25 Nisan 2006 Salı
SEN DE HAKLISIN!
Savcı Sarıkaya meslekten ihraç edildi, TSK büyük bir operasyona başladı, terörle mücadele için yeni yasa tasarısı meclise geldi, Arınç askerleri ağır bir biçimde eleştirdi.
Geçtiğimiz günlerde önemsenmesi gereken dört gelişme yaşandı. Bunlardan birisi, Şemdinli'deki bombalama olayına ilişkin iddianameyi hazırlayan savcı Sarıkaya'nın meslekten ihraç edilmesiydi. Diğer bir gelişme, TSK'nın başlattığı büyük operasyondu. Aynı dönemde terörle mücadele yasa tasarısı TBMM'ye sunulmuş oldu. Nihayet, 23 Nisan günü Bülent Arınç, açık bir biçimde askerleri hedef alan oldukça ilginç bir konuşma yaptı.
Bütün bunlar ABD Dışişleri Bakanı'nın bugün başlaması beklenen uğursuz ziyareti öncesinde ön plana çıkan siyasi başlıklar.
Bu başlıklar Türkiye'de mevcut sistemin nasıl çözümsüzlük ürettiğinin ve insanları nasıl bir çaresizlik ve yıkıma sürüklediğinin açık kanıtıdır.
Savcı Sarıkaya'nın kim olduğu, ne düşündüğü ve siyasi tercihleri şu anda önemli değil. Hazırlamış olduğu iddianamede herkesin bildiği gerçeklere işaret etmiştir. Teknik açıdan düzeyli bir iddianame olmadığı açık olsa da, bu ülke çok daha vahim örnekleri görmüş, görmek bu yana bunun sonuçlarına katlanmıştır. Ancak Sarıkaya'nın sorunu teknik açıdan zayıf bir iddianame kaleme almış olması değildir. Onun sorunu Kürt meselesini "dağdakilerin kanını içerim" diyerek çözmek isteyen bir zihniyetin temsilcilerine iddianamede yer vermektir. Sonuç, Türkiye'de bazı kurumların silah kaçakçılığı, adam öldürme ve bombalama yetkisine dokunulamaz!
Geçtiğimiz hafta bu yetkinin dokunulmaz olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Neden? Çünkü Türkiye bölücü tehdit altındadır! Oysa Türkiye'de bölücülük tehdidinin adı konmalıdır. Bu tehdit emperyalistlerden gelmektedir. Tehditten şikayet edenler, emperyalist ABD ile işbirliği yaparak bölünme tehlikesinin üstesinden gelmeye çalışmakta, öte yandan Türkiye'de yaşayanların bir bölümüne savaş ilan ederek onları emperyalistlerin kucağına ittirmektedir. İşte bugünkü düzenin çaresizliği!
Terörle mücadele yasa tasarısı da bunun kanıtıdır. Bu tasarı Türkiye'de düzenin nüfusun büyük bölümüne savaş ilan etmesinden başka bir şey değildir. Zaten ülkenin ordusu amacı gizli ve tartışılması yasaklanmış bir savaş düzenine geçmiş durumdadır.
Bu koşullarda TBMM Başkanı Arınç'ın söylediklerinin önemli bir bölümü doğrudur. Türkiye'de oyunun kurallarına uymayanlar öncelikli olarak bizzat sistemin sahipleridir.
Böylece ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Asker ve cumhurbaşkanı gericilik tehlikesinden söz ederken haklıdır, hatta bölücülük tehlikesinden de… Buna karşılık Bülent Arınç ve arkadaşlarının "bu nasıl demokrasi" eleştirilerinin de bütünüyle temelsiz olduğu söylenemez.
O halde herkes mi haklıdır?
Burada durmak gerekiyor. Gericilik bir tehdittir ama bu düzenin kritik kurumları hangi yüzle böyle bir tehditten söz etmektedir? 12 Eylül'ü hatırlayalım, Türk-İslam sentezini hatırlayalım, kontrgerilla yöntemlerini, hizbullahı hatırlayalım. Bu ülkede gericilik bir tehlikeyse, bunda baş sorumluluk anti-komünizm ve emekçi düşmanlığındadır.
Bölücülük konusuna değindik. Kürtlere "dağ Türkü" diyenlerin politikasıdır bölücülük; ABD ve AB'ye endeksli "güvenlik" arayışıdır bölücülük.
Arınç'a gelince… Özgürlükler ve demokrasiye ilişkin AKP'nin tanımı tesettüre girmiştir. Bu tanımın vereceği kavgadan özgürlük ve demokrasi değil, sistem içi gerilim çıkar. Türkiye bu gerilimin ötesine geçip gerçek bir kurtuluşa girmedikçe, Türkiye'de gericilik hüküm sürer, bölünme gerçekleşir, özgürlük ve demokrasiden söz etmek ise mümkün olmaz.