sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Çelişkiler...
yazdığım yazıya çok bilimsel bir yanıt vermişsiniz tebrik ederim. dağlar kıtaların parçalarıdır değil mi, Kuran indirildiğinde insanlar kıtaları mı biliyorlardı yoksa dağları mı? Allah kıtaları biliyor du elbette ama insanlar bilmiyor du? bilir misiniz bilemiyorum bir prof. bir köylü ile konuşurken onun anladığı lisandan konuşur. ona bilmediği terimlerle hiç bişey anlatamayacağını bilir. kasd-i red ile şartlanmışsanız mutlaka inkara bahane bulunur...
-
..vahh....vahh..!
senin çok akıllı olduğunu biliyordum ama bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum onuda öğrendim bu özelliklerin daha da artsın diliyorum...
-
SEN BU FORUMUN......
sen estikçe'm pıtırcığısın siyahx karizmatiğisin
-
.............Desem ne dersin?
evet gözün aydın derim akşam yemeğini yedinmi desem?
-
SEN BU FORUMUN......
doğru karakterlisisin
-
SEN BU FORUMUN......
yaşından daha olgun olanısın
-
SEN BU FORUMUN......
edebiyata yeteneği olanısın
-
.............Desem ne dersin?
sabahtan beri görüşüyoz kardeşim:) mesai bitmedi mi desem?
-
*N O S T A L J İ K Ö Ş E S İ *
şimdi anılarımızda gülümsetiyor bunlar bizi... ve bu yüzden öyle özgürce güldüğüm, ağladığım, yaramazlıktan korkmadığım çocukluğumu çok özlüyorum... bizim kek tenceremiz yoktu biz yayvan tepside davul fırında yapardık kekimizi hep bir yanı kabarır bir yanı iner kekimiz olurdu ve hatta bu bizim aramızda espiri konusuydu beceremediğimiz keke kılıf bulmuştuk... bizim evde kek büyüsü vardı... bugün aynıyım bende öyle keyifsizim ki anlatamıyorum... ve seni çok iyi anlıyorum şuan... eğer gülümsetebildiysemde ne mutlu bana şuan Cem Yılmaz gelse karşıma en fazla tebessüm ettirir beni...
-
..vahh....vahh..!
harikasın birtanem yüreğine sağlık güzel kızım gurur duydum seninle
-
Çelişkiler...
Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir: Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü. Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu. Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar. İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir. Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen "dağları görürsün de, donmuş sanırsın" ifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir. Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir. Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir. Alıntı...
-
Olmayan bir şey tasarım yapabilir mi?
"Onlar delil istiyorlar." Delil, çağrının sonudur. Tehlikenin de başıdır, kurtuluşun da başıdır. Kanıtlandıktan sonra iman olur mu? İmanın özüne ters olan görerek inanmak değil mi? Düşünen insanı düşünemeyen gördüğünü bilen hayvandan ayrı tutan şey aklı ile iman etmesi değil mi? 5.Maide Suresi: Bismillahirrahmanirrahim, 112.Ayet: Bir vakit Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi de İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan korkun!" demişti. 113.Ayet: Onlar: "Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz mütmain olsun da senin bize doğru söylediğini bilelim ve onu -Allah'ın indireceği sofrayı- bizzat görenlerden olalım." dediler. 114.Ayet: Meryem oğlu İsa şöyle yalvardı: "Allah, ey bizim yegane Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve kudretinden bir nişane olsun! Bizleri rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın!" 115.Ayet: Allah buyurdu ki: "Ben onu size muhakkak indiririm. Fakat bundan sonra içinizden kim nankörlük ederse, Ben onu kainatta hiç kimseye yapmayacağım bir azap ile cezalandırırım. Öyle iken Allah büyük bir azap ile uyarmaktadır. Çünkü o zaman görerek iman etmiş olacaklardı. Aklın görevi akılla iman etmektir. Hayvan'ın aklı gördüğü ile yetinmesidir. Onların zikri, yaratılıştan verilir. Yaşamsal akılları gördükleri, hissettikleri iledir. İnsanın farklılığı aklı ile görebilmesidir. Uzayı dahi düşündükçe beynine sığdırır, düşündükçe atomların içine girer. İmanın şartı akıl ile inanmaktır. Görerek imanda akıl kullanılmamaktadır. Yoksa Hz. Muhammed S.A.V. Yıllardır insanların arasında eziyet çekmez. Hemen Peygamberliğini herkes biliverirdi. Amaç imtihandır. Önce inananların derecelenmesidir. Görerek imandan sonra hata olasılığı kalmadığı gibi aklında önemi kalmayacaktır. O zaman insanın gördüğünü bilen bir hayvandan farkıda kalmayacaktır. Bir hayvanın huyunu değiştirmesini istiyorsak ona korkacağı bir şeyi göstererek terbiye ederiz peki terbiye olması için insana da mı aynı yöntem uygulanmalıdır. İnsan iyiyi/kötüyü aklıyla bulmaz mı? 5.Maide Suresi: Bismillahirrahmanirrahim, 116.Ayet: Ve Allah şöyle buyurduğu zaman: "Ey Meryem oğlu İsa, sen misin o insanlara "Beni ve o anamı Allah yanında iki tanrı edinin." diyen?" "Haşa, dedi, sen her türlü eksikliklerden münezzehsin ya Rab! Benim için gerçek olmayan bir sözü söylemem bana yakışmaz. Eğer söylemiş olsaydım elbette Sen bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem! Şüphesiz Sen, gizlilikleri çok iyi bilensin. 117.Ayet: Sen bana ne emrettinse, ben onlara sadece onu söyledim. Hep "Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!" dedim. Aralarında bulunduğum müddetçe üzerlerinde kontrolcü idim. Ne zaman ki beni içlerinden aldın, onları gözetleyen yalnız Sen kaldın. Zaten Sen her şeye şahitsin. 118.Ayet: Eğer Sen onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan yine şüphe yok ki sen çok güçlü ve hikmet sahibisin." 119.Ayet: Allah buyurur ki: "İşte bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlar için, altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan. İşte o büyük kurtuluş budur. 120.Ayet: Bütün o göklerin, yerin ve onlarda olan her şeyin hükümranlığı Allah'ındır. O, her şeye daima gücü yetendir.
-
Frozen......
gene çakmış çaktırmadan şamar sardunyasına döndüm yahu ne demiş isa sana biri tokat atarsa öteki yanağını dön al canım buda sol yanacığım çakabülürsün gidiyom diiiiiiittim
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
insanın gözünü döndürüyom demi kısss çok fenayım yaww
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
ya öyle işte bidenecik leylam şimdi bende gideyimde şu protesto ettiğim işlerimi çözeyim el mahkum... hadi size eyi günlerrrrrrrr öpüyorum sizi kıslar hoşçakalın...
-
Frozen......
yok hala çakmadım nedense bugün çakamıyorum
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
onunda adı cadı, rapunzel frozen zaten... benimkide uçan tekme kaldı naparsın...
-
diloş...
DUVARDA ÇİVİLİ KERTENKELE... Japon mimarlardan biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısımda, iki tahta arasında sıkışıp kalmış bir kertenkeleyi buldu. Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti. Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü. "On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışardan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı" diye düşündü japon mimar. Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı? Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izlemeye başladı. Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu. Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark etmediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü. Gelen kertenkele, yerinden kıpırdamayacak halde olana ağzından yiyecek taşıyordu. Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı ... Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu.
-
Frozen......
hiç çakmadım ben ama çakabilirim birazdan
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
körle yatan şaşı kalkarmış leylacım ister istemez benzeyeceğiz birbirimize kaçarı yok canım
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
o yazıda yazılanları aynen bende yaşıyorum ve o söylediklerinide anlamaktayım... çok anlayışlı gördüm kendimi canım... leylacım çaktırmadım farkındaysan...
-
YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
SEVGİ YAŞATAN BİR İKSİRDİR; İNSAN SEVGİYLE YAŞAR, SEVGİYLE MUTLU OLUR VE SEVGİYLE ÇEVRESİNİ MUTLU EDER. CİNLERİN, İNSANLARIN SULTANLARI, ARILARIN, KARINCALARIN, TERMİTLERİN BİLE KRALİÇELERİ ; BU SULTAN VE KRALİÇELERİNDE TAHTLARI VARDIR. KİMSENİN İNTİHABINA İHTİYAÇ DUYMADAN GELİP GÖNULLERİMİZE TAHT KURAN BİR SULTAN VARSA O DA SEVGİDİR. DİL- DUDAK, GÖZ-KULAK ONUN BAYRAĞINI ÇEKTİKLERİ ÖLÇÜDE BİRER KIYMET İFADE EDERLER; SEVGİ İSE KENDİNDEN KIYMETLİDİR. BİNBİR FENALIĞIN KOL GEZDİĞİ SU FEVKALADE KİRLENMİŞ DÜNYADA, HER ZAMAN TEMİZ KALABİLMİŞ BİR ŞEY VARSA O SEVGİ, ONCA SARARIP SOLAN GÜLENDAM ŞEYLERİN YANINDA HİÇ RENK ATMADAN GÜZELLİK VE CAZİBESİNİ KORUYABİLMİŞ BİR DİLBER VARSA O DA YİNE SEVGİDİR. DÜNYADA HİÇBİR MİLLET VE HİÇBİR TOPLUMDA ONDAN DAHA GERÇEK, DAHA KALICI BİR ŞEY YOKTUR. İNSANLAR ARASINDA HER ZAMAN REVACINI KORUYAN BİR AKÇE VARSA O DA SEVGİDİR... VE SEVGİNİN DEĞERİ KENDİNDENDİR. CANAVAR RUHLARI UYSALLAŞTIRMANIN BİRİCİK İKSİRİ DE SEVGİDİR. O EN SAF ALTINLA BİLE TARTILSA ONDAN DAHA AĞIR GELİR...
-
Frozen......
benimde var işim gücüm ama protesto ediyorum yapımıycam...
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
beni sevmeyen kabıss olsun içi kurusun işte o kadar
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Allah'a şükür bu güvensizlik sonsuza kadar sürmeyecek birgün bitecek... sonsuz bir güvensizlik, sonsuz umutsuzluk düşünebiliyor musunuz? ne büyük ızdırıp olurdu!!! ARTIK ESKİSİ GİBİ... Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dısarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım. İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun. Yapmacık, inanmadan konusmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var. "Ben demiştim" ,"ben bilirim","ben zaten anlamıştım", sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de öğrendim gide gele. Boş geçen her saniye değerli artık. Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim. Gerektiğinde "HAYIR" demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor. Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum. Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor. Aileme ve seçtigim tüm dostlarıma daha önce göstermedigim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor. Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar. Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yaşamadan hiçbir şey öğrenilmiyor. Yaşamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece. Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım. Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popomun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim. Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı . Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu. Sonra Sezen'in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun. İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşuma giden yeni duruma olgunluk deniyor. Yaşamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumları'nın bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk. Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yaşadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek. İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok işe yarıyor. Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum. CAN DÜNDAR