Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Taner Bayram

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.352
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    15

Taner Bayram tarafından postalanan herşey

  1. Evet bu iddiali konusmanizi biraz ispatlarmisiniz? Oradan buradan seyler atmak kolay ortaya! Ispat alalim lutfen!
  2. Dediginize aynen katiliyorum. Simdi ayni sozleri terbiyesizlik yapan Bursaspo taraftarlarina soylemenizi rica ediyorum!
  3. Eger hem Turkler hem de Kurtler tarafindan kabul edilmemis bir mars ya da antsa sizlerin ettiginiz, o zaman tabii ki olmaz! Neden siz Turklerin yarattiklari antlari marslari soyleyelim bizler? Ne munasebet? - Ya oturalim beraber her seyi yazip cizelim ve uyalim, ya da siz kendi k anunlariniza uyun bizler de kendi kanunlarimiza! O kadar basit! - Yahu zorla guzellik o lur mu? Biz Kurtler sizlerin TURKLUK uzerinden yarattiginiz hic bir andi, hic bir marsi, hic bir olguyu KABUL ETMEK ZORUNDA DEGILIZ! Sadece kendimizinde katildigi, kabul ettigi seyleri kabul ederiz!
  4. Sizin yanlis devlet politikalarini bir Turk olarak itiraf etmeniz beni cok sevindirdi. Bak ben sizin gibi dusunenlerle daima kardes olarak yasamak isterim! Ama ote yandan da "PKK nereden geldi? Neden var?" givi sorulari sormamiz lazim kendi kendimize. Herhalde ortalik gulluk gulistanlikken gokten inmedi PKK degil mi? Egri oturalim ama dogru konusalim! Sizi Kurtlere hakkettikleri sayginligin verilmesi uzerine yaptiginiz yorum icin kutluyorum. Umarim burada hala Kurtlere hakaret edercesine yorumlar atanlara karsi biraz tavir koyabilirsiniz artik! Saygilarla...
  5. Cogunuz bu olen gencecik masum kizin olusune bile saygidan yoksun yorumlar atarken, bakalim Ceylan'in annesi ne diyor olay hakkinda: Ceylan'ın annesi: Önce tuhaf bir hırıltı oldu... Ceylan'ın ölümüyle ciğerleri parçalanan aile, üç karakol ortasında yaşanan patlamayı anlattı: Anne Saliha, entarisinin içinden, yırtılmış toprağa belenmiş bir külot çıkarıp, “Ceylanke parçe parçe!” diyor. Bu, Tapantepe Karakolu’dan atıldığı ileri sürülen bir mermiyle parçalanarak yaşamını yitiren 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un iç çamaşırı. Ceylan’ın, anasına, hayvanlarını otlatmaya gitmeden evvelki son sözü, “Makarna pişir de, dönünce yiyeyim” olmuş. Sonra keskin bir hırıltı, sonra bir patlama sesi... “Ceylanke, parçe parçe!” Bu Zazaca figanı, Türkçe’ye çevirmeye gerek var mı? Peki; üç karakolun ortasında Ceylan’ın kör bir ateşle vurulmasının, cesedin altı saat toprakta ve ceset parçalarının dallarda kalmış olmasının ‘Türkçesi’ nedir? “Can güvenliğimiz yok” diyen savcının gelmeyişi; Saliha Önkol’un, kızının parçalarını eteğine toplayarak karakola taşıması ve otopsinin karakolda yapılması hangi ‘dile’ çevrilebilir? Diyarbakır-Bingöl sınırı... Tam bu sınırdaki tepeye kurulu Tapantepe Komando Taburu’nun solundaki yol, Lice’ye bağlı Şenlik Köyü’nün Hambaz mezrasına varıyor. Mezranın üç bir yanı jandarmayla çevrili: Hamlaz’la, görüş mesafesindeki taburun arası kuş uçuşu 3 kilometre. Taburun önünde ve çevresinde panzer, ağır silahlar ve korunaklı gözetleme kuleleri var. Mezradan taburun mevzileri görünüyor. Ceylan’ın ailesi, bazen bu mezrada ya da birkaç kilometre ilerideki Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Yayla Köyü’nde (Tavus) yaşıyor. Yayla’ya gitmek için Tapantepe Komando Taburu’nun yanındaki yoldan devam etmek gerekiyor. Güzergâh üzerinde Abalı ve Yayla jandarma karakolları var. Sıkı güvenlik önlemlerinin yanı sıra çevirme de yapılıyor. Abalı Karakolu, mezraya 7-8 kilometre görüş mesafesinde. Bölge, askeri literatürde, ‘teröre müzahir’ (Arka alan) diye geçiyor. Ceylan 1993’te köylerinin boşaltılmasından iki yıl sonra doğmuş. Bir gece helikopterlerle gelen askerler köyü ateşe vermiş. Ceylan’ın ağabeyi Sedat, o gün kekeme kalmış. Sonrası zorunlu göç. Ceylan Diyarbakır’da doğmuş. Önkol Ailesi, 2000 yılında Köye Dönüş Projesi’yle Yayla’ya ve Hambaz’a dönmüş. Hayvancılıkla geçen dokuz yılın ardından 28 Eylül sabahına her zamanki gibi uyandılar. Altıya geçen Ceylan, ev işleri yüzünden okula gitmedi. Ertesi gün ders başı yapacaktı. Saat 11.30 olmuştu. Eve 200 metre uzaklıktaki arazide otlayan hayvanları çevirmek o gün Ceylan’a kaldı. Evden çıkarken annesine “Makarna pişir de, dönünce yiyeyim” dedi. Çıktıktan 5-10 dakika sonraydı. Anne Saliha, garip bir ses duydu: “Bir uğultu duydum. Ağabeylerine seslendim. Hele gidin bakın, bu bomba nereye düştü?” Ağabey Rıfat, çatıya çıktı. O da önce hırıltı, ardında patlama sesi duymuştu: “Dama çıktım. Birkaç komşumuz vardı. Seslendim: Patlama nerde oldu? ‘Bir duman çıktı’ dediler. Hayvanların olduğu yerde koştum. Anam ve kardeşim de arkamdan geldiler. Seslendim kız kardeşime: ‘Ceylan, ceylan!’ Ses çıkmıyor. Baktım, parçalanmış; bağırsakları bir yanda. Üstümü çıkarıp üstüne attım. Dedim ‘Ana, karde.imin ölüsünü görme!” Annesi oğlunu dinlememişti: “Rıfat’ dedim, ‘Bırak ben anayım, ben de göreyim. Açtım örtüyü. Bağırsakları ve ciğerleri yerdeydi. Kendi ellerimle ciğerlerini topladım. Eteğime koydum ciğer parçalarını.” Rıfat Önkol’un anlatımına göre Şenlik Köyü muhtarı Lice Başsavcılığı’na ulaştı. Muhtar ve savcı Mustafa Kamil Çolak, Abalı Jandarma Karakolu’na gitti. Çolak, karakolda, “Can güvenliğim yok” diye mezraya gitmedi. Savcı, köy imamına ve bir köylüye bir fotoğraf makinesi ve kamera vererek, olay yerini kayda almalarını istedi. Sonra da cesedin karakola getirilmesini emretti. İmam ve köylü gelip fotoğraf çekti, olay yerini görüntüledi. Altı saat sonra cesedi karakola taşımak aileye düştü. Rıfat Önkol’un iddiasına göre otopsi yarı açık kulübede savcı denetiminde bir doktor, hastane temizlikçisi ve adliye görevlisiyle yapıldı: “Savcı orada bize tepki gösteriyor, ‘Yalan söylemeyin, terör olayıdır’ diyordu.” Ceylan, o gün defnedildi. İddiaya göre savcı Çorak, üç gün sonra otopsiye geldi. Ertesi gün de Diyarbakır Barosu, Tabipler Odası, İHD ve Mazlum-Der inceleme yaptı. İzlenimlerin dönüştürüldüğü rapora göre, inceleme yaptıkları gün Ceylan’ın iç organları ve elbiseleri, yanmış şekilde 150 metrekarelik alana yayılmıştı. Diyarbakır İHD Şube Başkanı ve Avukat Serdar Çelebi’ye göre, mayın olsaydı, yerde çukur olur, Ceylan’ın ayakları parçalanırdı. Bir çukur oluşmadığı gibi, ayaklarında şarapnel parçaları yoktu. Ceylan bir patlayıcıyla oynamış olsaydı, elleri ve yüzü parçalanırdı. Ki, böyle bir tesir de bulunmuyordu. Çelebi, uzaktan ateş edildiği kuşkusu üzerinde duruyor. Kanıtların toplanmamış olmasına değinen Çelebi, soruşturmadan da endişeli. Eldeki ‘delil’ ‘Kanıtlar’ arasında olması gerekip toplanmayan o elbise parçalarından biri de, anne Saliha’nın göğsünde sakladığı iç çamaşırı. Anası Saliha, “Kızımın suçu neydi? “Niye bize sahiplenen olmadı? Niye bizim acımızı kimse paylaşmadı. Biz ikinci sının vatandaş mıyız?” diye soruyor. Oğlu Rıfat, taziye için bile gelinmediğini anlatıyor: “Devlet örtbas etmesin. Kürt kızı olduğu için mi değeri yoktur?” Rıfat ve anası, kırık bir Türkçe ile figan ederken, çocuklar damlara üşüşüyor. Mevcudu 23’e düşen köy okulunun geri kalanı, onlar. Öğretmen ve Ceylan’ın amcasının oğlu Vahap Önkol, şimdi onları düşünüyor: “Çocukların psikolojisi bozuldu. Geçen bir öğrencim diyor ki, ‘Ceylan gibi dağda kalmak istemiyorum.”
  6. Kuran'a el bastılar çifte cinayetten tutuklandılar Şırnak'ın Beytüşşebap İlçesi'nde DTP üyesi Necman Ölmez ve Ferhat Ediş'in öldürülmesiyle ilgili tutuklanan Akdoğan köyü korucubaşı Cemil Uğurlu ve 4 korucunun cinayetlerden hemen sonra bölgede imamların eşliğinde yaptırılan yeminde, Kuran-ı Kerim'e el basarak, "Olay ile ilgimiz yok" diye yemin ettikleri ortaya çıktı. Beytüşşebap ilçesinde Necman Ölmez ve Ferhat Ediş'in hunharca öldürülmesi ile ilgili tutuklanan 6 köy korucusu arasında bulunan Akdoğan köyü korucubaşı Cemil Uğurlu, korucular Zedan Acer, Nasır Akdoğan, Yunus Akdoğan ve Reber Akdoğan'ın olaydan hemen sonra düzenlenen yemin töreninde Kuran'a el basarak olay ile ilgilerinin olmadığı yönünde yemin ettikleri ortaya çıktı. Tutuklanan diğer zanlı olan Beşağaç köyü korucubaşı İhsan Acer'in yemin törenine katılmadığı belirtilirken, zanlıların yemin töreninde, imamın yanında Kuran-ı Kerim'e el basarak, "Yakup oğlu Ferhat ile Hacı Mecit oğlu Necman'ı öldürmediğime, öldürülmeleriyle ilgili bir şey duyar ya da görürsem bunu yakınlarına bildireceğime dair kutsal kitap Kuran-ı Kerim üzerine yemin ederim"şeklinde yemin ettikleri belirtildi.(dha)
  7. Yaşar Kemal fahri doktora alırken yanında köylüleri vardı Çukurova Üniversitesi'nde fahri doktora unvanı alan yazar Yaşar Kemal: Karanlık içinde Türkiye, birbirimize düşmemiz kültürsüzlük ADANA - Yazar Yaşar Kemal’e Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) tarafından törenle fahri doktora unvanı verildi. ÇÜ Mithat Özsan Amfisi’nde gerçekleştirilen törende, konuşmaların ardından Yaşar Kemal’e verilecek fahri doktora unvanına ilişkin belge ve cübbe, iki öğretim görevlisi tarafından seremoni eşliğinde sahneye getirildi. ÇÜ Rektörü Prof. Dr. Alper Akınoğlu, Yaşar Kemal’in Çukurova’yı dünyaya tanıtmanın yanında, bilinen roman tarzlarını aşan yeni bir etik anlayışla benzersiz bir roman dünyası kurduğunu belirterek, "Bu nedenle, Yaşar Kemal’e Türkiye’ye ve edebiyat dünyasına katkılarından dolayı üniversitemiz senatosu tarafından oy birliğiyle fahri doktora verilmesine karar verilmiştir" dedi. Daha sonra Akınoğlu, Yaşar Kemal’e cübbesini giydirdi ve doktora belgesini verdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da Yaşar Kemal’e, üzerinde 1500’lü yılların Çukurova’sını anlatan ve romanlarındaki ortamı yansıtan bir minyatürün işlendiği porselen tabağı hediye etti. Akınoğlu da Günay’a aynı tabaktan hediye etti. Yaşar Kemal, kişinin kendi toprağında onurlandırılmasının ödüllerin en değerlisi olduğunu ve törene katılan tüm yetkililere ve doğduğu Osmaniye’ye bağlı Hemite köyünden gelen arkadaşlarına teşekkür etti. Çukurovalılığın bir yazar için çok önemli olduğunu ancak hayatında Adana’daki Ramazanoğlu Kitaplığı’nın da önemli yer tuttuğunu vurgulayan Yaşar Kemal, "O kitaplıkta çok okudum, birkaç yıl boyunca sürekli okudum orada. Çok da büyük yazar olduğumu sanmıyorum ve söylemiyorum zaten. Eğer biraz biraz yazmasını öğrendiysem Ramazanoğlu Kitaplığı sayesindedir" dedi. Yaşar Kemal, yeni adı Gökçedam olan Hemite köyünde dostluğu, kardeşliği ve sevgiyi görerek büyüdüğünü belirterek, "Orada Türkiye’nin insanlarını gördüm. Hemite köyünde ayrıca olabildiğince zengin bir doğayı yaşadım. Köye gelen aşıklardan türkülerin güzelliğini, Karacaoğlan’ı, Dadaloğlu’nu öğrendim" diye konuştu. Yıllar boyunca Çukurova insanlarının nasıl değiştiğini de gördüğünü belirten Yaşar Kemal, şöyle devam etti: "Türkiye’nin, Çukurova’nın nasıl değiştiğini, insanların nasıl değiştiğini yazdım. Avrupa’da 300 yılda olmuştur ama ben bunu seneler içinde gördüm. (Yaşar Kemal değişmenin romancısıdır) derler. Dünyada çok az yazara nasip olur bu. Türkiye’nin topyekun değişimini gözümle gördüm, yaşadım. Bu değişmeyi yaşamak ve üzerinde düşünmek, tarihimdir." Türkiye’nin şu anda bir karanlık içerisinde olduğunu savunan Yaşar Kemal, şunları söyledi: "Türk meselesi, Kürt meselesi var, var oğlu var. Ama birbirimize düşmemiz bir kültürsüzlüktür. Yine de iyi birtakım insanlar vardır. Onlara güvenin, mutlaka büyük şeyler yapacaklar. Türkiye’ye yeni bir imkan getireceklerdir. Onun için ben umutsuz değilim. Bir kitabımda öyle bir şey yazmıştım, (umutsuzluk umudu yaratır) diye. Umutsuzluktan umudu öğreneceğiz. Umudum şudur ki Türkiye kendine gelecek. Ne savaş olacaktır, ne başka bir şey. Bizim halkımız başka halklardan daha yumuşaktır. Hemite köyü gibidir yani. 12 sene kasaba kasaba dolaştım Türkiye’yi. Kasaba kasaba Türk halkını dolaştım. Bu halkın müthiş güzel bir halk olduğunun şahidiyim." Kemal, Çukurova’nın doğasını korumak için büyük mücadele verdiğini kaydederek, "Ama bir sedir ormanı yok oldu. Dünyada sedir ormanı çok azdır, onlardan biri Çukurova’daydı. Yok olduğunda neredeyse intihar edecektim. Neden doğayla bu kadar uğraştım? Bir sebebi olmalıydı. Türkiye Kurtuluş Savaşı’nda Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı ve Çerkez’i ile Yunanlılar’a karşı savaştı, hep beraber yendiler. Ama erozyonla topraklar gittiği zaman, onu hiç kimse geri getiremez. Bu nedenle eğitilmesi lazım Türkiye’nin" dedi.(aa)
  8. 'Diyarbakırspor devletin değil Kürt milletinin takımı' Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer Amerikan'ın sesi radyosuna Kürtçe açıklamalarda bulundu - FERİT ASLAN DİYARBAKIR - Bursa'da oynanan Bursaspor - Diyarbakırspor maçında ortaya çıkan ve uzun süre Türkiye gündemini meşgul eden olaylar ile ilgili Amerika'nın Sesi Radyosu'na Kürtçe konuşan Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer, 20 milyon Kürdün Diyarbakırspor'u desteklemesi gerektiğini söyledi. Çetin, "Biz Devletten yardım isteyemiyoruz. İstediğimiz zaman bize Devlet takımı diyorlar. Biz Devlet takımı değiliz, Diyarbakır'ın ve Kürt Milleti'nin takımıyız" dedi.Amerika'nın Sesi Radyosu'nda yayımlanan bir programa telefon bağlantısı ile katılan ve Kürtçe konuşan Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer, Bursa'da oynanan Bursaspor - Diyarbakırspor maçında kendilerine büyük hakaretler yapıldığını belirterek, "Bizim Kürt olduğumuzu biliyorlar. Siyasi ve kötü sloganlar attılar. Diyarbakır'dan gelen seyircilerimizi taşladılar. Kimse bize bu zulmü yapamaz. Bizde çıkıp takımı ligden çekeceğimizi federasyona söyledik. Bundan dolayı Türk basını da olaya çok fazla yer verdi. Çünkü, gördüğümüz zulüm ve mağduriyet ortadaydı" diye konuştu. -TÜRK BAYRAĞI AÇTILAR, SANKİ BİZ BAŞKA BİR ÜLKEDEN GELMİŞİZ- Diyarbakırspor Kulübü Başkanı Sümer, Bursa'ya gittiklerinde maç öncesi sporun kardeşlik olduğunu, sporda siyasetin yerinin olmadığı yönünde beyanlar ve açıklamalar yaptıklarını ifade ederek, "Fakat, onlar organizeli bir şekilde üzerimize geldiler. Türk bayrağını açtılar. Sanki biz başka bir milletten ve başka bir ülkeden gelmişiz. Bize büyük bir zulüm yaptılar" şeklinde konuştu.Maçtan sonra AKP'nin üst düzey yöneticilerinin kendilerini aradığını da söyleyen Sümer, "AKP'li yetkililer, meydana gelen olayı tasvip etmediklerini, yanımızda ve Diyarbakırsporlu olduklarını söylediler" dedi. -DEVLET TAKIMI DEĞİL, DİYARBAKIR'IN TAKIMIYIZ- Başkan Sümer ayrıca, Kürtlerden, Süper Lig'de bulunan Diyarbakırspor'a destek vermelerini isteyerek, "Alt yapı ve parasal anlamda büyük sıkıntılarımız var. Kimse bize sahip çıkmıyor. Bugün Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'i ziyaret ettik. Bazılarının Diyarbakırspor üzerinden oyunlar oynadığını, kısıtlı imkanlarla bugünlere geldiğimizi söyledim. Baydemir bize destek olacağını söyledi. Ama bugüne kadar bir desteğini görmedik. Biz devletten yardım isteyemiyoruz, istesek 'Devletin takımıdır' diyorlar. Biz Diyarbakır'ın takımıyız. Biz Kürt milletinin takımıyız" dedi.Başkan Sümer sözlerini şöyle tamamladı:"20 milyon insanımız var. İnsanlarımızın kulüplerine destek çıkmasını istiyoruz. Bu destek ile kulubümüzün dünyada tanınmasını istiyoruz.
  9. - Azinlik degiliz Turkiye'de. Kurucu unsurlarindaniz. Bizleri AZINLIK olarak algilayan sizlersiniz! - Bizler bu topraklarin en az sizin kadar sahibiyiz. Belki de sizden daha cok! Tarih konusur boyle konularda! - Varligimizi ispatlamamiza gerek yok! Tum arkadaslara da soyleyecegim bunu, burada sacma sapan bir sekilde ve cahilce hala "Kurtler ve Kurtce yoktur" gibi soyelmlerde bulunanlarla, ya da Kurtleri ve Kurtceyi hor gorme ya da karalama gafletinde bulunanlarla MUHATTAP ta olmayacagiz! Diyarbakirli...
  10. Sayin Rua... Ben Kenan Evren olse uzulurum, ama oldugu iocin degil. Cezasini cekip ibret edilmedigi icin! Hala "yaslidir" diyip onu dlayli yoldan destekleyenler koryuanlar var. Adamin IBRET icin cezalandirilmasi SART! Ki bundan sonrakiler bu halka bir daha eziyet cektirmesinler! IBRET EDILMESI lazim Evren'in!
  11. Sirf idam edebilmek icin cocuk yastakilerin yasini buyutmus olan; Binlerce insanin olumunden sorumlu; Milyonlarin iskence gormesinden sorumlu; Milyonlari adeta psikopata donduren biri degil 90 yasinda 190 yasinda olsa y ine yargilanacaktir! Hem bu hayatta hem de Allah katinda!
  12. Sizden duygusal alanda herhangi bir sey istemedim ve istemem de! Benim gercekleri gorebilmem icin ve gercekler icin mucadele etmem icin de duygusal olmama gerek yok... Gercekleri DUYGUSALLIK altinda saptiranlar, inkar edenler, KABULLENEMEYNELER gocunsun sizin bu lafinizdan. Ben gocunmam! Tekrar deneyin, belki de bir gun basarirsiniz!
  13. Eger sadece turkculuk yapacaksaniz o zaman zaten birbirimizle ortak yanimiz olamaz!
  14. tipki Turklestirilmis ve sayilari milyonlari asan bir suru Kurt, Ermeni ve Yunan gibi! Tabii ki yuzyillardir hep kaynastik ve karistik birbirimize. Dogaldir bu... Ama bu gercek bu karisimin bir parcasi o lan Kurtleri, ya da Yunanlari, ya da Ermenileri INKAR temek ve onlarin haklarini KISITLAMAK icin NEDEN olarak kullanilamaz! Gelin kardesce yasayalim. Resmi dil Turkce olsun, ama Kurtce hizmete ve egitime izin verilsin... Beraberce geliselim!
  15. Tabii siz dediniz diye Kurtler YOK...
  16. "Ne Mutlu Turkum Diyene" denildiginde etnik milliyetcilik olmuyor; "Bir Turk Dunyaya bedeldir" denildiginde etnik milliyetcilik olmuyor; MHP, CHP gibi asiri milliyetci partiler sistemde yerini almisken etnik mMilliyetcilik olmuyor; Kurt sarkiciya catal kasik firlatanlar etnik milliyetci olmuyor;"Turkun Turk'ten baska dostu yoktur" denildiginde etnik milliyetcilik olmuyor; Ama bu yapilanlara ufak bir ses cikaran ETNIK MILLIYETCI oluyor... Bakin neler neler yazmissiniz "Kurtler boyle dedi" "Turkler soyle dedi" gibilerinden. Anlastik... SImdi sorayim size: - Biz Kurtler Sevr'i dusman devletlere siz bizlerin d ilini YASAKLAYASINIZ diye mi iade ettik? - Biz dusmanlarimizla siz bizlerin dilini YASAKLAYIN, kurt kimligimizi "Kart Kirt diye ses cikaran dag Turkleridir onlar" gibi uydurmacalarla INKAR edesiniz diye mi savastik? - Yil 2009, biz sizinle yanana savasirken, beraber kan dokerken, siz daha iki kelime Kurtceye tahammul edemiyesiniz diye mi savastik?
  17. Evet yerlileriyiz bu topraklarin ve siz kalkip bizleri Almanya'ya ekonomik amaclarla goc etmis gocmenlerle kiyaslayamazsiniz. Kaldi ki O gozmenlerin haklarinin yuzde 10'u bile verilmiyor Kurtlere kendi topraklarinda ve bu da utanc verici bir durumdur! Demokratiklikte, hak verilmesinde bizler Almanlarin bile tirnagi olamiyoruz!
  18. Yillar sonra ispatlandiktan sonra, simdi kalkip geriye donup belki de "Kurt denen bir halk yoktur, onlarin hepsi Turkmendir" diyeceksiniz! Sizin boyle atesli sekilde Turkmen Turkmen, Etnik Milliyetci Etnik Milliyetci diye Kurtlere yuklemeniz de biraz ilginc ama neyse!
  19. Bir tarafta RESMI bir torenden ve ideolojiye olan PROTESTOdan bahsediyoruz. Digeryandan halk icin verilmis bir solenden. HEm de Kurt sherinde verilmis bir solenden. Eger farki kavrayamadiysaniz o sizin sorununuz. Sizi yillardir YOK sayan, TERORIST diye lanse eden herhangi bir ordunun ya da devletin torenine gidermiydiniz? KUrtce Turku Kurtce Turkudur. Herhalde adamlar kalkip PKK icin mars okumadilar degil mi? Hala bile elestireceginize inat gitmek istiyorsunuz! Cok guzel masallah!
  20. Ah çoban kızı! YILDIRIM TÜRKER O çocukların yaşını kimse tam olarak bilemez. O çocuklar çoğunluk kayda düşmeden yaşar, ölümleri de kayıt tutmaz. Çoban kızı Ceylan Önkol için kimileri 12, kimileri 14 yaşındaydı diyor. Ne fark eder? Onun vurulduğu dağların zamanı bizimkiyle ölçülemez nasılsa. 6. sınıf öğrencisiymiş. Diyarbakır’ın Lice ilçesini on yıllardır uğursuz bir fısıltı gibi işitmez miydik zaten? Ceylan’ın ölümüyle bir kez daha hatırladık Lice’yi. Ceylan, geçen gün koyun otlatırken havaya uçuruldu. Karnından vurulmuş. Kolları bacakları sağlammış. Dolayısıyla onu parçalayanın, birçok çoban çocuğunun katili mayınlardan biri olmadığını biliyoruz. Varlığına her gün şükretmek zorunda kaldığımız Taraf gazetesi olmasaydı, yine sessiz sedasız geçiştirilecek, hayatlarını zulmün kaydını tutmaya adamışların gündemi dışında yer bulamayacaktı hayatlarımızda. İHD Diyarbakır Şubesi, bir basın toplantısında Ceylan’ın parçalanmış giysisini ve şarapnel parçasını göstermiş. Şapkasını gördünüz mü? Havaya uçmuş besbelli, hiç zarar görmemiş. Uzun siperlikli beysbol şapkalarından. Belli babası pazardan almış. Üstünde bir kurukafa resmi var. Bir de İngilizce yazı: ‘Bad to the bone.’ İliklerine kadar kötü anlamında. Sevsinler. Anasına, ‘makarna pişir, dönünce yiycem’ demiş evden çıkarken. Ama önce koyunların karnını doyurmalı. Biraz sonra ailesi bir patlama sesi duyup o yana koşturmuş. Çoban kızın kolları ve bacaklarını bulmuşlar. Bedeninin kimi parçaları ağaç dallarına fırlamış. Aile, Ceylan’ın parçalarını toplayıp ağıda durmuş. Güvenlik kuvvetlerinin, savcının gelmesini beklemişler. altı saat boyunca. Savcı, doktor ve kolluk güçleri, can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle olay yerine uğramıyorlar. Hukuk devletimiz, köy imamını gönderip elindeki kamerayla olay yerini çekmesini sağlıyor. Ceylan’ının parçalarını eteklerine toplayan anası, karakola gidiyor. Karakol nizamiyesinde şıpınişi bir otopsi yapılıyor. Olay yerini incelemeye Cumhuriyet Savcısı ancak üç gün sonra teşrif ediyor. Ceylan, bu dağlarda avlanmış. Ama gezmesin de ne yapsın, koyunları otlatmak gerek. Bize ondan kalan vesikalık bir fotografı. Orada yaşayanların çoğu hayatlarında bir kez dururlar kameranın karşısında. Onların evlerinde yoksul bir nikâh fotoğrafı, belki bir de askerlik fotoğrafı dışında sabitlenmiş bir suret yoktur. Bir de devlete bakarken; kafa kâğıdına vesikalık. Ceylan, kameraya nasıl bakacağını bilememiş. Belli, fotografı çeken, gözlerini aç, demiş ona. Evet, Ceylan da, ‘Bir teneffüs daha yaşasaydı tabiattan derse kalkacak, devlet dersinde öldürülmüş’ çocuklardan biri. Uğur Kaymaz gibi. Bir karışını vermem deyip ölüme adanmış topraklarda mayınlarla patlayan çobancıklar gibi. Taş attılar diye üzerlerine kurşun sıkılan, ölümleri sıkanın yanına kâr kalan çocuklar gibi. Oraların, Kürt ellerinin kavruk, mutsuz bütün çocukları gibi. Hayatları gözümüzde beş para etmeyen küçük ölü çocuklar. Bu memleketin vatandaşları. Siyasileri. Gazetecileri. Hukuk insanları. Ceylan’ın ölümü karşısında işte anlı şanlı ordumuz sessiz sedasız kırıtıyor yine. Araştırmışlar da havan atılmadığını saptamışlar. Pekiyi ne? Ceylan’ın o topraklarda yaşıyor olması, o dağlarda geziyor olması ölümü için yeterli bir gerekçe, öyle değil mi? Hesap vermenize hiç gerek yok elbet. Kendi hukukunuz, kendi savcılarınız nasılsa göğüslerini siper edip koruyorlar dokunulmazlığınızı. Seferberlik halidir, bir hatadır olmuş, öyle değil mi? Hatta bu konuyu deşmek, Ceylan’ın ölümü üstüne suskunluğa gömülmeyi reddetmek de, Allah bilir, vatan hainliğidir. Askeri bir karakoldan atılan, henüz bilmediğimiz bir silahla katledilmiş olduğu ortada olan Ceylan’ın ölümünü de örtbas edivereceğinize inancınız tam, değil mi? Uğur Kaymaz’ın katilleri haklı bulundu, biliyorsunuz. Onun öldürüldüğünde yazmıştık. Tekrarlayalım: Bu memlekette, en hassas koruma altına alınmış olan; güvenlik güçleridir. Emniyet ve askeri güçlerin moralinin bozulmaması için kendilerine sonsuz bir özgürlük alanı tanınmıştır. Güvenlik güçlerinin incinmemesi her şeyin önünde gelir. Devlet diktesinin de gücüyle ÖZGÜR basın, bu konudaki dikkatiyle vatandaşına göz yaşartıcı fedakârlıkta bir rehberlik görevi üstlenmiştir. Elinde silahı olan ve güvenliğimizi sağlamakla yükümlü emniyet güçlerinin isabetine yönelik en ufak bir kuşkuyu dile getirmek, sizi bir çırpıda ‘marjinal’ yapacaktır. Avrupalı olma yolunda atmakta olduğumuz hiçbir adım, bu gerçeği değiştirebilecek kudrette değildir. İşkenceci polisler hâlâ ve mümkünse hiçbir zaman cezalandırılamaz. Gözaltında ölümüne sebebiyet verdikleri kurbanlarının hesabı da kendilerinden sorulamaz. Zaman aşımı onların yanındadır. İşkence yuvaları kurmuş cuntacı generalleri bile rahmetle anmak zorundayız. 33 Kürdü kurşuna dizip idam cezası alan Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı, daha geçtiğimiz Mayıs ayında bir Jandarma Sınır Taburu’na verilmedi mi? Meselenin adını koyuverelim. Bu topraklarda polisin ve askerin morali her zaman bir çocuğun canından önce gelir. Onları eleştirmek, bu kurumların ıslahının gerektiğinden söz etmek son derece tehlikelidir. Güvenlik paranoyasının topyekûn ülke sathına yayılması, sık sık düşman listelerinin çıkarılıp kendi fikir tartımızla dünyaya bakabilmemizin engellenmesi şarttır. Hepimize tek yol olarak gösterilen, kimi sertlikleri, münferit zalimlikleri olmakla birlikte bu kurumların en ufak bir eleştiri esintisinden uzak tutulmaları gerektiğidir. Bu, güvenliğimizin bedelidir. Onların da burnundan kıl aldırmayan bu ruh hali içinde düşman bellediklerinin yaşama hakkına yönelik en büyük tehdit oluşturuyor olması doğal. Şimdi bir kez daha kendimize sormak zorundayız. Çocuk ölüleri karşısında ne hissediyorsunuz? Karanlıkta koca adam gibi durduğu için, başını sokabileceği bir evi olmadığı için, aç kaldığı, tedavi görmediği için, savcının bile adım atmaya korktuğu topraklarda koyun otlattığı için ve daha birçok nedenle katledilen çocukların ölüleri nasıl oluyor da infial yaratmıyor bu toplumun bağrında? Asılabilsin diye yaşı yükseltilen çocukların cellatları nasıl hâlâ saygın kimliklerine bürünmüş, sıcak evlerinde ecel bekliyor? Bu toplum, bu koca nüfus, vatan sevmekten çocuk sevmeye vakit bulamamış savaşçılar ve kasaba tüccarlarından mı oluşuyor? Çocuk dünyasına yakın durmayan, hayatında bir tek çocukla hazmedilmiş bir tevazu içinde birlikte vakit geçirmemiş, bir tek çocuğun dilini asal kabul edip onun karşısında saygıyla titrememiş bir yetişkin için çocuk, elbette kolay unutulacak bir insan küçüğüdür. Çocuk dilini, çocuk gözünü hiç merak etmeyen; onları bir an evvel eğip büküp güruha katmaya çalışan bu toplum, daracık dünyasında nefes darlığı içinde yaşayıp gidecek. Bir çocuğun saçının bir tek telinin bu toplumun emniyetine feda edilemeyeceğini, edildiği takdirde emniyet duygumuzu sonsuza dek yitireceğimizi haykırmak gerek. Sessizlikle geçiştirmeye çalıştığımız bir çocuğun katledilişidir. Bu memlekette bir ana, havaya uçurulmuş çocuğunun parçalarını bir bir eteğine topluyor. Bu anın bilgisiyle, artık unutuluşa gömemeyeceğimiz bu görüntüyle nasıl yaşamaya devam edeceğiz? Ceylan’ı o dağlarda vurdular. Vuranlar hiç utanır gibi durmuyor. Pekiyi siz utanmıyor musunuz?
  21. Neden? Siz "koyamazsiniz" diye mi? Ona karar verecek siz degilsiniz! Afrika'da bile yerel diller YASAKLANMADI
  22. Tamam ama sizce Kurt kimliginin ve Kurt Milliyetciliginin on plana cikmasinda Turk Milliyetciligi ve Devlet politkalarinin rolu yok mu?
  23. Mehmet Agar beyle Tansu Ciller hanim elele calismadilar mi? Tansu Ciller'de mi Zaza? Degil... "Daga cikariz" diyen Bahceli Bey ne yapiyor? "Kurt ve Kurtce yoktur" diyebilen MHP'li milletvekili neden yargilanmiyor boluculukten? Boluculuk egil mi? Buyrun hepsi yargilansin. Hani HUKUK DEVLETI ya Turkiye? Buyrun! Sorun su: HALA KURTLERE UVEY EVLAT MUAMELESI YAPILIYOR.
  24. Sizin NEDENLERI listelerken heo Kurtleri ve dis gucleri NEDEN olarak gosterip Turk Milliyetciligini ve Devlet politikalarini bir kez dahi olsun NEDEN olarak gostermemenizi SAMIMI olarak nitelemek zor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.