sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Hrant'ı Kim Öldürdü ?
sevgili bozan'a yazınızı okudum değerli arkadaşım benim cevabım size değildi... esasen sizin teşbih yapma tarzınızı ve aynanın arka tarafınada dikkat çekme tarzınızı öğrendim biraz. siz meseleye herkesin bakmadığı yönlerden bakıyorsunuz ve bir taraf olmak yerine ortaya konuşuyorsunuz, o yüzden zaman zaman asıl söylemek istediğinizi anlamakta zorlanıyordum şimdi anlamaya başladığımı düşünüyorum. umarım yanılmıyorum... ulusalcılar meselesinde ben bir ulusalcı olduğumu belirtmeliyim ve imzamda kullandığım Kuvvayimilliye derneğinin üyesiyim, forumunun yöneticisiyim, ben bir tarafım yani... taraf olduğum yanda Türkiye'dir. bu ülkenin bekası ve çıkarları için sol görüşlü olsun, sağ görüşlü olsun, milliyetçi olsun, dindar olsun... v.s. yani kendisini nasıl tanımlıyorsa tanımlasın bu ulusun bir bütün olduğunu ve bu bütünün dağıtılması için mücadele edenlere karşı bir arada olmak gerektiğine inananlardanım. bir önceki iletimde de söyledim gelişmekte olan olaylar en karmaşık filmlerde bile tahmin edilemeyecek olaylar ve sonuçlar doğurmakta, bu olayların farkına varanlar ulusalcı bilinçte bir araya geliyor bu durumda saldırıya uğramaları, karalanmaları, iftiralara maruz kalmaları çok olası.... sanıyorum çok daha fazla ve hızlı bir şekilde gelişecekte... yani özetle cevabım size karşı değildi ancak sizinde ulusalcı bilince kuşku ile bakmanız mümkün ise size sormak istediğim bir şey olacaktır. siz bu durumda varsayılan olasılıklar gerçekleşirse kendinizi bir taraf addedecekmisiniz yoksa yine herkese ve herşeye kuşku ile bakarak tarafsız olmayı mı seçeceksiniz. ya da belki siz bir tarafsınızda bunu açıklamıyorsunuz; olabilir mi? selamlar
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
özlediğim arkadaşlarıma bu çiçeğim uzun zaman oldu çiçek vermeyeli... kabul eden herkes alabilir hepinizi özledim...
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
bende seni seviyorum egzorsistim teşekkür ederim rubai için... bende gelmezdim ama geldik bir kere
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
valla dedektif gibisin hiç kaçmıyor kıss senden bende iyiyim canım biraz rahatsızlandım cuma günü doktordaydım şimdi iyiyim antibiyotik alıyorum ama başımın ağrısı geçmiyor... çay içesim geldi şimdi ben bi çay koyayım da geleyim bari...
-
^^siyahx^^ Anı defteri
İki günde bir somun geçiyorsa eline Soğuk suyu da olursa bir kırık testide Niçin kendinden kötüsüne kul olur insan, Ne diye girer kendi gibisinin hizmetine. Bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben; Şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken. Kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi, Niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden. (hayyam)
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
yakalandık mı yahu, tüh sıvışamadık eleverdik yakayı nasılsın leylacım görüşmeyeli
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
hem evdeyim hem forumdayım iğde dalım için ürpermesin ama sen yoksun şimdi benim içim nasıl ürpermesin? bende özledim sizi çalıkuşum iyisin inşallah ne güzel sözler bunlar böyle ya yalnız hisseden kalbime bir teselli oldu sözlerin teşekkür ederim çınar ağacım evet meleğim görüşemedik bende özlüyorum seni şiir çok hoştu teşekkür ederim güleç yüzlüm
-
///Egzorsist Anı Defteri///
Senden, benden önce kadın, erkek, niceleri Şenlendirip süslediler dünya denen yeri Senin tenin de toprağa karışacak yarın Senden beslenecek nice insan bedenleri. Tanrı evrenin canı, evrense tek bir beden Melekler bu bedenin duyguları hep birden Yerde gökte canlı cansız ne varsa birer uzuv; Budur tanrı birliği, boştur başka her söylenen. (hayyam)
-
*** XPRENSESX***
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendinden de, dünyasından da geçmeli. Sevenlerin sofrasına çağrılınca Ben körüm, ben dilsizim demeli. Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: çekil önümden, diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin? (hayyam)
-
jön anı defteri
Cennette huriler varmış, kara gözlü; İçkinin de ordaymış en güzeli. Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz; Bak, bir yanda şarap bir yanda sevgili. Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş! Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş! Şu durmadan kurulup dağılan evrende Bir nefes alacağın, o da boştur boş! (hayyam)
-
sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm...
Benim halimden haber sorarsan, Bir çift sözüm var sana yürekten; Sevginle gireceğim toprağa, Sevginle çıkacağım topraktan. Kimi dinde imanda buldu yolu, Kimi akıl, bilim yolunu tuttu. Derken bir ses geldi karanlıklardan; Gafiller! Doğru yol ne o dur, ne bu! (hayyam)
-
iks mine iks
Ovada her kızıl lalenin teni, Bir padişahın kanıyla beslendi. Yerden biten şu mor menekşe yok mu? Bir güzelin yanağındaki bendi. Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz; İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende; Er geç baş başa verecek değimliyiz? (hayyam)
-
ॐ๑ Murti San ๑ॐ
Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam; Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun aldırmam. Yaşamanın sırlarını bileydin Ölümün sırlarını da çözerdin; Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok; Yarın, akılsız, neyi bileceksin? (hayyam)
-
YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen; Suçumuza duamıza önem vermeyen; Günahtan sarhoşum ama dilekten ayık; Umudumu rahmetine bağlamışım ben. Büyükse de isyanım, kötülüklerim, Yüce Tanrı’dan umut kesmiş değilim; Bugün sarhoş ve harap olsam da yarın Rahmete kavuşur elbet kemiklerim. (hayyam)
-
diloş...
Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde: Senden ayığız bu sarhoş halimizde. Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde? Bir yürek ki yanmaz yürek mi denir ona Sevmek haram yüreğinde ateş olmayana Bir günü sevgisiz geçirdinse yazık en boş geçen günün o gündür inan bana... (hayyam)
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
Felek ne cömert ne aşağılık insanlara! Han hamam, dolap değirmen, hep onlara. Kendini satmıyan adama ekmek yok: Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya! İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli! (hayyam)
-
Frozen......
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok. Her sabah yeni bir gün doğarken, Bir gün de eksilir ömürden; Her şafak bir hırsız gibidir Elinde bir fenerle gelen. (hayyam)
-
Gloria
El ele tutuşip kendimizi elehtriga verah.. Zangir zangir tityeyah, ölmeyah.. Elektronik eşk neyse onu yaşayah. beter komik değilmi bende okuduğumda resmen karın ağrısıyla güldüm ya gözlerimden yaş gele gele kıss Allah senide iyi etsin sarı lalem aldım öpücüğünü bende öptüm seni arkadaşım Bir sır daha var çözdüklerimizden başka Bir ışık daha var,bu ışıklardan başka Hiçbir yaptığınla yetinme geç öteye Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka (hayyam)
-
Hrant'ı Kim Öldürdü ?
Hrant Dink'i 17 yaşında bir aklı kıtın eline silah tutuşturarak Türkiye'de karışıklık ve güvensizlik ortamı oluşturmayı amaç edinenler öldürdü. Türk emniyet güçlerini, ulus bilincini benimseyenleri, emperyalist düzenin güdülen koyunu olmak istemeyenleri zan altında bırakıp, dikkatleri ve zihinleri dağıtıp küreselleşmede ilerlemeye devam etmek isteyenler öldürdü... halkın askerine ve polisine karşı duyduğu güveni yıpratmak isteyenler öldürdü. tabi bu güvensizlikte ulusalcıları karalamak (!) gerekir zira bölünmenin önündeki en büyük engel onlardır. yoksa bu milleti 80 öncesi ve sonrasında kutuplara ayırıp hala ayrıştırmaya devam etmek isteyenler bunu başaramazlarsa işin sonunda umdukları galibiyeti elde edemeyecekler. ulusalcıların sahtesi ve gerçeği nasıl ayırt edilir, ideolojik görüşü ne olursa olsun ulus bilincinde mevcut cumhuriyeti ve bağımsızlığı müdafa etmek için her türlü çıkarın önünde tutanlar gerçek ulusalcılardır. olmayanlarda aksini yapanlar. ve aslında Atatürk'ün Hitabesinde seslendiği gençlik ve o hitabeye sadık kalanlar bu mücadelede her türlü saldırıya maruz kalacaklar... Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Ankara, 20 Ekim 1927
-
hayatı en iyi ne anlatır?
arkadaşların pek çoğu hayatı en iyi ölüm anlatır demişler ben pek öyle düşünmüyorum... kusura bakmayın... eğer hayatı anlamlı kılan ölüm olsaydı, ölümsüzlüğü hayal etmezdik... kıymetli olan hayattır bizim için, ölüm ise yaşadığımız hayatın geçiş kapısı... terk-i diyar etmenin vizesi... oysa yaşamakta olduğumuz hayat bize kelimelerle kendisini tanıtıyor ve isimlendirdiğimiz her anlam bize yaşarken çok şey öğretiyor... bence hayatın anlamı öğrenmektir, öğrenmenin anahtarı kelimelerdir... ne kadar çok şey öğrenmişseniz o kadar çok şey anlamışsınızdır hayattan... hayatın aslında ne olduğunu ve ne olmadığını öğrendikçe başka anlamlar yükleniyor zihinlerimize... (bu ne olmalar asla bir tek cümle ile anlatılmaz) siz hayatı ne biliyorsanız sizin için odur hayat... hayat bir armağandır ve o armağanı anlamanın tek yolu öğrenmektir...
-
xprensesx çekirgemin doğum günü...
yaşam enerjin hiç bitmesin meleğim
-
MİNEU...Kankim...Dostum...Canım Arkadaşım....
iki ayrı sayfa açılmış canım minecim burdanda kutlamak istedim yaşadığın her anın değerini bilerek yaşa ve yaşın ilerledikçe yaşamışlığından hoşnut ol...
-
mineu
doğum günün kutlu olsun minecim nice güzel, huzurlu, sağlıklı ve mutlu yıllarda hep sevdiklerinle birlikte ol... hayatın çiçekler kadar zarif, şarkılar kadar duygulu, şiirler kadar anlamlı geçsin... seni seviyorum...
-
SU SAVAŞLARI KAPIDA
Ortadoğu'daki gelişmeleri; sinema ekranında üzerimize doğru gelen trenin gerilimini hissederek fakat "nasılsa tren ekrandan çıkamaz" şeklinde bırakmak istemediğimiz sahte bir güvenle seyrediyoruz. Bu arada; düşünsel altyapımıza, "ABD Suriye'ye saldırmaya hazırlanıyor", "ABD İran"'a saldırmaya hazırlanıyor" şeklinde cümlelerle serilen kurguda; ABD'nin saldırı hazırlıkları sırasında aynı zamanda Türkiye'nin çevresini askeri ve lojistik olarak kuşattığı gerçeği perdeleniyor. Medyanın manşetlerinde sakız yaptığı "ABD İncirlik'i istiyor" konusu ise; ABD'nin, Türkiye'nin lojistik altyapısını nasıl kullandığını; Türkiye topraklarının ve imkanlarının, İran'a yönelik ne tür çalışmalar için kullanıldığını bilen bizler için sadece eğlencelik bir konudan öteye geçmiyor. Bütün bunlar olurken; Uluç Gürkan babasının vefatı üzerine kaleme aldığı yazısında, 1964'te Kıbrıs'a çıkartma girişimi sırasında, hastalanan komutanının yerine, 39 Tümen komutanı olarak Kıbrıs'a hareket eden çıkartma birliğinin başındaki babasının kendisine bıraktığı mektuplardan sözediyor. Gürkan; babasının komutasındaki birliklerin, ABD'nin "6 Filo ile birliklerinizi engelleriz" tehdidi ile geri çekilmesi üzerine yaşadığı hayal kırıklığını, "ben emirlerimi Türk Hükümetimden aldığımı zannediyordum" cümlesi ile nasıl dile getirdiğini açıklıyor. Bunlar gerçekleşirken; ABD'ye karşı savaş fikrini "hastalıklı düşünce" ilan eden eski bir MİT Müsteşarı ile; "Süveyş'i işgal etmeyi planlamıyorsak Kıbrıs'ın stratejik önemi yoktur" diyen eski bir donanma komutanı; ekranlarda Ermenistan'dan; Irak'a çeşitli konularda ahkam kesmeye; "müttefiklik", "küreselleşme", "BOP" masalları okumaya devam ediyor. Fakat emekli Tuğgeneral Eslen'in yorumlarında sık sık vurguladığı gibi : "ABD'nin deşifre olmuş isimlerle kendi propagandasını yaptırmaya devam etmesi artık pek fazla etkili olmuyor". Tezin de, anti-tezin de bu kadar manipülasyona açık hale geldiği bir ortamda; Tezide, anti-tezide ofsayta düşürecek Alternatif Düşünce Sistematiklerini - ADS Teorileri (bazıları buna komplo diyor); Olasılık Matriksimize yerleştirmemiz gerekiyor. Türkiye'deki psikolojik harp sahnesine baktığımızda; kitlelerin uyanışı karşısında manevra alanı daralanların; kitleler kadar, devletin bürokratlarına yönelik de nitelikli psikolojik harp operasyonları gerçekleştirdiğini ve bu operasyonların temel maksadının; Türkiye'nin güvenlik bürokrasisinin gözünde, geleceğe yönelik bir olasılık setinin ağırlığını arttırırken; diğerlerini düşürmek ve hatta "komplo teorisi" olarak marjinalize etmek olduğunu görüyoruz. "Müttefik" bildiklerimizin "esas" niyetlerinin, "komplo" diye küçümsenen olasılık setinin arkasına gizlenmişken; devlet reflekslerimizin sahte/perde bir olasılık seti üzerinden kurgulanarak; Türkiye'yi tuzağa düşürecek tarihsel mizansenlerin yaratılması ciddi bir tehdit olarak karşımıza duruyor. Herhangi bir tezi derinleştirmeden önce; sözkonusu tezin boynundan "saçma" yaftasını çıkarmak gerekir. Eski MİT Müsteşarlarının bile; "ABD'ye karşı savaşmayı" "hastalıklı düşünce" olarak nitelendirdiği; Medyanın bir "medeniyet" yaygarası peşinde koca bir "AB Pravdasına" dönüştüğü bir ortamda, alternatif düşüncenin "saçma" olarak nitelendirilmesi için zeka değil, "kaba medya kuvveti" yeterli olmaktadır. Bunun için sözkonusu tezi oluşturan alt unsurları en az üç temel zemin üzerinden meşrulaştırmak şarttır. a ) Daha Önce Olmuştu - Tarihsel Meşruiyet b ) Daha Önce Olmasa Bile; Olması İçin Gerekli İşbirliği Kanalları Mevcuttur - Mekanik Meşruiyet c ) Olduğunu Varsaymak Mevcut Tablonun Sonuçları ile Çelişmemektedir - Nedensel Meşruiyet Bu tür sıradışı tezleri; reddedilemez noktasına taşıyacak olan bir başka meşruiyet zemini daha mevcuttur ki; bu sağlandığı noktada zaten alternatif düşünce sistematiği; "tez" kategorisinden sıyrılıp, ete kemiğe bürünür. "Kanıtsal Meşruiyet" zemini diye adlandıracağımız bu zemini sağlamanın zorluğu; bir enformasyon/dezenformasyon cennetine dönüşen dünyamızda malumunuz. Fakat yokluğu; bir alternatif düşünce tezinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Sözkonusu meşruiyet zeminlerini "11 Eylül komplosu" üzerinden test ettiğimizde; Tarihsel Meşruiyet; Pearl Harbour baskınından ABD devletinin önceden haberdar olduğunun belgelerinden, Kennedy'nin Savunma Bakanı McNamara'nın Küba'nın işgalini "meşru" kılmak için hazırladığı "Operation Northwood"' belgelerine kadar bir çok unsur; 11 Eylül'le ilgili ADS teorilerinin tarihsel meşruiyetini oluşturmaktadır.... ABD daha önce savaş çıkarmak için kendi ülkesine saldırılmasına gözyummuştu... Mekanik Meşruiyet; "Arap terörist" olarak gözüken "Bin Ladin"'in Afganistan'ın Sovyetler tarafından işgali döneminde CIA'nin uzantısı olduğu gibi nispeten bilinen bilgilerin aydınlatılmasından öte; Bush ailesinin ve ABD'de yönetimi ele geçiren küresel cuntanın; Bin Ladin ailesi ile ilişkiler ağının deşifre edilmesi ile daha bir güçlendi.. Nedensel Meşruiyet; ABD'nin her geçen gün; ülkesine saldıran Bin Ladin'i unutup, "terörle savaş bahanesi" arkasına saldırarak; kendi emperyalist hedeflerini gerçekleştirmesi ile, "11 Eylül'ü İslamcı teröristler yaptı" tezinin, "11 Eylül; bir terörist saldırıdan çok, ABD'nin başlattığı küresel operasyonun işaret fişeği olarak dünya kamuoyunu ikna operasyonudur" tezinin güçlenmesi ile daha da sağlam bir zemine oturdu... Tarihin en şeytani komplosu olarak belleklere kazınan 11 Eylül'ün mimarları bile bazı somut kanıtların ortaya dökülmesini engelleyemediler ve bir-iki sene öncesine kadar bir kaç radikal sitedeki veriden oluşan, "Kuleler kontrollü patlama ile çökertildi", "uçaklar tanker uçaklarıydı", "Pentagon'a çarpan Boeing değildi" gibi iddialar, artık kanıtları ile birlikte ana medyanın gündemine dahi girmeye başladı. Dolayısı ile 11 Eylül "komplo teorisi"; tarihsel, mekanik ve nedensel meşruiyetten sonra da bir de çok güçlü bir kanıtsal meşruiyet zemini üzerinden farklı bir noktaya geldi. İşte bizde; "İsrail ile İran arasında bir kontrollü savaş senaryosunun" gündemde olabileceğini; olası bir doğru olarak üç meşruiyet zemini üzerinden ortaya koyacağız. Kanıtsal meşruiyeti ise ancak zaman sağlayabilir.
-
KOMPLO TEORİLERİ
Sovyetler'in yıkılışından sonra, Soğuk Savaş bitince, ABD'nin önderlik ettiği Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde, Avrupa'nın, Balkanlar'ın Kafkaslar'ın ve Orta Doğu'nun Birinci Dünya Savaşı öncesindeki (siyasal olarak çözülmekte olan) eski yapıya geri döndürüleceği iddialarıyla başlıyor bu komplo teorisi. Tabii Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu'daki Osmanlı egemenliği düşünüldüğünde, bu "eski yapı" sözcüğünden kastedilenin "Devlet" yapısı değil, etnik ve dinsel yapı olduğu ortaya çıkıyor. Esas amaç, Birinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı sonunda pekişen yapının değiştirilmesi ve Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde yeniden oluşturulması: Avrupa'nın, Balkanlar'ın, Kafkaslar'ın ve Orta Doğu'nun, çöken Sovyet İmparatorluğu'nun etkilerinden arındırılması, Sosyalist Devlet ve Ulus Devlet oluşumlarının, dinci, mezhepçi ve etnikçi devlet yapılanmaları yoluyla ortadan kaldırılarak, bu bölgelerdeki halkların ve devletlerin yeniden bölünmeleri, böylece ABD liderliğindeki Küreselleşmenin siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel etkilerine açık hale getirilmesi. Sovyetlerin parçalanmasından sonra ortaya çıkan oluşumlar, Yugoslavya'nın yok edilmesi, Çekoslavakya'nın tarihe gömülmesi, Ukrayna'da, Gürcistan'da olup bitenler ve en sonunda ABD'nin Irak'ı işgal ederek Orta Doğu'ya yerleşmesi hep bu komplo teorisinde dile getirilen planın aşamaları olarak görülüyor. Komplo teorisinin Türkiye ayağına gelince, ortaya dört parçalı bir ülke çıkıyor: Birinci parça, Samsun'dan İskenderun'a çizilen bir çizginin Batı'sında kalan Türkiye Cumhuriyeti. İkinci parça, Doğu'da kalan parçanın ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan, aşağıdaki Güney Doğu bölgesi; Büyük Kürdistan'ın bir parçası. Üçüncü parça, Doğu'da kalan bölgenin yukarda kalan Kuzey kısmı; Büyük Ermenistan'ın bir parçası. Dördüncü parça, Patrikliğin egemenliğinde, Vatikan benzeri bir İstanbul devleti. Dikkat edilirse bu bölünmenin esasları Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Büyük Devletler tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na dayatılan Sevr andlaşması ile belirlenmişti. Bu nedenle de bu komplo teorisinden söz edenlere, liberal kılıklı, garip kimlikli yazarlar "Sevr paranoyası içindesiniz" diye saldırmakta. Kimi zaman Amerikalı askeri uzmanlarca yayınlanan makalelerle gündeme getirilen, bazen dost ve komşu ülkelerin toplantı salonlarının duvarlarını süsleyen haritalarla dikkatimize çarpan, zaman zaman da AB'deki dostlarımızın uyarılarıyla belleklerimizde yer tutmaya başlayan, azınlıklar sorunu diye dayatılan konular, Ermeni Soykırımı iddiaları ve bu iddiaların bir çok devlet tarafından resmen kabul edilmesi, PKK olayı, PKK'nın Kuzey Irak'ta, ABD'de ve AB'de sahip olduğu destek, Patrikhane sorunları bu komplo teorisinin somut kanıtları mıdır? Emre Kongar