneyimli olmasi gerekir. Yoksa bu hastalara sakinlestirici ya da sikinti giderici (antidepresan) ilaçlarin verilmesiyle sorun hallolmaz. Daha da ötesi bu tür ilaçlarin genellikle cinsel islevler bozan yan etkileri vardir ve vajinusmusu tedavi etmek bir yana yeni cinsel sorunlarin (uyarilma sorunlari isteksizlik gibi) eklenmesine yol açilmis olur. Vajinusmus kolay tedavi edilebilecek bir sorunken bu tür basarisiz tedavi girisimleri sonunda hastalar ümitsizlik ve yilginliga düserler. Bu hastalarin tedavi motivasyonlari da oldukça azalmistir. Vaginusmusun nedenleri nelerdir. Vaginusmusu tek bir nedene baglamak mümkün degildir. Ana neden basitçe bir utanma ve cinsel duygulardaki baskilanma olabilecegi gibi daha karmasik içsel çatismalar da olabilir. Bazen de neden özellikle çocukluk dönemindeki travmatik bir yasanti olabilir. Bazi durumlarda da vaginusmus esler arasindaki soruna bagli olarak gelisebilmektedir. Ama vaginusmusu genel olarak cinsel iliskiye karsi gelismis fobik bir kaçinma olarak degerlendirebiliriz. insanin korktugu bir durum ya da nesneye karsi verdigi en temel tepki kaçma ya da kaçinmadir. Bunun gibi vaginusmusda da cinsel iliskiden korkan kadin korktugu duruma kaçarak tepki vermektedir. Vaginal kaslardaki kasilma ya da bacaklarini sikica kapatmasi bu kaçma davranisinin parçalaridir. Çogu zaman kisi korktugu nesne ya da durum karsisinda verdigi tepkinin asiri oldugunun farkindadir. Ama korkuya karsi verdigi tepkinin asiri oldugunu mantiken bilmesi ve kabul etmesi korkusunun üstesinden gelmeye yetmemektedir. Bizim gözlemlerimiz vajinusmus sorunu olan kadinlarin korkularinin büyük oranda cinsel konulardaki bilgisizlige ve sosyokültürel etkenlere bagli oldugu yönündedir. Bu kadinlar çogunlukla evlenmeden önce cinsel iliski konusunda yanlis bilgilendirilmis ve korkuya sartlandirilmislardir. Cinsel iliskinin çok zor, agrili ve aci vereci olduguna iyice inanmis bir kadinin ilk cinsel iliskisinde sorun yasamamasi mümkün müdür? Toplumumuzda kadinlar evliliklerinin ilk gecesi su veya bu oranda sorun yasamakta korkusu iyice pekismis olanlarda da sorun vajinusmus seklinde ortaya çikmaktadir. Böyle bir sorunu olan kadinlarin eslerinin tutumu da son derece önemlidir. Eger erkek esinin korkusunu anlamaya çalisip ona destek olma yerine bir an önce cinsel iliskiyi gerçeklestirip hem kendisine hem esine hem de çevresine karsi erkekligini ispatlama güdüsü içinde hareket ediyorsa sorun daha da büyüyecektir. Özellikle ülkemizin belli yörelerinde aile yakinlari esler arasidaki sorunlara müdahil olabilmektedir. Esler sabahleyin ilk gece olup bitenler konusunda yakinlarina adeta hesap vermektedirler. Bu toplumumuzdaki gerçekten de kötü bir adettir. Aile yakinlarinin bu tür beklentileri vajinusmusda oldugu gibi özellikle erkeklerin sertlesme yetersizliklerinde de sorunu çok büyütmekte ve karmasiklastirmaktadir.
-
1-Cinsel isteksizlik Cinsel terapi kliniklerinde batılı ülkelerde ilk sırayı alan bu şikayet ülkemizde ikinci sırada yer almaktadır. Kadın cinselliğinin ve tatmininin pek de fazla önemsenmediği ülkemizde bu durum çok şaşırtıcı görünmemektedir. Bir grup kadın doğal bir biçimde (spontan) olarak cinselliğe karşı ilgisizdir ancak eşleri tarafından uyarıldıklarında uyarılır ve orgazm olabilirler. Diğer bir grup ise hem cinselliği başlatmaya hem de eşleri tarafından uyarılmaya karşı ilgisizdirler. Bir değerlendirme yapılırken kadınların cinsel istek konusunda farklı konumlarda oldukları göz önüne alınmalıdır. Kimi kadınlar spontan sekse ilgi duymaz ve fantezileri yoktur, kimi ise daha isteklidir. Ergenlik çağından beri ilgisizlik yaşayan grupta çoğunlukla erken yaşlardaki olumsuz deneyimler en sık nedenler gibi görünürken , belli bir zaman sonra ortaya çıkan isteksizliklerin çoğunlukla eşle yaşanan cinsellik dışı ilişkileri ile yakından bağlantılı olduğu düşünülür. Evde bütün ipleri elinde tutan erkeğe karşı belki de kadının tek silahı yataktaki isteksizliği olabilir. Çocuk doğumundan sonra ve depresyonla birlikte de de bu soruna sık rastlanır. 2-Yetersiz Cinsel Uyarılma: Vajinal ıslanma ve şişme gibi normal fizyolojik tepkilerin gerçekleşmemesi ile karakterizedir. Cinsel olarak heyecan genellikle yoktur. Bu duruma cinsel isteksizlikte genellikle rastlanmaz. Çocuk doğumunu takiben, ve menopozdan sonra da uyarıma vajinanın verdiği yanıt bozulabilir. 3-Orgazm bozukluğu: Bir kadının orgazm ile ilgili beklentileri bu konunun anlaşılması için temeldir. Bir kadın orgazm olmadan da cinsel aktiviteden zevk alabilir. Ya da başka bir kadının orgazm olduğunun bile farkında olmayabilir, ancak farklı beklentiler ortaya çıktığında sorunlar yaşanmaya başlanır. Örneğin medyada bir gecede 10 kez orgazm olan bir kadınla ilgili bir haber bazı kadınların beklentilerinin o günden sonra artmasına ve sorunların başlamasına neden olabilir. Bazı kadınlar hiçbir şartta orgazm olamazken, bazıları cinsel ilişki ile orgazm olamayıp mastürbasyonla olabilirler. Primer orgazm (ergenlikten beri) sorununa oldukça sık rastlanır. Çoğunlukla cinsellikle ilgili bilgisizlik olumsuz aile tutumu gibi sorunlardan kaynaklanır. Sonradan ortaya çıkan orgazm sorunları genellikle eşle cinsellik dışı ilişkinin olumsuzluğundan kaynaklanabilir. 4-Vajinismus (kadın cinsel organının kasılması ve girişe izin vermemesi): Ülkemizde cinsel sorunla başvuran kadınların en büyük grubunu oluşturmaktadır. Bu sorunda cinsel birleşme ya imkansızdır ya da kasların spazmına bağlı olarak oldukça ağrılıdır. Spazm (aşırı kasılma) kadının kontrol edemeyeceği biçimde ağrılıdır. Bir çok kadın bu durumu ilişkiye başladıkları ilk birkaç seferde orta şiddette yaşar ancak çoğunluk ilişkiye izin vermeyecek biçimde ağırdır. Bu durum çoğunlukla primer yani ilk deneyimde başlar. İkincil olan yani sonradan ortaya çıkanlar doğum sonrası yırtıklar ya da enfeksiyonlara bağlı olarak nadiren başlayabilir. Vajinusmuslu vakaların çoğunda vajinal girişe karşı aşırı bir korku vardır. Genellikle çoğu vaka vajinasının erkek organının girişine müsaade etmeyecek kadar küçük olduğunu hatta imkansız olduğunu düşünür. Çoğu arkadaştan teyzeden ya da başka kaynaklardan çeşitli öyküler duymuşlardır bunların en yaygın olanları, bazı çiftlerin kanlar içinde acile başvurmaları ya da kenetlenerek battaniyelerle acil servislere başvurmaları gibi gerçekdışı öykülerdir. Sebep nadiren sert yırtılmamış bir kızlık zarı olabilir. Giriş dışındaki cinsel aktivitelerden çoğunluk oldukça zevk alır ve çoğu ön sevişmeyle orgazm olabilir. Kadının korkularını bir süre sonra eşide paylaşmaya başlar ve eştede isteksizlik ya da ereksiyon sorunları yaşanabilir. Kliniğimize başvuranlar arasında 14 yıllık evli olup vajinusmus nedeniyle birleşememiş çiftlere bile rastlanmaktadır. Terapiye yanıt çoğunlukla oldukça iyidir. 5-Ağrılı cinsel birleşme: Hafif ya da orta derecede vajinusmus, uyarılma eksikliği,kist ve enfeksiyonlara bağlı ortaya çıkabilir. Organik nedene bağlı olanlar genellikle derin girişlerden kaynaklanırken , diğerleri çoğunlukla uyarılamamaya bağlı vajinal kuruluk, ve genişleme olmamasından kaynaklanır. Bu sorunu olanların bir kadın doğum uzmanı tarafından öncelikle değerlendirilmesi gerekir. Cinsel fobiler: İzole olarak nadiren görülen bir sorundur. Çoğunlukla isteksizlik, ya da uyarılma sorunu ile beraber görülür. Fobi, meniye, penise, ya da ön sevişmeye karşı olabilir. Cinsel fobiler, erken yaşlarda yaşanan kötü deneyim, tecavüz, enseste bağlı oluşmuş olabilir.
-
Çikolata gibi, üzüm yemenin de libidoyu yükseltmeye yardımcı olduğunu ve cinsel isteği arttırdığını Özel sigorta şirketlerinin cinsel işlev bozukluklarını tıbbi rahatsızlık olarak değerlendirmediğini İngiltere'de yapılan bir araştırma ile sigaranın cinselliğe verdiği zararın kanıtlandığını ve cinsel haz almaya devam etmek isteyen erkeklerin sigaradan vazgeçmeleri gerektiğini Her on genç erkekten birinde kadında kısırlığa yol açabilecek cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olduğunu Hava sıcaklıklarının aniden değişmesinin yorgunluğa, sabırsızlığa ve tahammülsüzlüğe yol açtığı gibi insanları cinsel yönden de olumsuz etkilediğini Havucun göz hastalıklarını iyileştirmenin yanı sıra cinsel gücü de arttırdığını Erkeklerde sertleşme bozukluğunun, kadınlarda ise vajinismusun, en sık rastlanan cinsel sorunlar olduğunu Cinsel işlev bozukluklarının bazen başka önemli hastalıkların habercisi olabileceğini Kişilerin cinsel sorunlarıyla uzun yıllar yaşadıklarını, sorun ortaya çıktıktan ortalama 4 yıl sonra doktora başvurduklarını Griple başa çıkmak için öncelikle düzenli ve sık seks yapmak gerekitigini, haftada 2 kez seks yapan kişilerin bağışıklık sistemlerinin güçlendigini ve hastalıklara karşı dirençlerinin arttığını Depresyonun cinsel sorunlara yol açması yetmiyormuş gibi bir de depresyonun tedavisi için kullanılan antidepresanların da cinsel işlev bozukluklarına yol açabileceğini Damarsal risk faktörlerinin klitoral engorjman yetersizliğine yol açarak kadınlarda da tıpkı erkeklerdeki gibi bir tür iktidarsızlığa yol açabileceğine Bedenimizde biyolojik bir saatin işlediğini ve bu beden saatine göre sevişme için en uygun zamanın akşam değil sabah olduğunu
-
Ayak Fetişizmi Cinsel yasamda ayakların da, öteki bazı organlara oranla daha az olmakla birlikte, önemli bir yeri vardır. Erkeklerde cinsel isteği kamçılayan unsurlardan bir tanesinin de ayaklar olduğu, çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda doğrulanmıştır. Bir çok erkekler için, kadının göze en hoş gelen, en gıcıklayıcı üyesi ayaklarıdır. Çoğu erkekler sevdikleri kadının ayaklarını öpmekten özel bir tat almaktadırlar. Günümüzde de kadınların ayaklarını güzelleştirmek için ayrı bir çaba ve özen göstermeleri, erkeklerin bu duygusunu sezdikleri için olabilir. Ancak, bazı erkeklerde, kadın ayağına karşı şehevî bağlılık aşırı,bir dereceye ulaşmakta ve «ayak fetişizmi» adı verilen bir tür sapıklık meydana getirmektedir. Ayak fetişizminin yanı sıra, ayakkabı fetişizmi de oldukça yaygın sayılabilecek bir sapıklıktır Hattâ bazı hekimler en yaygın fetişizmin bu olduğunu söylerler. Kadın ayakkabılarına karsı aşırı bir bağlılık duyan ve cinsel isteklerini ayakkabılara dokunarak doyuran erkeklerde aynı zamanda işkenceye uğramaktan cinsel bir tat duyma sapıklığı da görülebilir. Bu tip erkekler, kadının ayakkabıları ile kendilerini çiğnemesinden en yüksek cinsel coşkuyu bulurlar. Deri Fetişizmi Erotik yönden uyarıcı niteliği ve cinsel bir anlamı olan maddeler arasında derinin de yeri vardır. Deri fetişistleri deriden yapılmış eşyalara bakarak ya da dokunarak cinsel coşku ve doyuruya erişirler. Bu eşyalar arasında öncelikle ayakkabılar, çizmeler, eteklik ve eldivenler, hattâ deri bantlar ya da maskeler, kırbaç ve kemerlere de rastlanır. Gerçek fetişistler için bunları canlı bir varlık üzerinde görüp ellemek gerekli değildir. Fetişin kendisi canlı bir cinsel madde, olarak ve dolayısıyla aşk için yeterlidir. Cinsel bilim adamlarından Binet ve Krafft-Ebing'in görüşlerine göre bu ilginç cinsel tutkuların nedenleri çocukluk çağındaki olaylarla ilgilidir. 45 yaşında, akıllı ve bedenen sağlam bir hasta daha altı yaşındayken ablasının çıplak kalçalarına dayak atmasına alışmıştır. Genç kadın bu isi yaparken deri eldiven giyermiş. Önceleri bundan zevk alan çocuğun dayak sırasında penisi de sertleşir. Sonraları yanlız ablasının eldivenlerini giymekle aynı duygulara eristiğini anlar. Bundan sonra çeşitli deri eldivenler, deri parçaları ve ayakkabılar da kendisine yeterli gelmeye başlar. Evlendikten sonra adamın bu anormal tutkusu zayıflar, ama tümüyle geçmez. Kendince, cinsel yetersizliğini yenmek için cinsel birleşme sırasında karısını deri ayakkabı ya da belirli deri giysiler kullanmaya zorlar. Evli çiftin çocukları olmasına karsı, kadın kocasının deri isteklerine dayanamıyarak boşanır. Bu olaydan sonra erkek barda sadist bir kadınla tanışır ve evine gider. Burada kehdisini yatağa bağlayan kadın tarafından kırbaçlanır. Uzun süreden beri ilk kez olarak yeterli bir cinsel coşkuya varır. Sonuç olarak, çok acı veren ilişkiden sonra kendinden .geçer ve psikiyatrik bakım altına alınır. Aslında olayın dikkate alınacak yanı, cinsel uyarı niteliğine bürünmüş oluşudur. Burada abla deri eldiven giymesiydi, açıkça ruhsal bozukluk içinde olan çocuğun cinsel tutkusu deriye değil de, zevk duygusu ile cezanın karışımına yönelecekti. Bu tür sapıklıklara Mazoizm adı verilir. Adamın sadist kadınla kurduğu ilişkinin, nedenleri ortadadır. Erkeğin buradaki deri fetişistliği bir yan olay niteliğindedir. Deri fetişistliği, Mazoizm ve Algolagni (acı duyma zevki) arasında dar bir ilişki vardır. Deri giysiler, genellikle korseler, uzun eldiven ve çizmeler, geniş kemerler Mazoistler için kuvvet ve gaddarlığın sembolü olmuştur. Siyah renkteki derinin bu yönden etkisi çoktur. Çeşitli fabrikalar bu nedenle büyük kazançlar sağlamaktadır. Bunlardan birinin katoloğunda deri eşya adı altında su malları bulunuyor: deri kayışlı tıkaçlar, deri diz köstekleri, deri başlıklar, deri topukluklar, deri kolluklar, deri boyun bantları, erdenlik kemerleri, deri giysiler ve deri maskeler. Erkek Organının Kıskanılması Psikoanalizciler, kadının çeşitli karakter özelliklerini, kadının erkeklik organlarına karşı duydukları kıskançlıkla bağdaştırmaktadır. Bunlar çok fazla belirgin duruma geldiğinde, kadının cinsel soğukluğunun nedenini bu kıskançlıkta bulmaktadırlar. Çoğu kez ortalama kadının az veya çok, erkeğin cinsel organına karşı kıskançlık duyguları beslediği görülmektedir. Bazıları ise erkeği penisi yüzünden kıskanır. Çünkü penisin cinsel ilişkide daha büyük avantajları vardır. İşte nedenler bunlardır: Birincisi bızırın karşılığı olan ******* çok daha büyüktür ve uyarılma için büyük önemi olan, çok daha fazla erojen bölgeye sahiptir. Kadının kıskançlığı, bızırın bütün kadın cinsel organları içinde, duyulara karşı en duyarlı oluşu gerçeğine dayanır. İkincisi, penisin sertleşmesinin cinsel birleşim için gerekli temel koşul olmasıdır. Üçüncüsü, erkeğin boşalması ve bununla ilgili refleks hareketlerinin kendi orgazmından çok daha fazla zevk verici bir şey olduğuna inanmasıdır. Birçok kadının cinsel organları birleşmiş durumda cinsel birleşim sırasında hareketsiz kalmaları ve eşlerinin boşalmasından sonra orgazma ulaştıklarında, kocalarının penislerini olanaklı olduğu kadar uzun zaman içlerinde tutmakta direnmeleri işte bundandır. Daha deneyimli kadınlar, bu bilinçaltı isteklerini leğen kaslarını ustaca hareket ettirmekle tatmin eder. Böylece penisin kısa zamanda küçülmesini önlerler ve onu içlerinde tutarlar. Kendi orgazmından sonra çabucak kadından ayrılmayı isteyen erkekler, kadın psikolojisini acınacak kadar az bildiğini göstermiş olur. Fetişizm Bir çok kişiler, fetişistin, annesine karşı duyduğu güçlü cinsel duyguların üstesinden gelememiş biri olduğunu ileri sürerler. Anaya karşı cinsel istek duymak da yasak olduğu için, onun bütününe karşı olan isteği, onun bir parçasına aktarırlar. Bazı fetişistler, ömürleri boyunca bir kadınla normal cinsel birleşmede bulunamazlar ve annelerine ait bir eşyanın (önemsiz bir takı ya da süs eşyası gibi) ya da onunkine benzer her hangi bir kadın eşyasının (dükkândan alınmış bir kadın çantası bile olabilir bu) karşısında kendi kendilerini tatmin etmekle yetinirler. Fetişist kişi çoğu zaman tutkusunu, kadın teninin yerine geçebilecek bir madde üzerinde toplar, örneğin, deri, lastik ya da ipekli maddeler, ona çocukluğunda annesine dokunduğu zaman aldığı zevki verebilir, öte yandan, bazı fetişistler bir kadınla cinsel birleşmede bulunabilirler, ama bunun için bir takım koşulların yerine getirilmesi gereklidir. Bunlar çoğu kez eşlerini, fahişelerin ya da «kötü» kadınların giydi|deri bir takım giysi ya da süsler kullanmaya zorlarlar. Bu tür fetişlerin en belli başlılarından biri, çok uzun topuklu ayakkabılardır. Çünkü «namuslu» bir kadın sevmek bu kişiler için yasak sayılır, ama «kötü» bir kadınla cinsel birleşmede bulunmak yasaklanacak bir şey değildir. Gözle Uyarılma Genellikle erkek, bakarak kadından daha fazla uyarılabilir. Erkek, kadının vücudunu görmeyi arzular. Kadın, inatla cinsel ilişki sırasında ışığı söndürmek isterse, erkek bundan hoşnut kalmaz, hatta bir süre sonra sadece kendi zevkini düşünür, arzuları ise gitgide azalır. Hiç kuşkusuz ki kadın tatmin olduğunu karanlıkta kıvranarak belli edebilir. Hafif hafif inleyerek içini çekebilir, fakat erkek bu yanıtla yetinmez, hoşnut kalmaz. O, eşini görmek ister, gözleri eşinin kendisini nasıl kabul ettiğini ve ihtiraslarına nasıl karşılık verdiğini kanıtlamalıdır. Yatak odası yeterince aydınlık olmalı, fakat erkek istese bile ışık çok kuvvetli olmamalıdır. Bu kez kadın utanç perdesinin ardına gizlenmekte direnmelidir. En iyisi mum ışığıdır. Erkek ne kadar diretirse diretsin, kadın çok kuvvetli ışıkta cinsel organlarını kocasının gözleri önüne sermemelidir, özellikle çocuk doğurduktan sonra. Cinsel deneyleri az kadınların, cinsel organlarında birikmiş bir pigment vardır. Bu, karşı cinse kötü görünebilir. Uzun cinsel bağlılık yıllarından, özellikle doğumlardan sonra, ********* ağzındaki pigment renk değiştirir ve göze hoş görünmeyebilir. Hassas bir kadın, kocasına parmaklarıyla kendisini tatmin etmesi için izin verebilir. Kocasının düşüncelerinde canlandırdığı güzel tablonun devam etmesine dikkat etmelidir. Gözle uyarılma, ışıklandırma sorununa bağlı değildir; bunda giyim ve yatak odasının döşenişi de rol oynar. Kadının iyi giyinmek konusundaki ilgisi, evlendikten sonra geçmemelidir. Birçok durumda evli kadın, kocası için değil, bir üçüncü kişi için güzelleşmeye çalışır. Bu eğilim özellikle zengin kadınlarda görülür. Kadın şehre indiği zaman güzelleşince, erkek bundan hoşlanır. Fakat eşi eve 'döndüğü zaman erkeğin düşleri zedelenir. Kadın güzel giysisini çıkarır, makyajını siler ve yeniden ev kadını olur. Fakat kadın, kocasının kendisini hiç değilse bir süre güzel giysileri içinde görmeyi istediğini, ondan sonra ev işlerine girişmesi gerektiğini bilmelidir. Evlendikten altı ay veya bir yıl sonra kadın, kocası için güzel giyinmek çabasını bırakır. Oysa ki, gizliden gizliye bunun için bir kenarda para biriktirmesi gerekse bile, bu çabasını sürdürmelidir. Erkek, eşinin gizlice para biriktirmesini hoş karşılayacaktır, çünkü önemli şartlardan biri olduğunu bilmektedir. Erkek, gündelik işinden döndüğü anda cinsel uyarılma başlar. Birçok kadın, kocalarıyla çıplak yattıkları zaman, kusursuz şekilde uyarılacaklarını umar. Erkekler striptiz ve çıplak kadın resimlerinden hoşlanır. Çıplak kadın seyretmek de hoşlarına gider, fakat bu, kadının kendiliğinden soyunması gerektiği anlamına gelmez. Kadın bunu isterse kendiliğinden denesin, fakat edineceği deney, yukarda belirtilen görüşü doğrulayacaktır. Kadın bir kez kocasının pijama ceketini giyip, yatağa girmeli ve nasıl bir uyarma yarattığına bakmalıdır. Homoseksüellik Psikolojik açıdan bakıldığında, insan denen yaratığı dişi veya erkek diye ayırmak pek kolay değildir. Çünkü erkeksi kadınlar da, kadınsı erkekler de vardır. Fakat bu tip erkek ve kadınların mutlaka homoseksüel olmaları gerekmez; bunda daha başka, daha önemli etkenler rol oynar. Erginlik çağından birkaç yıl sonra görülebilen genç kızların ve delikanlıların kendi cinsleriyle kurdukları yakın ilişkiler, genellikle ciddi birer sorun değildir. Çünkü bu ilişkiler heteroseksüel (karşı cinse duyulan cinsel ilgi) sevgiye bir geçiş devresidir. Bu ilişkilere bazen geçici homoseksüellik de denir. Fakat bu, bilimsel şekilde kanıtlanan gerçek homoseksüellikten farklıdır. Geçici homoseksüellik erkeklerden çok kadınlarda görülür. Oysa ki gerçek homoseksüellik veya sapıkça bedensel sevgi daha çok erkeklere özgü bir durumdur. Kinsey, homoseksüelliğin erkeklerde, kadınlara oranla üç kat daha fazla görüldüğünü söylemektedir. Homoseksüelliğin Japonya'da eski bir tarihi vardır; fakat milletlerin homoseksüelliği ile ilgili kesin istatistikler olmadığı için, bunun İngiltere ve Amerika'ya oranla Japonya'da daha az yaygın olduğu, ama gitgide burada da yayıldığı düşünülmektedir. Bazı homoseksüeller karşı cinse hiç ilgi duymazlar, bazıları ise bir dereceye kadar karşı cinse yaklaşabilirler. Bir kısmı cinsel ilişkilerde kendi cinslerinin gerektirdiği gibi davranırlar, bir kısmı ise karşı cinsin rolünü üzerlerine alırlar. Homoseksüel ilişkilerin çeşitleri, erkekte ve kadında farklıdır. Erkek homoseksüeller tarafından en fazla yeğ tutulan yöntem, penisin anüse sokulmasıdır. Başka homoseksüel teknikler arasında cinsel organların ağız ve elle uyarılmaları, normal kadın ve erkek arasında uygulanan teknikler vardır. *******-anüs birleşiminde gönüllü olarak kadının rolünü üzerine alan erkek, kendisini bir erkek saysa bile, psikolojik açıdan bir kadının yapısına sahiptir. Böyle bir homoseksüel erkek, kadınları bile kıskanabilir. Cinsel organlarını birleştirmeyen kadınlarda, cinsel ilişkiler, öpüşmeler ve basit vücut temaslarına bağlı kalır. Fakat uzun deneylerden sonra, cinsel organların ve göğüslerin ağız ve parmak uyarmaları hoşa gider. Kadınlar arasındaki cinsel ilişkiler pettingi andırır. Bu konudaki savların aksine, ender durumlarda erkeklik organının yerini tutan bir alete başvurulur. Psikolojik açıdan kadın homoseksüellerden biri erkeğin, öteki ise kadının rolünü üzerine alır. Fakat fizyolojik açıdan her ikisinin de davranışları aynıdır. Onun için kadınlarda gerçek aşırı anormallikler daha enderdir. Erkeklerde ise çok fazladır. Bu ve başka nedenlerden dolayı bazı ülkelerde homoseksüellik lanetlenmiştir ve erkekler arasındaki sapık ilişkiler, ağır şekilde cezalandırılmaktadır. Buna karşılık kadınlar arasındaki homoseksüellik daha çok hoşgörüyle karşılanmaktadır. Kadın homoseksüellere, Yunanlı kadın şair Sappho'nun vatanı olan Lesbos Adasfna gönderme yapılarak "Lesbien" de denir. İstediği kadar cinsel yaşam günümüzde sadece üremek amacını gütmesin, sağlıklı bir evliliğin gereklerinin yerine getirilmesi şarttır. Çoğunlukla erkek olan eski filozoflar, kendi cinsleri ile ilişki kurmaktan gurur duyarlardı. Bunlar kendi cinslerini kadınlardan daha yüksek gördükleri için, homoseksüel ilişkileri olumlu karşılarlardı. Eğer gerçekten buna inanmışlarsa, saçma bir şeyi ileri sürmüşlerdir. Bunlar belki yukarda sayılan nedenlerden, homoseksüel sevgiyi aramışlar ve onu kibar bir kılıfa sokmak için kaypak sözlerle güzelleştirmişlerdir. Erkekler ve kadınlar homoseksüel sevgiyi şu nedenlerle yeğ tutar: 1. Karşı cinsle temas, bazı özel durumlar yüzünden ya çok zordur ya da olanaksızdır. 2. Karşı cinsi elde etmek alanında, kendine güvensizlik. 3. Karşı cinsle normal cinsel yaşam ve zevk almak, denemesinde başarısızlık. 4. Hemcinsinin erojen bölgelerinin en hassas noktalarını bilmek ve hemcinsine, karşı cinsten daha çok zevk verebilmek. 5. Anormal merak ve duygular. 6. Uzun süren ruhsal homoseksüelliğin sonucu. (Eskiden gebelik korkusu olmadan tam anlamıyla zevk alabilmek nedeniyle de homoseksüelliğe başvurulmuştur.) Başka nedenleri incelemeden, mutlaka homoseksüel ilişkilerde direten ve karşı cinse hiç ilgi göstermeyen kimselerin, zayıf insanlar oldukları söylenebilir. Hemen bütün biseksüel (karşı cinse de yakınlık gösteren homoseksüeller) kişiler, cinsel zevki ararlar ve geçmiş deneyler ve bağlantılardan kendilerini kurtaramazlar. Çünkü zayıf bir karakterleri vardır. Geçici bir homoseksüellik devresi sürdüren bütün gençler mutlaka burada kalmazlar. Eğer sağlıklı bir evlilik yaşamını ararlarsa, anormal bağlantılarını, ruhsal disiplin ile olanaklı olduğu kadar çabuk koparmaya çalışırlar. Kendi kabuklarına çekildikleri ve çaba göstermedikleri takdirde, hiç bir zaman bu sorunu çözebilmek için bir çıkar yol bulamazlar. Koku Fetişizmi Koku ve koklama ile kişinin cinsel gerilime ulaşması anlamına gelir. Birçok hayvanın eşlerini çok uzaklardan kokuşundan tanımalarına karşılık cinsel bilim adamı Albert Moll, insanlarda koku duygusunun ancak kişilerin birbirini istemelerinden sonra etkili olduğunu ileri sürmüştür. Normal evlilikler insanların birbirlerini koklamasının sonunda meydana gelmezler. Erkek olsun kadın olsun insanların eşlerini seçerken ilk plânda kullandıkları organ burun değil, göz ve kulaktır. Fakat karşıdaki insanın iyi kokması da göz ve kulak yolu ite edinilen bilgileri doğrulama yönünde etkili olur. Hayvanlar kızgınlık zamanlarında cinsel hormonların etkisi ile, karşı cinslerini cinsel yönden uyarıcı olan koku maddeleri salgılarlar. Bu maddelere feromon adı verilir. Bilimsel araştırmalar iki çeşit feromon olduğunu ortaya çıkarmıştır: 1 — eşleri cinsel yönden uyaranlar, 2 — cinsleri ayıranlar, yani aynı türden dişi ve erkekleri çekenler. Çeşitli canlı türlerinin salgıladığı cinsel çekici maddelerin kimyasal yapıları hemen hemen bir birinin aynıdır. Eğer canlıları birbirlerine yaklaştıran yalnızca koku duygusu olsaydı köpek ve kedilerin, inek ve atların birbirlerine saldırmaları gerekirdi. Fakat bu durumu cinse özel feromonlar önler. İnsandaki koku alma duygusu daima çok hassastır. Fakat çok çabuk yorulur. Bu insanın çevresindeki kokulara çok çabuk alışması anlamına gelir. İnsanın gövdesel ve cinsel kokuları giysilerin yardımı ile değiştirilebilir. Serbest olarak buharlaşamayan kokular deri üzerinde ve giyside ayrışırlar. Koku pis koku halini alabilir. Bunun dışında insanın burnu, mutfak, çalışma yeri, tütün ve parfüm gibi günlük kokular dolayısıyla doğal, gövdesel ve cinse! kokulara karşı olan hassaslığını kaybedebilir. Fakat bütün bunlara rağmen cinsel kokular insan yaşantısında önemli bir rol oynarlar. Fransız farmakologu Guillot bu önemi belgeler ile ispatlamıştır. Bu bilim adamı 1958 tarihinde "Journal de Psychologie" adlı dergide bu konuda kanıt olarak şu vakayı göstermiştir: Genç bir doktor iş saatinden sonra evine döner. Fakat daha evinin kapısındayken cinsel organı sertleşir ve doktor yeni sevgilisini düşünür birden. Yeni sevgili o güne dek bir kere bile doktorun evine gelmemiştir. Cinsel yönden uyarılmış olan doktor evine girer ve o güne dek evine gelmeyen yeni sevgilisini yatak odasında bulur. Doktor Guillot'a göre genç dok torun cinsel organının sertleşmesine, sevgilisinin bilinçsiz olarak algılanan kokusu sebep olmuştur. Bazı kadın ve erkeklerde koku cinsel bir uyarı meydana getirir. Fransız ruh sağlığı profesörlerinden Binet bu nitelikteki insanları "olfaktip tip"ler olarak adlandırır (koku tipi). Bu insanlar kokuya karşı çok hassastırlar ve koku duygusu bu insanların karşısındaki insanları beğenip beğenmemelerinde diğer dört duyudan daha önemli bir rol oynar. Bu özellikte olan insanlar ya çok koku duyduklarından ya da duydukları kokulan beğenmedikleri için aşk yolunda başarıya ulaşamazlar. Olfaktip tiplere en iyi örnek olarak yirminci yüzyılın başında Paris'te Romanyalı Prens Caraman-Chimay ile evlenen Amerikalı milyoner kadın Clara Ward gösterilir. Bu milyoner kadın çingene kemancı olan Rigo ile ilişki kurar ve bir gazetecinin sorusu üzerine Rigo ile olan ilişkisinin temelinde yatan gerçeğin, Rigo'nun kokusu olduğunu açıklar. Koklama ile alman zevk bazen hastalıklı koklama fetişine dönüşebilir. Koku duygusu bu fetişistlerde eş yerine geçer. Bazı fetişizm vakalarında, bu hastalıklı kişilerin özellikle gövdenin aşağı kısmına ait olan ir giysilerini çaldıkları görülür. BJJ kişiler yalnız bu şekilde cinsel yönden uyarılır ve giderek orgazma ulaşırlar. Fakat çoğunlukla cinsel olmayan kokular da koku fetişistlerini uyarabilirler. Cinsel olmayan bu kokuların en önemlileri idrar, ayak ve adet kokuları sayılabilir. Bu sapık cinsel eğilim psikolojik olarak şöyle açıklanır: İnsan çocukluğunda kendisini cinsel yönden etkileyen ilk olay sırasında bu koku duygusunu kapmıştır. Bu koku duygusu onu o kadar kötü etkilemiştir ki, etkisinden kurtulamaz ve tüm cinsel hislerinde güçlü bir rol oynar Otik Erotik Bir çiftin cinsel birleşim anında çıkardığı sesleri dinleyerek, ya da o sesleri hayalinde canlandırarak cinsel haz duyma ve doygunluğa erişmeye otik erotik denir. Viyanâlı psikiatrist Wilhelm Stekel "Psikoseksüel İnfantilizm" (psikoseksüel gerilikler) adlı kitabında aşağıdaki örneği vermektedir (1922): "Bay W. H. yirmidokuz yaşında bir ticaret mümessilidir ve kadınlar karşısında cinsel güçten yoksundur. O kendi kendini hep yanındaki odada bir çifti cinsel birleşim anında düşünerek ve onların çıkardığı sesleri hayal ederek tatmin etmektedir. Daha sonra bu hayalini fiiliyata döker ve saatlik oteller arayarak iki odanın arasında bulunan ve özellikle ince duvarları olan odalar kiralamaya başlar. Ayrıca yüksek bahşişler vererek ilginç komşuluklar kurmayı da garanti altına alır. Bay W. H. odaya yerleştikten sonra can kulağı ile yan odadan gelen gürültüleri dinlemeye koyulmaktadır Bu şekilde duyduğu gürültülerden kafasında bir takım olaylar canlandırarak cinsel hazzın en yüksek noktasına erişmekte ve orgazm olmaktadır." Başka bir hekim ise şu olayı anlatmaktadır: Bayan A. B. 32 yaşında bir terzidir ve uykusuzluk nedeniyle doktora başvurur. Bayan A. B. yanındaki odada kimsenin bulunmadığını bildiği halde şüpheli sesler duyduğunu ve bu yüzden uyuyamadığım anlatır. "Bu sesler onu öylesine tahrik ediyormuş ki hemen yataktan fırlayarak kulağını duvara dayıyor ve salt duyduğu seslerin etkisi ile cinsel gerilime, hattâ doygunluğa erişiyormuş, ancak bazen eliyle de yardımcı olması gerekiyormuş." Otik erotikçilere yanı ses yolu ile cinsel haz duyanlara «ekutör» (dinleyici) adı verilmektedir, «ekutör» «voyör»ün (röntgenci) bir başka türüdür, onun karşıtı gibi bir şeydir. Bunlar göz yolu ile yani bir çift cinsel birleşimini seyrederek cinsel doygunluğa erişirler. Cinsel birleşimde bulunan bir çifti seyreden ve bu arada onların çıkardığı sesleri de duyan voyörlere karşılık otik. erotiğe yönelenler yalnızca çiftin çıkardığı sesleri duymakla yetinirler, tabii bu yüzden de sık sık düş kırıklığına uğrayabilirler. Tipik ekutörler yan odada geçenleri optik olarak izlemek için en ufak bir çaba harcamazlar. Çünkü hem akustik olarak meydana gelen etki yani duyulan haz tatmin olmak için yeterlidir, hem de anahtar deliğinden içeri baktıklarında tüm hayallerinin boşa çıktığını zira içerde hiç de sandıkları gibi bir şeyin olmadığını görmek tehlikesi vardır. Ekutörlerin duyduklarını sandıkları gürültüler aslında doyurulamamış, gerçekleştirilememiş olan hayallerin ürünüdür. Birçok yaşlı pansiyoncunun (kadın olsun erkek olsun) genç müşterilerine duydukları kinle karışık sevgi de böyle açıklanabilir. Yukarda söz konusu olan bayan A. B.'nin peşini hastahane odasında da bırakmamıştı duyduğu acayip sesler. A. B. bütün gece iki yaşlı kadının yattığı yandaki odadan şehvetli inlemeler geldiğini duymuş ve sabah erkenden hayalini kurduğu erkeği göre bilmek için odanın kapısında pusu kurmuştur. Bekleme odasında otururken ise yanda bulunan kontrol odasından bir takım şüpheli seslerin geldiğini duymuş ve içerde bir takım cinsel şeylerin döndüğü düşüncesine kapılmıştır. Hastalarının hayat hikâyesini inceleyen Stekel otik erotiğe saplananların özellikle küçükken ebeveynlerinin odasında yatan kimseler arasından çıktığını saptamış, bu gibi kimselerin cinsel gelişiminin anne ve babalarının cinsel birleşim anında çıkardıkları sesleri duya duya bozulduğunu ileri sürmüştür. Pluralizm Bir tür cinsel sapıklıktır. Bu sapmayı gösteren bir kimsenin cinse! doyuruya erişmesi için kendisine birden fazla eş bulması gereklidir. Pluralizm iki biçimde kendini gösterir. 1- Erkek kendisine iki ya da daha fazla kadın bulmak için çalışır. Cinsel birleşim anında bu kadınların her biri aynı anda ve herhangi bir biçimde kendisi ile meşgul olurlar. Ancak böylece cinsel doyuruya erişebilir. 2- İkinci tür pluralizmde ise birkaç çift cinsel birleşimde bulunurken diğerleri onları seyreder. Pluralizmin bu ikinci türünden seks partileri ve sefahat âlemleri doğmuştur. Sadizm ve Mazoizm Açık saçık kitaplar ya da filmlerde en çok işlenen konuların başında sadizm ve onu tamamlayan bir sapık tutum olan mazoizm yer almaktadır. Hatta aynı konulara «ciddin ve edebî romanlarda ve kimi zaman da televizyonda bile rastlanmaktadır. Batı dünyasının özellikle ilgisini çeken bir sapık tutumdur bu «Sadizm» terimi, on sekizinci yüzyılda yaşamış bir Fransız soylusunun adından türetilmiştir. Adı Marguis de Sade olan bu yazar, kendi sapık davranışlarını ayrıntılı olarak anlatan yapıtlar yazmıştır. Pek tabiî olarak, şimdi sadizm olarak nitelenen davranışlar en eski tarihlerden beri bilinen ve, uygulanan şeylerdi; ama o zamana değin adları konmamıştı. Sadist kişi, eşine çeşitli yollarla acı çektirmediği takdirde cinsel zevk duyamayan ve de orgazma ulaşamayan kişidir. Tek amacı eşini tam anlamıyla kendi hakimiyeti altına almaktır. Çoğu kez, karşısındakine acı çektirmek, sadistin orgazma ulaşabilmesi içi yeterli olmakla birlikte, kimi zaman türlü eziyetlerle başlayan birleşme, normal bir şekilde, yani penisin döl yoluna girmesi ile sonuçlanabilir. Ancak sadist, eşinin acı çektiğini, aşağılık bir duruma düştüğünü görmeden penisinin sertleşmesine yol açabilecek kadar bile cinsel coşku duymaz, ve hele coşkusunda her hangi bir yükseliş görülmez. İşin garibi, bütün acı çektirmek isteğine karşın, sadist kişi pek seyrek olarak eşini ciddî şekilde yaralar. Sadizmin hemen hemen bütün şekilleri bir oyun havası içindedir; tıpkı çocukların oynadıkları hırsız polis ya da savaşçılık oyunları gibi. Ama sadist kişinin bu sert gövde ve güç gösterilerinin gerisinde çok derin kaygılar yatmaktadır. Ana babasının sevişmesini gören bir çocuk, çoğu kez babasının annesinin canını acıtmakta olduğuna inanabilir. Çok derin cinsel coşku, dış görünüş bakımından çok keskin bir acıyı andırır çünkü. Sadist kişi, eşinin canını yakmak ihtiyacındadır. Bunu her yaptığında bilinçaltımdan şunları söylemektedir kendisine: "işte bir kez daha kanıtladım ki kadın ölmüyor.. Demek babam da annemi öldürmemiş.." Eşini kırbaçlamaktan zevk alan adam ile, tanımadığı bir kadının zorla ırzına geçip sonra da onu öldüren adam arasında çok fark vardır. Irz düşmanları aynı zamanda sadist olabilirler, ama tipik bir sadist olmadıkları kesindir. Sadizmi tamamlayıcı nitelikte olan bir başka sapık tutum da mazoizmdir. Mazoizm terimi, on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru yaşamış olan bir romancının adından türetilmiştir. Leopold von Sacher — Masoch, acı çekmekten özel bir zevk duyan kişiler hakkında romanlar yazmıştır. Her iki cinsten kişi de mazoist olabilir. Hatta bu tür dürtülerin bir bölüğü normal sayılabilir ama bazı kişiler, acı çekmekten cinsel haz duymak gibi ruhsal bir sakatlık içindedirler. Bu terim genellikle gövdesel acı duymadıkça ve de kendisini aşağılık bir durumda görmedikçe cinsel coşku duyamayan ve de doyuruya ulaşamayan kişiler için kullanılır. Kadınların sık sık aradıkları aşağılatıcı durum kendilerini bir fahişe yerine koymak olup, mazoist kadınların çoğu kocalarından para almadıkça orgazma erişemezler. Saldırganlık, yaşantının gerekli bir parçasıdır. Onsuz, bebeler hiç bir zaman Gebeliklerinden kurtulamazlardı. Ama, bu bağımsızlık ihtiyacının yanı sıra, sevilmek ve korunmak ihtiyacını da duyar kişiler. İşte sadist ve mazoist kişiler, büyüdükçe bu güçlü duyguları ayarlayamamış olan kişilerdir. Ana - baba ile çocuk arasında bulunan «hükmetmek» - «boyun eğmek» ilişkisini her zaman yeniden yaratmak zorundadırlar. Bu nedenle de olgun yaşa geldikleri halde olgun ilişkiler kuramazlar. Sakatlık Fetişizmi Herhangi bir gövdesel aksaklığı ya da sakatlığı olan bir kişiyle cinsel birleşmede bulunmaktan özel bir zevk duyan kadın ve erkekler vardır. Kambur, tahta bacak ya da aşırı çirkinlik adı geçen kişilerde cinsel coşku yaratabilir. Bir gözünün üzerinde siyah bir bant bulunan bir erkek ayrıca güçlü bir erkek olduğu izlenimini de uyandırabilir. Hattâ birkaç yıl önce, çok ünlü bir Amerikan gömlek fabrikası, reklâm fotoğraf ve filmlerinde böyle tek gözü siyah bantla kapanmış bir erkek kullanmıştı. Bu tür duyguları tanımlayacak bir terim bulmak gerekirse, buna sakatlık fetişizmi demek en yerinde olur. Ama şunu unutmamak gerekir ki, tek tek olgularda bu durum bir acayiplik, bir anormallik, ya da bazılarının dediği gibi bir sapıklık şekline dönüşebilirse ele, tıpkı diğer fetişlerde ve sadizm, mazohizm gibi sapıklıklarda da olduğu gibi, normal sayılan insanlarda da sakatlık fetişizminin izlerine rastlanabilir. Önemli olan bir takım gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve aşırılığa kaçmamaktır. Teşhircilik «Teşhirci», «Gösterici», «egzibisyonist» vb. gibi çeşitli adlarla bilinen cinsel sapık, yabancı kadınlara cinsel organını gösteren kişidir. Böylece, kendisini sevebilecek bir kadın bulamasa bile, yabancı kadınları korkutarak kendi erkeklik gücünü kendine tanıtlamış olmaktadır. Kadın ne kadar büyük bir korku belirtisi gösterirse, sapık da kendi erkekliğinden o denli emin olur. Ama kadın korkacak yerde, kendisine yakınlık göstermeye kalkarsa ne yapacağını şaşırır. Transseksüalizm Bir çeşit ruh hastalığıdır. Nevrozların bu türünde kendini karşı cinsten sayma eğilimi görülür. Bu hastalığın belirmesine çoğunlukla anne-babanın yanlış tutumları yol açmaktadır; özellikle annenin kız isteyip de erkek, ya da erkek yerine kız doğurması halinde duyduğu hoşnutsuzluk önemlidir. Transseksüeller çevrelerindeki kişilerden "kadın" veya "erkek" olarak kabul edilmelerini istemektedirler. Bu kişiler çoğunlukla cinsiyet değiştirmek için ameliyata başvururlar. Morfolojik açıdan bakıldığında bu hastaların önceleri tamamen normal oldukları görülür. Transseksüeller (genellikle gizli) "karşı cinse özgü" çok miktarda hormon hapları alırlar, fakat haplar istenilen sonucu vermez. Bu hormon dönüşümü üstelik sakatlıklara yol açar. Kadınlar göğüslerini aldırmak istediklerinde sakatlanmakta, erkeklerde de ameliyat sonrası kısırlık görülmektedir. Danimarka ve Fas'ta bazı cerrahlar hastalarının isteklerine uyarak ameliyatla onların cinsiyetlerini değiştirmişlerdir. Bunun üzerine bu türden ameliyatların serbestçe yapılması konusunda istekler basının da desteğiyle çoğalmıştır. Bu ameliyatlar sonucu iki cinselliği olan yaratıklar, cinsel doyuma ulaşamayan "iğreti kadınlar" meydana gelmektedir. Pseudo-********* (yapay-dölyolu) aktif bir organ olmadığı gibi, cinsel zevk duymaktan da yoksundur. Ameliyat geçirenler sadomi faaliyetlerine devam etmektedirler; bu gibi kişiler "hayali" bir kadını düşlemektedirler. Transseksüellerin ruh hastası oldukları kabul edilmeli, cerrahi müdahaleden, kaçınılmalıdır. Çünkü bununla yalnızca aldatıcı iğreti bir sonuç elde edilmektedir. Transvestizm Transvestit olarak tanımlanan cinsel sapık, karşı cinsin giydiği giysileri giymek ihtiyacında olan kişidir. Günümüzde, kadınlar, büyük bir rahatlıkla ve en ufak bir sakınca görmeden erkek giysileri giyebildikleri için, kadın transvestitler konusunda pek fazla bir şey duyulmamaktadır; bu konuda dikkat çeken ya da gazetelere düşen olayların büyük bir çoğunluğu erkeklerle ilgilidir, ve çoğu kez bu erkeklerin homoseksüel oldukları ortaya çıkar. Oysa, kadın transvestitlerin çoğu lezbiyen (sevici) olmakla birlikte, gerçek erkek transvestit homoseksüel olmayabilir. Örneğin erkek homoseksüel bir partiye ya da eğlenceye giderken kadın giysileri giyebilir. Ama bu, diğer erkekleri çekebilmek içindir. Gerçek transvestit, kadın giysileri giyer ama gene de cinsel ilgisi karşı cinse dönüktür Kendi erkekliği konusunda bir takım kaygılar içinde olduğu için, erkek olduğunu kendi kendine tanıtlamak amacı ile kadın giysilerine bürünür. Babanın zayıf, annenin ise güçlü olduğu, yani geleneksel ölçülerin ters yüz olduğu bir aile içinde yetişmiş olabilir. Böylece kadın giysileri giyerek, yaşantısını geniş ölçüde etkilemiş olan güçlü ananın özelliklerini kazanmak çabasındadır. Ters görünmekle birlikte gerçek olan şudur ki, kadınlaştıkça erkekliği güçlenir bu kişilerin. Bir başka tür transvestit de, tümüyle kadın giysilerine bürünmez de, günlük normal giysilerinin altında bir tek kadın eşyası bulundurur çoğu kez. Bu kişi, çocukluktan kalma bir hayali gerçekleştirmektedir. Bütün amacı, kadınların da bir penise sahip olduklarına kendi kendini inandırmaktır. Çocukken, her bakımdan güçlü ve kusursuz olarak gördüğü annesinin bir eksiği olduğunu fark ettiği zaman son derece korkmuş ve aynı şeyin annesinden çok daha güçsüz ve çelimsiz olan kendisinin başına da geleceğine inanmıştır. Böylece kadın eşyası giyerek kendi hadımlık korkularını gidermeğe çalışmaktadır. Bu tür transvestitler, çoğu kez hem kendi penislerine hem de kadın eşyalarına bakarak ayna karşısında kendi kendilerini tatmin ederler. Transvestit ile transseksüeli karıştırmamak gerekir. Transseksüel adı verilen cinsel sapık, her bakımdan karşı cinsin yaşantısını sürdürür. Yapı ve kromozom bakımından tek cinsli olduğu tanıtlanmış bile olsa, kendisinin «yanlış gövde içinde bulunduğu» kanısından bir türlü kurtulamaz. Yukarıda da anlatıldığı gibi, transvestit, erkek olduğunu, bir penise sahip olduğunu kendi kendine tanıtlamak çabasındadır. Oysa, transseksüel (eğer erkekse) cinsel organlarının bir ameliyatla değiştirilmesi için hekimlere yalvarır. Bu tür ameliyatlar her zaman başarılı olmayabilirler, yani sapığın problemlerini her bakımdan çözümleyemezler; ama bazı hastaların kendi canlarını alacak kadar ileri gitmelerini önlemek için uygulanırlar
-
CİNSEL TEDAVİLER Cinsel yaşam, herkes için büyük önem taşır. Yaşamımızın her alanında olduğu gibi, cinsel yaşamımızda da zaman zaman sorunlarla karşılaşırız. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız sorunları, aile bireyleriyle, arkadaşlarımızla paylaşabilir, destek ve yardım alabiliriz. Önemli bir sağlık sorunumuz olduğunda, tanıdığımız ya da yakınlarımızın önerdiği bir doktora başvururuz. Oysa cinsel sorunlarımızı hiç kimseyle paylaşamaz ve nasıl çözümleyebileceğimizi de bilemeyiz. Konuşulmadığı için, bu sorunların sadece bizim başımıza gelen bir felaket olduğunu düşünür, uzun süre kendiliğinden çözümlenmesini bekleriz. Profesyonel yardım almaya karar verdiğimizde ise, nereye ve kime başvuracağımızı bilemez, kapı kapı dolaşıp zaman ve para kaybına uğrayabiliriz. Cinsel sorunlar çok yaygın ve çok çeşitlidir. Bunların ayrıntılı olarak tanımlanmış bir bölümüne, cinsel işlev bozukluğu diyoruz. Son 30 yıldır, cinsel işlev bozuklukları için çeşitli tedavi programları geliştirilmiştir. Cinsel işlev bozukluğunun tipine göre değişik olmakla birlikte, cinsel tedavilerin başarı oranları çok yüksektir. Yıllarca süren bir bozukluk, doğru tedavi ile, birkaç ay gibi kısa bir sürede düzelebilmektedir. Erken boşalma ve vajinismus gibi bazı cinsel işlev bozukluklarının düzelme oranları %90´ın üzerindedir. Cinsel istek bozuklukları, erkeklerin sertleşme bozuklukları, kadınların uyarılma ve orgazm bozuklukları daha uzun sürede düzelir. Sabit bir cinsel eşi olan bireylerde, çift tedaviye birlikte alınır ve düzelme şansı daha yüksektir. Cinsel tedavi, ilk görüşmede, durumun tam bir değerlendirmesi ile başlar. Terapist, önce her iki eşle ayrı ayrı görüşür. Bu görüşmelerde, geçmiş cinsel yaşam özellikleri, masturbasyon, eşli cinsel etkinlikler, ilk cinsel birleşme deneyimi, sürekli cinsel ilişkiler, kişinin yaşam boyu cinsel yanıtları açısından incelenir. Bireylerin genel sağlık durumu, geçirilmiş veya sürekli hastalıkları, kullandığı madde ve/veya ilaçlar sorgulanır. Sonra, cinsel sorunun ne zaman ve ne şekilde başladığı, nasıl değişiklikler gösterdiği, o güne kadar olan tedavi girişimleri ve bunların sonuçları incelenir. Cinsel işlev bozukluğunun bedensel bir nedene bağlı olarak ortaya çıkabileceği düşünülürse, gerekli tetkik ve uzman muayeneleri istenir. Eşlerin her birinin cinsel sorunu nasıl gördüğü, bu sorunun çiftin ilişkisine etkileri değerlendirilir. İlişkilerinde belirgin çatışma alanları olan çiftler için, cinsel tedaviden önce veya aynı zamanda eş tedavisi gerekebilir. Çocuk istemeyen çiftlerde, bir kadın hastalıkları uzmanı yardımıyla, uygun bir doğum kontrol yöntemine başlanır. Çiftin cinsel yaşamı ve sorunları öğrenildikten sonra, her iki eşin cinsel yanıtlarındaki bozukluklar belirlenir. Sorun oluşturan cinsel işlev bozukluğunun ne olduğuna karar verilir, cinsel işlevin ve bozuklukların fizyolojisi çifte anlatılır. Tedavinin hedefleri terapist ve çiftin işbirliği ile belirlenir. Terapist, uygulamayı düşündüğü cinsel tedavinin özelliklerini, tedavi aşamalarını, beklediği sonuçları çifte anlatır. Terapist, cinsel işlev bozukluğunun tipine ve şiddetine göre, çiftin özel durumunu da göz önüne alarak, tedavinin ne kadar süreceği ve bu sürede kaç görüşme yapılacağı hakkındaki görüşünü de açıklar. Cinsel tedavi süreci, çiftin cinsel yaşamında özel ve yapay bir dönemdir. Her bireyin, her çiftin cinsel yaşamı sadece kendisini ilgilendirir, normal koşullarda kimseyle paylaşılması da gerekmez. Ama cinsel tedavide, terapistin cinsel yaşamın tüm ayrıntılarını öğrenmesi ve cinsel yanıtlarda istenen değişiklikleri sağlamak için farklı cinsel davranışlar önermesi gerekebilir. Cinsel tedaviler, cinsel birleşme olmayan yeni evliler, gebe vajinismuslar gibi bazı özel durumlar dışında, acil değildir. Çiftin genel yaşamının uygun olduğu, cinsel yaşamlarına odaklanabilecekleri herhangi bir zamanda yapılabilir. Cinsel tedavide, değişimi başlatan ve yeni cinsel becerileri öğreten terapist olmakla beraber, çiftin sorumluluğu büyüktür. Düzelmeyi sağlayan, terapistin yol göstermesiyle, eşlerin motivasyon ve çabasıdır. Cinsel tedavi sürecinin başlangıcında, çiftten bu dönemde cinsel yaşamlarına özel bir önem vermeleri ve yaşamlarının diğer bölümlerini buna göre ayarlamaları istenir. Tedavi süresince, eşlerin birbirinden ayrı kalmasını gerektirecek 1-2 günden uzun seyahatleri olmamalıdır. Evde, özellikle eşlerden birinin aile bireylerinin uzun süreli, yatılı misafirliği planlanmamalıdır. Çift evi zorunlu olarak aile bireyleriyle paylaşıyorsa, bu kişilerin uzun süreli seyahatleri düşünülmeli, diğer aile bireylerinin bu konuda olası yardımları tartışılmalıdır. Çiftin yatak odasını sürekli veya kısmen paylaşan çocukları varsa, önce çocuğun kendi odasında yatma eğitimi tamamlanmalıdır. Bunların hepsinin amacı, çifte cinsel yaşamlarında tam bir rahatlık sağlamaktır. Bazen çiftin banyoya yakın bir odaya taşınması ya da gıcırdayan bir yatağın değiştirilmesi gibi çok basit ev içi düzenlemeler yararlı olur. Eşlere bu dönemde birbirlerine özen göstermeleri, birbirlerinin hoşuna gidecek özel durumlar ayarlamaları da önerilir. Geçmiş ilişkilerindeki sorunlar ne olursa olsun, cinsel tedavi, genel ve duygusal ilişkilerinde de yeni bir dönem açmak için bir fırsattır. Cinsel tedavi, çoğu zaman gecikmiş bir cinsellik eğitimidir. Cinsel işlev bozukluklarının çoğunun ardında bireyin/çiftin cinsellik konusundaki bilgi eksikliği ve yanlış cinsel inanışları yatmaktadır. Yanlış cinsel bilgilerin düzeltilip, doğru bilgilerin verilmesine ilk değerlendirme görüşmesinden itibaren başlanır. Hemen her çifte, başlangıç oturumlarında, kadın ve erkek cinsel organlarının yapısı ve işleyişi, cinsel yanıtların fizyolojisi anlatılır. Çiftin tedavinin mantığını anlayabilmesi için, önce cinsel işlev bozukluğunun işleyişini anlaması sağlanmalıdır. Tedavi oturumlarında, eşlerin hem geçmiş cinsel yaşamlarındaki hatalı davranışlarını, hem de genel ve cinsel iletişimlerindeki aksaklıkları görmeleri sağlanır. Cinsel terapilerin başlangıcında, genellikle cinsel birleşme yasaklanır. Cinselliği bir merdiven gibi düşünürsek, basamaklar birer birer çıkılacaktır ve cinsel birleşme son basamaklardadır. Cinsel ilişkiyi, birleşmeden ibaret gören yanlış inanış çok yaygındır ve birçok cinsel soruna yol açmaktadır. Çifte yerleşik sevişme alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik cinsel ödevler verilir. Bu ödevleri yapmadan önce, eşlerin yıkanmaları, tamamen çıplak olmaları, üstlerine bir şey örtmemeleri ve odada birbirlerini görmelerine yetecek bir ışık olması istenir. Genellikle cinsel ödevler, eşlerin öğretilen şekilde, sırayla birbirlerini okşaması ile başlar, bu sırada cinsel yanıtlarla ilgilenmemeleri, dokunmanın cinsel hazzını yaşamaları istenir. Böylece, kendilerinin ve cinsel eşlerinin bedenini farklı bir şekilde keşfetmeleri amaçlanır. Bu çalışmada, cinsel birleşme hedefi olmadığı için, cinsel yanıt oluşturma kaygıları da azalacaktır. Bu sıralı okşama çalışması, çıplaklık gibi çeşitli kaçınmaları azaltmaya ve sevişmeye katılımı düşük olan kadınların etkinliğini arttırmaya da yardım eder. Sevişme süreleri ve cinsel davranış çeşitliliği yeterli olan çiftlerde, okşama çalışması gerekli olmayabilir. Erken boşalma ve Vajinismus vakalarında, okşama çalışması sık kullanılmaz. Her cinsel işlev bozukluğu için, ayrı cinsel beceri geliştirme teknikleri vardır. Bunların hangisinin, kime, ne zaman, ne şekilde ve ne süreyle uygulanacağına, terapist duruma göre karar verir. Genellikle cinsel beceri geliştirme teknikleri, basitten karmaşığa doğru hiyerarşik bir sıra izleyerek uygulanır. Hemen bütün cinsel ödevler, basit bakma ve dokunma çalışmaları ile başlar, adım adım cinsel birleşmeye kadar ilerler. Terapi oturumlarında, cinsel ödev uygulamaları tartışılır, hatalı davranışlar düzeltilir, zorlukların çözüm yolları üretilir, eşlerin her konuda duygularını paylaşmaları özendirilir. Kendilerini içtenlikle ifade etmeleri desteklenir, birbirlerini dinleyip, gerçekten anlamalarına yardım edilir. Böylece sağlıklı bir iletişim kurulmaya çalışılır. Cinsel ilişki, iki insan arasında özel bir iletişim biçimidir. Aynı zamanda,çiftin genel iletişiminin de bir parçasıdır. Bu nedenle, cinsel tedavinin odağı, cinsel yaşam olmakla beraber, çiftin genel iletişimine de olumlu katkıları olur. Cinsel tedavi sürecinde, çift birlikte bir sorun çözümleme deneyimi yaşamıştır. Paylaşılan bu olumlu deneyim, gelecekte karşılaşılacak sorunları da çözümleyebilecekleri güvenini yaratır ve eşleri birbirine yakınlaştırır.
-
Hazırlayan: Dr. Verda Bitlis Tüzer Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği 90'larda cinsel işlev bozukluklarının Tedavisi Masters ve Johnson'un (1970) çalışmalarından sonraki 25 yılda cinsel işlev bozukluklarının ele alınması ve tedavisinde önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır. Masters ve Johnson, kadın ve erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde üç temele dayandırdıkları bir model önermektedirler: (a) Her iki cinste de paralel, dört-evreli ardışık fizyolojik ve öznel uyarılmanın olması (cinsel yanıt döngüsü); ( cinsel işlev bozukluklarının oluşumunda ve sürmesinde yanlış bilgilenme ve performans kaygısı başta olmak üzere psikojenik faktörlerin önde gelmesi; © Cinsel işlev bozukluklarının çoğunun kısa, sorun-odaklı tedavi yaklaşımlarına (sensate focus yani duyumsal keşif gibi) iyi yanıt vermesi. Son yıllarda model Azalmış cinsel istek bozukluğu ve cinsel travma veya istismar sonucu ortaya çıkan sorunların tedavisinde de kullanılmaya başlanmıştır. Öte yandan 1980'lerin başından beri cinsel terapilerde giderek organik ve biyomedikal faktörlerin rolü üzerinde durulmaya başlanmıştır. Her ne kadar bu durum en çok erektil bozukluk tanı ve tedavisi için geçerli ise de azalmış cinsel istek bozukluğu, erken boşalma ve cinsel ağrı bozukluklarında da önem kazanmaya başlamıştır. Ayrıca yaşlılarda ve kronik hastalığı olanlarda cinsel işlev bozuklukları üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır. Psikolojik faktörler açısından da cinsel sorunların başlamasında ve sürmesinde kaygıdan çok bilişsel süreçlerin-algılama ve dikkatle ilgili süreçler-rolü üzerinde tartışılmaktadır. Buradan yola çıkılarak çoğu zaman cinsel istek ve uyarılma bozukluklarının altında yatan sebepler olan performansla ilgili zorlukların veya "seksi olma isteği"nin elenmesi tedavideki odak noktaları olmalıdır. İlişki ile ilgili faktörler halen cinsel işlev bozukluklarının oluşumunda odaklanılan bir diğer alanı oluşturur. İletişim sorunları, güven ya da yakınlığın olmaması ve güç çatışmaları cinsel sorunlara en sık eşlik eden sorunlardır. Kültürel ve toplumsal etmenler de önemlidir. Erkeğe ve kadına biçilen roller de cinsel sorunların sıklığını etkiler gibi görünmektedir. Cinsel işlev bozukluklarının tedavisini genel olarak ele alırsak; A. Tedavide genel ilkeler: 1) Hasta olan cinsel ilişkidir. 2) İletişim yoluyla cinsel öykünün yeniden ele alınır 3) tedavide öğrenme becerileri vurgulanır. 4) Eğitim, destek, öneri ve içgörü üzerinden çalışılır. 5) Eşler için kaygı omaksızın yakınlık ve zevk sağlamak hedeflenir. B. Davranışçı cinsel terapi teknikleri: 1) Eğitim: cinsel yanıtı anlamak 2) Duyumsal keşif: performans kaygısını azaltmak, partnerin cinselliğini öğrenmek, cinsel birleşme dışındaki cinselliğe odaklanmak, iletişimi artırmak 3) Kendini uyarma: kendi cinselliğini öğrenmek, kaygıyı azaltmak 4) Gevşeme eğitimi: kaygının azaltılması 5) Dur/Başla tekniği: özellikle erken boşalmada uygulanır. 6) Daha ileri davranışçı yöntemler C. Bilişsel Tedavi: Zihni meşgul eden düşünceleri uzaklaştırmak, cinsel haz ve yakınlığa odaklanmak 1) Duyumsal keşif: zihinsel odaklanma 2) Anksiyetenin azaltılması: düşünce durdurulması, dikkati başka yöne çevirme 3) Cinsel tutumların yeniden uyarlanması 4) Öykü terapisi D. Çift terapisi:Duygusal ilişkilerde altta yatan işlevsizliği tanımak, çiftlerin iletişimine yardım etmek 1) Çatışma çözümü 2) Yakınlığın artırılması 3) İletişimin artırılması 4) İlişkideki diğer konuların çözümü E. Bireysel terapi: 1) Cinsellik ve/veya yakınlık ile ilgili ikili duyguların çözülmesi 2) Eşle ilgili ikili duyguların anlaşılması 3) Depresyon veya anksiyetenin tedavisi 4) Cinsellikle ilgili kendilik imajının değişimi Erektil bozukluğun tedavisi: Erektil bozukluktaki tıbbi nedenleri gözönüne aldığımızda son yıllarda tedavide tıbbi ve cerrahi yaklaşımlar çoğalmıştır. Bunlardan bazıları (a) cerrahi protezler ve penil implantlar, ( ******* içine (intracorporal) vazoaktif ilaçların enjekte edilmesi, © sıkma (konstriksiyon) halkası ve vakum pompası, (d) ağızdan uygulanan ilaçlardır. Ayrıca kan akımı yetersizliği ya da venöz kaçağın düzeltilmesine yönelik cerrahi girişimler de yapılmaktadır. Son yıllarda penil protezlerin yerleştirilmesi konusunda önemli ilerlemeler vardır. Günümüzde yaygın olarak kullanılan penil protezler arasında yarı-sert, silikon tipte olanlar ve şişirilebilir veya hidrolik protezler sayılabilir. Bu cihazlar cinsel ilişkiye girileceği zaman şişirilmekte, ilişki sonrasında da önceki halini alabilmektedir. Şişirilebilen protezler çok daha pahalıdır ve operasyon sonrası komplikasyonlar-enfeksiyon gibi- daha fazla olabilir. Öte yandan cinsel eş daha fazla tatmin olmaktadır. Cerrahi olarak protez yerleştirilmesi organik sebebe dayanan (diyabet, hipertansiyon gibi) ve şiddetli (önceden tıbbi tedavi, penise vazoaktif ilaç enjeksiyonu, vakum cihazı denenip sonuç alınamayan hastalar) erektil bozukluklar için önerilmektedir. ******* içine papaverin, prostaglandin E1, fentolamin gibi vazoaktif maddelerin enjekte edilmesi arteriyel kan akımının artırılması ve kan basıncının artmasıyla sertleşmenin oluşması amacına yöneliktir. Başlangıçta etkinliği %75 gibi yüksek olabilir. Cinsel eşin memnuniyeti de yüksektir. Uzun süreli sertleşme, ******* ve testislerde ağrı, peniste doku sertleşmesi, karaciğer işlevlerinde bozukluklar ve genel enfeksiyon gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Vakum cihazları ve sıkma halkaları penise vakum oluşturarak kanın penise dolmasını sağlar. Sıkma halkası en fazla otuz dakika tutulmalıdır. Cinsel eş tarafından kabulü diğer yöntemlerden farklı olmasa da bazen hastaların kabul etmede ve uygulamada zorlandığı belirtilmiştir. Peniste soğukluk, ağrı, hissizlik, boşalmanın olmaması ya da ağrılı olması, morarma gibi yan etkiler görülebilir. İlaç tedavileri yaygın olarak uygulanmaktadır. Etkisini merkezi sinir sistemi üzerinden gösteren bir ilaç olan yohimbin hem organik hem de psikojenik kökenli erektil bozukluklarda kullanılır. Sürekli kullanımda uykusuzluk, başağrısı, çarpıntı, kan basıncında hafif yükselme görülebilir.Trazodon depresyon tedavisinde kullanılan serotonerjik bir ilaçtır. Uzun süre kullanımı gerekir. Yan etki olarak uyku hali, bulantı, kusma, başdönmesi, idrar tutukluğu ve priapizm yapabilir. Sildenafil penisteki düz kasları gevşetip penise kan akımını artırarak etki eder. Bu ilacın etki edebilmesi için cinsel uyarılma gerekmektedir. Erkeklerde cinsel isteği artırmaz. Cinsel aktiviteden 1 saat önce alınmalıdır. Hem organik hem de psikojenik kökenli olgularda etkilidir. Başağrısı, yüzde kızarma, hazımsızlık, burun akıntısı, görme bozukluğu (mavinin algılanmasında bozukluk, parlak ışığa hassasiyet) ve diyare görülebilir. Nitrat grubu ilaçlarla birlikte kullanıldığında ani kan basıncı düşmesi ve buna bağlı ölüme yolaçabilir. Eğer eksikliği saptanırsa erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde testosteron da kullanılabilir. Lipid ve kilo kontrolü yapılarak kullanılmalıdır. Azalmış libidoya etkili olabilir. Gingko Bilobanın antidepresanlara bağlı cinsel yan etkileri düzelttiği bildirilmiştir. Etkisinin genital bölgedeki kan akımı artışına bağlı olduğu düşünülmektedir. Cinsel tedaviler: Sertleşme bozukluğu bireyin yalnızca partnerli etkinliklerinde görülüyorsa, diğer durumlarda (sabah uyanınca, gün içinde kendiliğinden ya da mastürbasyonda) tam sertleşme varsa, bu sorunun psikolojik olduğu yönünde önemli bir ipucudur. Tedavini başarısında uygulanan yöntemin ve terapistin profesyonel becerisi kadar çiftin tedaviye uygunluğunun, düzelme isteği ve çabasının da rolü vardır. Cinsel terapilerde genelde tedavi oturumları çiftle birlikte düzenlenir. Ancak düzenli bir cinsel eş yoksa bazen bireysel tedaviler de düzenlenebilir. Tedavide bilişsel ve eğitime dayanan girişimler önemlidir. Bu konuda sorunu olan bireylerin sıklıkla cinsel uyarılmanın doğası, cinsel beceriler ve partnerlerinin cinsel tatmin beklentileri konusunda yanlış düşünceleri vardır. Ayrıca çiftlerin iletişim becerileri ve cinselliğe ilgileri de oldukça belirleyicidir. Terapist ilk görüşmeden itibaren çiftin yanlış cinsel bilgilerini düzelterek, yeri geldikçe doğru cinsel bilgiler vererek, cinsel mitleri tartışıp açıklayarak, cinsel teknikler öğreterek eğitimci rolü oynar. Hem bilişsel hem de kişilerarası süreçlere odaklanan beş basamaklı bir tedavi modelinde; bilişsel yeniden yapılanma, performans kaygısının azaltılması, cinsel beklentilerin düzenlenmesi, çiftin iletişim açısından eğitimi ve yinelemenin önlenmesi yer almaktadır. Her eşin cinsellik hakkında ve cinsel duyguları hakkında konuşması önemlidir. Cinsel ilişkinin birleşmeden ibaret olmadığı, sertleşmenin zevk almak için mutlaka gerekli olmadığı, sertleşme için yeterli cinsel istek ve uyarılma gerektiği ancak kaygının bunu kolayca etkileyebileceği bilinmelidir. Bekar erkeklere yönelik tedavi girişimleri arasında cinsel tutum değişikliği, masturbasyon egzersizleri ve sosyal beceri eğitimi vardır. Genelde özsaygı ve cinsel doyumda artış olduğunda sertleşmede de düzelme olmaktadır. Sonuçta çoğu kişi için tıbbi/cerrahi çözümler zaman gerektiren ve sonucu belirgin olmayan psikolojik tedavi yöntemleri ile kıyaslandığında çabuk çözüm vadeder görünmektedir. Ancak son çalışmalar bilişsel ve kişilerarası faktörlerin önemine işaret etmektedir. Önemli olan birey/çifti iyi değerlendirmek, hangi yaklaşımdan yarar göreceğini bütüncül bir yaklaşımla ele alabilmektir. Erken Boşalma: Boşalma denetiminin öğrenilmesi idrar tutma üzerinde denetim kazanılmasına benzer. Erkekler ergenlik çağlarından başlayarak masturbasyon ya da cinsel ilişki ile genellikle kendiliğinden boşalma denetimini öğrenirler. Ancak seyrek masturbasyon, düzenli cinsel ilişki olanağı olmaması, sınırlı süre içinde para karşılığı ilişki gibi durumlar boşalma refleksi üzerinde denetim sağlamayı öğrenememe olasılığını artırır. Düzenli bir cinsel yaşamı ve sürekli bir cinsel eşi olmayan erkeklerde erken boşalma tanısı koymakta acele edilmemelidir. Boşalma denetiminin öğrenilmesi için düzenli cinsel deneyim gerekir. Tedavi yaklaşımları arasında geleneksel Dur/Başla ya da Sıkma teknikleri, bilişsel-davranışçı yöntemler ve ilaç tedavileri yer almaktadır. Dur/Başla ya da sıkma teknikleri ile başlangıçta olduça yüksek tedavi oranları bildirilse de sonraki izlemlerde geriye dönüşler de sık görülmüştür. Son yıllarda fluoksetin, klomipramin gibi serotonerjik antidepresanlar tedavide sıklıkla önerilmektedir. Ancak bu ilaçların cinsel isteği veya uyarılmayı azaltabileceği de göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca ağız kuruluğu, uyku hali, kabızlık gibi yan etkileri de ortaya çıkabilir. Azalmış cinsel istek bozukluğunun tedavisi: Öncelikle tıbbi (hormon dengesizliği, ilaç kullanımı ve diyabet gibi) ve psikiyatrik durumlar (depresyon gibi) dışlanmalıdır. Cinsel istek bozukluğunun psikojenik yönleri bilişsel-davranışçı ve psikodinamik yaklaşımların bütünleştirilmesi ile tedavi edilebilir. Hastalara o esnadaki cinsel sorunlarına yönelik davranışçı ev ödevleri verilir. Daha derindeki duygusal sorunlar ve tedaviye direnç de ele alınmalıdır. Orgazm ve uyarılma ile ilgili bozukluklarda etkin olan bilişsel davranışçı girişimler cinsel istek bozukluklarında daha az etkindir. Cinsel istek bozuklukları tedaviye daha dirençlidir ve tedavi daha uzun sürelidir. Hastaların tedaviye direnci de daha belirgindir. Terapist hastanın olumsuzdan çok olumluya odaklanmasını sağlamaya çalışır. Gevşeme teknikleri yararlıdır. Duygular ya da ilgiler üzerine konuşarak iletişimi artırmak yapıcıdır. Zaman zaman anksiyete giderici ilaç tedavisi önermek gerekli olabilir. Eşler eğer uyarılmış değillerse cinsel ilişkiden kaçınmalıdırlar. Çift birbirleri ile fantezilerini paylaşabilir. Erotik video ve dergiler yararlı olabilir. Eşle birlikte masturbasyon da önerilir. Partner uyarılma dönemine dek cinsel isteği azalmış eşin cinsel organlarını uyarır, ardından kişi kendini uyararak orgazma ulaşır. Masturbasyon becerileri iyi olmayan çiftlerde eğitim önemlidir. Ayrıca masaj, erotik bölgelerin (göğüs, kaba etler, boyun, kulak vb) öpülmesi gibi fiziksel uyarının da önemi vurgulanır. Sonuçta; vererek ve alarak uyarılmayı öğrenmek, vibratörler, kayganlaştırıcılar ve diğer cinsel araçlar, tutkuyu beslemek ve yatak odası dışında da hoş, nazik veya flörtöz olabilmek önemlidir. Erkekte orgazm Bozukluğu ya da Geç Boşalma: Göreceli olarak daha nadirdir. Bazı cerrahi ya da tıbbi durumlarda (multipl skleroz, omurilik yaralanması, prostat ameliyatı vb) veya ilaç kullanımına bağlı olarak görülebilir. Performans kaygısı, gebe bırakma korkusu, cinsel istek azlığı ve koşullanmalara bağlı olarak da görülebilir. Tedavi müdahaleleri arasında performans kaygısını azaltmak, genital uyarılmayı artırmak sayılabilir. Erkekte ağrılı cinsel birleşme oldukça nadirdir. Tedavisi konusunda bilgiler oldukça sınırlıdır. Sonuç: 1) Masters ve johnson tedavi sonunda başarı oranını %80 ve 5 yıl içinde tekrarlama oranını %5 olarak vermektedir. 2) Son çalışmalar başarı oranlarının sorunların zorluğuna, tekniklerin farklı uygulanmasına bağlı olarak daha düşük olduğunu göstermektedir. 3) Kadın orgazmik bozukluğu, vajinismus ve erkek erektil bozukluğunun tedaviye cevabı çok iyidir. Erken boşalma için de sonuçlar oldukça iyidir. Ancak özellikle erkeklerdeki cinsel istek azlığının tedaviye yanıtı pek iyi değildir.
-
Her yıl 11 bin seks kazası oluyor. Her gün dünyada en az 200 milyon cinsel birleşme yaşanıyor. Kadınların yüzde 30'u dolunay zamanında seks yaparken daha aktif oluyor. Sperm 10 santimetre mesafedeki dölleyeceği yumurtaya 2.5 saniyede ulaşıyor. Erkeklerin dörtte üçü cinsel birleşmeden 2 dakika sonra orgazm oluyor. Hadım erkekler, cinsel yaşamı sınırsızca yaşayanlara kıyasla 13 yıl daha fazla yaşıyor. Kadınların yüzde 12'sinin sperme karşı alerjisi bulunuyor. Amerikan Koku ve Tad Alma Derneği'ne göre kadınlar en çok kabak, muz kabuğu ve salatalık kokusunda baştan çıkıyor. Hemcinslerine göre daha fazla österojene sahip olan sarışınların anne olma şansı daha yüksek. Seks daha fazla sakal çıkmasına yol açıyor. Her yıl 250-1000 kişi (kadın-erkek) mastürbasyon yaparken ölüyor. İlginç Seks İstatistikleri
-
Futbol=Cinsellik. Çünkü ikisinde de pozisyon zenginligi esastır. ikisinde de çamurlu ortam sevilmez. ikisinde de motivasyon neticeyi etkiler. ikisinde de çocuklar problem olur. ikisi de şifreli kanaldan yayınlanır. ikisini de düş paklar. ikisinde de skor önemlidir. ikisinin de magandası çekilmez. ikisinde de ofsayta düşülür. ikisinde de 'ilk kez milli' olunur. ikisinde de frikik vardır. ikisinin icrası için de tesis gereklidir. ikisi de nadiren ertelenir. ikisinin de profesyoneli köşe olur. ikisinde de belli bir yaştan sonra jubile gereklidir. ikisi de ısınma hareketleri gerektirir. ikisinin de paralı yapılanında menajerlik sistemi vardır. ikisinde de sakatlık riski vardır. ikisinde de deplasman korkusu yaşanır. ya da Futbol eşit değildir cinsellik, çünkü... Birinde 11 kisi ile paslaşmak esasken diğerinde bireysellik esastır. Birinde seyirci performans artırırken, diğerinde düşürür Birinde takımlar aynı cinsten oluşurken, diğerinde karmadır. Birinde hata yaptıkca takimlar azalırken diğerinde çoğalır. Birinde sadece gol atan sevinirken, diğerinde iki tarafı da sevindirir.
-
Cinsel birleşmenin ön şartı olan cinsel uyarım veya cinsel coşkulanma kavramını tanımlamak pek kolay değildir. Genellikle birlikte görüldükleri halde ve ilk bakışta birbirlerini çağrıştırmalarına rağmen uyarılma, erkekteki sertleşmeyle kadındaki ıslanma olgularından ayrı birşeydir. Uyarılma, duygularla bağlantılı olarak erkek ve kadın vücutlarının cinsel temas için birleşebilir duruma gelmesi sürecidir. Bu süreç içinde vücutta önemli değişiklikler ortaya çıkar. İşte penisin sertleşmesi ve dölyolunun ıslanması bunlardan en belirgin olanlarıdır. Ama aslında bu değişiklikler, söz konusu sürecin ancak sonucudur. Dolayısıyla cinsel uyarılmada ya da çoşkulanmada temel olan, söz konusu değişikliklerden çok bir sevgiliye beslenen çekilme duygusudur. Bu duygu, daha soyut bir şekilde belirli birini düşünmeden yalnızca o cazibeye ve arzuya kapılarak da yaşanabilir. Erkek de kadın da doğrudan bir fiziksel temas olmaksızın coşkulanabilirler. Karşı cinsten birinin dahil olduğu erotik bir durum da uyarıcı olabilir. Keza bazı insanların belirli bir melodiyi duyduklarında ya da kokuyu aldıklarında coşkulandıkları bir gerçektir. Fiziksel temas bulunmadan coşkulanma, yani psikolojik uyarılma, erkeklerde daha yaygındır. Kinsey, bu amaçla incelediği bir grupta erkeklerin % 62'sine karşılık kadınların ancak % 14'ünün striptease seyrederken coşkulandığını belirlemiştir. Cinsel ilişkiyi çizgi veya resim olarak görmekle erkeklerin % 77'si cinsel uyarım duydukları halde 'kadınların yalnızca % 32'si coşkulanmış, hatta çoğu bundan rahatsız olduklarını söylemişlerdir. Başka insanları cinsel eylem içinde seyretmiş olan erkeklerin çoğu coşkulandıklarını bildirirken, kadınlardan rahatsız olmayanlar bile ancak kayıtsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Bu oranlar, erkeklerin psikolojik uyarımlara olan bağımlılıklarını göstermekten öte, hiç tanımadıkları bir kadına, hatta genel anlamda kadınlara bakarak veya onları düşünerek ya da kişilerin belirsiz olduğu bir cinsel ilişki anını izleyerek ya da kafasında kurarak coşkulandığını göstermektedir. Bu erkek ve kadın cinsellikleri arasındaki farklılığı yansıtmaktan öteye bir anlam taşımaz. Gerçekten, başka alanlarda da ortaya çıktığı üzere iki cins arasında bir yaklaşım farkı bulunduğu kuşku götürmez. Ancak bu farkı açıklamak için yapılan önermelerin çoğu tatmin edici değildir. Örneğin bazılarına göre erkeğin cinsel dürtüleri kadınınkilerden daha güçlüdür. Bazıları cinsler arasındaki farklılığı, kadının doğuştan daha ahlaklı olmasına bağlarlar. Bazıları ise farklılığın, her iki cinsin üremedeki rollerinden kaynaklandığını savunurlar ya da fizyolojik yapılarından dolayı olduğunu ileri sürerler. Sonuç olarak, cinsel bilimcilerin hepsi, genellikle erkeklerin cinsel fantaziye yani cinsel düşlere ve düşünceye kadından daha yatkın olduğunu söylemekle birlikte, bunun nedenleri konusunda ortak bir görüşe sahip değildirler. Zaten eşler açısından önemli olan bu gerçeğin bilinmesi ve böylece gereksiz kuşku ve huzursuzlukların önlenmesidir. Kinsey, kocalarının pornografik resimler biriktirdiğini keşfedince boşanmak için mahkemeye başvuran kadınlardan bahsetmekte ve bu durumları insan cinselliğine ait temel gerçeklerin bilinmemesinin üzücü sonuçlarına örnek olarak vermektedir. Fiziksel temasa dayanan coşkulanma açısından da kadın ve erkek arasında belirli farklar bulunur. Cinsel uyarım sırasında vücudun bazı noktaları diğerlerine oranla çok daha fazla duyarlılaşırlar. Bunlara uyarım bölgeleri denir. Bunların dokunulması veya öpülmesi, belli koşullarda eşleri orgazma götürebilir. Bu kadar olmasa bile, uyarım bölgeleriyle temasın cinsel tepkilerde bir yükselişe yol açtığı kesindir. Aşk oyunlarının başlangıcında ilk keşfedilen bölgeler, her iki cinste de dudaklar, boynun arkası ve yanlarıyla kulaklar, erkeklerde ayrıca kuyruksokumudur. Bunlar, ikincil uyarım bölgeleri olarak bilinirler. Göğüsler, kalçalar, bacak ve ayaklar bu gruba girerler. Aşk oyunlarının daha ileri aşamalarında birincil uyarım bölgelerine sıra gelir. Bunlar, erkekte *******, erbezleri ve perine (apışarası), kadında ise toplu olarak "vulva" diye adlandırılan dış cinsel organlar bölgesidir. Özellikle leğen kemiğinin üzerindeki tüylerle kaplı deri ile dış dudaklar, "vulva"nın çok duyarlı alanlarıdır. Keza makat ve perine için de bu söylenebilir. Ancak kadının cinsel organlarının en duyarlı olanı ve orgazm tepkisinin temel kaynağı, "vulva"nın ön tarafında ve iç dudaklar arasında korunmuş bir şekilde bulunan "klitoris"dir. Klitoris de ******* gibi sertleşme yeteneğine sahiptir. Uyumlu bir cinsel beraberlik açısından eşlerin yalnızca uyarım sağlayan bölgeleri keşfetmeleri yeterli değildir; ne tür uyarılmadan hoşlandıklarını da araştırmalıdırlar. Pratik içinde taraflar, çeşitli bölgelerin yumuşak mı, yoksa sert mi okşanmasının, öpülmesi mi yoksa incitilmesinin mi daha fazla hoşa gittiğini anlamaya çalışmalıdırlar. Cinsel birleşmenin ön oyunlarında her iki eş için de ilk hedef, ikincil uyarım bölgelerinin uyarılması olur. "Necking", "Petting" gibi aşk oyunları, doğrudan birleşmeye geçmeksizin ikincil uyarım bölgeleri üzerine yoğunlaşarak gerçekleştirilen cinsel temas türleridir.
-
Nedir...? Cinsel ilişki sırasında ya da sonrasında acı duyulması disparoni olarak adlandırılır. Erkekleri de etkileyebilmekle birlikte genellikle kadınlarda görülür. Disparonisi olan kadınlar sıklıkla ******, klitoris ve labialarda (iç ve dış dudaklar) ağrı duyabilirler. Disparoni nedenleri çok olmakla beraber hemen hepsi tedavi edilebilir niteliktedir. Yaygın sebepler şunlardır ; Lubrikantların yokluğuna bağlı olarak gelişen vajinal kuruluk Atrofik vajinit (sıklıkla menopoz sonrası kadınlarda görülen vajinal mukozanın incelmesi durumu) Bazı ilaçların yan etkileri (örneğin antihistaminikler ya da tamoksifen ) Sentetik iç çamaşırları, spermisitler (gebeliği önleyici maddeler) ve vajinal yıkama materyallerine karşı oluşan alerjik durumlar Endometriozis: uterusun en iç tabakası olan endometriumun normal yeri dışında pelvis içinde, farklı yerlerde de bulunması ve büyümesi nedeniyle, başta kısırlık olmak üzere pelvik ağrı ve disparoni ile seyredebilen hastalık Vulvo - vajinal vestibülit Vajinal bölgeyi etkileyen cilt hastalıkları Üriner sistem hastalıkları,vajinal mantar hastalıkları,cinsel yolla geçen hastalıklar Psikolojik travma (özellikle çocukluk yaşlarında olmakla birlikte ergenlikte de yaşanmış olan cinsel taciz veya benzeri ruhsal travmatik olaylar) Belirtiler... Disparonisi olan kadınlar ****** girişinde yüzeysel bir acı duymakla birlikte, penisin daha ileri girişlerinde daha derin acı duyabilirler. Bazı kadınlar genellikle bu acının verdiği korku ile ilişki sırasında, vajinal kasların, penisin içeri girmesine engel olacak kadar sıkı şekilde kasılmasıyla seyreden ve vajinismus denen klinik tabloya maruz kalabilirler. Teşhis... Disparoninin teşhisi tipik olarak sizdeki belirtilere bağlıdır. Tıbbi ve seksüel hikayenizle birlikte jinekolojik muayenenin de yardımıyla doktorunuz bu şikayetlerinizin nedenini bulmaya çalışacaktır. Acının, genital organlara dokunmakla mı yoksa erken ya da derin penetrasyonla (girişle) mı oluştuğunu ayırt etmek, nedeni bulmak için önemli bir anahtardır. Doktorunuz acının yeri, süresi ve ilişki sonrasında ne kadar sürdüğünü de soracaktır. Ayrıca şu sorular da doktorunuz tarafından sorulabilir ; Daha önceleri, seksüel hayatınızda hiç ağrılı bir cinsel ilişki deneyiminiz oldu mu ? veya en başından beri tüm cinsel ilişki deneyimleriniz ağrılı mı idi ? Hiç uygun bir kayganlaştırıcı kullandınız mı ve eğer kullandıysanız ağrıda azalma oldu mu ? Seksüel hayatınızla ilgili bilgiler (özellikle cinsel yolla geçen hastalıklar konusunda riskli deneyimleriniz oldu mu ?) Daha önce hiç cinsel tacize uğradınız mı ? ya da bir şekilde cinsel organlarınız travmaya maruz kaldı mı ? Eğer orta yaşlarda iseniz ve düzensiz adet sikluslarınız(dönemleriniz), sıcak basmaları veya vajinal kuruluk şikayetleriniz de varsa muhtemelen atrofik vajinit hastalığı olabilir (menopoz sırasında östrojen hormonunun azalmasına bağlı olarak vajinal mukozanın incelmesi). Eğer yeni anne olmuşsanız ve bebeğinizi emziriyorsanız, emzirme olayı da vajinal kuruluk ve buna bağlı olarak disparoniye neden olabilir. Bu fizik muayene sırasında doktorunuz vajinanızı kuruluk, yangı ve özellikle mantar ve herpes başta olmak üzere enfeksiyonlar, genital siğiller ve varsa yara izleri açısından değerlendirecektir. Ayrıca doktorunuz endometriozise ait olabilecek pelvik bir kitle ya da hassasiyet olup olmadığını anlamak için bimanuel (iki elle) muayene ile iç genital (üreme organlarıyla ilgili) organları da değerlendirecektir. Ve eğer gerek görürse bu şikayetlerinizin artmasına neden olabilecek, cinsel taciz, travma ya da anksiyete gibi konular için başka bir uzmanla konsültasyona gidebilir. Ne kadar beklenmeli...? Şikayetlerinizin süresi tamamen altta yatan nedene bağlıdır. Eğer uygun olmayan bir lubrikant kullanımı nedeniyle oluşan bir vajinal kuruluk sözkonusu ise daha uygun birini kullanmakla belirtiler hızla gerileyecektir. Eğer vajinal kuruluğun nedeni atrofik vajinit ise bir ya da iki haftalık lokal-vajinal bir östrojenli krem kullanımı ile düzelecektir. Eğer bir üriner enfeksiyon ya da vajinal mantar hastalığı mevcutsa, bir haftalık bir antibiyotik tedavisi ile enfeksiyonla birlikte disparoni de yok olacaktır. Eğer cinsel yolla geçen bir hastalığa maruz kalmış olmanız nedeniyle disparoni varsa bunun tedavisi de antibiyotik ile olacak ama muhtemelen biraz daha uzun sürecektir. Disparoninin nedeni liken planus veya liken skleroz gibi bir cilt hastalığı ise steroidli kremlerle tedavi uygulanacaktır ancak bu da uzun bir süre alabilir. Eğer disparoni aylar hatta yıllar gibi uzun bir süreden beri varsa muhtemelen olaya psikolojik faktörler de eklenmiştir ve bu durumda belirtiler daha da artmadan uzun süreli bir terapiye ihtiyacınız olabilir. Korunma... Cinsel taciz ya da travma gibi bazı disparoni nedenleri elde olmasa da diğer disparoni nedenlerinden önlemler almak yoluyla korunmak mümkündür; Sıkı giysiler giymeyerek, pamuklu iç çamaşırı kullanarak, hijyenik faktörlere daha dikkat ederek (sık iç çamaşırı değişmek ve genital bölgeyi mümkün olduğunca terden ve nemden uzak tutmak gibi) ve yüzme sonrasında ıslak mayonuzu değiştirerek vajinal mantardan büyük oranda korunabilirsiniz Üriner enfeksiyonlardan korunmak için ve cinsel ilişki sonrasında mümkünse işeyiniz ve tuvalet sonrası cinsel organınızı önden arkaya doğru siliniz. Cinsel yolla geçebilen hastalıklardan sakınmak için öncelikle tek eşliliği tercih ediniz veya mutlaka prezervatif kullanınız. Vajinal kuruluk varsa uygun bir lubrikant kullanınız ve eğer kuruluk atrofik vajinit gibi bir duruma bağlıysa tedavisi yoluna gidiniz. Eğer endometriozis varsa ilişki sırasında derin penetrasyondan (girişlerden) kaçınınız ya da nispeten daha az ağrılı olan adet sonrası ilk ya da ikinci haftalarda cinsel ilişkiye giriniz. Tedavi... Tedavi, disparoni yapan nedene bağlıdır ; Rahat ve sorunsuz bir cinsel ilişki için klitoral uyarının yeterince fazla olmasına dikkat edin ve uygun bir lubrikant kullanın Vajinal mantar enfeksiyonları için antifungal(mantara karşı) ilaçlar kullanın Üriner sistem hastalıkları ve cinsel yolla geçen hastalıklar için uygun antibiyotik kullanın Ağrılı yangılardan kurtulmak için uygun oturma banyoları tatbik edin Vajinal bölgedeki cilt hastalıklarının tedavisi hastalığa göre çeşitlilik gösterir (örneğin likenlerde steroidli pomat kullanılır) Ne zaman doktora başvurmalısınız..? İlk birkaç cinsel ilişki deneyimi bazen pek de rahat olamamakla birlikte asla acı verici olmamalıdır. Eğer ilişki sırasında ya da sonrasında ani bir ağrı olmuşsa mutlaka doktorunuza görünün. Cinsel ilişkide duyduğunuz ilk ağrı sonrasında hemen doktora başvurmanız, cinsel ilişkinin ağrılı bir iş olduğu şeklindeki yanlış bir fikrin, saplantı olarak bilinç altında yer etmesine izin vermemek açısından önem taşımaktadır. Takip... Disparoninin nedenlerinden bir çoğu ilaçlarla tedavi edilebilecek olan fiziksel durumlardır. Buna rağmen, uzun süredir disparonisi olanlar ya da cinsel taciz veya travma nedeniyle disparoni hatta vajinismus gelişmiş olan kadınlar daha uzun ve ayrıntılı takip ve tedaviye gereksinim duyabilirler.
-
Arkadaşlar ortamı kızıstırmaya çalısmayalım.Konuyu kapatıyorum.
-
Konuyu tasıdım ait olduğu yere
-
Rapidshare'de 1 saat boşuna beklemeyin...
wherthus şurada cevap verdi: wherthus başlık Bilgisayar - İnternet - Web - Donanım
Arkadaşım böyle birşey yok.Yanlıs bilgilendirilmişsin.Statik ıp dediğin isteğe bağlı birşey yani adsl kullanıcılarının çoğu dinamik ıp kullanırlar.Modemi kapatıp açtıklarında ıp leri değişir. KOLAY GELSİN -
Sağol canugur ilgin için
-
Sabah kahvaltı yapmadan güne başlamak şişmanlığın oluşmasına zemin hazırlar NEDEN hala yanlış beslenmek istiyoruz! Doğru beslenmeyi bilmemekten mi? Yoksa doğru beslenmenin hayat akışı içerisinde zor gelmesinden mi? Doğru beslenmeyi uygulayabilmek için önce alışkanlıklarınızı bırakmanız gerekiyor. Bu alışkanlıklar ya doğumdan itibaren başlayarak çocukluk ve ergenlik dönemlerinde anne, anneanne veya babaannenin birey üzerindeki etkisinden ya da okul hayatı, iş hayatı, reklam sektörünün çok gelişmesinden dolayı görsel etkilerden kaynaklanmış sadece karın doyurma amacı ile yapılan yanlış beslenme alışkanlıklarından mı? Doğru beslenme alışkanlıkları edinmek için hangi faktörlerin bizleri yanlış beslenmeye ittiğini düşünmeliyiz. Bunlar; • Sabah kahvaltı yapmadan güne başlamak şişmanlığın oluşmasına zemin hazırlamaktır. Ne kadar az zamanınız olursa olsun ister meyve ile veya 1 dilim ekmek 1 parça peynirle kahvaltı yapmalısınız. Uyandıktan 1 saat sonraya kadarkahvaltı etmeniz metabolizmanızın iyi çalışması için gereklidir. • Sabah kahvaltıda yiyeceğiniz gıda maddelerinin protein, yağ ve karbonhidrat oranlarına dikkat edilmelidir. Sabah karbonhidratlar (ekmek, yulaf), muhakkak alınmalıdır. • Kahvaltılarımızda sebze ve meyveye yer verilmeli böylece beynin enerji ihtiyacı olan glikoz daha rahatlıkla salgılanabilsin. • Öğünlerimizde kimyasal maddelerden özellikle uzak durmalısınız. • Günlük vitamin ihtiyaçlarınızı eğer besin maddelerinizden alamıyorsanız vitaminleri sabahları kahvaltıdan almayı denemelisiniz. • Kahvaltılarınızdaki karbonhidrat öğle ve akşam yemeğindeki karbonhidratlar daha fazla olabilir. Sabahtan akşam yemeğine doğru karbonhidratlarda azalma olması gerekirken sebzede ise durum daha farklı olarak sabahtan akşama doğru artan bir biçimde alınmalıdır. • Protein alımı insan vücudu için çok önem taşır. Protein hayvansal ürünlerden alınacağı gibi bitkisel proteinlerden de alınabilir. • Bitkisel proteinin (mercimek, kuru fasulye vs.) içinde belirli oranda karbonhidrat bulunmaktadır. • Karbonhidratsız (ekmek, patates, pilav vs.) beslenme şekilleri insanları güçsüz ve mutsuz yapmaktadır. Bunun için günlük karbonhidrat alımları dengeli bir biçimde olmalıdır. • Vücudun sıvı ihtiyacı su ile karşılanmalıdır. • Günlük sıvı alımı sabahtan başlayıp akşam yatıncaya kadar düzenli bir şekilde 2 ile 3 litre arasında olmalıdır. • Günlük gıda maddeleri 20 ile 30 arasında yağlardan oluşması gerekmektedir. Bunların % 10'u hayvansal, % 10'u tekli doymamış yağlardan, % 10'u ise çoklu doymamış yağlardan alınması gereklidir. • Yağsız bir beslenme yöntemi hormonal sistemi bozmakta, bunun sonucunda da karbonhidrata olan istek giderek artmaktadır. Dengeli ve doğru beslenme insanların beyinlerinde oluşmuş yanlış yemek yeme alışkanlıklarından kurtulması ile başlamalıdır. Gıda maddelerinin alımında amaç tokluk hissi olmamalıdır. Tokluk hissi gıda maddelerinin vücuda alınışından 20 dakika sonra beyne ulaşır. Bu zaman içinde alacağınız gıda maddeleri metabolizmanız için fazla olabileceğinden dolayı yanlış beslenme, dolayısıyla sağlıksız bir vücut meydana gelir. Alınacak gıda maddeleri ağır ağır ve çok çiğnenerek yenilmelidir. Sofradan her zaman tokluk hissi duyulmadan kalkılmalıdır. 3 ana ve 2 ara öğün atlanmamalıdır. Doğru beslenme alışkanlıklarını kazanmanız gerekmektedir, doğru ve düzenli beslenmenin yanında bedensel egzersizlere de önem verilmelidir. Her insanın vücut özellikleri farklılık gösterdiği için her insanın beslenme düzeni de farklı olacağından bireysel beslenme programları düzenlenmeli ve bir denge içinde hayat boyu devam edilmelidir. Hayatınızı kısa süreli diyetler ile yaşayacağınıza uzun vadeli doğru ve dengeli programlar seçmeyi denemelisiniz.
-
KIŞ mevsiminde hem fazla kilolardan kurtulmak hem de hastalıklara yakalanma riskini azaltmak artık mümkün. Kış aylarında özellikle C vitamini yönünden zengin bir beslenme öneren diyet uzmanları, "Bütün yeşil sebzeler kalori açısından fakir, C vitamini yönünden zengindir. Kış diyetinde mutlaka sebze ve meyvalara ağırlık verilmeli" diyor. Yaz beslenmesiyle kış beslenmesi arasında büyük fark bulunduğunu, kışın vücudun direncinin de düştüğünü belirten Diyetisyen Aşkın Yüksel, konuyla ilgili şu bilgileri verdi: "Yaz meyvaları çok suludur, ama vitamin açısından zengin değildir. Kış sebzeleriyse daha zengindir. Kışın vitamine ihtiyaç iki kat artar. Bu da diyet için idealdir. Mandalina ve portakalın dışında yeşil biber, lahana, ıspanak, semizotu, pırasa, brüksel lahanası ve kuşburnu, C vitamini yönünden çok zengin besinlerdir. Sebze ve meyve taze ve anında tüketilmelidir. C vitamini vücutta depolanmadığı için her öğün alınması, özellikle sigara içenlerin daha fazla C vitamini almaya özen göstermesi gerekir." Vücutta C vitamini eksikliğinde halsizlik, çabuk yorulma ve hastalıklara yakalanma riskinin arttığını belirten Yüksel, C vitamini yönünden çok zengin olduğu bilinmeyen patatesin de haşlanmış olarak tüketilmesini önerdi. Yüksel, "Günboyu herkes iki patates yiyebilir. Haşlanmış patateste kalori olmaz" dedi. Kış diyeti Sabah: Kahvaltıda peynir ve kepek ekmeğinin dışında mutlaka portakal, kivi, havuç ya da elma yenmeli. Öğlen: Yemeğin yanında bir portakal suyu, ya da salata bulunmalı. Akşam: Taze sebzelerden kendi suyuyla ya da zeytinyağla yapılmış yemekler yenmeli. Kızartma olmamalı. Sebzeler suyun altında değil, bir kapta yıkanmalı. Kış diyetinin yararları • Kabızlık ortadan kalkar, • Mide ve karaciğer rahatlar, • Yorgunluk, halsizlik görülmez, • Cilt daha parlak hale gelir
-
Kahvaltı Bir tabak doğal yoğurt, 200-250 ml süt ya da 100 gr yağsız beyaz peynir.Süt sevmeyenler için bu ürünlerin yerine 2-3 yumurta ya da 2 parça jambon veya 100 gr et tavsiye edilebilir.Bir adet meyve (meyve suyu olmamalı), suni tatlandırıcılı bir sıcak içecek. Öğle yemeği 150 gr et ya da 200 gr balık(200 gr uskumru, 4 parça pişmiş jambon, 1 adet tavuk butu ya da 4 adet haşlanmış yumurta) 200 gr sebze; yeşil salata, domates, havuç, salatalık, hindiba, karnıbahar ya da sebze yemeği...(10 gr zeytin yağı ile beraber) Akşam yemeği 150 gr et ya da 200 gr balık.(200 gr buğulama balık, 1-2 parça soğuk et, 1 kutu ton balığı ya da 3-4 parça somon füme) 200 gr sebze; patlıcan, mantar, şalgam kökü, kereviz, yeşil ya da kırmızı biber, kabak, ıspanak, kuşkonmaz...(10 gr zeytinyağı ile beraber) Eğer çok aç iseniz, proteini arttırabilirsiniz.Örneğin tavuk yiyebilirsiniz
-
Aile Planlaması Aile planlaması, istedikleri zaman, istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları için ailelere verilen hizmetlerin tümüdür. Aile planlaması ailelerdeki kişi sayısını sınırlandırma anlamını taşımaz. Amaç anne ve doğacak çocukların sağlıklı olması ve çocuk sahibi olmak istendiğinde gebeliğin oluşmasıdır. Çünkü iki yıldan az aralıklarla yapılan doğumlar annenin vücut sağlığını önemli ölçüde bozmakta, gebelik sırasında riskleri artırmakta, hatta ara vermeden arka arkaya yapılan doğumlar anne ölümlerine neden olmaktadır. Ayrıca sık aralıklarla doğan çocukların anne karnında gelişmeleri tam olmamakta (doğum ağırlığı düşük bebekler), sakatlık oranı yükselmekte, bakımları güçleşmekte ve bebek ölümleri artmaktadır. Bütün bunlar gözönüne alındığında aile planlamasının amaçlarını şöyle sıralayabiliriz ; Bireyleri ve aileleri, üreme sağlığı konusunda eğitmek Anne ölümlerini önlemek ve sağlığını korumak Bebeklerin sağlıkla doğmalarını ve yaşamalarını sağlamak Yüksek riskli gebelikleri önlemek İstenmeyen gebelikleri önlemek Çocuk sahibi olmak isteyenlere tıbbi yardım sağlamak Bireyleri aile planlaması yöntemleri konusunda eğitmek. Türkiye'de aile planlaması hizmetleri; Sağlık Bakanlığı'na bağlı olan sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri ve hastanelerin yanında SSK hastaneleri, üniversite ve diğer kamu kuruluşlarının hastaneleri ve özel sağlık merkezlerinde verilmektedir. Kamu kuruluşlarında, kondom ve doğum kontrol hapları ücretsiz dağıtılmakta, rahim içi araç (RİA) ücretsiz ya da çok düşük bir ücret karşılığında uygulanmaktadır. Aile planlaması yöntemleri Aile planlaması amacı ile gebeliği önleyici yöntemler, etkinliği yüksek sağlıklı modern yöntemler ve etkinliği düşük eski yöntemler olarak iki grupta incelenmektedir. A. Etkinliği yüksek, sağlıklı, modern yöntemler 1. Prezervatif (kondom, kılıf) Erkek tohum hücrelerinin (spermlerinin) ******(hazneye) dökülmesini, dolayısı ile sperm ve yumurtanın karşılaşmasını engelleyerek gebeliği önler. Bir başka özelliği de cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşmasını engelleyen tek yöntem olmasıdır. (örn: AIDS, sifiliz, bel soğukluğu vs.) Halk arasında kılıf diye de bilinir. Cinsel ilişki öncesi erkek tarafından doğru şekilde kullanıldığında koruyuculuk oranı % 95 - 98 ‘ dir. Her bir prezervatif bir defa kullanılmalıdır. Sağlığa hiçbir zararı yoktur. 2. Vajinal bariyerler (diyafram, sperm öldürücü krem, köpük, fitil) Diyafram rahim ağzına takılarak spermlerin içeriye geçmesini engeller. Sperm öldürücüler, vajinadaki tüm spermleri işe yaramaz hale getirir. Diyafram ve sperm öldürücüler birarada ve doğru kullanıldığında etkinlikleri artar. İlişkiden önce kadın tarafından yerine yerleştirilir. İlişkiden sonra en az 6 saat yerinde bırakılmalıdır. Sağlığa bir zararları yoktur. 3. Rahim içi araçlar (spiraller) Rahim içine uygulanarak yumurtanın rahim içine naklini, spermlerin yumurtanın yanına gitmesini ve döllenme olsa bile rahim içinin özelliklerini bozarak döllenmiş yumurtanın yerleşmesini engeller. Çıkarıldığında doğurganlık geri döner. Yan etkileri yok denecek kadar azdır, kontrolleri düzenli olarak yapılrsa 10 yıl süre ile % 98 oranında korur. 4. Hormonal yöntemler (doğum kontrol hapları, iğneleri) Hemen hepsi, yumurtlamayı durdurur, rahim ağzı tıkacını kalınlaştırarak spermin rahim içine girmesini engeller, rahim içi zarı inceltir. Haplar ağızdan alınır, 21 ile 25 gün kullanılanları vardır. İğneler aylık ya da 3 aylık iki ayrı formdadır. Enjeksiyon iğne tipine göre her ay, ya da 3 ayda bir kas içine yapılarak uygulanır. Kullanımları bırakıldığında doğurganlık geri döner. Hormonal yöntem kullanmadan önce mutlaka bir muayeneden geçip hangi yöntemin nasıl kullanılacağı hekim ve çift tarafından kararlaştırılmalıdır. Koruyuculuk oranları doğru kullanıldıklarında % 100’e çok yakındır. Özellikle 5 yıldan uzun süre hap kullanan kadınlarda kullanmayanlara nazaran rahim ve yumurtalık kanseri görülme sıklığı yaklaşık yarı yarıya azalmaktadır!. 5. Tüp ligasyonu (kadınlarda kordonların (rahim kanalları) bağlanması) Kadınlarda yumurtanın geçtiği rahim kanallarının kapatılması ya da bağlanması işlemidir. Genellikle genel anestezi ile yapılan küçük bir ameliyat gerektirir. Böylece sperm ve yumurtanın karşılaşması engellenir. Geri dönüşü olmayan bir yöntemdir. Herhangi bir şekilde adet bozukluklarına ya da hormonal değişime, cinsel istek azalmasına neden olmaz. Kesinlikle bir daha çocuk sahibi olmak istemeyen çiftler tercih etmelidir. 6. Vasektomi (erkekte sperm kanallarının bağlanması) Erkekte lokal anestezi ile spermin geçtiği kanalların kesilmesi veya bağlanması işlemidir. Geri dönüşü yoktur. Ancak erkeklik gücünde ya da cinsel ilişkide herhangi bir azalmaya veya değişmeye neden olmaz.
-
Filmler hormonları tetikliyor. ABD, Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir açıklamaya göre izledikleri filmler, insanların ruh hali üzerinde çok etkili oluyor. Araştırmanın ilginç noktalarından biri, kadınlardaki testosteron seviyesinin duygusal filmler izlediklerinde değişmemesine karşın, aynı ‘duygusal’ filmleri izleyen erkek deneklerde bu hormonun seviyesinin ciddi ölçüde düşmüş olması. Erkeklerin testosteron seviyelerini yükselten tür, suç ve aksiyon filmleri. Araştırma sonuçlarında The Godfather II izletilen erkeklerde bu hormonun seviyesinin yüzde 30’a varan ölçülerde yükseldiği tespit edildi. Son sonuç ise, belgesel filmlerin kadın ve erkeklerde hormonlar üzerinde etkili olmadığı.
-
GÖĞÜSLER Erkek ve kadın arasındaki en belirgin farklardan biri olan göğüsler her iki cinste de başlıca uyarım bölgelerindendir. Özellikle kadın göğüsünün duyarlılığı çok yüksektir. Yalnızca bu alanın uyarılmasıyla kadın orgazma bile varabilir; Kinsey'in araştırmaları bu noktayı açıkça sergilemiştir. Kızlarda göğüsler, adet görmeye başlamadan önce irileşirler. Hatta adet görülünce biraz ufalabilirler. Ergenliğin hemen ilk aşamasında ortaya çıkan bu değişiklik, kadının giderek doğurmaya ve yavrusunu beslemeye hazır duruma gelmesine işaret eder. Fizyolojik olarak beslemekten öte bir işlevi olmayan göğüsler, hemen her kültürde önemli cinsel tutkuların başında gelmektedir. Simgesel olarak dişi ile erkek arasındaki ayırımı gözler önüne koyması ve buna ilişkin, tüm sonuçları çağrıştırması bakımından çağlar boyunca göğüsler, kalçalar gibi dişilik ve doğurganlık simgesi olagelmişlerdir. Eski çağlardaki çok göğüslü bereket tanrıçası heykelleri, Rönesans'daki açık dekolteli kadın resimleri, günümüzdeki kıyafetler hep göğüslere atfedilen cinselliğin vurgulanarak karşımıza çıkmasına örnektir. Göğüslerin, biyolojik tanımlarına uygun hale gelmeleri, yani iki meme bezi etrafındaki yağ ve doku yığını haline varmaları zaman alan bir süreçtir. Aşağı yukarı 8-10 yaşlarında kız çocuklarında göğüslerin gelişmesinin ilk işareti olarak "areola", yani meme uçlarının etrafindaki koyu renkli hale, genişlemeye başlar. Buna, tomurcuklanma denir. Tomurcuklanmanın arkasından giderek bütün göğüs dolgunlaşmaya başlar ve yuvarlaklaşır. Uzun ergenlik devresi boyunca göğüslerde pek bir değişiklik olmaz; ancak adet zamanlarından önce, yumurtalıklardan üretilen progesteron hormonu fazla yoğun olabildiği için, meme bezlerinin hücreleri geçici olarak büyüyebilirler. Adet öncesi göğüslerde ortaya çıkan gerilme duygusu bu yüzdendir. Bir de hamilelikte ve özellikle doğumdan sonra, üretilen süt nedeniyle göğüsler şişer. Doğumla birlikte meme bezleri süt üretmeye başlarlar. Bu süt, özel kanallarla meme uçlarına götürülür. Bazı Afrika kabilelerinde olduğu gibi çok uzun sürelerle emzirmediği takdirde göğüslerin bu eylemden dolayı yıpranmaları olağan değildir. Genellikle emzirme döneminin sonunda çok hafif bir deformasyonla birlikte, göğüsler eski durumlarına dönerler. Kadın göğüslerinin biçim ve büyüklüğü kalıtsaldır. Ancak hormonal denge bozuklukları aşırı irileşmeye veya başka bir takım anormalliklere yol açabilir. Göğüs biçim ve büyüklükleri kadından kadına büyük farklar gösterebileceği gibi, genellikle bir kadının iki göğsü de birbirine eşit olmayabilir. Göğüs büyüklüğünün, kadının ne cinselliği, ne doğurganlığı, ne de emzirme gücüyle bir ilişkisi vardır. Ufak göğüslü bir kadının büyük göğüslü birinden daha az şehvetli olacağı veya daha az süt üreteceği yolunda hiçbir bilimsel kanıt yoktur. İdeal bir göğüs biçiminden sözetmek olanaksızdır. Bu, çağdan çağa ve insandan insana değişmektedir. Hatta yaşadığımız çağda bile göğüs beğenisi sık sayılabilecek değişiklikler göstermiştir. Ancak hiç olmazsa bu değişikliklerin tespit edilebileceği birkaç kıstasın bulunduğu belirtilebilir. Göğüs yapısının düşük olup olmadığını belirlemek için göğüs başlangıcının üçüncü ile beşinci kaburgalar arasında bulunup bulunmadığına bakılır. Areola ile meme arasındaki orantı ve göğüsün şekli, yani yassı mı yuvarlak mı ya da silindir mi, konik mi olduğu genellikle kullanılan kıstaslardandır. Göğüs güzelliği konusunda en çok değişen anlayış, göğüs büyüklüğüne ilişkin olandır. İkinci Dünya Savaşı ve hemen sonraki yıllarda iri göğüsler makbulken, 1960'lı yıllarda adeta göğüssüzlük moda olmuştur.Gerek kadında, gerekse erkekte göğüslerden uyarılma durumunda gözle görülen bir tepki ; meme uçlarından gelir. Areolanın ortasındaki bu koni biçimli yükselti, kadında erkekte olduğundan daha büyük ve yaygındır. Soğukta olduğu gibi cinsel coşkulanmada da her iki cinsin meme uçları sertleşir. Kadında bu sertleşme emzirme sırasında da olur ve zaten bebeğin meme ucunu ağzına alabilmesi için gereklidir. Cinsel temas içinde erkeğin kadının meme ucunu ağzına almasıyla emzirme arasında, çeşitli ruhbilimciler bağ kurmuşlardır. Buna düşkün olan erkeklerde anne tutkusu bulunduğu ya da göğüslerinin eşlerince emilmesinden hoşlanmayan kadınların eşlerinin annesini kıskandığı yolundaki bu çıkarımlar, ağırlıkla Freudiyen yorumlara dayanmaktadır. Doğumdan hemen sonra memeler "kolostrum" adı verilen ve bebeğe bağışıklık sağlayan bir sıvı üretirler. Üç gün kadar sonra da bu sıvının yerini süt alır. Anne istemezse bebeğine süt vermeyebilir. Ancak çeşitli tıp araştırmaları emzirmenin hem çocuk, hem de anne açısından yararlı olduğunu ortaya koymuşlardır. Kaydedilen tüm teknolojik gelişmeye rağmen anne sütünün tümüyle yerine geçebilen bir mama henüz yapılamamıştır. Keza, üretimine neden olduğu oksitosin hormonu sayesinde dölyolunun küçülmesine yol açan emzirme işleminin de bir benzeri yoktur. Bu hormon, dölyolu kaslarının kasılmasını sağlayarak o bölgenin doğumdan önceki halini almasına yardımcı olur. Bebek süt emerken annenin cinsel olarak coşkulanması olağan bir olgudur. Bundan dolayı rahatsız olmak yersizdir. Aksine, önemli fizyolojik ve psikolojik işlevleri olan bu deneyi sevinçle yaşamak gerekir
-
Türkiye'de çiftlerin büyük bir bölümü, cinsel konularda bilinçsiz olduğu için ilk gece büyük sorunlar yaşanıyor. Kadınlarda ilk gece korkusu erkeklere göre daha fazla. Erkeklerde de başarısız olurum düşüncesi hákim. Erkeklerde özellikle çevrenin merakı, bu düşüncenin artmasına neden oluyor. Gerdek gecesinde birleşemeyen birçok çift var. Bununla ilgili olarak bize çok sayıda hasta başvurdu. Bunların arasında aylarca birlikte olamayan çiftler var. Bu olay daha sonra aile içinde sorunlara neden oluyor ve çiftler arasında ayrılıklar yaşanıyor.Çiftlerin bilinçli olması halinde ilk gecede yaşanan sorunların büyük ölçüde azalacaktır. Gerdek gecesi ile ilgili olarak çiftlerin kesinlikle bilgi sahibi olması gerekir. Çiftlere gerdek gecesinde yardımcı olmak için danışmanlık merkezleri kurulmalıdır. Normal şartlar altında bu tür bilinçlendirme çalışmaları yapılsa, yaşanan sorunların birçoğu ortadan kalkacaktır. Üzerlerinde baskı olmayan çiftlerde ilk gece çok rahat geçecektir. Ülkemizde böyle danışmanlık hizmetleri halk arasıda “ SAĞDIÇ” lık denilen kurum tarafından bir nebze karşılanıyor olmasına rağmen bazı durumlarda çiftler dahada karmaşa içine salınmaktadır. İşte bu nedenle böyle bir sayfa oluşturma kararı aldım umarım bir nebze faydalı olabilirim.Gerdek gecesi yeni evlenen çiftin evlendikleri ilk gece (Zifaf gecesi) yalnız kaldıkları yatak odasına Anadolu'da verilen addır. Gerdeğe girmek, gelinle güveyin ilk gece baş başa kalmalarını tanımlar.Toplumumuzda cinsel konulardaki baskı ve kısıtlamalar yeni evli çiftler arasında gerdek gecesinde çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. Çiftler, bir yandan gelinin çekingenliği ve tutukluğu, öte yandan erkeğin heyecanı altında ezilebilir, ilk birleşmede başarıya ulaşmak için bütün bu güçlükleri aşmak zorundadır. Erkeğin, eşinde cinsel istek uyanıp olgunlaşıncaya kadar beklemesi gerekir. İlk ilişkide aceleci davranma, zor kullanma gibi durumlar olumsuz sonuçlara yol açar. Bazı durumlarda da erkeğe kadının yardımcı olması gerekir. Eşe yardımcı olmak, her iki eşinde görevidir.İlk cinsel birleşmede, kadın ve erkekleri ürküten etkenlerden biri de kızlık zarının durumudur. Genç kız acı duyacağını kaygılanırken, aynı durum azda olsa bazen erkekler için de söz konusu olabilir. Evlilikte "gerdek" yada "zifaf" adı verilen ilk gecenin büyük bir önemi vardır. Çünkü eşler arasında ilk cinsel birleşme genellikle bu gecede olur. Bu ilk ilişki sırasında eşlerin tutumu, cinsel uyum sağlamaları yönünden olumlu yada olumsuz etkiler doğurur. Kadında cinsel soğukluğun yada erkekte iktidarsızlığın oluşmasında bazen ilk gecedeki olayların etkisi olduğuna da rastlanmaktadır. Bunun için evlilik yaşamının bu ilk aşamasının nasıl geçirilmesi gerektiği konusunda doğru bilgiler edinmek gereklidir. Genç kızlar, genellikle ilk birleşmeyi korkulacak bir olay olarak görürler. Erkekte çeşitli nedenlerden heyecanlanabilir. Oysa zar yırtılırken genellikle hafif bir acı verir. Ancak zar kalınsa yırtılması daha güç ve ağrılı olabilir. Bu duruma çok az kadında rastlanır. Böyle bir durumla karşılandığında birleşmeyi ertelemek yerinde olur. Evlenmeden önce bir hekime görünmek yararlı olabilir. Kızlık zarının yırtılması sırasında kanama da olur. Bazen ilişki sırasında zardaki yırtılma damarsal bölgeden olabilir veya yırtığın ucu vajenin derinliklerine dek uzayabilir. Bu gibi durumlarda beklenenden fazla olabilir, doğum hekimine başvurmak gereklidir. Ancak bazı zarlar kanama olmadan da yırtılabilir. Bu nedenle kanama olmaması, kadının daha önce cinsel ilişkide bulunduğunun kesin kanıtı sayılamaz. Ayrıca ilk gecede sinir gerginliğinden doğan güçlüklerde ortaya çıkabilir. Korku ve sinir gerginliğinden bazen vajenin içi kurur. Kayganlaşma olmadığı için erkek cinsel organının içeri girmesi güçleşir. Bu durumda vajende kayganlaşmayı sağlamak için yapay kayganlaştırıcılar kullanılabilir. Bazen de ilk cinsel birleşme heyecanı nedeniyle, erkekte geçici iktidarsızlık görülebilir. Erkek bu durumdan büyük sıkıntıya düşer. Bu nedenle kadın anlayışlı ve dikkatli davranmalıdır. Kadının bilgisiz ve anlayışsız tutumla erkeğe ağır, alaycı sözler söylemesi bu geçici iktidarsızlığın kalıcı olmasına yol açar. Erkeğe, bunun geçici bir tutukluktan doğduğunu ve önemsiz olduğunu belirterek, onun kendisine güvenini yeniden sağlamasına yardımcı olmalıdır. Kadının bilgisiz ve anlayışsız olduğu durumlardaysa, erkek kadına uygun bir dille durumunu açıklamalıdır. Evliliğin ilk gecesinde önemli olan mümkün olduğunca sıkıntı ve üzüntü verebilecek şeylerden kaçınmaya çalışmaktır...
-
1-Cinsel isteksizlik Erkekler cinsel isteksizlikleri için nadiren yardım ararlar. Ancak cinsel isteksizliğe ikincil olarak ortaya çıkan performans (becerememe) sıkıntısı ve sonucunda ortaya çıkan sertleşme sorunu için başvurmaları daha sık görülür. Bu sorun için başvurma nedeninin azlığının diğer bir nedeni, erkekler arasında yaygın olarak inanılan ve “gerçek bir erkeğin sekse her zaman hazır olması ve her koşulda seksi yapabilmesi” ile ilgili olan yanlış bir inanıştır. Fiziksel nedenlerin dışında bu sorun çoğunlukla eşle yaşanan evlilik sorunlarından ya da depresyondan kaynaklanmaktadır. 2-Sertleşme sorunu-Ereksiyon sorunu: (Empotans) Cinsel ilişki için gerekli ve yeterli sertleşmeyi sağlayamama ve/veya sürdürememe olarak tanımlanır. Yaşla bu sorun artar ancak yaşlanmanın mutlak sonucu değildir. Sosyal, psikolojik ve bedensel yaşama ciddi olumsuz etkileri olabilir. Türkiye de 40 yaş üzeri erkeklerin %69’u bu sorunu kısmen ya da tamamen yaşamaktadır. Genel nüfusta bu oran %10-20 civarındadır. Risk faktörlerinin en önemli ve sık olanları: Yaşlanma Damar sertliği Şeker hastalığı Kalp, böbrek, Karaciğer hastalıkları Bazı ameliyatlar Omurilik yaralanmaları Uyuşturucu, alkol, sigara ve bazı tıbbi ilaçlar PSİKOLOJİK sorunlar: aşırı stress (özellikle işe bağlı), depresyon, kötü bir çocukluk dönemi, cinsel bilgisizlik, geçmişte yaşanmış cinsel taciz, genelev yada benzeri deneyimdeki başarısızlık, eş ile yaşanan uyumsuzluk olarak sıralanabilir. Sertleşme sorunum fizikselmi yoksa psikolojikmi? Sertleşme sorunu olan ve sorunun psikolojik olduğunu düşünen kişiler doktora başvurduğunda sorunun gerçekten psikolojik çıkma olasılığı yüksek. Uzun süreli bir hastalığınız, ilaç kullanım öykünüz yoksa sorununuz aniden başladıysa, sabah sertlikleriniz varsa sorununuz büyük olasılıkla psikolojik!!!! Ancak çoğu durumlarda ayırım yapmak oldukça güç Örnek: Toplumuzda ki yaygın kanının aksine şeker hastalığında cinsel sorunlar çoğunlukla hastalığın çok ileri dönemlerinde ortaya çıkar. Ama bazı erkeklerin bu olasılığı duymaları bile onlarda cinsel sorun yaratabilir. Bu şartlarda sorun psikolojik kabul edilir. Bir erkek her ortamda ilişkiye girmeli (havada, karada denizde), tanımadığı bir kadınla her ortamda bu işi yapmalı, seksi erkek adam başlatır. Erkek seksi hiçbir ortamda reddetmemeli. Bu gibi erkeğin beynine işlenmiş yanlış inanışlar, aslında erkek cinselliğinin en büyük düşmanıdır. Örneğin aşırı alkollüyken bir kez başarısız olmuş bir erkek için yukarıdaki yanlış inanışlar geçerli ise artık her ilişki erkekliğini sınamak için bir sınav haline dönüşür. Kişi artık cinselliğin çekiciliğinden çok bu işi nasıl yaptığına odaklanır ve sorunu devam eder gider. Benzer şekilde yaşlılığa yada fiziksel sorunlarına bağlı olarak sertliği biraz azalan erkek eğer kadını ancak çok sert (taş gibi) bir penisle tatmin edebileceğine inanıyorsa, bu inancın doğuracağı sıkıntı onun elindekini de kaybetmesine ve cinsellikten kaçmasına neden olabilir. 3-Erken Boşalma: Bu sorunun tam tatmin edici bir tanımı yoktur; bazı yazarlar erkeğin eşini tatmin edemeden boşalmasını erken boşalma olarak kabul etmişken, çoğunluğu erken boşalmayı penisin henüz ilişkiye girmeden ya da girdikten hemen sonra boşalmasını erken boşalmanın tanımı olarak kabul etmektedir. Erkeklerin üçte biri erken boşalmaktadır ancak anlaşıldığı kadarıyla bunu sorun edenlerin sayısı oldukça azdır, çünkü toplumda daha az görülmesine rağmen bizlere başvuran erkeklerin çoğunluğu ereksiyon yani sertleşme sorunları yaşayanlardır. Bu sorunu yaşayanların öykülerinde çoğunlukla hızla ve suçlulukla yapılan mastürbasyon vardır. Eşin haklı olarak erken boşalmadan şikayetçi olması erkeğin stresini daha da arttırır ve sorun daha fazla sürer ve kısırlık, eşler arası evlilik sorunları gibi sorunlar yaşanır. Erken boşalma yaşayanlar çoğunlukla dikkatini başka yere verme, geciktirici krem kullanma gibi yöntemlere başvururlar ancak bu sorunu çoğunlukla çözmediği gibi, alınan zevki de büsbütün azaltmaktan başka bir işe yaramaz. Ön sevişme yapmak bu grup için durumu daha da ümitsiz hale getirir. Bu gruptakilerin eşleri çoğunlukla azalmış cinsel istek, orgazm sorunu gibi sorunlar yaşarlar. 4-Geç boşalma: Nadir görülen bir sorundur. Bunun birkaç biçimi mevcuttur. Bir grup hasta her koşulda (mastürbasyon ve uyku dahil ) geç boşalır, diğer bir grup ilişkiye girer ancak mastürbasyonla boşalır. Üçüncü grup ise oldukça uzun bir ilişki süreci sonucu boşalır. Bu gruptaki erkeklerin çoğunluğu genel hayatlarında oldukça kontrollü yaşamaya çalışan özelliktedirler. 5-Ağrılı boşalma: Çok nadir görülür fiziksel nedenlerin dışında sıkıntı ile bağlantılı olarak, o bölgenin kaslarının spazmından kaynaklanabilir. 6-Cinsel fobi:
-
Aspirin cinsellik düşmanı çıktı.. Her derde deva olan ve mucize ilaç olarak nitelenen aspirinin sayısz pek çok yararı yanında bir de zararı var ki bu zarar erkekler için tam bir kabus anlamına geliyor. Hamilelikte alınan Aspirin ve bazı ağrı kesicilerin erkek bebeklerin beynini etkilediği ve ilerleyen yaşlarda cinsel arzuları azalttığı öne sürüldü. Amerika'da bulunan Maryland Üniversitesi'nin uzmanları, Aspirin ve benzeri ilaçlarla fareler üzerinde yaptıkları deneylerde, çarpıcı sonuçlar ortaya çıkarttı. Aspirin ve Paracetemol gibi yaygın biçimde kullanılan ağrı kesici ilaçlar, ana karnındaki bebeklerin beynini etkiliyor ve doğup büyüdükten sonra erkek cinsel dürtülerini zayıflatıyor. İlaçların, erkek farelerin beynini etkileyip, erkeklik hormonu testosteronun işlevini aksattığı belirlendi. DÜŞÜĞÜ ÖNLEMEK İÇİN VERİLİYOR Erkek farelerin, annelerinin hamilelik döneminde aldığı bu tür ilaçlar yüzünden seks ihtiyacı duymadığı tebpit edildi. Araştırmada, bu ilaçların insanları nasıl etkileyebileceğine dair sorular ortaya atılıyor. Aspirin, düşükleri veya kanın pıhtılaşmasını önlemek için hastalara verilebiliyor. Fareler üzerinde incelenen diğer ilaçlar da hamile kadınlara erken doğumu önlemek için verilen ilaçlardan. Araştırmacılar, insan beyninin nasıl geliştiğinin henüz tam olarak bilinmediğini vurguluyor. Kesin hükme varmak için daha çok çalışma yapmak gerektiğini belirtiliyor.
-
“Ertesi gün hapları”na dikkat Korunmasız girilen cinsel ilişkinin ardından kulanılan ertesi gün haplarının büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirdiği ortaya çıktı. Uzmanlar, korunmasız cinsel ilişkinin ardından gebeliği önlemek amacıyla alınan hapların sık kullanımının hormon dengesini bozabileceği uyarısında bulundu. Opr. Dr. İsa Özelmas, "Bu haplar kurtarıcı gibi görülür, kullanımı kısa aralıklarla alışkanlık haline getirilirse riskli olur. Kadının hormon dengesini altüst eder" dedi.