Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Taner Bayram

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Taner Bayram tarafından postalanan herşey

  1. Herhalde bizler anlatamiyoruz ya da sizler anlamak istemiyorsunuz: Kurtler Turkiye'de meclise de girer, cumhurbaskani da olur, istedigi ilde de yasar. Ama bir sratla, kendi benliklerini YOK sayarak ve kendilerine "Turk" diyerek. Kendi dillerini konusamayarak ama Turkce diyerek. Illah "Ne mutlu Turkum diyene" diyerek... Turk te degiliz, kendi dilimiz de var, kendi kulturumuz ve kendi tarihimiz de var! Ve bizler kendimize ait degerlerle bir Turkun sahip oldugu haklara sahip olarak yasamak istiyoruz! O sekilde Nazilli'de yasayip, yine o sekilde cumhurbaskani olabilmek istiyoruz! Anlatabildim mi?
  2. O sondaj kuyusu nasil ve ne parayla acilmis acaba o Turkmen koyunde, o Turkmen koyunun evleri yollari icin kim ne para vermis koylulere... ve ayni insanlar "DIGER" dediginiz ve irkci bir sekilde otekilsetirdiginiz koylere ve halka ne vermis?
  3. Evet Istanbul, Ankara ve Adana gibi illere vizesiz giriyoruz ama TURK olarak, zorla kendimize TURK diyerek girebiliyoruz. Allah'tan ne mi istiyoruz? Allah'tan bir sey istedigimiz yok, sizlerden anlayis ve empati istiyoruz. Cunku sorunu yaratan Allah degil sizlersiniz. Allah Kurtlere de dil ve tarih verdi, siz her ne kadar inkar ederseniz edin. Umarim bu sefer anlayabildiniz ne istedigimizi!
  4. 1 - Hic kimseye sans tanimadan onlarin sozune inanmamaniz sizin sorununuz! Gercekci bir yaklasim degil bu... Eger zamani gelince bir takim insan illah ta "ayrilalim" diye tutturursa o zaman size hak veririm ve o zaman gerekeni yapilsin derim ama o zamana kadar sizin "ona ya da buna inanmiyorum" diye soylemlerle bu tartismaya katilmaniz bana anlamsiz geliyor. Kurt Sorunu cozulemelidir. 2 - Kuzey Irak hakkinda soylediklerimi ben de cok iyi biliyorum. O konu ile Turkiye'nin hicbir alakasi yok zaten! Kuzey Irakli Kurtlerin otonomi ya da ozgurlugu ile Turkiye'deki Kutrlerin durumu arasinda da bag olamaz zaten! Biri zaten ayrildi ayrilacak, digeri ise Turkiye sinirlari icinde esit haklarla yasamak istedigini belirtiyor! 3 - Barzani ile hic bir sorununuz olamaz. Adamin zaten Turkiye ile iliskisi yok, onun sorunu Irak'in ve Irak Kurtleri'nin sorunudur. Sizin degil! Ve biraz da kendi tarafinizi elestirin, yani ozelestiri yapabilin! Diyarbakirli...
  5. Türkiye'nin en yaşanabilir illeri listesi belirlendi. Birinci sırada Ankara, son sırada Ağrı var ANKARA - Türkiye’nin en yaşanabilir illerinin başında Ankara geliyor. Listenin sonunda ise Ağrı ili yer alıyor. CNBC-e Bussines dergisi tarafından 34 kriter esas alınarak hazırlanan "Türkiye’nin yaşanabilir illeri araştırması"nın sonuçları açıklandı. Açıklamada, geçen seneki araştırmada listenin başında yer alan Ankara ile sonundaki Ağrı’nın bu senede yerlerini korudukları belirtilerek, "Metropollerin yükselişi bütün açıklığıyla görülüyor. İstanbul, Antalya ve İzmir’in basamakları beşer onar tırmandığına şahit oluyoruz. Başta Kırklareli, Karaman, Kayseri ve Gümüşhane olmak üzere pek çok flaş şehir bulunuyor. Geçen yılın en kötü durumdaki 10 ili, yine listenin son 10’unu paylaştı ancak kendi aralarında yer değiştirmeler var" değerlendirmesine yer verildi. Araştırmada esas alınan kriterler üzerinden "yaşanabilir iller" sıralaması şöyle: "Ankara, Eskişehir, İstanbul, Antalya, Trabzon, Edirne, Isparta, İzmir, Artvin, Kırklareli, Kırıkkale, Bolu, Kocaeli, Karabük, Karaman, Sinop, Elazığ, Mersin, Kayseri, Zonguldak, Muğla, Bursa, Çanakkale, Samsun, Kastamonu, Adana, Uşak, Balıkesir, Denizli, Gümüşhane, Rize, Burdur, Yalova, Nevşehir, Erzurum, Kütahya, Aydın, Giresun, Tekirdağ, Bartın, Malatya, Manisa, Niğde, Kırşehir, Sivas, Çankırı, Ordu, Erzincan, Çorum, Tunceli, Amasya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Bilecik, Kilis, Tokat, Konya, Sakarya, Osmaniye, Bayburt, Hatay, Gaziantep, Düzce, Aksaray, Afyonkarahisar, Bingöl, Yozgat, Van, Iğdır, Siirt, Bitlis, Mardin, Ardahan, Kars, Muş, Batman, Şırnak, Şanlıurfa, Hakkari, Diyarbakır, Ağrı."
  6. Size bir sey sormak istiyorum: Hepimiz, yani butun Kurtler en az sizin kadar refah icinde, baris icinde, zenginlik ve ozgurluk icinde yasamak istiyoruz Turkiye'de ve buna bizlerin de en az sizler kadar, yani Turkler kadar da hakki var. Ki umarim siz de bu yorumu dogru olarak niteleyebilcecksiniz (zirabunu yapamayacaksaniz, bu da sizin Kurtlere durum ne olursa olsun karsit biri oldugunuzu vurgular bence). Ve dikkatinizi cekiyorum, burada Kurtleri en atesli savunanlardan biri olarak size "Turkiye'de" diyorum, ve kesinlikle Turkiye'den ayrilmaya karsi oldugumu vurguluyorum... Durum boyleyken, neden soz konusu olan be tum Turkiye halkini, Kurudyle, Turkuyle esitlige ve barisa goturecek adimlara bu kadar atesli sekilde karsi cikiyorsunuz? Aslinda sorum herkese... Neden kan akmasini durduracak adimlara bu kadar ateslice karsi cikiyoruz?
  7. Her yazinizda TSK'ya toz kondurmamak icin elinizden g eleni soyluyorsunuz! Yalan mi? Ornekleri burada iste... Yok neymis "sanli ordumuz oyle seyler yapmazmis"... Yapiyorlar iste... Ve Kaplan Bey, kimsenin kimseyi savundugu yok! Gercekleri savunuyoruz burada, kimileri gibi kor kor ona buna toz kondurtmamaya da calismiyoruz. Bu ulkede saklanan gercekler ortaya ciksin! Hersey sizlerin cici ekranlarinizdan izlediginiz cici gaztelerinizden okudugunuz gibi degil diyoruz. Ve sozum de zaten size degil di, ki sizin mantiginizi da yakindan biliyorum. Deniz Kizi hanimefendiyle konusuyordum!
  8. Deniz Kizi, O zaman su soruya cevap bulmak gerekiyor: Simdiye kadar kac olay "kaza" olarak, ya da "PKK yapti" denilerek arsivlere ve raporlara gecmistir? DTP'li bir milletvekilinin sordugu da bu soru zaten. Gecenlerde de bir mayin sonucu bir kac askerimiz olmustu ve olay yine PKK uzerine atilmisti, oysa daha sonra mayinin bir komutanin emriyle asker tarafindan bizzat dosendigi ortaya cikmisti! Elestirelim diyoruz, acik ve seffaf olalim siyoruz. TSK'ya toz kondurmamaya calisanlariniz var ve haklisiniz, ama toz kondurmama cabalari yerine temizleme ve aritma cabalarina burunseniz daha iyi olur diyorum. Bizlere yakisan ve herkesin gurur duydugu bir TSK cikar ortaya o zaman! Yani bu elestiriyi yapici olarak okursak daha iyi ederiz bence!
  9. Taner Bayram şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    Bombanın pimi İkide bir kimileri tarafından yapılan anketlerde ülkenin en güvenilir kurumu seçilen TSK tarafından bu toplumun eline pimi çekilmiş bir bomba tutturulmuş. Oradan oraya koşuyor, daralan vaktimizi, tükenen mecalimizi her solukta hissederek aman dileniyoruz. Yaşamamızı istedikleri hayat budur. Ölümümüzü bize yaşatmak istiyorlar. Soluk soluğa çırpınarak; kaçınılmaz sona her an daha da yaklaştığımızı bilerek; yalvararak; yeterince asker, yeterince erkek, yeterince kahraman, yeterince milliyetçi, yeterince savaşçı olamadığımız için eteklerine yüz sürüp ağlayarak ölümümüzü yaşayalım. Dört gencecik delikanlı, askerlikten ruhu ve beyni paramparça olmuş bir teğmen tarafından katledildi. Teğmen, nöbette uyuklarken yakaladığı, terhisine 75 günü kalmış bir şehidin eline bir bomba tutuşturup pimini de çekmiş. Mandaldan elini çekersen patlar deyip onu ölümüyle baş başa bırakmış. Tanıklar anlatıyor: “İbrahim teğmenden pimi vermesini istedi. '75 günüm kaldı, beni öldüreceksiniz' dedi. Mehmet Teğmen mevzisine gitmesini, zamanı gelince pimi takacağını söyledi. İbrahim daha sonra tekrar teğmenin yanına gitti, pimi istedi. Teğmen yine vermedi, beş on dakika sonra patlama oldu.” Teğmen de marifetini inkâr etmiyor. Pekiyi kıyamet koptu mu? Hayır. Çünkü bu toplum, siyasetçisinden manavına, gazetecisinden profesörüne kadar elinde pimi çekilmiş bir bombayla yaşamaya mahkûm edildiğini gayet iyi biliyor. Şaşıracak bir şey yok. Hem, TSK’yı yıpratmanın da alemi yok hani. Hâlâ Bakanlık marifetiyle yazan çizene dava açıyorlar zaten. Vatan hainleri, iç ve dış mihraklar iş başında. Pimi istemek yasak. O bombayı elimizde öylece tutmamız gerekiyor. Katledilenlerden Ali Osman Altın’ın cenazesinde Silahlı Kuvvetler adına Üsteğmen Murat Basten nasıl bir konuşma yapıyor dersiniz: “Türkiye Cumhuriyeti devletini bölmeye ve parçalamaya kimsenin gücün yetmeyecektir. Buna heveslenenler tarih bilgisinden yoksun ****** ve hainlerdir. Kahraman şehidimizin kahraman ailesi acınızı sizlerle paylaşıyoruz. Biliniz ki o artık büyük Türk milletinin bağrında ve ay yıldızlı bayrağın gölgesinde rütbelerin en kutsal ve en şereflisi olan şehitlik mertebesinde ebediyete kadar yaşayacaktır.” Ey şerefli üsteğmen, ebediyete kadar sen yaşa. Bu çocuklar gençliklerini bile yaşayamadan militarizm tarafından katledildi. Onlara bu vahşi cezayı reva gören teğmen, besbelli iyi yetiştirilmiş, şanlı bir askerdi. Gafillerle hainlere karşı son derece uyanıktı. Uyuyana tahammülü yoktu. MGK’nın ‘Açılım’ konusunda destek bildirmesi sonrası kendini iyice kaybeden gönüllü çavuş Baykal’ı Orgeneral Başbuğ sevindirecekti. Ordunun kırmızı çizgilerini boynumuza dolayıverdi: Bombanın mandalını sakın bırakayım demeyin. Topluca havaya uçarsınız. Aynı Başbuğ, aynı ekşi suratıyla kendisine bu ölümleri soranları azarlıyordu. Elbette talimat vermeye alışkın olanlar malumat vermeye hiç yanaşmazlar. Taraf olmasa Taraf gazetesi, elbette bu toplumun bu dönemde üretebildiği en hayırlı oluşumlardan biridir. Bir başka habere de elimizde patlayıverdi. Çukurca’da altı askerin ölümüne, sekiz askerin yaralanmasına neden olan mayınları da bildik yalanlarla PKK’nın üstüne yıkıp şanını koruyan askerimizin döşettiği iddia ediliyor. Yine cızırtılı bir kayda düşmüş rütbeli konuşmaları ulaştı elimize. Hiçbir yazarın, hiçbir senaristin, hiçbir yaratıcının kurgulayamayacağı kadar gerçek diyaloglar karşısında kimileri hâlâ TSK’yı yıpratmaya çalışanların oyunundan dem vuruyor. Ama TSK yine bize bir açıklamada bulunmayı çok görüyor. TSK şehidi gençlerin ailelerine Taraf gazetesinin yalancılığını hatırlatıyorlar hiç hicap duymadan. Oysa TSK, ailelere ve kamuoyuna sürekli yalan söylüyor. El bombası cinayetinin kaza olduğu duyuruluyor. Mayınların PKK tarafından döşenmiş olduğu geçiyor kayıtlara. Yıllar boyunca JİTEM’i, askeri cezaevlerindeki işkenceyi, köylülere ********* yedirilmesini, envai çeşit vahşeti örtbas ettikleri gibi bu çocukların ölümünü de düşmanın üstüne yıkıyorlar. Vali, kendisine kaza bilgisinin Elazığ Kolordu Komutanlığı’nca verildiğini söylüyor. Ses kayıtlarına göre, Çukurca patlamasıyla ilgili gerçekleri bilenlerin Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya (G.K.) ve Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es (Z.E.) olduğu, Tabur Komutanı Yarbay Taner'in (T.) olayı ‘PKK saldırısı’ olarak rapor ettiği, Zeki Es'in bundan haberdar olduğu iddia ediliyor. Bu iddialar çıkalı kaç gün geçti. TSK’dan hâlâ bir açıklama yapılmadı. Baykal ve Bahçeli, durmadan savaş ilan ediyor. Orduyu kışkırtmaya çalışıyor. Onların muhalefetine kalmış bir memleket olarak bize de pim için yalvarmak kalıyor. AKP’den çıt çıkmıyor. Yalnız DTP Milletvekili Şerafettin Halis’in, Başbakan’a yönelttiği, hepimizin cevabını merak ettiği şu sorular var: “1. Son 20 yıl içinde kaza olarak kayda geçen bomba ya da patlayıcı sonucu kaç asker yaşamını yitirmiştir? 2. Son 20 yıl içinde intihar ettiği iddiasıyla kaç asker yaşamını yitirmiştir? 3. Kaza ve intihar sonucu yaşamını yitiren askerlerden kaçının ailesi yargıya başvurmuştur? Yargısal süreç nasıl sonuçlanmıştır? 4. Kaza ya da intihar sonucu yaşamlarını yitiren askerlerin illere (doğum yerleri) göre dağılımı nasıldır?” Bu soruları hep birlikte, yüksek sesle sormak zorundayız. Bunca yoksul çocuk şahadet mertebesine nasıl ulaşıyor? Ordu, siyaset yapacağına orduluğunu bilip, kendisine emanet edilen çocukların hayatını korumak zorunda değil mi? Neden kimse, ama kimse ordudan hesap soramıyor? Oysa bombanın pimi kendi elimizde. O pimi takıp, kendi ölümümüzü naklen izlemekten kurtulabiliriz. Hesap sorulması gerekenlerden hesap sorarak. Gençlerimizin canını emanet ettiğimiz kuruma haddini bildirerek.
  10. Peki sayin Cyrano, Azilen, baski altinda yasayan, haklari ihlal edilen Kurtler ne yapsin o zaman? Armut mu toplasinlar? Hala gencecik evlatlarimizi daga iten bozuk etkenleri gozardi ediyorsunuz ve diger tarafi MELEK kiligina sokuyorsunuz!
  11. Yok canim, isterseniz sizlerin ve goruslerinizin yandasi olmayan milyonlarin hepsine ceza vermeye calisin! Daha neler?
  12. Taner Bayram şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    Kürtler ne(ler) istiyor? (3) Ne zaman "Et ve tırnak" muhabbeti yapılsa, aklımıza bu köşede birkaç kez söz ettiğimiz Doktor İsmet Turanlı gelir. Çünkü benzetmenin somut örneği o. Ailesinin bir tarafı (Yanılmıyorsam annesi) Kürt, öbür tarafı Türk kökenli. Annesini küçük yaşta yitirdiği için "Türk çevreleri"nde büyüdü, o nedenle Kürtçe öğrenemedi. Ama kimliğinde Kürt unsuru her zaman baskın oldu. Doktor bir email gönderdi. Başlığı, bizim üç gündür verdiğimiz başlığın aynısı: "Kürtler ne istiyor?" Şöyle yanıtlıyor: "Kürtler bu vatanda Türkler kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Irak Kürdistanı'ndaki kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Kıbrıs'taki Türkler kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Kosova'dakiler kadar özgürlük istiyor. Kürtler, Türkler kadar kendi dillerinde eğitim serbestisi istiyor. Kürtler tarih, edebiyat, müzik kitaplarında kendilerinden söz edilmesini, müfredata girmeyi istiyor. Kürtler yaşadıkları coğrafi bölgenin binlerce yıldan beri olduğu gibi, Kürdistan olarak anılmasının bölücülükle algılanmamasını istiyor. Saydığım bu isteklere Türkler peşinen 'Hayır' diyorsa, geriye Kürtler'in isteyebileceği ne kalır ki?" Yine Kürt aydınlarıyla devam edelim. PKK karşıtlarının önde gelen isimlerinden Sedat Günçekti (Hatırlayacaksınız; 5-6 ay önce Öcalan'ın internet bile kullandığı iddiasıyla epey kendinden söz ettirdi), "Rızgari" sitesinde yayınlanan söyleşide "Açılım" ve "Çözüm" konularındaki görüşlerini şöyle dile getiriyor: "Kürt sorununun adil ve demokratik çözümü için İmralı'dan herhangi bir olumlu yol haritası önerilebileceğini düşünmüyorum. Zira Öcalan'ın mahkeme savunmaları ve verdiği demeçleri göz önüne aldığımda, sunacağı yol haritasında da Kürtler'in asgari ulusal demokratik taleplerinin yer almayacağını söyleyebilirim." Sonra da "Ulusal demokratik talebi"ni açıyor: "Ulus ve vatan toprağına dayalı olmayan her türlü çözüm önerileri hile ve oyalamaya dayalıdır!" PKK karşıtı bir başka aydın-siyasi, Hak- Par'ın (Hak ve Özgürlükler Partisi) kurucusu İbrahim Güçlü'ye de kulak vermek gerekiyor. O da İmralı'nın hazırladığı yol haritasını, "Türk devleti yanlısı" olduğu için ciddiye almadığını söylüyor ve ekliyor: "Türk devleti Kürt sorununu çözmek niyetindeyse, Kürtler ile Türkler arasındaki eşitliği öncelikle teorik olarak benimsemesi gerekir. Bunu benimsedikten sonra çözüm konusunda tutarlı olmak, o zaman Türk modelini değil, evrensel, başka bir deyişle Kürtler'in ve Türkler'in ortak katılımı ve kabulü ile bir model yaratma yoluna gitmelidir." İki örgütlü görüş ve öneri İki görüş de Kürt sivil toplum örgütlerinden aktaralım. İlki Mesop'tan, yani "Mezopotamya Sosyalist Partisi"nden: "Anayasa'da Kürtler'in varlığını içeren değişiklik yapılmalı, anadilde eğitim hakkı yasal güvenceye alınmalı, şartsız bir genel af çıkarılmalı, silahlar karşılıklı susmalı, köy koruculuğu ile Jitem ve kontr-gerilla dağıtılmalı, Kürdistani parti ve örgütler üzerindeki siyasi baskılar ve yasaklar kaldırılmalı." Diğeri de Cumhurbaşkanı Gül'e açık mektup yayınlayan "Komkar"dan, yani "Kürdistan Dernekleri Birliği"nden: "Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesinin bir biçimi olan federal sistem, Türkiye koşullarında en gerçekçi çözüm olacak. Ancak çözüm konusunda farklı görüş ve önerilerin olması da doğal ve demokrasinin gereği. Esas olan şiddet ortamını sona erdirmek, bu görüş ve önerilerin özgürce tartışılabildiği bir iklim yaratmak olmalı. Özgür tartışma ortamının yaratılabilmesi ve kimi önyargıların kırılabilmesi için de, kuşkusuz geçmişte yapılan yanlışların dile getirilip giderilmesi ve güven artırıcı yasal ve psikolojik önlemlerin alınması gerekiyor." Çözüm önerisine değil ama önerilerin özgürce tartışılabilmesi için "Güven artırıcı önlemler" talebine katılıyoruz. Yarın AK Parti'de görev almış, belediye başkanı seçilmiş bir Kürt siyasinin "Kürt raporu"ndan alıntılar aktarıp bu konuyu noktalamayı düşünüyoruz.
  13. Sezen Aksu'nun Başbakan Erdoğan'ı arayarak, "Açılım karşısında duranları iki cihanda da lekeli kabul ediyoruz" demesi, sanat camiasında yankı buldu. Sinema ve müzik müzik dünyasının önemli isimleri, Aksu'ya destek verdi Sezen Aksu'nun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a telefon açarak Kürt açılımına destek vermesine sanat camiasından farklı tepki ve yorumlar geldi. Bazı sanatçılar destek verirken kimisi de, Aksu'nun görüşlerini eleştirdi. Minik Serçe'nin SABAH'ın manşetten verdiği, "Bu sürecin karşısında duranları iki cihanda da lekeli kabul ediyoruz" sözlerine en büyük destek ise ünlü türkücü İbrahim Tatlıses'den geldi. Tatlıses, "Bu olay için kim elini taşın altına koyduysa Allah ona 5 el daha versin" derken, oyuncu Yılmaz Erdoğan da, "Sezen Aksu'nun söylediği her şeye katılıyorum. Söylediği her kelimenin altına imzamı atıyorum. Bu açılımı tüm kalbimle destekliyorum" diyerek verdiği desteği vurguladı. KIRMIZIGÜL: YORUM YOK Aksu'ya destek veren bir başka isim de, oyuncu ve şarkıcı Alişan'dı... Alişan, "Bu ülke; Laz, Çerkez, Kürt demeden bağımsızlığı için savaştı. Omuz omuza, sırt sırta savaşarak bu topraklara sahip oldular. Başbakan'ın çabalarını, bir Atatürk genci olarak sonuna kadar destekliyorum" diye konuştu. Son dönemde yönetmenlik performansıyla çokça konuşulan Mahsun Kırmızıgül ise, "Bu konularla ilgili yorum yapmak istemiyorum. Görüş bildirmem söz konusu değil" demekle yetindi. Bir başka görüş belirtmeyen isim de, "Bu konudaki fikirlerimi yakında açıklayacağım" diyen ünlü sanatçı Hülya Avşar oldu... OZAN ARİF Açıklamayı gereksiz buluyorum SEZEN Aksu ile aynı fikirde değilim. Kürt kardeşlerimiz de bu ülkede herkes gibi aynı haklara sahip. Eksiklikleri olduğunu düşünmüyorum. Eğer eksiklikleri varsa tabii ki konuşulup giderilebilir. Ancak bu konuda iktidarı da samimi bulmuyorum. "Kürt açılımı" diyorlar, içeriğini açıklamıyorlar. Öncelikle bu konunun içeriğini açıklamalarını istiyorum. Filler tepişiyor çimenler eziliyor gibi bir his var bende. Halkın aklı karışıyor. Popülist politikalarla oy kazanmaya çalışılıyor. Aksu'nun açıklaması gereksiz... TARIK AKAN İçerik net değilken konuşmam BU konuda Sezen'e bir cevap niteliği oluşturmak istemiyorum. Ama benim özellikle Kürt açılımıyla ilgili düşüncem net... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu konu gündeme geldiğinde, "Bu dönem ve durum bir şanstır, bunu kullanmamız gerekir" dedi. Aylar önce söylenen bu lafın hâlâ bir açılımı yok. Bunlar ortada yokken, bu konuda konuşmak bana çok yanlış geliyor. Sanatçıların bu konuda, bu aşamada konuşmasını doğru bulmuyorum. SİBEL CAN Sezen'i ayakta alkışlıyorum ÖNCELİKLE Sezen Aksu'yu bu cesur açıklamasından dolayı ayakta alkışlıyorum. Yıllardır akan kanların bitmesini diliyorum. Yüzyıllardır bu ülkede tek bir bayrak altında yaşadık, yaşayacağız. Komplo teorilerine kapılmadan, kardeşlik içinde yaşamayı bilmeliyiz. Sezen Aksu ile aynı düşüncedeyim ve de onun yanındayım. İSMAİL TÜRÜT Yerli gâvurlar da var ülkede TÜRKİYE Cumhuriyeti'ne kafa tutanlarla, elinde silahla kabadayılık yapanlarla asla uzlaşma sağlanamaz. Ben bir şehit dayısı olarak bu konuda daha çok konuşma hakkım olduğunu düşünüyorum. Tabii ki hepimiz kardeşiz. Bence sorun Kürt davası değil, bölücülüktür. Bu ülkede yabancı olduğu kadar ve yerli gâvurlar da var. İBRAHİM TATLISES Anneler gülsün istiyoruz KÖSTEK değil destek olmak lazım... Ne kadar destek o kadar huzur ve mutluluk... Hiçbir zaman ayrımız gayrımız olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ülkemde huzunu görmek benim için en büyük mutluluk. Bu seçim olayı değil. Hani bir laf varya, 'Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar' diye. Gülen anneler görmek istiyoruz. Muhalefet böyle bir şeye girişseydi yine aynı şeyi söyleyecektik. AJDA PEKKAN Fikirlerimi sanatımla anlattım BEN bu konudaki düşüncemi zaten şu ana kadar sanatımla ifade ettim. Güldünya konserinde Aynur Doğan'la söylediğimiz şarkılar yüreğimdekilerin yansımasıydı. Dolayısıyla bu konuda ortak düşünen herkesi destekliyorum.
  14. Bir dönemin perde arkası trafiği Yıl 1993. Özal’ın ölümünden kısa süre önce. Demirel Başbakan. O yıl Talabani Türkiye’ye geliyor. Özal ve Demirel’le görüşüyor. Onlardan aldığı bir mesajı Öcalan’a götürüyor. Cevabı Ankara’ya getiriyor. Özal’dan yeni bir mesaj alıp onu tekrar Suriye’ye götürüyor. Bu “konuşma” dramatik bir olayla bitiyor. İşte o kritik yılın hikâyesi. O yıl Ankara ile Öcalan arasında neler yaşandı ŞUNU iddia ediyorum. 25 yıldan beri Abdullah Öcalan’ın söylediklerini, yaptıklarını en iyi izleyen insanlardan biriyim. Onun psikolojisini sökmeye çalışıyorum. Şimdi önümde bir kitap duruyor. Yazarı Arslan Tekin. Adı “İmralı’daki Konuk”. Öcalan’ın yakalanışı, Ankara DGM’de alınan ifadeleri, Jandarma İstihbarat Dairesi’ndeki ifadeleri, yargılanması, iddianame ve savunması ile ilgili çok ayrıntılı bilgiler var. Büyük ilgiyle okudum. Bu kitabın 396’ncı sayfasında anlatılan bir bölüm var ki çok dikkatimi çekti. Bu bölüm Demirel, Özal ve Talabani ve Öcalan arasındaki bir “go between”, yani gidip gelme olayını anlatıyor. Talabani bunları Londra’da yayınlanan “El-Vasat” dergisine verdiği bir mülakatta anlatmış. Talabani’nin bu ilişkilerini anlattığı bu röportaj geçmişte çok tartışılmıştı. Ancak Arslan Tekin bu röportajın çok eksik yayınlandığı söylüyor ve eksikleri tamamlıyor. Bölümü o kitaptan aktarıyorum: DEMİREL, KARDEŞÇE BİR İSTİŞARE DEMİŞ * Öcalan’ı nerede tanıdın? * Suriye’ye sığınmış bir gençken tanıdım onu. Partimizin evlerinde yaşıyordu. * Abdullah Öcalan’la aranda hoş hatıraların olduğu söyleniyor. * Gerçek şu ki, ben onunla 1980’de birkaç defa karşılaştım. (Sonra) 1992 ve 1993 yıllarında Demirel, Özal döneminde hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Ben o sırada Türkiye’de idim. Demirel beni evine çağırdığında, Halk Partisi (SODEP) Başkanı Dr. Erdal İnönü ile koalisyon yapacağını bildirdi. Ve Kürt meselesi konusundaki görüşlerimi sordu. Çünkü o Kürt kimliğini tanıyacak bir proje hazırlıyordu. Bu projenin içerisinde Kürtlere bazı hakların verilmesi de vardı. Dedim ki, * Bu sizin iç işlerinizdir. Onun cevabı şu idi: * Bu kardeşçe bir istişaredir. Ben de, * Bu sizin ve Kürtler için iyi bir şey, dedim. Abdullah Öcalan üzerindeki etkimin ne olduğunu sordu. Ona şöyle cevap verdim: Onunla olan ilişkimi gizleyecek değilim. Abdullah Öcalan beni dinler. Savaşı durduracak ve size projenizi gerçekleştirmek için mühlet verecektir. Siyasi çözümün herkes için en iyi çözüm olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu çağ diyalog çağıdır. Demirel bu düşünceyi hoş karşıladı. Daha sonra dostluğu ile gurur duyduğum Başkan (Cumhurbaşkanı) Özal’la görüştüm. Ondan hiçbir şey gizlemedim. Suriye’ye gidip Öcalan’la görüşeceğimi haber verdim. O DELİYE SÖYLE, SİYASETEN ÇÖZÜM FIRSATI VERSİN (Öcalan’a) bir mesajınız var mı? diye sordum. Özal dedi ki: * Ben deliye (mecnun) -onun tanımlamasıyla- nasihat etsen de bize siyasi çözüm fırsatı (fursatan li-hallin siyasi) verse... Daha sonra Irak Kürdistan’ına dönüp kardeşim (el-ah) Mesud Barzani’yle birlikte General Eşref Bitlis Paşa ile görüştük. Türk ordusunun kuvvetli şahsiyeti Türk Jandarma Komutanı General Eşref Bitlis Paşa, ki o Kürt asıllıdır, bana Suriye’ye olan kritik (el-muzmi’a) yolculuğumu, Öcalan’la karşılaştığımda ne yapacağımı sordu. Dedim ki; * Büyük ihtimalle onunla görüşeceğim. Eşref Bitlis Paşa şöyle sordu: * Ona ne söyleyeceksin? Dedim ki: * Ona savaşı durdurmanın zaruri olduğunu bildireceğim. Eşref Bitlis Paşa beni teşvik etti. Şam’a vardığımda Öcalan beni evimde ziyaret etti. Savaşı durdurma meselesini onunla görüştüm. Buna şartsız hazır olduğunu açıkladı. Kardeşim Kâmran Karadağı da hazırdı. Ankara’daki temsilcimiz Serçil Kazzaz’a telefon ettim. O da Turgut Özal’ın basın danışmanı Kaya Toperi’yi arayarak (Abdullah Öcalan’la) aramızda geçenleri haber verdi. (Toperi) Bu düşünceyi hoş karşıladı ve doğrudan doğruya Başkan’a (Özal’a) nakletti. (Özal’ın) özel sekreteri bizi aradı ve şöyle dedi: BASIN TOPLANTISI YAPSIN ONA GAZETECİ GÖNDERECEĞİM * Başkan bu düşünceyi beğendi. Benden bir basın toplantısı yaparak kararını açıklaması için Öcalan’ı ikna etmemi istedi. Çünkü bu karar kapalı kapılar ardında kalmamalıydı. Öcalan’la telefonla görüştüğümde basın toplantısı yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Aynı gece Başkan Özal’la görüştüm. Özal bir grup Türk gazeteciyi göndereceğini söyledi. Bekaa’da basın toplantısı yapıldı. Türk gazetecilerle birlikte ben de oradaydım. Öcalan 22 gün süreyle ateşkes ilan ettiğini bildirdi. Ancak biz onun niçin bu müddeti tercih ettiğini anlayamadık. Daha sonra Amerika’ya yolculuk ettim. Milli Güvenlik Konseyi’yi ziyaret ettim. Onlar da çabalarımın devamı konusunda beni teşvik ettiler. Daha sonra İngiltere’ye dönüp Dışişleri Bakanı Douglas Hurd’la görüştüm. Görüşme esnasında Hurd’ın yanında bir grup Iraklı muhalif de bulunuyordu. Bu grubun içerisinde Dr. Muhammed Bahr el-Ulûm ve Dr. Ahmet Çelebi de vardı. Öcalan’la Türk hükümeti arasında ateşkes için arabuluculuk yaptığımı ve bunun nevruz bayramına denk gelmesine çalıştığımı söyledim. Douglas Hurd beni teşvik etti. Ancak tek başıma fazla bir şey yapamayacağımı söyleyince bana tam destek sağlama sözü verdi. Türkiye’ye döndüğümde samimiyetle karşılandım. Öyle ki Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz beni havaalanında karşılamış, “Hoş geldin” dedikten sonra, kan dökülmesini durdurma yolundaki çabalarımdan dolayı beni övmüştü. PAZARLIK YAPMAYIZ AMA HOŞ KARŞILADIK Daha sonra Başbakan Süleyman Demirel beni kucaklayarak ve öperek karşıladı. Daha sonra da Başkan Özal ve Dr. Erdal İnönü’yle görüştüm. Demirel şu tarihi sözü söyledi: * Biz teröristlerle pazarlık yapmayız. Ancak bu olumlu adımı hoş karşılıyoruz. Özal da beni tebrik ederek şöyle dedi: * Bu deliden (mecnun) durmasını ve ateşkes süresini uzatmasını iste ki, bu konuda askerleri (el-askeriyin) ve halkı (nâs) ikna etmek için bir çıkış yolu bulayım. (Özal’dan) Kürt asıllı Türk (El-Ekradü’l Etrak) parlamenterin bazılarının onu (Öcalan’ı) ziyaret etmelerini istedim. Gerçekte de onları (Kürt asıllı milletvekillerini) kabul ederek bu mevzuda bana yardımcı olmalarını istedi. Ve benimle birlikte Öcalan’ı ateşkesi uzatmaya ikna için Lübnan’a gitmelerini istedi. Bekaa’da Öcalan’ı ziyaret ettik. Ateşkes döneminin uzatılması istendi. Başkan Özal’a belirlenmemiş bir süre verilmesinden yanaydım. Öcalan da bunu kabul etti. Tekrar bir basın toplantısı düzenleyerek süresiz olarak savaşı durdurmayı kabul ettiğini ilan etti. Özal’ın vefatına kadar bu anlaşma sürdü. 22 ASKER OLAYINI KINA DEDİM AMA O REDDETTİ Şemdin Sakık’ın, izinden dönen 22 askeri (33 olacak A.T.) kaçırıp öldürmesi suçuyla beraber anlaşma da bozulmuş oldu. (Öcalan’a) Bu cinayeti kınayan bir açıklama yapması konusunda nasihat ettim. Ve bu olaya sebep olan adamı mahkemeye sevk etmesini (cezalandırmasını) istedim. Ancak o bunu reddetti. Bunları söylediğim için ilişkilerimiz gerildi. Talabani’nin anlattıkları, ilginç. Demek ki Türkiye, Erdoğan’dan çok önce de, bu işi “konuşarak halletme” iradesine sahip olmuş. Gerçi Talabani’nin anlattıkları arasında tutarsız bazı şeyler var. Mesela Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ın onu havaalanında karşıladığından söz ediyor. Yılmaz, Demirel’in başbakanlığı sırasında hiç dışişleri bakanı olmadı. Ancak olaylar da ilginç. Aradan bu kadar yıl geçti, köprülerin altından çok sular aktı. Bugün, o günkü kadar cesareti gösteremeyecek miyiz?
  15. Ayirimin tanimini bir yapsana madem? "Sen kendi dilini konusup kendi kulturunu yasama ve sadece Turkce konus ve kendine Turk de" zihniyeti ne oluyor? AYIRIM degil de nedir? Baris icin kimin hareket edip kimin ENGEL oldugu ortada... MHPve CHP'nizi elestirsenize! Savastan memnun olup, baris istemeyen onlar!
  16. Resmen savasin devami icin propaganda yapiyorsunuz! Neden karsisiniz gidiyor olumlerin sona ermesi istegi Turkiye insanlarinin? Savastan ne prim bekliyorsunuz?
  17. Yok tecvuzmus, yok kurtajmis... Yok DTP Zazalari asimile ediyormus, yok Zazalar Kurt degilmis... Yahu daha ne diyeceginiz sasirdiniz! Bizler de Devletin Kurtlere karsi uyguladiklari asimilasyon politikalarini anlatsak sizlere?
  18. Once devlet elinden gelen ve Kurtleri bastirmaya yonelik teror sona ersin sonra PKK teroru de sona erir!
  19. 'Kürt açılımı'nı dinamitlemek vebali... CENGİZ ÇANDAR Devlet Bahçeli beni mahçup etti. Cumartesi günü Ankara’da yapılan ‘Kürt Çalıştayı’na katılanlardan birisi olarak ben onunla da mutlaka görüşülerek, ‘çözüm sürecine dahil edilmesini’ ve ‘olumlu katkısının sağlanmasını’ savunanlardan biriydim. Oysa o son derece çirkin bir dille Türkiye’de kutuplaşmaya ve ülkemizin ‘kan kaybı’na devam etmesini öngören bir siyaset uslubu benimseyeceğini gösterdi. Gerçi, MHP liderinin bir ‘dil ve uslup sorunu’ bulunduğunun uzun zamandır farkındayım. Her salı günü yaptığı konuşmalarda, konuşmadan çok sesi kısılırcasına kadar bağırdığını, boyun damarlarının şiştiğini, Türkçe’de bulunabilecek en sert kelimeleri konuşma metninin içine yerleştirdiğini işitiyor ve görüyordum. Hatta yüzüne zalim bir ifade yerleştirerek, öylesine bağırarak konuşuyordu ki, sesi çatallaşmaya başlıyor ve cümlesini bitiremeden vücudunun kasılacağını ve katılıp kalacağını, kürsünün önüne yığılıvereceğini bile aklımdan geçirdiğim oluyordu. Ama Türkiye’de kan dökülmesinin önüne geçecek, milyonlarca insanın ‘barışma umutları’nın görülmedik biçimde yükseldiği şu günlerde ‘kan taciri’ gibi davranacağını düşünemediğim için, onunla da ‘diyalog’ kurulmasını savunduğum için mahçup düştüm. Devlet Bahçeli beni mahçup etti. *** ‘Kürt Çalıştayı’na katılan bizlere seçtiği şu sözcüklere bir bakın: ‘25 yıldan bu yana Suriye, Kandil, PKK odaklarını ziyaret edip onlarla görüşerek, tek yanlı Türkiye’de PKK’ya yandaşlık yapanlar, hiçbir dönemde Türk milletinin milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayanlar, şimdi İçişleri Bakanı’nın Kürt açılımı projesinde devletin güvenliğini tehdit edecek grubun içerisine gelerek Türkiye’de demokratik açılım bahanesiyle bölünmeye gayret gösteriyorlar, cesaret veriyorlar. Kürt açılımının yerli modelini oluşturmaya çalışıyorlar. Ey gafiller, 25 yıldan bu yana ne yaptığınızı bu millet bilmiyor mu? Ne yazdığınızı gazetelerdeki köşelerde okumuyor mu?.. Şimdi 12 kötü adamı dinleye dinleye bu millet usanmıştır... Bu gazete köşe yazarlarından, patronlarca beslenen bu 12 kötü adamı mı bu millet dinleyip duyacak?’ Bu ‘nefret sözcükleri’ni kişisel bir mesele olarak görseniz, cevap vermeye değecek bir yanı yok. En başta, bu içerikteki bir söylemin düzeyi yok. Düzeysizlikte eşleşmenin kimseye, bu ülkeye hiçbir yararı da yok. Ancak, Devlet Bahçeli’nin söz konusu ‘nefret söylemi’ problemli. Problemli, çünkü bu söylem Türkiye’de kendi deyimiyle ‘25 yıldır’ bu ülkede kanın durması için kafa yoran, çaba gösteren insanları ‘hedef’ gösteriyor. Daha önce böyle olmadı mı? Hrant Dink’in kahpece arkasından vurulduğu ve ülkemizi kaosa sürüklemek amacı taşıyan yolun taşlarını bu ‘söylem’ döşemedi mi? Hrant Dink’in öldürülmesine giden yol, Devlet Bahçeli’nin yandaşlarının gösterileriyle açılmadı mı? Bu kez, Bahçeli sadece bazı kişileri ‘hedef’ göstermekle kalmıyor, ‘Kürt açılımı’nı ‘ihanet’ diye ilan ederek, ülkede ‘iç barış’a giden yolu dinamitlemek için fitili ateşliyor. Türkiye’nin bir parçası olmak için mücadele ettiği herhangi bir Batı demokrasisinde Devlet Bahçeli gibi birisinin söyleminden ötürü, kovuşturma açılır ve eğer bu bir parti politikası ise, ‘nefret söylemi’ ve ‘ırkçılığı teşvik’ten ötürü partinin kapatılması gündeme gelir. Aslında, ‘Kürt çalıştayı’nda söz alan birçok konuşmacı, Bahçeli’nin ‘Kürt açılımı’na taş koymak, onu dinamitlemek için elinden geleni ardına koymayacağının, önümüzdeki süreçte ‘provokasyonlar’a özel dikkat gösterilmesinin üzerinde durmuştu. Toplantıya katılanlardan biri dün Star gazetesinde şu aktarmayı yapmıştı: “Bana göre, toplantıya damgasını vuran tespit şuydu: ‘Bugüne kadar Kürt düşmanlığı, sistematik biçimde devlet tarafından yapıldı. Bugün devlet taraf olmaktan vazgeçiyor. Burada çok ciddi bir tehlike var. Kürt düşmanlığı siyasileşebilir ve geçmişte devletin, askerin yaptığını MHP üstlenebilir. Kürt sorunu artık Türkler için siyasi bir sorundur ve bunu aşmak için ciddi bir kamu diplomasisi gerekir.’”... Bu tespiti yapanın ‘MHP siyasi kökeni’nden gelmesi tespiti dinleyenler nezdinde ilginç kıldı. Kendi payıma, üzerinde durulması gereken bir tespit olmakla birlikte, bunun doğruluğu konusunda kuşkuluyum. MHP ve harekete geçirdiği kurumlar, 12 Eylül’de ağır bir darbe yemişlerdi. ‘Devlet tarafından kullanıldıklarını’ 12 Eylül’ün ağır tecrübesinin ardından bir dizi özeleştiriyle dile getirmişlerdi. MHP, ancak ‘devlet tarafından’ bir ‘vurucu güç’ olarak kullanılırsa işe yarar, işi bittikten sonra da bir kenara bırakılır. Öyle oldu. Eğer ‘Kürt açılımı’ bir ‘devlet politikası’ haline gelirse, MHP, kendince ‘devletin boşalttığı’ alanı doldurarak, devlet işlevlerini üstlenemez. Peki, ne yapabilir? Toplumlar arasına ‘kin ve nifak’ sokabilir. Türk-Kürt çatışmasını özendirebilir. Devlet Bahçeli’nin ‘tehlikeli oyunu’ da bu zaten. Türkiye’de Fırat’ın doğusuna geçemeyen bir siyasi parti lideri düşünebiliyor musunuz? Şu anda kurguladığı ‘oyun’, ‘Kürt düşmanlığı’ üzerinden ‘nefret söylemi’ ile Batı’da Ak Parti’nin seçmenini oymak ve oralarda kendisine ‘seçmen üsleri’ kazandırmak. Ülkenin en hassas, bunca yıldır kan ve can kaybına yol açmış sorununa ilişkin olarak ‘küçük parti hesapları’na dayalı, ‘küçük politika’ yaparak Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne hizmet ettiği söylenebilir mi? ‘Bölücülük’ söz konusuysa, bu sıfatın kime en ziyadesiyle uygun düşeceği ortada değil mi? *** Sayın Bahçeli, ‘Ne yaptığımızı 25 yıldır bu millet’ gerçekten ve üstelik ‘çok iyi’ biliyor. O nedenle, sizin ayak bastığınız ülkemizin her köşesinde başımız yukarıda dolaşabiliyoruz. Sizden farkımız, sizin ayak basamadığınız yerlerde de milletin sevgisiyle kucaklanarak dolaşabiliyor olmamız. Sahi, siz 25 yıldır ne yapıyorsunuz? Bu ülkeye ne faydanız dokundu? Bunca yıldır hangi yabancı dili öğrendiniz? Dış dünyayı tanıdınız mı? Milletimizi nerede, nasıl ve şerefle temsil ettiniz? ‘Türk’, ‘Türk milleti’ sözcükleri sizin tekelinizde değil. Hiç kimsenin değil. Bunu öğrenmelisiniz. Ayrıca, şu ‘ihanet’ filan türünden, Türkçe siyaset dilinden tümüyle çıkarılması gereken sözcükleri bir daha telaffuz etmemeye çalışın. Kem söz sahibinin üzerine yapışır kalır. ‘Özeleştiri’ alışkanlığınızı terk etmeyiniz. Türkiye’nin iç barışına, ülkemizin istikrarına, dış dünyada güçlenerek itibarlı bir yer elde etmesi için katkınız hala mümkün. Ülkemize ‘iç barış’ getirmek konusunda milyonlarca yurttaşımızda büyük umutlar yaratan ‘Kürt açılımı’nı dinamitlemek vebalini üstlenmeyiniz. Beni sürekli mahçup etmeyiniz...
  20. Sizin bu forumda 33 sucsuz Kurt insanini oldurmus birinin adinin TSK'nin bir kislasina verilmesini desteklemeniz bizlerin sizlerden ne kadar OTEKI ve FARKLI oldugumuzu gosteriyor!
  21. Niye kabadayi gecinen RTE herkesin basini kolunu kesip naralar atarken citiniz cikmiyor da bizden birileri b oyle bir sey dediginde bagiriyorsunuz!
  22. Turkler ve Kurtler esit haklara sahip olmadigi surece o devlet te Turklerin devleti o lmaktan oteye gidemez, o basbakan da Turk basbakani olmaktan oteye gidemez! Su an varolan siyasi kurumlar ve devletin hic bir sekilde Kurtleri temsil ettikleri YOK! Bilinmeyen seyler degil! Esit haklar elde edilinceye kadar her basbakan Turk Basbakani olacak benim icin!
  23. Taner Bayram şurada cevap verdi: kaplan-200 başlık Politika Bilimi
    Bakiyoruz da su son zamanlarda ortaya atilan KURTLERLE DIYALOG cagrilari hic hosunuza gitmiyor! Nedeni de asikar! Kurtlerin ESITLIK mucadelelerinde yol almalari! Bakiyorum Turkculerin hepsi forumda yok efendim "Kurtlerle Islamcilar ayni cephede", yok efendim "AKP PKK beraber hareket ediyor!"... Daha neler? Zaten sizin gibi hareket etmeyen herkes vatan haini oluyor! Ama kim ne derse desin olacak iste... Eninde sonunda olacak!
  24. Beyefendi, Askerlerin 12 kisiyi oldurdugu saptanmis bir durumda! Sadece oluler bulunamiyor. Simdi cekinmede 17600 faili mechul c inayeti de PKK uzerine atmayi deniyorsunuz!

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.