evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
Kusura bakma. Bundan sonra birey bilinci almis bu direnen halk zor uyur. Ancak onlari uyutmaya calisanlar tarihte eski bir yaprak olarak yerlerini alirlar. Bu ister AKP olsun ister baska bir parti ister tayyipin askeri olsun ister Ataturk'un halka karisan kiskirtan bolen ayiran alay eden onun her dendigini yapacagini sanan artik ulkede de cagdisidir ve dikis tutturamaz. Turkiye bu nesil ile birlikte yepyeni bir zihniyete ve yasama kavusmustur. Ya gelen bunu saglar, ya da kendi bilir.
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
Rica ederim. Secimler neyi degistirecek? Demokrasi hak ve ozgurluklerin tanimi v.s. secim ile sinirli degildir. Secimden sonra hukumet ve devlet olarak tum halki tum farklari ile algilayabilmek ve kucaklayabilmek ile sinirlidir. Boyle bir zihniyet zaten ne diktatorde ne de AKP'de yok. Cunku onlar demokrasiyi sadece sandiktan cikmask olarak algiliyorlar. Yani "ben sandiktan ciktim, istedigimi yaparim soylerim v.s. herkes te buna boyun egmek zorundadir" boyle bir sey olamayacagini halk gosterdi.
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
Kusura bakma ama 90 neslinin farkini algilayamamis gibi dusunuyorsun. Gezi bolumunu once bir gez basliklara bak bu neslin farkini ancak birey bilincine ermis beyinler anlar. Zaten tum ulke aydinlari saskin. Evet ortak istem diktatorun her turlu kiskirtici ayirici kandirici yalanci ofken kin ve nefret sacan herkesi kucumseyen her seye karisan ulkeyi tek elden yonetimine karsi bir birey bilinci dikilisidir. T.C. tarihinde ne daha once bu duzeyde bir diktator gelmis, ne de halk genclik olarak birey bilincine ulasmisti. Iste bu ikisinin cakismasidir, bugunku direnis.
-
Brezilya’daki mesele, 20 cent meselesi değil
Bir yerde evet. Biz hala iktidar temelli bir kendi devleti olmayan hukumeti de olmayan politik bir iktidara sahibiz. Yani toplumsal kisilik toplumsal iktidar direktifi yonlendirmesi. Iste bu nesil birey. Fark burda. Onlarin ise ekonomik devlet ve hukumetleri var. Politiuka sadece secimlerde. Ustelik hak ve ozgurlukler politikanin cikar somurusunun tekelinde degil.
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
Neden bu direnisi katilanlarin buyuk bir cogunlugu apolitik. Yani Ataturkcu v.s. degil. O hareket zaten 2010'da baslamisti. Ayrica cogu hic bir yere kayitli degil v ilk eylemleri. O yuzden 90 neslini ve digerlerinden farkini iyi algilamak gerekiyor.
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
Sence bu gezi parki halk direnisinin T.C. tarihinde bir cok ilke ve enlere sahip olmasinin sebebi nedir?
-
Brezilya’daki mesele, 20 cent meselesi değil
Fark sadece su. Bu kapitalizmin kronik bunalimi. Bizde ise konu birey cikisi yani hak ve ozgurluk talebi.
-
Brezilya’daki mesele, 20 cent meselesi değil
Bilemiyorum. Yalniz Yunanlilardan, gezi halk direniscilerine muzik klibi geldi. Ayrica onlarin temeli ekonomik krize dayanmiyor muydu?
-
Brezilya’daki mesele, 20 cent meselesi değil
Bu saydigin ulkelerde sukunet nasil saglanmistir?
-
WAPR ve IMFSA: İnsan hakları ihlalleri ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti kınıyoruz
20 Haziran 2013 Dünya Psikososyal Rehabilitasyon Birliği ve Uluslararası Tıp Öğrencileri Birlikleri Federasyonu Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti yaptıkları açıklamalarla kınadı Dünya Psikososyal Rehabilitasyon Birliği (WAPR) ve Uluslararası Tıp Öğrencileri Birlikleri Federasyonu bir açıklama yayınlayarak Gezi Parkı olaylarında yaşanan insan hakları ihlalleri ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet eylemlerini kınadı. WAPR adına açıklama yapan birlik başkanı Afzal Javed, Gezi Parkı protestoları ile başlayan şiddet olayları karşısında Türkiye Psikiyatri Derneği’nin insan hakları konusunda bulunduğu katkıya destek ve dayanışma içinde olduklarını belirtti ve gelişmeleri yakından takip ettiklerini dile getirdi. Yerel otoriteleri de insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda en fazla özenin gösterilmesi konusunda uyaracaklarını belirten Javed; hasta ve yaralıların politik görüşlerinden bağımsız biçimde tıbbi bakım almalarını desteklediklerini ve bu zor zamanlarda Türkiye’deki meslektaşları olan hekimlerle bu konuda fikirlerinin aynı olduğunu ve desteklerini bildirmek istediklerini ifade etti. Tıp öğrencileri kişi ayırt etmeksizin tedavi uygular Uluslararası Tıp Öğrencileri Birlikleri Federasyonu (IFMSA) dabir açıklama yayınlayarak son günlerde Türkiye’de meydana gelen şiddet olayları ile insan hakları ihlallerini kınadıklarını belirtti. Açıklamada sağlık çalışanlarının işlerini yapabilmesi için bu türden her türlü olayın durması gerektiği belirtilirken Tıp öğrencileri ve diğer sağlık çalışanlarının kişi ayırt etmeksizin herkesi tedavi etmekle yükümlü oldukları hatırlatıldı. “Sağlık çalışanlarını hedef alan şiddetin insanlığa karşı bir saldırı olduğu gibi aynı zamanda toplumun merhamet ve ötekilerin sağlığına saygı gösteren yapısına karşı da bir saldırı niteliği taşıdığı” belirtilen açıklamada Sağlıkçı olarak hekimlerin ettikleri yemin gereği insan sağlığını her şeyden önde gördükleri ve zarar vermeme ilkesini benimsedikleri vurgulanarak şiddeti sürdürenlerin de bu ilkeleri akılda tutmaları ve barış çağrısı yapmaları gerektiği bir kez daha hatırlatıldı.
-
Brezilya’daki mesele, 20 cent meselesi değil
Turkiye'deki halk direnisinden tek farki; herhalde koyulastirdigim yerler. Yani onlarin bir DIKTATORU OLMAMASI.
-
Brezilya’daki mesele, 20 cent meselesi değil
20 Haziran 2013 Brezilya’da Sao Paolo, Rio de Janeiro, Brasillia, Fortaleza ve Salvador gibi büyük şehirlerin meydanları günler süren eylemlere sahne oluyor. Eylemler 20 centlik ulaşım zammından halk isyanına dönüşüyor Brezilya’da Sao Paolo, Rio de Janeiro, Brasillia, Fortaleza ve Salvador gibi büyük şehirlerin meydanları günler süren eylemlere sahne oluyor. Başkent Brasilia’da 18 Haziran günü eylemciler meclis binasının çatısına çıktı, ardından gençler meclis binasının çevresinde insan zinciri oluşturdu. Rio de Janeiro’da yerel meclis binasının kapısı ateşe verildi. Belo Horizonte’de polis, eylemcilerin Nijerya-Tahiti maçının oynandığı Mineirao Stadı’na girişlerini engellemek için biber gazı ve plastik mermiyle saldırdı. Ulaşım hakkı eyleminden isyana Brezilya’da eylemler Konfedarasyon Kupası öncesi 2 Haziran’da Sao Paulo’da otobüs, tren ve metro ücretlerinin 1,5 dolardan 1,6 dolara çıkartılması ile başladı. Zammın öncesinde de parasız ulaşım eylemi yapan öğrenciler, zammın ardından “Derdimiz haklarımızı almak” diyerek sokaklara döküldü. Sao Paolo’da başlayan ve giderek büyüyen eylemlerin 4′üncü gününde polis plastik mermi ve biber gazı saldırdı. Çıkan çatışmada yüz kişinin yaralanması eylemin şiddetini daha da artırdı. En az 11 kentte, 200 bin kadar insan sokaklara döküldü. On binlerce Brezilyalı direnişçinin eylemleri örgütlediği yer ise sosyal medya oldu. Polis şiddeti geri çekildi “Orantısız güç” kullanan polise tepkilerin eylemlerin şiddetini de artırması üzerine polis saldırıda bulunamaz hale geldi. 18 Haziran’da yapılan eylemler öncesinde polisin plastik mermi taşımayacağı açıklandı. Sao Paolo valisi Jose Rodrigues Alcmin polisin göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanmayacağını açıkladı. Hükümetin zor anları Brezilya’da patlak veren isyan hükümeti oldukça zorladı. Hükümet ise uzlaşmacı seyir izlemeye başladı. Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff, “Barışçıl gösteriler meşrudur. Gençlerin protesto gösterisi yapması normaldir” dedi. 18 Haziran’da politikacılar geri adım attı ve birçok şehirde otobüs ücretlerini azaltmayı düşündüklerini söyledi. Ancak eylemcilerin taşıdıkları dövizde yazdıkları gibi, “Halk uyandı”. Artık eylemler otobüs zammı meselesinden çıkmış, hükümetin politikalarının toptan bir reddedilişine dönüşmüştü. Mesele 20 cent değil. Peki ne? Brezilyalı direnişçilerin isyana dönüşen eylemlerinin fitilini ulaşım zammı ateşledi. Ancak ülkede hükümetin neoliberal politikalarının yarattığı yıkıma duyulan büyük öfke açığa çıktı. Brezilya’da halk enflasyon, kötü ekonomi, polis şiddeti ve hükümetin yolsuzluklarına karşı meydanları doldurdu. BBC Sao Paulo muhabiri Gary Duffy, 2014′te Dünya Kupası’na ve 2016′da Olimpiyatlara ev sahipliği yapacak ülkede birçok kişinin, sağlık ve eğitimde ciddi sorunlar yaşanırken bu organizasyonlar için çok para harcanmasından yakındığını söyledi. Dünya Kupası’na duyulan tepkilere rağmen Spor Bakanı Aldo Rebelo, protestocuların Konfederasyon Kupası ve Dünya Kupası’nı ‘sabote etmesine’ izin vermeyeceklerini söyledi. Konfederasyon Kupası maçlarıyla da birlikte bir süredir gündem olan Dünya Kupası bütçesi tartışmaları yeniden alevlendi. Hükümetin bağışlardan, sponsorlardan ve özel kuruluşlardan karşılama sözü verdiği 15 milyar dolarlık Dünya Kupası bütçesi kamu fonlarından çıkınca, tepkiler büyüdü. Kupaya bir sene kalmasına rağmen, hala gerekli hazırlıkların tamamlanmamış olması, stat inşaatlarındaki savsaklamalar, yolsuzluk şüphelerini de artırdı. “Eğitim ve sağlık kupadan önemlidir” diyen Brezilya halkı, Dünya Kupası’na harcanacak paranın eğitim ve sağlık ve yoksullar için konut yapımına aktarılmasını istiyor. Brezilyalı direnişçiler ne diyor? New York Times gazetesinden Simon Romero’nun haberinde yer alan Sao Paulo’dan Paula Ramon, Rio de Janeiro’dan Taylor Barnes’in yaptığı röportajlar: Sao Paulo’da yaşayan 83 yaşındaki emekli Eleuntina Scuilgaro, “İnsanlar aç. Hükümet gidiyor stadyum inşa ediyor. Ben torunlarım için buradayım. Eğer yorgunsan, eve gidip bir duş al ve dön. İşte benim yaptığım şey!” Eyleme yedi aylık bebeği ile gelen 48 yaşındaki itfaiyeci Evaldir Cardoso, “Futbolu seviyorum ama bizim okula ihtiyacımız var” diyor. Folha de Sao Paulo gazetesinde köşe yazarı olan Eliane Cantanhede, “Brezilya’da her şey yolunda ve harika görünüyordu. Ta ki bir anda, hiçbir uyarı ya da gelişme süreci olmadan Tahrir Meydanı eylemlerini görene dek” sözüyle Brezilya’da olanları yorumluyor. Sao Paulo’da yaşayan 35 yaşındaki ofis çalışanı Enderson dos Santos, “Politikacıların yolsuzlukları bizi öfkelendiriyor. Ben çocuklarıma Brezilya’nın uyandığını göstermek için buradayım” diyor. Reuters’e konuşan bir direnişçi, “Paramızı stadyum yapımlarına harcamamalıyız. Biz kupayı istemiyoruz; biz çocuklarımız için eğitim, hastane ve daha iyi bir yaşam istiyoruz.” Halk isyanları birbirini selamlıyor Brezilya’da eylemler otobüs ücretlerine yapılan zamma duyulan öfke ile başladı. Ancak son yıllarda Tunus, Mısır en son olarak da Türkiye’deki gibi bir halk isyanına dönüştü. Brezilya’da polis şiddetinin yaşandığı gün direnişçiler, “Burası artık Türkiye” dedi. Kim bu Brezilyalı direnişçiler? Datafolha’nın araştırması, Brezilya’daki direnişçilerin kim olduğunu ve direnme nedenleri ortaya koyuyor. % 84′ü hiçbir siyasi partiye üye değil % 77′si yüksek eğitim almış % 22′si öğrenci % 53′ü 25 yaş altı % 71′i ilk defa eylemlere katılıyor Direnişçilerin isyan nedenleri: %56 zamlara karşı %40 rüşvete karşı %31 şiddete karşı %27 daha iyi bi ulaşım için %24 politikacılara karşı
-
Türkiye felsefecileri direnişe destek veriyor
20 Haziran 2013 Türkiye felsefecileri yayınladıkları bir değerlendirme metni ve destek çağrısı ile Taksim direnişini selamlıyor ve bu haklı davada “Her yer Taksim, her yer direniş” diyor Bir çok felsefeci ve akademisyenin imzaladığı metnin tam hali ise şöyle; TÜRKİYE FELSEFECİLERİ DİRENİŞE DESTEK VERİYOR ! Türkiye son dönemde tarihsel önemi olan bir kırılma yaşamaktadır. Gezi Parkı’nın savunulmasıyla başlayıp tüm yurda yayılan toplumsal haraketlilik, bu ülkede felsefeyle uğraşanları da sorumluluk üstlenmeye davet etmektedir. Ülkemiz kendi içinde oldukça farklı toplumsal katmanlar ve kimlikler barındırmaktadır. Bu farklılıkların her birinin, diğerlerinin yaşam hakkını engellemeden var olabilmesine imkan sağlamak ülkemize ve insanlığa karşı borcumuzdur. Bu farklılıkların kendilerini ifade edebilecekleri özgürlük ortamının sağlanması bu anlamda adaletin de olmazsa olmaz koşuludur. Adalet ise toplumsal barışın temelidir. Adalete ancak tüm farklı kesimlerin eşitlik temelinde aktif katılım ve rızasıyla ulaşılabileceği aşikardır. Bugün ülkemizdeki en can alıcı sorun farklı kesimlerin kendilerini ilgilendiren kararların oluşum süreçlerinden önemli oranda dışlanmış olmalarıdır. Adaletsiz yasalara dayalı olarak elde edilen iktidar gücü, sonucunda yine adaletsiz olarak uygulanır olmuş, öyle ki başkalarının yaşamına keyfi müdahalede bulunma yetkisi olarak algılanır hale gelmiştir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Gezi Parkı bağlamında ortaya çıkmıştır. Kent sakinlerinin görüşü bir yana, yerel otorite bile yok sayılarak despotik bir biçimde “biz karar verdik, bu parka bu bina yapılacak” denmiş olması karar sürecinin otoriter ve dışlayıcı niteliğini tek başına gözler önüne sermeye yetmiştir. Bugün yurtta; parklar alışveriş merkezine, rant hesaplarına; kamusal alanlar, özel mülkiyetin dışlayıcılığına, ayrıştırıcılığına kurban edilmektedir. Üstelik bu süreçler tüm hak sahipleri dışlanarak yürütülmektedir. Sadece Gezi Parkı değil, İstanbul’un silüeti, Karadeniz’in dereleri, metropollerin yoksul semtleri, Akdeniz’in kıyıları talan edilmekte, Hasankeyf’teki tarih yine rant uğruna sulara gömülmek istenmektedir. En son Reyhanli’da gördüğümüz gibi, yönetenler bu gücü onlara vermiş olanlara hesap vermeye gerek bile duymamaktadır. Gezi’deki çığlığın tüm yurda yayılması bundandır, bu nedenle “Her yer Taksim Her Yer Direniş” sesleriyle çınlamaktadır ülke. Ülke bir parktır artık, farklılıkları, çeşitlilikleri, renkleri ile. Bu farklılık, renklilik parkın güzelliğidir. Bu güzelliğin nasıl olacağı, nasıl değişip dönüşeceği muktedirlerin kararlarıyla değil, parkı çeşitlendiren, güzelleştiren insanların aktif katılımlarıyla belirlenmelidir. Kentlerine sahip çıkan insanlara karşı düşmanca yapılan sabah baskını ve sonrasında tüm yurtta polisin gösterdiği her türden şiddet, yine tüm bu süreçte medyanın düştüğü durum despotizmin boyutunu ve sistematik yapısını göstermektedir. Bu anlamda Gezi Parkı süreci ülkemiz yönetim yapısının bir durum tespiti olmuştur. Pandoranın kutusu Gezi Parkı’nda açılmış, demokrasimizin adeta bir röntgeni çekilmiştir. Bugün artık, sözün gerçek sahipleri, sessiz değildir! Felsefe insana yeni düşünme yolları açmak için kavramlar yaratır, dolaşımdaki kavramların öyküsünü anlatır, yeni öyküler yazar. Bugün Türkiye’de insanlar, kavramları değiştiriyor, dönüştürüyor, gerçek kılıyorlar. Bu yaşanan süreçte, birçok felsefeci de alanlarda, insanın ve farklı türlerin haklarına saygılı, anti-militarist bir tutumla, cinsiyetçi ve homofobik söylemden uzak bir şekilde direnmekte, barışçı taleplerini dile getirmektedir. Felsefeciler egemen güçlerin otoriter ve insanları homojenleştirmeye yönelik bir tavırla öykülerinden kopardığı, dar tanımlamalara hapsettiği kavramların da özgürleşmesi için mücadele etmektedir. Bizler, bu amaçla meydanlarda değişip dönüşen kavramların öykülerini yeniden yazmayı, yeni düşünme ve eyleme şekillerinin zorunlu kıldığı yeni kavramları araştırmayı kendimize borç biliyoruz. Bugün ülkenin meydanlarında sürdürülen direniş toplumsal bir direniş olduğu kadar felsefi bir direniştir de!
-
TDK'da Capulcu Degisiminden Sonra Eklenen Darbe Tanimi
TDK bilindigi gibi diktator, halk direniscilerine "capulcu" dedikten sonra bu kavrami yeniden duzenlemis ve bu kavram dunya literaturune gecmisti. TDK capulcu'dan sonra yeni bir kavramin tanimlarina bir yenisini ekledi. Bu tanim darbe uzerine idi. TDK'nin Darbe'yi tanimlarken verdigi yeni tanim; “demokratik yollardan yararlanarak, hükümeti istifa ettirme” Yani "Demokratik darbe" Guler misin/Aglar misin?
-
Dünya aydınlarından halk direnişine destek, AKP’ye uyarı!
20 Haziran 2013 Türk Hükümetinin bugünlerde kendi vatandaşlarına yaptıklarını, açıkca haksız şekilde gözyaşartıcı gaz ve şiddet kullanmasını, en temel hak ve özgürlükler olan gösteri ve toplantı yapmak isteyenlerin yaşamlarını tehlikeye sokan ve çok sayıda yaralanmalara neden olan gaz ve duman bombalarını kınıyoruz. Türk Hükümetinin kendi vatandaşlarına böyle bir saldırısı demokratik prensiplere bir saldırı olduğu gibi, meşru yönetme metotlarından da bir sapmadır. Bu türlü korkutma taktiklerine ve devlet siddetine her şekliyle karşıyız. Demokratik prensipler adına, Türkiye hükümetinden, yaptığı bu şiddet gösterisine derhal son vermesini talep ediyoruz. Halk direnişinin, kamu alanlarının özelleştirilmesine, bu karşı çıkılması gereken ve devlet şiddetinde kendini belirgin şekilde gösteren ve giderek büyüyen otoriter idareye karşı halkın amaçlarını ve kınama gösterileri yapma haklarının korunmasını destekliyoruz. Hükümete çağrı yaparak: a) Bütün göstericileri ve avukat ve gazeteciler de dahil olmak üzere, medyada onların fikirlerini aktarmak isteyenleri dayaktan geçirmekten vazgeçmesini; Yaralananların tıbbi yardım almasını engellemekten vazgeçmesini; c) Göstericilerin, tıbbi personelin ve avukatların kanuna aykırı gözaltına alınması ve tutulması eylemlerine son vermesini; d) Polis tarafından yaralananlara sağlık bakımı ve kanuni temsilcilerin ulaşımını sağlamasını talep ediyoruz. Bu ********* devlet şiddetinin derhal durdurulması için çağrıda bulunuyoruz ve halkın farklı düşünme ve direnme haklarının, hükümet sansüründen geçmemiş bir medyaya ulaşım hakkının, ve demokratik yaşamın ilk koşulları olan kamu alanlarında serbestçe hareket etme ve ifade özgürlüğü hakkının yanında olduğumuzu tekrardan bildiriyoruz. İmzalar: Tarık Ali, yazar ve editör, New Left Review, Birleşik Krallık Tevfik Allal, Président du Manifeste des Libertés, Fransa Etienne Balibar, Universite Nanterre, Fransa Rosi Braidotti, Utrecht University, Hollanda Wendy Brown, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, ABD Judith Butler, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, ABD Margaret Brose, Kaliforniya Üniversitesi, Santa Cruz Alex Demirovic, Berlin Teknik Üniversitesi, Almanya Lisa Duggan, New York Üniversitesi, ABD Cynthia Enloe, Clark Üniversitasi, ABD Eric Fassin, Paris 8 Üniversitesi, Fransa Michel Feher, Zone Books, Fransa Alfredo Saad Filho, yazar, Birleşik Krallık Nilufer Gole, Ecole des Hautes Etudes, Fransa Siba N Grovogui, Johns Hopkins Üniversitesi, ABD İlker Ataç, Viyana Üniversitesi Hannes Lacher, York Üniversitesi, Kanada George Liagouras, Ege Üniversitesi, Yunanistan Michael Löwy, CNRS, Fransa Adam David Morton, Manchester Üniversitesi, Birleşik Krallık Matthieu de Nanteuil, Louvain Üniversitesi, Belçika Ravi Palat, New York Devlet Üniversitesi, Binghamton, ABD Hugo Radice, Leeds Üniversitesi, Birlelik Krallık Josep Ramoneda, gazeteci ve düşünür, İspanya Miranda Schreurs, Freie Universitat Berlin, Almanya Stuart Shields, Manchester Ünivresitesi, Birleşik Krallık Daniela Tepe-Belfrage, Sheffield Üniversitesi, Birleşik Krallık Eleni Varikas, Paris 8 Üniversitesi, Fransa Hayden White, Stanford Üniversitesi, ABD Paul Zarembka, Buffalo Üniversitesi, ABD Slavoj Zizek, Ljubljana, Slovenya [İngilizce orijinalinden Mehmet Bayram tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
-
Aydın ve sanatçılardan hükümete istifa çağrısı
Ben de imzami atiyorum, yeter artik. Diktator tum iyiniyet beklentilerini artik sonlandirdi. Mersin savas alani. Izmir'de cadirlar toplandi v.s. direnisi ve direnise yonelik diktator patentli vahseti saldirilari hukuksuzlugu vicdansizligi insanlikdisiligi gunlerdir gozlemliyoruz.
-
Aydın ve sanatçılardan hükümete istifa çağrısı
Tüm Türkiye'de polisin direnişçilere yönelik sert saldırılarına karşı aydınlar ve sanatçılar bir metin yayınlayıp hükümeti istifaya çağırdı. Metnin ilk imzacıları arasında gazeteciler, bilim insanları, avukatlar, müzisyenler, oyuncular, yazarlar ve edebiyatçılar var. Metin şöyle: Hükümet Derhal İstifa Etmelidir Taksim’de ve Türkiye'nin dört bir yanında Başbakan’ın emriyle halkımıza yapılan insanlık dışı, barbar ve hukuksuz saldırı, Hükümetin dayandığı bütün meşru dayanakları eritmiştir. Hükümet hiçbir şekilde görevine devam edemez, derhal istifa etmelidir. Alaeddin Şenel (Prof. Dr.) Ali Altay (avukat) Ali Ayaroğlu (ÇGD Zonguldak Şb. Bşk.) Ali Ekber Ataş (Ressam/Şair) Alper Akçam (öykücü) A.Mümtaz İdil (Yazar, gazeteci) A. Oktay Demirkan (İskenderun Çevre Koruma Derneği Üyesi) A.Sibel Hasırcıoğlu (Y. Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Ü.) Abdullah Nefes (Şair) Abdurrahman Bayramoğlu (Avukat) Ahmet Abakay (ÇGD, gnl. Bşk) Ahmet Alpay Dikmen (Prof. Dr., Ankara Ü.) Ahmet Cemal (Yazar, çevirmen) Ahmet Say (Yazar, müzik Eleştirmeni) Akif Akalın (Hekim, yazar) Ali Cenk Gedik (Müzisyen, Öğretim Üyesi) Ali Rıza Aydın (Anayasa Mahkemesi eski raportörü) Alper Dizdar (Y. Doç. Dr., İstanbul Ü.) Arif Sağ (Müzisyen) Ataol Behramoğlu (Şair, yazar) Aydemir Güler (yazar) Aydın Bulut (Yönetmen) Aydın Erel (Belgeselci) Aylin Topal (Y. Doç. Dr, ODTÜ) Aziz Konukman (Prof. Dr., Gazi Ü.) Baran Say (Müzisyen) Barbaros Tantan (Gazeteci) Başak Yavuz (Müzisyen) Berin Ötenel (Tiyatro Sanatçısı) Bertan Onaran (Gazeteci-yazar, çevirmen) Beyazıt İlhan (Hekim) Bilsay Kuruç (Prof. Dr., Ankara Ü.) Birsen Tezer (Müzisyen) Bora Çeliker (Müzisyen) Burak Gürbüz (Doç. Dr., Galatasaray Ü.) Burhan Şeşen (Müzisyen) Bülent Cengiz (Doç. Dr., Gazi Ü.) Can Aksel (Müzisyen) Can Karadoğan (Müzisyen) Candan Hızel (Prof. Dr., Anadolu Ü.) Cengiz Aldemir (ÇGD, YK Üyesi) Cenk Saraçoğlu (Y. Doç. Dr., Başkent Ü.) Cevdet Yüce (Sanatçı, şair) Cihan Mürtezaoğlu (Müzisyen) Coşkun Çetinalp (Oyuncu) Cüneyt Göksu (Gazeteci) Çağlar Güven (Prof. Dr., ODTÜ) Çetin Koçyiğit (Y. Doç. Kafkas Üniversitesi, Eğitim-Sen Şube Başkanı) Çetin Yiğenoğlu (Yazar) Demirhan Baylan (Müzisyen) Derman Boztok (NÜSED Gen. Sekreteri) Ediz Hafızoğlu (Müzisyen) Eftal Yıldırım (Hekim, Çanakkale SES Şube Başkanı) Ekrem Kahraman (Ressam) Ekrem Meral (ÇGD, YK üyesi) Elif Peştereli (Prof. Dr, Akdeniz Ü.) Emel Akın (Doç. Dr., Atılım Ü.) Emin İgüs (Müzisyen) Emre Gürcanlı, (Doç. Dr., İTÜ) Emre Saltık (Müzisyen) Emre Şen (Müzisyen, akademisyen) Ender Helvacıoğlu (Yazar) Ender Yiğit (Oyuncu) Enver Aysever (Yazar, televizyon program yapımcısı) Erdal Erzincan (Müzisyen) Erhan Nalçacı (Prof. Dr., Ankara Ü.) Erinç Yeldan (Prof. Dr., İzmir Yaşar Ü.) Erkan Can (Oyuncu) Erkan Erdil (Prof. Dr., ODTÜ) Erol Eroğlu (Prof. Dr., Süleyman Demirel Ü.) Fatih Eroğlu (Haber-Sen Genel Merkez YK Sekreteri) Feride Aksu Tanık (Prof. Dr., Ankara Ü.) Fikret Kuşkan (Oyuncu) Galip Yalman (Doç. Dr., ODTÜ) Genco Erkal (Tiyatro sanatçısı) Gökçenur Çebioğlu (Şair) Gökhan Cengizhan (Edebiyatçılar Derneği Genel Başkanı) Gökhan Şeşen (Müzisyen) Göktuğ Özgül (Belgesel sinemacı) Gül Atmaca (Gazeteci) Gülriz Erişgen (Prof. Dr., Ankara Ü.) Güven Arif Sargın (Prof. Dr., ODTÜ) Hakan Mıhçı (Prof. Dr., Hacettepe Ü.) Handan İpekçi (Senaryo yazarı ve yönetmen) Hasan Demirtaş (Prof. Dr., İnönü Ü.) Hasan Nazım Balaban (Ressam) Hilmi Uysal (Prof. Dr., Akdeniz Ü.) Hüseyin Akşen (Tiyatro oyuncusu) Hüseyin İnce (Heykeltıraş) Hüseyin Özel (Prof. Dr., Hacettepe Ü.) İhsan Doğan (ÇGD, YK Üyesi) İlhan İkeda (Prof.Dr., Yeditepe Ü.) İlker Belek (Doç. Dr. Akdeniz Ü.) İnan Temelkuran (Yönetmen) İnsel inal (Prof. Dr., Kocaeli Ü.) İsmet Rıza Çebi (Eski Makine Mühendisleri Odası Başkanı) İzge Günal (Prof. Dr., Dokuz Eylül Ü.) İzzettin Önder (Prof. Dr.) Kaya Güvenç (Eski TMMOB Başkanı) Kemal Kocatürk (Oyuncu) Kemal Okuyan (Yazar) Kemal Sevimli (Belgesel sinemacı) Kerem Türkaydın (Müzisyen) Korhan Kaya (Prof. Dr., Ankara Ü.) Korkut Boratav (Prof. Dr.) Leyla Erbil (Yazar) M. Emin Barış (Prof. Dr., Ankara Ü.) Mahir Ünsal Eriş (Yazar) Mediha Göbenli (Prof.Dr., Yeditepe Ü.) Mehmet Okyayuz (Doç. Dr., ODTÜ) Mercan Erzincan (Müzisyen) Merdan Yanardağ (Yazar, Gazeteci) Mesut Odman (Yazar) Mesut Muyan (Doç. Dr. ODTÜ) Metin Coşkun(Tiyatro sanatçısı) Metin Çulhaoğlu (Yazar) Metin Durgut (Prof. Dr., ODTÜ) Muammer Ketencoğlu (Müzisyen) Murat Akad (Y. Doç. Dr., İstanbul Ü.) Murat Çopur (Müzisyen) Mustafa Bilgin (Karikatürcü) Mustafa Demir (Eğit-Der Başkanı) Mustafa Kemal Erdemol (Gazeteci, Yazar) Mustafa Kemal Bayırbağ (Y.Doç. Dr., ODTÜ) Mustafa Özer (Prof. Dr., Anadolu Ü.) Mustafa Ziya Ülkenciler (Sanat Yönetmeni) Müfide Pekin (Çevirmen) Necati Dedeoğlu (Prof. Dr.) Nedim Saban (oyuncu) Nejat Yavaşoğulları (Müzisyen) Nergiz Mütevellioğlu (Prof. Dr., Akdeniz Ü.) Nevzat Evrim Önal (Y. Doç. Dr., Beykoz Lojistik YMO) Nezhun Gören (Prof. Dr.) Nihat Behram (Şair, Yazar) Nilgün Erdem (Doç. Dr., Ankara Ü.) Nilüfer Koçak (Prof. Dr. Dokuz Eylül Ü.) Niyazi Zorlu (Yazar) Nurcan Törenli (Prof. Dr., Ankara Ü.) Nurettin Abacıoğlu (Prof. Dr., Gazi Ü., ÜKD Başkanı) Nurşen Tekin (ÇGD gen. Sek) Oğuz Tanındı (Arkeolog, İstanbul Ü.) Onur Türkmen (Müzisyen) Orhan Aydın (Tiyatro Sanatçısı) Ömer Tuncer (Belgesel sinemacı) Önder Atay (Bank-Sen Genel Başkanı) Özcan Alper (Yönetmen) Özer Kırçak (Müzisyen) Özer Kızıltan (Yönetmen) Özgür Aydın (Prof. Dr., Ankara Ü.) Özgür Erkekli (Tiyatrocu) Özlem Şen Abay (Avukat) Raşit Kaya (Prof. Dr., ODTÜ) Rıfat Okçabol (Prof. Dr., Boğaziçi Ü.) Rüştü Asyalı (Tiyatro sanatçısı) Salih Bolat (Şair, Akademisyen) Sami Toprak (Yazar) Seçkin Sunal (Y. Doç. Dr., YTÜ) Selçuk Ülger (Şair) Selçuk Soylu (Makine Mühendisleri Odası MYK üyesi) Selen Gülün (Müzisyen, akademisyen) Semiha Günal (Y. Doç., Dokuz Eylül Ü.) Semir Aslanyürek (Yönetmen) Senih Gürses (Y.Doç. Dr., ODTÜ) Serdar Bordanacı (oyuncu) Serdar Koç (Hekim, şair) Serdar Orçin (Oyuncu) Serdar Şahinkaya (Dr., Ankara Üniversitesi) Serpil Güvenç (Yazar) Sevgi Özel (Yazar) Sevinç Özer (Prof. Dr., ÇOMÜ) Sevra Baklacı (Gazeteci) Sibel Kibar (Y. Doç. Dr., Kastamonu Ü.) Şafak Alpay (Prof. Dr., ODTÜ) Şahin Ergüney (Tiyatrocu, DETİS Başkanı) Şevket Akıncı (Müzisyen) Tahir Öngür (Mühendis) Talat Bulut (Sinema oyuncusu) Talat Koç (Prof. Dr., ÇOMÜ, Eğitim-Sen Şube Başkanı) Tayfun Özuslu (Maden Mühendisi) Tevfik Özlüdemir (Doç. Dr., İTÜ) Tolga Sağ (Müzisyen) Tolga Savacı (Oyuncu) Tuna Ötenel (Müzisyen) Tuncay Çelen (Yazar) Turgut Erçetin (Müzisyen) Turgut Dedeoğlu (Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şube Başkanı) Tülay Günal (Tiyatro sanatçısı) Tülin Öngen (Prof. Dr., Ankara Ü.) Vedat Özdemiroğlu (yazar) Veli Kahraman (Belgeselci) Volkan Kavas (Y. Doç., Ankara Ü.) Yaşar Yenigün (Belgesel sinemacı) Yiğit Özatalay (Müzisyen, akademisyen) Yılmaz Onay (Tiyatro yönetmeni ve yazar) Yücel Çağlar (Orman Mühendisi) Yücel Erten (Yönetmen) Zeynep Erkekli (Tiyatrocu) Zeynep Güler (Doç. Dr., İstanbul Ü.) Zeynep Solakoğlu, (Prof. Dr., İstanbul Ü.) Zuhal Okuyan (Prof. Dr.) Son Güncelleme: Salı, 18 Haziran 2013 10:42
-
Gezi'den yükselen talep: Katılımcı bir demokrasi-Erol Katırcıoğlu
Evet bu 90 gencligi cagdas olarak her turlu kurumun onunde. Devletin, hukumetin, partilerin, politikalarin, inanclarin, ideolojilerin Cunku hem siddet ile hareket etmiyor, hem hak ve ozgurlukcu hem her farki barindiriyor hem de zeka, bilgi bilinc kupu.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
polemik, -ği Fr. polémique a. 1. Söz dalaşı: Tartismak ise karsilikli fikir belirtmektir. Benim hic bir zaman sahislar uzerine yorumum yoktur. Sadece dile gelen dusunce uzerine kendi dusuncemi belirtirim. Yalnizis polemige dokulurse ister istemez dusunceden dusunce sahibine yoneniliyor. Benim istedigim degil; fakat benden istenen oldugunda da verdigimdir. Bilemem. Ben bazan "sen" ile basliyan bir yazi dili ve uslubu kullanirim, yalniz bu sen sahsa yonelme anlaminda degildir. Mesela "sen ona satasirsan o da sanas satasir" daki sen sana yonelik sen degildir. Sadece kullanilan bir yazi dili ve uslubudur.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bu da aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan ( tekillikten ) zaman ve mekan’ın ( 4 boyut - x, y, z, t ) birlikte ortaya çıkabileceğini tutarlı biçimde açıklar. 5., 6., 7.,…boyutlar varsa bunları asla bilemeyiz. Mesela 2 boyutlu bir uzayda yaşayan canlıları düşünün. Örneğin bir kağıdı buruşturup dertop ettiğimizde daha da sıkıştırarak bir noktaya yığabiliriz. Bu kağıt noktasını tekrardan açtığımızda bu kağıt üzerindeki 2 boyutlu canlılar için 2 boyutun ortaya çıkması kağıdın açılmasıyla başlamıştır. Onların evreninin sınırları yalnızca kağıdın eni-boyu kadardır. Dolayısıyla kendi evrenlerinin sınırlarından çıkamayacakları gibi bizim bulunduğumuz 3. boyutu ( yükseklik ) boyutunu da asla anlayamayacaklardır. Bilgiler icin tesekkurler. Yazilar o kadar uzun ve geride kalmis ki, neye teori dedigimi su an hatirlamiyorum. Eger o kismi bulur alintilarsaniz bakarim. Ben hipotez ile teorinin ayni oldugun u da soylemedim. Hipotezin turkcesi varsayimdir. Yani bir seyi var saymak. Ben big bang'a zaten teori dedim. Oldugunun goruntusu olsa zaten o zaman fenomen olurdu. Ayrica olgu oldugundan da hic bahsetmedim. Neden diyelim?
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Buradaki olgu evrensel onay almislik kabul gormusluk ve tartisma disi kalmislik temelindedir. Zaten olgu olmasi da fenomen olmasina baglidir. YALNIZ DOGAL BIR FENOMEN DEGILDIR, INSANOGLUNUN FENOMENLESTIRDIGIDIR. Bilimsel olan spatiotemporal yani yerin zamani ya da yerli zaman temelindedir. Burada zaman yani time temporal olarak yani gecici olarak belirtilmistir. Cunku zaman akicidir degiskendir harekettir v.s. Yalniz bu zaman ve her turlu algisi sadece insanoglu yetisi ve ona ait onun bir monologudur. Mesela insanoglu turunun bir biri olarak dogar yasar ve olur, ama dogada dogum da yasam da olum de ic icedir ve sureklidir. Cunku dogada boyle bir durum yoktur. Bu sadece dogada DOGAN YASAYAN VE OLEN INSANOGLU TURU BIRI ICIN GECERLIDIR. Delili sudur mekan yoksa parca var olamaz. Cunku parca mekanda yer alir. Buradaki zaman insanoglunun olcumudur. Ustelik kendi var oldugu zamandan geriye giderek. Bu soylemler tasami evrenemi, atomami, v.s. yoksa size insanogluna mi ait? Kime/neye gore? vardir? Mekan en genis temeli ile zaten evrenin kendisidir. Yani mekanlar toplami Bu diger mekanlar bu en genis butun mekan icinde hareket edebilirler bu gozlemlenebilir. Sicaklik bir insanoglu algisidir. Fenomeni siz yanlis algiliyorsunuz. Kisaca soyle aciklayayim. Fenomen insanogluna gozlem veren tabandir. Tabiki kavramdir. Bir kavrami somut/soyut yapan alginin duyusal mi duyumsal mi oldugudur. 5 duyunun beyne iletimi ile olan somuttur, sadece aklin fenomenden esinlenerek yarattigi ise soyuttur. Sonucta soyut kavramin mutlaka bir inancsal temeli vardir. Hatta bu inancsal temel bir fenomen ile ozdeslestirmelidir. Allah=Kuran gibi, ya da sevgi=cicek bocek insan v.s. gibi yada demokrasi=sistem/duzen gibi. Fenomen ile insanoglunun fenomenlestirdigini de soyle aciklayayim. Mesela agac fenomen iken masa insanoglunun fenomenlestirdigidir. Yani dogaya kattigidir. Yukarida acikladim. Fenomenin kavram anlami gorungudur ve metafizigin fenomonolojisi ile ve oradaki fenomen ile de bir bagi yoktur. Yani fenomen olmak ile.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Burada kisaca daha iyi algilansin diye soyle aciklayacagim. Yani inancsalolarak; Inancsal tabanda herseyin temeline bir ozne akil konur. Diger aciklamalarda algilanamayan tesaduf ile yanlislanmaya calisir. Bilim olani gozlemler ve bir aciklama yapar. Inanc olani algilamaz onu bir ozneye baglar. Iste burada denmek istenen "ortada olmus olan bir sey vardir, yani mantiksal olabilirlik olasiligi gerceklesmis ve gozlem vermektedir. Kisaca bir seyin gozlem vermesi ya vermektedir ya da verme olasiligi vardir. Buradaki olabilirlik ile gozlem verende olmustur henuz gozlem vermeyende de olasidir. Umarim anlasilmistir. Buradaki izah inanc tabanina yoneliktir, bilimsellikte zaten gozlem veren olmustur ve mantiksal bir taban aranmaz. Olma olanagi Olma olanaginin olabilirligi Mantiksal olmusluk-yani olma gerceklesmistir. Mantiksal olabilirlik-Olma olasiligi vardir. Buradaki mantik bilimsel temeldedir.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bir seyin bilinmesi baskadir bilincine varilmasi ve algilanmasi baskadir. Metafizigi hala bilimin temeli yapan klasikciler pek bunu algilamis gorunmuyor. Cunku hala ortaya konamayan fenomenin ne oldugunun indirgemeci ve determinist tartismasini yapiyor. Cumle koyulastirdiginiz yerde bitmiyor ve soyle devam ediyor. dunyanin bilgisi HERZAMAN insan ve sosyal yapilandirilmisliktir. Benim dedigim ile de celismiyor. Insanoglundan bagimsiz olan ve insanogluna gozlem veren bir fenomen algida !? isareti vara donusuyor. Insanoglu kendisine gozlem veren ve var olarak algiladigi bu fenomene bir kavram veriyor, mesela agac. Iste ondan sonrada bu agac uzerine bilgi turetiyor. Bu bilgi agactan degil onun gozleminden turetiuliyor. Agac fenomenin kendisi degil; insanoglunun ona verdigi bir addir. Dolayisi ile benim dedigim ile celisen bir sey yok. Yani insanoglu fenomeni degil; onun gozlemini ortaya koyar. Buradaki agac fenomenin kendisi degil, adidir. Ayni alinti benim konu ile ilgili basligimda da var ve ben o baslikta bunu cok dahas detayli acikladim. Cunku buradan GERCEGIN ONTOLOJIK DEGIL; YAPILANDIRILMIS OLDUGU ORTGAYA CIKIYOR. Yapilandiran da biz insanoglu kendi yetimiz ile ustelik bize gozlem veren fenomen ile bir dialog kurmadan, sadece kendi monologumuz ile. Burada dogaya ait olmayan, kavramsal bilgi. Bu dogaya ait degil. Dogaya ait oldugunu dusundugunuz ve buna agnostik olarak yanasiminizin bir an bilinebilir oldugunu dusunelim. Bu kavramsal bilginin disina cikabilir mi? Yaa da kavramsal bilgi otesi nedir? ve nasil ifade edersiniz? Klasik metafizik degil; klasik bilim. Yani bilimi her yonuyle metafizigin varliksal ontolojik tabanina baglamak. Ustelik ortada tartisma surerken. Modern bilimde ise bilimin temeli epistemoloji yani bilgidir. Metafizik bilimi felsefeye baglarken; epistemoloji bime felsefeyi tasir. Yani bilimsel felsefe, felsefi bilim degil. Varliga dayanan bilim felsefi bilim, bilgiye dayanan bilim bilimsel felsefedir. Yalniz bilgi felsefesi ile bilimsel felsefe farklidir. Cunku zaten hersey bilgidir. Varlik ta bir bilgidir. Cunku varlik kavramsal bilgi ile ortaya konur koyan insanogludur ve yapilandirilmistir. Bilgi inancile gercek arasindaki dogrulama koprusudur. Hersey bir bilgidir. Onemli olan bilginin sifati yani bilgiyi niteleyen tabandir. Inancsal ideolojik bilimsel bilissel felsefi dilsel v.s. Bunun disinda ana olarak uc bilgi cesidi vardir. Fiziksel sosyal ve matematiksel/mantiksal bilgi. Ben bunlari gayet detayli basliklar olarak acikladim. Iste bilimsel bilgide olan olgu ile gozlem arasindaki gecerlilik ve yanlislanabilirliktir. Bu ne kesinlikci ne supheci ne determinist ne de indirgemecidir. Ustelik herkesi baglayicidir. Tabanini da fenomenden alir ve bu fenomenlerden insanoglu eliyle turetilir. . Nedir qua felsefesi? Nesnelk dogrular!? Dogruluk!? kime/neye gore? Bunu yukarida acikladim. Bilimsel yontem bilimin yontemidir.
-
Gezi'den yükselen talep: Katılımcı bir demokrasi-Erol Katırcıoğlu
Anlaşıldı. Bu ülkedeki “İslami kimliğin” etrafında oluşmuş siyaset de, Cumhuriyeti kurmuş “laik kimliğin” etrafında oluşmuş siyaset de ülkeye gerçek bir demokrasi getiremeyecek. Yalnızca kendi kimliğinin anlayış ve değerleri etrafında oluşmuş, toplumdaki diğer kimlikleri dışlayan bu siyaset anlayışlarınınşimdiye dek gösterdikleri performanstan çıkan sonuç bu. 1946’da toplumun önüne ilk sandık konulduğundan bu yana ötekini yoketmeyi göze alabilecek kadar düşmanca olabilen bu “kimlik siyaseti” tabii ki “demokratik bir siyaset” değil. Ama anlaşılan tarihin çarkları son hükmünü henüz vermediğinden bizdebu siyaset tarzı hala ayakta. Kimlik siyasetine,kimliğin sorunlarını dile getirmek bakımındanmeşru bir siyaset olarak bakılabilir. Ama bu siyaset tarzı diğer demokrasilerde olduğu gibi “yarışmacı” değil“kutuplaştırıcı ve çatışmacıdır”. Karşındakini “rakip” olarak değil daha çok “hasım” olarak, yani “düşman” olarak görür. Asla uzlaşmalara, diyaloglaraaçık değildir ve çokluk kavga içerir. Daha on yıl öncesine kadar büyük bir kibir ve nobranlıkla “Başörtülü karısı olan Cumhurbaşkanı istemeyiz!” diklenmesini yapabilmiş“laik kimliğin” siyaset elitibugünlerde benzer bir kibir ve nobranlıkla kendisine “Buraya Topçu kışlası yapacağım,o kadar!” diyen “İslami kimliğin” siyasetine karşı ayaklanmak istiyor. Sanki doksan yıllık Cumhuriyet tarihinde yönettiği ve her türlü baskıyı, katliamı ve cinayetleri yapmış olduğu devlet mekanizmasının şimdi artık “İslami kimlik siyasetin” elinde olduğunu unutmuş gibisavunmasız gençlerini sokağa sürüyor. Kimlikler siyasetininin “çatışmacı” evrenini, halkın önüne dört yılda bir sandık konuluyor olduğundan dolayı demokratik sanmak tek kelimeyle safdilliktir.Türkiye halkı, bizdeki demokrasinin, yani sandığın, eğilmez ve bükülmez devleti ele geçirmekten başka bir anlamı olmadığını ve bu nedenle de her daim devletten uzak durmak gerektiğini bilir. En azından toplumdaki elitlerin dışındaki halk böyle düşünür. Örneğin bugün maliye uzmanlarının bütün gayretlerine rağmen “kayıtdışılık sorununu”bir türlü çözememeleri toplumun devleti bir türlü kendi devleti olarak görmüyor olmasından değil midir?Ama ne yaparsınız ki bizdeki demokrasi “oyunu” böyle bir oyundur ve yaşlılar için bu oyuna uymak her şeye rağmen tek yoldur. Ama gençlik böyle değil. Onlar bu “orta oyununu” görüyorlar ve sırtlarında küfe olmadığından dolayı da kolayca söylüyorlar. “Yutmuyoruz bu oyunu’” diyorlar. “Benim hayatım benimdir ve benim hayatımla ilgili hiç bir karar bana sorulmadan alınamaz” diyorlar. O nedenle de hayatlarına, parklarına ve şehirlerine sahip çıkıyorlar. Üstelik de bunu bir tür kimlikler-üstü bir demokrasi anlayışıyla yapıyorlar. “Sizin kimlikleriniz sizin olsun biz kimliklerin ötekileştirmenin bir aracı olduğu bir demokrasi istemiyoruz” diyorlar. Yani bu “kimlikler demokrasisine”, yani bu yaşlıların seyretmekten henüz bıkmadıkları bu “orta oyununa” itiraz ediyorlar. Parktan yükselen bu sözleri ne “Kemal’in askerleri” ve ne de “Tayyip’in askerleri” gölgelememeli. Çünkü bu sözler ne “laik kimliğin” ve ne de “İslami kimliğin” yürütmekte oldukları “kimlik siyaseti”nin parçasıdırlar. Bu sözler ne her gece ellerinde tencere tavalarla, Nazi subayı edasıyla motosikletleriyle tur atanlarla ilgilidir ve ne de meydanlara yüzbinleri yığarak topluma nizamat verme heveslisi ahlakçı başbakanın tutumuyla ilgilidir. Aksine bu sözler bu “kimlik siyaseti”nin sonlandırılması ve “kimlikler-üstü”, yani bütün kimliklerin taleplerini içeren gerçek bir demokrasi talebiyle ilgilidir. Yani yıllardır bir türlü becermediğimiz ve artık tadı tuzu kalmamış bu “orta oyunu”na son verilmesi talebidir. Özetle Nazımın şiirine atıfla diyebiliriz ki; “Bir yeni demokrasi talebidir yükselen Gezi parkında ve ne AKP bunun farkında ve ne de CHP farkında”.
-
Bu Savas Siyasal Islam'in Türk Olanlara Karsi Savasidir.
Siyasal teokratik otokratik ideolojik islamin karsi oldugu sadece turk olmak ile sinirli degildir. Bu diktatorlugu kabul etmeyen ve karsi duran her bir bireyin her bir etik farkina yoneliktir. O yuzden de halk direnisi apolitiktir ve herhangibir tek deger uzerine degildir. Sadece direndigi kaynak bellidir. O da islam inancini politik ideolojik teokratik otokratik bir sisteme donusturmek isteyen diktatore onun her turlu diktasina ve baski zorlama ve uygulamasina karsidir.