sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
hani herkesin bir melodisi vardır kulaklarında çalan hayata bakışına benzer bunun müziği kah ritimlidir, kah romantik hatta bazen arabesk... ama aslında notaları aynıdır... günden güne değişen çalınmasıdır... bu sabah içimde çalan melodinin canı pek sıkkın sanırım bugün biraz arabesk takılacağım... havadan falan değil biliyorum gelgit aklıma gelmiştir gene takılacak şeyler takıyorumdur... sen bakma bana bugün seni o kadar çok özledim ki biliyorum artık bu özlemi yutacağım boğazımda düğümlensede cümleler artık seni özlediğimi duymayacaksın... defalarca sordum sana beni özledin mi ? duymadım özlediğini... insan neden duymak istediklerini duyamaz? çokmu zordur birine seni özledim demek? kefaletimi ağır? canınmı acır? pahalımı sözlerin? sen duyma kapa kulaklarını ben ucuz konuşurum... ondan çok konuşurum... pahalı değil sözlerim... sanırım yine seni özledim... sardunyam
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
kurdelamız siyah ne kadar oldu biz bu haldeyiz neden hatırlamıyoruz? nasıl geldik peki bu günlere neydi derdiniz? siyah kurdelayı gördükçe o kadar karalar bağlıyorum ki özüme yiten kanlarımızın ahını yerde kalır sanmasınlar ne kadar sürerse sürsün her uyku uyanışla biter... umarım biz uyandığımızda yakınımızda olmazlar... sardunyam
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
bu sabah erkenden yağmurla uyandım aslına bakarsan hala uykum var ama uyutmuyor düşünceler... sanırım ondan bu uykulu gezmelerim göz kapaklarımın ağırlığından açamıyorum gözlerimi... uyuyorum sanıyorlar... oysa UYUYAMIYORUM... sardunyam
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
GELMEDİN Gece karanlıklarından ödünç alınmış Duygularımı kattım şiirlerime Ki sen hala polyanna’sın bende Sırtıma yüklediğim arzulara emanet Mavi adalar taşıyorum ceplerimde Ve sen hala Kayıplardasın kentte Ben mi? Seni aramaktan yoruldum Sonra Belki… Dedim Hani…hiç olmazsa dedim Gelirsen dedim Gelmedin muhammed ekinci
-
SENİ BİR ANIT BIRAKTIM KENDİNE!
canem seni seviyorum... Şimdi… Duvar yeşillerini Mavi denizlere boyuyorum Ela gözlerimle Şimdi… Sarışın sevgilileri Kumral tenleriyle seviyorum Fırtınadan arta kalmış bir martıyım Ve ben kanatlandıkça Küçülüyor sefil denizlerim Hayal kırıklığının limanında Yalınayak izlerim Şimdi… Yeni noktalar peşindeyim Virgülleri bırakıp Ve yeni hayatlar çocukluğumdan arınıp Şimdi.. Şiirlerimi Şimdilerin denizinde boğarken Son sorumu soruyorum hayata Hayat! Bir emrin var mı? muhammed ekinci
-
NEDEN HUKUK DEVLETİ?
Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan ama bununla yetinmeyip vicdanen ve ahlakende bağlılık gösteren herkes biliyor ki, ülkemiz her yönden kuşatma altında... Temel değerlerimizi ayaklar altına almak isteyenler var ve bunları sayısı tahmin ettiğimizden çokmuş... Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetinin ilkeleri ve temelleri bellidir... O'nun ne söylediği ve ne söylemediği belli... Devrimleri ne için ve hangi koşullar altında gerçekleştirdiğini yeniden öğrendikçe ve bugün bunları yaşarken O'nun yaptığının çeyreğini yapamamanın çaresizliği altında eziliyoruz... Bugün gazetelerimizde, televizyon kanallarımızda heryerde ülkemizin temel değerlerine saldıran, güvenliğimize kurşun sıkan, rejimimize eleştiri adı altında dinamit yerleştiren adamların söylemleri "ifade özgürlüğü ve demokrasi" lafıyla hepimize kanıksatılıyor... Herşey tartışılmalıdır diyorlar ve herkes, hayır herkes tartışılmaz hele niyet bu değilse hiç olmaz ve herşey tartışılmaya açılamaz... Hukuk bu yüzden var... Ve hukuk bu yüzden önemli... Kişilerin ve örgütlerin istediklerini düşünme özgürlüğü var ama herşeyi söyleme hakkı olamaz... bir insan bir başka insan hakkında istediğini düşünebilir ama düşündüğünü söylediğinde adalete hesap vermek zorunda kalabilir... bir insana hakaret etmek suç oluyor ama bir ülkenin bağımsızlığı ve güvenliği söz konusu olduğu halde herşey söylenebilir diyorlar... işte orada devreye hukuk girer ve adama dur bakalım der... Demelidir... Ama bunu dedirtmemek için devletin başındakiler ellerinden geleni yapıyorlar medyanın %85'ini ellerinde bulundurdukları yetmezmiş gibi Adalete ve hukukumuzada sahip olmak istiyorlar... Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir... Böyle kurulmuştur ve böyle devam etmesi çok önemlidir... Adaletin bağımsız olmadığı yerde özgürlükten, haktan, hukuktan söz edilemez... Ve hukuk hepimize gerekli... Türkiye Cumhuriyeti hepimiz için var ve biz sahip çıktığımız sürece var olacak... Bugüne kadar ülkemizin etinden, sütünden, her türlü nimetinden faydalananlar artık bununla yetinmeyip KANINDAN faydalanıyorlar... Ve bunlar adalet istiyoruz diyerek hukukumuza müdahale ediyorlar... Bize demokrasi diye "yıkım" dayatıyorlar... Mukaddeslerimize saldırdıkları yetmiyor şimdi onları kullanarak bizi bize düşürüyorlar... Hukuk gerekli ve hukukun bağımsızlığı yaşamak kadar önemli... Ben, sen, biz hukumuza sahip çıkmayacaksak bu ülkeyi bırakıp gidelim daha iyi... o yüzden HUKUKUMA VE HUKUKÇUMA DOKUNMA DİYORUZ... Demeliyiz... Bu ülkenin geleceği için şekillenmeyen anayasal hükümler yıkımı için şekillenecektir... bugün gerçek demokrasi ve gerçek bağımsızlık için hukuğumuza sahip çıkmazsak yarın çok geç olacak... Bölücülük yapanların, din ve etnik kışkırtıcılık yapanların söylemleri (devletin kurum ve kuruluşlarına saldırılar dahil) bize lokum gibi yutturuluyor... Ama Türkiye Cumhuriyetinin bütününe A dan Z ye herşeyine kurucusu Mustafa Kemal'in ilkelerine ve devrimlerine sahip çıkmak isteyenlerden kötüsü ve bölücüsü yok... Medya bunlara yer vermiyor... Medya hukukuna ve hukukçusuna sahip çıkmıyor çünkü medyanın hükümetle çıkar ilişkileri var... ve holding sahiplerinin medyaya sahip olmamalarının gerekliliği böyle durumlarda dahada net ortaya çıkıyor... bağımsız olmayan medya bağımsız haber yapamıyor ve vatandaş haber alma özgürlüğünden mahrum bırakılıyor... Hukukun ve adaletin olmadığı yerde ne olur birlikte düşünelim... Medyanın bağımsız olmadığı yerde ne olur birlikte tartışalım...
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
AKP Hükümeti, alevi milletvekili Reha Çamuroğlu aracılığıyla “Alevilik Açılım” ya da “Alevi Projesi” adıyla yeni bir tartışma başlattı. Buna göre, baskın yerel seçim öncesi alevi yurttaşlarımıza bugüne kadar istediği her şey verilecekmiş gibi görünüyor. ALEVİLER NE İSTİYOR? Peki, aleviler ne istiyor?.. Alevilerin yıllardır süregelen talepleri şöyle: - Cemevlerinin ibadethane sayılması, - Genel bütçeden alevilere pay ayrılması, - Din derslerinde alevi inancının öğretilmesi(müfredat değişikliği), - Cemevleri yapımına devlet yardımı, - Dede ve zakirlere binlerce kadro ve maaş verilmesi, - Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili düzenleme yapılması. Bu son istek, bir anlamda “Alevi Diyanetinin” kurulması talebi. Ancak, bugün 700 ile 1000 arasında olduğu söylenen alevi dernek, vakıf ve federasyonları arasında “ortak istek” henüz belirlenmiş değil. Başta, önderliğini Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın yaptığı Cem Vakfı olmak üzere birçok kuruluş, “samimi olmak” koşulu ile AKP’nin vaatlerine evet diyor. Diğerleri ise, bunun “AKP’nin alevileri asimile etme oyunu” olduğunu ileri sürüyor. ORTAK FİKİR YOK.. AKP’liler arasında da bir görüş birliği yok. İktidar partisinin alevi milletvekilleri bile aralarında anlaşamıyor. Reha Çamuroğlu bu vaatleri sıralarken, diğer milletvekili Hüseyin Tuğcu, bu maddelere karşı çıkıyor ve en başta “Cemevleri ibadethane sayılamaz” diyor. Devam ediyor: “Alevi Diyaneti olamaz.” AKP’li Tuğcu, alevilik tanımında bile farklı düşünüyor. “Aleviler arasındaki Marksistler var” diyor. CHP de, görünürde alevilere yıllardır destek veriyor ama, 98 milletvekili arasında yalnızca 13 milletvekili var. Ceviz Kabuğu programında, CHP’nin alevi milletvekili Malik Ecder Özdemir’e sordum: “Genel Başkan Deniz Baykal alevi mi?” “Hayır” dedi. Alevilerin tüm örgütleri de CHP ile yüzde yüz anlaşamıyor. Örneğin, Cem Vakfı ve aynı yöndeki Alevi Vakıfları Federasyonu (Başkanı Doğan Bermek) CHP’yi suçluyor. “Köy Enstitüleri bile CHP döneminde kapatıldı” diyorlar. “Türkçe ezan CHP’nin tümünün oylarıyla Arapça’ya döndü” diyorlar. Doğan Bermek, “Alevi bayraktarlığını CHP’ye yamamayın” diyor. Bir açıdan bakınca, farklı partilerden olunca alevi milletvekilleri arasında bile dayanışma olmuyor. TEKKE VE ZAVİYELER Mİ AÇILACAK? Bu açılıma kuşku ile bakanlar ise, “Aslında diğer tarikatların önünü açmanın formulü aranıyor” diyorlar. Kendisi de alevi olan, AKP Kütahya milletvekili Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Tuğcu’nun, “Tekke ve Zâviyelerin Kaldırılması ile İlgili Kanun’un, sosyal ihtiyaçlar çerçevesinde tekrar gözden geçirilmelidir” sözü bu kuşkuyu destekliyor. Görünen o ki, bu proje bir başka seçime kalacak ve yeni bir “seçim kozu” olarak kullanılacak. HULKİ CEVİZOĞLU
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
EFLATUN’A İKİ SORU SORMUŞLAR 1. SORU : İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir. 1. CEVAP: Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederek bu günü unuturlar, dolayısıyla ne bu günü nede yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler… 2. SORU : Peki sen ne öneriyorsun. 2. CEVAP : Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır. Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil en az şeye ihtiyaç duymaktır…
-
hayatı en iyi ne anlatır?
Bulunmayacak tek şey senin benzerindir! Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle... Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp: —Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!" Çocuk, ona dönerek: —Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik". —Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı." Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: —Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi." Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: —Anlayamadım! dedi. Neden öyle olsun ki?" —Çok basit!" dedi, adam. "Eğer yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..." Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek: —Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?" Çocuk, başını yanlara sallayıp: —Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!" —İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder." Çocuk biraz düşünüp: —Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?" —Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım." Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: —Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu. —İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır." —Tamam, işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!" Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek —Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum." —Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?" —Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30–40 lira eder." Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek: —Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!" Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: —Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok! demişti." * Her Rüzgâr Savuracak Bir Toz bulur, * Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur, * Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur, * Bulunmayacak Tek Şey İse, Senin Benzerindir!
-
Efe'nin Doğumgünü..:))
teşekkürler birce
-
Efe'nin Doğumgünü..:))
şuanda duydu teşekkür ederiz dilerim kimse doğumgünlerinde yalnız kalmasın
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Hayat soğuk, yağmurlu ve vurdumduymaz bir İstanbul gecesiydi... Ve gece yağan yağmur hep ürkütürdü beni. Yağmur değil yalnızlığımdı pencereleri damla damla yalayan, yıllarımı dolduran sensizlikti... Hep bir yanı yarımlık, hep senden uzaktalık, hayattaki tek "kimse"mden yoksunluk, yani kimsesizlikti. Bir kavuşma mucizesine inanma yolunda harcanmış bir hayatın ansızın sonuna gelme, ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu yağmur. Yine yağmur yağıyor, yine gece... Yine İstanbul... Ve sen kollarımın arasından sıyrılıp kalkıyorsun yataktan. Nereye gidiyorsun sevgilim? Sadece sana sarılarak uyuduğumda nefes alabiliyordum. Beni kollarına aldığında, yüzümü masumiyetinin yurduna, o kimsesiz boynuna dayadığımda, kokunu kalbimle soluduğumda... Uykun benim cennetimdi. Çünkü cennet sadece ikimizin olabildiği yerdi benim için. Ne sana aşık kadınlar, ne sevdiklerin, ne geçmişin, ne yarının... Uykunda sadece ikimiz vardık. Aşkıma dar gelen sevgi sözcüklerine ihtiyacım yoktu orada. Sana sevgimi anlatmaya, ispat etmeye ihtiyacım yoktu artık. Aşkımızın kokusuydu sana beni anlatan, sana seni anlatan.... Beni gerçekliğin o soğuk, o köpüklü dalgalarıyla yutan ve alıp alıp senden ötelere savuran hayatın dışındaki tek kaçış tünelimdi uykun. cezmi ersöz
-
Efe'nin Doğumgünü..:))
Diloşum bitanem çok teşekkür ediyor Efe, yirmi yıl sonrası için bişeyler ayarlayabiliriz de diyor Erbay, kardeşim büyüdü 8 yaşına giriyor abisi... Leylam, sağol bitanem yazdığınız herşeyi okuttum ve resimleride gördü ayrı ayrı teşekkür ediyor size... Mineu, canım Allah sanada bu günleri görmeyi nasip etsin inşallah senin bebeğininde yaşını buradan kutlarız Efe'nin işi zorlaşacak desenize daha şimdiden iki güzel taliplisi var Ra_dya, sağol canım amin cümlemizin evladını esirgesin Allah seninkileride beraber...
-
SEN BU FORUMUN......
ben o dalganın azını burnunu kırarım de getsin başkasını götürsün o Diloşum, sen bir dalga ile kaybolacak bir isim değilsin
-
KAPINI ÇALAN KİM OLSUN..?
İngiliz Polizeisından kaçılır mı? olmazsa onu deneyim
-
SEN BU FORUMUN......
yeşilsu: sen daha bişi görmedin süpergırle bağlanırsam anlarsın canım sands : Gül/yabanisi olmaktan şeref duydum mersi canım diloş: sen bu forumun kumlara adını yazdıranısın
-
SEN BU FORUMUN......
valla siz gün kardeşimi oldunuz şimdi ağzından çıkanı kulağı duymayanısın
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
yanında kendin olabildiğin kaç kişi varsa o kadar dostun var demektir kınama ve kınanma iki dostun arasına giremez... şimdi çok acıktım ne alakaysa gidip kendime omlet yapayım bari
-
KAPINI ÇALAN KİM OLSUN..?
tam gıpraşıyodum Türk Polisi yakaladı ve tebrik etti
-
SEN BU FORUMUN......
bunalım takılanımısın
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
biriyle yola çıkarsında yolun bir noktasında takatin kesilir, düşersin... yanındaki ya yoluna sensiz devam eder ya seni almadan tek adım atmaz... bu sözlerde büyük sözler biliyorum ama seninle böyle hissediyorum yarın ne getirir bilemem ama şuan yanımda/yanında olduğum/un için tökezlemekten korkmuyorum... sende benimle korkma...
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
Cadım şarkımızı dinliyorum yine ve sana armağan ederek gidiyorum iyi geceler bidenem Allah rahatlık versin Mustafa Ceceli/unutmadım unutmadım, unutamam kara sevdam merak etme yaşamaksa yaşadım lakin canımın çoğu kaldı sende pişmanmıyım, asla, güzelleştim yasla sevmedim mi sevdim evet, senden sonra ihtirasla ama benim ciğerim yanar ten oyalanır can kanar iki gözüm iki çeşme haberin yok içerime içerime akar unutmadım, unutamam kara sevdam merak etme yaşamaksa yaşadım lakin canımın çoğu kaldı sende
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
bu gece bi değişiklik yapalım 03.30 da uyuyalım istersen canem yuvarlana yuvarlana gidiyorum yatağıma yarın görüşürüz bundan sonra böyle, kendine güvenen yuvarlansın
-
Frozen......
Cadım cadıların ortalama ömrü 500 yıl falan diyorlar kargalarda aşağı yukarı o kadar yaşarsa eğer bu durumda bir karga ile bir cadının dostluğundan ortaya ne gibi bir şey çıkar bu soru 1780 li yıllarda ÖSS nin kazık sorularından biriydi sanırım sen o yıl akademiyi kazanamamıştın biri olmaktan dolayı çok mutluyum sırtıma nasıl iyi geliyor bilemezsin çatırtıyı duyuyor musun?
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
KARADUL belgeselini izledinmi canem bağlanacağın bu kez bensem korkunun ecele faydası olmaz diyorum değer, sevmeye değer sevdiğin şey için ölmeye değer ölmekten kastım intihar değil sevgiyle tüketip yeniden doğmaya değer bu küçük gezegende birbirimize en uzak mesafe neresidir? bilirsin dünya yuvarlak, nerden başlarsan başla dolaşıp geleceğin nokta aynıdır... şimdi biz seninle buluştuğumuz günden beri kaç km mesafe kat ettik görüyor musun? tut elimi bırakma ayrılma vakti gelene kadar... sana bakan penceremin manzarasını seviyorum... ve bu güzelliğin yarım kalmasındanda korkuyorum...