gloria tarafından postalanan herşey
-
Yılbaşı Süsü Yapalım
Bunun aynısından yaptım bu sabah
-
Saksofon ve Meyve Suyu
Şu albümden: Sevdiğim Fotoğraflar
-
Bob Marley Tarzı Bere
Yok adsız, bi ad koyamadım hiç bi ad içime sinmiyor. Oğlum diyorum oluyor ya, isim şart değil zaten, o benim ismimi biliyor mu bana ismimle mi sesleniyo da ben ona ismiyle seslenicekmişim, hiiiççççç
-
TUGCE'NIN ÖLÜMÜ
Tuğçe çok doğru bir şey yaptı, şiddete, tacize karşı neredeyse duyarsızlaşmış oldugunu düşündüğümüz insanların arasında hala duyarlı, hala tepkisini gösteren insanlar olduğunu gösterdi. Artık çoğu insanın yüzünü çevirip görmezden geldiği bir durum bu. Çok güzel bir insanmış. Ama ne yazıktır ki kendisi tacize ugrayan insanlara yardımcı olurken, gördüğü şiddeteyse belki de hiçbir tepki gösterilmediğinden, karşı çıkılmadığından şu anda yaşamıyor. Kasım ayında Türkiye'de tam 28 kadın öldürülmüş. Türkiye’de din, töre ve devlet politikaları sayesinde, erkek şiddeti normal ve meşruya artık eğer Tuğçe Türkiye'de öldürülseydi bu kadar ses çıkmayacaktı belki de... Herneyse çok da uzatmadan bir yazı paylaşmak istiyorum, sonuna kadar ama sonuna kadar katıldığım bir yazı... Sırp değil, erkek. Türk değil, kadın. 22 yaşında bir kadın. Ponponlu şapkasıyla poz vermiş kameraya. Işıklar var gözlerinde. 22 yaşın umutları, hayalleri var. Yarım kaldı hepsi. 23. doğumgününde gözlerindeki ışık söndü Tuğçe’nin. Bir restoranda iki genç kızı taciz eden erkeklere engel olduğu için, o erkeklerden biri tarafından dövülerek öldürüldü. Dünya, Tuğçe Albayrak’ı, erkek şiddetine karşı çıktığı için öldürülen kocaman yürekli kadın olarak tanıdı. Türkiye medyasında ise, Tuğçe’nin Türk, yardım ettiği kadınların Alman, tacizci katilin Sırp olduğunun altı çizildi kalın kalın. Çünkü 2013’te erkeklerin 167 kadına tecavüz ettiği Türkiye’de bir erkeğin bir kadını taciz veya darp etmesi, hatta öldürmesi, ancak leş gibi ırkçılık kokan bir manşetle haber değeri kazanır. Oysa olaya dahil olan kişilerin milliyetleri, haberin en önemsiz ayrıntısı. O adamlar, o kadınları Alman oldukları icin değil, kadın oldukları için taciz ettiler. Tuğçe o adamlara Sırp oldukları icin değil, kadınları taciz ettikleri için karşı durdu. Ve o adam Tuğçe’yi Türk olduğu için değil, kadın haliyle, bir erkeğin kadın bedeni üzerinde hak iddia etmesine engel olduğu için öldürdü. Tuğçe’nin Almanya’da doğup büyüdüğü konusuna girmiyorum bile. Fakat bütün bunlar, ırkçı kesimin, erkek şiddetini kınama bahanesiyle, içlerindeki nefreti kusmalarına engel olmadı. İnsanların güvenilir olduğunu ispat etmek için tüm dünyayı otostopla gezen “barış gelini” Pippa’ya tecavüz edip öldüren erkeğin Türk olmasından gocunmayanlar, Tuğçe’yi öldüren erkeğin Sırp olmasından yola çıkarak, sosyal medyada, haber altı yorumlarda, ve bilimum “sözlük” sitelerinde, Sırplar’ın yedi ceddine küfredip, ne kadar “********* bir millet” olduklarını örneklerle anlattılar. Önceki hafta Türkiye’de öldürülen Sırp taraftar için “Oh olsun!” deme fırsatını da kaçırmadılar elbette. Aslında öfkeleri erkek şiddetine değil, bir “gavurun” bir Türk kadınını öldürmesine. Çünkü bizim kadınlarımızı ancak bizim erkeklerimiz döver, bizim erkeklerimiz öldürür. Tuğçe, “vatan” toprağında, “yerli malı” şiddet kurbanı olsaydı, Kasım ayında Türkiye’de erkeklerin öldürdüğü 28 kadından biri olur, ancak iç sayfalarda, o da belki, küçük puntolarla yazılırdı haberi. Çünkü 2013’te erkeklerin 214 kadını öldürdüğü Türkiye’de din, töre ve devlet politikaları sayesinde, erkek şiddeti normal ve meşrudur. Tuğçe’nin acı haberlerini okuduğumuz sıralarda, bir başka erkek şiddeti haberi daha manşet oldu Türkiye’de. İddiaya göre genç bir kadın, kocası tarafından darp edilmesi sonucunda komaya girmiş, felç geçirmişti. Neredeyse tüm gazeteler ve televizyonlar, şiddet kurbanı Kübra’nın beş dil bildiğini başlık yaparak verdiler haberi. Çünkü 2013’te (rapor edilen) aile içi şiddet oranının %40 olduğu Türkiye’de, bir erkeğin eşini döverek komaya sokması yetmez haber olmaya. Kadın beş dil bilecek ki, manşet olsun. Sözüm ona, kadının iyi eğitimli olmasına rağmen şiddet görmesini haber yapıyorlar. Oysa erkek şiddeti, kadının (ya da erkeğin) eğitiminden çok, şiddetin toplumda ne kadar normalleştiğiyle ilintili. Ve tüm algı yönetimlerinde olduğu gibi, şiddetin normalleştirilmesinde de en büyük pay medyanın. Gazete sıfatıyla yayınlanan paçavraların, kocası tarafından darp edilen bir kadının yerde baygın yatan fotoğrafını “Nakavt!” başlığıyla yayınladığı, eşini 43 yerinden bıçaklayan, ya da iki eşini öldürüp, üçüncüyü bulmak için evlilik programına katılan erkeklerin canlı yayında kadın sunucular tarafından sempatikleştirilip alkışlatıldığı ülkede, kocası tarafından gırtlağı sıkılan ya da tartaklanan kadınlar, yaşadıkları olayın “şiddet” olduğunun bile ayırdında değiller. Çünkü 2013’te erkeklerin 783 kadına şiddet uyguladıkları Türkiye’de, “şiddet eşiği” gelişmiş ülkelere göre çok yüksek ve giderek yükseliyor. Yani, pek çok gelişmiş ülkede “şiddet” olarak tanımlanan eylemler, Türkiye’de, özellikle aile içinde, olağan tatsızlıklar olarak, rapor edilmeden geçiştiriliyor, “kol kırılır yen içinde kalır” diyerek hallediliyor. Kocası tarafından dövülen kadınlar, aile, eş-dost, hatta sığındıkları karakoldaki polisler tarafından, şikayetçi olmayıp kocalarıyla barışmaya ikna ediliyor. Evlilik içi tecavüz zaten kavram olarak bile yok. Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Devlet Bakanlığı’na çevirerek, kadını ancak ailenin bir parçası olarak tanıdığını açıkça belirten, bekar kadınlara başlarının çaresine bakmaları mesajını veren devlet, evli kadınları da kocalarının şiddetinden korumaya yanaşmıyor. Aile birliğini korumak adına, kadının yerini kocasının yanı olarak belirliyor ve “ölüm bizi ayırana dek” sözünün tutulmasında ısrar ediyor. Ölüm kocanın elinden gelse bile. Tüm otoriter yönetimler gibi, öncelikle ve en çok kadını sömürmeye odaklanan mevcut iktidar, erkek egemen kültürün son 30 yılda göstermelik uygarlık ve demokrasi gereği kadına vermek zorunda kaldığı hakları geri alıyor, yaşam alanını daraltıyor, erkeğin fıtrattan kelli üstünlüğünü devletin en tepesinden haykırarak resmileştirmeye çalışıyor. Bilinçli ve sistematik bir algı mühendisliğiyle, kadını sindirmek amacıyla, erkek şiddetini normalleştirmek için en güçlü silahı olan medyayı kullanıyor. Hafife alınacak, “densizlik” deyip geçilecek bir durum değil bu. Medya tecavüze, dayağa, cinayete çanak tutuyor. Erkek şiddetini haber yapmak yerine, içinden cımbızlayarak aldıkları alakasız ayrıntıları ırkçılık sosuna bandırarak manşet atanların, şiddetin sorumluluğunu erkeğin üzerinden alıp kadına yükleyerek sunanların, kadınlara atılan her tokatta, vurulan her bıçak darbesinde, sıkılan her kurşunda parmak izleri var. Mahkemede yargılanmayacaklar belki, fakat ahlak ve vicdan muhakemesinde suçları kesin. Cezaları müebbet olmalı. Yeşim Numan
-
Yılbaşı Süsü Yapalım
kurdelelerden ve boncuklardan ağaç kabuklu fıstıktan yapılmış bunlar da
-
Yılbaşı Süsü Yapalım
Çok muhteşem bir süs değil mi? Ben bayıldım bu kartonlardan gingerbread man de yapılır aslında Bu da onların evi
-
Yılbaşı Süsü Yapalım
- Yılbaşı Süsü Yapalım
Boyayın istediğiniz gibi kullanın- Yılbaşı Süsü Yapalım
YILBAŞI SÜSÜ YAPIMI Yılbaşı geliyor ya sizi bilmem ama beni bir heyecan sarıyor, bugün okulda kütüphane için bir ağaç hazırladık, bütün süsleri de öğrencilerle birlikte kendimiz yaptık, evde kendi ağacım için de bu süslerden yapmayı düşünüyorum. Hazırlaması da çok zevkli ve basit, evde ailecek hazırlayabilirsiniz. Bu aşağıdakileri gümüş veya altın yaldızlı boyalardan almanız gerekecek ÇAM KOZALAKLARI Tabi ki en basiti ile başlayalım çam kozalaklarının yaldızlı boyalarla ya da diğer renklerle boyanıp kurutulmasıyla yapılan süslemelerden bahsediyorum. çam kozalaklarıyla ağaç yapabilirsiniz, kapı süsü yapabilirsiniz ya da ağacınızı süsleyebilirsiniz.- Bob Marley Tarzı Bere
aslında basitmiş bu yaaa hoşuma gitti deneyeyim bakayım tabii kedi rahat bırakırsa Becerebilirsem sana da anlatırım.- Super Mario'lar Eylemde
İtalya'nın başkenti Roma'da suya erişimin bir “hak” olduğunu savunan “Halkın Suyu Komitesi” üyeleri, yüzlerinde ünlü video oyunu karakteri Süper Mario’nun maskeleriyle suyu kesilen evleri yeniden şebekeye bağlıyor. Komite üyeleri, özellikle “karınlarını doyurmak ile faturalarını ödemek arasında seçim yapmak zorunda kalan” ailelere yardım ediyor. ‘Toplumsal eylem’ Ekonomik kriz yüzünden işsizliğin arttığı, tüketimin azaldığı Roma’da ailelerin yüzde 25’inin faturalarını zamanında ödeyemediği belirtiliyor. Günde 200 kadar aile de “süper tesisatçılardan” yardım istiyor. Geçen Eylül ayından bu yana aktif olan grup, faaliyetlerini “toplumsal eylem” olarak nitelendiriyor. Grubun üyeleri İtalyan Corriere della Sera gazetesine yaptıkları açıklamada, “Yüzde 100 engelli bir kadının suyunu kesmişlerdi” diyerek, hizmet sağlayıcıların halkın hak ve ihtiyaçlarına duyarsız olduğunu belirtirken, faturalarını ödemekte zorlanan vatandaşların suçlu muamelesi görmesini de eleştirdi.- Uhde ile Ukde arasındaki fark, Uhde mi Ukde mi?
Uhde ile ukde kelimeleri ses benzerliklerinden dolayı çok fazla birbiri yerine kullanılan iki kelimedir. Anlam karmaşasını önlemek için bu iki kelimeye bir göz atalım istedim. UKDE: 1. isim Düğüm, yumru 2. İçe dert olan şey "Geceleri bilhassa yatsı namazından sonra seccadede oturmuş, çocuk dilimle, içimde ukde olan meseleler hakkında Allah'la konuşur dururdum." - H. E. Adıvar UHDE: 1. isim Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev 2. Sorumluluk- Dibine kadar çaresizlik
Şu albümden: Sevdiğim Fotoğraflar
Çaresizliğin dibine vurmak budur herhalde...- Devrim ve Aşk
Şu albümden: Sevdiğim Fotoğraflar
- Yürüyen Şato
Şu albümden: Sevdiğim Fotoğraflar
Miyazaki'nin Howl's Moving Castle filmindeki şatoya benzemiyor mu sadece biraz daha bakımlısı...- Sabah Sporu
Şu albümden: Sevdiğim Fotoğraflar
Güne sporla başlamak iyidir- Uçan Kuşa Borçlu
Şu albümden: Sevdiğim Fotoğraflar
- Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni
Bugünümü sana ayırıyorum, sadece sana. Senin için şarkılar dinleyip seni anlatanı bulmak, yüreğimi seninle doldurup sonra da onları kağıda dökmek ve sana yüreğimde yeniden yeniden yerler açmak için. Her yerim sen olsun istiyorum, çepeçevre seninle sarılmak, havanın ısıtamadığını seni düşünerek ısıtmak, içtiğim çayda tadını bulmak, tadını buluncaya kadar içmek. Biliyorum bunları seni bilmeden yapmak çok zor. Ben, seni bilmek istiyorum! Sana bakmayı seviyorum, yüzündeki her izi, her hareketi ezberlemek, sustuğunda dahi konuşmak seninle, anlamak aklından geçenleri, gülümsediğini görmek... Öyle yavaş yavaş başlayan ardından tüm yüzüne yayılan o gülümsemen var ya, o var ya içime güneş doğduruyor, gece bitiyor gün oluyor, gün aydın oluyor. Benim “günaydın”ım senin gülümsemen. Bana gülümsemen biterse bir gün, o zaman gecem başlayacak sanki. Hani diyor ya şarkının sözlerinde, “Eksik bir şey mi var Anlayamam Bak çayım sigaram her şeyim tamam,” diye. Çayım da var, sigaram da var, çoğu zaman her şeyim de bunlar. Ama hani olur ya bazen, bir şey unutmuş gibi hissedersin, işte öyleyim aynen, bir şey unutmuş gibiyim sanki. Eksik gibi... İlk defa kendimi yarım kalmış hissediyorum, bu zamana kadar hiç fark etmemiştim bunu. Meğer kendimi bütün zannediyormuşum ben, kimseye ihtiyacım yokmuş gibi. O yüzden çekip gitmelerine izin vermişim insanların, o yüzden çekip gitmişim hayatlarından. Tamamdım ben çünkü, tastamam. Oysa şimdi içimde derin bir boşluk var, sanki bir yanım bomboş. Gelip tamamla lütfen beni, doldur tüm boşluklarımı, tastamam yap beni. Var ya, tam şu anda, yani eksik olduğumu fark ettiğimde içimde inanılmaz bir feryat koptu, şimdi daha da çok korktum bu aşktan, ya gidersen ya beni tamamladıktan sonra terk edersen, o zaman o boşluğu neyle dolduracağım ben? Nasıl tamamlayacağım kendimi? Korkmamayı öğret bana, senden, ki sen aşksın, aşktan korkmamayı öğret. Ölmeyi öğret, sensiz kalırsam ölmeyi değil, seninle birlikte ölmeyi öğret. Lakin sensiz kalırsam zaten ölürüm, seninle birlikte ölmek istiyorum ben. Birimiz korkmasın olur mu? Birimiz cesur olsun, diğeri korktuğunda, “Korkma ben yanındayım,” desin. “Korkma yanındayım de,” bana. Kaçma sakın benden. Kaçmazsan sana aşkların en güzelini vadedeceğim. Benim kadar sevmediğini mi düşündüm şu an, bu aşkı nasıl karşılayacağını bilemediğini mi? “Hoş geldin” de o zaman, böyle karşıla, aç yüreğini, gireyim içeri. Başlayalım.- Flamenko mu, Flemenko mu?
Flamenko mu, Flemenko mu? Doğru: Flamenko Yanlış: Flemenko Flamenko özel, isim, müzik (flame'nko, l ince okunur) İspanyolca flamenco özel, isim, müzik Endülüs halk müziği- Katliam mı, Katliyam mı?
Doğru: Katliam Yanlış: Katliyam katliam isim, toplum bilimi (ka'tlia:mı) Arapça ®atl + ¤¥mm isim, toplum bilimi Kırım "İlk katliamdan kaçan Müslümanların malı, mülkü, evi Makedonya muhacirlerine verilmiş." - Y. K. Beyatlı- ÖLÜM VE SONRASI SORULAR VE CEVAPLAR 1 - 2 - 3
“Ölü olarak doğan çocuk yıkanır ve isim verilir. Fakat cenaze namazı kılınmaz.” (Bedaiyu`s-Sanayi, I/302)- Dövüş mü, döğüş mü?
Doğru: Dövüş Yanlış: Döğüş 1. isim Dövme işi 2. Tokat, yumruk, tekme gibi saldırışlarla yapılan kavga "Mektep çıkışlarında canavarca dövüşler olurdu." - Y. K. Beyatlı- Banane Banane
Havadan sudan hayatta çekirdekten zarttan zurttan herşeyden işte...-
Egemenle hayırlı cumalar
-
Yasak
-
Zorunlu değil, obsiyonel yani
-
Çocuklarınızı, Ulaşamayacağı Yerde Saklayın
-
Fışkiye elimizde!
-
Egosu tavan yapan Melih Gökçek
-
Hamak
-
Sonunu Bilmediğim Hikaye
-
Bir Milyar Ayaklanıyor!
-
Ölüm Yasasına Hayır!
-
Aklım Hep Onda :)
-
Banane Banane Ben Burada Uyumak İstiyorum
-
Farklılık Zenginliktir.
-
Özgürleşme
- Egemenle hayırlı cumalar
Şu albümden: Banane Banane
- Yasak
Şu albümden: Banane Banane
Halkımıza duyurulur: Burada sigara içmek, çekirdek çitlemek, sakız çiğnemek, bacak bacak üstüne atmak yasak! - Yılbaşı Süsü Yapalım
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.