Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

muki

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. Bu dünyada içmeseler de olur. Nasılsa diğer tarafta bol bol içecekler.
  2. Gül, "Cumhuriyet Mitingi" düzenleyen STK'ları Köşke çağırmadı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün saat 16.00'da Çankaya Köşkü'de sivil toplum örgütleri için düzenleyeceği resepsiyona, "Cumhuriyet mitingleri" düzenleyen sivil toplum örgütlerini davet etmedi. Bugün yapılacak resepsiyona, sivil toplum örgütleri, dernek, vakıf, sendikaların yöneticileri, basın-yayın kuruluşlarının temsilcileri ile spor kulüplerinin yöneticilerini davet etti. 22 Temmuz seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı seçilen Gül, "bütün toplum kesimlerini kucaklayacağını" söylemesine rağmen davetiye göndermemesi "manidar" bulundu. Cumhuriyet Mitingilerini düzenleyen Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Cumhuriyet Kadınları Derneği'ne davetiye gelmedi. Kendilerine davetiye gelmediğini belirten dernek yöneticileri, gönderilmesi halinde bunu değerlendirmeye alıp ona göre karar verecek olduklarını söylediler. ADD Genel Sekreteri Ali Ercan, derneğe davetiye gelmediğini, Şener Eruygur Paşa'nın ismine geldiğini ve şehir dışında olduğu için katılmayacağını söyledi. ÇYDD Başkanı Türkan Saylan ise böyle bir davetiye beklentisi içinde olmadıklarını söylerken, CKD Başkanı Şenal Sarıhan ise, davet gelmemesinin kamuoyunun dikkatini çekeceğini düşündüğünü söyledi. Alıntıdır Milliyet ''Görevde bulunacağım süre içerisinde hiçbir ayrım yapmaksızın bütün vatandaşlarımızı kucaklayacağım. Tarafsızlığımı titizlikle koruyacağım ve devlet organlarının uyumlu çalışmasını sağlamak için elimden gelen bütün gayreti göstereceğim'' Bunlar Gül'ün sözleri hatırlatırım...
  3. muki şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Başbakan Yardımcısı olduğu dönemlere ait ekonomik rakamları yuvarladığı eleştirilerine sert yanıt verdi. Erdoğan “Bu gün de bir köşe yazarı bize rakamı yuvarlayan olarak söylüyor. Rakamları yuvarlayan karşınızda. Bunlar, bu medya CHP yanlısı olduğu için bu tür şeyleri yazıyor. Bu köşe yazarları da CHP yanlısı. Tayyip Erdoğan rakam yuvarlamayı sevmez" dedi. Erdoğan, 22 Temmuz seçimlerinden sonra partinin il başkanları ile yaptığı toplantıda konuştu. Erdoğan, hükümet programı okunurken “Sessiz yığınların sesiyiz, kimsesizlerin kimsesiyiz" sözlerine CHP sıralarından birisinin “Bu bize ait" dediğini belirterek şöyle konuştu: “O geri kalmıştır. Biz siyasete başladığımızda bunu söyledik, bugün değil. Onlar çalıntıya bayılırlar. Kimsesizlerin sesi, sessiz yığınların sesi olanlar niçin acaba ülkemizin doğusuna, güneydoğusuna gidemedi? Neden uğrayamadı" KASTETTİĞİ TUFAN TÜRENÇ Mİ? Erdoğan'ın eleştirilerinde kastettiği köşe yazarının Hürriyet Gazetesi'nden Tufan Türenç olduğu bildirildi. Türenç'in bugün Hürriyet'te yayınlanan yazısı şöyle: Ülke için hepimizin sorumluluğu var POLİTİKACILAR, özellikle de iktidardaki politikacılar halka doğruları söylemek zorundadır. Başbakan Erdoğan gerek hükümet programını okurken, gerekse eleştirileri yanıtlarken bu kuralı sık sık çiğnedi. Biliyorum, Tayyip Bey seçim zaferinin sarhoşluğunu henüz üzerinden atamadı. Öyle ya, yüzde 46.6 oy verdi bu halk ona. Onun için ne söylerse bu halkın kendisine inanacağına güveniyor. Bir örnek verelim. Eleştirileri yanıtlarken Baykal’ın Maliye Bakanlığı döneminde reel faizlerin yüzde 40 olduğunu söyledi. Sözü, "Senin, bizim dönemimizi eleştirmeye hakkın yok" demeye getirdi. Baykal da çıktı, "Benim Maliye Bakanlığım döneminde faizler Sayın Başbakan’ın dediği gibi yüzde 40 değil, yüzde 9’du" dedi. Rakamlara göre Baykal haklı. AKP’ye yakın gazeteler Tayyip Bey’in CHP’nin Tansu Çiller’le yaptığı kısa koalisyon dönemini kastettiğini yazıp olayı saptırmak istediler. Başbakan’ın rakamları istediği gibi eğip büktüğünü biliyoruz. Zaten işine gelenleri söylüyor, işine gelmeyenleri ise es geçiyor. Kimse aldırmıyor. Bu kez de öyle oldu. Tartışma geçti gitti. Kimse üzerinde bile durmadı. * * * Nedendir bilinmez toplum inanılmaz bir vurdumduymazlık içinde. Laiklik, demokrasi, cumhuriyet, cumhuriyetin kazanımları, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkma, hukuk devleti, toplum ahlakı, birey hakları, soygun, talan, yolsuzluklar için toplum ve kurumlar suspus... Nereye kadar gider bu iş? İnsanlar ürkütücü bir bıkkınlık, bir karamsarlık içinde. Ciddi ciddi Türkiye’yi terk etmeyi düşünenler bile var. Açık açık "Artık bu ülkede yaşanmaz, çekip gideyim" diyorlar. Hiçbir dönemde görmediğim bu ruh halinin yaygınlaşmasından ciddi şekilde endişe ediyorum. Bu psikolojinin üzerinde durulması gerekir. Bunlar iyiye işaret değil. * * * Ekonomiye gelince... Çizilen bütün pembe tablolara karşın dengeler hálá pamuk ipliğine bağlı. Kırılganlık sürüyor. Şimdi Dışişleri Bakanı olan Babacan bile dengelerin bozulması durumunda duvara toslayabileceğimizi itiraf ediyor. Bir ülke üretmeden, yaratmadan borçla nereye kadar gidebilir? AKP yandaşı olanların dışında bütün uzmanlar bunun sürdürülebilir olmadığını söylüyor. Gelir dağılımında ise durum feci. Bugün gelir vergisinin yarısını işçi-memur kesimi ödüyor. Durumun ne kadar vahim olduğunun önemli bir göstergesidir bu. Jaguar marka otomobillerin dünya yetkilisi geçenlerde Türkiye’nin en iyi alıcıları arasında olduğunu söyledi. "Türkiye’de babalar çocuklarına Jaguar alıyor. Satışlarımız çok iyi" dedi. Hemen bütün lüks otomobil satışları bakımından varlıklı bir ülke olmayan Türkiye iştah kabartan bir pazar. "Ne var bunda? Parası varsa adam isteği arabayı alır" diyenler olabilir. Doğrudur, bu ülkede parası olan istediğini satın alma özgürlüğüne sahiptir. Ama çarparak, çırparak, talan yaparak, vergi kaçırarak değil. Namusuyla, bileğinin hakkıyla kazanarak. Namusuyla, bileğinin hakkıyla kazanarak. Alıntıdır Milliyet Erdoğan, kendinden olmayan seslere sesini fazla yükseltmeye başladı. Kendilerine doğruyu söyleyen herkesin CHP'li olduğunu sanıyor galiba. Bundan sonra yaptığı her hatada, söylediği her sözde daha fazla eleştiriyi hazmetmesi ve ona göre adımını doğru atması lazım aslında Erdoğan'ın. .
  4. Elbette anaerkillikten ataerkilliğe geçtik. Ama dinler ortaya çıktığında neden Allah, yarattığı kadın cinsinin haksızlığa uğradığını görüpte bu haksızlığı düzeltme yönünde gideceğine bir de tasdiklemiş? Yoksa bu, gönderdiği tüm peygamber sıfatlı insanların erkek oluşundan kaynaklanıyor olmasın?
  5. muki şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Hiç soruyormusunuz kendinize acaba, felaketin içine yeni doğan bebekler ne yapmışta karşılığını alıyor diye. Ama doğru ya, Allah her şeyi bilendir, bu problemle o uğraşsın, bize ne!
  6. Bazı insanlarda akıl yok, fikir yok, mantık da yok. Burada bu kadar gürleyip şakıyabiliyorsak bunu bir tek insana, o da ATATÜRK'e borçluyuzdur. Başlarınızı secdeye koyarken bunu unutmamanızı tavsiye ederim.
  7. Sayın zedan, biz Türkiye denen bir ülkede yaşıyoruz. ABD'nin AB'nin köpek mamalarına ne kadar harcadığı veya kime ne yardımda bulunduğu veya bulunmadığı bizleri ilgilendirmez. Biz kendi işimize bakalım ve yatağa yattığımızda vicdanımıza 'bugün bir insan için ne yaptım' diye soralım.
  8. muki şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    O kadar acındırıcı yazmışsınız ki, az kalsın gözümden yaş gelecekti. Yani siz şimdi, türban siyasi istismar malzemesi yapılmıyor mu diyorsunuz?
  9. Yıkın Heykellerimi Ey milletim Ben Mustafa Kemal'im Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim Hala en hakiki mürşit değilse ilim Kurusun damağım dilim Özür dilerim Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi Özgürlük hala En yüce değer Değilse eğer Prangalı kalsın diyorsanız köleler Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı Baş tacı edebiliyorsanız Sanatın içine tüküren adamı Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi Yetmediyse acısı şiddetin savaşın Anlamı kalmadıysa Yurtta sulh dünyada barışın Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi Özlediyseniz fesi peçeyi Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi Hala medet umuyorsanız Şıhtan şeyhten dervişten Şifa buluyorsanız Muskadan üfürükçüden Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek Kara çarşafa girsin diyorsanız Yobazın gazabından ürkerek Diyorsanız ki okumasın Kadınımız kızımız Budur bizim alın yazımız Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi Fazla geldiyse size Hürriyet cumhuriyet Özlemini çekiyorsanız Saltanatın sultanın Hala önemini anlayamadıysanız Millet olmanın Kul olun Ümmet kalın Fetvasını bekleyin şeyhülislamın Unutun tüm dediklerimi Yıkın diktiğiniz heykellerimi RAHAT BIRAKIN BENİ Süleyman Apaydın
  10. muki şurada cevap verdi: suheda başlık Güncel Konular
    Kadınlar sizin tarlanızdır, onlara istediğiniz gibi girip çıkın zihniyeti olursa, kadının saçından değil her bir tarafından nem kapar bu zihniyetteki soy()lu erkekler. Atatürk'ü saf dışı bırakıp Cumhuriyet'i yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar, ama bu işin başarıyla sonuçlanacağını düşünüyor olamazlar. Düşünüyorlasa bile, yanlış düşünüyorlar.
  11. muki şurada cevap verdi: bozan başlık Güncel Konular
    Evet korkularımız şu an farklı, fakat siz sanıyormusunuz ki yeni hayat dediğiniz hayat gelirse şayet, dinciler başlarını dinden kaldırıp ta gelememiş olduğumuz yerlere geleceğiz? Bakın bu konuda ne kadar ileri görüşlü olunduğu İ.Gökçek'in sözlerinden belli; ''Bizce ATATÜRK, PUTA TAPMA döneminin sona erdiğini, RESİM ve HEYKEL'in PUT olarak görülüp yasaklanmasının doğru olmadığını, bu dallarda çalışmak isteyenlere kötü gözle bakılmamasını sağlamak istemiştir. Sözünün muhatabı YOBAZLAR'dır. Her resme,her heykele "günah" diye bakanlardır. Ben onun lâflarını üzerime alınmam. Am pek öyle resim ve heykel merakım da yoktur. Çünkü bunlar bizim kültürümüzün bir parçası değildir. Biz deriz ki, eğer ATATÜRK bugün yaşayıp ta BAYRAM günlerinde, kendi ölüm yıldönümünde insanların kendi heykelleri önünde saf saf dizilip, selam verip, boyun büktüğünü görseydi; bunu yaptıranların suratına tükürür, heykellerini de büstlerini de yıktırırdı! Ama ya Kabe? Özgür üniversite korkusu mu dediniz? Sizin dediğiniz yeni hayat gelirse şayet, kadınlarımız özgürce üniversiteye gitseler bile sadece üniversiteye gitmiş olmak için gidecekler. Onlar da sonradan evlenip tıpış tıpış evlerinin kadını, çocuklarının anaları, erkeklerin tarlaları olacaklar. Uzaya çıkmak, uçak gemisine sahip olmak mı dediniz? Vatanı parsel parsel satan, tersanelerini, limanlarını satan bir ülkenin uzaya çıkmayı bırakın, uzay gemisi imal edecek fabrikasının kurulacağı toprak, uçak gemisini de yapacak tersanesi olmayacak. Sizin saydıklarınızın hepsi yeni hayat dediğiniz hayatta gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşüncelerden öte gidemez.
  12. Tesekkürler frozen! Bekaret ile ilgili okuduğum en anlamlı yazı.
  13. muki şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    Bu yorum da haftanın fıkrası gibi...
  14. muki şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Şehirlerarası sefer yapan otobüslerde 'namaz molası' için taleplerin arttığı öğrenildi. Firma yöneticileri, "Böyle bir uygulama yok, ama son zamanlarda bazı yolcuların ısrarlı davranışları nedeniyle mola vermek zorunda kalıyoruz" dediler Şehirlerarası sefer yapan firmalara bağlı bazı otobüslerin, yolculuk sırasında "namaz molası" için camilerin önüne götürüldüğü belirlendi. Tartışmalı uygulamalardan biri, 2 Eylül Pazar akşamı Samsun'un Terme ilçesinden İstanbul'a gelmek üzere Metro Turizm'e ait bir otobüsü kullanan yolcunun şikâyeti üzerine ortaya çıktı. Yolcu, yaptığı açıklamada, 34 SM 746 plakalı aracın saat 18.15'te hareket ettiğini, biri yolcu almak üzere iki kez mola verildikten sonra saat 20.00'de bir caminin önünde park edildiğini anlattı. İddiaya göre, otobüsten inen bazı kişiler, caminin avlusunda önce abdest aldı, ardından namaz kıldı. Bu sırada otobüste yarım saat bekleyen yolcuların itirazı üzerine gerginlik yaşandı. Gerginlik sırasında şoför ile muavin arasında sözlü tartışma da oldu. Yolcular, otobüsü camiye çekmek zorunda bırakılan şoförün de zorunlu namaz molasından rahatsız olduğunu söylediler. Metro Turizm Genel Müdürü Sinan Solok, şoförün mecbur kalmış olabileceğini, ancak bu durumun asla kabul edilemeyeceğini söyledi. Solok, "Bu, yönetmeliğimize ve uygulamalarımıza ters düşen bir durumdur. Günlük 1500 seferimiz var, her mola talebine yanıt veremeyiz. Bu olay, cezaya tabidir, gereği yapılacak" dedi. TOFED: Tartışmalar çıkıyor Konunun şehirlerarası seferlerde ciddi tartışmalara neden olduğunu da, Türkiye Otobüsçüler Federasyonu (TOFED) Başkanı ve Ulusoy Genel Müdürü Mustafa Yıldırım'ın açıklamaları ortaya koydu. Yıldırım, "Namaz vakitlerinde camiye gidilerek mola verilmesi talepleri sektörün baş ağrısı oldu. Şoför kabul etmezse ciddi tartışmalar çıkıyor" dedi. Türkiye'nin dört bir yanından, özellikle Doğu Karadeniz'den gelen otobüslerde bazı yolcuların zorla otobüsü durdurmaya çalıştığını anlatan Yıldırım, şöyle konuştu: "Bunu bir gerilim unsuru haline getirmeye başladılar. Namaz talebi oluyordu, ama şimdi bir kesim bu işin üzerine gidiyor, durmadığınız zaman sorun çıkıyor." Şoförlere suçlama: Dinsiz! Yıldırım şöyle devam etti: "Otobüs içinde hoşgören de var, tepki gösteren de. Doğru olan otobüsün bu nedenle durmamasıdır, çünkü kaza namazı kılınabilir. Türkiye'de günde yaklaşık 15 bin sefer yapılıyor, günde 90 bin otobüs çalışıyor. Günde beş vakit namaz için durulması büyük bir olay. Baskı yapıp kavga çıkarmak doğru değil. Şoförlerin kaza riski artıyor, çünkü 'dinsizlikle' suçlanıyorlar, sinirleri bozuluyor." Bu nedenle Ulusoy firmasında önlem almak zorunda kaldıklarını söyleyen Yıldırım, camiye gidilmesi için ısrar eden yolcu olursa otobüsten parası iade edilerek indirilmesine ya da bir sonraki otobüsle yolculuğunun devamının sağlanmasına karar verildiğini söyledi. Bir seferde benzer bir tartışmaya kendisinin müdahale ettiğini anlatan Yıldırım, "Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda açıklama yapmalı. Çünkü hiçbir din adamı 'otobüsü durdurun' demez. Amerika'ya o kadar Müslüman gidiyor, uçağı mı durduruyorlar?" diye konuştu. FİRMALAR NE DİYOR? BOSS: Garajda konuşuluyor, duyduk Ramazan Tara (BOSS Genel Müdürü): Bizim böyle bir uygulamamız yok, ancak garajlarda konuşuyorlar, duyuluyor, 'Namaz için şurada duruldu' diye konuşmalar oluyor. Şoför kendi inisiyatifini kullanmış olabilir. Yerel firmalarda daha çok olur gibi geliyor. İbrahim Rıfkı (Pamukkale Turizm Genel Koor.): Biz İzmirli bir firma olduğumuz ve genellikle batı bölgelerine hizmet verdiğimiz için bu durumla hiç karşılaşmadık. Böyle bir uygulama söz konusu olamaz. İSTANBUL MÜFTÜSÜ PROF. ÇAĞRICI 'Daha sonra kaza namazı kılınabilir' Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı (İstanbul Müftüsü): Otobüsün içerisindeki diğer yolcuların üzerinde psikolojik baskı kullanarak, otobüsü zorla bir yerlerde bekletmek hoş değil. Otobüsün içerisinde işaretle namaz kılmak mümkündür. Vakit denk geliyorsa, ki çoğunlukla denk gelir, mola yerlerinde kılınabilir. Namazını hiç kılamadıysa kaza edebilir. Bunun için, ilk uygun yerde, kaçırdığı namazların farzlarını kılar. Aynen oruç borcu gibidir, seferi durumdadır, kaza namazı kılar. Şükran Pakkan Artı güzergahlar üzerine camiler kurulursa şaşmam.
  15. Türkiye'nin sorunu hür düşünememe yeteneğidir. Bu millet hep birilerinin önderliği altında yoluna devam edecektir. Ama elbette her önder bu ülkenin iyiliği için çaba sarf ediyor anlamına gelmez. Bu durumda umarız ki başa gelenler -bu hangi konuda, hangi alanda olursa olsun- aklı başında, ne yaptığını bilen, ülkemizi sözde değil, özde refah seviyesine çıkaran önderler olsun.
  16. Erkekte o tarlaya istediği gibi girip çıkar, kime ne. Şişme bebek misali.
  17. muki şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Muhammed yüzünden kedi köpek oyunu biterse bir gün bulabilir belki.
  18. muki şurada cevap verdi: sardunyam başlık Felsefe
    Bilinçlenen her insan ile birlikte umut ışığı da büyüyor ve bu insanlar her geçen gün çoğalıyor. Umut ışığının başı sevgili sardunyam olsun... sonra ben... ve sonra sen... sen... sen.. sen.. Bakın, ortalık aydınlanmaya başladı bile.
  19. muki şurada bir başlık gönderdi: Bilim İnsanları Biyografileri
    Alman bilim adamı ve Kuantum Kuramı'nın kurucusudur. Berlin’de Kirchoff ve Hemholtz’un yanında öğrenime başladı, 1879’da Münih Üniversitesi’nden mezun oldu. Burada beş yıl öğretim görevliliğinden sonra, Kiel Üniversitesi’nde matematik profesörü oldu. 1889’da Kirchoff’tan boşalan kürsüye çağrıldı ve 1928’de emekliye ayrılana dek bu görevinden ayrılmadı. Planck, Hitler rejimine karşı çıktığı için, savaşın bitimine kadar çeşitli güçlüklere uğradı. İkinci oğlu, Hitler’e düzenlenen suikastta yeraldığı için idam edildi. Naziler yaşlı Planck’a, "Nazizme inanç ve bağlılık duyurusunu imzala, oğlun idamdan kurtulsun" önerisini getirdiler. Planck, tek umudu olan oğlunun ölümü pahasına, yaşam anlayışına ters düşen duyuruyu imzalamadı. Birkaç sene sonra da öldü. Planck’ın buluşu, enerjinin sürekliliği fikrini temelden sarsıyordu. Eski Latin özdeyişi, "Natura non facit saltus" (Doğa asla sıçramaz), böylece yanlış çıkmış, klasik fiziğin dayalı olduğu sütunlardan belki de en önemlisi, doğanın sürekliliği varsayımı, belki de çökmüş oluyordu. Doğa olgularını mekanik modellere oturtarak değil, soyut matematiksel ilişkilere indirgeyerek açıklama yoluna giden ikinci ve belki de daha önemli bilimsel devrim Max Planck’ın başlattığı Kuantum Kuramı ile gerçekleşmiştir (Birincisi Einstein’ın Görecelik Kuramlarıdır). 19. yüzyılın sonlarında ısıtılarak kızıl-kor hale gelmiş bir metalin çıkardığı ısı ve ışık radyasyonunun niteliği pek çok fizikçinin ilgisini çeken bir problem oluşturuyordu. Özellikle radyasyonu yalnız sıcaklık faktörüne dayanan "kara cisim" denilen aydınlatma standardı, ideal bir durum ortaya koyduğundan, çalışmalar daha çok bu tür radyasyon üzerinde toplanmıştı. Bilindiği gibi, ateşte kızdırılan bir maşadan, önce spektrumun kızıl-altı kesimine düşen uzun dalgalı radyasyonlar çıkmaya başlar. Bu süreçte maşa önce kırmızı, sonra turuncu, daha sonra sarı, en sonunda diğer renklerin eklenmesiyle beyaz görünür. Sıcaklığın daha da artmasıyla radyasyon spektrumun morötesi kesimine göre gözle görülemeyecek kadar kısa dalgalara dönüşür. Kara cisim (veya herhangi bir metal) spektrumu enerjinin farklı dalga uzunlukları arasında nasıl dağıldığını göstermektedir. Planck çalışmaya başladığında, bu enerji dağılımı ölçülebilmekteydi; problem, ölçme sonuçlarının beklenene uymamasından doğuyordu. Radyasyon enerjisi sürekli bir akış biçiminde kabul edildiğinden, spektrumun kısa dalga (yüksek frekans) kesiminin alabildiğine geniş olması, hatta sınırsız uzaması gerekirdi. Başka bir deyişle, dalga uzunluğunun giderek kısalmasıyla, enerjinin sonsuza doğru artması söz konusuydu Fizikçiler bunu, "morötesi-katastrof" diye niteliyorlardı. Ne var ki, deney hiçbir maddenin, ne denli kızdırılırsa kızdırılsın, sonsuz enerji vermediğini gösteriyordu. Üstelik çıkan enerjinin büyük bölümünün orta dalga uzunlukta olduğu görülüyordu. Çözüm basitti: Mor-ötesi katastrof beklentisine yol açan, ayrıca gözlemlere yeterince uymayan radyasyon enerjisinin sürekliliği varsayımından vazgeçmek. Ancak bize şimdi açık ve basit görünen bu çözüm o sırada akıldan geçirilemeyecek kadar ters ve anlamsızdı. Doğanın sürekliliği, bir hipotez ya da varsayım değil, kuşku götürmez bir gerçek sayılıyordu. Aslında problemi çözmekle büyük bir devrime yol açan Planck bile klasik fiziği reddetmiş değildi. Durum gerçekten paradoksaldı. Planck, çözümü getiren formülü ortaya attığında, bunun inandığı fiziği temelinden sarsabileceğini aklından geçirmemişti. Çözümüne, ölçme sonuçlarını ve bu sonuçlar arasındaki ilişkiyi matematiksel olarak dile getiren masum bir formül gözüyle bakıyordu. Kaldı ki, anlamını iyice kavramadığı formülünü açıklığa kavuşturmak için kullandığı matematiksel işlemi doğru uyguladığı da söylenemez. Ancak, formülün, kara cisim radyasyon problemine, doğru bir çözüm getirdiğinden emindi. Çok geçmeden, bir tür deneme-yanılma yoluyla ulaştığı denklemin temel varsayımları nasıl alt üst ettiğini gördüğünde kendisi de şaşıracaktır. Planck, problemin çözümünü ararken, Boltzmann’ın istatiksel metodundan yararlanma yoluna gider. Bir durumun olasılık derecesini belirlemeye yarayan bu yöntem, uygulandığı konunun sayılabilir olmasını gerektirir. Enerjiye uygulanması da enerjinin birtakım kesinti veya bölümlerden ibaret olduğunu varsaymakla ancak mümkün olabilirdi. Nitekim bu noktayı gören Boltzmann ve onu izleyenler enerjinin böyle bölünmesini elverişli, ama geçici bir hesaplama tekniği saymışlar, sonunda başka bir teknik aracılığıyla enerjiyi sürekli kılan duruma dönülebileceğinden söz etmişlerdi. Mor-ötesi katastrof beklentisine düşmekten sakınma yolunu arayan Planck, son adımda, belki de bilmeyerek, enerji bölümlerini birleştirmeden bırakır ve tam bu noktada formülünde dile getirdiği ilişki gözleri önünde belirerek amacına ulaşır. Çünkü kesik veya bölümler biçiminde ele alınan enerji sonsuza dek bölünemez, bu da radyasyon enerjisinin sürekli veya miktar olarak sonsuz olmadığı demektir. Kaldı ki, bölümlerin eşit olmadığı düşünülürse, enerji dağılımını çoğu kısa dalgalara gitmeyecek şekilde düzenlemek mümkündür. İşte Planck, bu yoldan giderek Kuantum Kuramı'nın temel taşı olan basit formülüne ulaşır: E = hf (Formülde, E enerji, f radyasyon frekansı demektir; h ise sabit bir sayıyı C.G.S. sisteminde 0.0000000000000000000000000066, veya kısaca 6.6x10-27 birim erg-saniye olarak temsil etmektedir.) Formül Planck’ın "kuantum" dediği bir enerji parçacığıyla bir dalga frekansı arasındaki ilişkiyi dile getirmektedir. Buna göre, bir kuantum enerjisini bulmak için dalga frekansını Planck sabiti ile çarpmak gerekir. Öte yandan, herhangi bir radyasyonda verilen enerji miktarı dalga frekansına bölündüğünde sonucun daima h’ye, yani Planck sabitine, eşit olduğu görülür (Işık hızı gibi Planck sabiti de doğanın temel değişmezlerinden biri olarak kabul edilmektedir). Planck’ın buluşu, "Işığın Dalga Teorisi" ne doğrudan bir tehlike teşkil etmiyordu belki, fakat enerjinin sürekliliği fikrini temelden sarsıyordu. Kara cisim radyasyonunda enerjinin kesik kesik veya sıçrayarak (bu sıçramalar h ile temsil edildiğine göre son derece küçük olmalı) değiştiğini kabul etmek gereği çıkmıştı ortaya çünkü. Eski Latin özdeyişi, "Natura non facit saltus" (Doğa asla sıçramaz), böylece yanlış çıkmış, klasik fiziğin dayalı olduğu sütunlardan belki de en önemlisi, doğanın sürekliliği varsayımı, belki de çökmüş oluyordu. Ünlü fizikçi Max Born, Planck için şöyle diyordu: "Yaradılıştan tutucu bir kafa yapısına sahipti; devrimsel hiçbir istek ve eğilimi olmadığı gibi, spekülasyondan da hoşlanmazdı. Ne var ki, olguların mantıksal sonuçlarına öyle saygılıydı ki, fiziği temelinden sarsan en devrimci fikri ileri sürmekten kendini alamadı".
  20. muki şurada bir başlık gönderdi: Bilim İnsanları Biyografileri
    Adı 17. yüzyıl bilimsel devrimi ile birlikte anılan en önemli bilim adamlarından birisi olan Galileo (1564-1642), fizik, matematik ve astronomi gibi konularda çığır açan çalışmalar yapmış ve ilgisi daha çok hareket üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu alandaki çalışmalarının sonucunda klasik mekaniğin temellerini kurmuş, Güneş merkezli astronomi sisteminin fiziğini geliştirmiştir. Aristoteles'e göre, her hareket onu hareket ettiren bir kuvvet sonucu meydana gelirdi; cisim bu kuvvet kendisini hareket ettirdiği sürece hareket ederdi. Galilei, günlük gözlemlere uyan bu Aristotelesçi yaklaşımı eylemsizlik prensibi ile yıkmıştır. Eylemsizlik prensibine göre, kendi haline bırakılan cisim, herhangi bir kuvvet etkisinde kalmadığı sürece, durumunu korur, yani hareket halinde ise hareketine, sükunet halinde ise sükunetine devam eder. Galilei'nin üstü kapalı olarak ifade ettiği, Newton'un ise formüle ettiği bu prensip ile yeni bir hareket kavramı ileri sürülmüş oldu. Buna göre, hareket cisimde bir değişiklik yapmaz; hareket bir durumdur, bir noktadan başka bir noktaya geometrik bir geçiştir; durma da harekete karşıt başka bir durumdur. Durma için kuvvet uygulanması gerekmiyorsa, hareket için de kuvvet uygulanması gerekmez; hareketin hızının değişmesi için ise kuvvet gerekir. Eylemsizlik, içinde bulunduğumuz Dünya'da gözlemlenemez; ancak ideal koşullar altında böyle bir durum meydana getirilebilir. Zaten Galilei'nin deneyleri de düşünce deneyleri idi. Galilei için gerçek dünya, matematik bağıntıların dünyası, Platon'un deyimi ile idealar dünyası idi. İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak için, idealar dünyasından bakmak gerekliydi. Mükemmel yuvarlaklıktaki toplar, sürtünmesiz düzlemler üzerindeki hareketlerini, yalnızca idealar dünyasında sonsuza dek sürdürürlerdi. Doğa, geometrik harflerle (eğrilerle, dairelerle, üçgenlerle) yazılmış bir kitap gibiydi; doğayı anlamak için bu dili bilmek gerekiyordu. Hareket, cisimde bir değişiklik meydana getirmediğine göre, cisim aynı anda birden fazla harekete sahip olabilir. Bu hareketler birbirini engellemez ve birleşerek tek bir yörünge izler. Buradan, fırlatılan bir merminin, düzgün doğrusal hareket ile serbest düşme hareketinin bileşkesi olan parabol biçiminde bir yörünge izlediğini göstermiştir. Galileo'nun hareket konusunda çözüm getirdiği bir diğer konu da serbest düşme hareketi ile ilgilidir. Düşen bütün cisimlerin aynı ivmeye sahip olduğunu göstererek, serbest düşmenin sabit ivmeli bir hareket olduğunu saptamış ve serbest düşmede alınan yolun zamanın karesiyle orantılı olduğunu (S=1/2 gt2) göstermiştir. Sonuç olarak, Galilei'nin mekanik konusunu matematikselleştir-meyi başardığı söylenebilir. Düzgün ve sabit ivmeli hareketleri tanımlamış ve matematiksel formüllerini vermiştir. Modern hareket kavramını Galilei'ye borçluyuz. Galilei teleskopu astronomik amaçla kullanan ilk bilim adamıdır. 1609 yılında yaptığı bir teleskopla önemli gözlemler yapmış ve bu gözlemleri Yıldız Habercisi (Siderius Nuntius) adlı kitabında vermiştir. Onun astronomide yaptığı gözlemler, Güneş merkezli sistemi desteklediği, Aristoteles fiziğinin geçerli olmadığını kanıtladığı için oldukça önemlidir. En önemli gözlemleri Ay ve Güneş gözlemleridir. Ay'da kraterlerin, dağların ve vadilerin olduğunu görmüş ve bunun Ay ile Yer'in aynı maddelerden yapıldığının kanıtı olduğunu söylemiştir. Güneş'i gözlemlemiş ve Güneş üzerinde bulunan gölgelerin Güneş'in üzerinde yer alan lekeler olduğunu kanıtlamıştır. O zamanlarda, Güneş üzerinde görünen lekelere ilişkin iki açıklama bulunmaktaydı. Bunlardan birincisine göre, bu leke, Merkür'ün Güneş'in önünden geçerken oluşan gölgesiydi. Ancak Galilei bunun olanaksız olduğunu söyler. Çünkü Merkür'ün Güneş'in önünden geçişi yaklaşık yedi saat sürmektedir, ancak bu lekeler yedi saatten çok daha fazla Güneş'in üzerinde yer almaktaydılar. İkinci açıklamaya göre, bu lekeler, Güneş ve Yer arasında bulunan küçük gökcisimlerine aittir. Oysa, bu lekelerin Güneş üzerinde hep aynı yerde bulunduklarını tespit etmiştir. Eğer bu lekeler, küçük cisimlerin gölgeleri olsalardı, gözlem yerine bağlı olarak, Güneş üzerinde farklı konumlarda olmalıydılar. Galilei, Orion kümesini gözlemlemiş ve daha önce bulut olduğu varsayılan bu kümenin gerçekte yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur. Yine Samanyolu'nun yıldızlardan oluştuğunu tespit etmiştir. Jüpiter'i gözlemlemiş ve Jüpiter'in çevresinde dolanan dört yıldız belirlemiştir. Bunların Jüpiter'in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter'le birlikte uydularını, "adeta minyatür bir Güneş sistemi" olarak tasvir etmiştir. Satürn'ün halkasını gözlemlemiş ancak teleskopu güçlü olmadığı için gezegenin halkasını iki yapışık parça olarak görmüş ve bunları uydu zannetmiştir. Gezegenin periyodik özelliğinden dolayı halka bir müddet sonra kaybolmuş ve bu parçaları göremeyen Galilei bu olaya çok şaşırmıştır. Onun bu şaşkınlığı sonrasında yazdığı cümleler ilginçtir: "Galiba Satürn onları yedi." Galilei ayrıca Venüs'ü gözlemlemiş ve Venüs'ün safhaları olduğunu tespit etmiştir. Bu gözlem, Copernicus'un ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi. Batlamyus sisteminde Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilâl şeklinde görülmeliydi. Oysa gözlemler, Venüs'ün bazen çok yakın bazen de çok uzakta olduğunu göstermekteydi. Ayrıca Venüs, sadece hilâl olarak değil, değişik hallerde de görünmekteydi. Bu ise ancak Copernicus sistemi ile açıklanabilirdi. Bu da Güneş merkezli sistemi doğruluyordu.
  21. muki şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
  22. Hayır da, neyi ispatlamış oldun şimdi fft? Demek ki senin içinde de insan olma gururundan kırıntılar, çelişkiyi fark edecek bir beyin var ki, Kuran'ın göze, kulağa hoş gelen yerlerini ayıklıyor, haksızlık eden ve çelişkili yerlerini es geçiyorsun. Sayın 4mevsim, inanan neye inandığını bilmiş oluyor değil. İnanan neye inanmak istiyorsa ona inanıyor Kuran'ı okurken. Alın işte, fft arkadaş Kuran'ı ayıklayıpta okuyor. Burasını sevdim... burasını sevmedim... burasından hoslandım... burasından hoşlanmadım...
  23. muki şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    Bu konuya yorum yazmak öyle her baba yiğidin harcı değil Taylan Abisi. Hani vardır ya, görmüyorum, duymuyorum, işitmiyorum diye üç maymun hikayesi, işte ondan...
  24. muki şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    Eskiden fakirin bile bir onuru vardı. Ancak Türkiye'deki politik oyunlar, koltuk kavgaları bu milleti işsiz, güçsüz, vizyonsuz, umutsuz ve hayalsiz bıraktı. Zaten millet olarak kendi sorumluluğumuzu üstlenen özelliğe sahip değiliz. Ekmek elden, su gölden misali her şeye kader deyip gerçeklerden kaçıyoruz. Ve gerçekler zamanla boyumuzu aşıyor. Bunun vebalini de çoluğumuz çocuğumuz üstleniyor ve bu nesiller boyu böyle sürüp gidiyor.
  25. muki şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    Sevgili dream, evet haklısınız da, ama hani belki seçimi kazanmanın verdiği sarhoşlukla bunlar unutulmuş olabilir diye aktarıyorum.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.