gloria tarafından postalanan herşey
-
Fidel Castro Küba Devlet Başkanlığına Geri Dönmeyeceğini Açıkladı
Bu arada bugünkü (20 Şubat 2008) Hürriyet gazetesinden bir alıntı yapmayı da uygun goruyorum, hani iç rahatlatma açısından *** İkinci Castro daha keskin Fidel Castro görevi bıraktı. Şimdi gözler kardeşi Raul'da. Kübalılar 'Radikal Raul'la ikinci Castro dönemini bekliyor. CASTRO DEVLET BAŞKANLIĞINI BIRAKTI... Küba lideri Fidel Castro, 49 yıllık iktidarını gönüllü olarak bıraktı.. 2006’da görevini geçici olarak kardeşine devreden Castro, 24 Şubat’ta parlamentoda düzenlenecek devlet başkanı seçimi öncesi, koltuğuna dönmeyi planlamadığını açıkladı. Peki şimdi ne olacak? İşte dünya bu soruya cevap arıyor. Küba'da tamamen demokratik ve özgür seçimler yapılıp, bağımsız bir aday mı seçilecek? Yoksa 2006'dan beri zaten bu görevi 'geçici olarak' yürüten kardeş Castro mu bu göreve getirilecek? "Radikal Raul"la ikinci Castro dönemi Kübalılar'a göre ikinci senaryo kuvvetle muhtemel. 'Aileden olan' birinin bu göreve getirilmesi beklenirken gözler kardeş Castro'ya çevrildi. Kübalılara göre "Eğer ikinci Castro dönemi başlarsa bu Fidel döneminden daha sert bir dönem olacak". Çünkü Raul Castro, ağabeyi Fidel'den daha sert. Halk arasında "Radikal Raul" diye anılıyor. CNN: "Raul daha pragmatik" Amerikan CNN International Televizyonu da Castro’nun görevinden çekilmesini flaş haber olarak verirken, “Havana’yı demir elle yöneten Castro’nun kardeşi Raul Castro’nun daha pragmatik olduğu" değerlendirmesinde bulundu. Küba'nın Savunma Bakanı Raul Castro, ağabeyi Fidel'i, Che Guevara ile tanıştıran kişi. Küba direnişinde büyük rol almıştı. Fidel, 31 Temmuz 2006'da mide ameliyatı olduğunda yetkilerini geçici olarak kardeşine devretmişti. Raul Castro, Küba devrimi sürecinde Che Guevara ve ağabeyi Fidel Castro'yla beraber "comandante" ünvanına sahip 3 kişiden biri. Küba'nın en önemli 5 kahramandan biri... Özel hayatı kapalı kutu gibi Ancak Fidel'e vekalet ettiği süre içinde ondan çok daha radikal davranışlar gösterdi. 1931 doğumlu kardeş Castro evli ve dört çocuk sahibi. Fidel'den farklı olarak medyatik olmaktan hiç hoşlanmıyor. Özel hayatı kapalı kutu gibi. Eeee bu görüşler de sanırım beni destekliyor, sırtım yere gelmez artık
-
Fidel Castro Küba Devlet Başkanlığına Geri Dönmeyeceğini Açıkladı
Sevgili Odris, Raul Castro dışında söylemiş olduğun diğer konularda açıkçası ben de tabii ki endişeliyim, zaten cümlelerimi "ben böyle düşünmeyi seviyorum" diye bitirmem de ondandı... Fakat dediğim gibi "Fidel'in ilk hastalanma devresinde onun yerine kardeşi Castro'nun geçici olarak görevi alması beni biraz endişelendirdi açıkçası. çünkü tam anlamıyla kurumsal bir yapıda işler böyle yürümemeli gibi geliyor bana"şeklinde kurmuş olduğun cümleye kesinlikle katılmıyorum. Bunun nedenine gelecek olursak; aslında öncelikle sana Vikipedi'den aldığım şu alıntıyı gondermek isterim: Raul Castro (d. Birán 3 Haziran 1931) Küba Devleti Savunma Bakanıdır. Ayrıca Küba Devleti Cumhurbaşkanı Fidel Castro'nun kardeşidir. Che Guevara ile Fidel Castro'yu tanıştıran kişidir. Küba direnişinde büyük rol almıştır. Fidel Castro 31 Temmuz 2006 tarihinde mide ve bağırsak yolundan ameliyat olduğunda yetkilerini geçici olarak kardeşine devretmiştir. Ayrıca Küba devrimi sürecinde Che Guevara ve ağabeyi Fidel Castro'yla beraber "Comandante" ünvanına sahip 3 kişiden biridir. Küba'daki 5 kahramandan biridir. Bu durumda Raul Castro'nun bu kısa özgeçmişine bakacak olursak ve de senin gönderdiğin ilk iletideki şu bilgiyi de gözönüne alacak olursak; Bence Küba, Fidel Castro'dan sonra emanet edilecek olan ikinci kişiye devredilmiştir. Bunun kurumsal olmamakla bir ilgisi yoktur. Kurumsallığa aykırı bir durum da ayrıca söz konusu değildir. Aksine Fidel Castro'nun en başından itibaren yanında olan, fikir olarak, tam da onun gibi düşünen, zaten devletin yönetiminde başından itibaren yerini almış olan, Küba'ya ve Küba'nın yönetim biçimine en az Fidel castro kadar inanan bir kişi, Raul Castro... Aynı zamanda Küba Devlet Başkan Birinci Yardımcısı... Yani sıradan birisi değil... Bunu gözardı etmemek lazım.... Bu durumu kardeşten kardeşe geçen bir sistem olarak değerlendirmemek lazım. Bu aşamada Raul ve Fidel Castro'ya iki kardeş değil, iki yoldaş, iki aynı düşüncenin ortak paydası olarak bakmak daha doğru olacaktır kanısındayım. Ha tabiii bu arada Raul Castro belki Fidel kadar kişiliği baskın, ön planda bir lider olmayabilir ama Küba'da Fidel Castro'dan sonra onun görevini alması gereken ilk kişi olduğu da tartışılmaz bir durumdur Saygılarımla
-
Fidel Castro Küba Devlet Başkanlığına Geri Dönmeyeceğini Açıkladı
One ne şüphe hahhaa Herkes bu soruyu soruyor, Fidel’den sonra bakalım Küba ne olacak? Bunu düşünmekte bir yerde haklı insanlar çünkü Fidel Castro çok güçlü bir lider ama bir ülkenin kaderi bir kişiye bağlanamaz. Bu sadece ülkeler için değil, her türlü kurum için de geçerlidir. Kurumlar sırf bu nedenden ötürü süreçlerini tanımlarlar. Biz gidersek yerimize gelenler kaldığımız yerden devam etsin diye her şeyi adım adım planlar ve yazıya dökerler. Bu da bir yeri kurumsallaştıran en önemli aşamalardan biridir. Önemli olan kişiler değil, kurumlardır. Öncelikle bu sorunun cevabını düşünürken bunu unutmamak lazımdır… Fidel çok zeki bir adam, bunu en başında da dedim. Kendisinden sonra ülkenin ne olacağını, ne yapılması gerektiğini adım adım planladığından eminim ben… Bunu düşünmeyecek olması olası bile değildir. Her ne kadar ABD “Fidel öldükten sonra Küba değişmeli” diyorsa da Küba değişmeyecektir… ABD’nin “Küba’da Demokrasiye Geçiş Planı” ise hiçbir işe yaramayacaktır. Planın içeriğini bilmeyenler için söylüyorum ki Bu Bush yönetimi sırasında onaylanmış, imzalanmış bir plandır ve bu plana göre Küba’da başkanlık kişiden kişiye geçmemeli, demokratik seçimler yapılmalı, halk, kendilerini yönetecekleri kişiyi kendisi seçmelidir. Bu tamamıyla uydurma bir tez üzerine kurulmuş bir projedir. Zaten Küba’da seçimler yapılır. Ülke 14 eyaletten ve 168 belediyeden oluşur. Eyaletler valiler tarafından belediyeler de belediye başkanları tarafından yönetilir ve bunlar her 5 yılda bir yapılan seçimlerle göreve gelirler. Burada ABD'nin tek hedefi, Küba'daki sistemi diktatörlükle bağdaştırması ve seçim denilen demokratik hakkın orada asla kullanılmadığına dair bir hava estirmek istemesidir. Amaç bellidir; Irak gibi Küba’ ya da demokrasi !!!!! götürmek doymazlığı... Fidel’e bir şey olursa büyük ihtimalle Komünist Parti yönetimi ele alacak ve kontrolü elinde tutacaktır. Ayrıca Küba halkı zaten bir devrim nasıl savunulur bunu da çok iyi bilmektedir. Onlar sisteme inanıyorlar, önemli olan budur, sonuna kadar mücadele vereceklerine eminim... Küba, Amerikan Emperyalizminin gırtlağına oturmuş bir taştır, Amerikan Emperyalizmi de kimi zaman yenilir Amerika Küba karşısında bence halihazirda galip olamayacaktır Ben boyle düşünmeyi seviyorum işte
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
Burada ne demek istediğinizi biraz daha açık anlatsanız, anlamadım ben..
-
cevabini bulamiyorum :-))
bu soruda bir yanlışlık olma olasılığı yüksek... seninle aynı düşünüyorum Nobody
-
Fidel Castro Küba Devlet Başkanlığına Geri Dönmeyeceğini Açıkladı
Bilgiler için teşekkürler Sevgili Odris Hepsini okudum, gerçekten de çok hoş bir yazı... Fidel Castro çok esprili bir insan, bu onun zekasının bir göstergesi, bence ancak zeki insanlar iyi espri yaparlar... *** Fidel, Komünizmin son temsilcisi... Değişik bir insan işte... Sanırım onun gibi başka yok, o halkıyla beraber sokağa dökülüp, ABD'ye protestoları yapan bir başbakan... Düşünsenize, bizim başbakanımızın bunu yaptığını Ne kadar imkansız degil mi? ABD'ye kafa tutmak her yiğidin harcı değildir ne de olsa? Fidel, Komünizmin son temsilcisi... Değişik bir insan işte... Sanırım onun gibi başka yok, hepiniz bilirsiniz Ferhan Şensoy'un Küba'da çekilmiş "Şans Kapıyı Kırınca" diye bir filmi vardı. İşte bu filmde yönetmen, Kübalı oyunculara filmin o yerinde korkmalarını söyler. Kübalı oyuncular bunu tam olarak yansıtamayınca da örneklendirmek için; "Sanki karşında fidel'i görmüşsün gibi yap" der. Kübalı oyunculardan biri gülmeye başlar. ve der ki; "Yahu fidel'i görünce niye korkalım ki, o bizim Fidel." Bizim başbakanlarımız, hiç bizim olmadı değil mi? devamı gelecek...
-
Bu Resimde Ne Goruyorsunuz?
aslında o bu mu
-
Araştırmacı Soru..
Venedik ve Amsterdam ok... Bu ikisinin ortak noktaları nelerdir diye baktığımızda her ikisinin de adacıklardan oluştuğunu ve kanallarla dolu olduğunu görürürüz. venedik için bazı yerlerde 118, bazı yerlerde 120 adadan; Amsterdam için de 90'dan fazla ya da 90 a yakın adadan oluşur diyor. Ben sayı konusunda iddia etmiyorum ama mantık olarak, bunun ancak bu yölle çözüleceğini düşünüyorum. Cevap bence 118-90 : 28 veya 120-90 : 30 bunlardan birisi... Yani Venedik'i oluşturan adalar sayısı-Amsterdamı Oluşturan adalar sayısı= Kalan adalar sayısı Kanallar için de aynı şey geçerli, kesin rakamlar onlar içinde verilmiyor... Ben acaba o çiçeği alsam mı ki? Sarı da rengi, lale de, yani ne bilem aldım madem teşekkürler...
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
Bu denizin en önemli özelliklerinden biri aşırı tuzlu olmasıdır. Hatta Kızıldeniz dünyanın en tuzlu denizidir. Tuzlanan şey de kola kolay bozulmaz... Bu nedenden dolayıdır ki turşular genelde tuzlu olur acaba Firavun da bu sebepten bozulmamış olabilir mi ki Bu arada asıl bilmeniz gereken "Firavun'un cesedinin neden hala çürümediği" değil de bu cesedin Firavun'a ait olup olmadığı konusudur. Nitekim bilim adamları bunun gerçek olmadığını tamamen efsaneden ibaret oldugunu yaptıları araştırmalar sonucunda ortaya çıkarmışlardır. Öyle ki British Museum da sergilenen ve Kızıldenizden çıkarıldığı iddia edilen bu sözde firavun cesedi resmi kayıtlara göre, Geç Hanedan Öncesi Dönem'e ait olan (M.Ö. 3500-3250 arası) bir cesettir ve Yukarı Mısır'daki Cebeleyn kasabasında yapılan resmî bir kazıda bulunmuştur. Ayrıca kazı mahallinin Kızıldeniz'e olan aşırı uzaklığı -ortalama 300 km.- bu iddiayı coğrafî açıdan da geçersiz kılmıştır. Bunun yanısıra dünyanın pek çok yerinde doğal mumyalar bulunmaktadır. Bunların oluşması içinde sadece gerekli şartların bir araya gelmesi yeterli olmaktadır. Yani anlayacağınız herhangi bir mucizeye gerek yoktur. Firavun olduğu iddia edilen cesede benzer görünümdeki bir çok mumyaya Mısır'ın çöllük bölgelerinde ve Peru'nun Nazca ovasında da rastlanılır. Peki bu durumda acaba bu mumyalar hangi peygamberin mucizeleridir? Ayrıca Firavun olduğu ve Musa'nın peşinden giderken kızıldenizde boğulduğu iddia edilen kişinin aynı zamanda II. Ramses olduğu söylenir. Oysa ki onun mumyası 1881'de Krallar Vadisi'ndeki özel mezarında bulunmuştur ve Kahire'deki Mısır Müzesi'nde sergilenmektedir. Kendisi şudur: ***** Eger siz de British Museum'un web sitesine girerek EA 32751 (Firavun olduğu iddia edilen cesedin sınıflama numarası) yazarsanız şu bilgilere ve resme ulaşacaksınız ki resim Kızıldeniz'de bulunduğu iddia edilen Firavun resmiyle aynıdır: Predynastic Egyptian Man A reconstructed Egyptian grave-pit Said to be from Gebelein, Egypt Late Predynastic period, around 3400 BC This man died more than five thousand years ago. The reconstruction of his grave-pit illustrates the early Egyptian custom of placing the body in a contracted position. Before mummification was developed around 2700 BC, bodies were placed in shallow desert graves, in direct contact with the sand. This meant that they frequently did not decay, because the hot dry sand absorbed the water that constitutes 75% by weight of the human body. Without moisture bacteria cannot breed and cause decay, and the body is preserved. This body has been remarkably well preserved, even down to the hair and toe- and finger-nails. Even in later times, those who could not afford the cost of mummification were buried in a very simple fashion not unlike this man, although after the earliest phases of Egyptian culture the body was usually laid straight out. The excavation of Predynastic graves has provided most of the information we possess about the early stages of settlement in the Nile Valley. This body is surrounded by various kinds of grave-goods, all authentic items from graves of the Predynastic period (4000-3100 BC). The distribution of the objects is also typical, with jewellery near the head. W.R. Dawson and P.H.K. Gray, Catalogue of Egyptian antiquit (London, 1968) C.A.R. Andrews, Egyptian mummies (London, The British Museum Press, 1984) ***** Ayrıca müzenin web sitesindeki search bölümüne pharaoh, pharaon (firavun), mousa (musa), The Red Sea, Red Sea (Kızıldeniz) gibi anahtar kelimelerden herhangi birini girin, göreceksiniz ki ellerinde bununla ilgili hiçbir eser mevcut degil... ***** saat çok geç oldu, ben bu kadar ugraştım, yazıyı çevirirdim ama uykum çok geldi, birisi artık çeviriversin
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
Ben şahsınıza daha once hiçbir şekilde tek bir kelime etmedim, hakaret içeren kötü hiçbir bir söz kullanmadım... Bunu siz de yapamazsınız... O nedenle ismimin geçtiği şu kırmızılı yerden itibarenini aynen size geri iade edeceğim... Boşuna yazmışsınız, ismim geçmemiş olsaydı içinde ne üzerime alınırdım bu yazdıklarınızı ne de kabul ederdim... Gerçi ismimin geçmiş olması da birşey ifade etmez, ben yine kabul etmiyorum... Buyrun alın size lazım olur, siz kullanın kendiniz için tüm bu sarfettiğiniz sözleri... Saygılarımla Gloria
-
4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün
sen yine de şu dediğimi gözden çıkarma; ben de emin degilim filmle ilgili ne düşündüğümden tam, o yuzden başta bi enteresan dedim ya zaten... begenmekle, begenmemek arası birşey yaşadım, sanırım sonu ile ilgili bu.. Filmlerin sonu benim onları begenip begenmemem de cok etkendir, bunun sonu beni biraz kararsız bıraktı... yoksa geneli güzel... neyse izlersen de bişi kaybetmezsin, izle en iyisi ne de olsa, içinde bulunduğu proje güzel bir proje...
-
Dancer In The Dark
sen de benim canımsın beee harika da sensin Birtanem benimmmmm
-
Fidel'in Yüzünden
Fidel'in Yüzünden La Faute à Fidel! Tür : Dram / Politik / Tarihi Yönetmen : Julie Gavras Senaryo : Arnaud Cathrine , Julie Gavras , Domitilla Calamai (Kitap) Görüntü Yönetmeni : Nathalie Durand Müzik : Armand Amar Yapım : 2006, İtalya / Fransa , 99 dk. Oyuncular Nina Kervel-Bey (Anna de la Mesa) , Julie Depardieu (Marie de la Mesa) , Stefano Accorsi (Fernando de la Mesa) , Benjamin Feuillet (François de la Mesa) , Martine Chevallier (Bonne Maman) , Olivier Perrier (Bon Papa) , Marie Kremer (Isabelle) Filmin Konusu Yıl 1970, mevsimlerden sonbahar… 9 yaşındaki Anna, Marie Claire dergisinin yazarlarından annesi Marie, zengin bir İspanyol aileden gelen avukat babası Fernando, kardeşi François ve her şeyini kaybetmesinden Fidel Castro’yu sorumlu tutan Kübalı dadısı ile birlikte Paris’te lüks içinde yaşayan bir kız çocuğudur. Diğer taraftan Anna’nın halası, tüm ailesi Fransa’ya yerleştiği halde, eşiyle birlikte İspanya’daki faşist Franco yönetimine karşı mücadelesini sürdürmek için ispanya’da kalmayı tercih etmiş, eşi öldürülünce kızını da yanına alarak Paris’e yerleşmiş komünist bir kadındır. Halası ve kuzeninin, Paris’e yerleşmesiyle Anna’nın hayatı, asla tahammül ve kabul edemeyeceği birçok yeniliğe ve değişikliğe sahne olmaya başlar. Babası, daha önce kardeşine hiç yardımcı olamadığından dolayı bir suçluluk duygusu içindedir ve bu duyguyla eşini de yanına alarak, Şili’ye doğru ideolojik bir yolculuğa çıkar. Onların bu yolculuktan dönüşüyle de Anna’nın hayatındaki değişiklikler resmen başlar. Önce büyük ve bahçeli evlerinden, daha küçük bir eve taşınılır. Daha sonra Anna çok sevdiği din derslerinden ailesinin isteğiyle muaf tutulur. Eski dadının yerine eşi hapishanede yatan, yeni bir dadı getirilir. Baba siyasi bir eylemci, Anne ise bir kürtaj araştırmacısı haline gelir. Pazar günleri kilise günleri olmaktan çıkıp, toplumsal ruhu uyandırma günlerine dönüşür. Tabii nihayetinde evlerine girip çıkan konuklar da değişmeye başlayacaktır. Peki sizce Anna hayatında başlayan tüm bu değişiklikleri kabul etmek konusunda nasıl bir tavır takınacaktır. Buyurun, izleyin de görün… *** Film, tüm bu olayları küçük bir kızın yani Anna’nın bakış açısından anlatır. Anna’nın bakış açısından dedim ya kamera bile herşeyi onun boyundan çekmekte, onun gözünden görmektedir. Bu da tabii ki filmi, konusu her ne kadar ağır gibi görünse de, eğlenceli ve izlenmesi kolay bir film haline dönüştürmüş. Ben izlerken çok eğlendim. Gerçekten ama çok eğlendim… İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Not : Candide, sen bu filmi büyük olasılıkla Fransız yapımı bir film olduğundan izlemişsindir ama izlememişsen kaçırma derim. Seveceğine eminim. Bence Adminim de bu filmi çok sever İlk fırsatta izleyin derim
-
Bu Resimde Ne Goruyorsunuz?
küp
-
Mutluluk
olumlu evet nasıl deniyor peki onu söyle Oui Quija bu mu?
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
:D
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
YA YANILIYORSAN
-
Mutluluk
Si bence bulmuştur canım, İrfan Abi de aynen yarını merak etmeden hayatına devam etmiştir anların tekrarlatılması bize ve Cemal'e mevzuyu çaktırmak içindi tabii.. Bak kitabı Fransızcaya çevrilmiş onu da oku bir ara istersen... Türkiye^'de çıktığ zaman çok iyi satışlar yakalamıştı bu kitap... Bu arada filmle ilgili epey bi kopya verdik sanırım ama tahminlerime göre zaten filmi izleyecek olanların çoğu, kitabı okumuştur diye ummaktayım
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
mutlak doğru diye bişi yoktur canım, bu konuda sana katılmıyorum doğru kişiye göre bile değişir. Bak senin de 7 yaşında bir yeğenin olsaydı bunu benim gibi şimdiye anlamış olurdun ne alaka diyeceksin? anlatayım Yeğenim hanfendi, birinci dönem sonunda ilk karnesini aldı, (tüm notları 5 bu arada) neyse efendim öğretmen bunlara bir tatil kitabı veriyor, diyor ki "tatil boyunca çalışıp, bu kitabı bitireceksiniz." Bizimki az aceleci, kitabı alıp eve geliyor, kendini odaya kapatıyor ve ertesi gun akşama doğru kitaptaki tüm çalışmalar bitiriliyor. Sonra tabii kontrol aşaması.. Annesi ve yeğen hanfendi oturuyorlar birlikte kitaptaki çalışmaları kontrol ediyorlar... O da neee? bir yanlışşşş? Portakal yazacağı yerde Porkatal yazmış... Annesi diyor ki "yanlış yazmışsın, POR-TA-KAL yazacaktın" Yeğen hanfendi şaşkın Bakıyor iyice, bakıyor, bakıyor, bakıyor sonra diyor ki; hayır dogru yazmışım işte POR-KA-TAL Mevzu sonra anlaşilıyor, aslında o Portakal'a Porkatal diyormuş meğer... Doğal olarak, Porkatal bize göre yanlış ama ona göre doğru oluyor bir anda.... Gördün mü mutlak doğru diye birşey yokmuş
-
Mutluluk
Hayatım, hatırlamız olur mu? Hatırlıyor da maalesef söyleyemiyor... Tecavüz edenin kim olduğu düşünülürse anlayacaksın zaten Ayrıca begenmiş olmana cok sevindim canım mutlu oldum bak şimdi
-
Burçlar ve Çiçek
Yıldız çiçeğini bilir misin? Dahlia ve Yıldız çiçeği aynıdır.
-
Bu Resimde Ne Goruyorsunuz?
Bu Voltaire dimi Resim de Salvador Dali'nin Voltaire portresi bi de şöyle bakalım bakalım benziyor muu? Bence evet
-
"YA SiZ YANILIYORSANIZ!"
tek kelime SUPER..
-
Persepolis (2007)
Aklımı mı okuyorsun ne? Son bir haftadır, bu filme takmıştım zaten. İlk fırsatta edinmeyi düşündüğüm ilk filmdi bu... Sen de beğenmişsin madem, bu fikrim iyice kesinleşmiştir bu durumda... Ben senin zevkine son derece güvenirim Adminim Saygılar
-
4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün
4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün 4 Luni, 3 Săptămâni şi 2 Zile Şimdi size enteresan bir film anlatacağım ve açıkçasını söylemek gerekirse ben de tam olarak ne anlatacağımı, nasıl yorumlayacağımı henüz bilmiyorum, yazdıkça dökülecek her şey, bakalım nasıl olacak… Filmin adı, 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün… Filmi izledikten sonra aklınızdan geçecek ilk soru ise, bu filmin adının neden 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün olduğu… Adıyla, ilk bakışta size filmdeki olayların bu süre içinde yaşandığı hissini uyandırıyormuş gibi görünse de toplamda 4 ay, 3 hafta, 2 günlük süre içinde yaşanan bir olayın sadece 1 gününü oluşturuyor bu film. Dönem, Romanya, Çavuşesku dönemi… Yani sosyalizmin, Romanya’daki son günleri… Film boyunca Sosyalist Romanya’yı tüm mekânlarda ve diyaloglarda hissetmeniz mümkün, buna rağmen, ne sosyalizm lafını duyuyorsunuz, ne de sistemle ilgili tek bir kelime kulağınıza çarpıyor. Aktüel bir kamerayla çekilmiş olan film, genel olarak dış mekân çekimlerinden, doğal ışık ve seslerden oluşuyor. Böyle bir film yapmak ne kadar zor olsa da filmin yönetmeni son derece usta bir yönetmen olan, Cristian Mungiu… Öyle ki kimi zaman belli sahneleri hızla, belli sahneleri de inanılmaz yavaş bir tempoyla götürüyor, içinizi bunaltacak, canınızı sıkacak, hatta kimi zaman yeter artık bakamayacağım dedirtecek kadar yavaş.. Yönetmenin o an istediği de eminim ki bu, izleyici o görüntülerle inanılmaz rahatsız etmek ve yine izleyiciye sahneyi sonuna dek sorgulatmak… Emin olun bunu başarıyor da… Şu ana dek fark ettiniz mi bilmiyorum ama aslında size filmin döneminden, çekim tekniğinden, yönetmeninden bahsetmiş olsam da filmin konusuna ait tek bir kelime etmedim, bunu yapmayacağım da… Siz de izlemek istiyorsanız, konusunu öğrenmeye kalkışmayın bence… Sadece alın ve izleyin, izlerken görün neler olduğunu… Film başlarda öyle gizemli ki uzun süre kendisini ele vermiyor. Siz çözün verilmiş ipuçlarıyla filmin ve karakterlerin size anlatmaya çalıştıklarını… Ve şundan gerçekten emin olun, konuyla ilgili söylenecek veya okunacak tek bir cümle dahi bu filmin etkisini, heyecanını yok edebilecek boyutta olabilir. Heyecanı, etkisi dedim ya film boyunca sürekli bir şeyler olacakmış hissiyle gerilip gerilip, çözülüyorsunuz… Kamera, filmin kahramanlarından birinin peşinde koşarken, yürürken ya da dururken, siz de onlarla birlikte koştuğunuzu, yürüdüğünüzü veya durduğunuzu fark ediyorsunuz. Bazen bir off, bazen de ohh sesleriyle izleyip duruyorsunuz filmi… 60. Cannes Film Festivali’nin “En İyi Filmi” seçilerek büyük ödül Altın Palmiye’yi “ kazanmış olan “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün” aynı zamanda Romen sinemasının Rönesans’ı olarak da bilinir. Filmin özel bir başka yönü de “Altın Çağdan Öyküler : Şehir Efsaneleriyle Romanya’da Komünizmin Öznel Tarihi” başlıklı projenin bir parçası olmasıdır. Bu projenin amacı doğrudan hiçbir siyasi göndermede bulunmayarak, trajik hikâyeler üzerinden dönemin tasvirinin yapılmasıdır. Ha bir de unutmadan söyleyeyim, bu film kesinlikle “Şöyle bir film izleyeyim de, keyifleneyim” filmi değil, hatta hatta bazılarınız için tüm bu yazılanları okuduktan sonra, acaba yanlış bir film mi seyrettim hissi bile uyandıracak bir film… Karar sizin… Ama ben olsam bu yazdıklarımı okuyunca kesin seyrederdim Hata gidip bir daha mı izlesem acaba Tür : Dram Gösterim Tarihi : 11 Ocak 2008 Yönetmen : Cristian Mungiu Senaryo : Cristian Mungiu Görüntü Yönetmeni : Oleg Mutu Yapım : 2007, Romanya Oyuncular Anamaria Marinca (Otilia) , Vlad Ivanov (DI. Bebe) , Laura Vasiliu (Gabita) , Alexandru Potoceanu (Adi)