Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

suheda

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.291
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Blog Başlıkları gönderen: suheda

  1. suheda
    Benim onlarca kuzenden bir tanesi Serhat..
    Bir şeye canınızmı sıkkın moraliniz çokmu bozuk takmayın kafanıza Serhat'la bir beş dakika yeter,moral dopingi veriyor sanki, zekice ve tam yerinde espirileri ile en kötü anımda bile gülmek krizine çok sokmuşluğu vardır beni..
    Son derece yakışıklı ve girişken yapısı ile yapamıycağı iş yoktur,mesela siz yoğun bakım kapısında hastanızı bir dakika görebilmek için saatlerce beklersiniz o elini kolunu sallayarak içeri girer sonrasındada gelip bilgi verir..
    Dünyada en çok keyf aldığı iki şey vardır,yemek yemek ve uyumak..
    Bana misafirliğe gelmeden önce mutlaka arayıp yemekte ne olduğunu sorar mönü hoşuna gitmezse siparişlerini verir hazır olduğu zaman gelir..
    Bir akşam evde en sevdiğim diziyi izlerken arayıp"menemen yap geliyorum"demesine "hiç kusura bakma evde yemek var dizi izliyorum"deyip onun tam kapıyı çaldığı anda ilginç bir tesadüfle tv görüntüsünün gidişini "oğlum bir yemek için anten kablosunumu kestin"diye soruşuma "Allah her zaman doğrudan yanadır"diye cevap verişi ve benim söylene söylene menemen pişirişimi..
    Birgün gelip..
    "Mehmet Ağar'la tanıştım adam bana iltifatlar dizerken bir tanıdığın "bu uşak iyidir hoşturda bir fakülteyi kaç yıldır bitiremedi"sözü ile sanki onu soruyorlardı tüm siyasi kariyerim başlamadan bitti" diye anlatışı hala gülme nedenlerimizden biridir..
    Galatasaray-Trabzonspor maçı girişinde yaşadığımız izdihamda"Serhat sakın elimi bırakma"deyişimi"o tuttuğun benim parmağım değil"diye haince cevap verişini
    Sinemada koku filmini izlerken tüm film boyunca beni koklayıp yaptığı yorumlarla beni gülme krizine sokup dikkatimi dağıtışını..
    Her gördüğü yerde bana"çılgın bakire"diye seslenişini doğum günlerimde evde ki kitaplardan birini paket yapıp bana hediye edişini
    Uzungöl gezimizde mandıradaki son kalan kaymak kavonozunu benden önce alıp tüm gün boyunca yürütürüm korkusu ile kucağında taşıyışını...
    Kilo verme gayretinin sebebi sorulduğunda"askere gideceğim bu göbekle teröristlerden kaçamam"diye açıklayışını..
    Babasının bürokrat olmasından her şekilde istifade edişini..(bazen bende kullanmıyor değilim hani)
    Birgün yemek yerken elindeki ketçabın son kullanma tarihinin o gün olduğunu görüp tüm ketçabı bitsin diye tabaklarımıza dolduruşunu..
    Her gittiğimiz yerde hesabı ablası ile bana ödetişini..
    Rus erkek işçilerle yaptığım muhabbeti görünce gözlerini gerip bana"bunlar aylardır kadın görmüyor kaybol"diye kıskançlıkla mırıldanışı..
    Parktaki amerikalı turist olayına hiç girmeyeceğim bile aslında o kadar çok şey varki anlatılacak..
    Gördüğünüz gibi Serhat bizim evimizin neşe kaynağıdır,olmazsa olmazımız,şeytan tüylümüz..
    Yaşanan hadiseleri kendine özgü müthiş yorumu ile bize aktarırken aldığımız keyf anlatılmaz bir şey....her olayda mutlaka bir espiri malzemesi çıkartır,kimse onun sinirli halini bilmez..
     
     
    Canıımm ablan seni çok seviyor (her ne kadar sana kendime abla dedirtemesemde)
     
    Buraya uyurken çekilmiş bir resmini ekleyecektim ama senden izinsiz yapmak istemedim..
  2. suheda
    RÜZGAR
     
    Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
    Koştum ama yetişemedim.
    Nerelerde gezmiş tozmuş
    Öğrenemedim.
     
    Besbelli denizden çıkıp
    Kıyılar boyunca gitmiştir.
    Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
    Yüreğini allak bullak etmiştir.
     
    Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
    Bulutları koyun gibi gütmüştür,
    Okşayıp otları yaylalarda
    Büyütmüştür.
     
    Köylere de uğradıysa eğer
    Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır
    Güneş altında çalışanlara
    İmdat eylemiştir.
     
    Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
    Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
    Kıraçlarda mavi dikenler...
    Toz toprak gözlerine gitmiştir.
     
    Kentlere de uğramış ki yanımdan geçti,
    Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür.
    Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
    Alıp gitmiştir.
     
    Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
    Koştum ama yetişemedim.
    Soraydım söylerdi herhalde
    Soramadım.


    Cahit KÜLEBİ


  3. suheda
    Uzun yorucu bir yolculuktan soluksuz dönmüş gibi bir halim var..Epey bir süredir üzerime çökmüş olan kaostan sıyrıldığımı hissediyorum yavaş, yavaş,baharın gelişindenmidir nedendir bilmiyorum ama garip tatlı bir huzur var içimde..
    Bir kaç günlüğünede olsa bir tatil fırsatı kollluyorum ya İstanbul'a kaçıp kafamı dinleyeceğim yada her zaman yaptığım gibi bir kafile ile tur gezisine çıkacağım..
    Gerçi ikincisi daha cazip geliyor bana İstanbul bildiğim tanıdığım bir yer ne zaman istesem giderim..ama turlarla hiç görmediğim yerleri görüyorum..
    Geçenlerde bir Suriye teklifi gelmişti bana fakat yurt dışındaki ablamın gelişi ile çakıştığı için gidememiştim..
    Birde Suriye Hatay sınırı, nasılsa her yıl Hatay'a gidiyorum orada bulunduğum bir zaman Suriyeye geçebilirim çok şey kaybetmedim yani..
    Türkiye içerisinde karış karış gezilmedik yer bırakmıycağım bu gidişle ondan sonra dünyaya açılıcağım
    Sırf bu yüzden para biriktirmeyi bile düşünüyorum (bunu annem duysa nasıl sevinirdi ben ve para biriktirmek) kazandığımı çarçur etmektense dünyayı görürüm ve en çokta Mısır'ı Tur-i Sinayı görmek istiyorum, orada güneşin doğuşunu seyretmek..
    Canım müthiş bir şekilde sıcak bir iklimde olmak istiyor sıcak taşlar üzerinde yalın ayak dolaşmak güneşi içime çekmek..
    Yok bakmayın öyle ben normal biri değilimdir...
    Her şeye rağmen tüm bunlar bende hala hayat belirtileri olduğunu gösteriyor.
    Her ne kadar kendimi hüzne mahkum etmiş olsamda arada değişiklik iyidir.Seyehat etmek bende oldukça olumlu etkiler yapıyor bir süre sonra geçsede bazen ruhumu mutlu edip şımartıyorum böyle..
    Hep derim ben yanlış bir zamanda dünyaya geldim benim ruhum bu dönemi sevmiyor ben çok eski zamanlarda doğmalıydım..
    Ya büyük sutunları olan şatolarda yaşamalıydım yada bir çöl ortasındaki vaha kıyısında,ya Tanrı dağı eteklerinde bir çadırda Metehan'ın sevgilisi olmalıydım Yada Anadoluda gözleri yollarda sefere giden atlı bir akıncıyı beklemeliydim..
    Belki bu yüzdendir eski tarihi mekanlara duyduğum müthiş ilgi,dolaşırken hep orada bir zamanlar yaşamış olanları tahayyul ederim ve kendimi hemen oranın o eski sahibesi yerine koyarım...
    Gelişmiş çağa ayak uydurmuş kalabalık modern şehirler hiç bana göre değil ben eski tarih kokan yerleri seviyorum.Binlerce yıl önce birilerinin yaşadığı yerler olmalı..Bizim gibi hayalleri olmayan,bizim gibi sıkıntıları olmayan ve bizim gibi aşık olmayan..
     
    Hatay'ın şehir merkezi Antakya'da bir mozaik müzesi var bilen bilir dünyaca ünlüdür.Sümerlilerden Hititlerden kalma eserler sergilenir orda düşünsenize binlerce yıl önce yaşamış insanların sanat eserleri (bir sürü kendi çektiğim fotoğraf var orada bir ara hatırlatın foruma ekleyeyim) o sanat eserlerine bakarken hep eserden çok onu işleyeni düşünmüşümdür,kimdi?nasıl bir ruh hali ile o sanat eserini yapmıştı,mutlumuydu?Üzgünmüydü?Nasıl bir evde yaşardı?v.s v.s ...
    Tamam kabul, normal olmadığım gibi birazda çatlağım..
     
    Her neyse demem odur ki benim ruhum bunlardan mutlu oluyor, kendini ait hissettiği dönemlerden...O yüzden tarihi yolculuklarla onu şımartmalıyım..
    Tüm bunların üzerine eski bir şarkı dinleyelim...Bize göre eski aslında çokta eski değil...
     
    bDif9mMitJ4
     
     
    Sahi şu elmayı yıkamadan peçete ile silip yesem üzerindeki kimyasallar temizlenirmi?Çünkü üşeniyorum lavaboya gitmeye yazdıklarımızı çocuklar okumuyor değilmi?
  4. suheda
    KALDIRIMLAR
     
     
    Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
    Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
     
    Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
    Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
    Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
     
    İçimde damla damla bir korku birikiyor;
    Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
    Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
    Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
     
    Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
    Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
    Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
    Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
     
    Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
    Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
    Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
     
    Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
    İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
    Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
    Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
     
    Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
    Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
    Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
    Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
     
    Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
    Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
     
    N.F.K.
  5. suheda
    Çok yorgunum..
    Öyle yoğun öyle hızlı tempoda bir hafta geçirdim ki pestilim çıktı, yarın kimse ilişmesede bütün gün yatsam..
    Yurtdışından ablam geldi onunla daha fazla vakit geçirebilmek için bir kaç gün izin aldım işyerinden,kısacık zamana çok şey sığdırmaya çalıştık,sığdırdıkta ama canımız çıktı..
    Zaman az olunca aynı günün içerisine bir kaç program sıkıştırdık,yorulduk ama çokda güzel vakit geçirdik..
    Deli gibi alışveriş yaptım bir sürü kılık kıyafet aldım stres atmak istiyorsanız kendinize alışveriş yapın bu taktik bende hep işe yaramıştır..
    Tabi ay sonundaki kredi kartı ekstrenizi hesaba katmazsanız
    Bu sabah erkenden uçtu ablam, üzüldüm sanki boşluğa düştüm,uzak memleket canın istediği an gidemiyorsunki yada o hemen atlayıp gelemiyor ki..
    İnsanın kendi memleketinde yaşamasının bir kötü yanıda bu, geride kalan hep kendiniz oluyorsunuz,gelen gidiyor siz aynı yerde karşılamalar ve uğurlamalarla..
    Son bir haftada bir şeyi daha fark ettim işyerini hiç özlemedim,bu sabah yine zırlayarak geldim,hoş geldimde elimi bir şeye sürdümmü?Hayır, P.tesi yaparım artık canım istemiyor hem söyledim ya "çok yorgunum"
     
    Çok yorgunum beni bekleme kaptan
    Seyir defterini başkası yazsın...
  6. suheda
    Bugün benim doğum günüm,koca bir yıl daha tükettim ömrümden....
    Geçen yılda yaşadığım korkuların kaygılarını içimde taşıya rak giriyorum yeni bir yaşa ve yıla.Artık hiç birşeye toz pembe bakamıyorum, hayatın endişelerini yaşım ilerledikçe daha iyi idrak edebiliyorum, ve herşey çok güzel olacak gibi çocukça hayaller kurmuyorum.Daha bir ciddi bakıyorum hayata bir çok şeyi önceden hesaplamaya çalışıp tedbirler almaya çalışıyorum.
    Olgunlaşmak dedikleri şey bu olsa gerek...
    Keşke çocuk olsaydım küçücük bir kız,akşama gelecek olan babamı ve getireceği şekerleri bekleseydim, dizinde oturup hiç kalkmasaydım.
    Ne ölümün yıkıcılığını öğrenseydim nede hastalıkların sıkıntılı bekleyişlerini..
    Her işimi yine annem görseydi, akşama ne yemek pişireceğimi, gelen misafirlerimi, temizlik,alışveriş ve iş yeri sorumluluğum olmasaydı..
    Şimdi tam ortasında olduğum büyüklerin muhabbetlerine uzak olsaydım hani çocukken hep merak ettiğimiz..
    Aşkı hiç tanımasaydım mesela,ihanetin ne olduğunu bilmeseydim,siyasi düşüncelerim olmasaydı.Tek sıkıntım beş taş oyununda kıracağım rekor olsaydı.
    Armut ağacının dalında asılı olan salıncağımız, kavgalarımız, küslüklerimiz ama hep bir arada olduğumuz kuzenlerimle olsaydım gene...
    Ağaca tımanamadığım için onlar bana kiraz toplayıp atsalardı,ben ağacın altında beklerken...
    Kağıttan rulo yapıp taklit ettiğimiz sigara sadece oyunlarda kalsaydı..
    Büyümek zor, büyümek meşakkatli iş ben daha fazla büyümek istemiyorum.
     
    Ama bir şeyi daha biliyorum yaşım kaç olursa olsun ben hep evin küçük, huysuz,şımarık kızıyım...
    Doğum günüm kutlu olsun..
  7. suheda
    Denize aşık herkes gibi onun olmadığı bir yerde yaşamayı düşünemiyorum..
    Hoş zaten deniz olmayan yerde yönümüde bulmakta zoruluk çekerim,hatta bu özelliğim yüzünden alay konusu bile olduğum olmuştur..
    Çokmu sinirlisiniz?yada canınızmı yanıyor?geçin deniz kıyısına oturun, oturun ve seyredin ,biraz sonra nasıl sakinleştiğinize kendiniz bile şaşıracaksınız..
    Dalgaların sesi ile uyudunuzmu hiç?Orda olduğunu haber verir size,siz uykuya geçmeden önce çok eskilerden kalma tanıdık bir dost gibi..
    Ve sabahları tuzlu yosun kokusunu içinize çekmek..
    Peki ya deniz fenerlerini bilirmisiniz?Hani şu her bakışta insana yalnızlık çağrıştıran?Yürüyün birgün ona,etrafında dolanın denize sıfır olan yerine gidip bir ada üzerindeymiş gibi tek başınalığın güzelliğini yaşayın sigaranızın dumanını savura savura..
     

     
    Bu üstteki fotoğrafı çalıştığım işyerinin penceresinde çektim geçenlerde biraz hırçın tabi ee mevsim kış henüz,camdakilerin kar taneleri olduğunu söylememe gerek yok sanırım..Hele siz onun birde güzel bir yaz yağmurundan sonraki halini görün yeşille mavi arası olur rengi sakin uslu bir çocuk gibi şırıltılı şırıltılı gelip gider kıyılara..
    Tıpkı böyle..

    Bu resmide yemek yediğimiz bir kıyı lokantasında çekmiştim,hem biliyormusunuz?buranın bir diğer özelliğide dünyada çam ağaçlarının denize sıfır noktada olduğu ikinci yer olmasıymış,bir diğeri Japonya'daymış..Bu kadar nadir bir şey yani..
     
    Ben en çok denizi eylül ekim aylarında seviyorum rengi pırıl pırıl olur ve genelde sakin,çoşup hırçınlaşacağı kışa enerji toplar gibi dinlenmeye çekilmiştir..
    Denize aşık insanları sakın yadırgamayın,denize sıfır yerlerde doğmuş büyümüş insanlar tutkuyla bağlı olurlar ona...Benim gibi ve eminim bir çoğunuz gibi...
  8. suheda
    Uzun süredir sık sık yakalandığım bir alerjik bir sünizit sorunum var.Alerjik olduğu içinde tedavisi pek mümkün olmuyor..
    Bu hastalıkla olan haşır neşirliğim sayesinde tüm evrelerini ezbere biliyorum.İlk önce burun tıkanır nefes almak güçleşir sonra solunum düzelir fakat müthiş bir geniz yanması başlar,sanki genziniz yara olmuş gibidir,gibi değil olmuştur.
    Sonra aynı ağrı ve acıma boğazınıza iner yutkunurken canınız yanar,üstüne üstlük ateş ve halsizlik eklenir buna,eğer nasılsa geçer diye düşünüp doktora gitmezseniz geçmez göğsünüze iner kuru gıcık şeklinde öksürükler başlar bu öksürük nöbetleri geldiği zaman altınıza kaçırma ihtimaliniz olduğundan mesanenizi her zaman boş saklamalısınız
    Doktorun söylediğine göre beyaz tenli renkli gözlü kişiler yani benim gibi olanlar alerjik rahatsızlıklara daha çok yatkın..
    Herneyse yine böyle birgünde hastalığın başlangıç evresindeyken beni nelerin beklediğini bilerek doktora gitmeye karar verdim fakat gelin görün ki günlerden pazar,devlet hastanesi fazla uzakta değil yavaş,yavaş giderim diyerek sıkıca giyinip başıma geleceklerden habersiz evden çıktım.
    Hafif bir yağmur çiseliyor yürüyerek hastanenin acil servisine geldim giriş işlemlerimi yaptırıp kalabalığa şöyle bir bakıp uslu uslu oturup sıramı bekledim.
    Ortalıkta dolanıp duran üzerinde eşofmanları saçları 200 volt ceyran yemiş gibi kabarık,zayıf,kara kuru bir kadının sürekli hasta bakıcıları azarlamasına bir anlam vermeye çalıştım.
    Sıramın gelip içeriye girdiğim zaman az önceki kadının doktor olduğunu görünce küçükte bir şok geçirdim "şimdi banada ters bir laf ederse gel şamatayı seyret "dedim kendi kendime..
    Doktor beni içeriye alınca birden evrim geçirmiş gibi tatlılaştı "neyin var canım"ona hastalığımı anlattım eline tahta spatulayı alıp ağzımı açmamı söyledi,nefret ediyorum o tahta şeylerden,tıp bu kadar ilerledi hala şu boğaza bakma işine bir çözüm getiremediler.Tabi dilime bastırması ile öğürmem bir oldu "özür dilerim elimde değil ben dişini fırçalarken bile öğüren bir tipim"dedim anlayışla karşılayıp "o zaman sen aç ben bakayım "dedi muayeneyi yaptıktan sonra bir uzmana görünmemi tavsiye etti.
    Uzmana gitmeyi bende biliyorum ama bu geceyi rahat geçirmem lazım dedim çünkü yarın daha kötü uyanıcağım peki deyip bana kan tahlili ve göğüs filmi yazdı "haydaaaa"aldıkmı başımıza işi bunlara hiç gerek yok dediysemde fayda etmedi.
    Doğru laboratuvara önce kan örneği,hiç bakmamaya çalışıyorum çünkü beni kan tutar.Ardından röntgene..
    Tahlilleri ve röntgen sonuçlarını alıp tekrar doktorun yanına gittim,reçetemi yazdı yine bir uzmana görünmemi tavsiye etti,çıktım.
    koridordaki tabeladan nöbetçi eczanenin adına baktım,güvenlikçiye dönüp "bu derman eczanesi nerde"diye sordum.
    Adam bana ana caddede postane karşısında dedi.İyi yolumun üzeri eve geçerken alırım ilaçlarımı diye düşündüm,ama caddeyi çok iyi bildiğimden orda derman eczanesi varmıydı diye hatırlamaya çalıştım.
    Bu arada markettende bazı ufak tefek şeyler alıp öyle devam ederim,dedim tabi kendimin markete girince sapıttığını hesaba katmayarak,her zaman ki gibi bir iki parça şey diye girip poşetleri doldurup çıktım.Sanırım annem benim müsrif olduğum konusunda haklı
    Elimde poşetler ana caddeye çıktım gördüğüm ilk eczanenin camına asılı kağıda baktım;
    Nöbetçi eczane Derman belediye karşışı
    Belediye nerde ben nerdeyim tamamen ters istikamette ve bir dünya yol...
    Elimde poşetler gidip,gitmeme konusunda kararsız öylece kalakaldım onca yolu gidip geri gelmek işime gelmiyor.
    Bir sürü seçeneğim var ama kafam durmuş hepsi çok sonradan aklıma geldi
    Neyse gitmeye karar verdim o ilaçlara ihtiyacım var,yürüdüm,yürüdüm eczanenin tabelasını gördüm hey yarabbi neredeyse hergün gördüğüm eczane çok eski yıllardan beri orda gel görki bu bildik eczanenin yerini hatırlayamamıştım..Hatırlamış olsaydım şu elimdeki poşetler olmayacaktı en azından..
    Ama bir terslik var sanki,eczane camları gazete ile kaplı kapısına gelip elimdeki poşetlerle zor bela açıp içeri eşikten bir adım attım,attım ki oda ne ikinci şok içerisi bomboş iki tane adam boya yapıyor..
    Bu ne dedim hani eczane adamlardan biri bana bakıp eczane taşındı burdan dedi.
    Nereye?dedim Devlet hastanesinin acilin tam karşısına,al sana bir şok daha inanmıyorum ya dedim kapısının önünden geçmişim fark etmemişim,o sinirle onca yola ve elimdeki poşetlere aldırmadan geri döndüm yüzüm kıpkırmızı eczanenin kapısını ayağımla iterek açtım içeri girdim eczacı gülerek" buyurun "dedi.
    Boğazımda ki ağrıya rağmen avazım çıktığı kadar "kardeşim adres değişikliğinizden neden kimsenin haberi yok bu hasta halimle ve bu poşetlerle bana onca yolu yürütmeye ne hakkınız var"dedim bakarmısın! sanki markete beni eczacı göndermiş.
    Adamcağız tezgahın ardından fırladı elimdeki poşetleri aldı "şöyle oturun hastaneyi tembihledik ama unutmuşlar herhalde"dedi
    Sağlık karnemi uzattım bir şey içmek istermisiniz dedi hayır dedim beş karış suratla..
    Biraz sonra elinde tek bir ilaçla geldi buyurun dedi
    Bu ne?dedim
    Vitamin ilacı bugün herkese aynı ilacı yazmış doktor
    Al sana bir şok daha...
    Ben ona hastalığımı anlattığım halde bana bunumu yazmış aptal kadın bunlara nasıl diploma veriyorlar boşuna pratisyen kalmıyorlar bilgisizliklerinden tabi kırk tane laf sayıp "kalsın"istemiyorum dedim poşetlerimi alıp tekrar yola koyuldum..
    Eve gittim başıma gelenleri anneme anlattım aldığım cevap "akılsız başın çok çeker ayakları"oldu sağol anne bu sinirin üzerine..
    Sonra niye akıl etmedim diyerek mutfaktaki ilaç çekmecesine yöneldim ben bu hastalıktan yılda kaç kez doktora gidiyorum mutlaka ilaçlarımdan vardır yanılmamışım bir sürü aynı ilaç,bir kaç hap bir burun spreyi oohhh birazda dinlendimmi tamamdır..
    Uzanmış olduğum koltuktan ev telefonun sesi ile kalktım,numaraya baktım arama yazıyor numara yok ,açtım son derece kibar bir adam aile planlamasından aradığını söyledi, yanlış istikamet dedim.
    Bu evde o planlamaya ihtiyacı olacak biri yok dedim.
    Adam bana bekarmısınız diye sordu evet dedim annemde 65 yaşında dul bir kadın siz gidin güneydoğu'daki evleri arayın..
    Bunun üzerine adam peki bakiremisiniz?diye sordu bu kaçıncı şoktu aynı gün içerisinde yarabbi..
    Bana böyle birşeyi sormaya nasıl cesaret edebilirsiniz deyip ağzıma geleni sayıp telefonu adamın yüzüne kapattım.
    O sırada kapı çaldı annemin nereye kaybolduğunu düşünerek kapıya gittim,genç bir adam dileniyor,tabi henüz geçmemiş sinirimden oda nasibini aldı hem parayı verdim hemde bir sürü laf saydım güya iyilik yapıyorum , kapıyı kapatırken adam bana "düşmez kalkmaz bir Allah'tır" dedi,kapıyı kapatıp hem dileniyor hemde hazır cevap diye söylenerek mutfağa yöneldim ocakta kaynamakta olan çayı gördüm uzandım...Bir çığlık çaydanlığın buharı elimi yaktı,al işte kırarsan dilencinin kalbini Allah böyle sorar sana dedim..
    Tekrar ilaç çekmecesini yanık merhemi aramaya
  9. suheda
    Sana bu satırları
    Bir sonbahar gecesinin
    Felç olmuş köşesinden yazıyorum.
    Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında
    Saatlerdir, boşalan kadehlere
    Şarkılarını dolduruyorum,
    Tabağımdaki her zeytin tanesine
    Simsiyah bakışlarını koyuyorum*
    Ve, kaldırıp kadehimi
    Bu rezilcesine yaşamların şerefine içiyorum:
    Burası Agora Meyhanesi
    Burda yaşar aşkların en madarası
    Ve en şahanesi
    Burda saçların her teline
    Bir galon içilir
    Sen, bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
    Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
    Burası Agora Meyhanesi
    Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası.
    Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
    Boşalan ellerimde
    Kahreden bir hafiflik.
    Bu akşam
    Umutlarımı meze yapıp içiyorsam
    Elimde değil.
    Bu da bir nevi namuslu serserilik.
    Dışarıda hafiften bir yağmur var
    Bu gece benim gecem
    Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği,
    Gönlümde bütün dertlerin
    Hora teptiği gece bu
    Camlara vuran her damlada
    Seni hatırlıyorum
    Ve sana susuzluğumu...
    Birazdan plaklarda şarkılar susar,
    Kadehler boşalır,
    Umutlar tükenir
    Mezeler biter
    Biraz sonra
    Bir mavi ay doğar tepelerden
    Bu sarhoş şehrin üstüne,
    Birazdan bu yağmur da diner.
    Sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma,
    Mendilimdeki o kızıl lekeye de boşver
    Yarın gelir çamaşırcı kadın
    Herşeyden habersiz onu da yıkar;
    Sen mes'ut ol yeter ki
    Ben olmasam ne çıkar.
    Dedim ya:
    Burası Agora Meyhanesi
    Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere
    Meydan okuduğu yer
    Burası Agora Meyhanesi,
    Burası kan tüküren
    Mes'ut insanların dünyası...
     
    (Izmir/Agora, Kasim 1959)
    Onur Şenli
  10. suheda
    İnsanları hayatından benim kadar çabuk silip atabilen biri daha varmıdır acaba?
    Müthiş değer veririm bir insana seversem,ama bir yanlışını göreyim,kalbimden beynimden tüm hafızamdan pat diye silip atabiliyorum.Arada çok hainsin diye tepki aldığımda oluyor ama iyide düşmanlık beslemiyorumki tamamen kayıtsız kalıyorum..
    Bazen bu huyum yüzünden kızdığım zamanlar oluyordu kendime,aslında ne kadar gerekli ne kadar güzel bir huymuş bu
    İşin güzel yanı biri bana yanlış yapınca ondan nefret etmiyorum,sevmiyorumda nötr kalıyorum ve asla eskisi gibi olamıyorum.
    Ne kadar özür dilerse dilesin araya kimi koyarsa koysun kişi hiç bir anlam ifade etmiyor.
    Cep telefonumdan numarasını msn de adresini silip atıyorum ve bunu yaptıktan sonra sırtımdan bir yük kalkmış gibi tuhaf bir şekilde mutlu oluyorum.
    Üstelik ne yaşamışsam yaşayayım ne paylaşmışsam paylaşayım hiç önemli değil,bunu öyle kolay yapıyorum ki kendi kendime şaşıyorum.
    Bence Allah bana vermiş olduğu hassas kırılgan yapıma bu silahı eklemiş çok zarar görmeyeyim diye..
    Bu hafta sonu msn de iki kişiyi daha silip attım,hiç düşünmedim,tereddüt etmedim,dönüp bakmadım bile işin ilginç yanı iki kişi daha ekledim listeme gidenin yeri ne çabuk doluyor...
    Şimdimi?Uzun zamandır olmadığım kadar mutlu ve huzurlu hissediyorum.
    Ve uzun süredir ilk kez bu gece severek tad alarak kafamda başka düşünceler olmadan kitap okudum ve deliksiz bir uyku çektim.
    Böyle giderse yakında kendimi hapsetmiş olduğum Araf'tanda çıkacağım..
    Hayat gerçekten herşeye rağmen güzelmiş..
  11. suheda
    Gitmeliyim....
    Öyleki sanki daha önce hiç yaşamamış gibi tüm izlerimi silerek gitmeliyim.İlk önce beni tanıyan herkesin hafızasından silmeliyim kendimi ve bana ait hiç bir şey bırakmamalıyım ardımda...
    Bir denizi almalıyım yanıma birde rüzgarları giderken,başkada bir şey istemem..
    Gitmeliyim,öyle bir gidiş olmalı ki bu..bir sona erişle bir yeniden başlangıç..
    Gitmeliyim,gitmeden tüm kıyafetlerimi ateşe vermeliyim hani başkası giyince ben sanılmasınlar diye..
    Gitmeliyim,kokumuda bırakmadan beni kimseye hatırlatmasın diye...
    Yastık kılıflarımı,nevresimlerimi ve havlularımı yıkamalıyım neme lazım onlarında üzerine sinen kokum ve olurda bir kaç adet saç telim kalmasın..
    Tüm fotoğraflarımı yakmalıyım hani şu genelde gülümsemeyi unuttuğum fotoğraflarımı..
    Gitmeliyim,içimde eski zamanlardan kalma tanıdık bir hüzün olmadan..
    Gitmeliyim,giderken ne ses tonumu ne gülüşümü nede gözlerimi bırakmalıyım ardımda..
    Gitmeliyim,hiç tanımadığım bir yerde hiç tanımadığım insanlarla yeni bir hayata başlamak için..
    Gitmeliyim,son kez topuk sesim duyulmalı bu taş koridorlarda öyleki gittikçe uzaklaşan bir topuk sesi olmalı..
    Gitmeliyim,yeter bunca yıl aynı şekilde ömür tükettiğim...
    Gitmeliyim,bu yeniden doğuşuma giderken amel defterimide silmeliyim..
    Gitmeliyim,gitmeden son kez yüreğimi yerinden söküp yenisini takmalıyım,eskisini eski bir camii avlusuna gömerek..
    Gitmeliyim,mevsimlerini tanımadığım gecelerini bilmediğim bir yer olmalı..
    Gitmeliyim,okuduğum tüm kitapları ve okuduğum tüm yazıları beynimden paslı bir çivi gibi söküp atarak..
    Gitmeliyim,içimdeki ümidi tamamen yitirmeden...
     
    Biliyorum bu gitmeliyim birgün gelecek gidiyorum olacak ve birgün,gittim...
    Suheda
  12. suheda
    Bir karar aldım bundan sonra zaman,zaman blogımda hayatımda önemli yere sahip bazı biyografilere yer vereceğim ne bu böyle hep kendini anlat anlat nereye kadar.Bugün başlıyorum forum blogında yeni bir çığır başlatıyorum..
     
    Benim bir teyzem var onunda bir kızı adı...Nezahat..
    Nezahat benden 4-5 yaş büyük hayatta en iyi anlaşabildiğim her alanda sohbet edebildiğim kısacası en çok vakit geçirdiğim ve bundan çok keyf aldığım biri...
    Karakter olarak birbirine aşırı benzesekte fiziksel olarak çok benzemeyiz kuzen olmamıza rağmen,çünkü ben ondan daha güzelim (bu kısmı okuyunca okkalı bir küfür bekliyorum)
    Nezahat üç katlı yüzme havuzlu villasında dünya güzeli iki kızı ve yine benimle aynı akrabadan olan kocasıyla gündelik sıkıntılarla mutlu,umutlu yaşayıp gider..
    En belirgin özelliği bana karşı olan aşırı bağımlılığıdır tanıyan herkes bilir hatta bazen bu yüzden alay konusu olduğumuz zamanlar bile olmuştur,günde en az üç kez telefon eder iki kez gündüz cepten arar genelde işte olduğum için çok uzun konuşmayız bunun acısını akşamları evden arayarak çıkartır her akşam yaklaşık bir saate yakın telefonda sohbet ederiz,artık bu öyle bir hal aldıki ev işlerimi onun telefonlarına göre ayarlamam gerekir çünkü işim bitmeden yakalanırsam maf oldum demektir,birde her aradığında "öküssss neden hiç aramıyorsun"diye sorar fırsat bırakmadığını söylesemde bir ton hakareti işitmekten kurtaramam..
    Bu uzun telefon sohbetlerinde bir başkası aradığında sürekli meşgul sesi veren telefondan sıkılıp cep mesajı atanlar olur "gene telde Nezahat'lamı konuşuyorsun"diye
    Nezahat'la bizim bulunduğumuz ortamlarda çok renkli olur ikimiz bir araya gelince ortalık şenleniverir o yüzden birimiz bir yere davetliysek mutlaka ötekimizde çağrılır..
    Birde bu Nezahat genelde okey oynarken benim ortağım olur kaç kez ıstakayı kafasına vurmaya kalktıysamda(çünkü beceriksiz bir okey oyuncusudur) genede benden vazgeçmez.(dikkat bir küfür daha geliyor)
    Genelde alışverişe,sinemaya,tur gezilerine,ev oturmalarına hep birlikte gideriz ve mutlaka gittiğimiz yerde bir izimizi bırakıp döneriz,kavgalarımız meşhurdur birde Bknz:Adana havaalını yer hostesinin üzerine yürüme olayımız (itiraf ediyorum yürüyen bendim Nezahat olaya sonradan müdahil olmuştu) bizi uğrlamaya gelen akrabamız tarafından abartılıp anlatılınca günlerce eş dost tarafından alay konusu olmuştuk
    Birde kırmızı ışıkta durduğumuz bir zaman kendini arabamızın üstüne atan sarhoş genç olayı var ki hiç anlatmadan geçiyorum..
    Nezahat'in ilk kızının isim annesi benim birde ufaklığı var tabi Allah'ım her eve lazım cinsinden,bir çocuk bu kadar güzel ve bu kadar sevimli olabilirmi? Beline kadar uzanan siyah saçları yüzünden ben ona samara derim hani şu meşhur korku filmi halkadaki küçük cadı ama o hemen itiraz eder "beeeenn samara deyilim" peki nesin sen?"ben prensesim" yiyesim gelir onu o zaman,Nezahat'e hayatta yaptığın en güzel şey budur derim bu küçük yenilesi cadı..
    İnanmıycaksınız ama yazının tam burasında Nezahat telefon etti illa gel diyor üşenmezsem bu akşam ona gidebilirim...
    Ve bütün konsantremin içine etti tabi, ne diyordum toparla toparlayabilirsen..
    Nezahat benim hayatımda ki mihenk taşlardan biridir,her sıkıntımızı her mutluluğumu paylaşırız.
    Ne zaman arasam ne zaman yardıma ihtiyacım olsa hep hazırdır,bana karşı hayır kelimesi yoktur lugatında..
    Aynı şekilde bende ona öyleyimdir,hani derler ya iki elim kanda olsa o aman desin giderim..
    O kadar çok şey yaşadık ve paylaştıkki onunla o kadar çok ortak üzüntülerimiz sevinçlerimiz olduki belkide bu yüzdendir bu birbirimize bağımlılığımız..
    Bir tanedir benim dünya güzeli kuzenim gerçek dosttur,sırdaştır burayı okuyunca "çok yağ çektin ne iş"dediğini duyar gibiyim..
    Ha hiçmi kavgalarımız olmuyor oluyor tabi bir ara küsmüştük bile üstelik bizimle alakası bile olmayan bir konu yüzünden tartışıp küsmüştük,benim bir huyum var bir insanı hayatımdan silip atmışsam o tamamdır ne yaparsa yapsın eskisi gibi olmam mümkün değil,emin olduğum bir şey var hayatımdan silip atamıycağım sayılı bir kaç kişiden biridir Nezahat..
    Sabahlara kadar mutfak masalarının tepesinde sohbet ederiz neden mutfak diyeceksiniz ikimizde çay ve sigara tiryakisiyiz ve ikimizde evde salonlarda sigara içirtmeyiz,sahi nerden buluruz bu kadar konuşulacak şeyi..
    Birbirimize olan desteğimizin hiç tükenmemesi ümidi ile...
     
    Sözün özü herkesin hayatında mutlaka bir Nezahat olmalı,iyiki varsın seni seviyorum..
    Bu arada akşama çayın yanına pasta yapmayı unutma ve ben gelince okey masası hazır olsun
  13. suheda
    La ilahe illa ente sübhaneke, inni küntü minez-zalimin
     
    Rabbim.........
     
    Ben günahkarım;
    Çünkü,dünyevi sıkıntıların peşine düşüp seni ihmal ettim..
    Ben günahkarım;
    İbadetlerimi sırf alışageldiği için yerine getirdim...
    Ben günahkarım;
    Sana dua ederken kalbimden değil dilimin ucuyla hissisce istedim istediklerimi..
    Ben günahkarım;
    Sana bu denli inanıp ve seni bu denli severken gaflete düştüm..
    Ben günahkarım;
    Herşeyin senden geldiğini bile bile nedenler,niçinler aradım..
    Ben günahkarım;
    Her sıkıntıda bir hayr olabileceği ihtimalini unuttum..
     
    Ben günahkar olduğum kadarda acizim,zayıfım sana karşı,şimdi merhamet diliyorum senden bu kaçıncı kezdir bilmiyorum ama bir kez daha yalvarıyorum beni affet..
    Oysaki ben senden herşeyin hayırlısını isteyen biriydim sende bilirsin dua ederken ölümün bile hayırlısını dilemişimdir hep..
    Bu demektir ki sen bana hayırsız olanı nasip etmezsin..
    Dualarımı hep kabul ettin,ne zaman ki nefsime yenilmeye başladım beni şefkat tokatınla uyardın,bunu bildiğim halde anlamadım beni affet..
    Ruhumu kuşatan bu kaostan çıkmama senden başkası yardım edemez biliyorum,bana yardım et.
    Sığınılacak,güvenilecek,her daim sevilecek olan tek senin..
    En yakın dost sensin,en sevgili sensin..Rabbim bir anlıkta olsa bunun idrağını yitirdimse beni affet,affet ve beni her zamanki gibi sevginle kuşat..
    Ne gelirse senden gelir aldığım her nefesin sahibi sensin,huzurda sensin,aşkta sen...
    Sen benim içimide dışımıda bilensin ve buna güvenerek...Beni affet..
    Başım eğik huzurundayım merhametinin ve rahmetinin sınırsızlığına sığınarak,ben suçumu kabul ediyorum ve içimden gelen haykırışla sana yalvarıyorum beni affet...
    Beni sevdiklerinden ayırma..
     
    Bir anlıkta olsa düştüğüm çıkmazda bildiğim yolu kaybetmiş bocalarken bana bu gerçeği hatırlatıp önümü görmemde yardımcı olan Ra_dya'ya teşekkür ediyorum,Allah seninde her daim yar ve yardımcın olsun..
  14. suheda
    Hayatı Araf'ta yaşayan tek kişi benim herhalde,ince bir çizgi üzerinde duruyorum,bir yanım cehennem bir yanım cennet...
    İkisi arasında kalakalmışım öylece..
    Meramımı kimseye anlatamıyorum,yada anlayamıyor kimse bende ki bu nadir ruh halini..
    Önümde akıp giden yaşamlara bakıyorum herkesin idealleri amaçları var benim yok,ne gelecekle ilgili planlarım var nede hayallerim..hepsini tükettim.Biraz erken ama hepsi tükendi,şimdi Araf'tayım öylece duruyorum orda..
    Boş gözlerle seyrediyorum hayatı kendi penceremden,ucuz endişelerin peşindeki insanlara acıyarak bakıyorum.Geleceği için çırpınıp duranlara ise buruk bir tebessüm gönderiyorum..
    Hayatı benim kadar erken tüketen biri daha yoktur herhalde,tıpkı sevgilerimi tükettiğim gibi...
    Birazda bilerek yapıyorum bunu,bu kendime acı çektirme huyum sonunda bana kötü bir akıbet hazırladı işte..İşte böyle Araf'ta kalakaldım..
    Her sabah aynı şekilde yataktan kalkıyorum,ve hiç bozmadan aynı şeyleri yaparak günü bitiriyorum (Pavlov'un köpeği gibiyim).O kadar uzun zamandır aynı suyun içerisindeyim ki ne sıcaklığını nede soğukluğunu hissedebiliyorum kıpırdarsam ne olduğunu anlayacağım ama kıpırdamak istemiyorum..Anne karnında cenin misali gün tüketiyorum sadece..
    Uzattığım elim istediğim kimseler tarafından tutulmadı,belkide bu yüzden bu kendi içime dönüşü seçtim,çünkü başka insanların elimi tutmasını istemedim..
    Aslında kimseyi suçlamak istemiyorum sorun bende biliyorum,tüm suçu kabul ediyorum..bu benim tercihim ben hayatı Araf'ta yaşamayı tercih ettim..
    Şimdi ne kimseden gelecek bir habere sevinebilirim nede kendimi mutlu etmeye çalışabilirim,herşeyi boş verdim bıraktım kendi akışına hayatımı,beni nereye götürürse götürsün bunun için hiç bir çaba sarf etmeyeceğim öylece bekliyorum,amaçsız,umarsız ne gelirse gelsin razıyım ister şer ister hayr ben burdayım Araf'ta
  15. suheda
    İki yıldız arası göğe asılı hamak...
    Uyku, uyku... Zamansız ve mekansız, uyumak.
    Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
     
     
    Aynı buhranları yaşamıyorduk şairle ama oda benim gibi uykusuzluk çekiyordu belli..
    Uyuyamıyorum,ciddi bir şekilde uyku problemim var ne kadar geç yatarsam yatayım 2-3 saat sonra sanki bir el gelip beni dürtüyor"yeter uyuduğun"diyor uyanıveriyorum...Sonra ne mümkün uyumak aklıma bir sürü şey gelip takılıyor bir huzursuzluk bir iç sıkıtısı sorunlar,sorunlar....Bir süre sonra sağa sola dönmekten yorulup kalkıveriyorum gün ya ağarmıştır ya ağarmamıştır..
    İşe gidince yüzüme bakanların" hastamısın?ağladınmı?neden solgunsun?"sorularına cevap vermekten yoruluyorum "yok bişeyim"...Ama var uyuyamıyorum..
    Bu yüzden kendimi hep yorgun ve bitkin hissediyorum..
    Ne yapabilirim,Bu konuda bilmiyorum ki !!!!
    Yada içime saplanıp kalmış olan bu iç huzursuzluğunu nasıl def edebilirim?
    Bir şeye canınız sıkılıyor mesela sorunu biliyorsunuz ama bu konuda yapacağınız hiç bir şey yok bunuda biliyorsunuz?Ama elinizde olmayan bu sebep yüzünden kendinizi kahrediyorsunuz,bunu atlabilmek için ne yapardınız?
    Öyle beklenmedik şeyler yaşıyoruz ki zaman zaman hayat nasıl bu kadar acımasız olabiliyor diyorsunuz..
    Ve bu sizin tüm sosyal yaşantınızı etkiliyor işinize konsantre olamıyorsunuz,aşkınızı umursamıyorsunuz,sürekli bir moral çöküntüsü ile karşınızdaki insanlara ne kadar pozitif görünebilirsiniz ki?Sizin bu halinizi görmelerindense hiç görünmemeyi tercih ediyorsunuz..
    Uyumak istiyorum uyumak ve unutmak...
  16. suheda
    2007 bitti.
    Hiçte iyi hatırlanmayacak şekilde beni üzerek korkutarak bitti gitti;
    Peki tüm endişelerimizi korkularımızı 2007 ile geçmişemi uğurladık..Hayır..Takvimler dışında değişen hiç bir şey yok..
    Elimize kala kala tükettiğimiz koskoca bir yıl kaldı ömrümüzden akıp giden kocaman 365 gün..
    Ölüme 365 gün daha yaklaştık,peki ne gibi bir hazırlık yaptık?
    Yeni yıl yeni ümitler için başlangıçmış ömür bitiyor neyin başlangıcı bu?Ha öteki taraf içinse bu söylenilen tamam katılıyorum bir başka başlangıca yaklaşıyoruz..
    2007 yılını kendi açımdan değerlendirmeye kalkarsak 8 ay ara ile ailemde iki kalp krizi vakası yaşadım üstelik ailenin genç fertleri bu kötü yanı iyi yanı hala yaşıyor olmaları..
    Anneannemi kaybettim.
    Mazinin derinliklerine bir aşk daha uğurladım..
    Onlarca şehit verdik..
    Yaşadığım şehirde bir kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldı..
     
    Şimdi tüm bu yaşananlar sonmuydu?Bir daha olmayacakmı 2008 de nasıl bir sihirli değnek dokunacakki bize herşey güzel olacak..
    Ne malum çok daha kötü süprizlerin beklemediği bizi...
    Değişen takvimler başka hiç bir şey yok yaşadığımız süre içerisinde endişelerimiz,korkularımız,mutluluklarımız hastalıklarımız bizimle olmaya devam edecek..
  17. suheda
    Hep bir muamma gibi görür kadınları erkekler..
    Yok çözülmesi çok zordur,yok ne yapsan memnun olmaz,yok onları anlamak dünyanın en zor işidir falan..
    Anlamak istemeyen anlamaz elbet,oysaki kadınların dünyası iki olgudan ibarettir doğası bunu gerektirir çünkü..
    Birincisi:beğenilmek
    İkincisi:sevilmek
    Bu her kadına fazlası ile yeter kadınlar öyle tahmin edildiği gibi aç gözlü doyumsuz yaratıklar değildir.Sadece sevildiğini ve takdir edildiğini bilsin yeter...Ne yapıyorsa ne yapması gerekiyorsa bu bilinci ona verebilmişseniz gönlünden gelerek ve severek yapar..
    Kadın olmak bazen dünyanın en zor bazende en rahat işidir..
    Siz,siz olun hiç bir kadına taşıyamıycağından fazla sorumlukluk yüklemeyin,bu onu yıpratır ve hırçınlaştırır.Kadın sahiplenmekten ziyade sahiplenilmeyi sever.
    Onu mutlu etmenin en kolay yolu nedir biliyormusunuz "iyiki varsın"bu söz önemsendiğini ve işe yarar olduğunu hissettirir.
    Bizim ülkemizde kadın olmak dezavantaj değil avantajtır..
    ATM kuyruğunda sıra beklemek zorunda olmaz mutlaka bir centilmen sırasını verir arada işiniz acele değilse sizde yapın,gerçekten memnun edersiniz,çünkü kadınların boş vakitleri erkeklerinkinden daha azdır.
    Otobüste yer vermek mesela..
    Benim en çok hoşuma giden şeylerden biride trafikte yaya olarak karşıya geçmek için beklerken kocaman taş kamyonu korkunç bir frenle yolun ortasında durur şoför gayet kibarca eliyle buyurun geçin yapar tebessum edip başımla selamlar geçerim..Mutlu olurum..
    İlla bir taş kamyonunuz olması gerekmiyor başkalarını mağdur etmeden arada sizde yapın..
    Kısacası bir kadına davranılması gerektiği gibi davranın bu kadar basit.
    Bu batılılaşma özentisi içerisinde yavaş,yavaş asimile olmaya yüz tutumuş kültürümüzden en çok bunları kaybettiğimizi görmek üzüyor beni..
    Ve ilk kez gördüğünüz bir kadına anneniz yada kızkardeşiniz gibi yaklaşın size güven duymasını istiyorsanız şayet..
    İşyerinde kadınlarla rekabet etmeyin genelde kadınlar ellerindeki ile yetinmesini bilir (çok hırslı olanlarda çıkabilir bazen şansınıza küsün)..
    Ve sakın olaki bir kadından düşman edinmeyin..
    Hayatınızdaki kadın kim olursa olsun ister anneniz,ister eşiniz,ister kardeşiniz,ister sevgiliniz v.s v.s her fırsatta konuşurken yürürken elini sevgiyle sıkıca tutun bu müthiş bir güven duygusu verir..
    Siz kadınlardan ne bekliyorsanız onları ona uygulayın bakın görün hepsini fazlası ile alacaksınızdır..
    Birde şunu hiç bir zaman unutmayın sevginin,güvenin paylaşmanın cinsiyeti yoktur bunlar erkekler için ne ifade ediyorsa kadınlar içinde aynı şeyi ifade ediyordur.
    Suheda


     

    KADIN
     
     
    Kalıp değil bir fikir...
     
    Elmas sorguçlu fakir;
     
    Açıkta sırrı bâkir;
     
    Kadın...
     
    Çölde kaçan bir serap;
     
    Yönü kementli mihrap...
     
    Mâdeni som ıstırap;
     
    Kadın...
     
    Dipsiz hasrete tuzak;
     
    En yakınken en uzak....
     
    Tadı zehrinde erzak;
     
    Kadın...
     
    Bir işaret, bir misâl;
     
    Ayrılık remzi visâl...
     
    Allah'a yol bir timsâl;
     
    Kadın...


    Üstad'dan


  18. suheda
    Koşarak acil servis kapısında içeri girdim hiç tanımadığım bir şehirde hayatımda ilk kez gördüğüm yüzler meraklı bir şekilde bana baktı "acil bir hasta geliyor"dedim gencecik bir delikanlı ayağa kalktı "nesi var"...Diye sordu doktormuş..
    Bilmiyorum kalple ilgili bir sorun galiba ..dedim
    Herkeste bir telaş sedye uzatılan ve sedyeden daha uzun boyu olan kişi,ağabeyim..
    Tetkikler,tahliller ekg çırpınıp duran genç doktor..
    Sizi Erzincana göndermek zorundayız ekg de bulgu görüldü,kardiyolojinin mutlaka görmesi lazım bu şekilde yola devam edemezsiniz...
    Ne gerekiyorsa yapılsın,dedik
    Sonra ambulans,ambulansın arkasında biz arabayla 140 km süratle ıpıssız yollar ve sanki rabbim bize aydınlık versin diye elimi uzatsam dokunabileceğim yakınlıkta her yeri aydınlatan kocaman bir lamba gibi dolunayı göndermiş..
    Yine acil servis yine bir telaş,yabancı bir şehirde kimseyi tanımadığım bir hastenede yabancı ve yolcu olduğumuzu öğrenen insanların acıyan yüz ifadeleri....
    Hanımefendi eşinizin yatış işlemlerini yaptırın...
    Eşim değil ağabeyim ama açıklama gereği duymadım o anda bunu düşünecek halim yoktu..
    Koşturuyorum benden başka güçlü yok üzülünce migren krizine giren ablam eli ayağına dolanmış teyzemkızı ve yüksek tansiyon hastası aynı gün annesini kaybetmiş annem...
    Yoğun bakım...kardiyolog açıklama yapıyor bize hastanızın durumu ciddi ağır bir kalp krizi geçiriyor..Hepimiz donduk sanki..
    Verin hastamızı bize sevk edin ambulansla Trabzon tıp fakültesine götürelim..
    Şuan mümkün değil 48 saat kırpırdatamayız ölebilir...
    Ölebilir gencecik bir insan daha 20 dakika öncesi hiç birşeyi yoktu nasıl olur,nasıl olur?
    Ölebilir dilde ne kolay söyleniyor oysaki ne kadar ağır ve kabullenmesi ne kadar zor bir kelime..
    Yanına giremiyoruz koroner yoğun bakım servisinin kapısı önünde bekliyoruz aynı aileden dört bayan yanımızda bulunan tek erkek şuan içerde hayatta kalma savaşı veriyor..
    Hepimize yabancı bu şehirde birbirimizden destek alıyoruz...Haber vermek lazım hem gideceğimiz yere (hatay)çünkü bekleniyoruz hemde memleketimize Trabzona..
    ...Ve telefon trafiği başlıyor bir kaç kişiye biz haber veriyoruz ve sonra hiç susmamacasına çalan cep telefonlarımız duyan bir diğerine haber veriyor bir kez daha kalabalık ve birbirine bağlı bir aileye mensup olduğum için şükrediyorum duyar duymaz yola çıkanlar bir telefonla yanımıza insanlar gönderenler bizi alıp evlerine götürmek isteyen yabancı şehrin hiç tanımadığımız sımsıcak insanları..
    Bizim dört saatte kat ettiğimiz yolu iki saatte kat edip gelen akrabalar..
    Hastane kantininde toplanıyoruz ne yapalım bir gurup burda kalsın diğer bir gurup Hataya cenaze evine doğru yola çıksın..
    Beni yola çıkanlar yanlarında istiyor çünkü annem gidiyor annesinin cenazesine...
    Arabaya biniyorum gözüm hastanede ya kötü birşey olursa..başım arabanın camına dayalı sürekli dua ediyorum.
    O beni evde yalnız bırakmayıp yanına almıştı yola çıkarken,üstelik istemediğim halde "bana arkadaş olursun" demişti,şimdi ben onu burda bırakıp onunla çıktığım yola onsuz devam ediyorum...
    Ertesi sabah erkenden varıyoruz hataya yol boyunca kimse gözünü kırpmamış cenaze defnediliyor ve ertesi gün yine yoldayız iki günde 2500 km yol dile kolay,
    Aynı gün Erzincan'dan bir ambulans Trabzona doğru yola çıkıyor gece yine hastane kantininde bu sefer çok daha kalabalık buluşuyoruz herşeyini tanıdığımız evimiz şehrimizdeyiz daha bir güçlüyüz...
    Hepsi birbirinde harika doktorlar tüm sorularımıza sabırla cevap verip yarım saate bir bilgi almak isteyişimizi hoş görü ile karşılayıp sürekli moralimizi yüksek tutmaya çalışmaları gerçekten takdir edilecek bir durumdu..
    Taburcu ev,halen devam eden ziyaretci akını,ne çok dostumuz ne çok sevenimiz varmış hepsinden Allah razı olsun..
    Ne kadar güçlü olursam olayım yaşadığım stres ve yorgunluğa bedenim ilk tepkiyi verdi tüm vucudum ateşli bir şekilde kabardı her yerim yüzüm gözüm şişti kocaman kıpkırmızı kabarcıklar,kurdeşen dökmüşüm dedi doktor şuana kadar ne olduğunu hiç bilmediğim ama bizzat yaşayarak öğrendiğim bir hastalık neyseki geçiciymiş...
    Şimdi evden arıyorlar beni "nasılsın"diye gülüyorum geçer,geçer diyorum biz neler geçirmedikki...
    Bir şeyi bir kez daha idrak ettim kardeş hiç bir şeye benzemiyor ne kadar kızarsak kızalım onun sevgisini Allah yüreğimizin içine yerleştirmiş insanın yüreğinin tam ortasına bir kor düşüyor anlatılmaz bir şey bu,yaklaşık on beş gündür psikolojik olarak benimde kalbim ağrıyor yani onun ağrısını hissediyorum...
     
     
    Şükürler olsun sana rabbim verdiğin ve vermediğin her şey için binlerce kez şükürler olsun..
  19. suheda
    Son beş gündür yağmur yağıyor,sonbahar yağmurları,soğuk ve esintili hiç dinmeyen bir yağmur..
    Çalıştığım dairenin pencere önünde bir çam ağacı var dışarı bakınca garip bir şekilde güzel geliyor bana manzara..
    İnadına yemyeşil bir ağaç...ne sonbahar yağmurlarından etkileniyor nede kışın fırtınasından öyle dimdik ve yemyeşil..
    Bir çam ağacı kadar hükmümüz yok,bizim ruhumuzda ki sonbaharlar yerle bir ediyor bizi hele birde yüreğimize kar yağmaya görsün...
    Doğadaki en güçsüz canlılar insanlar galiba..kışın sararıp solan bitkiler bile baharla birlikte yeniden tutunuyor yaşama bizse hep bir şeyleri kaybederek geçmişe uğurlayarak devam ediyoruz yola..
    İnsan acı çekerek olgunlaşırmış....hikaye..kendimizi avutmak için uydurduğumuz bir söz başka bir şey değil..
    Olgunluk dediğin yaşlılığın diğer ifade şekli,yaşlanmayı kabullenmeyenler için teselli amacı ile uydurulmuş bir söz..
    Sadece bize kar kalan tecrübelerimiz yaşlandıktan sonra ne işimize yarayacaklarsa....
    Biraz erken başladım bu yaşlılık sendromlarına,erken bunamamı geçiriyorum nedir??
    Zaten düşüncelerimin yoğunluğundan bir unutkanlık peyda olmuş bana ki evlerden uzak evde bir odadan diğerine birşey almak için gidiyorum sonra ayakta dikilip ben ne için gelmiştim diye düşünüyorum..
    Akşam yatmadan önce ertesi gün ne giyeceğimi planlıyorum sabah giyisi dolabının kapısını açıp ne giysem diye düşünüyorum!!
    Neyseki anlattığım arkadaşların hepsi aynı dertten muzdarip,buda bir teselli benim için tek değilmişim yani..
    Anlayacağınız sonbahar yağmurları benim ruh bahçeme erken düşmüş şimdi sıra çam ağacı gibi olabilmekte..Nasıl olcaksa o iş...
  20. suheda
    Son bir kaç gündür herşey anlamını gene yitirdi gözümde...
    Gene diyorum çünkü ben sık,sık yaşarım böyle duygu sağnakları..üzüldüğüm birşey oldumu her şey anlamını kaybeder neyseki uzun sürmez toparlanmam..
    Son zamanlarda yaşanan terör olayları yüzünden bu haldeyim...Mesainin bitişini dört gözle bekliyorum eve gidip tv başına mıhlanıp bir kanaldan öbür kanala geçip bu konuyu takip ediyorum,tabi bu arada döktüğüm gözyaşlarını anlatmaya gerek yok kendime acımasızca bir ceza uyguluyorum izliyorum ağlıyorum,okuyorum ağlıyorum başka hiç birşey düşünemiyorum ve tüm bunları yaparken içimde korkunç bir öfke ve nefret biriktiriyorum..Ve bunun yanında anlatılmaz bir sevgi besliyorum askerlere karşı göğsümü yarıp hepsini içeri almak istiyorum..
    Ruh sağlığım ciddi tehdit altında,öyleki dünyevi başka sorunlarla ilgilenen ve hiç birşey olmamış gibi davrananlarada öfke duyuyorum...
    Dün sabah işyerine gelince alt kattaki serviste çalışanların kahkalarına takıldım kapıyı açtım "böyle birgünde gülebiliyorsunuz ya helal size"dedim...Allah'tan beni iyi tanıyorlarki ters tepki vermediler..
    Yok ben ciddi psikolojik bir travma geçiriyorum...Kayıtlara geçin eğer sonum akıl hastesi olursa bunun sorumlusu teröre çare bulmayan son 24 yıldır devleti yönetenlerdir..
    20 yaşında daha anne sütü kokan çocuklar toprağa düşüyor neden?postu beş para etmez birilerinin kuklası şerfsizler sayesinde....
    Annem ağadığım için üzülüyor tv kapatıyor tabi oda alıyor benden nasibini" sen ben ağlıyorum diye üzülüyorsun birde kendini o şehit annelerinin yerine koy"sonra üzülüyorum öyle konuştuğum için,oysaki o benden daha çok gözyaşı döküyor ve eminim benden daha çok içi yanıyor çünkü o anne...Bense anne olmadığım için herhalde idrak edemiyorum onun hissettiklerini...
    Foruma geliyorum burasıda sinirimi bozuyor hep aynı kişilerin hiç değişmeyen mevzuları boşa kürek çekmekten yorulmamış kimse,ben yoruldum ama...yoruldum ve sıkıldım..
    Neyseki şu blog varda içimi döküp gidiyorum,burası benim limanım kimse ilişemiyor bana müsadem olmadan.....
    Ne zamandır Bozan'da yok zaten
    Neyse toparlanıp eve gitmeyliyim önümde uzun bir gece var şehitlerle ve terörle içiçe yaşayacağım bir gece..
    Mide ilaçlarımı nereye koymuştum?
  21. suheda
    Ng3gUN-xrOA


    Ah ne hayatlar ümidiyle
    Zamansız yollara düştük
    İlk yenilen biz değildik elbet
    Gün oldu dünyaya küstük
     
    Ağlama anne benim için ağlama
    Ben de herkes kadar aldım acılardan
    Ağlama anne benim için ağlama
    Ben de herkes kadar yarandım
     
    Sen ne olur çocukluğumu sakla
    Tek kalan bu elimde avucumda
    Ağlama anne benim için ağlama
     
    Her birimiz başka bir hikaye anne
    Bu ayrılıklar niye
    Sen yine bir ninni söyle bana
    Yavrum uyusun da büyüsün diye


    Sezen Aksu


  22. suheda
    İki gündür yüreğim yanıyor öfke tüm benliğimi kuşatmış....
     
    Bayrama 4 gün kala yüreklerine ateş düşen anneler,babalar,eşler kiminin çocukları var kiminin bebeği yolda,kimi yeni evli gencecik çocuklar,dilerim yüreklere düşürdükleri ateş birgün onlarıda kuşatır ve bizede görmek nasip olur..
     
    İktidara geldiği günden beri terör için kılını bile kıpırdatmayan ab süreci içerisinde verdiği tavizlerle neredeyse tüm orduyu gözden çıkaran efendilerinin talimatından dışarı çıkmayıp sözüm ona kritik toplantılar düzenleyen ama elinden sadece andaval gibi bakmak gelen siyasetin fa....şeleri barzani ve talabaniyi adam yerine koyup Türkiye Cumhuriyetine muhattab edecek acizliğine düşen iktidar partisi AKP
     
    Elinden iple meydanlarda kahramanlar gibi konuşup ülkenin bu en ciddi sorununa çözüm getireceğini söyleyen ama meclisin kapısından içeri girer girmez nasıl bir güçle karşılaşıyorsa sus pus kesilen sözde kurt özde kuzu MHP..
     
    Zamanında üç kuruşluk oy alabilmek için bunlarla ittifak yapma acizliğine kadar düşen ve tek işi Atatürk'ün kemiklerini kemirmek olan SHP ve onun uzantısı CHP ve DSP..
     
    Yaşadıkları mağaralara ayaklarına kadar gidip görüşmeler yapıp ellerini sıkan sözde barış arayıp aslında onlara sizden tarafız diye mesaj veren ülkede kürtçü düşünceye en büyük desteği veren FP ve onun uzantısı SP..
     
    Halkın tüm iyi niyetini istismar edip tamamen bilinçli ve programlı bir şekilde gerçek sorunun önünü kapatıp sunni bir gündemle Türk halkını sokağa döken tüm sivil toplum kuruluşları..
     
    Yurtdışında bunların konserlerine gidip kendilerince bayrak adını verdikleri paçavralar altında Türkiye aleyhine sloganlar atan. soyatarılar gibi bunları eğlendiren şarkıcı bozuntuları ve ülkemi katil ilan eden sözüm ona yazar,aydın kim varsa...
     
    İdeoloji kölesi olmuş kokuşmuş beyinleri ile bunları kendilerine dağdaki kardeş ilan eden bağdaki terörist sol örgütler,tikko su dhkpc si bilmem nesi..
     
    .....Ve bireysel olarak bunlara destek veren ucuz endişeler bedava düşmanlıklar peşindeki küçük beyinliler..
    Hiç birinin o Mehmetciğe kurşun sıkan hainden farkı yok....
     
    Artık bu noktadan sonra söylenecek en güzel şey herhalde...
     
    Yaşasın hainler için illegalite olur
     
    SUHEDA
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.