sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Benim İçin Ne Yapardın?
söz Frozen, sen, sedelina ramazanda iftara gelin size şehriye çorbası yapıcam, başka bişeye gerek yok sanırsam,
-
Üsttekinin NİCK ini değiştir..
kardeş
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Canım Egzorsistim bitanecik kardeşim ayak parmaklarını kırmış ona bu çiçekler biran önce iyileşmesi için dua edeceğim... Çok geçmiş olsun Egzorsist, Allah acil şifalar versin... Çok üzüldüm ya...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Aysum, Suheda, Egzorsist, Gloria, Kleo, Leylam teşekkür ederim hepinize... Selamlar
-
Benim İçin Ne Yapardın?
bende sana şehriye çorbası yapardım kardeşim
-
Kadınlar kadınları, Erkekler erkekleri neden çekemez?
Kadın ve erkek dost olabilirmi konusunda pek çok insan farklı görüşler ortaya koyuyor, aslına bakarsanız kadınların kadınlarla, erkeklerin erkeklerle komplekslerden arınmış, başarıyı hazmedebilen, her anlamda destek olmaları daha zor... İki çok iyi dostun arasına bazen vefasızlık yüzünden kara kedi girebiliyor... Peki çok iyi iki dosttan birinin başarısını hazmedemeyen hemcinsi neden sorun yaratıyor... Kadınlar erkeklere, erkekler kadınlara dahamı çok güveniyor? İş hayatında aynı statüye sahip iki hemcins rekabete daha çabuk kapılıyor ve kadınların asıl rakip gördükleri erkekler olmuyor yine bir başka kadın oluyor... Erkeklerde de aynısı var... Başarılı bir kadına ya da erkeğe iftira atan, ayağını kaydırmaya çalışan, aslında haketmiyor diyecek kadar kendini kaybeden insanların asıl sorunu nedir? Kendi başarısızlıklarını neden bir başkasının başarısına etken görüyorlar? Neden çamur sürmek istiyorlar, bunları aşmak çokmu zor...? Sanat dünyasında, spor dünyasında, siyaset dünyasında, gündelik yaşamda, iş hayatında, ikili ilişkilerde bu sorunla karşı karşıya kalan pek çok insan var... İnsanlar kendi başarılarını kendileri çaba göstererek, üreterek, daha çok çalışarak kazanmak yerine başarı kazanmış olana saldırmakla tatmin olmaya çalışıyor... Bunu hep merak etmişimdir yanlışmı düşünüyorum, sizcede öyle olmuyor mu?
-
Üsttekinin NİCK ini değiştir..
tantantalos
-
Benim İçin Ne Yapardın?
heç bişi yapmazdım
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
Ağaç Ağaç mıydı onlar? Evet. Ağaçların yeşili gecenin karanlığında bile seçiliyordu: İki servi. Ağaçların dışındaki her şey karanlığın tülüyle örtülü, hayaletler gibi usul usul deviniyorlardı. Hareketsizdi ağaçlar ve yeşil. Öylece konuşmadan, birbirlerinden habersiz iki insan gibiydiler. Civardaki tek tük ışıklar da söndü. Herkes uykunun kucağındaydı şimdi. Ağaçlar daha da yeşillendi. Gün ağarana dek öylece kaldılar. Dünya renklerine yeniden bürünürken onlar git gide kararıyorlardı. Gece gibi. Bardak Bardak boştu. Boş muydu? Evet boştu. "Öyleyse doldurmak gerek." diye geçirdi içinden. Bardağın doldurulmasına karar verilmişti verilmesine de, neyle doldurulacaktı ki? Evet, bütün sorun buydu. Olmak ya da olmamak gibi bir şeydi bu. Hem bardağı dolduracak sıvının rengine de karar verilecekti. Bu renge bağlı olarak, içeceği sıvının tadı, ısısı ve yoğunluğu da önemliydi. Asit ya da alkol barındırmalı mıydı bu sıvı? Bardak hâlâ boştu. Boş kalması iyiydi. Sorular ve sorunlar azalıyordu böylece. "Azalıyor muydu?" diye yazdı, bir soru imi koydu ve kalemi bıraktı. Ev Ev her zamankinden sesliydi. Sanki tüm elektrikli aletler çalışıyordu. Dışardan gelen gürültüler de cabasıydı. Bir tek insan sesi yoktu içerde. Bağıra bağıra şarkı söylemeye başladı. Susturmak istiyordu onları. bildiği tüm şarkıları söyledi. Sınırlıydı bilebildiği şarkı sayısı. Anlamsız sözcüklerle bağıra bağıra ezgiler düzüyordu. Ev susmuştu. Bir tek onun anlamsız sözcükleri çınlıyordu duvarlarda. Birden kendi sesini duydu ve sustu. Gidip tek tek evdeki tüm elektrikli aletleri çalıştırdı. Şimdi ev her zamankinden daha sessizdi. Kedi Kedi ve yavrularını, hemen hemen her gün, aynı saatlerde, o kapıyı çalarken görmeye alışmıştı. Kedi hep "tııııııs" diye sesler çıkarıyordu, yavrularına bir zarar vereceği sanısına kapılarak. Bu kediyle barışmanın yolunu bulmalıydı. Yine bir akşam kapıyı çaldığında, kedi bir arabanın altından başını gösterdi ve her zamanki sesi çıkardı: "tııııııs". Kapıyı çalmayı sürdürdü, kedi de tıslamayı. Kapı açılmadı. Uzun uzun çaldı ve açılmadı kapı. Bir daha ne o kapıyı çaldı, ne de kediyi gördü. Sorun kendiliğinden çözülmüştü. Hayat böyleydi
-
Frozen......
matrixteki leo gıss, bende tirinitiyim
-
AYŞEGÜL
Ayşegülüm gözün aydın, demek korkunç hary geldi... hangi çikolatalardan getirmiş ona göre eğer benim sevdiklerimdense yola çıkabilirim birazdan... Bu arada bizden çok selam söyle Korkunç Hary'e gelirse oda gelsin ama seni sandalyenden uzaklaştırmadan... Sana alıştık biz, Korkunç Hary senin kıymetini bilsin...
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
gıcıksın kısım önce ben görmüştüm onları banane banane isterim ben incilerimi...
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
bende çok beğendim... sözcükler insanı anlamaya ve anlatmaya yetmez çoğu zaman. çoğu zaman, yaşamlarımızdaki gerçekleri ifade etmeye yarar ve bir de düşlerimizi, duygularımızı anlamaya ve anlatmaya; sözcüklerin yetersiz ya da yorgun düştüğü durumlarla onun yerini davranışlarımız almaz mı? yan yana yürümek, koşmak ya da bilmediğimiz yollarda yürümek hiç anlamlı gelmiyor mu sana?.. bu yolculuğa kendimle başladım, seninle devam ettim ve kendimle bitiriyorum artık. yazmaya başladığımda bendim, bitirdiğimde sen. başlangıç ve son birleşti leo. bir noktaydım başlangıçta sonra bir çizgi (paraboldu belki de). seninle buluştuğum o noktadan sonra bir çember çizmeye başlamıştık. ben, senin noktandan, sen benim noktamdan yürüdün. başlangıç ve son, son ya da başlangıçtı bizimkisi.
-
Frozen......
araya maydanoz olayım bari... özlemek dostluktan değil, leo, özlemek aşktandır. neden özler insan ve niçin savaşır sözcüklerle? uzaklıklar… uzaklıklar hep içime oturuyor benim. özlüyorum leo, dilini, ellerini, saçlarını, hele de gözlerini bir daha özlüyorum. insanı nasıl da tutukluyor bir bilsen, elini, bilincini, gözlerini, dilini nasıl da bağlıyor, anlatabilsem… söyleyemediklerimi ve anlatamadıklarımı düşünüyorum şimdi. henüz yazmadım onu leo, henüz anlatabilmiş değilim. işte bunlar leo, insanı özleme çeken, özlediğini anlatan ya da fark ettiren şeyler… insan neyi özler leo, yaşadıklarını mı yaşamak istediklerini mi? özlemi belirleyen tutkular mıdır yoksa; tutku varsa özlem de vardı desem, ne dersin buna? uzak düştüğümüzde, uzak olanı yakınlaştırmak özlemek değil midir? özlemek, özlenenin içimizdeki yerinin anlaşılmasıdır.
-
YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
evet bilmezsin yoksa bilirmisin?
-
diloş...
öldürecekmisiniz beni canınız kavga etmek ister sanırsam abe gelirsem oraya alırım ayacımın altına ikinizi, şugar gacılar
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Çok güzel bir şiir ama Sedelinam, ben çok beğeniyorum ne kadar çok hissetmiş olmalı gidişini... Eserlenme canım, eserleri sanat eserleri müzesine kaldırmışlar... alt tarafı şiir, üst tarafı şair... Fakir Bir Şimal Kilisesinde Şeytan İle Rahibin Macerası İlkönce yağmurla sonra birdenbire açan güneşle başlamıştı sabah. Henüz ıslaktı asfaltın solundaki tarla. Harp esirleri çoktan iş başındaydılar. Topraktan nefret duyarak - halbuki köylüydü birçoğu - tıraşlı ve korkak çapalıyorlardı patatesleri. Suluboya, solgun resimleri hatırlatıyordu insana köy kilisesinden gelen çan sesleri. Pazardı. Kilisede erkeklerin hepsi ihtiyardı kadınların değil, içlerinde büyük memeli kızlar, ve sarı saçlarına ak düşmemiş anneler vardı. Maviydi gözleri. Başları önde, kalın, kırmızı ve harap parmaklarına bakıyorlardı. Terliydiler. Haşlanmış lahanayla günlük kokuyordu. Kürsüde muhterem peder "beyannameyi" okuyordu, - gözlerini gizleyerek -. Renkliydi pencere camlarından biri. Bu camdan içeri giren güneş duruyordu genç bir kadının bembeyaz ensesinde eski bir kan lekesi gibi. Ve hiçbir zaman doğurmamış olan göğüssüz ve kalçasız bir Meryem'in kucağında bir çocuk : başı öyle büyük o kadar inceydi ki kıvrılmış bacakları hazin ve korkunçtu. Önlerinde kandil yanıyordu eski sert ve boyalı tahtayı aydınlatıp... İki adam boyundaydı tahta heykel. Şeytan saklanmıştı arkasına - kaşları çekik, sakalı sivri, Mefistofeles olması muhtemel,-- ve âlim bir tebessümle dinliyordu muhterem pederi. "- Avrupa'nın bekası, (okuyordu beyannameyi muhterem peder) Avrupa'nın bekası için harbediyoruz." Dinliyordu Şeytan sivri sakalında keder ve âsi ve selîm aklına dayanılmaz bir ağrı vermekteydi yalan. Okuyordu rahip : " Avrupa milletleri el ele verip harbediyoruz, ve mutlak imha edeceğiz medeniyet için tahripçi bir unsuru." Şeytan bir parça yana itti Meryem'in heykelini ve havada sihirle efsun alâmetleri daireler çevirip kaldırdı elini rahibe doğru - etsizdi, uzundu bu el, hakikat gibi, kemikli ve kuru -. Ve ne olduysa o anda oldu işte. Renkli camın altındaki kadın çırılçıplak göründü kıpkırmızı güneşte. Memeleri ağırdı ve sarı ipek gibi parlıyordu karnının altında tüyler. Düşürdü kâadı muhterem peder ve Şeytan'ın iğvasıyla hakikati bağırdı : "- Karşı koymak günü geldi en büyük tehlikeye. Harbediyoruz, fuhşun bekası için, kerhane kapıları kapanmasın diye. Ve sen orda, arkada içinde beyaz entarisinin bir erkek çocuğu gibi duran, sen orospu olacaksın kızım. Sana firengi ve belsoğukluğu verecekler büyük şehirlerimizden birinde. Baban dönmeyecek Yatıyor şimdi yüzükoyun çok uzak bir toprağın üzerinde. Şimdi kan içindedir etli, kalın kulaklar ve ince kollarının dolandığı boyun. Yattığı yerde yalnız değil. Hareketsiz duran tanklarla, terk edilmiş toplar sahada." Kendi sesinden ürkerek sustu rahip. Orda, arkada, beyazlı kız ağlıyordu. Kadife ceketli bir erkek - ihtiyar orman bekçisi civar çiftliğin - bir şeyler söylemek istedi. Sivri sakalını kaşıdı Şeytan, rahibe : "Devam et," - dedi. Ve muhterem peder başladı tekrar konuşmaya : "- Harbediyoruz : pazar ve mal nizamının bekası için. Kömür, lâstik ve kereste, ve kendi değerinden fazla yaratan iş kuvveti satılmalıdır. Patiska, benzin buğday, patates, domuz eti ve taze gümrah bir sesin içindeki cennet satılmalıdır. Güneşli bahçesi ve resimli kitapları çocukluğun ve ihtiyarlığın emniyeti satılmalıdır. Şan, şeref ve saadet, ve kuru kahve topyekun pazar malı olup tartılıp, ölçülüp, biçilip satılmalıdır. Harbediyoruz : harbi bitirdiğimiz zaman aç, işsiz ve sakat - harp madalyasıyla fakat - köprü altında yatılmalıdır..." Yine sustu muhterem peder. Şeytan emretti yine : "- Naklet onun macerasını, o ne idi, ne oldu, anlat..." Ve anlattı rahip : "- Onu hepiniz hatırlarsınız, toprağın içindeki bir patates tohumu gibi fakir, çalışkan ve neşesiz geçti çocukluğu. Sonra uyandı birdenbire on yedi yaşına doğru. Yine fakirdi, çalışkandı. Fakat aylarca gidip bulutsuz bir denizde altında sönük yelkenlerin sanki çok sıcak bir sabah ufukta apansızın yeni bir dünya keşfeder gibi buldu neşeyi... Mahallede sesi en güzel olan insandı ve en güzel mandolin çalan. Hatırlıyorsunuz değil mi size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin ve mavi kurdelesini mandolininin?.. İçinizde kimin kalbini kırdı, kime yalan söyledi, sarhoş olduğu vaki midir, ve kiminle dövüştü? Çocuklara saygısını ve ihtiyarlara şefkatini inkâr edebilir miyiz? Belki biraz kalın kafalı fakat kalbi bir balık yavrusu gibi temiz onu geçen sene harbe gönderdik. Şimdi gerilerinde cephenin işgal altındaki bir köyün odasındadır. Baygın bir kadının ırzına geçmekle meşgul bir tahta masanın üzerinde. Beli çıplak pantolunu dizlerinde başında miğfer ve ayaklarında kısa, kalın çizmeler. Yerde iki çocuk ölüsü yatıyordu direkte bağlı bir erkek. Dışarda yağmur yağıyor ve uzaktan uzağa motor sesleri. Kadını masadan yere iterek doğrulup çekti pantolonunu... Halbuki hepiniz hatırlarsınız onu, hatırlıyorsunuz değil mi size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin ve mavi kurdelesini mandolininin?" Yine birdenbire sustu muhterem peder. (Susabilmek bir hünerdir insanın ağzından çıkan sözler kendine ait olmazsa.) Fakat tahta Meryem'in arkasından yine emretti Şeytan : "- Rahip, devam et," - dedi. Ve devam etti rahip : "- Harbediyoruz. Çalıştırılan insan yığınları birbirine devrederek zinciri, karanlık ve ağır, beton künklerin içinde akmalıdır. Ve sen kocakarı - ön safta, solda, diz çöküp yüzü eski bir kâat gibi buruşuk olan - seni temin ederim ki kilise kapısında oynayan torunun - beş yaşında, başı altın bir top gibi yuvarlak - dedesi, senin kocan, babası, senin oğlun ve komşuların gibi kömür ocaklarında çalışacak. Hiçbir şeyi ümit etmemeyi öğrensin. Bu maksatla uçuyor bombardıman birliklerimiz tasavvur edilmeyecek kadar çok ölüm taşıyıp iki gergin kanatla. Ve motorlarına benzinle beraber belki bir parça keder dolarak (öldürenlerde tevehhüm edilen keder gibi bir şey), uçuyor av kuvvetleri himayesinde olarak bombardıman birliklerimiz birbiri ardından giden dalgalar halinde... Harbediyoruz : öldürdüklerimizin sayısı - bizden ve onlardan aralarında meme çocukları da var - şimdilik beş altı milyon kadar. Harbediyoruz : kundak bezinin çeşidiyle belli olmalı herkesin yeri. Harbediyoruz : parlasın edebiyen diye sabah güneşlerinde hapisane demirleri..." Hakikat çok taraflıdır. Fakir bir Şimal kilisesinde - Şeytan'ın iğvasıyla da olsa - fakir bir papaz onu o kadar uzun anlatamaz. İnzibat kuvvetleri aldı haberi - kadife ceketli orman bekçisinden - gelip indirdiler kürsüden muhterem pederi. Ve asfalt yolun üzerinde arasında silâhlı iki adamın giderken muhterem peder Şeytan baktı arkasından : çekik kaşlarında ümit ve sivri sakalında keder. 12.9.1941 Not : Alamanya yıkıldı. Temerküz kampından kurtarıldı muhterem peder. Ve yine Şeytan'ın iğvasına uymasaydı eğer önemli Alaman demokratlarından biri olurdu bugün Anglo-sakson işgal bölgelerinden birinde. Halbuki yine uydu Şeytan'a. Ve yine bir pazar günü ve aynı kilisede yine batılı müttefikleri meth ü sena edeyim derken 41 yılında söylediklerinden bazı fasılları tekrarladı aynen bilhassa mal nizamına ait olanları. Ve Katolik bir Amerikan subayının emriyle (tevkif edilmediyse de bu sefer) kovuldu kiliseden muhterem peder. Yine arkasından baktı Şeytan : çekik kaşlarında biraz daha çok ümit sivri sakalında biraz daha az keder... 1946 Şubat 17 Nazım Hikmet Ran
-
CHP'ye kayıp 3 trilyon sorusu
Nedir bu Akp sevdanız sayın Honest size ne vaadettiler, başbakan sizede mi gemi alacak, yoksa Üsküdar sırtlarında ki villasına konuk mu edecek? Hangi icraatlarını beğeniyorsunuz gerçi sizinkine beğenme denmez sadece tapınma denir... Akp sizin için yaşam kaynağı onun ampülü patlarsa jeneratör devreye sokacak kadar saplantılı düşünüyorsunuz... Bu tür fikirlere fanatizm denir, fanatizmin ne kadar tehlikeli boyutlara varabildiğini her alanda görüyoruz... Irkçı, spor, siyaset, ideoloji fanatizmleri çok can yakmıştır... Biran önce bu fanatizmden kurtulun yarın yüce divanda ve anayasa mahkemelerinde vatana ihanetten yargılanacak olanlara bu kadar kefil olmayın, sizinde başınız ağrımasın sonra... Ne derler bilirsiniz, kimseye kefil olma eğer yanılıpta olursan onun borçlarını sen ödemek zorunda kalırsın...
-
YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
hııııh hiç bile, kedinin ulaşamadığı balık yoktur
-
diloş...
kuruntu yaparsın gene,
-
Frozen......
- diloş...
Canım İğdem, Mevlananın anlattığı HİÇ'lik, çok başka birşey ki bende henüz onun adını koyamadım ve üzerinde etraflıca düşünmekteyim, hiçbir şey değilim, hiç'im Hiç... belki bir zincirin halkası, belki evrende bir nokta, belki deryada bir su damlası, belki herşeyin hiç'i... düşünmekteyim... Mevlananın erdiği sırra ermenin hiç kolay olmadığını biliyorum... hiç'liğimizin sırrına erermiyiz, ermezmiyiz göreceğiz... bu arada seni sevdiğimi söylemeliyim nasılsın bugün?- YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
yok canem onun sözleri öyle değildi, sen yanlış hatırlıyorsun... bu aralar balık yemedin kanımca hafızada zayıflama var...- Frozen......
gerçektende öyle arabanın bagajına bakıyorlar o kadar ya koltuğun altına koyduysam nolcek, hayranım bu zekalara, bu kadar zeki insanları barındıramıyor bu gezegen... sahildeki magandalar bizden korksun cadım, kanımca bizi görünce sahili terk edeceklerdir, tırsarlar benden, beni görünce ceketlerini ilikliyorlar, buyur abla bi emrin varmı falan diyorlar, bende yok defolun burdan diyorum, defoluyorlar... ben şimdi yiğenimi okula göndermeye gidiyorum dadısı memleketine gitmiş onu göndereyim gelirim cadım, kendini helak etme sakin ol bi çay iç ben gelicem...- SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
ya buldumda bunlar bana yetmez, en dipte, çok derinde 3 inci var gözlerimi kamaştırıyor onları almak için dalıyorum... çok yetenekliyim tüpsüz dalıyorum... - diloş...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.