irinçköl tarafından postalanan herşey
-
FB Direnişe Böyle Destek Verdi
Direnişe selam yola devam https://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=xOs8EgI1d4k https://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=jLRtFUukJNY
-
Yorumsuz
Rabianın açılımı
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim:0532 270 90 58 Yer:Kozyatağı/İstanbul Geçen sene Porti henüz ufacıkken sokakta bulundu yuvalandı.Ailesinin ihmalkarlığı sebebi ile Porti camdan düştü.Onu yuvalandıran ablası derhal alıp klinikte tedavisine başlattı.Nihayet Porti sağlığına kavuştu ancak bu seferde aile ona sahip çıkmadı ve kayboldular.Ablasının evinde çoğu hasta veya bakıma muhtaç tam 70 kedi vardı ve Porti'nin onların arasında sağlığı tehdit altındaydı.Ablası onu arkadaşına ait güvenli bir bahçeye bıraktı ve kara bulut Porti'nin peşini bırakmadı.Bir sabah uyandıklarında Portii'nin kafası ezilmiş ve gözü dışarı akmış halde bulundu.Tekrar tedaviler ve tempolu günlerin ardından Porti bir kez daha ölüme çelmesini taktı.Ancak artık bu haliyle sokakta yaşayamaz.Ona güvenli huzurlu ve sevgi dolu bir yuva arıyoruz.Ne dersiniz onun ailesi siz olabilir misiniz?
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İrtibat: 0 532 615 93 11 / sibelmolu@@hotmail.com / [email protected] Yer:İstanbul/Avrupa Yakası. Gencecik bir kız, sahibi olacak kişiler tarafından getirilip bir geçici bakımevine karnesiyle birlikte terk edildi. Kafeste resimdeki şekilde yatıyor, terk edilmemin verdiği acıyla gönüllülerin arkasından ağlıyor. Hiç bir can gibi o da bunu hak etmiyor. Genç, dişi, kısırlaştırılmış bu güzel kızımız kurtarıcısını bekliyor!
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: 0507 510 23 30 veya gulnurtnslr@@gmail.com Yer: Edirne Enez O hamile bir köpekcik, belki de çok acıktı diye birisinin kapısının önüne gitmiş ve üstüne kaynar sular dökülerek yakılmış? Bebeklerini de derisini de kaybetti. Tedavisi sürüyor ve bir daha onun bu acımasız sokaklara dönmesini istemiyoruz. Onun meleği olurmusunuz? Bir insan başka bir canlıya bunu niye yapar ya
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: bensevdegursoy@@hotmail.com Yer: İstanbul "Henüz 1 aylık olan sarman kardeşler sütten kesildiklerinde gidecekleri yuvalarını arıyorlar.Yuva bulamazlarsa malesef kaderleri anneleri gibi bir sokak kedisi olmak.Hiç bilmedikleri sokaklar yerine sizin evinize gelebilirler mi?" #haysev
-
Sadece belli burçtan olanları çalıştırıyorlar
Japonyada da buna benzer bir şey duymuştum. Özellikle büyük firmalara yönetici arandığında, belli burçtan olması tercih sebebiymiş. Ama hangi burç şimdi hatırlamıyorum. Bence de çok mantıklı değil. İşini iyi yapmanın burcu mu olurmuş?
-
Lütfen ''Hayvan'' Deyip Geçmeyelim!
Bazen düşünüyorum.Uzaydan canlılar gelse de mesela , insan etini çok seviyor olsalar ya da insan kılı, tüyü ,saçı ,ciğeri çok değerli olsa ,böyle insan üretme çiftlikleri kursalar ,insanların hayvanlara yaptıkları tüm eziyetleri , insanoğluna yapsalar ne olurdu acaba ?
-
Gezi'den Adeviye'ye Ulusları Bölme Sanatı
Mısırdaki sorun din olabilir. Ama bunu, her yerde din böyle yapar diye genellemek mümkün değil. Aslında toplumların yumuşak karınları neyse o kaşınır. Bu kimi yerde dindir kimi yerde etnik köken.Emperyalizmin oyunları bitmez . Zamana ve mekanı göre değişir. Şimdilerde bir de yumuşak güç kullanımı eklendi mesela bunlara. Görsel ve yazılı medya aracılığı ile halkın ne düşünmesi isteniyorsa o pompalanıyor topluma. Örneğin, gezi olaylarından sonra bize olayları tümüyle yansıtmayan basının, doğudaki olayları senelerdir doğru yansıttığını söyleyebilir miyiz? Senelerdir. Kürt -Türk ayrıştırmasını bu basınla yaptılar. Yani halkın gözünde her kürt pkklıdır , vatan hainidir düşüncesi yaratılmaya çalışıldı. Artık bir çok insan ,kürtlere ev vermiyor ,iş vermiyor ya da en basit örneği benim bir arkadaşım evini taşıyacaktı. Firmaya "yollayacağın işçiler arasında Kürt istemiyorum " dedi..Senelerdir aramızdaki kaç kişi oradaki sivil halkın neler yaşadığından haberdar oldu? Bu arada anti parantez belirteyim PKK ile sonuna kadar mücadele yapılması taraftarıyım.
-
ZORBAS
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: 0546 800 86 60 Yer: Antalya/Eskisanayi Bir üyemizin iletisidir: "Bir arkadaşımın tornacı dükkanında dünyaya gelen bebeklerden biri o.Diğer kardeşleri malesef sanayinin yoğun iş trafiğinde ezilerek can vermiş.Bu bebek de makinelerinin gürültüsü arasında ve kalabalık sebebi ile yerinden kalkmaya bile korkar durumda,titreyerek hareket ediyor korkudan.İsmini Balata koyduğum bu güzel bebeğin annesini her gün besliyorum fakat bu son bebeğin de orada ölmesini istemiyorum.Kendi köpeğim ve kedim sebebi ile onu alamıyorum.Acilen miniğin başına bir şey gelmeden ömürlük yuvasını arıyorum."
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İrtibat: 0 542 416 95 58 veya yigit_caglar@@hotmail.com Yer: İstanbul içi her semte getirilebilir. Sn Çağlar iletisidir: Bu kedicik mahallemizde baktığımız kedilerden biriydi. Yaklaşık 1 ay ortadan yok olduktan sonra tek patisi ameliyatla ampute edilmiş halde bahçemizde bulduk. Tahminimce bir araba kazası geçirdi ve yine de ya şofor ya da çevreden gören insaflı birilerince belediyeye emanet edildi ve bir bacağı ampute edilmek zorunda bırakıldıktan sonra yine mahallemize geri bırakıldı. Ancak onu kendi veterinerimize götürdüğümüzde kazadan ötürü ağzında, çenesinde ve dişlerinde sorun olduğu, ağzından gelen yoğun kötü bir koku olduğu ayrıca mantar hastalığı da kapmış olduğu anlaşıldı. Şimdi tüm tedavilerini oldu ve taburcu olacak ancak bu şekilde bir daha sokaklara dönmesi imkansız. Ona sevgiyle bakacak ömürlük yuvasını arıyoruz. -Smokin türü -9 aylık -Çok uyumlu, kucak delisi, tıslamayan, hırlamayan nadir bulunacak sakinlikte ve sevgi dolu -Kum eğitimi var her ihtiyacını 3 bacağıyla sorunsuz görebiliyor. -Kuru ve yaş mama yiyebiliyor. - Tüyleri de zamanla toparlayacak
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: 0549 748 19 08 / [email protected] Yer: İstanbul/Çengelköy "Rm'de bir kafeste yerinden bile kalkamaz bir haldeyken hemen kliniğe çıkarıldı Lokum.Kalçasında kötü durumda bir kırık vardı ve bu sebeple iki operasyon geçirdi.Operasyon sonrası ayağa kalkabildi fakat geçirdiği kazaya ve pelvis çevresinde oluşan bu hasarlı kırığa mı bağlı bilmiyoruz ama Lokum'da anal felç durumu söz konusu; yani, dışkılaması kendi kontrolü dışında gerçekleşiyor ve Lokum dışkıladığının farkında olamıyor.Bu halde Rm'ye alınıp sokağa salınacağı günü bekleyemeceği için yuva arama süreci başladı.Biz onun yatalak kalmadığına şükrederek, koşup zıplamasına sevinerek, ondaki bu duruma uygun bir yuva bulabileceğini biliyoruz.Yeter ki bu güzel kızın gözlerinin içine bakın ve onun size minnet duymak için hazır olduğunu bilin.. Lokum, bahçe ortamında rahatlıkla yaşayabilir.. Çok iyi huylu ve çok uyumlu bir kız.. 1-2 yaşlarında.Bahçenizde ona bir yer açabilir misiniz?"
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim : 0532 437 14 00 Yer : Ankara/Bahçelievler Sayın üyemizin iletisidir; Henüz üç günlük bu iki bebeğe acil süt anne arıyorum. Kapıma bırakıldılar, evdeki fazla hayvan sayısından dolayı özel ilgi göstermem mümkün değil. Lütfen paylaşın.
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: 0530 155 90 55 Yer: İstanbul/Esenkent Kont 2-3 aylık bir kırma yavru büyük ihtimalle sokaklarda Dünyaya gelmiş. Fakat sokaklarda büyümek istemiyor . Ömrü boyunca onu hiç terk etmeyecek bir aile istiyor. Henüz küçük bu yüzden bazı sorunları olacaktır..Bu yüzden onu terk edip, bir hevesle sahiplenmek isteyenler lütfen aramasınlar.
-
Kahrolsun demokrasi yaşasın petro-dolarlar –
Mısır’da general Sisi’nin komutasında kanlı bir darbe gerçekleşti. Ordu Müslüman Kardeşler’in lideri Cumhurbaşkanı Mursi’yi iktidardan indirdi. Bu darbenin haksızlığı ve uyguladığı şiddet ise bazı hakikatlerin üzerini örtmeye başladı. Özellikle Türkiye’de çok “derin” bir psikolojik harekat yürütülüyor. Mısır’da darbe ile iktidardan uzaklaştırılan Müslüman Kardeşler’in İslami kimliğine vurgu yapılarak sanki İslamcılara karşı seküler bir ordu darbe yapmış gibi bir hava estiriliyor. Türkiye’de darbeyi protesto eden kimi İslami çevreler nedense darbeci Sisi ve ekibinin Müslüman ve İslamcı kimliğini sürekli gizlemeye çalışıyorlar. Oysa Mısır’da darbeyi yapan da darbeye uğrayan da İslamcı hatta darbeye hiç gecikmeden ilk destek veren Selefi Nur Partisi İhvan’a kıyasla daha radikal İslamcı bir gelenek… Yani darbeyle indirilen İhvan darbecilere kıyasla ılımlı Müslüman… Darbenin arkasındaki en önemli ülkenin Müslümanların kutsal şehri ve Kabe’yi yöneten Suudi Arabistan olduğu nedense unutturulmak isteniyor. Suudi Arabistan kralı Abdullah darbeye desteğini açıklarken ordunun Mısır’da teröristlere karşı mücadele ettiğini açıkladı. Türkiye’de daha dün Fatih’te Mısır’daki darbeyi protesto eyleminde “Kahrolsun Sisi kahrolsun demokrasi, geliyor hilafetin sesi” diye bir pankart” açıldı. Türkiye’de İhvan’a desteği arttırmak adına bilinçli bir propaganda yürütülüyor. Darbeyi yapanlar seküler demokratlar, darbeye uğrayanlar ise ümmet için mücadele eden müslümanlarmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Mısır’da darbeci yönetimin belirlediği yeni anayasada ilk madde şeriat oldu. Mısır’da El Sisi komutasındaki ordunun atadığı Adli Mansur’un 33 maddelik geçiş anayasasında şeriat tanımı ilk maddeye kondu. Yeni “şeriat maddesi” şöyle: “Mısır Arap Cumhuriyeti; sistemi demokratik olan, vatandaşlık ilkesine dayanan, devlet dininin İslam, resmi dilin Arapça olduğu bir devlettir ve İslam Şeriatı’nın ilkeleri (genel delilleri, temel ve fıkhi kuralları ile ehl-i sünnet vel cemaat öğretilerinde tanınan kaynakları da dahil), yasamanın ana kaynağıdır.” “Mısır’da müslümanlar zulüm görüyor” şeklinde yapılan propaganda ile madalyonun diğer yüzü sürekli örtülüyor. Müslümanlara zulmü Mısır’ın kendi eşi de başörtülü ve gayet koyu bir İslamcı olan general Sisi ile onu destekleyen İhvan dışı diğer İslamcı fraksiyonlar yapıyor. Ayrıca Mısır’da yaşanan bir Şii- Sunni mezhep çatışması da değil. Mısır’da darbeyi yapan da darbeye uğrayan da Sunni… Mursi’nin tüm çabalarına rağmen İhvan ile masaya oturmayan Mısır’daki Selefi Nur Partisi’nin lideri Yunus Mahyun, devlet televizyonunda darbecilerle samimi bir şekilde görüntü vermekten hiç çekinmedi. Türkiye kamuoyuna yönelik sürekli darbeye karşı ümmetin direnişinden, müslümanların dayanışmasından bahsedenler Mısır’daki darbecilerin İslami kimliğini gizleyerek gerçeklerin üzerine örtüyorlar. Tıpkı Ortadoğu’da olduğu gibi Mısır’da da İslami fraksiyonlar birbirlerine düşmüş durumdalar. Bu Ortadoğu’da mezhep çatışması olarak yaşanırken Mısır’da ise Katar ve Suudi Arabistan eksenli bir çatışma olarak yaşanıyor. Mısır’daki darbeci yönetimi ilk kutlayanlar Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Katar’ın Müslüman Kardeşler ile olan ilişkileri Körfez ülkelerini birbirine düşürdü ve gerilim Mısır’da bir darbe ile sonuçlandı. Yani körfezin petro-dolar zengini İslam oligarkları Mısır’da birbirlerine düştüler. Körfezin petrol iktidarları Sunni İslam dünyasında kim lider olacak kavgasına tutuştular. , Türkiye’de ise birileri ısrarla sanki İslamcı bir harekete karşı seküler bir ordu darbe gerçekleştirmiş gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Bu kesimler sürekli cami, namaz gibi semboller üzerinden Türkiye’de düzenli “mağdur müslümanlar” propagandası yapıyorlar. Oysa Mısır’daki darbeci ordu da en az İhvan kadar abdestli, namazında ve cami merkezli bir ordu… Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da doğalgaz ve petrol üzerinden yaşanan büyük bir kavga var. Enerji üzerinden oluşan büyük pasta bölgenin İslamcı oligarklarının iştahını kabartmş durumda ve bu nedenle bölgede liderliği birbirlerine kaptırmamak üzere kanlı bir kavgaya tutuşmuş haldeler. Batı ülkeleri ve İsrail ise bu kavganın tam ortasında duruyorlar çünkü bu birbirlerine düşmüş İslam oligarklarının mallarını satacakları yağlı müşteriler onlar… Bu İslam oligarkları ülkelerindeki doğal zenginliklerin üzerine çöreklenmiş bildiğiniz bir tüccar sınıfı… Kendi halkları yoksulluk içinde yaşarken daha doğrusu varlık içinde yokluk yaşarken, bu petro-dolar zenginleri halkın elinde kalmış tek değerini yani inançlarını ipoteklemiş durumdalar. Asıl yatırımlarını dini yönetmek üzerine yapmış olan bu tüccarların en büyük ticari başarıları dini tekelleştirebilmiş olmaları… Mısır’daki darbe de işte bu halkın tüm kutsal değer ve inançlarını ticaretlerinin sponsoru haline getirmiş İslam oligarklarının halk üzerinde uyguladığı zulmün bir parçasıdır. Türkiye’de cami çıkışlarında tekbir getirerek zulmü protesto eden müslümanlar kimin kime zulmünü protesto ettikleri üzerine de biraz düşünmek zorundadırlar. Düşünmek iktidarların korktuğu en büyük eylemdir. Sendika.org/ Eren Eğilmez
-
Beyrut Kasabı'nın Huzurunda Bir Türk Başbakanı
Sn sarıgöl, tabana selam verip "van münitle", o dönemde İsraille ticaret hacmiminin tavan yapmasını nasıl değerlendirirsiniz? Ya da sizce bir devlet bir devletten özür diliyorsa nasıl diler?( Mavi marmara olayı).Özür deyip ardından" bizim size Suriye ve ardından İran için ihtiyacımız var o yüzden ilişkileri yumuşatıyoruz" açıklamasını yapar mı? Bunlar ülke itibarı sonucu mudur? Avrupa ve ABD ile yaşanan zibidiliklere hiç girmeyeceğim. Nasılsa bu konuyu benimle tartışmazsınız Ayrıca şunu da belirteyim ne askeri darbe taraftarıyım ne de Mursi gibi kendilerine göre bir islam anlayışı uydurup bunu halka dayatan diktatörlerin . Darbe darbedir , katliam da katliam. İnsan ölümlerinde siyasi hesap yapılmaz. Bu yüzden Mısrdan fırça sadece bir örnekti En azından itibarlı bir devlet adamı olsaydı sözüne kulak verilir. Böyle terbiyesizce bir tepki verilmezdi. Tatbikat konusuna gelince Konya bir çok ülke için savaş tatbikat meydanıdır. Burada tam 11 ülkenin pilotları eğitim alır. Konya 3.ana jet üssü 2001 yılında faaliyete geçti ve ilk tatbikat Türkiye-ABD-İSRAİL üçlüsü tarafından yapıldı..Hatta son tatbikatından 3 ay sonra İsrail Gazze şeridine saldırmıştır. .Hatta sürekli İran sınırına kadar uçuş yaptıkları bilinir. İsrilin Filistinle sorunu 2000 den sonra başlamadı. İsrail -Filistin sorunu 19.yy sonuna dayanır. Gelebilecek ; Konya ana jet üssünün 2001 yılında açıldığı savunmasına karşılık olarak size, 2000 sonrası İsrail-Filistin arasında yaşananları aktarmak istiyorum ve soruyorum. ( Zira 2008 de Türkiye buradaki uluslararası tatbikatları iptal etmiştir. .İsraili karşılarına almamak adına hepsini iptal etmiştir.Yusuf yusuf durumu anlayacağınız ) İsrailin, Filistine yaptığı saldırılar ve zulümler yeni mi akıllarına gelmişti? Yoksa çıkarı öyle mi gerektiriyordu.? O zamana kadar Konya da bulunan ne AKP ne de CHP teşkilatları neden seslerini çıkarmamıştır? Savunma sanayi konusunda tank projeleri uzun senelerdir yapılan çalışmaların ürünüdür. Başta AKP de olsa, CHP de olsa bu çalışmalar kesintisiz devam eder. En az 25 senedir ,Sivil savunma sanayi ve havacılık dergisini takip ederim. Dediğiniz konuları ,bunların AKP sayesinde olmadığını bilecek kadar biliyorum. Kaldı ki insansız araçların radarda tesbit edilmesi mümkün. Rusya bunların tesbitini önleyecek bir sistemin, geçenlerde denemesini yapmıştı. Bölgemizdeki radar hava sahası üstünlüğünün, Aselsanda bu işi yürüten mühendislerimizin şüpheli bir biçimde intiharından sonra ABD ye geçildiği düşünülecek olursa henüz çokta sevinmeye gerek yok.İntihar eden mühendislerimizin geliştirdiği proje ile radar hava sahası üstünlüğü tamamen bize geçiyordu. O projeler ve çalışmalar da kayıp.Kaldıki dünyada bu tür şeyleri tek başına yapabilecek ülke yok. Bunlarda bir kaç ülkenin ortaklaşa yapımı ile oluyor. Örneğin tank projesinde hyunday firmasıyla yapılan anlaşmalar var.
-
Gezi'den Adeviye'ye Ulusları Bölme Sanatı
Haklı bir dava için meydanlara toplanmış yüzbinlere, bir iktidar , hiç bir aciliyeti ve hatta gereği olmadığı halde neden müdahale eder? Milyonları arkasında hisseden bir güç, hem de bütün devlet gücü elindeyken, bedeninden başka hiç bir gücü olmayan ve zamana karşı sürekli yıpranan bir kitleye karşı neden orantısız güç kullanma ihtiyacı hisseder? Masum insanların üzerine neden polislerini, TOMA'larını, askerlerini salar? Bu akıl ve vicdan tutulmasına teslim olarak neden meşruiyet zeminini bir daha onarılmayacak şekilde zedeler? Bu soruları bir ay önce soruyor olsaydık muhatabı Türkiye'nin otokratı Tayyip Erdoğan olurdu... Bugün ise Mısır'da katliam gerçekleştiren Sisi ve şebekesi... Ortadoğu'nun jeopolitik düzleminin iki ucundaki iki memlekette iki zıt meydan kuruldu ve başlarındaki otokratlar bu iki meydanın ikisini birden kucaklamak yerine birini diğerine tercih etti ; tercih etmekle kalmadı birini diğerine karşı kışkırttı. Mısır ve Türkiye'de yaşananlar sebepleri ve boyutları ne kadar farklı olursa olsun, sonuçları itibarı ile iki ülkeyi de ortadan ikiye bölmeyi başardı. Demokrasi tecrübesi çok daha güçlü olan Türkiye bu süreci daha az kanlı atlatırken, Mısır kan gölüne döndü. Dünyanın bütün dış güçleri birleşse başarılamayacak toplumsal kırılımları, bu iki ülkenin otokratlarının akıl ve vicdan tutulması tetikledi ve geri dönülemeyecek noktaya gelindi. Artık ortada birbirine diş bileyen kitlelerin uğultusundan ve bu kitlelerin üzerine salınan köpeklerin bağırtısından başka bir şey duyulmuyor. Mazlumlarla zalimlerin sonsuz bir kısır döngüde meydanlar dolusu hercümerc olacağı bir çağa giriyoruz. Biri çıkıp bu ulusal ve küresel çıldırmayı durdurmadığı takdirde, ülkelerin başına musallat edilen Deccal'ler ve orduları insanlığa ister Gezi'de olsun, ister Adeviye'de daha çok kan kusturacak. İntikam hakkından vazgeçilmediği sürece bu oyun bozulmayacak. Açık İstihbarat
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: ferah.karatas@@hotmail.com Yer: İstanbul/Gaziosmanpaşa "Şapşik 20 Nisan doğumlu erkek bir Ankara kedisi.Fazlasıyla oyuncu neşeli ve hareketli bir yavru.Yalnızlığı sevmeyen ve bir insan ile uyumaya bayılan Şapşik ömürlük ailesini arıyor."
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İrtibat: 0507 913 67 33 veya bosraa4@@hotmail.com Yer: Ankara Sn Mercantaş iletisidir: Bu küçük hanım 2-2,5 aylık bir labrodor kırması. Çok sevimli sadece sevgi istiyor. Onu marketin servis şoförleri uzatmalı tasmasıyla gece dolanırken(ANKARA/eryaman civarı) bulmuşlar yani sahipli olabilir ama 1-2 gündür servisçiler ağaca bağlamış orada su ve yemek vermişler. Öncelikli olarak sahibi eğer bulunamazsa yen sahibi aranıyor. 1 hafta boyunca servisçi kulübesinin arkasına yer yaptım su ye yemek koyuyorum. Akşamları ve sabahları da dolaştıracağımm tarıyorum 1 hafta sonra da petshop a vereceğim düzenli olarak bakacağım ama burası onun için ömürlük olmayacak bu kıza geçici veya ÖMÜRLÜK sahip çıkacak biri siz olur musunuz ?
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İletişim: 0532 270 90 58 Yer: İstanbul/Kozyatağı Bir üyemizin iletisidir: "Bu miniği Kartal'da bir başına perişan halde buldum. Gözleri iltihaplıydı. Hemen veterinere götürdüm, ancak gözlerinden birini malesef kurtaramadık. Tek gözlü olmasına rağmen çok sıcakkanlı canayakın bir yavru. Bu halde sokaklara dönmesine gönlüm el vermiyor. O, tek gözüyle bile ışığını, umudunu kaybetmemiş, insanlara güvenen bir can. Onun tekrar sokaklara dönüp ışığının sönmesine izin vermeyecek bir melek arıyorum."
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
İrtibat: 0530 663 9021 veya serpilyilmaz123@@hotmail.com Yer: Antalya içi yuvalandırılacaktır. Tarçın 4 aylık, tüm aşıları ve iç dış parazitleri yapıldı. Bir süredir aile arıyor ancak bulamadı! Tercihen , bahçeli bir yer olmasına önem veriyoruz çünkü hep öyle yaşadı. Son derece duygusal ve sevimli bir dişi. Onun ömürlük yuvası olabilirseniz lütfen irtibata geçiniz.
-
Beyrut Kasabı'nın Huzurunda Bir Türk Başbakanı
Sayın sarıgöl; ülkeler arasında olması gereken resmi protokol, ziyaret kuralları vardır. Bu da ülkelerin itibarları ile doğru orantılıdır. Bu yapılanın anlamı da; RTE ve yandaşlarının dillerine doladıkları gibi" ülke itibarımız artı" değil ,"ülke itibarımız ayaklar altındadır" şeklindedir. Daha dün bile Mısırdan fırça yedi . Gezi öncesi yaptığı ülke dışı ziyaretlerde de boyunun ölçüsünü alması, anlayan için bir göstergedir.
-
MEB’de cadı avı!
Gezi direnişiyle hükümetin başlattığı cadı avı sürüyor. Milli Eğitim Bakanlığı direnişe katılan öğretmen ve öğrencilerin belirlenmesi için akılları zorlayan yöntemler deniyor. Ankara’da direnişin olduğu semtlerdeki okul müdürleri, milli eğitim müfettişleri tarafından çağrıldı. Polis görüntüleri ve fotoğraflar müdürlere gösterilerek, görüntülerdeki kişilerden hangilerinin kendi öğrencileri olduğu belirlenmeye çalışılıyor. Cumhuriyet gazetesinden Sinan Tartanoğlu’nun haberine göre; Gezi Direnişi’ne katıldığı iddiası ile öğrenci ve öğretmenler hakkında başlatılan incelemede bir sonuca ulaşılamaması nedeniyle il milli eğitim müffetişleri yeni bir yöntem denemeye girişti. Direnişin Ankara’daki odak noktalarından olan semtlerde seçilen okul müdürleri, müfettişler tarafından çağrıldı; Kızılay’da çekilmiş polis görüntüleri ve fotoğraflarının müdürlere gösterildi, müdürlerden görüntülerdeki yüzlerin hangilerinin kendi öğrencileri olduğunu belirlemeleri istendi. Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İstanbul’daki Gezi Parkı protestolarına Ankara’dan verilen destek eylemlerine katıldığı belirlenen öğrenciler ve öğretmenler hakkında inceleme başlatmıştı. İncelemede, öğrencilerin hangi öğretmenlerle iletişim halinde olduğunu belirlemek amacıyla müfettişler, öğrencilerden kişisel Twitter hesaplarının şifrelerini istemişti. Öğretmenlerin Facebook ve Twitter hesapları da “veli şikâyeti” kapsamında incelemeye alınmıştı. Operasyondan sonuç çıkmadı Ancak edinilen bilgiye göre, bu “geniş kapsamlı operasyondan” bir sonuç çıkmadı. İncelemede, öğretmen ve öğrenciler hakkında soruşturmaya dönüştürülecek kadar bilgi ve belgeye ulaşılamadı. Sonuçsuzluk, yetkililerin tepkisine yol açınca, il müfettişleri “operasyonu derinleştirdi.” Soruşturma derinleştirildi Eğitim Sen’in verdiği bilgiye göre, il milli eğitim müfettişleri, Ankara’daki protestoların odağında olan ilçelerdeki bazı liselerin müdürlerini çağırdı. Müdürlere “Sinevizyon gösterisi” yapan müfettişler, gösteride Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Radyo TV ve Foto Film Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından Kızılay’da çekilmiş görüntü ve fotoğrafları kullandı. Müdürlerden, fotoğraf ve görüntülerdeki şahısların yöneticisi olduğu okullda eğitim gören bir öğrenci olup olmadığını tespit etmeleri istendi. İspiyonlamayana tehdit! Eğitim Sen, böyle bir soruşturma yöntemini kabul etmeyen müdürlerin ise başka bir okula sürülmekle tehdit edildiğini, bakanlığın Gezi soruşturmasında mutlaka bir sonuca ulaşmak için her türlü yöntemi zorladığını aktardı. Sözcü **************************** İleri demokrasi sen nelere kadirsin
-
Beyrut Kasabı'nın Huzurunda Bir Türk Başbakanı
Tarihe "Beyrut kasabı" olarak geçen eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un uzun süredir bağlı tutulduğu yaşam ünitesinde hayatını kaybettiği haberi gelince, Tayyip Erdoğan'ın 8 yıl önce İsrail'e yaptığı ziyareti hatırladım. Bu seyahatten kamuoyuna yansımayan önemli bilgiler var. Bunları, 2006 yılında Başbakanlığın Bilinmeyenleri adlı kitabımda yayımladım ama bu kitap ikinci baskıyı yapmadığı gibi, var olan tek baskı da yıllar önce tükendi. "Talep olmadı" demişti yayınevi sahibi..Doğrudur; zira halkımız, Tayyip Bey'in seyahatlerini Fehmi Koru'nun, Hasan Cemal'in vs. objektifinden izlemeyi tercih ediyordu o yıllar... Olaya geçelim... 3 Mayıs 2005...Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın resmi İsrail gezisine, THY'nin tahsis ettiği özel bir uçakla kalabalık bir heyet halinde Ankara'dan yola çıktık. Dışişleri yetkilileri ve Erdoğan'ın sözüm ona "Dış politika"danışmanları, çoğu zaman olduğu gibi bu kez de İsrail'e gidebilmek için Telaviv nezdinde yoğun bir lobi çalışması yapmak zorunda kalmışlardı. Zira Tayyip Bey, başbakan düzeyinde yapılacak ziyaretlerin"karşılılıklık ilkesi" çerçevesinde yapılması gerektiğini anlamıyor, en son hangi ülkeye gidilip gelindiğine bakmaksızın canının istediği her yere çat kapı gitmek istiyordu. Kendisinden önceki başbakanların Ankara'dan dışarı çıkmaktan aciz olduklarını öne sürüp "Türkiye'yi dünyaya tanıtmak" diye bir misyon atmıştı ortaya.. Tabii bu durum resmi ziyareti olanaksız kılınca, Dışişleri bürokratlarına"çalışma ziyareti" ayarlama çabası düşüyordu... İşte böyle bir "çalışma ziyareti" vesilesiyle bir uçağa doluşup Telaviv Ben Gurion Havaalanı'na intikal ettik. Havaalanında alt düzey bir protokolle karşılanıldı. O dönem İsrail Başbakanı olan Ariel Şaron, "mevkidaşını" Telaviv'de değil, Kudüs'te 'kabul edecekti! Türk Büyükelçiliğinin üstün gayretleri sonucu temin edilen iki adet külüstür otobüse sığışıp Kudüs'e doğru yola çıktık. Şaron'un ikamet ettiği ve bir nevi ek başbakanlık binası olarak kullanılan mekana geldiğimizde, bizi binanın kantinine aldılar. Aslında "aldılar" demek biraz kibar kaçıyor; Nazilerin yahudilere yaptığı gibi üstüste yığdılar demek daha doğru olur... Aramızda üst düzey bürokratlar, tanınmış gazeteciler, etkili orta doğu uzmanları vs. vardı. Hava bunaltıcı derecede sıcaktı ve İsrailli görevliler, önümüzden tepsilerle geçirdikleri çaylardan birer bardak da bize ikram etmeyi (hatta parayla satmayı) kabul etmiyorlardı. Burada iki saat kadar sıcaktan, susuzluktan kırıldık. Sonra bizi mekanın bahçesinde kurulan bir bedevi çadırına aldılar. Tayyip Erdoğan ile Ariel Şaron'un ortak basın toplantısını burada yapacakları söylendi. Çadıra girmeden önce oldukça yüksek güvenlikli bir aramadan geçtik. Pasaportlarımız, el çantalarımız didik didik edildi. X-ray cihazından defalarca geçirildik. Üzerimizde hiç bir şey kalmadığı halde hâlâ ötüyorduk. Bayanların sutyen kopçasından dolayı 'öttüğünü' söyleyip bizi perdeli bir bölmeye aldılar. Sutyenlerimizi çıkarttırıp birer torbaya koydurdular. Uzun bir beklemeden sonra Erdoğan ve Şaron geldi. Protokol gereği ilk söz Erdoğan'a verildi. Şöyle dedi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı: "Ben tüccar adamım, ticaretten iyi anlarım..İşim ticaret olduğu için aracılık ve arabuluculuk yapmayı da severim..Şimdi biz diyoruz ki bu topraklardaki kavga artık son bulsun. Filistinli kardeşlerimizi biz iknâ etmeye hazırız..." "Arabuluculuk" gibi kendi kendine ilan edilemeyecek bir misyonun aniden nereden çıktığı anlaşılamadı. Zira arabuluculuk kavramı uluslararası ilişkilerde oldukça önemli bir kavramdı ve böyle ayak üstü dile getirilmesi, talepkâr olunması görülmüş şey değildi. Tayyip Bey, güya uluslararası ilişkilerde ezber bozuyor, Türkiye'yi etliye sütlüye karışmaz politikalardan sıyırıp inisiyatif alır konuma getiriyordu! Teklifini üstüne basa basa yineledi. Sesine yarı şakacı bir ton vermeye çalışmasına rağmen, Dışişleri heyetinde ve Türk gazeteciler arasında buz gibi bir hava esti. Sadece, Tayyip Bey'in danışmanları sırıtıyordu. Belli ki bu aklı onlar vermişti. O dönem Başbakan'ın "Dış politika"danışmanları, yabancı dil bilmeyen İmam Hatip mezunu Ömer Çelik ileAhmet Davutoğlu'ydu. İkisi de heyette idi ve de birbirleri ile öne geçme yarışı içindeydiler. Dışişleri Bakanlığı'nın tavsiye ettiği veya görevlendirdiği danışmanlar da vardı ki onlar tamamen devre dışı bırakılıyor, fikirleri bile sorulmuyordu.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın ağzından bu kadar kritik bir coğrafyada bu kadar kritik bir açıklama yapılırken, Ariel Şaron ve İsrail tarafı ne yaptı? Onu da anlatalım. Şaron, Erdoğan'ı son derece dalgacı bir hava içinde dinledi, İsrailli gazetecilerle kaş göz işaretleriyle şakalaştı. Söz kendine gelince de -sıkı durun- aynen şöyle yaptı: Önce uzunca bir süre sustu..Sonra koca göbeğini hoplata hoplata tam 3 dakika güldü..Evet güldü! Şaron'un bu şen kahkahasına İsrailli gazetecilerden de eşlik edenler oldu.. Acaba Beyrut Kasabı neyi bu kadar komik bulmuştu? Sonra aniden ciddileşti ve koca gövdesini Tayyip Erdoğan'a döndürerek, "Türkiye Başbakanı konuşurken şöyle bir baktım da..Ne kadar akıllı ve yetenekli bir adam olduğunu düşündüm!" dedi. Aynen böyle dedi.. Ardından da ticaret hacmi vs. gibi rutin konulara geçti. "Arabuluculuk" konusunda Şaron'dan aldığımız yanıt buydu.. Oradan, Ahmet Davutoğlu'nun deyimiyle "Filistin'e geçmek" istedik. Orada, sanırım gazetecilik kariyerimin erken bitmesine sebep olan'şakalarımdan' birini yaparak, "Şu an zaten Filistin toprağındayız Sayın Davutoğlu" şeklinde latifede bulundum. Davutoğlu, gülümsedi. İsrailli yetkililer, Ramallah'a geçme talebimize biraz mırın kırın ettikten sonra yine iki külüstür otobüs ayarladılar. Son derece kötü bir arazide yarım saat kadar yol aldıktan sonra Kudüs-Batı Şeria sınırındaki askeri kontrol noktasına ulaştık. (Yanlış hatırlamıyorsam, Betunya sınır kapısı olarak geöiyor buranın adı) Astsubay rütbeli İsrail askerleri herkesin otobüslerden inmesini istedi. Aralarında Ömer Çelik, Ahmet Davutoğlu gibi koca koca milletvekillerinin, danışmanların, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin, büyükelçilerin, ünlü gazetecilerin yer aldığı heyet tıpış tıpış otobüslerden indi. (Yukarıda Allah var, Ömer Çelik hafif itiraz eder gibi oldu ama fazla uzatmadı...) Sonra otobüslere geri alındık ve çorak bir kaya parçasının üzerinde yüz kadar ev ile tepede Yaser Arafat'ın yalnız, mahzun, mütevazı kabrinden ibaret Ramallah'a vardık. Şaron'un Türk heyetini bekletmesinden dolayı Filistin programı tam dört saat rötar yapmıştı. Filistin Başbakanı Ahmet Kurey de anlamlı ve haklı bir karşılık vererek bizi dört saat bekletti. Ancak bu dört saatlik bekleme sırasında Filistinli kardeşlerimiz, bizi İsrailliler gibi aç ve susuz bırakmadı. Ellerinde, evlerinde ne varsa getirip bizimle paylaştılar. Orada da o dönem Filistin Cumhurbaşkanı olan Mahmud Abbas ile ortak bir basın toplantısı düzenlendi. Tayyip Bey "arabuluculuk" teklifini burada da gündeme getirdi. Abbas, heyecansız dinledi, herhangi bir mukabelede bulunmadı.Coğrafyanın çetin siyasi şartlarından, Türkiye'nin dostluğunun kendileri için ne kadar önemli olduğundan söz etti. Sözün özü, işi diplomatça savuşturdu. Bu gezide yer alan Soykırım Müzesi ve Mescid-i Aksâ ziyeretlerinden de söz etmeliyim. Kudüs'teki Soykırım Müzesi, bilindiği gibi yahudilerce çok önemsenen bir sembol mekan. İsrail protokolü, burayı ziyaret eden yabancı devlet adamlarına, yahudi din adamlarının sembolü olan 'kipa' giymeyi zorunlu tutuyor. Nitekim, aralarında ABD devlet başkanlarının da bulunduğu pek çok şahisiyet kipa giydi. Tabii aynı şey Tayyip Erdoğan'dan da istenecekti fakat 'kipa' olayı, seyahatten haftalar önce basında o kadar haber oldu ve o kadar sıkıntı yarattı ki; ilk kez bir istisna yapılarak Tayyip Bey kipayı giymekten 'affedildi'.. Kipa giyilmedi ama "soykırım" ritüeli eksiksiz uygulandı. İnternette yıllardır dolaşan o meşhur fotoğrafta gördüğünüz gibi Tayyip Bey ve Emine hanım, büyük meşalenin önünde saygıyla ayakta durup din adamlarının söylediği ağıt ve ilahileri dinlediler. Çıkışta da Tayyip Bey, "holokost"un ne kadar "insanlık dışı", ne kadar"ayıp bir şey" olduğunu vurguladı. Evet, "holokost" dedi... Böylece Bülent Ecevit'in İsrail'i Filistinlilere "soykırım" uygulamakla suçladığı ve İsrail-Türkiye ilişkilerinde büyük bir gerilime yol açan 'dil sürçmesi' düzeltilmiş oldu.. Mescid-i Aksâ ziyaretinde de tehlikeli gelişmeler yaşandı; şöyle ki: İsrail makamları, Tayyip Bey'in Mescid-i Aksâ ziyaretinde en az Türk korumalar kadar İsrailli koruma bulundurulmasında ısrarcı oldu. Devasa bir Türk-İsrail koruması eşliğinde Mescid-i Aksâ'ya gidildi. Tam da ibadet vakti yapılan bu ziyaret sırasında İsrailli korumalar büyük bir terbiyesizlik örneği sergileyerek kutsal mekâna ayakkabıları ile girmeye kalkıştı! Camide büyük bir tepki koptu. İsrailli ve Türk korumalar arasında yumruklaşmaya varan itişmeler yaşandı. Kabul etmek gerekir ki olayın bir felakete dönüşmesi"Türk polisinin" İsrailli korumaları camiye sokmaması sonucu engellendi. Az kalsın, büyük bir faciaya imza atılıpp, Kudüs'ün en kritik noktasında müslüman-yahudi çatışmasına neden olunuyordu! NOT: Mayıs 2005'te gerçekleşen bu ziyareti Star gazetesinin Başbakanlık muhabiri olarak izledim./Fatma Sibel Yüksek