Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

adrenalin

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

adrenalin tarafından postalanan herşey

  1. golgi daha geçenlerde kutlamamışmıydım senin doğum gününü be yav..... serapmı gördüm ne........
  2. hayatın anlamını arayanlara ORUÇ ARUOBA dan bir alıntı..... DE Kİ İŞTE 2 Yaşamın, seni ulaşman gereken düzeyin altında tutmağa çalışan eğilimlerle (bu arada kendininkilerle de) savaşmakla geçecek. - Bu yüzden de, ulaşman gereken düzeye ulaşamayacaksın; yani, başarılı olacak o eğilimler, sonunda. Zaten, belki, istedikleri de budur: Senin, onlarla savaşmak yüzünden, ulaşman gereken düzeyin altında kalman... Ama savaşacaksın, gene de: sonuç her iki durumda da aynı olmayacak mı zaten - sen, zaten, ulaşman gereken düzeyin altında kalmayacak mısın ki? - Ama, savaşırsan, en azından (nereye gelebilirsen) geldiğin düzeye savaşarak gelmiş olacaksın - - bu da boşuna olmayacak. 4 Yaşamın, kendi kendine ağırlık haline getirdiğin şeylerin altında ezilmenin süreci olacak. Yaşamı 'hafifçe' yaşayabilseydin, yaşamın olayları da uçup giderler, sana yük olmazlardı - ama o zaman da, uçucu, boş olurdu yaşamın. Bu yüzden, yaşadığın her olayı 'ağır'laştıracaksın; ki uçup gitmesin, omuzuna çöksün; sen de onun yükünü taşıyasın. Yaşaman, yaşamın yükünü yüklenmek olacak. Yaşam, yükleneceğin yüktür. Yaşamın, yükündür. 6 Yaşamda atmak isteyeceğin her adımın bir bedeli olacak: ancak bedeli ödemeğe hazır olursan atabileceksin o adımı - bedeli 'peşin' ödemeyeceksin; adımı atmaya hazır değilsen, bedeli de ödeyemezsin: Adımı atma anında, bedeli de ödemeğe hazır hale gelmiş olacaksın. 8 Yaşam gidince ne yapacağını bilemediğin, ama gitmek istediğin yerlere doğru katettiğin yollardan oluşacak - ki bunlar, belki, o yerlere gitmek istediğini bile ancak sonradan anlayacağın yollar olacak... 10 Yaşamın, sürekli gireceğin çıkmazlardan oluşacak; hep girip, hep çıkacaksın çıkmazlara, çıkmazlardan: son gireceğin çıkmaz da, hiç çıkamayacağın çıkmaz olacak - sen en son çıkmazına girdiğinde, yaşamın da 'düze' çıkacak... 19 Yaşamın, beklediğinin gelmemesi - ki, işte: senin de, gelmeyeceğini bildiğini beklemen olacak. 23 Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar, bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak: uzaklardan gelip geçerken kısacık bir süre yapraklarda yankılanacaklar - o kadar... Orman, bütün sessizliğiyle, yine yalnız, duracak orada. 24 Yaşamında, yürüyüp yürüyüp, bir an durunca, çevrene bakıp göreceksin ki, yürüyüşüne şu ya da bu noktada katılmış, bir süre seninle birlikte yürümüş kişilerden hiçbiri yok yanında:- Sen, bir an, "Buradayım" demek için durunca, onlar, artık, "orada" olacaklar - "buradayım artık" bile demeyecekler sana, "orada"larından seslenerek... "Burada"nda kimse bulunmayacak - "orada"ndan da kimse seslenmeyecek sana... 54 Yaşamın, tasarladıkların ile gerçekleştirebildiklerin arasında gidip gelecek: gerçekleştirebildiklerin tasarladıklarından hep eksik; tasarladıkların gerçekleştirebildiklerinden hep fazla:- Hep, hem eksik, hem fazla olacak yaşamın - gerçekleri eksik, tasarıları fazla... Hep eksiklikler yaşayacaksın - ve, hep, fazlalıklar... Yaşamın bu olacak işte: eksik - fazla... 70 Öyle yaşayacaksın ki, kendin bir türlü olgunlaşamadan, arkanda olgun ürünler bırakıp yürüyeceksin - ancak da olgun olduklarında bırakacaksın onları ardında... Çünkü sen kendin de, olgun hale geldiğinde, kendi ardında kalacaksın - bırakacaksın kendini ki, ardında kalsın... 71 Yaşamda yapabileceklerin, zaten, yapabildiklerin olacak - ama yapabildiklerin, yapabileceklerinden daha az olabilecek : ıskalayabileceksin - bundan da korkma, kaçınma; zaten, yapabileceklerini yapabildiklerinden ayrı, bağımsız olarak saptayabilseydin, 'herşeye kadir' olurdun! Yapabileceklerine boşver - yapabildiklerini yap! 73 Yaşamının hiçbir belirli yerinde bulamadığın amacı, boydanboya kendisinde yatar. Yaşamının amacını arayıp arayıp bulamayacaksın; ki, bu olacak işte yolu gösteren - amaç da, bu... Çünkü kişi ancak kendi yaşadıklarından; ve yine ancak kendi yaşadıkları aracılığıyla başka kişilerin yaşadıklarından (ve yazdıklarından) birşeyler edinebilir
  3. unutkanı.........
  4. yakında bankada sıraya girecek olanı.......
  5. Geceyi düşleriz gündüzken, Geceyken de gündüzü, Yitirebileceklerimiz yitiktir Onlardan uzaktayken ama Özleriz, döneriz yeniden Yitirmeden Yitirebileceklerimizi Yitiremediklerimize. Yitirebilirdik, deriz; Ama yalnızca bir fiil çekimi bu Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü. Gündüz yarasalarıyız biz.
  6. allaam ya yemeğe çıkacağına üzülenide ancak made olabilirdi....
  7. sevgiler bizden interlock...... bakarsın onuda başarırız bir gün... İkna etmeye çalışıyorlar bizi. Değişime, yumuşamaya, hoşgörüye ikna etmeye çalışıyorlar. Ve daha bir çırpıda aklımıza gelmeyen daha nice "sihirli" ve "soft" cümleleri var artık onların. Onların yani "dost bildiklerimiz"in. Bir yandan da malumumuz olan "kol kırılır yen içinde" mantığını yangın anında camı kırılacak bir imdat düğmesi gibi yedeklerinde taşımaktalar. Laik dediklerimizden daha laik oldu bazı dostlar. İman işleri ile "nakit" işlerini ustaca ayırıyorlar artık birbirinden. Ve bize imanlarıyla göz kırpıp, nakitleriyle eziyorlar. Elleri hep "alan el" ve fakat hiç "vermiyor" her sabah deterjanla yıkadıkları o cici eller. Değişmemizi istiyorlar bizim de. Bu değişim, bir vakitler "sertlikleriyle" sömürdükleri zihinlerimizi ve emeklerimizi, şimdi "softluklarıyla" sömürmelerine yarayacak belli ki. Herşey belli aslında: Onlar sınıf atlıyor ve yeni sınıflarını selamlamamızı istiyorlar bizden. Onları kutsamamızı ve evlerine alınteri, para, altın bilezik, gözyaşı, süt, kuzu eti taşımaya devam etmemizi istiyorlar. Konjonktürü bahane ediyorlar dönekliklerine. Ve döneklik "değişim" diye kakalanıyor. Ve suyun akışına doğru bakıp ve bütün bu "değişim" naralarına kulaklarımı tıkayarak, bütün gericiliğim, bütün yobazlığımla bağırıyorum/bağırıyoruz: Biz hâlâ devrim istiyoruz! Evet, ben hâlâ devrim istiyorum. İstediğiniz kadar mantıksız, romantik, beyhude bulun bu talebi. Biliyorum ki, sizin mantığınız kendinizi aklamak üzerine kurulu artık ve romantizmden nefret etme gerekçeniz kolunuza "yeni metresler" takma arzusundandır. Bir metres edinmek için yitirdiniz ve hatta katlettiniz romantik heyecanlarınızı. Devrimi, devirmeyi, şiddeti kuş tüyü yataklara uzanmak için terkettiniz. Siz de artık "ötekiler" gibisiniz. Beyaz bile değilsiniz üstelik. Size yakışan en uygun tanım "alaca"dır herhalde. Siz "alaca"sınız. Kavruk tenlerinez beyaz pudralar sürerek ve o pudranın parasını bize ödetmeye çalışarak koşacaksınız "efendilerin dünyası"na. Lakin o efendiler, size "kahya" muamelesinden daha öte bir şey yapmazlar. Siz iyi kahyalar olursunuz sadece. Oysa biz köleyiz ve en azından bir gün kendi zincirlerimizi kopartabilme şansımız olacak. Hakkımız olacak ve geçmişimize baktığımız zaman kirli hikâyeler bulamayacağız orada. Bizi "değişim"e ikna etmeye çalışıyorlar. İkna odalarında bir genç kızın başını açmaya zorlanmasından bir farkı yok bunun. Dost bildiklerimiz, aynı düşmanlarımız gibi ve aynı onların yöntemleri ve aynı onların mantığıyla, bizi, tırmandıkları kirli merdivenlere davet ediyorlar. Üstelik tırmanmamızı filan da istedikleri yok; sadece onları seyrederek alkış tutmalıyız arkalarından. Bunu istiyorlar ve hâlâ onları "kahraman" görmemiz için zorluyorlar bizi. Bizi kahpeliğe, ihanete, satılmışlığa ikna etmeye çalışıyorlar. Fakat herşeyi görmekteyiz. O sırıtışlarının altındaki dişsiz damaklarını, çürük dillerini ve insan eti yemekten kirlenmiş boğazlarını ve ********* midelerini görmekteyiz. Onlar artık bizim dostumuz değil. Onlar düşmanlarımızın masalarında bir tutam fındık, biraz fıstık olmaktan öte hiçbir anlam taşımıyorlar ve bir gün biz de onları masalarımızda oynatacağız. Yeni efendilerinin leşlerine basarak göbek atacaklar karşımızda. Ve o gün bizi, kendilerine dokunmamamız için ikna etmeye çalışacaklar sadece ve aslında hep devrimci olduklarını anlatmaya çalışacakları. Tabii ki onlara inanma imkanımız hiç olmayacak! Çünkü vaktimiz yok "değişmeye". Çünkü en yakınlarımızı yitirdik! İDRİS ÖZYOL
  8. rudya bu dörtlüğünü okumamıştım...çok güzelmiş..teşekkürler.. Bir yalnızlık okyanusundaki bir adadır Yaşam, kayaları umuttur Ada'nın, ağaçları düş; çiçekleri ıssızlıktır, dereleri özlem. Ey dost, senin yaşamın diğer adalardan ve topraklardan ayrılmış bir adadır. Limanlarından kaç gemi yelken açarsa açsın başka iklimlere, kaç gemi varırsa varsın limanlarına, sen yine, yalnızlığın ıstırabıyla inleyen ve mutluluğu özleyen ıssız bir ada olarak bir başına kalacaksın. En yakın dostuna bile meçhulsün, onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın. Ey kardeşim, seni, altın kümeciklerinin üstüne oturmuş, zenginliğine sevinerek - hazinelerinle gurur duyarak, topladığın her avuç dolusu altının, diger insanların tutku ve düşüncelerini seninkilere bağımlı kılan göze görünmez bir halka olduğuna inanıp, güvenlik duyduğunu görmüşümdür. Aklımda seni, düşmanlarının kalelerini yerle bir etmek tasarılarıyla ordularına kumanda eden bir fatih gibi görmüşümdür. Ama sana bir kez daha baktığımda, senin yerinde, altın kasalarının ardında çırpınan bir yalnız yürekten ve kapatıldığı altın kafeste boşalmış su kabının karşısında kalakalmış susamış bir kuştan baska bir şey göremedim. Ey kardeşim, seni, çevrende kral diye kabullenmiş, sana başardığın büyük işlerin övgüsü olan şarkıları söyleyen, senin akıl gücünü öven ve sanki bir 'yarı - tanrı'nın huzurundaymışlar gibi, hatta gökkubbenin coşkusunu bile bastıran coşkunluk belirtileriyle sana bakınan insanların arasında görkemliliğin tahtına kurulmuş olarak görmüşümdür. Ve sahip olduğun bunca nesneye bakarken, yüzünde, sanki onların ruhu senmişsin gibi mutluluk, güçlülük ve zafer belirtilerinin oynaştığını görmüşümdür. Ama sana bir kez daha baktığımda seni, tahtının yanı başında durup, sanki görünmez hayaletlerden içinde sıcaklık ve dostluktan başka hiç bir sey bulunmasa da kabulün olan bir sığınak dilercesine elini her yana uzatan, kendi yalnızlığıyla başbasa kalmış bir insan olarak bulmuşumdur. Ey kardeşim, seni, güzel bir kadının karşısında kendinden geçmiş, çıkarıp yüreğini onun güzelliğinin mihrabına koyarken görmüşümdür. O kadının sana içtenlikle ve şefkatle baktığıni görünce de kendi kendime, 'Yaşasın, bu adamın yalnızlığını silen ve yüreğini bir başka yürekle birleştiren Sevgi' demişimdir. Buna karşın, sana bir kez daha baktığıda, senin sevgi dolu yüreğinin içinde, sırlarını bir kadına açıklayabilmek için boşuna hıçkıran yapayalnız bir yüreğin daha durduğunu ; ve sevgiyle - dolu ruhunun ardında, sevgilinin gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan bir bulut gibi dolanan yalnız bir ruhun daha bulunduğunu gördüm. Ey kardeşim, yaşamın, diğer insanların konakladıkları yerlerden ayrık, ıssız bir konaklama yeridir. Hiç bir komşunun, içine göz atamayacağı bir yuvadır. Karanlığa gömülecek olsa, komşunun kandili onu aydınlatamaz. Erzağı tükense, komşunun ambarları onu dolduramaz. Bir çölde olsa, başkalarının elleriyle bellenip, çiçeklendirilmiş bahçelere sokamazsın onu. Bir dağın doruğu olsa, başkalarının ayak izleriyle çiğnenmis olan bir vadiye indiremezsin onu. Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır; ya da senin yüzüne baktığımda, aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım. Halil CİBRAN
  9. Lekeli Hazine İnce bir işçiliğin ürünü el yapımı halılar, tüm dünyada beğeni toplar. Bununla birlikte, her geçen gün, Kuzey Hindistan'daki bu tezgâhta olduğu gibi pek çok dokuma tezgâhında, elyafı sanata dönüştürmek gibi ağır bir işi başka seçenekleri olmadan ya da ücret almadan küçük çocukların üstlendiğini öğrenen tüketicilerin gözünde güzelliklerine gölge düşüyor. Önde gelen bir kölelik araştırmacısı ve ABD merkezli "Free the Slaves" (Kölelere Özgürlük) örgütünün başkanı Kevin Bales, "Şu anda döşemenizin üzerinde elde dokunmuş ithal bir halı varsa," diyor, "büyük olasılıkla köle olarak çalıştırılan bir çocuk tarafından dokunmuştur." Kârlı Yara Mumbai'deki Chatrapati Shivaji tren istasyonunda Krişna adlı çocuk (ön planda), bu iki kadının da dahil olduğu bir şebeke tarafından kontrol edilen pek çok çocuk dilenciden biri. Krişna, yaralı sırtı yoldan geçenlerde acıma duygusu uyandırdığı için sağlam dilencilere kıyasla daha çok para topluyor; ve kadınlar her bir rupiyi elinden alıyor. İstasyonda yatıp kalkıyor, içme ve yıkanma suyunu vagonların altında toplanan su birikintilerinden sağlıyor ve efendilerinin önüne attığı yemek artıklarıyla karnını doyuruyor. Bir Kafeste Geçen Hayat Sureka ömrünün çoğunu, Mumbai'deki (Hindistan) bu yaklaşık iki metre karelik genelev hücresinde geçirmiş. Burası uyuduğu, yemeğini pişirdiği ve birkaç parça kişisel eşyasını tuttuğu yer; ona AIDS virüsü bulaştıran müşterisine de burada hizmet vermiş. Paylaşılan Zafer Francisco Martinez (soldaki) ve Alejandro Benitez'in olağanüstü bir bağ ile birbirine bağlı: İkisi de modern köle sahiplerinden zulüm görmüş, ikisi de kendilerini başka tarım işçilerinin Florida'nın tarla ve bahçelerindeki kölelikten kurtulmasına yardım etmeye adamış. Benitez, bölgeyi terk etmek isteyen bazıları köle olan tarım işçilerini taşıdıkları için patronuyla birlikte silahlı köle sahiplerinin saldırısına uğradığında bir yolcu minibüsünde çalışıyordu. Geçen yıl köle tüccarları Juan, Ramiro ve Jose Luis Ramos'un toplam 34 yıl hüküm giyerek hapse atılmasıyla sonuçlanan davanın açılmasında federal dedektiflere yardımcı oldu. Martinez, yakınlardaki zorla çalıştırıldıkları bir işletmeden kaçtıktan sonra Immokalee İşçi Koalisyonu'na (yukarıda koalisyon merkezi görülüyor) katıldı. Şimdi öteki tarım işçilerini hakları konusunda bilgilendiriyor ve köle olarak çalışmaya zorlanmış mağdurların yeniden özgür bir yaşam kurmalarına yardımcı oluyor. "Kurtarılacak hiçbir kölenin kalmayacağı günleri umutla bekliyoruz" diyor Martinez, "ama köleler olduğu sürece bu yaptığımız işten gurur duyuyoruz." Bugün dünyada, 400 yıl boyunca Atlas Okyanusu üzerinden yapılan köle ticareti sırasında Afrika'dan kaçırılmış olanlardan daha fazla köle var. Modern insan ticareti, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığıyla küresel ölçekte rekabet ettiği gibi yaşamları karartma konusunda da onunla başa baş gidiyor. Başlıkta bir söz oyunu yok. Bu makalenin konusu köleler; cüzi bir ücret karşılığı çok çalışıp köle gibi yaşayanlar değil. 200 yıl öncesinin insanları da değil. Konu dünyanın her tarafında alınıp satılan, esir edilen, şiddet gören, sırtından para kazanılan 27 milyon insan. Yani, dini zenginlerden alıp fakirlere veren Robin Hood’un barındığı ormandan alan Sherwood Şatosu kuzeybatı Bosna’da Priyedor’un hemen dışındaki ana yolun kıyısında bir hayalet gibi yükseliyor. Burası eski demiryolcu, sonradan ise Bosna’da köle kaçakçısı olarak nam salmış Milorad Milakoviç’in idarehanesi. Kale kapısı görünümlü girişi adaleli, dövmeli delikanlılar bekliyor. Bir taraftaysa Milakoviç’in üç Sibirya kaplanı, kafesli bölmelerinde av peşindeymiş gibi dolanıyor. Kasvetli bir bahar sabahı oraya tek başıma vardım (çünkü yerel rehber ya da tercümanların hiçbiri bana eşlik etmeye cesaret edememişti) ve 54 yaşındaki irikıyım evsahibimi, camekânlı yüzme havuzunun başında öğle yemeği için kurdurttuğu sofrada beni beklerken buldum. Sherwood’un efendisi yaptığı işten hiç utanmıyor. Bir keresinde, Priyedor’daki genelevleri için satın aldığı kadınlarla ilgili sicilini ayrıntılarıyla kamuoyuna açıklayan gözüpek bir insan hakları eylemcisine şöyle sormuş: “Kadın satmak suç mu? Futbolcular da alınıp satılmıyor mu?” Bosnalı bir Sırp olan Milakoviç, eylemci kadını sözünü sakınmadan konuştuğu için ölümle tehdit etmişse de bana yaklaşımı daha yumuşaktı. Deniz ürünleri salatası ve biftekten oluşan hafif havuz başı yemeğimizi yerken, eski Doğu Bloku’ndaki anavatanlarının harap olmuş ekonomisinden kaçıp akın akın gelen genç kadınlar hakkında tartıştık. Milakoviç, Bosna’da fuhuşu yasallaştırmaya yönelik projesini hayata geçirmek için yanıp tutuştuğunu söyledi: “Amaç insanların alınıp satılmasını durdurmak; çünkü o kızlar da birer ana–baba evladı.” Bu evlatlardan biri de aralıksız sigara içen Victoria adlı miyop bir sarışın. Daha 20’sinde uluslararası köle ticaretinin tecrübelilerinden. Yaşamının üç yılını esaret altında geçirmişti. Yani hapsedilerek ya da özgürlüğü kısıtlanarak çalışmaya zorlanan veya şiddet yoluyla denetim altında tutulan ya da bir biçimde meta muamelesi gören dünya üzerindeki tahminen 27 milyon erkek, kadın ve çocuktan biriydi. Victoria’nın serüveni 17 yaşında, eski Sovyet cumhuriyeti Moldova’nın ekonomik açıdan çökmüş başkenti Kişinev’de okulunu bitirir bitirmez başlamıştı. “Ne iş vardı ne de para” diye açıklıyor sadece. Bu yüzden bir arkadaşı –“en azından ben arkadaşım olduğunu düşünüyordum” diyor– Türkiye’deki bir fabrikada iş bulmasına yardım edebileceğini söylemiş, o da bu fırsatın üzerine atlayarak arkadaşının Romanya üzerinden arabayla kendisini götürme teklifini kabul etmişti. “Ama batıya, Sırbistan sınırına doğru gittiğimizi fark ettiğimde bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu anladım.” Artık çok geçti. Sınıra vardıklarında bir grup Sırp’a teslim edilmiş, adamlar onu 18 yaşında gösteren yeni bir pasaport düzenlemişti. Onu yaya olarak Sırbistan’a götürmüş ve direnirse canından olacağını söyleyerek tecavüz etmişlerdi. Sonra da korumalar eşliğinde, yıllar süren ve soykırımla örülü bir iç savaşın ardından uluslararası yardım sağanağıyla yeni baştan kurulmakta olan Bosna–Hersek’e gönderilmişti. Victoria artık sadece alınıp satılan bir metaydı ve iki yıl boyunca farklı genelev sahipleri tarafından ortalama 1500 dolara 10 kez satılmıştı. Sonunda, dört aylık hamileyken kürtaj korkusuyla kaçmıştı. Onu Mostar’da, bir grup Bosnalı kadının himayesinde saklanırken buldum........... Yazı: Andrew Cockburn Fotoğraflar: Jodi Cobb
  10. Hindistan'da çekilen bir fotoğrafla başlıyoruz. Fotoğraftakiler çocuk işçi çalıştırılmasını protesto eden hintli çocuklar. Önceleri işçi olarak çalıştırılan ve bir sivil toplum kuruluşu tarafından okullarına geri dönmeleri sağlanan çocuklar. Çocuk işçilerin çaresizliği ve güçsüzlüğünü anlatmak için kollarını bağlamışlar, o ana bakınca ''bu yola başvurmasalar da sadece bakışları yaşadıkları sıkıntıları anlatmaya yeterdi'' diye düşünüyor insan.
  11. "Ölüme son çare olarak bakmalısın. Hiç kimsenin seni alıkoyamayacağını bil. Ama ölüme gidebileceğin için onu yedekte tut; sonuna kadar. Diyelim ki gece bir kâbus gördün. Bunun bir kâbus olduğunu bilirsin ve kurtulmak için başını biraz oynatman yeter. Her şey daha basit, daha dayanılır hâle gelir ve bir bakarsın en korktuğun şeyden zevk alır olmuşsun. Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa... Hayat budur de, ikinci kez çağrılacağın bir oyun olduğunu söyle. Zevk verici ve acı çektirici bir oyun, inanç ve aldatmaca oyunu, maskeler oyunu. Onu sonuna kadar oyna, ister oyuncu olarak, ister izleyici olarak. İzleyici olman daha iyi, içinden kolay çıkarsın. "Son Kurtuluş Çaresi" yaşamama hep yardımcı olmuştur. Elimin altında olduğu için, bu çareye hiç başvurmadım. Ama ahretin direksiyonu elimin altında olmasaydı, kendimi tuzağa düşmüş hisseder ve bir an önce kaçmaya bakardım." AMİN MAALOF..
  12. sunayi da deli gönül sunayi..........
  13. bencede postmodernizm; giderek büyüyen bu kapitalist düzende üretemeyen,okumayan,neyi izleyeceğini bilmeyen,güdük beyinlerin antiestetik eserlerine ve fikirlerine koydukları içi boş ve saçma sapan bir deyimdir sadece...yoksa bunca zevksizliği ve bayalığı nasıl açıklarlar..
  14. hiçbirşeyin sonunun geldiği falan yok... sadece kavramlar kabuk değiştirerek yoluna devam ediyor o kadar....
  15. sayman... ortaaaaam yinemi yemek........
  16. mutlu yıllar golgi....
  17. beyazıthana küçük bir katkıda benden..... dünyada vaktini televizyon başında geçiren ilk iki ülke; 1-amerika 2-türkiye... buradan hangi halkların koyun gibi güdüldüğü gayet açık sanırım.
  18. # Fırında Köfte # Fırınlanmış Şaraplı Bonfile # Hünkar Kayığı # İzmir Köftesi # Jambonlu Patates # Kavurma # Kıymalı Steak # Kuru Köfte # Kuzu But Fırın (Şaraplı) # Kuzu Elbasan Tava # Kuzu Fırın # Kuzu Kapama # Kuzu Kuşbaşı Dereotlu # Patatesli Kıymalı Oturtma # Rozbif # Rulo Köfte # Salçalı Biftek # Şnitzel # Yoğurtlu Arap Köftesi # # İncik Milano Usulü # Kıymalı Yeşil Mercimek # Kuzu Elbasan Tava # KuzuKuşbaşı # Macar Gulaş # Nasi Goreng # Orman Kebabı # Papaz Yahnisi # Salçalı Biftek # Tas Kebabı # Tavuk Bonfile Curry Pilavlı # # Biber Dolması # Bulgurlu Lahana Sarması # Etli Bamya # Etli Enginar # Etli Yaprak Sarması # Ispanak Köklü Yeşil Mercimek Kıymalı Mercimek # İslim Kebabı # Kabak Çintme # Kabak Dolması # Kabak Granite # Kabak Kıymalı # Kapuska Fırında # Kapuska Fırında # Karnabahar Pane # Karnıyarık # Kereviz # Kereviz, Pırasa Ekşili # Kıymalı Ispanak # Kuru Fasulye # Meksika Karması # Musakka # Musakka Rum Usulü # Nohut # Patates Gulaş # Patlıcan Silkme # Pırasa Graten # Pırasa Mücver # Pırasa Paçası # Pırasa Paçası # Semizotu Kıymalı # Soganlı Patates # Tavuklu Bamya # Türlü Güveç vallaha liste uzar gider.....
  19. saolun.... poğaçasızmı ..........
  20. yumul goçum yumul........ sincanlı bir sanatçı şahsiyetin...
  21. selam forum milletinin insanları..... nasılsınız?? bana bi çay..içip kaçacam yine.. işler yoğun...
  22. Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur. *** Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim de bir savaşımız var. Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz. Büyük bir buhran bizim hayatlarımız. Biz ruhani bir buhran geçiriyoruz. *** Bize dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar. Ağzınızda bir silah varken ve silahın namlusu dişlerinizin arasındayken ancak sesli harflerle konuşabilirsiniz. *** Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur. Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni, Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar. *** Çünkü ancak kendimi mahvederek ruhumun gerçek gücünü keşfedebilirim. *** Belki de kendimizi daha iyi bir şeye dönüştürmek için her şeyi kırıp dökmemiz gerekiyor. *** Dövüş bittiğinde hiçbir şey çözülmemişti, ama hiçbir şeyin önemi yoktu. *** Bu senin hayatın ve anbean sona eriyor. *** Her akşam ölüyor ve her sabah doğuyordum. *** Tyler bana bir garsonluk işi buluyor, sonra ağzıma bir silah sokmuş ve diyor ki, sonsuza kadar yaşamak istiyorsan, ilk adım olarak ölmek zorundasın. *** Bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor. Sana öğrettikleri küçük görevi yerine getiriyorsun. Bir kolu çek. Bir düğmeye bas. Neyi neden yaptığını bilmiyor, sonra da ölüp gidiyorsun. *** İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında bakın, insanı öldüren de hep sevdiğidir. *** O sarmalayıcı karanlıkta, başka birinin kolları arasına hapsolmuşken, hayatta elde edebileceğiniz her şeyin sonunda çöpe gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır. *** Sevdiğiniz herkesin size sırt çevireceğini ya da öleceğini fark ettiğiniz zaman ağlamak kolaydır. *** Zaman aralığını yeterince uzun tutarsanız, herkesin hayatta kalma şansı sıfıra düşer. *** Uykusuzluk böyledir işte. Her şey çok uzaklardadır, bir kopyanın kopyası gibi. Dünyayla arana öyle bir mesafe sokar ki, ne sen bir şeye dokunabilirsin, ne de bir şey sana. *** Bütün umutlarınızı kaybetmek özgürlüktür. *** Her kalkış ve inişte, uçak bir tarafa doğru fazlaca yattığında, kaza olsun diye dua ederdim. Hepimizin çaresizlik içinde öleceği, insan bedenlerinin uçağın gövdesinde sıkışıp kalacağı o anı düşünmek uykusuzluğuma ilaç gibi gelir, üstüme dayanılmaz bir uyku çökerdi. *** Bazı insanlar gece insanıdır. Bazıları da gündüz insanıdır. *** Başka bir yerde, başka bir zamanda uyanabilseydim, başka bir insan olarak uyanabilir miydim? *** Dövüş kulübünde geçen bir geceden sonra, gerçek dünyadaki her şeyin ses ayarı kısılmış gibi olur. *** Bazen bir şey yapar ve belanızı bulursunuz. Bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur. *** İşyerinde, koridorda insanların yanından geçerken, herkesin küçük düşmanca YÜZ’üne karşı tamamen ZEN bir tavır takınıyorum. *** Kendi cerahatli ve hastalıklı çürümemi kucaklıyorum. *** Tyler diyor ki, ben henüz dibe vurmaya yaklaşmamışım bile. Ve eğer sonuna kadar düşmezsem, kurtarılmam olanaksızmış. İsa çarmıha gerilerek yapmış bunu. Sadece para, mülkiyet ve bilgiden vazgeçmen yeterli değil, diyor Tyler. Bu bir hafta sonu tatili değil. Kendini geliştirmeye sırt çevirmeli ve felakete doğru koşmalısın. *** “Kovulmak” der Tyler, “herhangi birimizin başına gelebilecek en iyi şey olurdu. Böylece havanda su dövmekten kurtulur ve hayatlarımızla bir şey yapardık.” *** Marla’nın hayat felsefesi, bana söylediğine göre, ölmeye her an hazır oluşu. Marla’nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu. *** Güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. Herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın. *** Kültürümüz hepimizi aynı yaptı. Artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz. *** Hangisi daha kötü, cehennem mi, hiçlik mi? *** Dövüş kulübünde geçirdiğiniz zaman boyunca, banka hesabınız değilsiniz. İşiniz değilsiniz. Aileniz değilsiniz ve olduğunuzu düşündüğünüz kişi değilsiniz. *** Güçlü kadın ve erkeklerin oluşturduğu bir sınıf var ve bunlar hayatlarını bir şeye feda etmek istiyorlar. Reklamlar insanları gerek duymadıkları arabaların ve kıyafetlerin peşinden koşturuyor. Kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar, neden? Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için. *** “Şunu unutma” diyor Tyler. “Ezmeye çalıştığın bu insanlar, senin muhtaç olduğun herkestir. Biz senin çamaşırını yıkayan, yemeğini pişiren ve önüne getiren insanlarız. Senin yatağını biz yapıyoruz. Uykudayken seni biz koruyoruz. Ambulanslarını biz kullanıyoruz. Telefonlarını biz bağlıyoruz. Bizler ahçıyız, taksi şoförüyüz ve senin hakkında her şeyi biliyoruz. Sigorta bildirimlerini, kredi kartı ödemelerini biz takip ediyoruz. Hayatının her alanını biz denetliyoruz.” *** Biz tarihin ortanca çocuklarıyız. Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük, ama bunların hiçbiri olamayacağız. Ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor”. *** Bizler eşşiz değiliz. Süprüntü ya da pislik de değiliz. Biz sadece biziz. Biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok. FİGHT CLUB...Chuck Palahniuk

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.