sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Moryel'in Doğumgünü..
doğumgünüsünüz kutlu olsun mutlu olun senelerce
-
AZINLIK HAKLARI VE DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ
“NEE ALEVİ MİSİN, O ZAMAN BENDEN ******** ***” (18.Etap) Bu dehşet sözleri sarfeden kişi, İstanbul Esenyurt’ta bir lisede Türkçe öğretmeni, sınıfta, ‘burada Alevi var mı?’ diye soruyor. Bir öğrenci ayağa kalkıp Alevi olduğunu söyleyince, bu öğretmen, ‘öyleyse benden ******** ***!’ diye tehdit ediyor. Sonrasında ise darpa uğramış, kendisine yapılanları, ‘hayatımı kabusa çevirdi!’, sözleriyle dile getiren ve Alevi olduğunu söylediğine söyleyeceğine bin pişman hale getirilmiş bir öğrenci.. Bu Alevilerimizi, Bektaşilerimizi; bin yıllık Emevi taassubunu maske edinerek ezmeye çalışan zihniyete sadece güncel bir örnek. Bu bir zihniyet…Ama öyle bir zihniyet ki;, ulus egemenliğinin ilk temellerinin atıldığı, bağımsızlığın ilk kıvılcımın yakıldığı, yüzlerce yıl türkülerin yakıldığı ozanlar kenti Sivas’ı “Cumhuriyet burda kuruldu, burada yıkılacak” diyenlerce ozanlarıyla yakarak, geride sadece ağıtların yakıldığı bir şehir bırakanları koruyan zihniyet.. Ve bu zihniyetin hedefinde; sadece Sivas’ta değil,12 Eylül’ü hazırlayan “our boys” tarafından organize edilen Kahramanmaraş,Çorum v.b.de uğradığı kıyımlara, zulme karşı direnen,AB tarafından azınlık yapılmaya çalışılan, ulusumuzun asli unsuru bir kitle. Osmanlı Devleti’ni kuran kılıçlı dervişlerin torunları onlar... Ama Osmanlı zamanında en büyük zulmü görenler de… 1501 yılında İran’da göçebe Türkmenlerin lideri Şah İsmail bir devlet kurmuş; bu devlet de Osmanlı Devleti ile çatışmaya girmiş, Şah İsmail Alevi olduğu için Anadolu Türkmenlerinin birçok kolu o tarafı desteklemiştir. Bu sürecin önünde ve sonrasında Anadolu’daki Aleviler Osmanlı ordusu tarafından katliama uğratılmışlardır. Daha sonra da bu baskılar sürmüş, ancak Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu Cumhuriyet ile Aleviler bir nefes alabilmişlerdir. Bu nedenle de Aleviler; Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü kırmızı çizgileri, olmazsa olmaz hayat koşullarından biri olarak kabul etmişlerdir. Mustafa Kemal 1919 da Samsun'a çıktıktan hemen sonra yapacağı mücadele için yararlanabileceği bütün güçlerle bağ kurmuştur. Bektaşi tekkelerinin Anadolu'daki Bektaşi halk üzerindeki etkisi büyüktü ve M. Kemal bunun farkında idi. Amasya'da karşılaştığı Çelebi Cemalettin Efendi ve onun etrafındaki Bektaşilerin kendisine katılacaklarını sezinlemişti. Atatürk; Çelebi Cemalettin Efendi ve Hacı Bektaş'a gönül verenlerin, çağdaş bir düzen düşlediğini; "Türk’lük" düşüncesinden tamamen uzaklaşan Osmanlı yönetimine karşı olduğunu görmüştür. Sivas kongresinde Mustafa Kemal'i en çok destekleyenler bu nedenle Bektaşiler olmuştur. Mustafa Kemal, Hacıbektaş Dergahı ileri gelenleriyle yaptığı özel bir toplantıda "Padişah ve halifeliğin kaldırılacağını, egemenliğin din,dil,mezhep,tarikat ayrıcalığı gözetmeksizin Türk halkına ait olacağını ve kadın- erkek eşitliğinin sağlanacağını" belirtince toplantıya katılanların kendisine "Sayın Paşam, Canlar derler ki, acaba Pir Hacı Bektaş cisim mi değiştirmiş. Çünkü yüzyıllar önce ulu pirimiz de böyle söylemişti" dedikleri rivayet edilir. Atatürk, Hacıbektaş'ta gördüğü bu milli hislere hayran olmuş ve daha sonra 1. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kendisi başkan olmuş ve Cemalettin Efendi'yi başkan vekili yapmıştır. Aşağıdaki bazı sözlerse Mustafa Kemal’in Hacı Bektaş Veli’den ne çok etkilendiğini kanıtlamaktadır: "Hiçbir Milleti Ve İnsanı Ayıplamayınız"-Hacı Bektaş-ı Veli "Hiçbir millet ve memlekete karşı tecavüz fikri beslemeyiz." -M. K.Atatürk "Kadınları okutunuz, kadınlarını okutmayan milletler yükselemez."-Hacı Bektaş-ı Veli "İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir.Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin?"- M. K.Atatürk "İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."-Hacı Bektaş-ı Veli "Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir."-M. Kemal Atatürk Alevilik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biridir.Cumhuriyet’in temellerini çürütmek isteyenlerin Aleviler üzerinde oyunlar oynamak istemeleri doğaldır, uyanık olmak şarttır. Belediye başkanlıkları döneminde cemevlerini “cemevi cümbüş evi” diye aşağılayarak yıkan zihniyetin günümüzdeki Alevi açılımlarının, Aleviliğin yadsınması, Alevi toplumunun kırmızı çizgilerinin ortadan kaldırılması amacına yönelik olduğu görüşünde birleşen Alevi örgütleri ve önderleri basına yansıyan demeçlerinde “Alevi dedesinden memur olmaz” diyerek, “Ilımlı İslam projesi” nin aktörü AKP iktidarının, bu proje içindeki rolünü Alevileri asimile etmeden başarabilmesinin mümkün olmadığının altını çiziyorlar. Diyorlar ki; bu hükümetin Alevilere vereceği en büyük hak; şu anki laik cumhuriyetin kazanımlarına dokunmamasıdır. Aleviler, ölümsüzlüğe kavuşmuş büyük halk ozanı Pir Sultan Abdal’ın sözleriyle, bugünün “yol düşkün”lerine de ”dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyorlar. Ey milletim, oyunları,bölme planlarını bozmalısın.Alevisi,sünnisi, etnik kökeni ne olursa olsun “ne mutlu Türk’üm diyen” hepimiz, tek milletiz. Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi: “Bir olalım, iri olalım, diri olalım”
-
///Egzorsist Anı Defteri///
oy oy oy benim kardeşime bakın nelerde yazarmış (bu bir abla sevmesi sen koskocaman bir adam olsanda bilirsin kardeşler ablaların gözünde hiç büyümez) çok güzel olmuş devamını getir mutlaka
-
NEDEN HUKUK DEVLETİ?
Adaletin bağımsızlığı en çok sivilleri ilgilendirir çünkü asıl bizim bağımsız bir adalete ve adil bir hukuk devletine ihtiyacımız var zaten devlet kurumlarında çalışan memurlar (polis,asker,millet vekili v.s) bunlara çoğu zaman adalet hükmetmiyor... Hukuğun üstünlüğüne inanmaz ve bunu savunmazsak asıl bizim canımız yanacak bugüne kadar olduğu gibi haksız yere idam edilenler Deniz Gezmiş gibi gördüğünden duyduğundan olan bitenden rahatsız olanları *********... Kimin sesi fazla ve farklı çıkıyor onun tepesine binecekler sesini yükselten herkes için bağırıp çağırsada halk kendi hakkını arayanıda sevmiyor... Ben bunu hiç anlamadım... Adalet, yargı, hukuk bağımsız olmalı ve biz herkese eşit adaleti savunmak zorundayız... Demokrasi çok sesliliğin savunulmasıdır ve vatanın bölünmez bütünlüğüne, değerlerine, devletin ilkelerine saldırılmadığı sürece herkes düşüncesini dile getirmelidir... Ne sesi farklı çıkana, ne rengi farklı olana, ne inancı başka olana baskı yapılmalı... Birgün hepimizin hukuğa ihtiyacı olacaktır hukuk devleti bizler için var eğer birileri bunun üzerinde hakimiyet kurmak istiyorsa onların niyeti ADALETİ KENDİ ÇIKARLARINA göre çevirmekten başka birşey değildir... Özgürlük ve bağımsızlık için önce Adalet bağımsız olmak zorunda ve yeme içme kadar elzem bir durumken bu asla sessiz kalmamalıyız yarın gerçekten çok geç olacak...
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
"CESARETİMİ KORKULARIMDAN ALIYORUM BEN" Korktuğum herşeyin üzerine gidişim bundan Vatansa vatan, Savaşsa savaş, Aşksa aşk, Ölümse ölüm... Korkunun kaçmaya yetmeyeceğini bildiğimden beri... Yürüdüm üstüne üstüne... Yine yürüyeceğim nereye kadar götürürse... Hüzün içimde yaralı bir ceylan gibi bakıyor Bazen adını koyamıyorum bu garip burukluğun Canım sıkılıyor, herşey üstüme geliyor gibi Oysa herşeyin üstüne giden benim... Birikmiş dosyalar gibi, Yığınla duruyor önümde sorunlar İnsan kendisinden kaçamıyor ne yazık ki... Bütün bu sorunları çözmek yine bu yorgun savaşçıya düşecek... Kılıcımı kınından çıkarttığım en son günden beri Ağlıyorum... Ne gördüğümü, Ne duyduğumu anlıyorum Ne birinin beni anlamasını bekliyorum Kayıp zamanlar atlası gibiyim Kendi zamanından çok geriye düşmüş... Ben kime sesimi duyurmak istesem Onun gözlerinin içine baktım Kim sesimi duymak istemese O gözlerini başka yöne çevirdi Ben bu kez göklere baktım... Oralarda bir yerde beni gören biri vardı mutlaka... Boğazıma düğümleniyor bütün hıçkırıklar Bağıra bağıra ağlamak geliyor içimden Yutkunuyorum... Neden ağladığımı soran olursa açıklayamamaktan Korkuyorum... Tanımlanamaz bir hüzün Göründüğünden daha keskin bir savaşçı kadın Kendisinden beklenmeyen bir yüreklilikle Her cephede ayrı savaş açmış gibi... En çok kaçtığım kendimdi bir zamanlar Şimdi kendi elimi hiç bırakmıyorum... Annem ağlıyor Ölürsün kızım gitme oraya diye Ben annemi teselli edip Koynumda uyutuyorum Annem yine ağlıyor Ama benden ümidi kestiğinden beridir Uyuyor takliti yapıyor... Ben Ağlıyorum Şiirler yazıp Şarkılar söyleyip, Cepheye gidiyorum... Yıkılan ne kadar değer varsa Hepsini yanıma alıyorum... Ağla anne, ağlanacak haldeyiz... sardunyam
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
Sesimi duyan var mı cehennemin ortasından gel kurtar beni yar gözlerimdeki bahar kara kışa ulaşmadan sonbaharın hüznüne neden karşı koyamıyorum istesem de gülemiyorum hayatın yüzüne sen de vefasız çıktın neyleyim bakıyor görmüyorsun görüyor anlamıyorsun söyle artık yüreğindekini lal dilim kopart boynunu hayatın şah damarından senin yanarda canın hayatın yanmaz mı ey hayatsız hayattaki insancıklar sesimi duyan var mı sesimi duyan var mı sesimi duyan var mı bu yüreğin sesini duyan var mı
-
Frozen......
cadıcım Kayra açınca sonsuzluğun kapısını yağmur bulutları dolanınca etrafında ellerin değilse de duaların üşür kargalar üşüşür başucuna ölmeden sanatoryumda yatar kış bu son mevsim güneşin ciğerlerinde bir tutam duman yol bulunca yorgunluğun dili kara kalem ak sayfalara usancı yazınca pespaye orduların zaferi bu kadar olur pembe panjurlu evin kırmızı başlıklı kızını dakkasında satar nenesi hain bir kurda aşk neyin karşılığıdır ayrılık neyin bin bir belaya musallat olmuş başını vurduğu duvarların çatladığını gören adam çatık kaşlı gümüş gülüşlü kadının önce gözlerinden sonra rüyasından çıkıp üç vakte kadar falına ardı sıra da öfkesine yatar bilmez misin hangi falcı Tanrıdan güçlü kapını çalanı boş çevirme gülüşün sadakatinin sadakası olsun kim bilir belki de aşkın gerçek adı Hızır’dır döner dolaşır çalar denize karşı kapını bizde ise yağmura doyamadığı için ağaç mantarları olabildiğince yassı ve güdüktür yazın orman yakarlar kışın yürek paresi git şimdi karanlığın ardından ışık ol gel unutma gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir hayalayna
-
diloş...
benim içinde öyle bidenem gözler kalbin aynasıdır yalan nedir bilmez onlar
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
zeynepp, egzorsist, diloş canlarım teşekkür ederim sağolun... iğdem iyiyim canım sen nasılsın? İlhan İrem'i çok severim... teşekkür ederim
-
Sands abi nereye
selametle git selametle gel sands'ım aybalam vallahi seni özleyeceğim... Allaha emanet ol Jön'e de sanada Allah kolaylık versin ve cümle mehmetçiğede
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
gene gel bidenem her zaman bekleriz evet çocuk büyürken oldu bütün bunlar ne saçlarımın beyazladığını söylüyon heryerde cadım seviyom seni yaww
-
Frozen......
Canem seni görmek çok güzeldi eminim beni görmekte çok güzeldi Bir Pusu Düzenliyor Herşeyi Aşk değil bu merhamet akşamın durmayan atlarından anlıyorum bunu zaman boşluklarında dönmeyen başımdan İki sayıklama arasına bir günü sıkıştırıyorum Biliyorum, aşk değil bu merhamet sözgelimi bir tramvay özlüyor beni zihni karışıyor bir ırmağın denizin çukurlarına saklamak geliyor içimden bütün çalar saatleri... Çünkü bir pusu düzenliyor her şeyi av ve ölüm mevsimlerini Bense yanımda huysuz bencil bir çocuk bir ikindi vakti açık bırakılmış o pencereyi düşlüyorum Yavaş yavaş ölüyor bütün romantikler hızla iyileşmiyor aşk yaraları...
-
diloş...
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ (iğdem benim ) Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur... Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında. Hindistan`da Ganj Nehri`nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork`ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de... Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan... Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye... Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı. İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi... İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu... Birazdan sabah olacak... Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım... Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek... Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak... Aşkta yarın yoktur sevgili... cezmi ersöz
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Dağınık Gazel “Eski güzel şeylerden değil, yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.” -Water Benjamin- Göç geçer... Geçer ayrılıklar baladı. Siyah bir orman olur gençliğimiz. Bize böyle pay kalır. Bize böyle pay kalır... Ağla sömürgem... Belki dönemem! Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır; kış yanar, düş üşür yüreğimde. Ağlarım, gözyaşım beyaz kalır... ... Ben gittim ve yittim! Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır, yaslarım günleri yüzüme gözyaşım beyaz kalır. Burada yıllar küfürle uğurlanır. Ben büyürüm içindeki haylaz çocuk uslanır… Ve günler geçer, herkes gider, pistler boşalır; sahnede bir kurtlar, bir ben bir klasik dans kalır. Ağla sömürgem... Buralarda döne döne- mem! Artık bir yeşile dolmasak da anılardan haz kalır. Sen de bir zaman duyarsın bir gün bir taze mezar kazılır: ardında bir dağınık gazel ile, kül ile ankara'da bir ölü yılmaz kalır YILMAZ ODABAŞI
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
bidenem seni harcamam heç böyle değerli bir parçaya kıyar mıyım? o kadar hıyar mıyım? Defolu çıkmış hayat kimin umurunda! Seni Bir Tufan Gibi Sevdim (Martılar gelmezdi ki sizin ordan, martılar sizindi ey evlerinin önü deniz; bizde ölen kartallardan, dağlardan size haber veriririz, bir bakımlık deniz, bir avuç imbat göndermediniz…) I Seni bir çığlık gibi sevdim. Uzanıp sesimin avlularına sen de her sabah Sabah/ sevince bir sevgiyle gideriz. Sonra durur vitrinlerden çiçekleri seyrederiz; puştluklar bizi seyreder, biz çiçekleri... II Seni bir kar gibi sevdim; üşüye üşüye e-ri-diim! Bak, kentleri de, dağları da bozdular; başka rüzgârlar giydirdiler kentlere, dağlara başka tüfekler. Kalk, gidelim; buralardan gidelim! III Seni bir namlu gibi sevdim Sen ise tetiklerimi ezberliyordun kıyametler koparken alnından bu kentin; seni bir tufan gibi sevdim bedenim alabora! Yılmaz Odabaşı
-
AZ SONRA...........
ben biliyorum (kendimi)
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Defolu Çıkan Hayat ve İyi Yürekli Çocukların Serencamı I Uzun boylu ağrılara atıldım. Sokaklarda hırçın rüzgârlara katıldım. İyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte: “Dünyanın şavkı kendine, efkârı bize mi? ” demekte; kimileri taburlara, koğuşlara gitmekte, kimileri sidikli döşeklerde upuzun uykulara düşmekteydiler. Uzaklarda yaşlı çam ağaçları sessizce çürümekteydiler... İyi yürekli çocuklar, günlerin rahmine yaslarken düşlerini, bazen apansız ölmekte, ölmekteydiler... Ama şalvarları gül desenli Döne’ler, yeniden dillenip döllenmekte, doğrulup yeniden dillenmekte ve sokakların, a(damların) , kedilerin üstünden rüzgârlar esmekteydiler.. II (Gecede bir fahişenin koynunda uzun donlu, Nizipli bir tüccar üşümekte; kaçak elektrik kullanılan evlerde sümüklü oğlanlar “büsüvi”(!) istemekte ve sımsıcak somunları kavrayan yaslı eller, balta girmemiş hayatın ortasından korkak ve küstah bir tevazuyla yürümekteydiler... İyi yürekli çocuklar düzine- ler halinde feleğe küfrederek geçmekteydiler; sonra gecede mart kedileri, ay ışığı ve iniltiler…Hep aynı nakaratta köhne bir hayat...) Sonra bildik törenler, kanıksanmış itaatler ve her aşkın künyesine bir gün dökülen küller... Sonrası pazaryerleri: Patates, pırasa vs. Taksitler ödenip senetler alınacak bu ay da… Bu ay da sürüm sürüm turplara sıkılan limon damlaları gibi duraklarda. Defolu çıkmış hayat kimin umurunda! III Kimin umurunda yeni donlar giyen eski kadınlar ve bilumum “öteki”ler. Dolup boşalan kültablaları, bozuk sifonlar, ****** adisyonlar ve yamalı bohçalar gibi uzayan yollar. Kimin umurunda buharlaşmış oğullarını arayan anaların acısı ve yaşlı bir kemancının eskimiş papyonundaki keder… /Sürerken ıssızlığın ödül töreni, sen topla dur topla dur dağılan sevinçleri.../ IV “-Vay anasını bu maçı da alamadık abiler; **** hakemler bizi yine mağlup ettiler! ” İyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte, en pahalı düşleri dolara endeksleyip en ucuz pazarlara sürmekteydiler. Sonrası aşkın ve şarabın şanına düşen gölgeler. Gölgeler… Kimin umurunda? Yoruldu yorgunluk da; aşk bir yana, düş bir yana! Paranın sultası düştükçe, düştükçe aşka, ışığa ve şarkıya, her şey hızla ayrışmakta. Üstelik gün ortası, ışıkta! Her şey pazar ve karmaşa... /Sürerken ıssızlığın ödül töreni, sen topla dur topla dur kirletilmiş düşleri.../ V İyi yürekli çocuklar, o aşınmış saçaklarda, yollarda ısrarla yanlış atlara binip, ısrarla düşmekteydiler... “-Yok yoluna geçti geçen günler ..k yoluna kaldı kalan günler geride! Bu yüzden aşk dediğiniz nedir ki be abiler? Camları buğulu bir genelev odasında vizite fiyatına...” Solarken gecekonduların dar pencerelerinde bal gözlü kızlar... VI Sürerdi… Yine sürerdi mırıltılar ve homurtularla hayat. “Bu maçı da alamazken abiler”: iyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte, büyüdükçe kirlenmekte, kirlendikçe ölmekte, öldükçe bilmekte, bildikçe acımakta, acıdıkça görmekteydiler ki her fırtınadan ve anıdan geride herkes figüran yaşamın sahnesinde... VII Sahnesinde yaşamın, kentlerin kaldırımlarında upuzun dilenciler. Minibüslerde ter ve çürük sperm kokusu. Sahnesinde, aşklarla rus ruleti ve tel kaçıran çorapların kederi(!) Sahnesinde, brüt bir yaşam, net bir ölüm, bırak rezil gündüzleri geceye yaslan gülüm… VIII İyi yürekli çocuklar o mahallelerden düzineler halinde geçmekteydiler... Uzak ormanlarda yalnız meşeler sessizce büyümekteydiler… -İşte bu vuruşlar sürdükçe, maç mı alınır ulan sayın abiler? İpne hakemler bu sezon da bizi mağlup ettiler! Aşkta, düşte, işte birer birer inerken beyaz bayrakları: bizim çocuklar bütüm maçlarda yenildiler...! Yılmaz Odabaşı
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Allah'ım kulaklarım uğulduyor öfke içimde dinamit gibi patlıyor ya sabır ya sabır suküt et ruhum... Allah herkesin kalbini biliyor...
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Bu Gün Pazar Bugün pazar. Bugün beni ilk defa günese çikardilar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar genis olduguna sasarak kimildamadan durdum. Sonra saygiyla topraga oturdum, dayadim sirtimi duvara. Bu anda ne düsmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim. Toprak, günes ve ben... Bahtiyarım... Nazım Hikmet
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
VATAN HAİNİ "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira. "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ." Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
öfkeyi ne dindirir? umut et ey kalbim sen umut etmeye devam et herkesin kiri pası kendine temizlemek sana kalmadı umut et öfken dinsin ve artık öğren bir tek kendine güvenirsen yanılmayacaksın... geri kalan teferruatlar hep senden bir parça alıp götürmek isteyecek... iyisimi sen, o kırılgan kalbinin kalkanını güçlendir inanma kendinden başkasına arkadaşmış, dostmuş, insanmış aldanma... kan kardeşin olsa alnının ortasından vuruyor... aldanma, yetmedimi bunca yanılgı? öfkeyi ne dindirir...? umut... kendine inan, teferruatlara takılma... Rabbinle konuş, başka dürüst arama... aldınmı nasihati? almadınsa işimiz var seninle...
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
gerçekten çok şaşırdım duyduklarıma meğer ben ne çok yanılmışım, insanım nihayetinde bende elbet yanılırım ama bu kadarını tahmin etmemiştim hayatım boyunca herkese karşı dürüst olmuştum buna rağmen anlatamamışım kendimi hala benden başka türlü bahsedilebiliyor hiç olmadığım biriymişim gibi... çok şaşkınım çok, ama üzgün değilim evet kızgınım, kendime mi, değil... düşmez kalkmaz bir Allah hiç tanıyamadığım sana kızgınım ne halin varsa gör ne diyeyim söyledim sana sözüm söz benim zararım kendime kimsenin kılına dokunmam ama şu içimdeki çocuk kalbi varya onu kıran iflah olmuyor... olmadı daha... sen düşün gerisini... ben ah etmem kimseye, etmedim... arkamdan iş çevrilmesin istemiştim ne sorsanız bana idam sehpası olsa ortada doğrusu çıkar ağzımdan belkide kötü bir huy bu... bazen yalancı olmak gerekiyor... sizi hiç olmadığınız biri gibi görüp hiç hak etmediğiniz davranışı gösteriyorlar... bunada alışıyor insan... 70,5 millet derdi dedem hepsi farklı, dört duvar arasında yaşananlar başka insanların dışı başka içi bambaşka... bunu öğrendiğimden beri hayal kırıklığı yaşamıyorum tahmin ediyorum... asıl tuhaf olan bildiğime inanmak istemiyorum... başka türlü olsun diye kendime kızıyorum kalbini bozuyorsun diye, öyle değildir diyorum iyidir, hoştur, saftır... kalbim konuşuyor oysa onu dinlemeyi bilseydim şimdi çok daha az yara almış olurdum...
-
Korkuyla Parçalanmak
Herkes başına gelenden sorumludur birincisi bu... Sorumluluğumuzu bilmek zorundayız eğer hak ettiysek bu yaşadıklarımızı gereğini yapmakta yine bize düşer... Bugün olanlar dünden kaynaklanıyor, yarın olacaklar bugünden yaratılıyor ve biz yaratıyoruz... Bugünü yarattığımız gibi yarını yaratacak olanda biziz aynı halk... evet birilerine kızıyoruz, bir şeylere kızıyoruz ama içine kendimizide katmak zorundayız... Emperyalizm dediğimiz şey nedir biliyoruz bunu kontrol edenlerde insan bizlerde... Tek fark onlar yönetmek için çalışıyor biz yönetilmemek için, elbette bizimki zor... çünkü elimizde yeterli materyalimizde yok... üstelik yıllarca oyalandık, seyrettik, tepkisiz bir millet olduk... biz tepkisizleşirken çok şey oldu tepki vermeyi öğrendiğimizde emperyalizmin adamları tepemizdeydi ve onlar binlerce devrimciyi kıydılar... sonra yeniden tepkisiz olduk... dinciler geldi Allah dedi götürdü, etnikçiler geldi hak dedi götürdü, birileri geldi milliyetçilik dedi götürdü, öteki benim memurum, benim işçim dedi götürdü... biri geldi diğeri gitti biz seyrettik... zaten okur yazar bi millet değildik buna gayrette etmedik hala gazetelerin en çok okunan sayfaları belli... birilerimiz çıkıyor vatan elden gidiyor diyor gazetelerin spor ve magazin sayfalarını okuyan ya da dinci kesim gibi sade öteki dünya ile ilgilenenler hadi be ordan diyorlar... iyi tamam kime kızalım tabiki kendimize... bütün bunlar olup biterken aklımız neredeydi? Mustafa Kemal gibi bir dehayı bile anlamadıysak kimi anlayacağız? neden hala tartışılan konuları bunlar Türkiye'nin eğitime, kalkınmaya ve en önemlisi aydınlanmaya ihtiyacı var... top oyun sahasında ve bizde taca atmaya gerek yok... burası bizim vatanımızsa herşeye rağmen şapkayı önümüze koyup yaptığımız hatalardan ders almak zorundayız... eğitimse eğitim, aydınlanmaysa aydınlanma, ama elele omuz omuza, yoksa bireysel kavgalarında, bireysel şikayetlerinde, kabahati ona buna atmanında anlamı ve gereği yok... ne yapılmadı ve ne yapılmalı ülkemiz tehlikedeyse konuşulacak şey bu... yapılacak şey zor ama imkansız değil bu millet emperyalizme bir kere dersini verdi yine verir ama istemek lazım... bu kez işimiz daha zor çünkü sistemleri gelişti... biz gelişmedik... tartışmak güzel ama üretmek daha güzel... keşke tartıştığımız kadar üretebilseydik... selamlar
-
Efe'nin Doğumgünü..:))
Gecem dünür adaylarımız çoğalıyor yaww, ne yapıcaz bu kadar güzel insan arasında seçim yapmak zor olacak zeynebim, bidenem sağol ablası Spices çok teşekkür ederiz Efe bunları okuyunca inanamıyor noluyoz yaw diyor Egzom, bitanem kardeşim sağol canım sizi seviyoruz
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
bidenem eklediğin şiir çok çok güzel teşekkür ederim... benim şiirlerim için söylediklerinede teşekkür ederim... SOFT, ILIK VE RÜYA oluruna bırakmak lazımmış hayatı ne düşünürsen onu çağırırmışsın zorlamayacakmışsın yaşadığın aşkı yanında yalın ayak kalacakmışsın ayakların toprağa basacakmış uçuyorum sanmayacakmışsın zaten yanılsamadan başka bişey değilmiş gördüğünü sandığın herşey bir rüya imiş... içine ılık ılık aktığını sandığın sözler kendi kendine kurduğun bir masalmış aslında ne beyaz atlı prensler, ne onları bekleyen prensesler varmış aşk oyunu oynayalım diye bize inanmamız için öğretilen büyük yalanmış ne saçlarını tutam tutam öpecek ne gözyaşlarını içtenlikle silecek bir gün geldiğinde oda bıkacak senden aldıklarını kalbine gömüp gidecek büyüyünce bunları öğreniyorsun... tek bir şey kalıyor soft, ılık ve gerçek oda rüyadan birgün ansızın uyanacağın... halka halka geçecek anılar gözlerinden bir ömür yaşadım sanacaksın anlatsan birgüne sığdıramazsın... sardunyam