12 Eylül rejimi bu alanda da neo-liberalizme büyük hizmetler sundu. 12 Eylül rejiminin baskısı, getirdiği yeni eğitim sistemi, okul düzeni, özgürlük arzusu ve kimlik arayışı eğilimlerinin içeriği piyasa mekanizmasına uymayan 70'ler gençliğini, onların ''liderlerini'' (rol modellerini) imha ederek yıldırdı; yeni yetişmeye başlayan gençliğin, geçmişle bağını koparttı, onları neo-liberalizmin ''gençlik kültürü'' , ''gençlik kültü'' yaratma sürecine teslim etti. Boşuna mı, tam da o dönemde, medyada da bir yeniden yapılanma başlamıştı. Bu yeni medya, yaşanan süreci, yeni, devrimci bir atılım, bireyciliği geçmişe karşı tepki olarak sunar; metaları, markaları, tüketimi, ''köşe dönmeyi'' yüceltirken aynı anda geçmişin özverili muhalefetini, ''gençlik kültürünü'' , gerici, muhafazakâr olarak karaladı. Dün özgünlüğün kaynağı sanat ve siyasi eylemdi; 12 Eylül sonrasında, belli markalı malları edinme olmaya başladı. Kişilerin örnek alarak kimliklerini kurdukları, ''özdeşleşme nesneleri'' toplumsal amaçlardan, mallara, markalara, ''şöhretlere'' dönüştü, ''toplumsal ilerleme'' arzusunun yerini ''dekadan'' yaşam özlemi aldı. Böylece bir başka ülkede üretilen, oranın duyarlılığını taşıyan mallar (markalar), bu duyarlılıkları, kültürel normları, hatta dili benimseye uygun yeni bir pazar oluşturmaya başladılar: Türkiye'de ''gençlik kültürü'' pazarı doğdu. Bu cep telefonu olduğu için kendini özgür, belli bir spor ayakkabısını giydiğinde çekici, belli bir marka ''jean'' giydiğinde kendini toplumla uyumsuz addeden bir gençlikti. Şimdi devrimcilik, eski tarza (metalarda) karşı çıkmaya, ''yeniyi'' (metalarda) benimsemek, bireysel özgünlük, belli markaları izlemek, belli ''şöhretlere'' benzemek olmuştu.
Dahası, bir taraftan yeniden yapılanmanın baş döndürücü hızı, diğer taraftan, medyanın, sayıları hızla artan dergilerin, markaların sponsor ettiği müzik festivallerinin, TV müzik programlarındaki estetiğin, reklam endüstrisinin etkisi, gençliğin dikkat yoğunlaştırma süresini, hafızasını kısaltıyordu. Bu altüst oluş onu, kısa döneme kilitliyor, hazlarını anında tatmin etme arzusuna programlıyor , dolayısıyla, cinselliğe, alışverişe, uyuşturucuya yönlendiriyordu, düzene yönelik eleştiri reflekslerini felç ediyordu.
Geçen 25 yılda ülke giderek her alanda ''sömürgeleştirildi'' , insanı, artık kendisinde başka bir şey, bir ''başkasının'' kötü kopyası olmaya başladı. İşte 12 Eylül mirasının en ağır yanı da bu: Bağışıklık sistemleri hızla zayıflayan, kendini tedavi yetisini kaybetmekte olan bir toplum yaratmak?