gloria tarafından postalanan herşey
-
Admin
tamam Admincimmm, tamam, kabul ediyorum, yendin beni Artık forumun en zekisi sensin ama bi küçük parça itirazım olceeeekkkti, yani kabul edersen tabii.. Yaaa yeni ismim cok guzel olmuş bu arada, değiştirsek ya ha itiraz edecektim, edimm o zaman, ama ama amaaaa ben bunun bilmece olduğunu bilemedim ki, bilsem kesin çözerdim dimiii? belki de çözemezdim Ama en zeki sensin, vallahi billahi, yoksa bu koskoca forumu nasıl yönetecektin ki? Ben senden sonra gelen ikinci zekiyim...
-
Gloria
aman yawww, sen gorusmeyeli espri de anlamaz olmuşsun halbuki tam bizim tarzımızdı esprim ama güme gitti napalımm artık sen dun yazmıstın oyle,yoksa bugün müydü? "gizli üye olan birini özledim" diye, ha bir de sonuna koymuştun, o ben miydim ki? Benmiymişim? Sedoşcuğum, haziran sonunda dönem bitiyor ve ben şu anda yine sınav yerine geçecek ödevler hazırlıyorum, forumdan da ayrı kalamıyorum, gelip bakıyorum, okuyorum ama vaktim olmadığı için gitmek zorunda kalıyorum, eger gizli girmezsem, kalırım vallahi, gidemem anladın mı? Yoksa sizi özlemediğimden değil... Mecbur kaldıgımdan... Kızmaaa beeee...
-
^^bİlMeCeLeR sErÜvEnİ^^
cıx olmamış
-
^^bİlMeCeLeR sErÜvEnİ^^
çooooook teşekkür ederim, hakkımda yazdıkların inan beni çok mutlu etti ama utandırdı da keşke senin gibi zekam olsa demişsin ama ben eminim ki sen de çok zekisin... Soruları cevap verdikçe bu dediğimin ne kadar doğru olduğunu anlayacaksın Tekrar teşekkürler... Aramıza hoşgeldin, kardeşim YA TUTARSAM demiş... Çok güzel bir soru bu yaaaa eğer cevap buysa, çok da güldümmmm cevabınaaaaa bir zenci koluna bakmış ve kendisini görmüş, niyeküneee?
-
Gloria
niyeeee sende mi ölcenn? yanıma mı geliyon yani Eee gel madem, sıkılmıştım buralarda zaten dur sana bi resmimi gönderim özlemişsindir beni heeee yanımdakini mi merak ettin? Burda takıldığım arkadaşlardan biri de sorunlu azcıkkk istersen geldiginde tanıştırırım seni heee ne dersinnnn? imza: angel gloria
-
Admin
neee ogsilori oglslorise yok yok ogslirosrsa ogslorsarissi miii ok heceleyerek gidelimm en iyisi, o gsli orsi cıxxxx o g s l i o r r i i s a bi daha hepsini birden söylimm ogsaolirossa ya olmuyooooooo ama bu cok zor, simdi bir gün cok yakışıklı bir uzaylıyla karşılaşırsam, adımı sorarsa ne diycem, ogsilorosfggjiisii gibi bişi amaaaa sen bana kısaca ogsli mi diycem, ayy ben bu isimle nasıl yasıycammmm, bu nasıl bir kaderdir, vay benimmm çilelii ve de yeşil renkli başım
-
^^bİlMeCeLeR sErÜvEnİ^^
göz ilan-ı aşk ve ilan-ı harp arasında ne gibi bir benzerlik vardır
-
TAURUSMUTIS (galiba doğru oldu) happy birthday
Aklıma geldi, gecen sene, seni daha yeni yeni tanımaya başladığımda, forumun bir doğum günü sayfası olduğunu henüz bilmezken, buradan sana bir doğum günü başlığı açmıştım... Tam bir yıl geçmiş, o günlerde henüz Taurusmutis ismini bile doğru düzgün ifade edemezken, ve her defasında Taurusmutis yerine enteresan enteresan başka kelimeler yazarken, acaba hayatımın en önemli insanlarından biri olacağını tahmin edebilir miymişim? Ben kuralı bozmayayım Sevgili Taurusmutis, buradan sana sesleneyim yeniden istedim... İsminin nasıl yazıldığını biliyorum artık ve hatta gözlerim kapalı bile yazabilirim ama tek bunlar degil seninle ilgili bildiklerim, canım arkadaşım, sevgili dostum... Sendeki kocaman yüreği öğrendim önce, sevginin nasıl da hiç tanımadığın insanlara bile hiçbir çıkar gözetmeksizin verilebileceğini, ondandır bu forumun herşeyi oluşun, dedesi, babası, dayısı, abisi, dostu, arkadaşı... Önyargılardan uzak yaklaştım ben hep sana ve ben kazandım biliyorum, çünkü mükemmel bir dost kazandım, herşeyimi paylaşabileceğim, derdime derman olamasa da beni sıkılmadan, içtenlikle dinleyebileceğini bildiğim bir dost... Önyargıların, dar bakış açılarının bizim arkadaşlığımızla hiç işi olmadı... Önyargılar, dar bakış açıları ne bizi sevdiler, ne de biz onları... Hem iyi gün dostu oldun, hem de kötü gün... Dualarını her zaman yanımda hissettim... İdeolojilerin ve inançların ne olursa olsun, aynı platformda buluşabileceklerini, karşılıklı saygı çerçevesinde tartışılabileceğini gösterdin bana... Aslında bu büyük problem, insanların inançları, ideolojileri onların kişiliklerinin bir parçasıdır bence ve ne sen kişiliğinden ödün verdin, ne de ben, bunları paylaşırken... Bana anlattıklarını, fikir değiştirmek için değil, fikir vermek için anlattığını bildim, ben de senle bildiklerimi paylaştım... yeri geldi ben senden öğrendim, yeri geldi sen de benden... En güzeli de neydi biliyor musun? Ben senden yeni birşeyler öğrendiğimde sana teşekkür etmesini bildim, sen de bana... Oğlun Tauruscuğum, Ege'n... Baba olmanın hakkını vere vere yetiştirdiğin oğlun, sevginin sınırlarının nasıl aşılabileceğini gösterdiğin oğlun... Demissin ki bugün bir yerlerde, "sevgisini göstermekten çekinmeyen oğlum" ben zaten başka birşey beklemem ki Ege'nden... Sevgisini göstermekten çekinmiyor olması, önce bir model olarak seçmiş olduğu senden kaynaklanıyor, ne güzel ki daha sonrasında bu onun bir kişilik özelliği olacak... Kişiliğine, senin sevgi dolu yüreğinin büyük bir parçası yerleşmiş olacak... Biliyorum, neden bu kadar doğru bir baba olduğunu, çünkü sen doğru evlat yetiştirmek istiyorsun... Ben de bunun böyle olacağından adım kadar eminim her zaman... Bu arada Allah izin verir de bir kızım olursa bir gün, oğlun benim damadım olacak, söz verdin bak ona göre... Sen Ege meselesine takılma, benim kız o meseleyi halleder... En önemlisi ne biliyor musun? Ben çocuklarla çalışıyorum ve çocuklarla çalışmak herzaman zordur, çünkü bazen onların küçük olduklarını düşünemezsin, yaşıtlarınmış gibi davranırsın, sana yemin ediyorum, seni tanıyıp da oğluna göstediğin ilgi ve sevgiyi farkettiğim andan itibaren, o çocuklara bakış açım değişti... İşte bunu keşfettirdi bana oğluna olan sevgin; "Hepsi değerliler, hepsi sevgiyle yola getirilebilirler, sen sadece sevgini göster, sevgini hissettir, karşılığını göreceksin" Bugün bir öğrencinin, hem de bozuk Türkçesiyle (Amerika'dan yeni geldi, Türkçeyi öğrenmeye çalışıyor) bana "ben senin şekerinim di mi" demesinde keşfettiğim sır yatıyordu herhalde İnsanın ufkunu açıyorsun arkadaşım, seni kazanan kaybetmeyi göze alamıyor... Bu nedenle asla kaybetmeyeceğim bir dostum olarak kalmanı istiyorum hayatımda... Güven duyacağım, dürüst, yalan söylemesini bilmeyen ve yalandan nefret eden dostumla yalansız dolansız, dürüstçe paylaştığım bir güzel arkadaşlık işte bizimkisi... İnşallah da hep öyle olacak... Ektiğimi biçiyorum biliyorum, ne ekersem onu biçeceğimi de ve ben bundan bir yıl kadar önce bu topraklara arkadaşlığın tohumunu attım, büyüdükçe güzelleşti, serpildi, sulamasını bildim, unutulmaması gerektiğini, özen gösterilmesi gerektiğini bildim ve bak sonunda o minnacık, zerre kadar tohumcuklardan koskocaman bir dostluk doğuverdi... Şimdi artık, bir depremin, bir selin ya da bir fırtınanın gelip onu yıkması en büyük korkum, çünkü öyle yağmurla, rüzgarla, su birikintileriyle yıkılmayacak kadar sağlam bir dostluk yetiştirdim ben... Olur da güzel arkadaşım, bir deprem, sel ya da fırtınayla yerle bir olursa emeğim, bana yeniden fırsat vermesini bil olur mu? Ben yeniden eker, yeniden sular, yeniden büyütürüm . Dedim ki ben rahatım, içim rahat, herşey açık, yanlış anlaşılacak bir durum yok ama herkes ben kadar açık olamazmış, neydi o başlığın adı, "kadın ve erkek dost olabilir mi?" işte orda gördüm bunu... Orda inanamadım, anlatmaya çalıştığını, ısrarla anlamak istemeyenleri... Orda gördüm, ben senin ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilirken, zorla seni başka kalıplara sokmaya çalıştıklarını... KADIN VE ERKEK DOST OLUR, ÖRNEK Mİ İŞTE GLORIA VE TAURUSMUTIS DOSTLUĞU... DOSTLUKTA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN BOYUT, KADIN VE ERKEK DEĞİLDİR, İNSANDIR... Bizim dostluğumuzun cinsiyeti yok, ben en cok da bunu seviyorum... O halde dostum dar bakış açılarına, önyargılı insanlara yenilmenin bir anlamı yok ÇÜNKÜ NEYİ NASIL ANLATIRSAN ANLAT, KARŞINDAKİ İNSAN ANCAK ANLAYABILECEĞİ KADARINI YA DA ANLAMAK ISTEYECEGI KADARINI ANLAYACAKTIR... İYİ Kİ DOĞDUN DOSTUM VE İYİ Kİ SENİ TANIDIM... Laf olsun diye söylemiyorum seni gerçekten çok seviyorum ve önemsiyorum...
-
Gloria
Ben de cok severim bu şiiri... Bu şiir bana her zaman "şiirlerin de ruhu varmış" diye düşündürür... Bence kelimeler değil bu şiire tek başına can veren... Teşekkür ederim Sardunyam
-
TAURUSMUTİS
Mutlu yıllar canım arkadaşım, iyi ki doğdun... Seni çok seviyorum Sarı Lale
-
alıntı bir soru
- Gloria
Canım arkadaşım, Tauruscummmm, Birtanesin, varlığın beni mutlu ediyor arkadaşım, hep var ol hayatımda olur mu?- Gloria
sevgili EGZORSIST, pek bir muhabbetimiz olmasa da içinden gelen o güzel duyguya engel olmayıp da bana cicek vermiş olman inan benim de cok ama cok hoşuma gitti... Çok mutlu ettin beni çok teşekkür ederim.- Admin
Hahh buldum işte seniiii ve sorumlunu Dun butun gece tepemde o okey taşlarının sesiii... yeter artık dedim aldım elime sopayı, vurdum Orion'a doğru bana mısın demediler yawww... Uykusuz kaldım sizin yüzünüzden... Uyumayınca pörtlüyor benim gözlerim... Burada yerçekimi 0'ın altında -10.000 olduğundan sinirlenince ağlayamıyoruz biz (aslında bi iki arkadaş ağlayabilmişti ama onlar yaklaşık 150 yıllık denemeleri sonucu bunu yapabildi, benim böyle şeylerle uğraşacak zamanım yok, kariyer yapıyorum da..) ağlayamayınca da böyle pörtlüyoruz işte.. hem bugün çok önemli bir iş seyahatim olacaktı, bu pörtlek gözlerle oraya gitmeyi bırak, mekiğimi nasıl kullanacağım ki... Haaa kendimi tanıtmadım, doğru söylediniz, ben 190506 gezegeninden, 22085'im. Ama siz bana kısaca 85 diyebilirsiniz... Yok aslında normalde 85 diyemezsiniz ama bizim 85 numaralı arkadaşımız öldüğü için zararı yok... Gerçi ölmek kelimesini empati kurabilmeniz için söyledim, çünkü bizimkiler pek ölmüyor gibi sanki, yani nasıl anlatılır bilmem ki, eeee herneyseee, o kadar da meraklı olmayın canımmm ... Konuya dönelim... Lena'ya gelince, bütün 190506 gezegeni halkı olarak cok fena takığız kendisine ve okey taşlarına... Hayır yani, uyardık da mesela uzay evine tehdit mektupları gönderdik, mekiğine bomba falan koyduk, hepsinden sıyırdı... baktık böyle olmayacak, gidip "uzaylı gibi" (siz de buna "adam gibi" diyorlar) konuşalım dedik Bir kaç kez göründük kendisine, durumu anlatmak için ama "anaaaaa uzaylılar geldi " deyip okey taşı fırlattı kafamıza ... sanki kendi uzaylı değil haaa... O nedenle bir ekip kurduk, zararımızı artık Lena'yla değil, Lena'nın konuklarına ödetmeye karar verdik... Eeee Taurusmutis Bey, Taurusmutisti dimiii? Doktora gitmem lazım, gözlerimi çizdircem de... Çizdirmeden geçmiyor pörtlük ondan dedimdi, yoksa gözlerim görüyo, sağlamdır yaniii... masrafı rica etsem hani diyorummm hayır yani yoksa, patronun da hazır burda, olmazsa ondan isteyeceğim, napalım artık başka çare kalmayınca... (Büyük patron, Sevgili Adminn, büyüklerim şimci beni uyardı öğrendim ki bizim gezegenden de siz sorumluymuşsunuz... yani dedim di ki hani Taurusmutis bey ödemeyecekse, siz sakın zorlamayın kendinizi... Neyse, saygılarrr Haaaaaa eeee sular ee akmıyodu da ne zaman ge..gel... gelecek acaba, yok yok, ben sormadım, 9817 Hanım Teyze sordu ben sadece ilettim... Ben çok iyi bir üyenizim, siz kötü üyelerinizi 10 üzerinden değerlendiriyormuşsunuz ya hani, bir de galiba duyduğum kadarıyla çeteleme yöntemini kullanıyormuşsunuz, benim hiç cezam falan yok, olmadı, uyarı da olmadı... gerçi bir iki kere Cloud gelip, "imzan uzayda çok büyük boşluk kaplıyor, onu biraz daha küçült" dedi de ben hemen hallettim... Doğru tabi bir yerde, uzay boşluğumuzu kirletmemiz gerekiyor... Admin TM de var, daha önce kendisiyle görüşmüştük, hatırlar sanırım beni... Ona sorun istersenizz, aslında ben bu kadar cırlak bir uzaylı değilimdir... Sizinle görüşmek hiç kısmet olmamıştı, boyle fırsattan istifade, ee şahsen tanışmış olduk... Çok memnun oldum ne güzell bişi...)- ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
4 saatte yazdım dedim yaaa simdi ben de bi kere daha okudum... ben de yeniden acıdım leyla'nın haline valla- Acaba dünyadaki zeki olan%2 sinden birimisiniz?
yokk yok, yazdıklarım zaten benim zekam mevzusunda değildi... ben senin zeki bir insan olduğunu vurgulamak için soylemiştim bunu...- ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
(Bittikten sonra şöyle bir baktım da çok mu uzun olmuş nee.. Bi de benim cümleler devrik devriktir, vallahi işin zor güzelim Allah kolaylık versin Ne kadar uğraşsam da bu cümleler böyle oluyor işte... Bu gece uyumadım, 4 saat boyunca sana yazacaklarımı toparlayıp, yola sokmaya çalıştım tabii ki bunlar benim düşüncelerim, benim tespitlerim, hiçbir bilimselliği yok, tamamen göreceli güzelimmm ) Çooooook düşündüm bu soruların cevabını ben de... Her gitmek isteyişimde ama her kalışımda, gidemeyişimde, gidememiş olduğumda... İlk lisede başladı gitmek istemelerim, bundan tam 15 yıl önce... Aradan gecen koskoca 15 yıldan sonra bak nerdeyim hala? Bir adım bile ilerleyememiş olan ben aynı yerde,aynı insanlarla yaşamıma devam ediyorum... Oysa en çok istediğim herşeyi bırakıp, gitmek; arkamda kalanları, olduğu gibi arkamda bırakmak... Ama nerdeeee, ben kopayım dalımdan, uçayım rüzgarla başka dünyalara derken, bir sürü yeni yaprak eklemişim hayatımın o zamanlarına ve her defasında kopmak daha da zorlaşmış dalımdan... Zorlaşacak tabii, ne kadar güçlü olsak da, ne kadar özgür olduğumuzu hissetsek de, kendi beynimizle sınırlamışız biz bi kere özgürlüğümüzü... Ama bu çok doğal değil mi Leylacığım? Emeğimiz var arkamızda, emek verdiklerimiz, emek verenlerimiz, sorumluluklarımız var, "tutsak mıyız biz" demişsin ya, şu saydıklarımın tutsağıyız işte... Kendi hayatını yaşamayan insanlar, hayatı başkasının ellerinde olan nice insanlar var doğru, onlar zaten özgür değiller ki, onlar özgürlüğü, bizim bildiğimiz gibi bilmezler ki... Göreceli dedik ya hani tanımlarken, onların özgürlüğüne karar verenler, zaten bir başkaları değil mi ki?... Biz çok özgürüz ya hani, peki özgürlük bağlı ve bağımlı olmama durumu değil mi? Sen düşündün mü hiç, hayatında bağlı ve bağımlı olduğun ne kadar çok şey var? Peki biz bağlılıklarımızdan ve bağımlılıklarımızdan kopmadığımız müddetçe isteklerimizi, düşüncelerimizi, seçimlerimizi, kararlarımızı nasıl kendi irademizle alabiliriz ki... Ben alamam, benim bağımlı olduğum azdır ama bağlı olduğum çoktur... Kopamam dalımdan Leylacığım...Gidemem işte o yüzden.... Gidemem ama gitmeyi düşünürüm, o bir ümittir cünkü... Ümit olmasa, kurduğumuz hayallerin ne önemi kalırdı ki... Hayal yani adı üstünde zaten, olmama ihtimali, olma ihtimalinden her zaman daha yüksektir ama hayalimizin yanına bir de ümidimizi eklediğimizde ihtimallerin oranını değiştirmek de elimizde degil midir? Bence Leylam, hep gitmek istememiz ama hiç gidemememiz, geride bıraktıklarımızla ilgili; hiç gidemememiz ama hala gitmek istememiz ise her zaman içimizde beslediğimiz o kocaman ümidimizle ilgili... Bir önceki yazımda tam ifadesini bu şekilde yapmamış olsam bile buna yakın bir ifadeyle demiştim ya "benim gitmek istediğim zamanlar, sıkıştığım, daraldığım, bunaldığım zamanlardır" diye, umarım yaşadıkların bunlar değildir Leylam... Bunlarsa anlarım aslında, çok da endişelenmem, gitmek istemek de bir çaredir, bir kurtuluştur sıkışıklığından, daralışından ve bunalımından... Gidemesen de ne olmuş ki şu an yüreğinde hissettiğin nedenini ve ne zaman geleceğini hiç bilmediğin, kimi zaman kaybettiğin, ama böyle zamanlarda hep en çok ve en yoğun biçimde hissettiğin GÜÇ DUYGUSU değil mi? Her defasında bu kötü dönemlerden daha güçlü çıkmadın mı? Her defasında kötü tecrübelerin sayesinde biraz daha fazla güçlenmedin mi? Demiyorlar mı sana "sen çok güçlü bir insansın" diye... Kimse demiyorsa, ben diyorum Leylam, "Sen çok güçlüsün"... Bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum, çünkü şu an içindekinin o olduğundan eminim... Benim de içimde hep o oldu çünkü... Bak kendin de yazmışsın zaten "Güçlüyüz biz" demişsin, güçlüyüz evet birtanem ama sonuna eklediğin SÖZDE GÜÇLÜ değil HARBİ GÜÇLÜYÜZ... Bunu çok çoookk iyi biliyorsun... "Bu hayatım kendimiz seçtik, istesek, yıkıp, kendi istediğimiz şekilde yeniden yaparız" demişsin ya, yok güzelim, yıkamayız... Emek verdik çünkü, zaman harcadık, sonra da bağlandık onlara... Ağacın toprağa kökleriyle bağlanması gibi, duygularımızla bağlandık biz de kendi inşa ettiklerimize... Kökleri olduk, temeli olduk büyüttüğümüz herşeyin... Bırakıp gidersek eğer ne olacağını düşünmeden edebilir miyiz, gidebilir miyiz şimdi gönlümüzde bir dolu huzurla... Depremimiz olmaz mı bu yarattığımız eserin? Ne biz sağlam çıkarız bu depremden ne de sarılacak yaralarıyla arkada bıraktıklarımız... Anladın mı Leylam? Bencil olmadığımızdan işte bizim gidememelerimiz. Aslında tek isteğimiz ayakkabılarımızı giyip, bilgisayarı, ışıkları bile kapamadan bir an önce çıkıp gitmek iken, daha ilk adımımızda farkediyoruz ki bu defa da yolumuzu göremiyoruz, çünkü biz GÖZÜMÜZÜ ARKADA BIRAKIYORUZ ve üstelik karanlıktan da korkuyoruz... İşte o zaman ya camdan atlamayı ya da güçlü olmayı seçmemiz gerekiyor... CAMDAN ATLAMAKla anlatmak istediğin intihar etmek değil biliyorum, benim anlatmak istediğim de intihar değildi, bu bizim başka bir çeşit gitme yöntemimiz, başka bir çeşit özgürlük arayışımız, kuş olup gitmek, uçurtma olup uçmak gibi ama biz ne kuşuz ne de uçurtma, camdan atlamak öldürür seni de beni de... Gitmek isteyip de gidemememizin EN ÖNEMLİ sebebi de bu aslında... Biz zannediyoruz ki elimizdeki seçeneklerimiz yalnızca GİTMEK VEYA GİTMEMEK... Oysa bunlar bizim seçeneklerimiz değil, bunlar İSTEKLERİMİZ... Bize sunulan seçenekler farklı... GÜÇLÜ OLMAK ya da PENCEREDEN ATLAMAK ve hala buradaysan, hala yaşıyorsan, bu zamana kadar hep GÜÇLÜ OLMAYI seçmiş olduğundan... Ama bu hep böyle mi gidecek, hayır tabiiki... Böyle gidecek olsaydı zaten ümitlere bu kadar bel bağlamazdık... Gitmediğimizden değil derdimiz gidemediğimizden ya, gözümüz arkada kaldığından ya, işte bir gün gelecek ve fedakarlık sırası bizden karşı tarafa geçecek, "YORULDUN" diyecekler bize, YORULDUN KÖK OLMAKTAN, TEMEL OLMAKTAN, HADİ GİT diyecekler... Diyecekler mi dersin Leylam? Git derler mi bize? Ya demezlerse? Demezlerse de kalacak mıyız gelmesi gerektiği halde bir türlü gelmeyen o zaman geldiğinde? Yeniden düşünmek gerek ve düşüneceğiz de... Yeniden gözden geçirmek gerek ve geçireceğiz de... Ne verdiğimizin, karşılığında ne aldığımızın ya da ne bulduğumuzun hesabını iyi yapmak gerek o zaman... Yaparken bir karşılık beklemedik tamam, çıkar ilişkisi gütmedik ona da tamam ama kendi hayatlarımızı kendimizin değil diğerlerinin yaşadığını da artık farkettik... Oysa hayat bizim hayatımız... (Bunu yazabildiğimize, okuyabildiğimize göre şimdi de biliyoruz aslında değil mi Leylam, ama bilmek değildir ki tek başına önemli olan, bildiğini uygulamak için hazır ortamı yaratmak da gerekir daha da önemlisi hazır olmak gerekir? Sen hazır mısın ki? Ben değilim daha...) Gün geldiğinde düşünmemiz, sorgulamamız, gözden geçirmemiz gerekenler dedik de işte o gün geldiğinde elimize geçmiş olanlar ne olacak ki? Eserimiz, geçmişimiz, emeğimiz, geçen zamanımız, bağlandıklarımız, bağlılıklarımız, duygularımız... Peki ya istediğimiz? GİTMEK... Sonuç? Kalmak... Kalmak da bi zaman gelince ölmek gibi olmayacak mı bize... Zaman gecerken son hızıyla bizden de bişiler götürmeyecek mi? Yıpratmayacak mı bizi? Yaşlandırmıyor mu zaman? zaten de öldürmüyor mu? Elimize geçmiş olanlar tamam ya elimize geçecek olanlar Geleceğimiz ama tabii ömrümüzden kalan kadarıyla... O gün geldiğinde sanırım, elimize geçmiş olanları değil de, geçecek olanı yani ömrümüzün kalanı önemsiyor olacağız... O zaman sanki artık ihtiyacımız olan ÜMİDİMİZ değil de, o zamana kadar tıpkı bonus gibi biriktirmeye çalıştığımız GÜCÜMÜZ olacakmış gibime geliyor benim... GÜCÜMÜZ ve gücümüzü kullanabileceğimiz CESARETİMİZ... Cesaretimiz olduktan sonra da artık karanlıktan korkmamızın bir anlamı olmayacak... Gözümüz isterse geride kalsın, isterse de bizimle gelsin... Gördün mü Leylacığım, hayatımızın bize ait olduğunu düşündüğümüzde ne kadar da bencilleşiyoruz... Buradan yola çıkarak diyebilir miyiz ki acaba, "Bencil olmayan insanın ümidi, bencil olanın da cesareti vardır diye..." Kalıplara sokmayalım gel biz yine de, kalıplar klişedir ne de olsa... Doğaya bağlayalım, doğanın kanunlarına, bebekken de, çocukken de bencildik bizler aslında, karnımız acıktı, yemek var mı diye düşünmedik, ağladık... Uykumuz kaçtı, annemin uykusu var mı hiç, demedik, yine ağladık... Oyuncak istedik, paramız var mı yok mu önemsemedik, hiç umursamadık, ağladık... Yetişkin olduğumuzda, fedakar olması gereken olduk... Yoruldun mu demediler ama yorulduk... Yardım istermisin demediler ama aslına yardıma ihtiyacımız vardı... Bi isteğin var mı diye sormadılar ama her zaman bir isteğimiz oldu... Yaşlandığımızda ise, sorularımızın cevabını bulmak için başkasına değil kendimize sormak artık yeterliydi... Çünkü artık tecrübelendik...Yapacağımızı yaptık... Henüz yapamamış olduklarımızı ise bir sıraya koyduk... Hiç yapamam dediklerimizin ise artık daha yapılabilir olduklarını farkettik... Ama ne var biliyor musun? Herkes bu evreleri farklı yaşlarda yaşıyor, kimi 9'unda 30 yaşını, kimi 30'unda 60 yaşını, kimi de 60'ında 9 yaşını...Yani bazılarımız bebek kaldık, bazılarımız hala yetişkin, bazılarımız ise çoktan yaşlandı... Aceleci misindir? Elin çabuk mu? Koşarak mı yaparsın herşeyi, tıpkı birşeylere yetişmeye çalışır gibi? Yoksa normal midir senin hızın? Vakitlice mi gidersin her yere? Her şeyin zamanı vardır, zamanında yapmak mı gerekir dersin? Hala başladığın yerde misin? Yoksa başladığına eklediğin birşeyler var mı artık? Birilerine mi bağımlısın, birileri mni sana bağımlı yoksa sen artık bağımlı olmaktan nefret mi ediyorsun? Bu da şiirimiz işte sevgili Leylacığım... Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim." diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, yada pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... Can Yücel Not: Sen gene de beylik laflar etme... O OLMAZSA YAŞAYAMAM demeyeceksin tamam ama O OLMAZSA YAŞARIM da deme... Hayat bu, büyük laf kaldırmaz... Öpüldünnnnn- Acaba dünyadaki zeki olan%2 sinden birimisiniz?
Soldan sağa sırasıyla: 1)SARI EV-Norvec-Dunhill-su-kedi 2)MAVİ EV-Danimarkali-Marlboro-çay-at 3)KIRMIZI EV-İngiliz-Palmall-süt-kus 4)YEŞİL EV-Alman-Rothmans-kahve-Balık 5)BEYAZ EV-isveçli-Winfield-bira-köpek zeka konusunda endişen olmasın- ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
"Gitmek istemek..." Kimse anlamaz sanırdım boyle hissettiğimde... Ama ben seni çok iyi anladım, demek ki sen de beni anlarmışsın... Herkesin bir kurtuluşu vardır değil mi? Ama kimi eylemle, kimi düşünceyle, kimi isyanla gösterir bunu... Kimi susarak, kimi yazarak, kimi de ortalığı velveleye vererek... Özgür sanarız ya kendimizi sonra an gelir aslında etrafımızda bedenimize, düşüncelerimize dolanmış binlerce yaban otu ve sarmaşıkla mücadele etmek zorunda kaldığımızı farkederiz, anlarız ya o anda işte aslında biz özgür değiliz... Biz özgürlüğü o zamana kadar yanlış yorumlamış olanlarız... var mı ki bir tanımı, vardır tabii de bence özgürlük görece... Herkese göre değişir, sen maviye özgürlük dersin belki, o denizin uçsuz bucaksızlığını özgürlükle ifade eder, Birisi için özgürlük sadece sevgilisinin yanıyken, diğeri özgürlüğün ölüm olduğunu düşünür... Birine göre aşk özgürlükle ifade edilebilirken, bir zaman sonra tutsaklık oluverir... Yaşayamadığını, yaşadın diye düşünerek; yapamadığını ise yaptığını hayal ederek süre götürmektir ömrünü... Birine göre yazar olmaktır özgürlük, diğerine göre de pilot, belki de deliliktir özgürlük... Sadece delilerin anlayacağı, sadece onların hissedeceği birşeydir... Benim için gökyüzü özgürlük, kuşlar özgürlük... Ondandır işte bu durup durup gitmek istemelerim uzaklara ama böyle aynı kuşlar gibi neysen o halinle, yüksüz, eşyasız... "Açık pencereden kendini atmak" diye anlatmışsın ya hani bunun amacının intihar etmek, ölmeye çalışmak olmadığını da bilirim... Açık pencereden diyemem kendim için ama terastan atlamak isterim bazen ben de... Ölmek değil kesinlikle, yine gitmeye çalışmak, bir an önce gitmek, merdivenle, asansörün gelmesini beklemekle uğraşmak zorunda kalmamak, o kadar bunalmış olmak ve o kadar çok gitmek istemek... Aşağısı yol, bir an önce yola dökülmek... Hani özgürlük gökyüzü ya, kuşlar ya, özgürlüğüme gidiyorum ya, uçacağımı sanmak aslında terastan atlamak... İşin özü, "gitmek istemek" her defasında benim kurtuluşum oldu... Ne zaman içinden çıkamasam, ne zaman olaylar beni aşşa artık onlara yetişemeyecek olsam gitmek isterim... İsteyen kaçış desin, ama bu benim kurtuluşum... Aynı tarif ettiğin gibi, sadece ayakkabılarımı giyip, öylece çıkıp gitmek... nereye gideceğim değil, nerede kalacağım değil, ne olacağım değil, gidişim aslında sadece önemsediğim...- Gloria
Tauruscummm, ne kadar güzel olmuş senin yeni imzan, çok begendim, çokkk... Kuruntu yapma, yapmama meselesine gelinceeee "galiba gece psikolojisi" derslerin içinden çıkıp da bir rahatlamak adına bakayıp ne var ne yok anı defterimde dedim, hiçbirşey yoktu, en son Nathy 20 gün önce yazmış sonra öyle bomboş duruyo işte... Öyle işte...- Gloria
Ben artık eskisi kadar gelemiyorum diye "gözden ırak olan gönülden de ırak olur" misali acaba unutuluyor muyumdur neyimdir kimsecikler beni hatırlamamış Ben madem kendimi bi hatırlayayım, motivasyona ihtiyacım var kendimi motive edimmm o zaman bu şiir sana Gloria'cığım Unutulduğunu Düşünme Diye Bir ben vardı içimde bir de sen. Saçlarını hayallerime dolar, Kadife çiçekler giyindirirdim tenine. Her gün doğuşunda her gün batımında, Gökyüzüme iliştirirdim seni. Sabahlar vardı adım başı yalnızlık dolu. Nice geceler vardı uykusuz yaşadım. Bütün ömrüm boyunca Hep bekledim seni. Unutulduğunu düşünme diye. Gül mevsimlerini sana sakladım, Başlangıcım olasın diye. Kimseye bakmadım, Kimseye dokunmadım. Kokunu sakladım bütün hücrelerime. Resimler çizdim gözlerinden. Gülüşünden saraylar yaptım gönlüme. Kimsenin elini tutmadım, Sen haricinde. Şiirlerime sakladım seni ceylanım. Sen bende yaşar bende büyürsün. Lakin incineceksin diye korkarım. Ne olur bırak, Bu masal sonsuza dek sürsün. Yeter ki iste sen, Seni koynumda saklarım. Seni şiirlerimde saklarım. Murat Kılıç- KARMAŞA... YOLUNUZU KAYBETMEYİN..!
Diana'cığım, (acaba bu sorunun Prenses Diana'yla da ilgisi olabilir mi ki şaka şaka ) Aslında enteresan bi soru hazırlamışsın, biz buna tam zeka sorusu demeyelim de araştırma sorusu diyelim ya öyle olunca aslında benim sana bi teşekkür borcum oluyor... Neden dersen, sorun sayesinde daha önce hiçbir fikrimin olmadığı birçok konuda fikir sahibi oldumki bunlardan bazıları gerçekten enteresandı, şimdi enteresan olanlarının içinden bazılarını seçip paylaşcam sizlerle ; İsmi J ile başlayanların 27 yaşında intihar etme olasılıklarının olduğu ki örnek vermek gerekirse Jim Morrison, Janis Joplin-çooookkk severim-, Jimi Hendrix (bu ilk yazdığım üç kişiye 3 jokers denilir), Jason Matthew Thirsk, Jonathan Brandis vs.. nitekim çok tehlikeli bir yaşmış bu 27 yaşı... Ravel'in 14 dakika 48 saniye boyunca süren Bolero'sunun hiç değişmeden 18 defa arka arkaya tekrar etmesinin sebebinin aslında onun Alzheimer hastası olabileceğinden kaynaklanıyor olması Elvis'in ölmeyip Bodrum'da yaşadığı, Atatürk'ün de ölmediği kalbimizde yaşadığı (şaka yawwww...) Franz Liszt'in kızı olan Cosima'nın bir başkasıyla evliyken ayrılıp Nietzsche'nin en yakın dostlarından olan Ravel'le evlenmesi, daha sonra Nietzsche'nin de Cosima'ya aşık olması ve bu nedenle Ravel'den bir güzel dayak yemesi (abartmış olabilirim) ve Nietzsche'nin delirmesinin asıl sebebinin Lou Salome değil de Cosima olması (aşk, nefret, ihtiras, ihanet, şan şöhret, para vs... hepsi burdaaa) Puşkin'in eşi Natalya Gonçarova'nın Puşkin'i, d'Anthès isimli bir Fransız subayla aldatması üzerine Puşkin'in, d'Anthès'i düelloya davet etmesi ve düello sırasında aldığı yaralar sonucu 38 yaşında ölmesi ki Puşkin'in düello davetini yaparken aşkı için ölüme meydan okuduğu söylenir çünkü d'Anthès ordunun en iyi nişancılarından birisidir. Bi de d'Anthès için Puşkin'in üvey abisi diyenler var artık yalansa da günahları boynunaaa Freud'un daha küçükkenden kafasının zehir gibi çalışması üzerine anne ve babasının "bu çocuk gelecekte büyük adam olacak" şeklinde bir düşünceye vakıf olmaları üzerine oğullarını inanılmaz desteklemeleri ve hatta Freud odasına kapanıp da ders çalışırken rahatsız olmasın diye kimsenin ses çıkartmadığı, kız kardeşi Hildegard'ın piyanoda çok yetenekli olmasına rağmen abisi çalışıyor diye piyano çalmasına izin verilmemesi ve bu yeteneğinin göz ardı edilmesi, daha sonradan da muhtemelen "bu piyano bi işe yaramıyo, artık satalım, hem freud sesinden rahatsız oluyo" diye düşündüklerinden olsa gerek, piyanoyu bile satmış olmaları (gerçek bu yaaaa, Hildegard kendisi anlatmış...) Neyse ki büyük adam olmuş da değmiş yanii... Freud tıp alanında ilerlemeye çalışırken kokaini keşfetmesi ve sinir sistemi üzerindeki etkilerini incelemeye başlaması...tabii bu arada kendisini denek olarak kullanması ve bir süre sonra kokain bağımlısı olması... fakat kullanmasaydı bağımlılık yapacağını nereden bilecekti ki dimi ama... neyse efendim, kokainin uzun süre kullanılması sonucunda bağışıklık yaptığını anlayıncaya kadar kokaine mucizevi bir ilaç ve hatta Panacea (Yunan mitolojisinde hastalıklara çare bulan tanrıça) gözüyle bakmış olması... Bir gün Karl Kohler'e kokainin anestezik özelliklerinden bahsetme gafletinde bulunması ve bunun üzerine karl Kohler'in Lokal anestezinin mucidi olması... Oyy anam oyyyy, ihanet diye de buna denir haaaa... Böyle işte.... Şimdi benim gitmem gerekiyor... Ama gitmeden önce.... Diana'cığım bu çiçekler senin için canım ... TEŞEKKÜR EDERİM- Lütfen Beni Öldürme (2006)
Bir yede okumuştum, bu film için YAŞADIĞINIZ HAYATI ALIP, KENDİ İSTEDİĞİNİZ HAYATA ÇEVİRMEK ÜZERİNE İLGİNÇ BİR FİLM diye... Çok güzel di mi böyle düşününce? yaşamımda olacak şeyleri bir şekilde öğrenip, müdahale etme veya değiştirme çabası... Aslında düşününce KEŞKELERİN OLMADIĞI DÜNYA herhalde böyle yaşanırdı gibime geliyor. Filme gelince, hayatındaki herşeyi belli bir düzene göre yapan, son derece kontrollü bir maliye müfettişi olan Harold'un, hissettiklerini, yaşadıklarını, düşündüklerini harfi harfine anlatan ve sadece kendisinin duyduğu bir kadın sesiyle hayatı altüst olmaya başlar... Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, bir de üstüne duyduğu sesin yakında öleceğini söylemesiyle bir romanın kahramanı olduğunu farketmesi gecikmez. Yapması gereken tek şey kalmıştır; "başkahramanı olduğu romanın yazarını bulmak ve sonunu değiştirmesi için yazarı ikna etmek... Yazarımız, bir zamanlar oldukça ünlüyken, daha sonraları unutulmaya yüz tutmuş ve eserlerinin içinde en iyisi olduğunu düşündüğü son kitabını bitirmeye çalışan Karen Eiffel'dir... Herşey yolunda gitmiştir taaa kiii kitabın sonuna gelinceye kadar... Romanının baş kahramanı olan Harold Crick'i öldürmesi gerekmektedir ama nasıl öldüreceğine bir türlü karar verememektedir... Üstelik yayıncısı, Kay'e romanını bir an önce bitirmesi ve Harold Cricker'i öldürmesi için sürekli baskı yapmaktadır... Son bir gayretle romanının sonunu yazmaya çalışan Karen Eiffel, Harold Cricker isimli bir kişinin gerçek hayatta var olduğundan ve yazdığı herşeyi birebir yaşadığından ise habersizdir. İşte buraya kadar olan kısmı birazcık sıkıcı... Ama bundan sonrası var yaaaaa... daha ne diiimmmmmm- KARMAŞA... YOLUNUZU KAYBETMEYİN..!
Hayır Tauruscuğum, o iş için artık çokkkkk geçççç.... Çünkü bak şöyle oluyor ki şimdi hani diyelim ki Stanford Shaw 5 Mayıs'ta doğmuş ya, Irvin Yalom da 13 haziran da doğmuş ya hani bunların aralarında güne bakarsak 39 gün var... S.S. 15 Aralıkta öldüğüne göre, Irvin'in de bir sene sonra 39 gün geçtiğinde ölmesi gerekirdi bu durumda onun olası ölüm tarihi de 23 ocak olacaktı... Bu durumda Diana varsa oyle bi suikast planı maalesef ertelemek zorunda kalacak.. Başka bahara inşallah hal böyleyken Anna pavlova'da işin içine giriveriyo, onun öldüğü gün de 23 Ocak... tesadüflere bakar mısın Aha merak ettim bunların burçlarını da hesapliycam Bu arada Lou Salome la Anna Pavlova da aynı gün doğmuş, bunu da gözden kaçırmayalım yani... Hal böyleyken bi de şöyle oluyo Şimdi, Lou Salome ve Anna Pavlova aynı gün doğum günlerini kutlamış olurlar... Ama Anna Pavlova ya takvim farkından dolayı iki gün opsiyon tanıdık tamam mı? Freud, 6 Mayıs'ta doğmuş, Stanford Shaw da 5 Mayıs'ta doğmuş, o zaman ben kendi insiyatifimi kullanarak Stanford Shaw'a bi opsiyon tanıyıp, doğum gününü 5-6 mayıs olarak düzenlersem bu durum da onlar da aynı gün doğum günlerini kutlamış olurlar... Lou Salome(12 Şubat 1861-5 Şubat 1937 ) :76 : Kova Nietzche (15 Ekim 1844-25 Ağustos 1900 ) : 56: Terazi Anna Pavlava(11-12 Şubat 1881-23 Ocak 1931 ) Kova Irvin D. Yalom (13 Haziran 1931- ) 76 : İkizler (Burçtaşım olur kendisi) Freud: (6 Mayıs 1856-23 Eylül 1939 ) 83 : Boğa (ama ölüm tarihini, doğum tarihiymiş gibi düşünürsek, Terazi olur) Breuer (15 Ocak 1842-20 Haziran 1925 ) 83 : Oğlak (Breur'un da ölüm tarihini, doğum tarihi yapalım, o da ikizler oldu) Anna O. (27 Şubat 1859-28 Mayıs 1936 Viyana ) 77 : Balık (Anna'nın da ölüm tarihini, doğum tarihi yaptık o da ikizler oldu) Stanford Shaw (5 mayıs 1930-15 Aralık 2006 ) :76 : Boğa (Stanford Shaw'ın zaten doğum günüyle ilgili başından beri sorun yaşıyoruz, ona bu defa da bir ay opsiyon tanıyalım 5 Haziran yapalım doğum gününü, tamam o da ikizler oldu) Bu durumda tüm şahsiyetler Hava gurubunun burçlarından olmaktadır... İşte matematik... İşte ben- KARMAŞA... YOLUNUZU KAYBETMEYİN..!
yavrujuummmm ugrasmicemm bu soruyla artık, biraz da başkaları ugrassin, getirmişim buraya kadar diyomm, gene napiyon nediyon sorunun içine cekiyon beni.... Ders calışmammm lazımmmmm, kalacam bak senin yuzunden, sene uzatcam ee tamam da yanii şimci sen sorunun bu aşamasına kadar zorla zorlaaa beni, ordan al, burdan kap şeklinde soruyu taaaa buralara getirmemi sağla, sonra da bu adamların şu anda aynı yaşta olduklarını cevaplamamı bekleme... ben daha komplike seyler arıyorum cunku Bu sorunun cevabını sorarken, senin hangi mantıkla sordugunu bilmiyorum ama ben tam paranoyak mantıgıyla cevap verdim... Bildigin gibi degil, aklına gelecek herşeyden suphelendimm... Hatta şu son hali var ya bilmecenin yani Lou Salome, Nietzsche, Anna Pavlova, 1931(A.P.'nın ölüm, I.Y'nin doğum yılı), İrvin D. Yalom, Washington(I.Y'un doğum yeri), Stanford University(I.Y.'un çalıştığı kurum, Stanford Shaw'ın hem adından çağrışım hem de yıllarca çalıştığı kurum) , Minnesota (Stanford Shaw'in doğum yeri) ve Ermeni Soykırımı (Stanford'un araştırmaları sonucu soykırımı kabul etmemesi, hatta bu yüzden evinin bile bombalanmış olması, ölümüne de en çok ermenilerin sevinmiş olması) .. İşte bu bilgilrin hepsi 2 gun once aynı bu şekliyle ortaya cıkmıştı zaten ama bu 2007 gerçekten eger yaşlarıyla ilgiliyse bu sorunun mantıgına çok ters olmaz mı sence... Yani şimdi sen benden 76 cevabını beklemiyorsun dimiii? Ya daaa sen beni artık ugrastırma söyle cevabı... ben de rahat rahat, gönlüm huzurlu huzurlu calışimmm olmaz mı bak abartimm istersen bu da dun geceden kalma bu arada Lou Salome(12 Şubat 1861-5 Şubat 1937):76 Nietzche (15 Ekim 1844-25 Ağustos 1900):56 Anna Pavlava(11-12 Şubat 1881-23 Ocak 1931):50 Irvin D. Yalom (13 Haziran 1931-) 76 Freud: (6 Mayıs 1856-23 Eylül 1939) 83 Breuer (15 Ocak 1842-20 Haziran 1925) 83 Anna O. (27 Şubat 1859-28 Mayıs 1936 Viyana) 77 Stanford Shaw -5 mayıs 1930-15 Aralık 2006):76 Lou Salome, Irvin D. Yalom, Stanford Shaw (Lou Salome ile Stanford Shaw'ın öldükten sonra büyümediğini varsayarsak:w00t: ) aynı yaştalar : 76 Stanford Shaw ölmemiş olsaydı eger, Anna O ile aynı yaşta olacaktı.. Breuer ve Freud'da aynı yaşta ölmüşler Ama görüldüğü üzere Nietzsche ve Anna Pavlova'ya yazık olmuş, çok erken ölmüşler... - Gloria
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.