Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

adrenalin

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    821
  • Katılım

  • Son Ziyaret

adrenalin tarafından postalanan herşey

  1. Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım... ... Demek ki, büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. Kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter. Büyük genaralleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. Kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. En az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez. Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım: Tam tamına yirmi beş yıl boyunca- senin bu dünyada mutlu olmayı hakettiğini savundum, kendine ait olan şeyi savunma yetisinden yoksun olmakla suçladım seni, sonra Paris ve Viyana barikatlarındaki kanlı çarpışmalarda, Amerika'daki köleliğin kaldırılması savaşında yada Rus devrimi'nde elde ettiklerine sahip çıkamamakla suçladım. Paris'teki savaşının sonu Pétain ve Laval'e, Viyana savaşının sonu Hitler'e, Rusya'daki savaşının sonuysa Stalin'e vardı, Amerika'daki savaşının sonuysa Ku-Klux-Klan yönetimine varabildi. Özgürlüğü, kendin ve başkaları adına korumak, ona bekçilik etmektense kazanmak gerektiğini ve de bunu sağlamanın yolunu pekala bilirdin sen. Ben, bu gerçeği epeydir biliyordum. Ancak, her seferinde çalışıp didinip bir bataklıktan çıkmayı başardıktan sonra hemen başka bir bataklığa saplanmanın nedenini anlayamıyordum. Sonra yavaş yavaş ve el yordamıyla, seni köle yapan şeyin ne olduğunu buldum: SEN KENDİ KENDİNİ KÖLELİĞE MAHKUM EDİYORSUN. Bunu bilmiyordun, değil mi? Kurtarıcıların, seni baskı altında tutanların, Wilhelm, Nikolaus, Yirmisekizinci Papa Gregory, Morgan, Krupp ya da Ford olduğunu söylüyorlar. 'Kurtarıcıların'ın adına da, Mussolini, Napolyon, Hitler, Stalin, Troçki deniyor. Bak ben ne diyorum: Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz! Artık tek bir efendinin sadık kölesi olmaktan kurtulup, önüne gelenin, herkesin kölesi olmak için, insan önce bir sömürücüyü diyelim, Çarı ortadan kaldırmalıdır. Devrimci güdülerin ve büyük bir özgürlük idealin olmaksızın böylesi bir siyasal suç işleyemezsin. Bu durumda, kişi, diyelim İsa, Marx, Lincoln ya da Lenin gibi gerçekten büyük bir adamın önderliğinde bir devrimci özgürlük partisi kurar. Gerçekten büyük olan bu adam senin özgürlüğünü son derece ciddiye alır. İşlerini kolaylaştırmak için çevresine küçük adamlar, yardımcılar, getir-götürcüler toplamak zorundadır, çünkü bu büyük işi tek başına yürütemez. Üstelik, çevresine küçük büyük adamlar toplamazsa, sen onu anlamaz, bir kenara iter, adam yerine koymazsın. Bir sürü küçük büyük adamla çevrilmiş olarak, senin adına güçler ve yetkiler ele geçirir, ya da bir damla hakikat, ya da yeni, daha iyi bir inanç bulur sana. Sayfalar dolusu söylevler yazar, özgürlük yasaları, vb. şeyler yazar, kendisini ayakta tutacak olan senin yardımın ve ciddiliğindir. İçinde bulunduğun toplumsal bataklıktan çıkarır seni. Birçok küçük büyük adamı bir arada tutabilmek, senin güvenini yitirmemek için gerçekten büyük olan bir adam, derin bir aydın yalnızlığı içinde, senden ve gürültü patırtıdan uzak ama aynı zamanda senin yaşamınla yakın bir ilişki içinde, elde edebildiği büyüklüğünden her gün bir parça vermek, özveride bulunmak zorundadır. Sana 'öncü'lük edebilmek için, senin onu erişilmez bir tanrıya dönüştürmene göz yummak zorundadır. Olduğu gibi, sade bir insan olarak kalsa, diyelim, elinde evlenme cüzdanı olmadığı halde bir kadını sevebilen bir adam olsa, ona güvenmezsin çünkü, onu olağandışı bir insan olarak görmek istersin. Böylece, sen, kendi ellerinle, yeni efendini ortaya çıkarmış olursun. Kendisine yeni efendi rolü verilmiş büyük adam büyüklüğünü yitirir, çünkü bu büyüklük, onun sözünü sakınmazlığından, sadeliğinden, yürekliliğinden ve yaşamla arasındaki gerçek ilişkiden gelmekteydi. Büyüklüklerini büyük adamdan sağlamış olan küçük büyük adamlar, maliye, dışişleri, hükümet, bilim ve sanat alanlarında büyük görevlere atanırken sen olduğun yerde, yani bataklıkta kalırsın. Bir, 'mutlu gelecek' yada bir 'Üçüncü Reich' uğruna pılı pırtı içinde dolaşmayı sürdürürsün. Damları samanla örtülü, duvarları tezekle sıvalı pis evlerde yaşamayı sürdürürsün. Gerçi kültür sarayınla övünmektesin. Dilediğince çekip çevirdiğin, dilediğin biçime soktuğun 'yanılsama'dan hoşnutsun şimdilik- ancak, senin bu egemenliğin, bir dahaki savaşa ve yeni efendilerinin koltuklarını yitirmesine dek sürecektir. Bu küçük adamlar, saraylardan, malikanelerden değil, senin saflarından gelmektedirler. Onlar da senin gibi acı ve açlık çektiler. Üstelik, sana bir yığın söz söyleyerek, senin ve yaşamının, ailenin ve çocuklarının birer hiç olduğunu anlatıyorlar, aptal, köleliğe elverişli ve başkalarının kullanacağı birer insan olduğunuzu söylüyorlar. Size kişisel özgürlük değil ulusal özgürlük vaat ediyorlar. Size özgüven değil, devlete saygı, bireysel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar. Sense olnlara 'Kurtarıcılar' diyorsun, 'Yeni Kurtarıcılar' ve bağırıyorsun: 'Heil! Heil! ' 'Viva! Viva! ' 'Yaşaa! Yaşşaa! ' Wilhelm Reich-Dinle Küçük Adam 1946
  2. golgi daha geçenlerde kutlamamışmıydım senin doğum gününü be yav..... serapmı gördüm ne........
  3. hayatın anlamını arayanlara ORUÇ ARUOBA dan bir alıntı..... DE Kİ İŞTE 2 Yaşamın, seni ulaşman gereken düzeyin altında tutmağa çalışan eğilimlerle (bu arada kendininkilerle de) savaşmakla geçecek. - Bu yüzden de, ulaşman gereken düzeye ulaşamayacaksın; yani, başarılı olacak o eğilimler, sonunda. Zaten, belki, istedikleri de budur: Senin, onlarla savaşmak yüzünden, ulaşman gereken düzeyin altında kalman... Ama savaşacaksın, gene de: sonuç her iki durumda da aynı olmayacak mı zaten - sen, zaten, ulaşman gereken düzeyin altında kalmayacak mısın ki? - Ama, savaşırsan, en azından (nereye gelebilirsen) geldiğin düzeye savaşarak gelmiş olacaksın - - bu da boşuna olmayacak. 4 Yaşamın, kendi kendine ağırlık haline getirdiğin şeylerin altında ezilmenin süreci olacak. Yaşamı 'hafifçe' yaşayabilseydin, yaşamın olayları da uçup giderler, sana yük olmazlardı - ama o zaman da, uçucu, boş olurdu yaşamın. Bu yüzden, yaşadığın her olayı 'ağır'laştıracaksın; ki uçup gitmesin, omuzuna çöksün; sen de onun yükünü taşıyasın. Yaşaman, yaşamın yükünü yüklenmek olacak. Yaşam, yükleneceğin yüktür. Yaşamın, yükündür. 6 Yaşamda atmak isteyeceğin her adımın bir bedeli olacak: ancak bedeli ödemeğe hazır olursan atabileceksin o adımı - bedeli 'peşin' ödemeyeceksin; adımı atmaya hazır değilsen, bedeli de ödeyemezsin: Adımı atma anında, bedeli de ödemeğe hazır hale gelmiş olacaksın. 8 Yaşam gidince ne yapacağını bilemediğin, ama gitmek istediğin yerlere doğru katettiğin yollardan oluşacak - ki bunlar, belki, o yerlere gitmek istediğini bile ancak sonradan anlayacağın yollar olacak... 10 Yaşamın, sürekli gireceğin çıkmazlardan oluşacak; hep girip, hep çıkacaksın çıkmazlara, çıkmazlardan: son gireceğin çıkmaz da, hiç çıkamayacağın çıkmaz olacak - sen en son çıkmazına girdiğinde, yaşamın da 'düze' çıkacak... 19 Yaşamın, beklediğinin gelmemesi - ki, işte: senin de, gelmeyeceğini bildiğini beklemen olacak. 23 Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar, bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak: uzaklardan gelip geçerken kısacık bir süre yapraklarda yankılanacaklar - o kadar... Orman, bütün sessizliğiyle, yine yalnız, duracak orada. 24 Yaşamında, yürüyüp yürüyüp, bir an durunca, çevrene bakıp göreceksin ki, yürüyüşüne şu ya da bu noktada katılmış, bir süre seninle birlikte yürümüş kişilerden hiçbiri yok yanında:- Sen, bir an, "Buradayım" demek için durunca, onlar, artık, "orada" olacaklar - "buradayım artık" bile demeyecekler sana, "orada"larından seslenerek... "Burada"nda kimse bulunmayacak - "orada"ndan da kimse seslenmeyecek sana... 54 Yaşamın, tasarladıkların ile gerçekleştirebildiklerin arasında gidip gelecek: gerçekleştirebildiklerin tasarladıklarından hep eksik; tasarladıkların gerçekleştirebildiklerinden hep fazla:- Hep, hem eksik, hem fazla olacak yaşamın - gerçekleri eksik, tasarıları fazla... Hep eksiklikler yaşayacaksın - ve, hep, fazlalıklar... Yaşamın bu olacak işte: eksik - fazla... 70 Öyle yaşayacaksın ki, kendin bir türlü olgunlaşamadan, arkanda olgun ürünler bırakıp yürüyeceksin - ancak da olgun olduklarında bırakacaksın onları ardında... Çünkü sen kendin de, olgun hale geldiğinde, kendi ardında kalacaksın - bırakacaksın kendini ki, ardında kalsın... 71 Yaşamda yapabileceklerin, zaten, yapabildiklerin olacak - ama yapabildiklerin, yapabileceklerinden daha az olabilecek : ıskalayabileceksin - bundan da korkma, kaçınma; zaten, yapabileceklerini yapabildiklerinden ayrı, bağımsız olarak saptayabilseydin, 'herşeye kadir' olurdun! Yapabileceklerine boşver - yapabildiklerini yap! 73 Yaşamının hiçbir belirli yerinde bulamadığın amacı, boydanboya kendisinde yatar. Yaşamının amacını arayıp arayıp bulamayacaksın; ki, bu olacak işte yolu gösteren - amaç da, bu... Çünkü kişi ancak kendi yaşadıklarından; ve yine ancak kendi yaşadıkları aracılığıyla başka kişilerin yaşadıklarından (ve yazdıklarından) birşeyler edinebilir
  4. unutkanı.........
  5. yakında bankada sıraya girecek olanı.......
  6. Geceyi düşleriz gündüzken, Geceyken de gündüzü, Yitirebileceklerimiz yitiktir Onlardan uzaktayken ama Özleriz, döneriz yeniden Yitirmeden Yitirebileceklerimizi Yitiremediklerimize. Yitirebilirdik, deriz; Ama yalnızca bir fiil çekimi bu Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü. Gündüz yarasalarıyız biz.
  7. allaam ya yemeğe çıkacağına üzülenide ancak made olabilirdi....
  8. sevgiler bizden interlock...... bakarsın onuda başarırız bir gün... İkna etmeye çalışıyorlar bizi. Değişime, yumuşamaya, hoşgörüye ikna etmeye çalışıyorlar. Ve daha bir çırpıda aklımıza gelmeyen daha nice "sihirli" ve "soft" cümleleri var artık onların. Onların yani "dost bildiklerimiz"in. Bir yandan da malumumuz olan "kol kırılır yen içinde" mantığını yangın anında camı kırılacak bir imdat düğmesi gibi yedeklerinde taşımaktalar. Laik dediklerimizden daha laik oldu bazı dostlar. İman işleri ile "nakit" işlerini ustaca ayırıyorlar artık birbirinden. Ve bize imanlarıyla göz kırpıp, nakitleriyle eziyorlar. Elleri hep "alan el" ve fakat hiç "vermiyor" her sabah deterjanla yıkadıkları o cici eller. Değişmemizi istiyorlar bizim de. Bu değişim, bir vakitler "sertlikleriyle" sömürdükleri zihinlerimizi ve emeklerimizi, şimdi "softluklarıyla" sömürmelerine yarayacak belli ki. Herşey belli aslında: Onlar sınıf atlıyor ve yeni sınıflarını selamlamamızı istiyorlar bizden. Onları kutsamamızı ve evlerine alınteri, para, altın bilezik, gözyaşı, süt, kuzu eti taşımaya devam etmemizi istiyorlar. Konjonktürü bahane ediyorlar dönekliklerine. Ve döneklik "değişim" diye kakalanıyor. Ve suyun akışına doğru bakıp ve bütün bu "değişim" naralarına kulaklarımı tıkayarak, bütün gericiliğim, bütün yobazlığımla bağırıyorum/bağırıyoruz: Biz hâlâ devrim istiyoruz! Evet, ben hâlâ devrim istiyorum. İstediğiniz kadar mantıksız, romantik, beyhude bulun bu talebi. Biliyorum ki, sizin mantığınız kendinizi aklamak üzerine kurulu artık ve romantizmden nefret etme gerekçeniz kolunuza "yeni metresler" takma arzusundandır. Bir metres edinmek için yitirdiniz ve hatta katlettiniz romantik heyecanlarınızı. Devrimi, devirmeyi, şiddeti kuş tüyü yataklara uzanmak için terkettiniz. Siz de artık "ötekiler" gibisiniz. Beyaz bile değilsiniz üstelik. Size yakışan en uygun tanım "alaca"dır herhalde. Siz "alaca"sınız. Kavruk tenlerinez beyaz pudralar sürerek ve o pudranın parasını bize ödetmeye çalışarak koşacaksınız "efendilerin dünyası"na. Lakin o efendiler, size "kahya" muamelesinden daha öte bir şey yapmazlar. Siz iyi kahyalar olursunuz sadece. Oysa biz köleyiz ve en azından bir gün kendi zincirlerimizi kopartabilme şansımız olacak. Hakkımız olacak ve geçmişimize baktığımız zaman kirli hikâyeler bulamayacağız orada. Bizi "değişim"e ikna etmeye çalışıyorlar. İkna odalarında bir genç kızın başını açmaya zorlanmasından bir farkı yok bunun. Dost bildiklerimiz, aynı düşmanlarımız gibi ve aynı onların yöntemleri ve aynı onların mantığıyla, bizi, tırmandıkları kirli merdivenlere davet ediyorlar. Üstelik tırmanmamızı filan da istedikleri yok; sadece onları seyrederek alkış tutmalıyız arkalarından. Bunu istiyorlar ve hâlâ onları "kahraman" görmemiz için zorluyorlar bizi. Bizi kahpeliğe, ihanete, satılmışlığa ikna etmeye çalışıyorlar. Fakat herşeyi görmekteyiz. O sırıtışlarının altındaki dişsiz damaklarını, çürük dillerini ve insan eti yemekten kirlenmiş boğazlarını ve ********* midelerini görmekteyiz. Onlar artık bizim dostumuz değil. Onlar düşmanlarımızın masalarında bir tutam fındık, biraz fıstık olmaktan öte hiçbir anlam taşımıyorlar ve bir gün biz de onları masalarımızda oynatacağız. Yeni efendilerinin leşlerine basarak göbek atacaklar karşımızda. Ve o gün bizi, kendilerine dokunmamamız için ikna etmeye çalışacaklar sadece ve aslında hep devrimci olduklarını anlatmaya çalışacakları. Tabii ki onlara inanma imkanımız hiç olmayacak! Çünkü vaktimiz yok "değişmeye". Çünkü en yakınlarımızı yitirdik! İDRİS ÖZYOL
  9. rudya bu dörtlüğünü okumamıştım...çok güzelmiş..teşekkürler.. Bir yalnızlık okyanusundaki bir adadır Yaşam, kayaları umuttur Ada'nın, ağaçları düş; çiçekleri ıssızlıktır, dereleri özlem. Ey dost, senin yaşamın diğer adalardan ve topraklardan ayrılmış bir adadır. Limanlarından kaç gemi yelken açarsa açsın başka iklimlere, kaç gemi varırsa varsın limanlarına, sen yine, yalnızlığın ıstırabıyla inleyen ve mutluluğu özleyen ıssız bir ada olarak bir başına kalacaksın. En yakın dostuna bile meçhulsün, onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın. Ey kardeşim, seni, altın kümeciklerinin üstüne oturmuş, zenginliğine sevinerek - hazinelerinle gurur duyarak, topladığın her avuç dolusu altının, diger insanların tutku ve düşüncelerini seninkilere bağımlı kılan göze görünmez bir halka olduğuna inanıp, güvenlik duyduğunu görmüşümdür. Aklımda seni, düşmanlarının kalelerini yerle bir etmek tasarılarıyla ordularına kumanda eden bir fatih gibi görmüşümdür. Ama sana bir kez daha baktığımda, senin yerinde, altın kasalarının ardında çırpınan bir yalnız yürekten ve kapatıldığı altın kafeste boşalmış su kabının karşısında kalakalmış susamış bir kuştan baska bir şey göremedim. Ey kardeşim, seni, çevrende kral diye kabullenmiş, sana başardığın büyük işlerin övgüsü olan şarkıları söyleyen, senin akıl gücünü öven ve sanki bir 'yarı - tanrı'nın huzurundaymışlar gibi, hatta gökkubbenin coşkusunu bile bastıran coşkunluk belirtileriyle sana bakınan insanların arasında görkemliliğin tahtına kurulmuş olarak görmüşümdür. Ve sahip olduğun bunca nesneye bakarken, yüzünde, sanki onların ruhu senmişsin gibi mutluluk, güçlülük ve zafer belirtilerinin oynaştığını görmüşümdür. Ama sana bir kez daha baktığımda seni, tahtının yanı başında durup, sanki görünmez hayaletlerden içinde sıcaklık ve dostluktan başka hiç bir sey bulunmasa da kabulün olan bir sığınak dilercesine elini her yana uzatan, kendi yalnızlığıyla başbasa kalmış bir insan olarak bulmuşumdur. Ey kardeşim, seni, güzel bir kadının karşısında kendinden geçmiş, çıkarıp yüreğini onun güzelliğinin mihrabına koyarken görmüşümdür. O kadının sana içtenlikle ve şefkatle baktığıni görünce de kendi kendime, 'Yaşasın, bu adamın yalnızlığını silen ve yüreğini bir başka yürekle birleştiren Sevgi' demişimdir. Buna karşın, sana bir kez daha baktığıda, senin sevgi dolu yüreğinin içinde, sırlarını bir kadına açıklayabilmek için boşuna hıçkıran yapayalnız bir yüreğin daha durduğunu ; ve sevgiyle - dolu ruhunun ardında, sevgilinin gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan bir bulut gibi dolanan yalnız bir ruhun daha bulunduğunu gördüm. Ey kardeşim, yaşamın, diğer insanların konakladıkları yerlerden ayrık, ıssız bir konaklama yeridir. Hiç bir komşunun, içine göz atamayacağı bir yuvadır. Karanlığa gömülecek olsa, komşunun kandili onu aydınlatamaz. Erzağı tükense, komşunun ambarları onu dolduramaz. Bir çölde olsa, başkalarının elleriyle bellenip, çiçeklendirilmiş bahçelere sokamazsın onu. Bir dağın doruğu olsa, başkalarının ayak izleriyle çiğnenmis olan bir vadiye indiremezsin onu. Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır; ya da senin yüzüne baktığımda, aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım. Halil CİBRAN
  10. Lekeli Hazine İnce bir işçiliğin ürünü el yapımı halılar, tüm dünyada beğeni toplar. Bununla birlikte, her geçen gün, Kuzey Hindistan'daki bu tezgâhta olduğu gibi pek çok dokuma tezgâhında, elyafı sanata dönüştürmek gibi ağır bir işi başka seçenekleri olmadan ya da ücret almadan küçük çocukların üstlendiğini öğrenen tüketicilerin gözünde güzelliklerine gölge düşüyor. Önde gelen bir kölelik araştırmacısı ve ABD merkezli "Free the Slaves" (Kölelere Özgürlük) örgütünün başkanı Kevin Bales, "Şu anda döşemenizin üzerinde elde dokunmuş ithal bir halı varsa," diyor, "büyük olasılıkla köle olarak çalıştırılan bir çocuk tarafından dokunmuştur." Kârlı Yara Mumbai'deki Chatrapati Shivaji tren istasyonunda Krişna adlı çocuk (ön planda), bu iki kadının da dahil olduğu bir şebeke tarafından kontrol edilen pek çok çocuk dilenciden biri. Krişna, yaralı sırtı yoldan geçenlerde acıma duygusu uyandırdığı için sağlam dilencilere kıyasla daha çok para topluyor; ve kadınlar her bir rupiyi elinden alıyor. İstasyonda yatıp kalkıyor, içme ve yıkanma suyunu vagonların altında toplanan su birikintilerinden sağlıyor ve efendilerinin önüne attığı yemek artıklarıyla karnını doyuruyor. Bir Kafeste Geçen Hayat Sureka ömrünün çoğunu, Mumbai'deki (Hindistan) bu yaklaşık iki metre karelik genelev hücresinde geçirmiş. Burası uyuduğu, yemeğini pişirdiği ve birkaç parça kişisel eşyasını tuttuğu yer; ona AIDS virüsü bulaştıran müşterisine de burada hizmet vermiş. Paylaşılan Zafer Francisco Martinez (soldaki) ve Alejandro Benitez'in olağanüstü bir bağ ile birbirine bağlı: İkisi de modern köle sahiplerinden zulüm görmüş, ikisi de kendilerini başka tarım işçilerinin Florida'nın tarla ve bahçelerindeki kölelikten kurtulmasına yardım etmeye adamış. Benitez, bölgeyi terk etmek isteyen bazıları köle olan tarım işçilerini taşıdıkları için patronuyla birlikte silahlı köle sahiplerinin saldırısına uğradığında bir yolcu minibüsünde çalışıyordu. Geçen yıl köle tüccarları Juan, Ramiro ve Jose Luis Ramos'un toplam 34 yıl hüküm giyerek hapse atılmasıyla sonuçlanan davanın açılmasında federal dedektiflere yardımcı oldu. Martinez, yakınlardaki zorla çalıştırıldıkları bir işletmeden kaçtıktan sonra Immokalee İşçi Koalisyonu'na (yukarıda koalisyon merkezi görülüyor) katıldı. Şimdi öteki tarım işçilerini hakları konusunda bilgilendiriyor ve köle olarak çalışmaya zorlanmış mağdurların yeniden özgür bir yaşam kurmalarına yardımcı oluyor. "Kurtarılacak hiçbir kölenin kalmayacağı günleri umutla bekliyoruz" diyor Martinez, "ama köleler olduğu sürece bu yaptığımız işten gurur duyuyoruz." Bugün dünyada, 400 yıl boyunca Atlas Okyanusu üzerinden yapılan köle ticareti sırasında Afrika'dan kaçırılmış olanlardan daha fazla köle var. Modern insan ticareti, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığıyla küresel ölçekte rekabet ettiği gibi yaşamları karartma konusunda da onunla başa baş gidiyor. Başlıkta bir söz oyunu yok. Bu makalenin konusu köleler; cüzi bir ücret karşılığı çok çalışıp köle gibi yaşayanlar değil. 200 yıl öncesinin insanları da değil. Konu dünyanın her tarafında alınıp satılan, esir edilen, şiddet gören, sırtından para kazanılan 27 milyon insan. Yani, dini zenginlerden alıp fakirlere veren Robin Hood’un barındığı ormandan alan Sherwood Şatosu kuzeybatı Bosna’da Priyedor’un hemen dışındaki ana yolun kıyısında bir hayalet gibi yükseliyor. Burası eski demiryolcu, sonradan ise Bosna’da köle kaçakçısı olarak nam salmış Milorad Milakoviç’in idarehanesi. Kale kapısı görünümlü girişi adaleli, dövmeli delikanlılar bekliyor. Bir taraftaysa Milakoviç’in üç Sibirya kaplanı, kafesli bölmelerinde av peşindeymiş gibi dolanıyor. Kasvetli bir bahar sabahı oraya tek başıma vardım (çünkü yerel rehber ya da tercümanların hiçbiri bana eşlik etmeye cesaret edememişti) ve 54 yaşındaki irikıyım evsahibimi, camekânlı yüzme havuzunun başında öğle yemeği için kurdurttuğu sofrada beni beklerken buldum. Sherwood’un efendisi yaptığı işten hiç utanmıyor. Bir keresinde, Priyedor’daki genelevleri için satın aldığı kadınlarla ilgili sicilini ayrıntılarıyla kamuoyuna açıklayan gözüpek bir insan hakları eylemcisine şöyle sormuş: “Kadın satmak suç mu? Futbolcular da alınıp satılmıyor mu?” Bosnalı bir Sırp olan Milakoviç, eylemci kadını sözünü sakınmadan konuştuğu için ölümle tehdit etmişse de bana yaklaşımı daha yumuşaktı. Deniz ürünleri salatası ve biftekten oluşan hafif havuz başı yemeğimizi yerken, eski Doğu Bloku’ndaki anavatanlarının harap olmuş ekonomisinden kaçıp akın akın gelen genç kadınlar hakkında tartıştık. Milakoviç, Bosna’da fuhuşu yasallaştırmaya yönelik projesini hayata geçirmek için yanıp tutuştuğunu söyledi: “Amaç insanların alınıp satılmasını durdurmak; çünkü o kızlar da birer ana–baba evladı.” Bu evlatlardan biri de aralıksız sigara içen Victoria adlı miyop bir sarışın. Daha 20’sinde uluslararası köle ticaretinin tecrübelilerinden. Yaşamının üç yılını esaret altında geçirmişti. Yani hapsedilerek ya da özgürlüğü kısıtlanarak çalışmaya zorlanan veya şiddet yoluyla denetim altında tutulan ya da bir biçimde meta muamelesi gören dünya üzerindeki tahminen 27 milyon erkek, kadın ve çocuktan biriydi. Victoria’nın serüveni 17 yaşında, eski Sovyet cumhuriyeti Moldova’nın ekonomik açıdan çökmüş başkenti Kişinev’de okulunu bitirir bitirmez başlamıştı. “Ne iş vardı ne de para” diye açıklıyor sadece. Bu yüzden bir arkadaşı –“en azından ben arkadaşım olduğunu düşünüyordum” diyor– Türkiye’deki bir fabrikada iş bulmasına yardım edebileceğini söylemiş, o da bu fırsatın üzerine atlayarak arkadaşının Romanya üzerinden arabayla kendisini götürme teklifini kabul etmişti. “Ama batıya, Sırbistan sınırına doğru gittiğimizi fark ettiğimde bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu anladım.” Artık çok geçti. Sınıra vardıklarında bir grup Sırp’a teslim edilmiş, adamlar onu 18 yaşında gösteren yeni bir pasaport düzenlemişti. Onu yaya olarak Sırbistan’a götürmüş ve direnirse canından olacağını söyleyerek tecavüz etmişlerdi. Sonra da korumalar eşliğinde, yıllar süren ve soykırımla örülü bir iç savaşın ardından uluslararası yardım sağanağıyla yeni baştan kurulmakta olan Bosna–Hersek’e gönderilmişti. Victoria artık sadece alınıp satılan bir metaydı ve iki yıl boyunca farklı genelev sahipleri tarafından ortalama 1500 dolara 10 kez satılmıştı. Sonunda, dört aylık hamileyken kürtaj korkusuyla kaçmıştı. Onu Mostar’da, bir grup Bosnalı kadının himayesinde saklanırken buldum........... Yazı: Andrew Cockburn Fotoğraflar: Jodi Cobb
  11. Hindistan'da çekilen bir fotoğrafla başlıyoruz. Fotoğraftakiler çocuk işçi çalıştırılmasını protesto eden hintli çocuklar. Önceleri işçi olarak çalıştırılan ve bir sivil toplum kuruluşu tarafından okullarına geri dönmeleri sağlanan çocuklar. Çocuk işçilerin çaresizliği ve güçsüzlüğünü anlatmak için kollarını bağlamışlar, o ana bakınca ''bu yola başvurmasalar da sadece bakışları yaşadıkları sıkıntıları anlatmaya yeterdi'' diye düşünüyor insan.
  12. "Ölüme son çare olarak bakmalısın. Hiç kimsenin seni alıkoyamayacağını bil. Ama ölüme gidebileceğin için onu yedekte tut; sonuna kadar. Diyelim ki gece bir kâbus gördün. Bunun bir kâbus olduğunu bilirsin ve kurtulmak için başını biraz oynatman yeter. Her şey daha basit, daha dayanılır hâle gelir ve bir bakarsın en korktuğun şeyden zevk alır olmuşsun. Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa... Hayat budur de, ikinci kez çağrılacağın bir oyun olduğunu söyle. Zevk verici ve acı çektirici bir oyun, inanç ve aldatmaca oyunu, maskeler oyunu. Onu sonuna kadar oyna, ister oyuncu olarak, ister izleyici olarak. İzleyici olman daha iyi, içinden kolay çıkarsın. "Son Kurtuluş Çaresi" yaşamama hep yardımcı olmuştur. Elimin altında olduğu için, bu çareye hiç başvurmadım. Ama ahretin direksiyonu elimin altında olmasaydı, kendimi tuzağa düşmüş hisseder ve bir an önce kaçmaya bakardım." AMİN MAALOF..
  13. sunayi da deli gönül sunayi..........
  14. bencede postmodernizm; giderek büyüyen bu kapitalist düzende üretemeyen,okumayan,neyi izleyeceğini bilmeyen,güdük beyinlerin antiestetik eserlerine ve fikirlerine koydukları içi boş ve saçma sapan bir deyimdir sadece...yoksa bunca zevksizliği ve bayalığı nasıl açıklarlar..
  15. hiçbirşeyin sonunun geldiği falan yok... sadece kavramlar kabuk değiştirerek yoluna devam ediyor o kadar....
  16. sefalar getirdin...
  17. sayman... ortaaaaam yinemi yemek........
  18. mutlu yıllar golgi....
  19. beyazıthana küçük bir katkıda benden..... dünyada vaktini televizyon başında geçiren ilk iki ülke; 1-amerika 2-türkiye... buradan hangi halkların koyun gibi güdüldüğü gayet açık sanırım.
  20. # Fırında Köfte # Fırınlanmış Şaraplı Bonfile # Hünkar Kayığı # İzmir Köftesi # Jambonlu Patates # Kavurma # Kıymalı Steak # Kuru Köfte # Kuzu But Fırın (Şaraplı) # Kuzu Elbasan Tava # Kuzu Fırın # Kuzu Kapama # Kuzu Kuşbaşı Dereotlu # Patatesli Kıymalı Oturtma # Rozbif # Rulo Köfte # Salçalı Biftek # Şnitzel # Yoğurtlu Arap Köftesi # # İncik Milano Usulü # Kıymalı Yeşil Mercimek # Kuzu Elbasan Tava # KuzuKuşbaşı # Macar Gulaş # Nasi Goreng # Orman Kebabı # Papaz Yahnisi # Salçalı Biftek # Tas Kebabı # Tavuk Bonfile Curry Pilavlı # # Biber Dolması # Bulgurlu Lahana Sarması # Etli Bamya # Etli Enginar # Etli Yaprak Sarması # Ispanak Köklü Yeşil Mercimek Kıymalı Mercimek # İslim Kebabı # Kabak Çintme # Kabak Dolması # Kabak Granite # Kabak Kıymalı # Kapuska Fırında # Kapuska Fırında # Karnabahar Pane # Karnıyarık # Kereviz # Kereviz, Pırasa Ekşili # Kıymalı Ispanak # Kuru Fasulye # Meksika Karması # Musakka # Musakka Rum Usulü # Nohut # Patates Gulaş # Patlıcan Silkme # Pırasa Graten # Pırasa Mücver # Pırasa Paçası # Pırasa Paçası # Semizotu Kıymalı # Soganlı Patates # Tavuklu Bamya # Türlü Güveç vallaha liste uzar gider.....
  21. saolun.... poğaçasızmı ..........
  22. yumul goçum yumul........ sincanlı bir sanatçı şahsiyetin...
  23. selam forum milletinin insanları..... nasılsınız?? bana bi çay..içip kaçacam yine.. işler yoğun...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.