sardunyam tarafından postalanan herşey
-
sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm...
Güzel kızım gelmiş, hoşgeldin... canımıniçi ama bizi çok meraklandırdın hepimiz merak içinde kaldık hiç böyle yapmazdı dedik, bu kadar uzak kalmazdın, neyseki malum yoğunlukmuş, senin canın sağolsun Allah zihin açıklığı versin, bu yılıda bitiriyorsunuz az kaldı, hayırlısıyla inşallah önünüzde uzun güzel bir yaz tatili var, inşallah çok güzel bir tatil geçirirsin, herşey yolunda gider ve sen bu yaşına kadar yaşamadığın en güzel yaz tatilini yaşarsın... Tabi bundan sonrakilerde daha güzellerini... canım kızım bende seni seviyorum ve o sıcacık sözlerini çok özlemişim... Yürekten gelir hani duygular Satırlara dökmek istersin Zaman gelir canın önemi kalmaz Ama yardan vaz geçemezsin En büyük düşmanın sana yüreğin olur Fırtınalar koparır engelleyemezsin. İlk kez tatmışsındır bu duyguyu Zaman zaman isyan edenlerdensin Göz yaşın birikip içine akar Belki de en fazla ağlayanlardansın Güldüğün anlar da olacak elbette Sonuçta sen de bir insansın İstemezsin yare açtığın gözlerin yari görmeden kapansın Sakın kadere isyan edeyim deme Bırak ta felek utansın Hani farkında olmadan düşünceye dalarsın Dertlerin denizinde boğulacağını sanırsın Kıvrandıkça bir türlü kurtulamazsın Çareyi hayallerde, umutlarda ararsın Yalnızların yalnızı, Sen bende hep var olansın Her şeyden vaz geçtiğim anda tek geriye kalansın...
-
YUMOTEm Meleğimmm için, Meleğim seni çok seviyorum
Ben yokken sen gelmişsin çalıkuşum, hoşgelmişsin biraz hafiflettinmi yoğunluğunu... bende seni çok özledim, melek kalplim, yüzündeki gülücüğe kurban olduğum... seni seviyorum güzel kardeşim... Issızlıgına geliyorum prangalarımla, Gün görmemis yüreğimle şimdi. Yollar diz boyu tutku başakları, Buzdan bir gülümseme, çatlamış dudaklarımda... Asırlardır beklenen bir sevda yolculuğu bu, Zamana karşı yelken açtım uzaklara. Ellerim ayaklarım güçsüz, yüreğim sıcacık, Kapkara gecelerim aydınlığına bulanmış... Kim bilir kac dağın ardındasın? Kimbilir kaç kulacta geçerim o denizleri? Dünyanın yükünü taşısamda geliyorum, Kimbilir kaç karış uzaktasın belkı de şimdi....
-
Frozen......
Bitanecik cadım, küsmedin değilmi? İşte geldim... Nasılsın, ne olur ben yokken benim çıktığım derinlere sen girmiş olma... Seni çok özledim... Kimseye değmeden yaşamak vardı özgürce adı unutulmuş caddelerde adımı unutmak vardı sevişmelerin azgın tadını tek başına paylaşmak öpüşleri kendi payına çok dağıtmak vardı hiçbiri olmadı, oynak geceler aldı avuçlarımdan öcünü şiir kokusunda kaldı hasretin darp izleri yitirilmemiş yitiklere çığlıklar attı mavi koylarında martılar HALA AĞLIYOR susarak ! Deniz beni çağırmaktan vazgeçti, ona git diyor.. git çünkü o da artık ağlayan bi mavi ve benim kadar DENİZ !!!
-
diloş...
İşte geldim burdayım... İğdem, bana çık sokağa dolaş biraz demiştin ya galiba ben biraz abarttım... Sokağa çıktım o çıkış şimdi evin yolunu bulamıyorum... Fena halde gezenti olmuşum... Üzerine afiyet... Seni çok özledim bitanem, nasılsın görüşmeyeli... Akarsuların derinliğini tutan gözlerinden düşüyorum, beni tut ve sönmüş bir yangının küllerinden yükselen sarhoş dumanlar gibi sal beni sonsuz gökyüzüne, orada bir yıldız olayım, yalnız senin görebildiğin ve tek seni aydınlatan...
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Frozen, Leylam, Diloş, Yumote, İpek, İlyada, Gece Yağmuru, Natalia Teşekkür ederim canlarım, seviyorum hepinizi
- Çağrışım
-
TAURUSMUTİS...............
vay vay vay, dimek ağırlama konusunda endişelerin var, e malum ağır adamsın tabi... sen merak etme ağırlarız, misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş... kısmette ne varsa artık... ama ben kestane şekerimi isterim ona göre...
-
diloş...
bir kavşakta buluşmuştuk seninle, iki küskün yürektik... yaşamı anlamaya çalışıyorken, daha önce hiç yaşamadığımız kadar ümitsizdik belkide... kırılgandın, kırılgandım... hayata dairdi kırıklarımız... ve çokta eksiktik, bazı şeylere... ondandır belkide... oyun oynamaya heveslenmemiz... hayatla, kendimizle ve birbirimizle... oynarken unutmuştuk, kanayan yaralarımızı, onaramasakta yıkıntılarımızı, oyalanmıştık işte...
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Hoşgeldiiiiiiiiiiiiiiiiiiin Çok beğendiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim
-
Haklı Kürt Hareket'i geliyor meclise...GUMBUR GUMBUR
Haklı Kürt hareketi geliyor demek, haklı Türk hareketi gelirse ne yapacak bu Kürtler? Dtp'nin yeni söylemlerini dinlemedinmi, onlarda çark etmişler, emperyalist güçlere karşı Türk ve Kürt kardeşliğinde birleşelim demeye başladılar, elbette bu bir seçim yatırımı... Barzani, Talabani gibi Amerikan kuklalarından icazet alanların sözlerine inanmak imkansız tabi, Kuzey Irak sınırında hazır kıta bekleyen Türk Ordusunun kararlılığını gördüklerindenmi, yoksa Amerika'nın yeni bir oyunumu bu? Herkes herşeyin farkında azınlık hakları adı altında dayatılan ayrımcılığın ne olduğunu biliyoruz... Yugoslavya'nın 12 yıl önce yaşadığı dramı bu topraklarda yaşatmaya çalışanların, kardeş kanından kazanç umanların ve onlara hizmet eden içerideki satılmışların hepsinin farkındayız... Yogoslavya'yı 5'e böldüler Avrupanın göbeğinde bir insanlık ayıbı yaşattılar ve bütün Avrupa buna seyirci kaldı... Hiç kimsenin sesi çıkmadı, hatta savaş suçluları, katiller yargılanmadı bile... Bosna'lının elindeki silahları toplatan BM, Sırplara, Hırvatlara el altından silah dağıttı... Bir tarafı silahsızlandırırken diğerini silahlandırdılar... Bir zamanlar komşu olan, birlikte yaşayan insanlar biranda düşman oldular... O yıkımın enkazlarından yeniden ayağa kalkamadı Yugoslavya... Evlerini onarmaları için verilen devlet yardımını geçimleri için kullanmak zorunda kaldılar... İşsizlik ve yoksulluk tırmandı bütün savaşlar gibi o savaştada kazanan olmadı... Savaştan başka... Emperyalizmin stratejisi böl, parçala, yönet... Bu oyunu burada uygulamak için yıllardır mücadele ediyorlar, fitne çıkartıyorlar, suni sorunlar ve suni gündemlerle uyuşturuluyoruz... Alttan ve içten çökertmekteler... Bu ülke bölünürse, bundan kimin ne karı olacak? Haklı Kürt hareketi dediğiniz şeyde haklılık nedir, düşmanlaşmaktan başka... Ankara'da patlatılan bombadan sonra bir kısım gazeteci şarlatanlar öyle şeyler söyledilerki yenilir, yutulur cinsten değildi... Neymiş bu kanlı eylemi pkk'nın üzerine yıkmak isteyenler varmış, pkk sivil halka karşı silah kullanmazmış... Bizi yakında kendimizden şüphelenir hale getirmeleri işten değil... yakında haklı pkk harekatı adında başlıklar görmekte mümkün...
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
Kleo, kapuska güzel yemektir kıss, Leylacım gibi bende severim... içine pul biberide bastınmı amannn ne yinir... arnavut biberi de koy pişerken... Leylam, dimek senin kanın kırmızı akıyor, benim kanım yeşil akıyor yoksam uzaylımıyım...
-
diloş...
Diloşum, nerelerdesin bitanecik iğdem, ben haftasonu yorgunluğundan ancak çıkıyorum... sen nasılsın bidenem... Frozenciğimin başında bir bela varmış, sorma gitsin...
-
Frozen......
sen ona hat verene kadar ben kablolu yayın koordinatlarını bildirdim çoktan geldi, selamı var canem... dediki, ben bu kafamı hangi buzdolabına koysamda serinletsem...
-
AYŞEGÜL
Ayşegülüm nasılsın canım, çikolataları bitirdinmi, yoksa komayamı girdin neredesin...
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
Sedelina, Egzorsist, Leylam teşekkür ederim... Sayfamı boş bırakmamışsınız, hoşgeldiniz ne güzel şeyler getirmişsiniz...
-
Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...
TADIMLIK LEZZETLER Bu kadar yorgunluk neden ,Bu kadar tükenmişlik ve biten güzelliklerin ardından gidenlerin ardından hüzünlenmek neden? kendi seçimleri değil mi bazen karşı koymak gereklimi?Bilmiyorum henüz anlayamıyorum bildiğim tek şey öfkeliyim hala ve üzgün...Savruk anılarım vardı toparlamaya başlamıştık beraber, deli kızın türküsü,bir deli hayat vardı paylaştığımız,anılara boğulurken mi boğduk dostluğumuzu da?cevap veremem hatta soramam da hakkım yok çünkü o gitmeyi seçti giderken umarım bulabilir yönünü.Yorgun dimağımı dinlenmeye çağırıyorum.Belki azıcık bir gülümseme istiyorum yaradandan,çok görmezse eğer... Bir gün kabul edebilmenin ince hoşluğunu yaşarız ama şimdi mi?belki..bilmiyorum.Aslında hani bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır ya işte buna gerçekten inananlardanım ben bu yüzden silmedim kimseyi yürek defterlerimden.Bazen üstünü karaladım belki ama hala ordalar ara sıra tozlu sayfalarını aralayıp anılarımın yavaşça dokunup üstlerine belki derin bir iç çekip tekrar kaldıracağım tozlanmış raflara. Belki insanlara ehemmiyetli olduğunu hissettiren bizleriz , onlar küçücük bir yuvarlakken biz onları kocaman bir daire yaptık ve içine birazcık insana verdiğimiz değerden birazcık da sevgiden koyduk.Taşırmadık aslında ama onlar taştılar zamanından önce,zamanından önce akıp gittiler... Şimdi yalnızlığımızla baş başa kalmak zamanı yalnızlıkla arkadaş olmak belki yapılabilir mi bilmiyorum deneyip göreceğiz görüp deneyimleyeceğiz...Mutlu muyum sanırım evet tanımış olmak bile yeni yüzleri yepyeni bir lezzet tatmak gibi belki bir daha tadamayacağım, napalım olsun bazı lezzetlerde tadımlık olsun. Birde geçse şu yorgunluğum... Kırık cam parçalarını toplamak üzere kalkmalıyım ama yorgunum.Kalkmalı ve süpürmeliyim her yanı hiçbir zerre kalmamalı tehlike arz edebilecek kalkmalıyım ayağa yapabilsem en kısa zamanda... Hevesimi yitirmiş ve soluk yüzümü tanımayacak kadar aynada uykuluyum gözlerimi ovuşturup,zihnimi toparlayıp belki şekerli bir kahve yudumlayıp yanında yakmamayı başararak sigaramı dönüşeceğim Benliğime. Bir zaman hatası anladım diye başlayan şarkılar dinlemek yerine müzikleriyle yetineceğim bir süre tadımlık şarkılar gibi tadımlık dünyayı çekip nefesimin derinine tekrar kavuşacağım mütebbessim ifademe... Umuyorum , öyle çok şey umuyorum ki, Umuyor olmakla beraber de alamama ihtimaline de alışıyorum.Zaten aslında çok eskiden beri vardır bu alışkanlığım... Sadece belki de ben fazlayım tadımlık lezzetlere.Evet evet öyle olmalı anlayamayacak kadar uzak zihinleri böyle sevgilere.ve yürekleri alışmış geçici heveslere aşk demeye...Ben kesinlikle hevesten arınmış bir yürekle izledim adımlarını. Ve kalmadı sevdaya gerek,tadımlık lezzetlere ancak uzaktan bakabilmekle yetinmek gerek. Yanlarına yaklaşmadan uzaktan selamlamak ve hürmet göstermek. Onların hak ettiği bu bundan fazlası değil ve hak ettiğinden fazlasını bir insana vermek küçücük bir çocuğun eline çok değerli ve hassas bir vazo vermek gibi bir şey eğer düşünmeden kıracağını verirseniz hem incinir hem de kendinize öfkelenirsiniz. Ve suçlamaktan kurtaramazsınız uzunca bir süre kendinizi. Hem yıpranır hem öfkelenir hem de kaybetmiş olmakla yetinirsiniz en değerli şeyinizi.... Bir insana değer vermek marifet değil hak ettiği kadar verebilmek marifettir ve bunu da başarabilen sanırım çok az bir yürektir. Bunlardan biri olabilmek ümidini yitirmedim henüz defalarca kırmasına izin verdiysem de küçücük çocukların kıymetli eşyalarımı,Tekrar güvenmeyi seçtim hep kırılanların ardından bakmayıp onların kıymetlerini umursamayıp yeniden büyük sermayeler yatırdım. Ve en önemlisi aslında bağışlamayı da öğrenebilmeli büyük sermayeleri. Belki tam olarak Allah rızası için sevebilmek böyle bir şeydir ne dersiniz?
-
hayatı en iyi ne anlatır?
KÖTÜ ŞİİR ENFLASYONUNA BİR ŞİİR TEPKİSİ Oscar Wilde, “Bir kinik her şeyin fiyatını bilen, hiçbir şeyin değerini bilmeyen insandır.” der. Kinik yerine Fransızca da olsa “sinik” sözcüğünü kullanmayı seviyorum. “Sinik” Türkçemize daha çok yakışıyor; bizden biri gibi duruyor; üstelik daha anlamlı. Sindiği yer, kendi bedeni. Kendi bedeni üzerindeki egemenlik, öylelerine yetip artıyor. Dış dünyaya kapalı ve doğallıktan iyice uzak böylesi “sinik” bir şiir, ne yazık ki, II. Yeni ve onun kötü sürdürücüleri tarafından Türk şiirine ve okuruna dayatılmıştır. Bu yüzden “İstanbul’un Hop, Şiirin Pop Hali (Şiir Ülkesi, 31. Sayı)” başlıklı yazımda -insana saygı noktasında içim yanarak- şu cümlelere yer vermiştim: “Dağlarca, Attila İlhan, Ceyhun Atuf, Sunullah Arısoy gibiler çarçabuk unutturulurken Ece Ayhan’dan el alan Enis Batur kulübünün seçkin üyeleri, bunalan bir toplumun karadeliklerinden gelen kozmik ve kaotik iniltileri şiirleştirdiler. Çünkü onlar, havayuvarımızın yıldızlararası uçan daireleriydiler. Her tarafı “Şiir Uzayı Laboratuvarı”nın kobayları sardı. Ve şiirin migrosları da yeni çağın koşullarını ve hava durumunu dikkate alarak pazarlayıp pazarlayıp ‘Tarık Günersel, Mümtaz Tuzcu, Mehmet Yaşın, Lale Müldür, Seyhan Erözçelik, Ergin Yıldızoğlu, Serdar Koçak, Bedirhan Toprak, Levent Yılmaz, Nazmi Ağıl, Hakan Savlı, Mehmet Can Doğan, Selim Temo, Elif …’ sattılar.” Bülent Özcan ,benim bu saptamam ve yakınmamla örtüşen bir şiiriyle karşımda: EOSEN’le. Ortak paydada buluşan her sanatçı gibi çok ama çok keyifliyim. Benim bildiğim Bülent Özcan’ın şiir dünyasını, imgeyle zenginleşmiş, ama imgeye boğulmamış bir içerik ve imbikten damıtılmış doğal bir anlatım biçimlendirir. İki ayrı şiirinden alınan şu dizeler, beni doğrulamıyor mu? “Sahiplenerek yürüdüğün o ömür var ya / Havada uçuşan gelincik tozlarıdır.” (Gelincik Tozları), “Bir imge oluyorsun bu şiirde / Dokunduğum an kanıyorsun” (Ezgisi Mavi). Bülent Özcan gibi duyarlı yürekler kanarken, hangi ömrü ve hangi şiiri sahipleneceğini bilmeyenler, ne yazık ki şiirin ve Türkçe’nin hem yüreğini hem beynini kanatıyorlar. Eosen işte bu ‘tanı’nın şiiri: EOSEN Entelekyam benim kelaynak kuşum Epigramımı yazan bozguncu tarih Hiyeroglifimi hizaya soksun Epikurosçuların şehveti kırbaçlayan o sanal havuzunda Kösnül yarasaların yüreği dursun Külün altını örten balinalara inat Göğün atlasını yorgan yapan yunuslar konuşsun Endamında boy aynası gezdiren sürahi Kelebek kanadında kırılsın Buğulanan buhranını ayır budağından Ki şiirin yüz iki hörgüçlü görülmemiş buğur senin Böyle bilinsin Bereket şiirin aynasını hohlayan hodbinlerden değilsin Bu kavuran Hitit göğü altında Hattuşa’nın balkıyan esrikliğisin Bitir artık bu şiiri dağı yardan uçuran Söze siyanür katan suyun ömrü vurulsun Bu son olsun Olsun "Eosen" bir tepkinin şiiri; İkinci Yeni’nin kötü birer sürdürümcüsü olan şairlere ve onların şiirlerine karşı bir tepkiyi somutlamakta. Genel anlamda, kötü şiir enflasyonuna karşı yazılmış bir şiir de diyebiliriz “Eosen” için. Bülent Özcan’ın şiir serüveninde daha önce hiç rastlamadığımız bir şiirdir ayrıca. “Eosen”, felsefi derinliği olan bir şiir. Mitolojiye, tarihe, antik çağlara göndermeler yapıyor. Şairin, her sözcük üzerinde uzun uzun düşündüğü ve iyice yoğunlaştığı görülüyor. Bülent Özcan, “Eosen”den önce kaleme aldığı “Filler Kitap Okumaz Şiir Yazar” başlıklı şiiriyle de aynı konunun kapısını çalmıştı. Okumadan şairliğe soyunanlara, W. Whitman’ın “Çimen Yaprakları”nı ezmeye kalkanlara dört dörtlük acı bir kinayeyle seslenmişti:“Harflerin gövdesinden kan mı sızar / Ürkütülmüş sözcükler nereye kaçar / Nasıl taşır zaman bunca yalanı / Şiir mi bu yazılan; neden, fakat; // Filler kitap okumaz şiir yazar!..” “Eosen”, üçüncü yerbilimsel çağın, yani memelilerin oluştuğu dönemin adıdır; bu yüzden “insana giden ilk ışıklı dal” olarak da nitelendirilebilir. İlk oluşanlar da o toynaklılardır, yani şu tekmeyi iyi savurmayı bilenler. Bülent Özcan, “Eosen”le şiirin çağlar öncesi doğallığına mı kürek çekiyor, yoksa günümüz şairlerine yönelik “Eee! O Sen” yok musun sen sitemini, kısaltıp bir alarm sözcüğü olarak mı sunuyor, ne dersiniz? Montaigne, bu durumu ne güzel ifade ediyor: “Büyük şiir muhakemenizi tatmin etmez, allak bullak eder.” “Entelekya” sözcüğüyle, kanım o ki, hem laf ebesi aydıncıklara, hani şu moda adıyla entellere, hem o yürek ehli “kemal-i evvel”lere gönderme yapıyor. O kemal-i evveller, bütün içinde yer almayı erdem bilenler, eldeki olanağı gerçekliğe çevirenlerdir; hani şu “Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm” diyenler. “Kelaynak” sözcüğü ise Türkçeye daha yakın olduğu için -zaten türünün son örnekleri de Türkiye’de yaşıyor- şiirde iki yüzlü bıçak gibi duruyor; bir yüzü kel ve fodullara bakıyor, öbür yüzü soyunun son örneği olan sanat erbaplarına. Hem “entelekya” hem “kelaynak” tam bir karşıtlıca (zıt iham) örneği; hem övgü hem sövgü. Bülent Özcan, laf ebesi grubundaki o şair dostları, dünün “Epikurosçular”ından el alıp bugünün şairleriyle aynı havuzda, çıplaklığın dayanılmaz cazibesinde fingirdeşirken görüyor. Çünkü Epikurosçular, sınır tanımaz hazlara, sevinçlere yönelik bir yaşamı erek edinen fantezi tutkunlarıdır. Oysa Bület Özcan’ın aradığı şair, mutluluğu, acıdan kurtulmuş bir ruh dinginliğinde arayıp bulandır. Aradığı şiir ise hani şu epigramlardaki, taşa kazınmış, kalıcı, özlü ve çarpıcı şiirdir. “Bu kavuran Hitit göğü altında / Hattuşa’nın balkıyan esrikliğisin” dizeleri, bir bakıma onun arayıp sorduğu, dünözlem* tadında ve epigram kıvamında iki dize değil mi?... Bir şiirin anlamını deşmeye, onu çözümlemeye kalmak, ne denli doğru bilmem. Doğru bulmayanların başında Ahmet Haşim gelir. O, öteden beri simgeci bir şair olarak bilinir; ama kanımca o tam bir izlenimcidir. Çünkü sözcüklerle resim yapar. O halde bize, okura düşen o resme alıcı gözle bakmayı bilmektir. Bir şiirin rengini sıfatlar, figürlerini adlar ve mecazlar, ışık ve gölge devinimini ise eylemler belirler. Sıfatlar: Bozguncu, sanal, hodbin (bencil), kösnül, şehvet, esrik, hörgüçlü, buhran, kül altı. Tüm olumsuzluklar birikip bir araya gelmiş. Adlar: Gök, dağ, su, havuz, ayna, atlas, yorgan, bereket, kelebek, yunus, balina bir yanda; kelaynak, yarasa (bacakları havada dişi), buğur (buğra), kırbaç, yar (uçurum), siyanür öte yanda. Karşıtlıkların, çelişkilerin vurgusunu yapan, yansıtmacı sanata kapı aralayan bir şiir dünyası. Ayrıca o bir oranlama (tenasüp) ustası; çünkü birbiriyle ilişkili sözcükleri buluşturmaya özen gösteriyor. Bir yanda memeliler (balina, yunus, yarasa) bir araya gelmiş, bir yanda “su” ve çağrıştırımları ( yunus, balina, havuz, sürahi)… Eylemler: Ayırmak, buğulanmak, yardan uçurmak, vurulmak, kavurmak, kırılmak, kırbaçlamak, yüreği durmak, hizaya sokmak, örtmek. Kırgın, acı çeken ve bir o kadar da öfkeli bir yüreğin atışı duyuluyor. Adlar,sıfatlar ve eylemler birlikte değerlendirildiğinde özlemleri boğulmuş bir şairin dile yansıyan dünyası seriliyor gözlerimizin önüne baştan aşağıya. Şairin son sözleri: “Bu son olsun / Olsun” ise tam bir bıkkınlık ifadesi, hatta ilenç. Çıkış yolu, “buhranı budağından ayırmak” somutlamasında. Açmazın daha fazla sürmemesi, çözümün sıkıntılı olmaması dileğiyle uyarısını yaparak bitiriyor şiirini. Hani şu halk deyimindeki “odunu budağından, kadını dudağından”da önerilen doğal çözümle . Çözümü, bir de şiir dilinin akıcılığında görüyor. Bu yüzden ulamalara, sesin ahengine –asonans ve aliterasyona-, gelenekten gelen soylu anlatıma yaslanıyor. Böyle bir anlatımın damıttığı “Endamını boy aynasında gezdiren sürahi / Kelebek kanadında kırılsın” dizelerinde, o bildik kadeh, sürahi belli güzel imgesine göz kırpıyor. Özetle şiirimizin yaşadığı açmaz karşısında, her şairin, yapacağı ilk şeyin, özeleştirinin kapısını çalmak olduğunu söylüyor. Bülent Özcan’la aynı eşikte buluşmaktan mutluyum. Ben şuna inanır, şunu söylerim: “Okumanın, evrensel birikimi önemsemenin ve coğrafyanın, şiirin çözgüsü olduğuna, dilinse atkıyı oluşturduğuna inanıyorum. Atkının sıklığını ayarlamak ve rengini vermek ozanın yeteneği.”Bülent Özcan’da gördüğüm böylesi bir yeteneğe katkı, olsa olsa neyi okuyacağını iyi bilen okurun görevidir. Seçici okura her zamandan daha çok gereksinim duyulan günleri yaşıyoruz. Dilimiz ve şiirimiz elden gidiyor. Onlar elden giderse bizi biz yapan değerlerimiz, kimliğimiz işportaya düşecek; sözün özü biz elden gideceğiz. Okur iyi bilmeli ki, şişirilmiş bu şiir dünyasının balonu, bir gün mutlaka patlayacak. Bunun için de okurun, şiire ve okumaya küsmeden, iyi şiiri, Bülent Özcan’ları okumakta ısrar etmesi gerekiyor. Çivisi çıkmış bu şiir dünyasına çivileme bir tepkidir “Eosen”. Şafak tanrısı “Eos”, bu kez elini çabuk tutmuşa benziyor; çünkü “Eosen”de, söken şafağın ilk aydınlığını görüyorum. Bülent Özcan, olup biteni fark eden, şafağın rengini vurmaya çalışan içimizden bir şiir emekçisi. “Sabah Olursa” diyen Tevfik Fikret’e inancımı koruyarak, “O şafak, okurun ve şairin alınterinin ışıltısında, elbet ‘sabah’ına kavuşacak.” diyorum. * “Dünözlem”i nostalji yerine kullanıyorum, umarım nostaljiyi karşılıyor. Türkçe tutkunlarının kullandığını görmek en büyük dileğim. Tahsin Şimşek
-
Hangi Ünlü İle Yemek İstersiniz?
Sezen Aksu, Beyazıt Öztürk, Okan Bayülgen, Yılmaz Erdoğan, Kürşat Başar, Candan Erçetin, Ferhat Göçer, Sertab Erener ile bizimkisiler... Frozen, Diloş, Leylam, Sedelina, Yumote ve ben... Bu isimlerle yemek yediğimi düşünüyorum... Aynı masada hepsi bir arada...
-
Ata'nin Damal Dagi'na Yansiyan Silueti
Her yıl 15 haziran/15 temmuz tarihleri arasında güneş batarken dağa yansıyan görüntünün bir kaç fotoğrafı...
-
AYŞEGÜL
koordinatları bildir ben hemen çıkıyorum...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
merak etme ben söylemem ama frozeni bilemem aramızda bir sır...
-
Kadınlar kadınları, Erkekler erkekleri neden çekemez?
yanlış düşünüyorsun? yanlışlığına sen nasıl karar verebiliyorsun? şimdi yaklaşım bumu olmalı... birincisi konuyu iş hayatından ele aldım, bütün bayanları, bütün erkekleri aynı kefeye koymadım ama bunu yaşayan pek çok insan var, siz Frozenin de söylediği gibi eskiden kalma bir hırsla fırsat kolluyorsunuz nereden bir imkan bulsamda sataşsam diye... burası bir forum ve burada herkes istediğini düşünür ve yazar... katılırsın katılmasın o senin bileceğin şey... neden durup dururken itham etme gereği duyuyorsun? bunun hoş olmayan yanı nedir? sadece bir konu bunu yaşamaktayız, kadın ve erkeğin dost olamayacağına siz inanıyorsunuz ben inanmıyorum... bu yüzden neden öfkeleniyorsunuz ki, anlamış değilim... siz kadınlarla dost olmazsınız olur biter... yeterki olanlara iftira atmayın, onları zan altında bırakmayın... Asıl hoş olmayan budur... iş tersine dönmedi, sizin yaklaşımınız sizi bağlar bahsetmiş olduğumuz konu başarı, neden kadınlar kadınları, erkekler erkekleri başarılı görmek istemez? Yada istisnada olsa insanlar başka insanların başarısını neden çekemez? İsterseniz buradan devam edin, kişisel çekişme yerine yapıcı tartışma ortaya koyalım... Merak etmeyin tartışıyoruz diye dost olmayız... Gerçi biz bayanız sizin için sakıncası varmı onu bilemiyorum...
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
söylümmü nasıl becerdiğini, yok söylemiyim karisma çizilmesin... geçmiş olsun canım ya, şoka soktun bizi Frozen hala kendine gelemedi...
-
Bitanecik kankimin Gece Yağmuru'muzun doğum günü...
Gecem, kalbi, yüzü, vicdanı güzelim... Seni çok seviyorum... Kankin ile dostluğunuz baki olsun... Ömrün uzun, hayırlarla dolu, başarılı olsun... Ne diliyorsan, hayattan ne bekliyorsan ona kavuşmanı diliyorum... Seni çok seviyorum... Allah bahtını açık etsin... Bu yıl en güzel yılını yaşa, bir sonraki yıllarında dahada güzelini yaşa... Ailenle, sevdiklerinle, nişanlınla mutlu güzel yarınlar diliyorum...
-
Torunlarımdan ilk gözağrım Güllü'mün doğumgünü..:)
Gulll, doğum günün kutlu olsun canım mutlu yıllar, sana yolladığım ekmek arası sarma kargoda kaybolmuş eğer istersen bu sefer posta güvercini ile yollayım... Canım Gullum şaka bir yana hayatında başarı, huzur, mutluluk dilerim... Sağlıkla beraber uzun yıllar... seni seviyorum...