GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
BİR GÜN BEKLİYORUM Bir gün bekliyorum, senli bir gün Gözlerim, gözlerindeyken Beraber ölelim istersen, Ellerimi vücudunda gezindirirken Sımsıkı sarılırken sana Dudaklarım kilitlenir, bal dudaklarına Tenin gül kokar, her yerinde çiçekler açar Hepsi sana benzer, Koklamaksa bana düşer.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
HER YERDE SEN Her ânımda sen varsın Ve ben ne zaman şiir yazmak istesem Senden başkasına yazmak istemiyorum Bitmiyorsun içimde, bitmiyorsun Arttıkça, daha çok artıyorsun. Ne zaman gözlerim buğulansa Uzaklara dalıyorum Bir başkası için hiç ağlamadım Senden başkasına da ağlayamıyorum. İlk yağmurun toprağa düştüğü ân gibisin Hani o, taptaze toprağın mis kokusu var ya ! Bir daha böyle güzel kokmaz toprak, bilirsin Ben yağmur olsam, sen toprak Yaz, kış demeden üzerine yağsam Sen hayat versen tüm dünyaya Ve her zaman böyle güzel koksan. Ay gibi doğdun gönlüme Güneş gibi ısıtsan beni her üşüdüğümde Gecelerde olsan, gecelerde Yıldızları kopartsam yüreğimden Hasretle doldursam ellerine.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
AĞLAMA İnan seni üzmek istemezdim Ne olur, affet beni Gerçek nedir, biliyor musun ? Sensizliği gururuma yediremiyorum Seni çok arzuluyorum Bu gece de olduğu gibi Seni her saniye arıyorum Özlüyorum seni, çok özlüyorum Yüreğimdeki aşkı bilmiyorsun. Ne olursun ağlama, Üzülmek yakışmıyor sana Hep gülmeni istiyorum Ben varsam eğer burada Bil ki senin için yaşıyorum Yeşil gözlerinde kan kırmızı yaşlar güzel durmuyor Senin gözlerin, Benimse yüreğim kanıyor Dalgalı saçlarına durgunluk yakışmıyor Biliyorum, benim yüzümden rüzgâra direniyor En güzel çiçekleri topladım sana Bir kısmını saçlarına tak, Bir kısmını koynunda sakla
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
SENİ SEVMEK Seni sevmek; Bir menekşeyi koklayıp gülmektir Bir güle dokunmaktır, bir de öpebilmektir Her yeni gün hayatı biraz daha sevebilmektir Üzüntüye dair her şeyi silebilmektir Feza' dan dünyayı seyredebilmektir Seni sevmek; Hayata gülmektir Geceleri yıldızların arasında olduğunu bilmektir Gündüzleri içimde yaşadığını hissetmektir Seni sevmek; Her gülüşün için bin defa ölebilmektir Yokluklar silip, varlığı cana getirmektir Bir güvercin misali özgürce uçabilmektir Bal dudağından dökülen Tane tane sözlere güvenebilmektir Seni her an düşünebilmektir Hep yanımda olduğunu zannetmektir Uğrunda seve seve, her şeyi feda edebilmektir Yani, seni yaşamaktır, Hayatı her an gönlünde paylaşmaktır Seni senden almaktır, Tüm bu güzelliklere rağmen, Benim için; Seni sevmek, Zamanı durdurabilmek kadar da İMKANSIZDIR...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
BENİ SEVMEK Beni sevmek kolay değildir Dikenli tellerin arasından geçmek gibidir Bazen neşelenip, çoğu zaman üzülmektir Beni sevmek; Bazen yaşamak, çoğu zaman da sevgiden ölmektir Çok ağlayıp, az gülmektir İçin yanarken bile tebessüm etmektir Çok söze niyet edip, az söz söylemektir Beni sevmek kolay değildir Beni sevmek; En zor anında bile beni düşünmektir Yürümeyi bırakıp, koşabilmektir Sözünü bilmektir, özünden dönmemektir Beni sevmek; Duygularını gizlemeyip, dürüstçe söylemektir Gurbet adına ne varsa her şeyi bilmektir Beni sevmek kolay değildir Senin küçük yüreğin kaldırmayabilir Bütün bunlara rağmen; Beni sevmek, imkansız da değildir..
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
MUTLULUK Gerçek mutluluğu buldum seninle Ölmek istiyorum teninde Ölmek istiyorum, gözlerim gözlerinde Ve bir gün, seni tanıdım işte Nasıl oldu bilmiyorum O gün benim için, Gerçek bir mutluluktun içimde Sonra, her yerde sen vardın Ben beni unuttum seninle Yetmedin bana, daha çok istedim seni Yokluğunu çok hissettim ama; Hiç yılmadım ve belli etmedim sana Yine de mutluydum işte Çünkü sevdayı ve hasreti öğrettin bana Yandım bir kere tâ derinden Burada tomurcuklar açmaz sen yokken Rüzgar esmez, güneş hiç doğmaz Şehrin bütün yağmurları içime yağar Sel olup yüreğimi sular Orada sen varsın Yani bir gül fidanısın Her gün biraz daha seviyorum Ve içimde öyle büyütüyorum Her an sevgimi veriyorum sana Çünkü biliyorum; Sevgiyle büyütülen bir gül Asla solmaz iki cihanda. Gerçek mutluluğu buldum seninle Ölmek istiyorum teninde Ve ölmek istiyorum, gözlerim gözlerinde.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
YALNIZLIK Sen nereden bileceksin yalnızlığı Hiç, mecbur kalıp Bir duvarla konuştun mu ? Ya da kuru bir saksıya Sevdanı anlattın mı ? Yatağında uzanmış halde Kendi kendine konuştun mu ? Tek dostumsun diyerek Bir sigara yaktın mı ? Sen nereden bileceksin yalnızlığı Hayatında hiç yalnız kaldın mı ? Yokluğun içindeyken Varmışsın gibi davrandın mı ? Bir yalnızlıkla, bir başımayken, Eskilerde kalan bir şarkı Hatırlatsın istedim seni bana. Hiç dokunmadım masanın üstündeki Tozlu resmine, Aslında hiçbir şeye dokunmuyorum, Hâla, havlun kapının arkasında asılı Kim bilir, belki bir gün gelirsin diye. Ve hâla ağlıyor küçük kuşumuz Senin yokluğuna. Son kez su içtiğin bardakta Hâla, ruj izi duruyor, Nemli dudaklarını arıyor. Bilmiyorsun belki ama, aynayı hâla silmedim Yazdığın son sözleri okuyor yüreğim. Yeter artık bu kadar acı, Yak mektupları, yık beni Yok et hasreti, bitir sevgiyi Her şeyi bitir, tüm sevdamızı Hatta sil kalbinden adımı Ve dağla yüreğini Kapat sevgi kapılarını Bir ah çek içinden Kurşunla vurulmuş gibi derinden. Bir vah de benim için Sona eren sevdamız peşinden.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
SEN BENİ SEVİYORSUN Sen beni seviyorsun Bu gün hissettim Korkuyorsun, söyleyemiyorsun Aslında, biliyorum Hiçbir zaman söyleyemeyeceksin Zaten istesen de söyleyemezsin Çünkü; Bizimkisi ne arkadaşlık Ne de bir sevda Bu iki duygunun arasındayız galiba. Sen beni seviyorsun Bu gün hissettim İçimdeki volkan patlarken Serin akarsu gibi üstüme geldin Bütün suç benim, Seni de ateşimle buhara çevirdim O güzelim bahar kokunu Her lâhza içime çektim Sana olan sevdamı, Sadece mısralarda yazdım ve yaşadım Sevdim, seni çok sevdim Sen de beni seviyorsun Bu gün hissettim...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
ÇİÇEK Penceredeki tek çiçek de soldu O da seninle birlikte yok oldu Biriniz sonsuza, diğeriniz yokluğa. Yüreğimden de öylece koptun Kelebek misali Belki de başka kalplere kondun. Zavallı çiçekten ne istedin be güzelim Bari gitmeden son bir kez sulasaydın Mesela, eskisi gibi onunla konuşsaydın O senin çiçeğindi. Yemin ederim, Senin kadar güzeldi. Hem susuzluk, Hem de suskunluk Maalesef; Güzelim çiçekten geriye kalan, Pencere kenarına savrulmuş Bir parça kırmızı toprak Ve sana olan sevgim kadar, Büyük boşluk !..
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
GÖREMEDEN ÖLÜRSEM Seni her an, Hayal etmediğimi mi sanıyorsun ? Tabi ki bilemiyorsun, Uzaklardasın, gelip halimi görmüyorsun. Rüyalarıma girmediğini mi sanıyorsun ? Çok yanılıyorsun, Sensiz olan rüyamı hatırlamıyorum. Seni sevmediğimi mi zannediyorsun ? Elbette bilemiyorsun, Narin ellerinle, yüreğime dokunamıyorsun. Bu kadar zorken sensizlik Seni son kez göremeden ölürsem İçine batmaz mı ? Sana olan özlemim, Yüreğine taş gibi oturmaz mı ? Yani, üzülmez misin ? Yani, gözlerin ağlamaz mı ? Öyle durabilir misin dimdik ayakta ? İpek saçlarına benim yerime dokunabilir misin ? Benim yerime, gözlerine dalabilir misin ? Kendin için ağlayabilir misin ? Sımsıkı sarılabilir misin ? Ölümüne sevebilir misin ? Adını benim gibi, Bu kadar güzel söyleyebilir misin ? Söyle bana; Sana yandığım kadar yanabilir misin ? Seni özlediğim kadar, özleyebilir misin ? Aynada her sabah, Kendine bakabilir misin ? Benim seni görmek istediğim gibi Kendini görebilir misin ? Ben yokken; Bir kendi, bir de benim yüreğimi, Acaba, ikisini birden taşıyabilir misin ? Ne olur söyle Son kez seni göremeden ölürsem İçine batmaz mı ? Sana olan özlemim, Yüreğini sızlatmaz mı ? Üzülmez misin gülüm ? Yani gözlerin ağlamaz mı ?
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
SEVMEKTEN KORKUYORUM Her gün yanında olamamaktan korkuyorum Sesini duyamamaktan Seni görünce, sana alışmaktan da korkuyorum Nedense sensizlikten de korkuyorum Bir gün hoşça kal demenden İstemesem de; Bir gün, bir gül gibi İçimde solmandan korkuyorum Hafızamda bırakacağın hatıralardan Hatıralardan kaçamamaktan Adını unutamamaktan korkuyorum Ah be güzelim; Ben seni sevmekten korkuyorum. Benimkisi sadece bir sevda Göz yaşlarımla söndüremediğim Korkularımı yenemediğim Söyleyemediğim Fakat, kendimi tükettiğim Ve beni; Yedi kat yerin dibine sokan Utandıran, korkutan An be an içimi yakan Cesaretsiz bir sevdan Bu nasıl bir sevda ? Anlayamıyorum Ah be güzelim; Ben seni sevmekten korkuyorum. Biliyor musun; Aklımdan hiç çıkmıyorsun. Sen benim; İmkansızlar bahçesinden koparttığım Edâlı gülümsün. Hiçbir zaman koklayamayacağım Adını söylerken burkulacağım Sevmekten hep korkacağım Fakat, ömrüm boyunca unutmayacağım Edâlı gülümsün. Ah be güzelim; Aslında sen benim, Kendi ömrümsün.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
BİR HASRET Artık eskisi kadar gülmüyor yüzüm Senden uzaktayım ya Bitmiyor gönlümdeki hüzün Ah sen ne serinsin, ne kadar serin Okyanus kadar derin. Anlatamıyorum bu sevdayı Ah bir yazabilsem gerçek hislerimi Bir anlatabilsem içimdeki seni. Bu kadar kolay mı gülmek ? Bu kadar zor mu senin için Seviyorum demek Yoksa inanmıyor musun sevdama Dinle bak ! Bir tel saçın için Ölmek lazım, ölmek...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
İNSANLARI ÇOK SEVDİM Ben insanları sonsuz sevdim Görmeden sevebilmenin okulunu bitirdim Her insanın içindeki sevdayı aradım Neyi özlemişlerse onu özledim Neyi istemişlerse ben de onu istedim Dualarına her zaman âmin dedim. Güldüm geçtim bazen Bazen, gün oldu yağmur gibi ağladım Ve bazen de kalbim burkuldu, kanadım Her şeye rağmen yine de sevmeye çalıştım Şimdi daha anlıyorum ki; Milyarlarca yıldız arasında Bir tek kırmızı gül aramışım.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
İLK GURBET Yokluk olmasaydı gurbette olmazdı Gurbet olmasa sevdanın anlamı kalmazdı Bir seversin bin ayrılırsın gurbet adına Gözlerini kapatır, Kaşlarını çatar, Kızarsın yüreğinden tüm sevdalarına Belki bir sevda kalmıştı geride Belki bir can dostun, arkadaşın Olsun ne fark eder, Nasıl olsa hepsini yüreğine kapatmışsın Yani gurbeti yüreğine asmışsın. Yaz memleketim, bana bir şeyler yaz Suyunun kirecini, kesilen ağaçlarını Ardı ardına dikilen beton yığınlarını Buna rağmen; Beni nasıl özlediğini, Artık, bunaltan havanı İçime çekemediğimi yaz. Sen daha iyi bilirsin uzakları Olduğun yerde durduğundan Anlarsın elbette gurbetin yaralarından Yaz memleketim, bana yaz Kışın beni nasıl üşüttüğünü Yağmurlarınla saçlarımı Sırıl sıklam ıslattığını, Dar sokaklarını, Kesik kesik yanan Sokak lambalarını yaz Çukurlarını, bozuk yollarını İçinden geçip, içime akan Seyhan nehrini, İnsanların ve vefasızlıklarını yaz, Bu benim gurbette geçirdiğim, İlk yaz. Yaz dostum bana da yaz bir şeyler, Hep benden değil ya, Biraz da senden gelsin selamlar Düşte gör gurbeti, Nasıl ararsın biliyor musun memleketini Ne olur kısa yazma Anlat bana uzun uzadıya Hatta hiç bitmesin Okuyayım yazdıklarını, gurbet boyunca. Yaz sevdam, sen de yaz Bana bir şeyler yaz Anlat bana; Nasıl geçti bensiz bu yaz Daha ne mevsimler geçecek, Bu sadece ilk yaz. Yaz sevdam, beni özlediğini yaz İçinde yanan alevin seni yaktığını Söndürebilmek için hep ağladığını yaz Ben yokken saçlarını kısalttığını Artık gözlerine sürme çekmediğini yaz, Hiç pencereye yaklaşmadığını yaz. Ömrünü, ömrüme adadığını Resmimi öpmekten nasıl da yıprattığını Beni sana soran deniz mavisi gözlerini Ellerimi arayan ellerini Bensiz buruk çarpan yüreğini yaz. Umut dolu özlemini ve hislerini Beni Allah'a emanet ettiğini yaz Söyle bana sevdam; Nasıl geçti bensiz bu yaz Daha ne mevsimler geçecek Bu sadece ilk yaz.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
KAYBETMEK İÇİN SEVMEDİM İnan seni kaybetmek için sevmedim Ellerini kaybetmek istemedim Saçlarını, varlığında yok olduğum gözlerini Varlığını kaybetmek istemedim Ve tüm hislerini Ben seni sen olduğun için sevdim İnan seni kaybetmek için sevmedim İçinden içimin yok olmasını istemezdim Seni istiyorum, kırlarda arzu ettiğim çiçekler hatırına Seni istiyorum, denizdeki umman anısına Ben seni istiyorum Bir başıma yürürken yollarda Kalbimden kalbine akan gözyaşları yangınında Yeminler olsun gideceğini bilemedim Varlığını kaybetmek istemedim Ben seni sen olduğun için sevdim İnan seni kaybetmek için sevmedim Kal desem kalmazsın, gel desem gelmezsin Coşkun çağlayan ırmaklarda buluşalım o zaman Kimsenin bilmediği Sadece senli ve benli İçindeki gizli sevdayı ver bana Bulmak istiyorum sendeki beni Varlığını kaybetmek istemedim ki Ellerini kaybetmek istemedim Varlığında yok olduğum gözlerini Ben seni sen olduğun için sevdim İnan seni kaybetmek için sevmedim. Ağustos sıcağının alevinde kaybettim seni Sabah serinliğinde aradım sesini Geceleri ay ışığına sordum sensizliği Bir çay bahçesinde otururken bile Aklımdan geçmedin değil hani. Kırılan bir bardağın sesiydin Gürültülü şehrin kalabalığını her an haykırışıydın Ellerinden oyuncağı alınmış bir çocuğun Donuk bakan gözleriydin Saatler gibi, günler, aylar Ve hatta Yıllar gibi ağır ağır geçtin içimden Yeter ki üzülme sen Ömrün boyunca eksilmesin tebessümün yüzünden Yine de bilmeni isterim Varlığını kaybetmek istemedim ve tüm hislerini Ben seni sen olduğun için sevdim İnan seni kaybetmek için sevmedim.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
SEN BİLİRSİN Ve hayaller güvensizlikle yıkılır İnandırmak zorunda değilim sana kendimi Yine de kalp durur, sevdiğine kırılır Yıkılır bu dünya, tüm hatıralar yok olur Geride bir tek gözyaşlarımla yazdığım Anlamsız şiirlerim kalır... Biliyormusun; Bana gökyüzü güveniyor Her gece onu, hayran hayran seyrettiğimi biliyor Yeryüzü bensiz yapamaz Her gün yolda yürürken, adımlarımı sayıyor Ağaçlar beni çok sever ve kuşlar ve çiçekler Her gün onlara binlerce kere gülümsediğimi bilirler Ve bana çok güvenirler, Onları incitmeyeceğime emindirler Yıldızlar beni çok severler Onlara her gece, Yeni bir isim yakıştırdığımı bilirler Her gün yüzlerce kere, Gözgöze gelirim ben onlarla Tüm duygularımı paylaşırım Sonsuz güven ve aşkla. Ve insanlar; Ve insanların bazıları bana güvenmezler Sadece güveniyor gibi görünürler Aslında bu onların kendi bileceği bir şey Hiçbiri umurumda bile değiller Bir insana zorla sevdiremezsin kendini "Bana güven" diyemezsin Eğer kalbindeki yangını hissetmiyorsa Ve aslında güvenmeden seviyorsa Ona bir tek söz söyleyebilirsin "SEN BİLİRSİN" ! Güven nedir ki ? Ne kadar basitçe söyleniveriyor Evet bu dünyada, Bir insana güvenmek çok zor Ve güven gözlerde başlar Sevgi gibidir Kalbe yerleşir Sözlerde kilitlenir Duygularla perçinleşir Aşkla birleşir Ve karşılıklı hissedilir Biz birbirimize asla güvenemeyiz Çünkü; Hiçbir zaman gözgöze gelemeyeceğiz. Yağmurlar ben ağlamadan yağmazlar Bu dünyada beni sadece yağmurlar anlar Bilirler; Benim sana olan sevgim, Gökkubbeyi titretir, Arşı ihtizaza getirir, Tüm yıldızları, Sadece senin için avuçlarımda toplayabilirim Çünkü ben seni sonsuz severim Ve sana yağmurlar kadar güvenirim Yağmurlar gibiyim Yani yağmurun toprağa güvendiği gibi Ben de sana güvenirim. Çiçeklerin rüzgarlara, Gün ışığının güneşe güvendiği gibi Gecenin ortasında parlayan ay ışığına Ve aslında, kendime güvendiğim gibi Sana sonsuz güvenirim. Ve hala senin içindeki Ben'de Güven duygusu yoksa Boşver, uğraşma boşuna Çünkü gözlerime bakamayacaksın asla İçimdeki güveni aktaramayacağım sana Şimdi sana bir tek şey söyleyebilirim. "SEN BİLİRSİN" ...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
DÜŞ Bir gün düşlerimle yaşamayı öğrendim Senin bana öğrettiğin düşlerle Dökülen göz yaşlarımı öğrendim Bir kase yi doldurup tükettiğinde Düşümde, Lambaların hep söndüğü anı istedim Ellerim ellerine dokunduğunda Yaşamayı çok sevdim Gözlerimiz buluştuğunda. Ne yazık o günden sonra Lambalar hiç sönmedi. Hep koştum gökkuşağına yetişebilmek için Ayaklarım yaralandı Dizlerimde derman kalmadı Meğer hepsi bir hayalmiş Yetişemedim, fakat Renkleri ve güzelliği içimde kaldı Bir gece düşümde seni gördüm Ağlıyordun ve bağırıyordun Bana koşuyordun, fakat düşüp kalıyordun Bu bir rüya diye sesleniyordum sana Nedense duymak istemedin Her yerin kanla doldu Biliyordum, bütün kabahat bendim Oysa ben seni düşümde Gökkuşağının altında Bana gülümsemeni görmek istedim Hiçbir zaman göremedim Çünkü, ben o günden sonra Asla düş görmedim. Saatime baktım, evimin balkonundaydım Ağustos un onaltı sı, saat gece onbir i gösteriyordu Ay' ı seyrediyordum, dolunayı Biraz serinlemişti hava Ve havada bulutlar Ay' ı kapatmak için yarışıyorlardı Derken Ay kapandı ve Karanlığa büründü gözlerim ve bir de kalbim Nedense Ay' a baktığımda Ben hep seni hatırlıyordum Bulutlara çok dargındım Milyonlarca seven göz gibi Ay'ı aradım Balıkçıların dualarına çok kızdım Seven tüm kalplerin adına, Gökyüzü adına, aldığım nefes adına Tuttuğum sözler adına, seninle tattığım güzellikler adına Yalvardım Mevla' ya, Ne olur, Ay ışığını gönder bana. Ne yazık, Ben seni hiçbir zaman göremedim Sadece fikrimin derinlerinde Ve de kalbimin içinde sakladığım Bir kır çiçeğimdin. Büyüdü o kır çiçeği, içime sığmaz oldu Düşlerimi bile yırtarak haykırdım Bana söyleyeceğin bir tek söz için Bil ki canımı verirdim Sen tüm gücünle zorladın ses tellerini, bağırdın Yazık, ben seni duyamadım, uzaktaydın Yani damarlarımdaydın Hissettiğim ama duyamadığımdın Görmeyi çok istediğim ve dokunamadığımdın Oysa ben seni düşümde Gökkuşağının altında Bana gülümsemeni görmek istedim Hiçbir zaman göremedim Çünkü ben o günden sonra Asla düş görmedim. Bir gün Seni düşünürken uykuya daldım Kavuşmayı çok istedim Lûtfettin Allah'ım Seveni sevdiğine gösterdin Bir melek gibi gökkuşağının altında Ellerini uzatıp gülümsedin bana Hep koştum gökkuşağına Yani sana, yani sonsuzluğa Ayaklarım yaralandı Dizlerimde derman kalmadı Yetişemedim, Renkleri ve güzelliği içimde kaldı Yazık ki, Mevla' m ruhsat vermedi bize. Olsun, nasıl olsa sonunda Yine gördüm seni düşümde.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
HİÇBİR ŞEYİM Ben sana"canımsın" diyemedim Hiç fırsat vermedin Ben sana hiçbir şey söyleyemedim Aslında sen benim, hiçbir şeyimdin. İçimin yandığı anlarda hiç yanımda olmadın Buz gibi olurdum Hele bir de yağmur yağıyorsa Ben sana"canımsın" diyemedim Yağmur damlasının Bir yaprağın üzerinden düştüğü an gibiydin Gönlümden de öylece kayıp gittin Aslında sen benim, hiçbir şeyimdin. Ben sana büyük söyledim "Ömrümboyunca" dedim Gel görki Sensizbir ânı bile tüketemedim Başımı ellerim arasın alıp "Ben ne yaptım" dedim Çok istedim, fakat Ben sana hiçbir zaman "Canımsın"diyemedim Gece bir yıldızın kayması gibiydin Gökyüzünü aleve vererek kendini yok ettin Benim gönlümü de öylece yakıp gittin Ben sana hiçbir şey söyleyemedim Bana hiç fırsat vermedin Ve sen benim, hiçbir şeyimdin Aslında sen; Hiçbir zaman benim değildin.
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
ARKADAŞIM Sen benim arkadaşımsın, uzaklarda olsan bile Sesini duyamasam ve yüzünü göremesem de Merakta etmiyor değilim, belli etmesem de İçimde yaşıyorsun, yazılarda ve güzel dileklerde Sen benim arkadaşımsın, Sesini duyamasam ve yüzünü göremesem de. Yakamozun pırıltısı çekti beni sana Hani o biraz çekingen, biraz sessiz, en çokta dostluğunla Bir nedendir yaşamak, bazen sevgi ve bazen de arkadaşça En zor anında, bir de beraber gülerken bu dünyaya Sen benim arkadaşımsın, uzaklarda olsan da Yüzünü göremesem ve sesini duyamasam da. İstersen kelebekler ortak dostumuz olsun Senden bana, benden sana mesajlar uçursun Denize bıraktığın selamı yakamozlar taşısın Kardelen gibi tüm güzellikler sana erken ulaşsın Masmavi gökyüzü sevgiyle dostluğumuza hayran baksın Dedim ya, sen benim bir tanem arkadaşımsın. Bana yabancı değilsin, Kendi ellerim, gözlerim ve hatta hislerimsin Düşümdeki en güzel dostum, yani gerçek olan hayalsin Bana uzak değilsin, bil ki uzakları yakın eden sensin Senin varlığın ve bir de bana olan güvenin Sen benim içimdesin, İşte söylüyorum, En güzel arkadaş benim için sensin...
-
M. Kemal ÖZDEMİR'den "DÜŞ"
*** DÜŞ Yazar: M.Kemal ÖZDEMİR. Yayım Tarihi: 1999 ( Şiirleri Okumak İçin İÇİNDEKİLER Bölümünden Tıklayarak Okuyabilirsiniz.)
-
Hırsınızı yemekten almayın...
Aman tanrım. ! Sonra da "ay kilo alıyorum" diye dert yanıyorsunuz.
-
DOLU DOLU YAŞAMAK ...
*** *** YAŞAMIN ANLAMI Sözlük karşılığı yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir. Yaşamanın sözlük karşılıklarının dizilişi bile, keyifli ve mutlu olmak anlamına son sırada yer vererek, bu kavramın oluşmasında ötekilerin gerekli olduğunu belirtmeye çalışmış. Ben de insanların keyifli ve mutlu yaşamayı 'dolu dolu yaşamak' olarak da dile getirdiklerini saptadım.Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek için... * 'O iş' Bakış Açısında İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında bunları yorumlayışında olmuştur. Yaşam, bir anlamda mutluluğu arayış olduğuna göre, bakış açısı çok önemlidir. Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. Mutluluk 'iyi yaşama'larla doğru orantılıdır. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla, olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı iyi olma ve yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır. * 'An'ı Yaşamak Gerek Yaşanılan an geri gelmeyecek; bügünler hiç ama hiç geri gelmeyecek; yaşam akıp gidiyor. Bu nedenle yaşadığı ana, zamana sıkı sıkıya sarılmak gerek. Bir bütün olarak... *Yaşamı Sevme: Bütün hazların temelinde yaşama sevinci yeter. İnsanlar yaşamdan zevk almak için, insanlara, nesnelere ilgi ve sevgi göstermeli, ufak ufak sevgi köprücükleri kurmalıdır. Bu köprücükler insanları dünyaya bağlayan büyük yaşama sevincini oluştururlar. *** DUYA DUYA YAŞAMAK *Önce Ses Vardı İnsanın yaratılışından itibaren en soyut, en özlü anlatımı olan ses ve müzik, işlevlerinin çok ötesinde bir anlam yoğunluğu ve etki gücü taşır. Dinsel törenlerle başlayan müzik, kötü ruh ve cinlerden korunmada bazen bir ara unsur bazen sığınak noktası olmuştur. Şamanizm'deki Şaman'ların söylediği şeylerden, Bursa'lı Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ine kadar müzik ve ritmik sözler insanlara yaşama hissi vermiştir. 'Daha dün annemizin kollarında yaşarken...' diye söylediğimiz, söylendiği zaman çocukların hoşuna giden, onları birleştirip bütünleştiren, coşturan bu şarkı basit ama güzel bir örnektir. 'Toplum Güven Üstüne Kurulmuştur'. Kendisine güvenen kişi, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir, sağlıklı ilişkiler kurabilir. South'un dediği gibi 'Toplum güven üstüne kurulmuştur'. Kendine güven duymanın neticesinde muvaffakiyetler olunca kişi toplumda saygınlık gereksinimini de bedensel ya da zihinsel gücüyle doyurmaya çalışır. *Çağdaş Aşk Kavramı: Çağımızda artık ölümsüz aşk öykülerinde olduğu gibi kavuşamamanın getirdiği trajik sonlu hikayeler yok. Aşka iki özgür insanın düşünsel, duygusal, Bedensel bütünleşmesi olarak bakan görüş çağımızda git gide egemen olmaktadır. İnsan ne kadar özgürleşmişse o kadar sınırsız, çıkarsız bir sevgiyle sevebilir; böylesi bir aşk ise insanı yüceltir, dünyayı güzelleştirir. *** ÖZGÜRLÜK *Uğrunda Devrimler Yapılan Değer 1789 Fransız Devrimi insanların eşit, kardeş ve özgür olduklarını kabul etmiş ve bunları doğal özgürlük olarak nitelemiştir; artık çağımızda özgürlük anlamlı ve dolu dolu yaşamın temel şartıdır: *Özgürlüğün Toplumsal Sınırları Ailenin genel tutumu, anne babanın ayrı ayrı tutumları; Çocuğun ve gencin kız ya da erkek oluşu; eğitim biçimi, gelenek, görenek, töre, dil, din, kamu düzen, egemen ideoloji gibi temel toplumsal yapılar göreli olarak önce çocuğun, gencin, daha sonra erişkin insanın davranışlarını, tutumların, eylemlerini etkiler. Çocuklara ve gençlere, jean-Jacques Rousseau'nun 'Emile' adlı kitabında yazdığı gibi alabildiğine özgür ve özerk davranma olanağı tanınmak da insanın toplumsallaşmasını başkalarıyla bağlantı kurmasını engelleyebilir. *Evlilik: Özgürlükten Gönüllü Özveri Kişisel özgürlüklerin beraberlik adına gönüllü olarak kısıtlandığı, ama mutluluğun temel kaynaklarından biri olan toplumsal kurum, aile ve evlilik yaşamıdır. Ailesiyle birlikte, eşiyle evinde mutlu olan insan yaşamın en önemli ve temel haz, mutluluk kaynağını ele geçirmiş demektir. Evlililikten önceleri 'Ben' ve 'Sen' yerine, evlilikte 'Biz' yaşantısı ortaya çıkar. Biz yaşantısı gücünü eşlerin kişiliğinden alan grup olgusudur. *** TANRIYA BAŞKALDIRANLAR YA DA SIĞINANLAR Bu bölümde yazar dinle alakalı konuları hatalı ve sübjektif yansıtmıştır. İnsanın Tanrının buyruğuna, düzenine dengesine karşı çıkarak mutluluk arayışı (!) Adem ile Havva'nın öyküsüyle başlar. İlla insanlar günlük yaşantıda önemli rolü ve yeri olan, gözle görülmeyen, gizli bir güç olan büyüden sakınıp korunmak için 'tabu'lar geliştirmişlerdir. Dinlerin genel özelliği insanları tanrının bayraklarına uydurmak için Cennet'le sevindirme Cehennem'le korkutma olmuştur. *Tanrı'yı ve Gerçeği Kendi Yalnızlığında Aramak İnsanın Tanrı'yı, gerçeği kendi iç dünyasında arayışından, bireysel yalnızlığın gücünden yola çıkarak bulan gizemcilik-tasavvuf, sonunda evrenselliğe ulaşmakta, hazzı mutluluğu burada bulmaktadır. *** YAŞAMIN AMAÇ VE ANLAMINI ARAYIŞ *Mutluluğa Erişmenin Tek Yolu Erdemdir Bütün insanlar, sürekli olarak en yüksek iyiye ulaşmaya ve bunu elinde tutmaya çalışır. Bilginin amacı bunu sağlamaktır. Bunu sağlamayan bilginin değeri yoktur. Mutluluğa erişmenin tek yolu erdemdir. Her insan kendi erdemini yaratır. Her insanın kendi kişiliğine uyan amaçları vardır. Bunlara ulaşırsa mutlu olur, iyi yaşar. Mutluluk, acının yokluğudur. *** DOLU DOLU YAŞAMANIN BİREYSEL TEMELLERİ İnsanın yaşamından haz duyması için önce normal ve sağlıklı olmalıdır. Geleneksel tip ve ruh hastalıkları açısında uyum sağlama yeteneği bulunan insanın yapısal ve işlevsel durumu normal, sağlıklı kabul edilir. Yaşamdan zevk almak insanın mizacına da bağlıdır. Neşe, sevinç ve umudun hakim olduğu insanlar, yaşamdan daha çok haz duyarlar. *Sürekli Neşe Ya da Keder Ruhsal Bozukluklar. İki başlık altında toplarsak; 1-Mani: Sürekli haz duyan, mutlu olan, aşırı neşe, sevinç duyan, çok konuşan kendini akıllı, zeki, güçlü, güzel, büyük ve üstün gören ruhsal bozukluk. 2-Depresyon: Mutsuzluk, ilgisizlik, karamsarlık, kötümserlik, isteksizlik hali. *Ruhsal-Cinsel Gelişme Engellenirse Ruhsal-cinsel gelişmeyi engelleyen, saplantı ve takıntılı bir kişilik yapısının oluşmasında rol oynayan temel etken aile içindeki olumsuz iletişim biçimidir. Aile içindeki ilgisizlik, iletişimsizlik, parçalanmış aile, annenin olmaması ya da annenin kişiliğinin belirsiz ve silik olması olumsuz etkenlerin başında yer alır. Sürekli olarak annesi ve babası tarafından cezalandırılan, bu nedenle özür dilemek zorunda kalan çocukta güven duygusunu geliştirmez. Anne ve babaya karşı aşırı kızgınlık doğar. Bu duygular suçluluk düşüncelerini geliştirir. Annesi, babası ve çevresinden sürekli övgü alan, şımartılan çocukta ise aşırı güven oluşur. Bu durum, özsever doyuma dayalı benlik yapısına yol açar. Bu tip benlik yapısının beklentileri aşırı olduğundan düş kırıklıkları da sık görülür. Her düş kırıklığı insanın güven duygusunda azalma yapar. *** DOLU DOLU YAŞAMAK İÇİN OLANAKLARIMIZ, SIĞINAKLARIMIZ Yaşam Bir Maratondur İnsan doğumdan ölüme kadar hep bir mücadele içindedir. Küçük bir bebek ilgi ve sevgi çekmek için kardeşleriyle yarışır. İlkokula giden bir çocuk okulda hocasının gözüne girmek için yarışır, öğrenim hayatı boyunca sınavlarda arkadaşlarıyla yarışır, bir kızı elde etmek için arkadaşlarıyla yarışır, daha çok zengin olmak için iş arkadaşlarıyla yarışır. Şans Oyunları ve Paraya Düşkünlük Şans oyunları 'Ya kazanırsam' düşüncesinin verdiği umutlarla günlük yaşadığımız kederleri, kaygıları unutma ve hayal dünyasında gezintiye çıkarmak için bir kaçış yoludur. Para, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanında insanların eksik yönlerini kapatma bahanesidir. Küçüklüğünde ezilmiş bir insan erişkinliğinde bunu para kazanma da hırs göstererek kapatmaya çalışır, ve her zaman her daha fazla, fazla, fazla... *** 2000'li YILLARA DOĞRU Yeni Bir Dünya Düzenine Doğru Yeni bir uluslarüstü hukuk doğacak 'insan hakları' yeni anlayışının egemen olduğu bir düzene doğru geçilmeye başlanacaktır. 2000'li yılların ilk 20 yılından sonra insanların ilgi, sevgi, güven özgürlük, özerklik, saygınlık, yaratma, üretme, kendini gerçekleştirme arayışları; etkilerin tepkilerin oluşturduğu birleşme bütünleşme içinde, bireysel ve toplumsal sınırları belirgin yeni amaçlar, beklentiler, değerler, duygular, düşünceler ilkeler, kurallar oluşturacağını öngörüyoruz. Aile ve toplumdaki olumsuz gelişmeler nedeniyle 2000'li yılların ilk on beş yirmi yılında günümüz gençleri ve bunların yarattığı sorunların artıp yayılacağı, ancak zaman içinde aile ve toplumda bunlara çözüm getirecek yolların, yöntemlerin bulunacağı söylenebilir. Gelecekte sayılan, sayılamayan birçok nedenle bağlı olarak çocuğun ve gencin aile ve toplumla ilişkilerinde köklü değişmeler olacak. Ortak yaşayan ailelerin dışında kalanlar ailelerle toplumun ortak amaçlarını ve ilkelerini çocuğa ve gence aktarmada zorluk çekeceklerdir. ***
-
ÜZÜNTÜYÜ BIRAK YAŞAMAYA BAK ...
Hep isteriz dediğin gibi... Kimi zaman beceriyoruz da ama öyle değil mi? Beceremediğimiz zaman sorun hep yanlış tercihler yapmamızdan kaynaklanıyor. En basitinden şu bir saat içinde yaşamı nasıl yakalayacağımıza dair bir karar vermek gerekiyor. Var olan sorunlarla çözümsüz kalarak mı? Var olan sorunlara rağmen çözüm yoksa bile huzurlu olmayı tercih ederek mi? Tercih ne olursa olsun zaman akıp gidiyor işte... http://www.turkish-media.com/forum/topic/194840-dolu-dolu-yasamak/ Sevgiler...
-
NASIL BİR YÖNETİCİSİNİZ ...
*** BÖLÜM VII Öğrenme Yönteminiz Nasıldır? Yöneticilik, sürekli öğrenme işlemidir. Yönetici hergün karşısına çıkan sorunları nasıl yoluna koyacağını öğrenmek zorundadır. Tecrübe İle Öğrenme: İnsan, golf sahasına gidip, on sekiz delikte oynayarak, bu konuda çok şey öğrenebilir. ‘Uygulayarak öğrenme’ de diyebiliriz. Bu yöntemde, deneme ve yanılma ağırlık taşır. İş hayatında ise çalışarak öğrenmektir. Pasif Öğrenme: İyi bir konferans ya da kitap, ne yapacağımız konusunda kafamızdaki soruları cevaplayabilir. İyi Örneklerle Öğrenme: Başkalarını izleyerek çok şey öğrenebiliriz. Kişisel, özellikle de bir işletmede yönetimin alt basamaklarında olanlar sürekli üst düzeydekilerin davranışlarını gözlemler. Hem iyi, hem de kötü yanlarını görür. Önemli nokta her düzeydeki kişi, bizler için öğrenebileceğimiz bir örnek oluşturur. Özel Rehber: İyi organize edilmiş rehberlik, öğrenmenin en etkili yoludur. Uygulamada astlarla bir anlaşmayı nasıl yaptıklarını, ya da raporları hakkında ne düşündüklerini konuşmak anlamına gelir. Öğreterek harcanan zaman, asla boşa gitmez. Asıl sorun, bu işi başarıya ulaştıracak beceri ve zamana sahip çok az kişinin bulunmasıdır. Düşünüp Tartışarak Öğrenme: Düşünme ve tartışmanın öğrenimin çok önemli bir yanı olduğuna inanıyorum. Öyle ise, bunu zaman bularak sık sık gerçekleştirmemiz gerekir. Uygulamada Mükemmele Doğru: Öğrenmekten söz edebiliriz. Ama asıl önemli olan ‘davranışlar’dır. İşin başında riski göze almak istemeyiz. Bildiklerimizi uygulayabileceğimiz ortam gereklidir. Fazla riske girmeden personele becerilerini gösterebilecekleri projeler verilebilir. Hareket En önemli nokta, bir hareket planı oluşturmaktır. Size çok yeni olan bir dalda (örneğin finansta) herşeyi birkaç günde öğrenmeyi beklemeyin. Asıl önemlisi, yaptıklarınızı düşünebilmek için kendinize zaman ayırmanızdır. Başarılı gelişmenin anahtarı, tecrübelerin üzerinde düşünebilmektir. Etkili Yönetimin Anlamında Hemfikir Miyiz? Etkili bir yöneticinin ne olduğunu, etkisiz bir yöneticinin ne anlama geldiğini bilmek gerekir. Bu arada işin olumlu ve olumsuz yanlarını da açıklığa kavuşturmalıyız. Etkili olmak, insanın, durumun gerektirdiği şekle uygun hareket etmesi demektir. Ama bu tanım da bir noktada yetersiz kalıyor. Ne yapmamız gerektiğini öğreneceksek, daha açık olmalıyız. Genel anlamda yönetmek şu anlama gelir; bir grubun tek başına yapacağı işleri, onunla birlikte çalışıp başarmak ve gerçekleştirmektir. O yüzden etkili olabilmenin bir yanı da, bir yöneticinin kurduğu ilişkiler ve bu ilişkileri yürütmesidir. Buna ek olarak etkili olabilme konusu, yöneticinin teknik yönden yeterli ve çalıştığı işte bilgili olmasını da içerir. Üzerinde durulması gereken, bu teknik yön ve kişisel ilişkilerdir. Tanıdığımız Yöneticiler Etkili yönetimden neyi kastettiğimizi bir düşünelim. Hepimiz birkaç yöneticiyle çalışmışızdır. Yaptıklarını görmüşüzdür. Bazen hareketlerine hayran olmuş, bazen de eleştirmişizdir. Başka bir deyişle, onların etkinliğini yargıladığımız olmuştur. Yöneticinin etkinliği üzerinde dururken, önce kendi tecrübelerimizle işe başlayalım. Daha sonra, bu konuda yapılan araştırmaları inceleyeceğiz. Bu bölümdeki alıştırma da, bu araştırmaların uygulamadaki değerini ölçecektir. Etkili Yönetimin Kıyaslamaları İnsanın kendi tecrübeleri çok değerli birer yol göstericidirler. Ama bu tecrübeleri başkalarıyla paylaşmak da bir o kadar önemlidir. Sizin etkili davranış olarak tanımladıklarınızı, başkaları da aynı biçimde mi değerlendiriyor? Aynı şekilde, sizin etkisiz olarak tanımladığınız noktaları, başkaları da kendi tecrübeleriyle destekliyorlar mı? Bu bilgileri küçük bir grup içinde paylaşıp kıyaslamak çok yararlı olacaktır. Grupta üyeleri bu maddeler üzerinde fikir birliğine varırsa, elbette etkili bir yöneticinin nasıl davrandığı ortaya çıkacak ve herkes tarafından kabul edilecektir. Aynı zamanda hangi hareketlerden kaçınmamız ve hangi hareketleri benimsememiz gerektiğini de anlayacağız. Etkili Yönetimin Başlıca Yanları Etkili yönetimde kendi bakış açımız ve bunu başkalarıyla kıyaslamamız, onu anlamanın iyi bir yoludur. Yine de, etkili yönetim korusunda yapılan araştırmalara bir göz atmamız gerekiyor: Ohio Üniversitesi’nde yapılan (Fleihman) araştırmalardan biri, yöneticilerin iki etken üzerinde önemle durmaları gerektiğini ortaya koydu. Yönetim hayatının ilk yıllarında varolan beklentiler, kişinin gelecekteki davranışları üzerinde de etkisini koruyacaktır. Bu görüş, başka alanlarda da, Rosenthal ve Jacobson’un klasik araştırmalarında ortaya atılmıştır. Araştırmalar, öğretmenlere bir test sonucu seçtikleri bazı öğrencilerin yüksek gelişme potansiyeline sahip olduklarını açıklamışlardı. Oysa bu öğrenciler rasgele seçilmişti. Ama aynı öğrencilerin bir süre sonra imtihan edildiklerinde, seçilmeyen öğrencilere kıyasla gerçekten kendilerini geliştirdikleri görüldü. Öğretmen, bu öğrencilerden çok şey beklemiş, öğrenciler de bu beklentilere cevap vermişti. Kısaca, kişi saygı duyduğu insanların kedisinden beklentileri olduğunu hisseder ve destek görürse, bu beklentilere cevap verecek ve kendisini geliştirecektir. Beklentilerin, insanların gelişmeleri üzerinde şaşırtıcı etkileri olabilir. J. Tirling Livingstone, bulgularını şöyle özetliyor: a-Bir yöneticinin astlarından beklentileri ve onlara davranış biçimi, kişilerin çalışmasını ve mesleklerinde ilerlemesini etkilemektedir. b-Üstün yöneticilerin ender bir özelliği de, yüksek iş beklentileri yaratabilmek ve astların bu beklentilere cevap vermelerini sağlama yeteneğidir. c-Etkili olamayan yöneticiler, bu gibi beklentiler meydana getiremezler ve bunun sonunda astların randımanlarında düşüş olur. d-Astlar, genellikle kendilerinden beklenildiğine inandıkları işleri yaparlar. Astlar Nelere Bakarlar? Yöneticilerin davranışlarının, astların davranış ve dürtüleri üzerinde büyük etkisi vardır. Myers, etkili yönetim konusunda şu sonuçlara varıyor: a-Etkili yönetim, kişilerin işletme hedeflerine ulaşırken aynı zamanda kişisel hedeflere de ulaşmasını sağlar. b-Hedeflere ulaşırken, kişiyi yönetmektense, kişi tarafından yönetilir. c-Yöneticinin gelişim felsefesini yansıtır. İşte, önemli noktaların bir özeti: Yöneticilerinin kendilerini Yöneticileri tarafından teşvik ettiğini düşünenlerin Kabul teşvik edilmeyenlerin Kabul sözünü ettikleri özellikler oranı sözünü ettikleri özellikler oranı a-Onunla konuşacağınız zama[disiyle rahatça konuşulur. (80+)]nı dikkatle seçmeniz gerekir.(50+) b-Patron olduğu için, kendi bile sizin fikirlerinize [fikirlerinin üstün olduğuna değer verir(90+)]inanır.(40+) c-Şirket hedeflerinin kendi [anlatmaya çalışır](80+) leri için ne anlam taşıdığını astlar kendileri çözerler.(50+) d-Grubuna, kendi istediği [bilgiyi vermeye çalışır.(60+)]kadar bilgi verir.(70+) e-Astlarından beklentileri [fazladır(80+)] her gün değişir.(50+) f-Astlarının büyük risklere [doğru teşvik eder.(80+) atılmasına engel olur.(50+) g-Hataya yer yoktur; hele sanız, bunları unutmaya hele, kendisini zor duruma hazırdır.90+sokacak hatalara...50+ h-Ortada hata varsa, bunu cekte aynı hataları engelle-kimin yaptığını bulmayameye çalışır90+çalışır40+ Fiedler yaptığı bir başka araştırmada, bir yöneticinin etkili bir biçimde nasıl davranacağına karar vermeden önce bilmesi gereken üç husus olduğunu ısrarla belirtiyor: a-Yönetici ile personel arasındaki ilişkiler olumlu mu? Olumsuz mu? b-Görev tekdüze ve olağan mı, yoksa yaratıcılık ve yenilik mi getiriyor? c-Yöneticinin işletme içindeki otoritesine dayanan yetkisi güçlü mü, yoksa zayıf mı? Fiedler, ilişkileri iyi, görevi tekdüze ve olağan, otoritesi güçlü olan bir yöneticinin, otoriter olabileceğini öne sürüyor. Ama, ilişkilerin zayıf, görevlerin karmaşık, otoritenin düşük olduğu bir ortamda, yönetici daha demokratik ve adil davranacaktır. Önemli Bir Etken: Beklentiler Buna ek olarak Richard Glube, yönetimde başarıyı diğer bir etkene bağlıyor: Başkalarının Duygularını Anlayabilme. Glube’nin araştırmaları, yüksek performans ve üretim gösteren grupları idare eden yöneticilerin, yönetim tarzlarını duruma göre ayarladıklarını ortaya koydu. Böyle gruplarda, çalışanlar da işlerinden çok memnundular. Araştırmalar, kişinin bir işletme içindeki ilk tecrübelerinin, gelecekteki gelişmelerini bir dereceye kadar etkilediğini gösteriyor. Berlew ve Hall, şu görüşe varıyorlar: ‘Beklentileri yüksek olan bir işi başaran yeni yöneticiye daha zor bir görev verilecektir. Yönetici şirketin gitgide artan beklentilerine karşılık verdikçe, katkı düzeyi de artacaktır’. Patronları tarafından teşvik edilmeyenler, patronlarının kendilerini sınırladığına ve güvenmediğine inanıyorlar. Hareket Yolları House’un araştırmalarından şu sonuçlar ortaya çıkmıştı: 1-Yöneticiler, belirlenen şirket hedeflerine ulaşmış astlarını ödüllendirirlerse, iş hayatlarından memnun ve tatmin olmuş astlarla çalışırlar. 2-Yöneticiler, eğitip yönlendirerek hedeflere ulaşma ile ödül arasındaki bağlantıyı açıklarlarsa, astlar daha rahat ve verimli çalışacaklardır. 3-Yönetici, görevin başarılmasında astlara yardımcı olarak ve zor görevlerde onları destekleyerek, astların memnuniyetini, dolayısıyla işgücünü artırabilir. 4-Yönetici, işin baskısını ve gerilimi azaltarak astların daha olumlu bir ortamda çalışmalarını sağlayarak, onları memnun edebilir. ***
-
NASIL BİR YÖNETİCİSİNİZ ...
*** BÖLÜM V. Neler Sizi Ve Başkalarını Çalışmaya Özendirir? Önce bizi etkileyen güçlerin açık bir analizini yapmak gerekir. Kişisel Güçler: İçimizdeki güçlerdir. Örneğin, acıktığımızda harekete geçeriz. Kendi kendinize ‘Kişisel ihtiyaçlarım yüzünden neler yapıyorum?’ diye sorun. İtici Güçler: Çalışma hayatında üstünüzün sizden beklentileri de büyük bir itici güçtür. Aynı şekilde astlarınızın ve iş arkadaşlarınızın üzerindeki baskı da itici güçlerdir. Şöyle sorun: ‘Bende itici gücü meydana getiren başkalarının beklentileri nelerdir?’ Çekici Güçler: Sizin dışınızda var olan ve sizi çeken güçlerdir. Yeni araba, ev almak gibi... *** BÖLÜM VI Toplantılarınız Başarılı Mı? Hangi yöneticiyi ararsanız, büyük ihtimalle toplantıdadır. Toplantıların boş yere vaktinizi aldığını mı düşünüyorsunuz? Gerektiğinden fazla mı toplantı yapılıyor? Toplantıların başarılarını ölçmek için bir sistem bulunamamıştır. Görev, İlişki Endeksinin Kullanımı 1-Ekip Toplantılarının Gözden Geçirilmesi: Toplantıların verimli olup-olmadığını gözden geçirmek için zaman bulmak hayli güçtür. Ama toplantıları gerçekleştireceksek, gözden geçirmeye ayıracağımız zaman, toplantılarda boş yere harcanacak zamandan çok daha az olacaktır. ‘Bir sonraki toplantımız nasıl daha fazla verimli olabilir?’ diye soru sorulabilir. 2-Tartışmalar İçin Bir Liste: Kurs sırasında tartışırken kullanabilecekleri bir liste verilebilir. 3-İş Alıştırmaları: Kurslarda sık sık alıştırmalar yapılabilir. Gruplarda Sorun Çözmenin Olumlu ve Olumsuz Yanları: 1-Bir yönetici, kırgınlıklara yol açmadan, yenilik getirebilecek bir tartışma ortamı yaratma yeteneğine sahip olmalıdır. 2-Tartışmayı yöneten kişi, sorun çözme işleminin ayrı yönleri üzerinde durulmasını sağlarsa, çözümün niteliği ve kabul ediliş biçimi gelişecektir. 3-Bir ekibin birlikte çalışabilmesi için yöneticinin, değerlendirmekten çok, anlamak amacıyla dinlemesi, üyeler arasındaki doğru iletişimin sorumluluğunu üstlenmesi, ifade edilmiş duygulara karşı duyarlı olması, azınlıkta kalan görüşleri koruması, tartışmayı yönlendirmesi ve özetleme yeteneğine sahip olması gerekir. Toplantılarda Davranışlar -Arayan Davranışlar (Öneri araya, açıklama arayan, tepki arayan, fikir birliği arayan) -Veren Davranışlar (Öneride bulunan, katkıda bulunan, destekleyen, zorlukları belirten) -Rockham’a göre en önemli davranış, başkalarının sözlerine olumlu katkıda bulunabilmektir. Toplantılarda ‘En iyi fikri nasıl üretebiliriz?’ havası olması gereklidir. Anlaşma sağlanamazsa, beyanda bulunmaktan çok, soru sormaya başlayın. Böylece toplantıdaki sorunlara eğilmeye teşvik edeceksiniz. ***