halukgta tarafından postalanan herşey
-
BİR KADIN ERKEKLERE İMAMLIK YAPAMAZMI?
Okuduğum bir yazıda kadınların erkeklere imamlık asla yapamayacağını bunun mümkün olmadığını yazıyordu, kadının erkekli kadınlı namaz kılan bir topluluğa imamlık yapamayacağı hükmünü veren düşünceyi önce yazalım ve daha sonra kur’andan faydalanarak bu düşüncenin doğruluğu konusunda birlikte düşünelim. Okuduğum yazı sonunda şöyle bir cümleyle sona ermiş. (kadının erkeklere imamlık yapabileceğini söylemek mümkün değildir.) Bunu söylemek için Rabbin bu konuda hüküm vermesi gerekir, yani bir konu eğer yasaksa bunun mümkün olmayacağının hükmünün Allah tarafından kur’anda verilmesi gerektiğini, Rabbim birçok ayetlerinde anlatır bizlere. Hatta çok önemli bir ayet vardır gelin onu hatırlayalım ve Rabbin hüküm vermediği, açıklamadığı bir konuda konuşmamızı bile haram kıldığını görelim. Araf 33. ; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. Birde Allah söylemediği halde Allah a iftira atanlar için bakın ne diyor onuda hatırlayalım. Zümer 60: Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok. Yukarıdaki ayetten yola çıkalım ve bizi ilgilendiren kısmına bakalım önce isterseniz. Rahman (hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi) söylememizi HARAM kıldığını söylüyor. Hatta Enam suresi 150. ayette rabbim (Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin) diye bizleri uyardıktan sonra bakın nasıl ikaz eder bizleri. (Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme.) Sormak isterim kadının erkelere imamlık yapması mümkün değildir demek, yasaklanmış haram kılınmış demekle aynıdır. Acaba bu konudaki tanıklıkları var mıdır? Tanık gösterilecekse Rabbimden göstermeliyiz, yoksa söylenenlere inanmak, uymak mümkün olamaz. Zümer suresi 60. ayette rabbim söylemediği halde, sanki Allah katından bir emirmiş gibi Allah a yalan isnat edenlerin durumunun ne olacağını Rabbim açıkça belirtiyor bunu yapanların çok iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatırım. Enam suresi 57. ayeti hatırlayalım bakın sizce yalnız ve yalnız hükmü Rabbim ben veririm demiyor mu? (Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur.) Şimdi düşünelim, Allah kadının erkeklere namaz kıldırmasını yasakladığına dair tek bir hüküm var mı? Elbette yok, peki nasıl olurda Allahın vermediği böyle bir hükmü verip, kadının erkeğe imamlık yapmasının mümkün olmadığını söyleriz. Bu yetkiyi nereden aldık? Bu düşüncenin savunulduğu sözlere gelelim ve birlikte bu sözleri düşünelim. (Bir kadının erkeklerin önünde imamlık yapması hem onun için, hem de arkasında bulunan cemaat için huşu ya engel teşkil eder. Bu, şeytana arayıp da bulamadığı fırsatlar verir.) Bu sözler söylenerek kadının imamlığı huşuya engel gösterilmiştir. Fakat verilen örnekte çok ilginçtir hem imamlık yapan kadın için de huşu ya engel teşkil ettiğini söylüyor. Fakat her ne hikmetse günümüzde kadınlarımızın, erkek imamın arkasında namaz kılmalarına hiç ses çıkartmıyoruz. Bu nasıl bir çelişki. Bakın kadının imamlığı olursa doğacak yanlışlara başka nasıl örnekler veriliyor. (Namaz kılmakta olan kişi, doğru yolda olacağından şeytan hemen göreve başlar. Namaz kılanlar, onun kendilerine ne vesveseler verdiğini gayet iyi bilirler. Kadının imam olması halinde o, yeni vesvese imkânları elde eder. Kadında da erkekte de artık huşu kalmaz.) Gelin bu düşünceyi birlikte akıl ve kur’an süzgecinden geçirelim. Kadının imamlık yapması durumunda namazda biz erkeklerin aklına türlü türlü şeyler geleceğini ve bizlere şeytanın vesvese vereceği, böylece namazımızı huşuyla kılamayacağımızı söylüyor. Kadın sanki şeytanın işini kolaylaştıran bir olgu gibi gösterip, kendimizde, nefsimizde suçu aramak yerine, yaptıklarımız ne kadar kolaycılığa kaçmak değil mi? Ya namazdan sonra ne olacak? Kadının sesinden Allahın huzurundayken bile bu kadar etkilenen, onları gördüğünde neler yapmaz ki. Onunda kolayı var sokağa çıkarmazsın, çıkması gerekiyorsa üstünü tamamen örtersin onu görünmez yaparsın, kendini bundan da korumuş olursun. İşte biz erkeklerin korunma yöntemi? Nefsini kur’an ile terbiye etmek yerine, onu toplumdan uzaklaştırmayı seçiyoruz. Lütfen düşünelim, kendi başımıza namaz kılarken bile bazen aklımızdan beşeri hayatımız ile ilgili, neler neler geçmiyor ki. Bunu karşınızdakine itiraf etmekten belki sıkılabiliriz, ama kendimize itiraf edelim isterseniz. Demek ki namazımıza gereği gibi sarılmadığımızda kadının imamlığını bırakın, yalnız başına bile neler gelmez aklımıza. Acaba o vesveseyi şeytan mı veriyor yoksa terbiye etmediğimiz nefsimiz mi görev başında, bence bunun bilinmesi daha doğru olacaktır. Nefis, imtihanımızın asıl kaynağıdır. Eğer o kaynak saf, temiz, arındırılmış ve berrak değilse zaten şeytan a pek fazla iş düşmeyecektir. Biz namazlarımızda kendi hatamızı, dikkatimizi toplayamadığımızın kusurunu, ne yazık ki başkalarının üstüne atarak kurtulmanın yollarını arıyoruz. Bu bizim erkek egomuzun, diktamızın ürününden başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Kadının imam olduğunda erkeklerin nasıl bir vesvese içinde olacağı, şeytanın nasıl esiri olacağını söyledikleri sözleri birlikte düşünelim. Doğrusu şeytana her zaman gerek kalmıyor, eğer bizler nefsimizi terbiye etmemiş de namazın ne olduğunu, önemini kavrayamamışsak, rabbin huzuruna durduğumuzda bırakın kadın sesini, nefsin verdiği birçok konudaki vesvese, zaten namazın özünden, dikkatinden ayrılmamızı sağlayacaktır. Namaz Rabbin huzuruna durmak ve onun ile adeta konuşmaktır. Ondan yardım istemek, onu tespih edip ona şükranlarımızı sunmaktır. Allah aşkını gönlüne tam olarak yerleştirmemiş kur’an terbiyesini vermemiş bir insan, namazlarında her türlü şeyi düşünecektir. Bundan dolayıdır ki hepimiz önce nefsimizi terbiye etmenin yolunu aramalıyız. Bunları bahane ederek Rabbin vermediği bir hükmü vermekle yaptığımız yanlışın lütfen farkına varalım. Aşk gönlün giysisidir, örtüsüdür onu giyen çevresini ne duyar nede görür. Eğer namaz kılarken kadın sesinden etkileniyor ve aklına yanlış şeyler geliyorsa, zaten o insan namazın ne olduğunu daha kavrayamamış onun hikmetinden tam olarak istifade etmiyor demektir. Âşık bir insanı düşünün, adeta çevresiyle alakası kesilmiş, düşüncelerini tek bir noktada toplamış, yakınında nelerin olup bittiğinin bile farkında olmaz. İşte bizler Allah aşkını, kur’anın nurunu kalbimize tam olarak yerleştirmediğimiz sürece, namazlarımıza bunu aksettirmemizde mümkün olmayacaktır. Söylediklerimiz bizlerin bahanelerinden başka şeyler değildir. Ne yazık ki bunu biz erkekler birçok yerde yapıyor ve kadınlarımıza hak etmediği bir yaşam sunuyoruz. Nefsimizi terbiye etmek ona hükmetmeyi denemek yerine, kadınlarımızı kendimizden uzaklaştırmanın ve bu yolla korunmanın yollarını arıyoruz. Bunu yaptığımız sürece de ne gerçek İslam ı yaşarız, nede Rabbin doğru kulları oluruz. Eğer bizler namaz kılarken Rabbin huzurunda olduğumuzun bilincinde değil de, çevremize yöneliyor dikkatimiz çok fazla dağılıyorsa boşuna çırpınmanın, suçu başka yerde aramanın faydası yok demektir. Demek ki bizler namazın kemaline ermemiş, ondan tam olarak yararlanamayan bir Müslüman olduğumuz bilincine varıp, canla başla nefsimizi terbiye etmek için çok daha fazla çalışmamız gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Nefis terbiye edilmeden ona söz geçirmek, ona hükmetmek zaten mümkün olmayacaktır. Namazda kadın sesinden etkilenen, namazın bitiminde neler yapmaz ki? Hiç soruyor muyuz acaba kadınlarımıza, sizler namaz kılarken erkek imamın sesinden, şeytanın vesvesesine yenik düşüyor musunuz diye? Ne kadar ilginç değil mi biz erkekler etkileneceğimizi söylüyoruz. Söylediklerimiz mantıklıysa, gerçek payı varsa acaba kadınların da aynı şekilde erkek imamın sesinden etkileneceğini neden hiç düşünmüyor, aklımıza bile getirmiyoruz da, arkamızda kadınların namaz kılmasına izin veriyoruz? Eğer bunun olacağını düşünsek buna da yasak getirmekten asla geri kalmazdık. Doğrusu İslam ı erkek hükümranlığında bir din yaparak, güzelim dinimize ne kadar büyük bir kötülük yaptığımızı hatırladıkça çok üzülüyorum. Bizler kur’anın rehberliğinden pek fazla istifade etmekte özen göstermeyiz, sorulduğunda rehberimiz kur’an deriz ama her ne hikmetse beşerin rehberliği çok hoşumuza gider. Elbette beşerin güzel örneklerinden de faydalanmalıyız ama bu sözleri kur’an süzgecinden geçirmek şartıyla. Çünkü Rabbim emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, sorumlu olursunuz diye bizleri uyarır. Peygamberimizin bir hadisinden bir bölüm hatırlatmak istiyorum. Allah kur’anda özellikle hatırlatmadığı çok şeyler vardır, bunların bizler için Rahmet olduğunu bakın ne güzel söylüyor Allah resulü. (Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.) Rabbim asla kadının imamlık yapamayacağını söylemediği ve bu konuda hüküm vermediği halde nasıl da bizler, kadın erkeklere imamlık yapamaz diyerek hükmümüzü bizler veriyoruz. Peki, neden yapıyoruz bunu lütfen iyice düşünelim. Kadınların imamlık yapamayacağını söyleyen yazıda, örnek bir ayet gösterip şu ayeti yazmıştı bir kardeşimiz. (“Namazlarında huşu içinde olan mü¬minler kurtuluşa ermişlerdir.” (Mu’minûn, 23/1–2) Gerçekten çok doğru acaba bu ayetin önünde ve ardındaki ayetleri de hatırlayalım ki konu daha iyi anlaşılsın. Sizce bu ayet öne sürülerek kadınlarımızın sesinin namazda huşu ya engel olacağı söylenebilir mi, yorum sizlerin. Müminun 1: Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir.2- Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. 3- Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Bakar mısınız ayete lütfen. Ne diyor rabbim? İman edenler kurtuluşa ermiştir diyor, çünkü onlar namazlarını huşu içinde kılarlar yani Rabbin huzurundayken onları hiç bir şey etkilemez, çünkü onlar BOŞ VE YARARSIZ ŞEYLERDEN YÜZ ÇEVİRMİŞLERDİR. DİYEREK NEKADAR GÜZEL ANLATIYOR. Demek ki bizler daha gerçek kurtuluşa erememişiz, çünkü namazlarımızda huşu içinde olmanın ne olduğunun farkında olmadığımızdan, Rabbin huzuruna durduğumuzda gerçek huşuyla ona yakarmanın güzelliğini yakalayıp boş ve yararsız şeylerden uzaklaşmasını öğrenmediğimiz için, kadının imamlığını yaptığı bir namazda onun sesinden etkilenebileceğimizi, aklımıza kötü şeylerin gelebileceğini söyleyebiliyoruz. İşte bizler eğer namaza durduğumuzda hala boş şeylerden yüz çeviremiyorsak, kadın sesinden bile etkilenip kötü şeyler düşünüyorsak, Rabbin istediği gibi bir iman eden olmadığımızı ve daha çok çaba sarf etmemiz gerektiğinin bilince olmalıyız. Bizler Rabbin vermediği bir hükmü verdiğimizde, nasıl bir yanılgının ve günahın içinde olduğumuz bilincinde olmalıyız. Bu konuda kesin bir yargıya varıp kadın, erkeklerin olduğu bir cemaate asla namaz kıldıramaz, imamlık yapamaz demek yerine, Dünyada erkek erkil bir geleneğin hüküm sürdüğü, genelde yönetici konumunda olan erkeğin her zaman başı çektiği ve çekme arzusunda olduğu, bu görevi de geleneklere göre günümüze kadar erkeğin yaptığını ve bunu yapmanın arzusu ağır bastığını örnek gösterip, rabbin vermediği bir yasağı bizler koymadan, elbette gerektiğinde bizleri Dünyaya getiren analarımız, kadınlarımız, bacılarımız neden imamlık yapıp bizleri Rabbin huzuruna durmamızı sağlamasın dememiz gerekir. Bunu söylemek hem kadınlarımıza verdiğimiz saygının göstergesi olacak, hem de Rabbin vermediği bir hüküm karşısında bizler büyük bir yanlıştan kurtulmuş olacağız. Öyle âlim insanlardan bahsederler ve örnek verirler ki, namaz kılarken adeta kendilerinden geçip, secdede ne kadar kaldıklarının farkında bile olmazlarmış. Çevresiyle irtibatları kesilir kendilerinden geçtikleri anlatılır. Acaba böyle namaz kılan bir insan kadın sesinden etkilenir mi dersiniz? İşte bizlerinde tek amacı böyle namaz kılabilmek için çaba göstermek ve namazın ne olduğunun bilincine varmak olmalıdır. Rabbin istediği namaz budur dostlar. İnşallah bizlerde böyle namaz kılmanın şuurunu ruhumuzda, nefsimizde bir gün hissederiz de, gerçek kemale erişmiş bir iman eden oluruz. İşte o zaman kimin namaz kıldırdığının bile farkına varmadan, yalnız Rahmanı düşünerek onu zikreden, onun aşkıyla çevresinden ilişiğini kesen bir mümin oluruz. Rabbim cümlemizi böyle bir kul olmanın olgunluğuna eriştirsin inşallah. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KADINLARIMIZ HAYIZLI (REGLİ) HALİNDE ORUÇ TUTAMAZLAR MI?
Değerli arkadaşlarım Diyanet sitesinde gezinirken okuduğum bir konuyu, Ramazan ayına yaklaşmamız münasebetiyle konuşmak, tartışmak ve Kuran ile karşılaştırıp sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Çünkü Rabbim ayetleri okuduktan sonra bizlerin aklını çalıştırmasını ve düşünmesini emrediyor, birilerinin söylediklerine kayıtsız şartsız inanmayı değil. Allah bu yolda cümlemizi yanıltmasın inşallah. Önce sizlere kurandan bazı ayet örnekleri hatırlatıp, Rabbin Kuranda bizleri ilgilendiren, yani sorumlu olduğumuz her konudan bahsedip bahsetmediğini açıklıyor mu ona bakalım çünkü araştıracağımız konu için lazım olacak. İsra 89: Yemin olsun, biz bu Kuran'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler. Nisa 174; Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, her şeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik. 175. Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. Kehf 54; Yemin olsun, biz, bu Kuran'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır. Araf 52: Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o. Nahl suresi 89. ayet; Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap'ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun. Enam 38. Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap'ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde hasredilirler. Yukarıdaki ayetlere benzer birçok ayetler var. Şimdi soruyorum sizlere acaba bu ayetlerden sizler, bizlerin iman adına yapmamız gereken sorumlu olduğumuz her şeyin KUR’ANDA olmadığını mı anladınız? Öyle anladım diyene de sözümüz olamaz, çünkü herkes yaptıklarından kendisi sorumludur. Rabbim bu kitabın indiriliş sebebi olarak her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz diyorsa bizler için, demek ki bu kitapta sorumlu olduğumuz her şey var demektir. Rabbim Kur’anda herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık diyorsa, bu kitapta bizlerin sorumlu olduğu her şeyin olmadığını söylemek ayetlere ters düşer. Ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk, apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir, her benzetmeden nice örnekler sıraladık diyorsa rabbim, bunun tersini söylemek kuranda her şey yoktur demek, apaçık Rahmanla inatlaşmaktır bunu unutmayalım. Peki, yukarıdaki ayetleri neden yazdık şimdide konuya gelelim. Konumuz kadınlarımızın regli halinde(ay halinde) oruç tutup tutamayacağı konusu. Yukarıdaki ayetleri okuyan bir insan hemen şöyle düşünür? Eğer bu durumdayken oruç tutulmasını yasaklamışsa Allah, Kuran da Rabbim açıkça yazar. Bizde aynen bunu yapalım acaba Rabbim bu konuda bir yasak koymuş mu? Önce sizlere kadınların bu halinin nasıl bir durum olduğunu açıkladığı ve bu durumda Rabbin neyin yapılmasını istemediğini görelim. Bakara 222: Sana âdet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir. Hayızlı(regli)oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden onlara gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever. Kuranda kadınların adet halinden bahsettiği ayet bu ayettir. Burada da dikkat ederseniz, bu durumun kadına rahatsızlık veren bir hal olduğu bu durumda kadınla cinsel birleşme yapmayın, bu durum bitip temizlendiğinde birleşebilirsiniz diye kadınları koruyarak biz erkekleri uyarır. Dikkat ederseniz kadının bu halindeyken asla ibadet edemez ya da oruç tutamaz demiyor. Her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyen Rabbim, böyle bir yasağı olsa söylemez miydi sizce? Elbette söylerdi. Bakın Rabbim oruç konusunda bir başka ayetinde ne güzel açıklama yapıyor. Bakara 185: Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kuran, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır. Yukarıdaki ayette bakın Yüce Rabbim ne güzel açıklama yapıyor ve hasta olan, yolcu olanın tutmadığı günleri daha sonra tutabileceğini belirtiyor bizlere. Eğer ay halindeki bir kadının orucu tutmasını yasaklasaydı bunları söyleyen Rabbim bu konuda da açıklama yapmaz mıydı dersiniz bizlere? Elbette yapardı. Dikkat ederseniz kadının ay halini bir hastalık olarak görmüyor. Ona bahşettiği ve yaradılışından gelen biyolojik gereklilik olduğu, doğurganlığının bir göstergesi olan bir hali olduğu çok açık. Bu durum kadınların kendi arzularıyla oluşan bir hali olmayıp Allahın yaratırken verdiği bir durumdur. Yalnız bu haldeyken erkeklerin kadına cinsel yönden yaklaşmamasını emrediyor, sebebi kadını korumak ve onun bu halini daha rahat geçirebilmesi için. Şimdi düşünelim bu haldeyken kadına yaklaşmayın diye çok ince bir ayrıntıyı dahi veren Rabbim, kadının bu haldeyken oruç tutmamasını, ibadet etmemesini isteseydi açıkça yazmaz mıydı? Şimdide adet halini rahatsızlık olarak belirtilen sözlerin üzerinde düşünelim. Allah Bakara 185. ayette ne diyordu, Oruç tutamayacak kadar hasta olan ya da yolculuk yapan daha sonra tutsun diyerek kolaylık getirmiş. İşte bu ayet ile Bakara 222. ayeti birleştirdiğimizde kadın regli halinde kendisini iyi hissetmiyorsa, rahatsızsa orucunu daha sonra tutar diyebiliriz. Fakat asla kadın bu haldeyken oruç tutması yasaktır diyemeyiz, çünkü Rabbim böyle bir hüküm vermemiştir. Ancak kadına bir kolaylık kapısı aralamıştır. Adet dönemi kadınların bir kısmında çok rahat geçtiği gibi bir kısmında rahatsızlık verebiliyor. İşte Yüce Rabbim, işte bizlere gönderdiği kur’an. Her şeyden nice örnekler verdim diyorsa, bizlere düşen biraz düşünmek o kadar. Yorum sizlerin. Şimdide bu konuda Diyanetin sitesinden aldığım bir bölümü sizlerle paylaşıp bu sözlerin üzerinde konuşalım. Kadınlar için ilâve şart ise, onların hayız veya nifas durumunda olmamalarıdır. Peygamberimizin hanımlarından gelen bütün rivayetler, onların aybaşı hallerinde namaz kılmadıkları ve oruç tutmadıkları yönündedir. Daha önce namaz bahsinde ve bu bölümün başında da belirtildiği gibi hayız veya nifas halinde bulunan kadının oruç tutması haram olduğu gibi, tutacağı oruç da geçerli olmaz. Kadınlar bu durumları sebebiyle tutamadıkları oruçları daha sonra istedikleri bir zamanda kaza edebilirler. Cünüplük, hayız ve nifastan farklıdır. Çünkü cünüplüğün gerçekleşmesi ihtiyarî olduğu gibi, gusletmek suretiyle cünüplükten temizlenmek de mümkündür. Bu bakımdan cünüplük oruca başlamaya engel görülmemiştir. Bununla birlikte mümkün olan en kısa zamanda cünüplükten temizlenmek gerekir. http://sorusor.diyanet.gov.tr/ Şimdi yukarıdaki yazıya bakalım ve kur’andan aldığımız bilgilerle karşılaştıralım. Dikkat ederseniz kadınların bu hallerindeyken oruç tutamaması ve ibadet edememesini hangi bilgilerden aldığı kaynaklara dayandırıyor.(Peygamberimizin hanımlarından gelen bütün rivayetler, onların aybaşı hallerinde namaz kılmadıkları ve oruç tutmadıkları yönündedir.) Evet, dostlar gördüğünüz gibi kur’anda asla böyle bir emir bulunamadığı için, yasaklanan kaynağı ibretle görünüz. Peygamberimizin eşlerinden gelen RİVAYETLERE dayanılarak kadınlarımız bu haldeyken oruç tutamıyor ve ibadet edemiyor. Ne dersiniz yazının başında sizlere hatırlattığım bütün ayetlere uyuyor mu? Yine evet uyuyor diyorsanız şunu unutmayın ki yazdığım ve ona benzer onlarca ayete iman etmiyorsunuz demektir. Dikkatinizi çekerim peygamberimizin hiçbir hadisi dahi yoktur bu konuda, bu haldeyken oruç tutamayacağı konusunda. Hiçbir zaman kadınlar bu haldeyken ibadet edemez dememiştir buda ne kadar ilginç değil mi? Yazıya dikkat ettiyseniz cünüplük ile Hayızlı hali karşılaştırıyor ve bakın ne kadar ilginç bir sonuç çıkarıyor.( Cünüplük, hayız ve nifastan farklıdır. Çünkü cünüplüğün gerçekleşmesi ihtiyarî olduğu gibi, gusletmek suretiyle cünüplükten temizlenmek de mümkündür. Bu bakımdan cünüplük oruca başlamaya engel görülmemiştir. Bununla birlikte mümkün olan en kısa zamanda cünüplükten temizlenmek gerekir.) Lütfen dikkat edin cünüplük hali insanın kendi eliyle ya da düşüncesiyle oluşan bir durumdur, bu durum oruca başlama ya engel görülmediği halde, kadının kendi elinde olmayan bu hali, Rabbin verdiği kadının cinsiyetiyle ilgili bir durumundan oluşan ay hali durumunu, oruca engel görebiliyorlar. Sormak isterim bu yazıyı yazanlara bu sözleri kim söyledi Yüce Rabbim mi? Kimden alınıyor bu yetki ve HÜKÜM, yalnız hüküm veren Rahman olduğu halde. Birde bu haldeyken oruç tutmanın HARAM olduğu söyleniyor. Yüceler Yücesi rabbim haram demediyse kimler bu yetkiyi kullanıp haram yapmıştır, elbette bunun hesabı mahşerde görülecektir. Tam bu esnada size birkaç ayet daha hatırlatmak istiyorum konunun daha iyi anlaşılabilmesi için. Araf Suresi 3. (Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O'ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! Araf 185: Göklerin ve yerin melekûtuna, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmadılar mı; ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? Peki, bu Kuran'dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar. Ankebut 51: Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır Enam 57: De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur. Yukarıdaki ayetlere bakalım, Rahman ne diyor (Rabbinizden size indirilene uyun ve O'ndan başka velilere uymayın.) Hatırlayın lütfen Kur’anda Allah asla böyle bir yasak koymadığı halde, bizler rivayetlerden intikal eden sözlere iman ederek yasak koymuyor muyuz? Yaradan hala başka deliller arayan insanlara seslenerek (Peki, bu Kuran'dan sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar.)( Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu?) kur’andan başka hiçbir söze, yasaklara, ilavelere bakılmasını istemediği halde bizlerin yaptığı bu yanlışlar niye? Bakın hükmü verecek yalnız kim diyor Rabbim. (Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur.) Peki, bizler tek hüküm veren Allah olmasına rağmen nasıl olurda beşerin verdiği hükümleri Allah emri diye uygularız birde yetkimiz olmadan HARAM deriz hiç düşünmeden? Aklımızı emanete mi verdik yoksa birilerine? Yoksa birileri beyinlerimizi uyuşturmuşta farkında mı değiliz? Değerli arkadaşlarım bizlerin en büyük yanlışı kur’anı anladığımız dilden okumadan, kur’an süzgecinden geçirmeden beşerin sözlerine itibar göstermemizdir. Hâlbuki Kur’anı anlayarak okuduğumuzda şu ayeti gören bir insan çok dikkatli olacak ve kur’anda Rabbin bahsetmediği, yasaklamadığı hiç bir şeye itibar göstermeyecektir. Lütfen ayet üzerinde iyice düşününüz. Araf 33; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. Rabbin bu kadar açık ve net bir şekilde (hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.) demesine rağmen bizlerin gözü nereye bakıyor hiç düşünen var mı? Allah ben kur’anda hakkında delil indirmediğim bir konuyu ve Allah hakkında bilmediklerinizi yani kur’anda açıklamadıklarım konularda konuşmanızı HARAM KILIYORUM dediği halde, bakın bizler nelere iman ediyor ve işin ilginci bunlar Allah katındandır deme cesaretini gösteriyoruz, Allah bizleri affetsin. Doğrusu gerçekleri göremeyenlere gözlerinde perde olan, gönülleri mühürlenmişlere yapacak bir şey yok. Bakın bu konuda Rahman, peygamberimize iman edenlere ne söylemesini istiyor ayetinde. Enam 104: Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim. Sizce gönül gözü ne olabilir? Elbette kur’an. Peki, bahsettiğimiz konu yani kadının Hayızlı haldeyken oruç tutamaz, ibadet edemez sözleri bizlere gelen GÖNÜL GÖZÜNDE, REHBERDE, BİZLERİN GÜNEŞİNDE var mı? Tek kelime bile yok. Bakın biraz aklı olan bizlerin kur’andan sorumlu olacağını şu ayetinden çok net anlar ve bunun dışında hüküm ve yasak koymak isteyenlere asla tabi olmaz. (Zühruf 44 : Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. Yaratan bu kadar açık ve net ayetlerini bizlere göndermesine rağmen, kuranın hiçbir yerinde kadın regli halinde oruç tutamaz ibadet edemez demediği halde, günümüzde bu yasağın konuşuna sebep acaba yukarıda Diyanetin sitesinden alıntı yaptığım ve peygamber eşlerinin bu konudaki rivayetlerine mi dayanıyor dersiniz? Hayır, dostlar elbette değil. Şimdi sıkı durun Yahudilerin içimize soktuğu kendi inançlarının güzel İslam ı ne hale getirdiğinin güzel bir örneğini göreceksiniz. Bakın Yahudiler yalnız insan kıyımı yapmıyor, güzelim dinimizin de içine girip neler yapıyor. Bakın Tevrat ta ne yazıyor aynen alıyorum. BÖLÜM 12 Lev.12: 1 RAB Musa'ya şöyle dedi: Lev.12: 2 "İsrail halkına de ki, 'Bir kadın hamile kalıp erkek çocuk doğurursa, âdet gördüğü günlerde olduğu gibi yedi gün kirli sayılacaktır. Lev.12: 4 Kadın kanamasından paklanmak için otuz üç gün bekleyecek. Pak sayılması için geçmesi gereken bu günler doluncaya dek kutsal bir şeye dokunmayacak, tapınağa girmeyecek. Lev.12: 5 Ancak, kız çocuk doğurursa, âdet gördüğü günler gibi iki hafta kirli sayılacaktır. Kanamasından paklanmak için altmış altı gün bekleyecektir………….. Yukarıdaki Tevrat tan alıntı kısımları okudunuz ne kadar açık ve net yazıyor, daha çok vardı ben kısalttım. Peki, hesaba çekileceğimiz, sorumlu olacağımız Kur’anda, neden tek bir kelime bile yok dersiniz? Son olarak bir örnek daha vermek istiyorum. Oruçlu iken bir damla bile su içmemiz orucu bozar bildiğiniz gibi, peki bizler farkında bile olmadan oruçlu iken, birçok damla suyu yutuyoruz ama orucumuzu bozmuyor bu nedir sizce? Tükürük bezlerinin ürettiği tükürüklerimiz tabii ki. Her yutkunuşumuzda en az birkaç damla su yutuyoruz. Bu durum Rabbin yaratırken bedenimize verdiği bir özellik, gereklilik. Hiç birimiz bu durumda tükürüğümüzü yutmayalım diyor muyuz? Verdiğim örneği okuyunca ne kadar mantıksız bir örnek dediniz değil mi? Peki, yine bedenin yaratılışından olan Allah vergisi, kadının elinde olmayan kadının ay hali kanaması, neden orucu ve abdesti bozsun? Yorum sizlerin. İçimize sokulan hurafelerin artık din olmadığının farkına varalım, daha ne kadar ömrümüzün kaldığını bilemiyoruz. Hesap günü keşke Kur’anı anlayarak okusaydım da hurafelere inanmasaydım diyerek dövünmenin hiçbir faydası olmayacak. Onun için gelin Rabbin rehberine ilk elden bizzat kendimiz müracaat edelim. Daha sonra elbette daha iyi bilenden ve birçok kaynaklardan faydalanalım. Ana kaynağı bildiğimizden orada olmayanları bizlere nakletmek isteyenlere karşı en azından bilinçli olalım, körü körüne söylenenlere itaat etmeyelim. Rabbim açık ve net sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim demesi, sanırım bazı insanların dikkatinden kaçmış, ya da duymazdan geliyorlar kulaklar mühürlü ve kalpler taşlaşmış. Benim yapmak istediğim, ben Müslüman’ım diyen kardeşlerimi Kur’anı anlayarak okumaya ve kimsenin etkisinde kalmadan Rabbin doğrularını aramaya, anlamaya ondan sonra iman etmelerine yardımcı olmaktır. Bende bir beşerim elbette hata yaparım, onun içindir ki sizlerde bu yazdıklarımı hemen kabul etmek yerine, kur’anı anlayarak okuyun, size söylenenleri kur’an ile karşılaştırın, aklınızı çalıştırın ve ondan sonra iman edin. Sizlere kur’andan her okuyuşumda beni üzen bir ayeti hatırlatmak istiyorum, çünkü günümüz İslam anlayışını o kadar yansıtıyor ki. Hesabın sorulacağı o gün geldiğinde, Rabbin gönderdiği elçileri de şahit olarak çağırdığında, bakın peygamberimizin ne söyleyeceğini şimdiden bizlere Yüce Rabbim açıkça söylüyor ve uyarıyor. Acaba gelecek o çetin gün gelmeden Yüce Rabbim bu gaibi bilgiyi bizlere neden hatırlatıyor dersiniz? Yorum sizlerin. (Furkan 30: Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kur’ an ı devre dışı tuttular.) Evet, şanı yüce peygamberim ne yazık ki senin bizlere emanet ettiğin Kur’anı büyük çoğunluk devre dışı bıraktılar, bizler senin emanetini gereği gibi topluma benimsetemedik, anlatamadık beşerin yazdığı ciltlerce kitaplar baş tacı oldu. Senin emanetini okuduğumuzda sizler anlayamazsınız o kitabı dediler bizlere, orada her şey yazmaz dedikleri için, yüksek bir yere astık büyük çoğunluğumuz ona saygıyı öyle gösteriyoruz anlamadan, dinlemeden. Biliyorum sen bizleri kur’an ile uyarmış ve ona sarıldığımızda Rabbin doğru yoluna ulaşacağımızı müjdelemiştin bizlere, ama anlayarak okuyan çok az olduğundan büyük çoğunluğu bunun farkında bile değil çok üzgünüm. Yüceler Yücesi Rabbim ne olursun bizleri affet. Çünkü senin gönderdiğin gönül gözüne, rehbere gereği gibi sarılamadık, bizlere bir şans daha ver ve başta Türk toplumu ve İslam âleminin gönül gözlerini aç. Gözlerindeki perdeyi, kalplerindeki mührü kaldır da kur’an gerçeklerini görelim. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'ANI OKUYAN HER İNSAN AYNI ŞEYİMİ ANLAR?
İslam toplumunun kendisine sorması ve üzerinde çok ama çok düşünmesi gereken bir soru var. ACABA kur’anı her okuyan aynı şeyi mi anlar. Günümüzde bu kargaşanın sebebi nedir. Neden aynı konularda farklı şeyler anlıyoruz kur’andan? Sanırım bu soruyu kendimize sorup önce aklın sonrada kur’anın süzgecinden geçirerek bir cevap bulmalıyız. Gelin birlikte düşünerek bu soruya bir cevap arayalım. Okulda eğitim görürken sınıf mevcudunun hepsi aynı kitaptan aynı bilgileri okumalarına rağmen, aynı oranda bilgi alamadığını görürüz. Kimisi değer olarak on puanlık anlarken kimisi sekiz, beş ya da üç puanlık bir bilgiyi hafızasına geçirdiğini görürüz. Öğretmende zaten bunu tespit için imtihan yapar, yani kitaptan algıladıkları oranı ölçer. Hâlbuki kitabın yazarı o bilgiyi alabildiğince kolaylaştırılmış bir şekilde yazmıştır. Çünkü hiçbir yazar yazdığı kitabı zor anlaşılacak şekilde değil, tam tersine en kolay nasıl anlaşılır mantığını kullanır. Yazarların en çok dikkat ettiği konuda budur zaten, toplumun geneline hitap edecek üslupta kitap yazmaktır amaç. Peki, öğrencilerin aynı kitabı neden farklı oranlarda algıladığını düşünelim şimdide. Hepimizin yaşadığı bu tecrübeden yola çıkarak izlenimlerimizden cevap arayalım. Bazı öğrenciler vardır, dikkatle öğretmeni dinler konuyu iyi öğrenmek için çevresiyle ilgilenmeden dikkatini dağıtmadan kendisini öğretmene verir, anlatılanı anlamak için. Hatta bu öğrenciler ben evde doğru dürüst ders bile çalışmam, bir sefer okudum mu öğrenirim der. Bazı öğrenciler vardır dersi dinlemeyi bırakın başka şeylerle meşgul olur, hatta diğer arkadaşlarının da dikkatini dağıtarak, öğretmenin dinlemesini engelleyip onlarında kısmi anlamalarını engellerler. Konuyu anlamadıkları için evde ders çalıştıklarında da hiç faydası olmaz. Çünkü konuya nereden başlayacaklarını, hangi bilgiyi önce alıp daha sonra hangi bilgiyle birleştireceklerini öğrenmemişlerdir. İşte aynı kitabı, dersi öğrenmek için gösterilen farklı kişilerin davranışları, çabaları. Elbette sonuçta kitabı da farklı değerde anlamalarını sağlamıştır. Dersini dinlemeyen haylaz öğrenciye de öğretmen ısrarla öğretmek içinde, çok fazla bir çaba göstermeyecektir. Hatta öyle arkadaşları vardır ki, birbirlerini derse yönlendirmek yerine, başka şeylerle meşgul etmeyi seçmişlerdir. Dikkat ederseniz burada bir öğrenci ana kaynağı öğrenmesi gereken yerde dikkatle öğrendiği için başarılı olmuş, diğer öğrenciler ise yapılması gerekeni yapmadığından, ana konudan, kaynaktan saparak kendilerini başka amaçlara yönlendirdiklerinden başarı sağlayamamışlardır. Gelelim Rabbin kitabı KUR’ANA. Beşerin yazdığı kitabın özellikle amacı, anlaşılır bir üslup da olmasıydı. Peki, Yüceler Yücesi rabbim kullarının doğru yola yönelmesi için gönderdiği kitabı, anlaşılması zor, herkesin anlayamayacağı bir şekilde gönderir mi? Bunu düşünmek aklın, mantığın ve kur’anın bir ürünü asla olamaz. Bunu söylemek Rabbin adaletini küçümsemek ve ona saygısızlık yapmakla eş değer olduğunu bilmeliyiz. Hani Rabbim ayetinde bir benzerini getirsinler diyerek meydan okuyordu, bu ayeti düşünen var mı? Allah kur’an için ne diyordu bizlere? Kur’an sizler için bir rehber, bir güneş, bir gönül gözü olsun diye indirdim, ona sarılın doğru yolu bulacaksınız diyordu. Düşünebiliyor musunuz Rahman gönderdiği rehberi, rehberlik adına anlaşılması zor yapar mı? Ama bizler hiç düşünmeden rehberlik adına rabbin gönderdiği güneşin, gönül gözünü anlaşılması zor yapıyor ve herkesin anlayamayacağı bir kitap olduğunu söylüyoruz hiç düşünmeden. Şimdide kur’ana bakalım acaba Rabbin anlaşılır, açık, rehber olsun diye indirdim dediği kur’an ayetleri için ne söylüyor, hepsini anlayabilir misiniz diyor? Allah ayetlerini ikiye ayırmış, birinci kısımda olanlar için DİNİN ANASI tabirini kullanıyor, bunlardan bahsederken de, bunlar muhkem ayetlerdir diyor, sağlamlaştırılmış emin bilgiler olduğunu belirtiyor. Dinin anası tabiri, dinin direği temeli ve bizleri din ve iman adına bağlayan kurallar, hükümler olduğu anlaşılıyor. Bu ayetler içinde açık detaylı ve anlaşılır sözleriyle anlatıyor bizlere. Peki diğer ayetleri anlatırken ne söylüyor? Onların anlamını bir ben bilirim, birde ilimde derinleşmişler bilir, onlar inandık hepsi Allah katındandır derler diyor. Demek ki bu ayetler diğerinden çok farklı. Her insanın okuduğunda anlayamayacağı fakat ilimde derinleşmiş, araştırmacı insanların farkına varacağı, anlayacağı ayetler olduğu belli oluyor. Bu ayette(Alimran 7) birde dikkat çekici açıklama var. Bakın ne diyor? (Kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap’ın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler.) Demek ki fitne ve fesat çıkarmak isteyen, dini kendi amaçlarına alet etmek isteyenler apaçık muhkem ayetler dururken dinin temeli anası olan ayetler dururken, bu ayetlerin peşine düşerek bozgunculuk çıkardıklarını dine nifak, hurafe soktuklarını söylüyor Allah. Dikkat edin bizlerin ilk önce müteşabih ayetlerin peşine düşülmesini istemediği çok net anlaşılıyor. Önce sen dinin anası, temeli olan ayetleri anla daha sonra onları anlamaya çalış diyor. Şimdide buradan nasıl bir ders çıkarmalıyız onu anlamaya çalışalım. Madem muhkem ayetler dinin anası, temeli, direği demek ki bizler bu ayetlerden sorumluyuz, demek ki bizlere rehber olan ve sorumlu olduğumuz Rabbin bizler adına hükümler verdiği ayetler bu ayetlermiş ki, özelikle dinin anası tabirini kullanıyor bizi bu ayetlere yönlendiriyor. Eğer müteşabih ayetler de dine kural koyan, din adına hüküm veren ayetler olduğunu iddia edersek, ne söylemiş oluyoruz biliyor musunuz? Allah herkesin anlayamayacağı ayetler, hükümler gönderip bizleri bunlardan sorumlu tutuyor demiş oluyoruz. Böyle bir adaleti Yüce Rabbim e isnat etmek kadar büyük bir saygısızlık ve günah olmasa gerek. Peki, müteşabih ayetler ne tür ayetler ki, kur’anda yer almış ve herkesin anlayamayacağı, ilim ehlinin anlayabileceği ayetler göndermiş Allah. Bu ayetlere baktığımızda zaten konusu itibariyle ilimle meşgul olan kişileri ilgilendiren ayetler olduğunu görüyoruz. Örneğin Dünyanın yapısı, gökyüzü, insanın özellikleri, bilimsel keşiflere, buluşlara, kanıtlara muhtaç birçok ayetler olduğu anlaşılıyor. Bu ayetlere her ilim adamının bile farklı yaklaştığını görüyoruz. Örneğin Allah Nebe suresinde sizleri çifter çifter yarattım derken, ilk baktığımızda Allah insanları ve hayvanları çift yarattığını sanıyoruz. Fakat ilim adamlarının buluşlarını gördüğümüzde, bakın bu ayete nasıl farklı yaklaşılabileceğimizi gösteriyor. Allah yeryüzünde her şeyi bir diğerine muhtaç, yani bir diğeriyle birlikte olduğunda değer yaratacak şekilde yarattığını fark ediyoruz. Örneğin en küçük yapı taşı Atom bile nötron ve proton olarak bir değer yaratıyor. Elektrik yalnız artı değer olduğunda değil, eksi olmadan görev yapmıyor. Suyu düşünün hidrojen ve oksijenin birleşmesi ile oluşuyor. Elementleri düşünün. Bunlara çok örnek verebiliriz. Belki de yeni ilimlerin çıkmasıyla, bu ayetlere daha başka bir açıdan bakmak mümkün olacaktır. Rahman biz gökyüzünü koruma altına aldık ayeti, sizce yüzlerce yıl önce nasıl anlaşılmıştır, günümüzde nasıl anlaşılıyor? İşte ilim adamları gökyüzünde ozon tabakası olmasa hiç birimizin yaşayamayacağını söylüyor. Bu ve buna benzer yüzlerce ayet vardır ki ilimsel çalışmalara muhtaçtır. Bakın tüm bu ayetlerin dine kural koyan, hüküm veren bir tarafı var mı? Bilmediğimizde anlamadığımızda din ve iman adına bir eksikliğimiz oluyor mu? Ama tüm bu ayetler anlaşıldığında hepimizin göğsü kabarıyor ve diyoruz ki benim iman ettiğim kitap daha 1400 yıl önce bunu bizlere haber vermişti. İşte tüm bunlar bu kitabın Yaratıcıdan geldiğinin açık kanıtlarıdır diyoruz ve göğsümüz kabarıyor Rabbim e şükrediyoruz. Şimdide gelelim muhkem ayetler konusuna, madem Rabbim açık anlaşılır, sağlamlaştırılmış ayetler olduğunu söylüyor neden bir noktada anlaşamıyoruz? Hepimiz farklı yaklaşıyoruz, farklı anlıyoruz ayetleri. İşte en önemli sorun da buradan kaynaklanıyor. Bir insana ya da bir topluma bir bilgiyi, inancı doğru ya da yanlış, onlara kabul ettirip bunun doğru olduğuna inandırdığınızda ondan vazgeçirmeniz çok zordur. Peygamberler dönemini hatırlayınız her toplum ilk önce inandıkları yanlış inançtan vazgeçmek istemezler. Hep isterler ki anlatılanlar, inandıklarına uygun olsun. Hatta Rabbim peygamberimizi nasıl uyarmıştı hatırlayalım. İsra 73.; Az kalsın seni, sana vah yettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrisini uydurup bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi. Demek ki insanoğlunun en büyük hatası alışkanlıklarından, geleneklerinden yanlışta olsa inancından vazgeçmekte zorlanması olduğunu bu ayetten de anlıyoruz. Demek ki Peygamberimizi o devrin insanları, neredeyse kendi inançlarını da Allahın emrettikleriyle birlikte kabul ettirmeye uğraştıkları belli oluyor. Bu örnekler kur’anda çok misal gösterilmiştir. Bizde bu örnekten yola çıkarak konumuzu anlamaya çalışalım. Biz Müslümanlar kur’andan o kadar uzaklaşmışız ki, onu anlamadan da okusan sevap kazanırsınız düşüncesini yerleştirmişler bizlere. Anlamadan okumakla ne öğreniriz diye sormamışız yüzlerce yıl, çünkü birileri doğru sandığımız bilgiler anlatmış durmuş, bizde itaat etmişiz hiç düşünmeden danışmadan kur’ana. Anlayarak okumak isteyene de engel olmanın yollarını aramışız adeta. Peki, neden engel olmak için bir sürü mantığın ve kur’anın süzgecinden geçmeyen yollara başvurmuşuz hiç düşündük mü? Çünkü öğrettikleri ve bunlar Allah katındandır dedikleri ile Rabbin sözleri birbirini tutmuyor da ondan. Telâşe düşmüş bir İslam toplumu haline gelmişiz. Bir yandan rabbin kelamına müracaat etmeye, onu anlamaya çalışan bir gurup oluşmuş toplumda, sakın ha sen anlamazsın Türkçe kur’an okumak günahtır diyen diğer bir gurup, diğer yandan çekiştirmiş durmuş rabbin güzelim dinini. İşte apaçık muhkem ayetlerin bile, anlaşılmaz haline dönüşün acıklı başlangıç hikâyesi böyle başlamış. Bir yandan Rahman yemin billâh ederek dinin anası olan ayetlerin açık anlaşılır detaylı, her şeyden nice örnekler verdiğini söylüyor, bir yandan beşer bu bilgilerin anlaşılmasının önünü kesmek istiyor ve Rabbin söylediğinin tam tersini söylüyor. Çünkü kurulan bir imparatorluk sona erecek, tüm menfaatler değişecek korkusu sarmış beşeri, ihtirasla tüm benlikleri. Kur’anı herkes anlayamaz, onu veli insanlar anlar mantığıyla uzak tutmak istenmiş sürekli toplum kur’an gerçeklerinden. Bizler kur’andan hüküm çıkaramayız anlayamayız diye iyice işlenmiş beynimize. Peki, bu iki düşüncenin taban tabana bir birine zıt olduğunu gördüğümüz halde, nasıl bir tavır içindeyiz günümüzde bizler dersiniz? Sizce uymamız gerek kimin sözleri? Yorum sizlerin. Devam edelim, Kur’anın açık ve anlaşılır dediği ayetleri farklı anladığımıza sebep başka neler olabilir? Kur’anın önüne bir set çekilmek istediği çok açık anlaşılıyor, zaten Rabbim mahşer günü peygamberimizin apaçık bu tehlikenin olacağını, olmadan bizlere peygamberimizin o gün söyleyeceği sözüyle uyarıyor ve bakın ne diyordu? Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. Demek ki bu tehlike ve oluşumun her zaman olacağı, hatta çoğunluğumuzun bunu yapacağını rabbim bizlere bildiriyor, bizleri uyarıyor. Şimdide bu yöntemin nasıl işlediğini düşünelim. Madem dinin anası temeli muhkem ayetler açık anlaşılır ve sağlam lamlaştırılmış bir şekilde gönderilmiş, neden Rabbin sözlerini görmezden gelmeye farklı anlamakta ısrar ediyoruz? İşte anlaşılması ve anlatması bana göre çok zor olan bir olayın, biz insanlar tarafından hiç düşünmeden, ya da nefsimize yenilerek kabul gördüğü yöntem. Bizlerin yaratılışımızdan gelen bir özellik olarak tartışmaya çok meyilli olduğumuzu söyler Allah. Her ne hikmetse yanlışımızı kolay kabul etmeyiz, sanırım imtihanımızın en zor kısmı bu olsa gerek, hep haklı olduğumuz taraftan bakarız olaylara, gerçekler ile elimizden geldiğince yüzleşmekten kaçarız. İşte rabbin apaçık bu ayetlerini gördüğümüz halde onca yıl yaptığımız yanlışları, her nedense kabul etmek işimize gelmez. Zannederiz bu bizim için büyük bir kayıp, hâlbuki Rabbin affediciliğinin, bağışlayıcılığının farkında bile değiliz, çünkü korku içinde bir dine alıştırılmışız kur’andan habersiz ve ondan uzakta. Bazı gerçekleri görmemiz, nefsimiz tarafından engellenir durur adeta. Aklı devre dışı bıraktığımızdan, düşünme yeteneğimiz de gelişmemiştir ki kur’an gerçeklerinin farkına varalım. Çünkü alıştırılmışız din adına yönetilmeye, özgür irademizle iman etmek adeta zor gelir olmuş nefsimize. İşte bizlerin yanlışta diretmemiz, gerçekleri aramamakta ki inadımız sonucunda, artık çok şeyler kaybettiğimizin farkında bile olmayız adeta. Yüce Rabbim gerçeklerden korkan ve doğruyu aramayanlara kızgınlığını şu sözlerle aktarıyor bizlere. Bakara 7: Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür. Yukarıdaki ayetin öncesine baktığımızda Allah bu sözleri hiç iman etmeyenler için söylediğini görürüz ya devamında aynı kefeye koyduğu hangi tür insanlarında aynı durumda olduğunu bakın nasıl söylüyor. Bakara 8: İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhi ret gününe inandık!" derler ama onlar inanmış değillerdir.9. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar. Yukarıdaki ayeti çok iyi düşünüp değerlendirmeliyiz yoksa yaptığımız yanlışın asla farkında olmayız. Kur’anı farklı anlayanlarında bir bölümünün demek ki Rabbin ayetlerinden uzaklaşmanın sonucu Allah ın gönülleri mühürlemesi ve gerçekleri artık fark edememesi olduğu çıkıyor ortaya. Bu konuyu birde şu ayetlerden yola çıkarak anlamalıyız sanırım, bakın Allah kur’ana müracaat edip onu anlayarak okuyanlar için ne diyor. Casiye 20: Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o. İbrahim Sur.52.ayet: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir. Bu iki ayette Rahman kur’anı anlayarak okuyanların ondan feyiz alanların, onun ışığından faydalananların kalp gözlerini açacağını söylüyor. Ya ona müracaat etmeyen onu herkes anlayamaz, orada özet bilgiler vardır diyenlerin durumu bu durumda nice olur dersiniz? Her şey ne kadar açık değil mi? Bu durumda nasıl doğruları gerçekleri anlamaları, farkına varmaları mümkün olabilir mi sizce? Nasıl olur da kur’ana müracaat edenle etmeyen aynı şeyi anlar. Allah kur’anın bir tebliğ olduğunu söylüyor, bizlerse onu anlaşılması zor bir tebliğ olduğunu iddia ediyoruz. Bu durumda ona direk müracaat etmediğimizde nasıl olurda uyarıdan nasibimizi alırız. Aklı ve gönlü işleyenlerin ondan faydalanacağını söyleyen Rabbim e inatla, nasıl olurda bunun tersini söyleriz? Elbette aklı ve gönlü birlikte değerlendirme imkânı bulamayan bizlerin rabbin apaçık ayetini de doğru anlamamız asla mümkün olmayacaktır. Sizlere küçük bir örnek vermek istiyorum. Allah peygamberimize iman etmekte nazlanan, eski gelenekleri ve inançlarından vazgeçmeyenler için indirdiği bir ayeti, önce yazalım ve daha sonra bakın aklı ve gönlü işlemeyenler ne diyor onun analizini yapalım. Ankebut 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. Yüce Rabbim o devrin insanlarına apaçık sizlere kur’an yetmiyor mu diyerek ikazda bulunuyor, yani sizlere kur’an yeter diyor. Bu ayeti örnek verdiğimiz bazı arkadaşlarım nasıl bir cevap verdi bana biliyor musunuz, çok ibret verici. Bu ayetin nüzul sebebini sen biliyor musun? Bu ayet o devrin insanlarına geleneklerinden vazgeçmeyen kur’an ile yetinmeyen insanlara indirilmiştir dediler. Lütfen bakar mısınız cevaba. İşte kalp gözleri mühürlü, eski inançlarından vazgeçmemek için, kendilerine deliller yaratma çabasıyla ayetleri ortadan kaldırıp, hükümsüz kılan artık günümüz için geçerli değildir düşüncesiyle ayetlere bakan insanların durumuna çarpıcı bir örnek. Yanlış inançlarından, bilgilerinden kurtulmak istemeyen, gözleri perdelenmiş bir inanç toplumu yaratılmış ne yazık ki, bu durumda nasıl olurda Rabbin apaçık ayetlerini doğru anlarız? Nüzul sebebini biliyor musunuz kılıfıyla Rabbin apaçık verdiği evrensel ayetlerin, onlarcasının hatta yüzlercesinin hükmünün günümüzde geçerli olmadığını söyler ve kur’andan çıkartırsanız, nasıl olurda bir bütünün parçası olan ayetler yokken, apaçık sözleri doğru anlarsınız? Elbette anlayamazsınız. Çünkü bütünün en önemli bölümünü eğer kur’andan çıkartır, artık günümüzde hükmü yok derseniz asla Rabbin söylediği ayetler arasında ne bağlantı kurabilirsisiniz, nede Rabbin ne söylediğini doğru anlayabilirsiniz. Kur’anı bütün olarak alan, onun tüm ayetlerinden nasiplenen bir insan ile kur’anın yüzlerce ayetinin hükmünün artık olmadığını söyleyen bir insan, nasıl aynı şeyi anlar ayetlerden? Yüce Rabbim insan ile hayvanın arasındaki en önemli farkı, özgür irade, akıl etme ve düşündüğünü uygulaması farkı olduğunu hatırlatarak ayetlerin sonunda bizlere şöyle seslenir.( Hâlâ düşünmüyor musunuz?", Öğüt alan yok mudur, Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var, Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.) Buradan da anlaşılıyor ki Rehberden yani kur’andan yararlanırken düşünmeyi, aklımızla iman etmeyi öneriyor bizlere Rabbim. Rehberden aydınlanmayan, ona müracaat edip düşünmeyen, onun nuruyla yaşamayan ile beşerin sözlerine hiç düşünmeden kur’an ile yoğrulmadan, onu anlamak için çaba göstermeden inanan bir insan, nasıl olurda ayetlerden aynı şeyi anlar? Sizlere hiç yorum yapmadan bir ayeti hatırlatmak istiyorum, eğer İslam âleminde aşağıdaki yanlışı yapanlara inanırsak, nasıl olurda bizzat kur'ana müracaat edenle aynı şeyi anlarız. Allimran 78: Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan bir şeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. Allah insanın niyetine göre amelini verir. Hangi niyetle bakarsan kur’ana, o niyetle cevabını alırsın. Hurafelere, kur’ana uymayan inançlarına delil aramak için bakarsan kur’ana, rabbim onu da verir insana, ama bu şekilde yaklaşanı oyalar durur Allah korusun. Yok, eğer tertemiz kalbinle, hiçbir beşeri etki altında kalmadan rabbin önerdiği yöntemle aklın ve gönlünle kur’ana bakarda, onun önerdiği yolu anlamak istersen, kesinlikle gerçek doğruları fark etmemiz için, bizlerin Rabbin güneşini, rehberini istifademize açacaktır. Kur’ana iyi niyetiyle bakan iyi niyetinin karşılığını alacaktır. Yüzlerce yıl kur’andan farklı inanç türleri yaratmışlardır, daha yüzlerce yıl belki de aynı şekilde devam edecek. Bizlere düşen görev, Rabbin kelamına bizzat müracaat edip, onu akılla anlamaya çalışmak ve gönül gözümüzle yoğurmak olmalıdır. Allahın sözlerinin, ayetlerinin ardından gizli anlamlar çıkarmakla değil, ne söylediğini açıkça anlamaya çalışmak, ayetleri bir bütün olarak düşünerek yolumuzu çizmek olmalıdır amacımız. Çünkü rabbim açık diyorsa muhkem ayetler için, onlar açık ve anlaşılır olduğunu unutmayalım. Allah sizleri bu açık ve anlaşılır ayetlerden hesaba çekeceğim diyorsa, bunun tersini söyleyenlere gelin kulak asmayalım. Artık kendimize gelelim ve Rabbin yemin ederek kolaylaştırdığı kitaba bizzat müracaat edip, gönül gözlerimizin aydınlanmasını sağlayalım. Eğer gönül gözünde mühür varsa, gönül gözü aydınlık kur’andan nasiplenmemişse, ne yapsak nafile olacaktır. Rabbim böyle durumlardan bizleri korusun ve onun ışığından nasiplenen kulları arasına bizleri alıp, huzuruna gittiğimizde geri çevrilmeyen kulları arasına alsın inşallah bizleri Rabbim. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
Sayın arkadaşım karıştırdığımız bir konu var, özellikle bunun üstünde sizleri düşünmeye davet ediyorum. Rabbim muhkem ayetleri açık ve detaylı gönderdim diyor, bunlarda dinin anası yani temel hükümleridir. Ayrıca birde müteşabih ayetler vardırki bunların anlamını da Rabbbim bir ben bilirim birde ilim tahsil etmişler bilir diye bizlere bildirir. Günümüze kadar birçok müteşabih ayetler bilim adamları tarafından bulunmuş ve anlaşılır hale gelmiştir. Daha birçok anlaşılmayan müteşabih ayetler mevcuttur bunlarda zamanla elbette anlaşılacaktır, fakat bunların hiç birisi dine hüküm koyan ve bizlerin yaşamındaki kurallar değildir. Allah muhkem ayetlerden bahsederken herşeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız der. Onlarca hatta yüzlerce ayetinde yemin ederek kur'anı sizler için kolaylaştırdım diye de bizlere bildirir. Tüm Rabbin bu sözleri apaçık dururken nasıl olurda muhkem ayetleri herkez anlayamaz deriz? Allah sakın velilerin ardına düşmeyin dedikten sonra din ve iman adına gönderdiği ve sizlere rehber olsun diye indirdiği kur'anı nasıl olurda anlaşılması zor bir kitap yapar ve daha sonra bizleri bu kitaptan hesabe çeker, lütfen bunu düşünün, eminim doğru kararı vereceksiniz. Çünkü bunun tersini söylemek Rahmanın adaletini sorgulamaktır, bunu yapmakta hiç kimsenin haddine düşmez. SAYGILARIMLA Halukgta
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
BAKARA 168...... AYETLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ... Değerli arkadaşlarım Kur’an, verdiği bilgilerle, örnekleriyle tüm cihana ve tüm zamana hitap eden bir kitap olduğunu, eşi ve benzerinin hiçbir beşer tarafından yazılamayacağını, ancak onu anlayarak defalarca okuyan çok daha iyi anlayacaktır. Kur’anı her okuyuşumda sanki ilk defa okuyor gibi heyecanlanıyor ve birçok şeyin farkına varıyorum. Beni üzen en büyük yanlış ve inanış ise, her kez tarafından anlaşılamayan bir kitap olduğunu söylemeleridir. Düşünebiliyor musunuz, Rahman apaçık, anlaşılacak bir rehber gönderdim sizlere onun ipine sarılırsanız sizi bana ulaştırır diyor ve kolaylaştırdığını bizlere yemin ederek söylüyor, ama bizler hangi akla hizmetle Allahın kelamına anlaşılması zor bir kitaptır, her kez anlayamaz diyoruz, bunu da anlayamıyorum. Rahman kolaylaştırdım düşünün anlayacaksınız diyor, birileri hayır zordur her kez anlamaz diyor. İşin kötüsü bizler Rabbim e inanacağımıza beşerin sözlerine inanıyoruz. Değerli arkadaşlarım bugün sizlerle yine kur’andan beni çok düşündüren bazı ayetleri konuşmak ve üzerinde düşünmek istiyorum, rabbim istemeden yapacağım hatalarımı affetsin. Kur’anın tüm ayetleri o günkü insanların, toplumun yanlış inançlarına istinaden gelmiştir. Kur’anı çok iyi okuyan görecektir, o günkü olaylar için inan tüm ayetler öyle kelime ve cümlelerle aktarılmıştır ki, tüm zaman ve çağa uygun olabilsin. İşte kur’anın evrenselliği de bana göre burada gizlidir. Elbette bazı ayetler yalnız belirli kişilere, yani yalnız peygamberimize ya da peygamber eşlerine inmiştir, fakat onlarda bile günümüze ders mahiyetinde birçok kıssalar vardır. Bugün sizlerle konuşmak istediğim ayetler bakara suresi 168. ayet ile başlayan bazı ayetler olacak. Onların üzerinde birlikte düşünelim. Ayetlere dikkat edin ilk muhatap peygamberimizin devrindeki insanlar. Onların inançlarına ve karşı gelişlerine lütfen dikkat edin. Daha sonrada günümüzle karşılaştırın, sanırım düşündüğümüzde, aklımızı kullandığımızda birçok gerçeğin farkına da varmış olacağız. BAKARA 168: Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak şartıyla yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size açık bir düşmandır. 169 Hiç kuşkusuz o, size kötülük, çirkinlik/düzensizlik ve pislik emreder. Ve size, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi buyurur durur. 170 Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!.... 171 O küfre sapanların durumu, bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara haykıranın durumuna benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıllarını işletemezler onlar. 174 Allah'ın kitaptan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar, karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar. Kıyamet günü, Allah onlarla konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır. 175 İşte bunlar hidayeti satıp şaşkınlığı, affedilmeyi satıp azabı almışlardır. Ne kadar da dayanıklıdırlar ateşe’… 176 Bu böyledir. Çünkü Allah, Kitap'ı hak olarak indirmiştir. Kitap'ta çekişmeye girenler, bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler. Yukarıdaki ayetleri okumaya başladığımızda dikkatimizi çeken ilk sözler üzerine duralım önce.( Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size açık bir düşmandır.) Devamındaki sözler ise sanırım görmezden geldiğimiz ve üzerinde hiç ama hiç düşünmediğimiz sözler bana göre. (Ve size, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi buyurur durur.) Acaba burada ne söylemek istiyor Rahman dersiniz? Hatırlayın Kuranda her şeyin yazmadığını söyleyenler ( Allah bizler için iman adına kuranda her şeyin olduğunu söylediği halde) Allahın kuranda açıklamadığı, bahsetmediği halde, o kadar çok konuda anlatılanlara inanmıyor muyuz? Bakın Rabbim şiddetle karşı çıktığı ve yapılmasına çok kızdığı konulara HARAM diyerek bizlere iletmişti kuranda. Acaba bilmeden yaptığımız bu haramın farkında mıyız? Bakın ne diyor Rahman? Araf suresi 33. ayet; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. Değerli arkadaşlarım Rabbim in HARAM sözcüğüyle diğer yasakladıklarını lütfen sizler içinizden düşünün. İşte onlara eşdeğerde günah olan apaçık önümüzde duruyor. (hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.) Değerli arkadaşlarım işte hiç farkında olmadan gittiğimiz yol ve farkında olmadan işlediğimiz HARAMLAR Allah affetsin. Rabbim benim Kur’anda açıklamadığım, yani hiçbir delil indirmediğim bir şeyi ve kendisi hakkında bilmediğimiz şeyleri SÖYLEMEMİZİ, KONUŞMAMIZI HARAM KILDIĞINI SÖYLÜYOR, bizler kalkıp kur’anda her şey yoktur o özet bilgidir, onlar ya da şunlarda vardır diyoruz. Şuradan ya da buradan alınan sahih bilgilerdir diyerek konuşmuyor muyuz? Karar sizlerin Allahın apaçık ayetlerini görmezden gelip, beşerin sözlerini Allahın sözlerine değişecekler binlerce kez bir daha düşünsün derim. Yazdığım ayeti birlikte düşünmeye devam edelim. (Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler.) Önce o devrin insanlarını düşünelim, gerçekten geçmişte atalarından gelenekleri üzerinde baskısı olan yozlaşmış, bozulmuş bir inanca sahiplerdi. Kur’anın tümünde birçok yerde olduğu gibi bakın Rabbim neye uyulmasını istiyor?( Allah'ın indirdiğine uyun) Şimdi düşünelim bize ne öğrettiler, Allahın indirdiği Kur’anda her şey yoktur o özet bilgidir. Onu her kez okuyunca anlayamaz, Peki her şeyin olmadığı ve anlaşılmayan bir kitaba uyulmasını mı istiyor RAHMAN? Elbette bu sözlere inanırsak bakın ne hale düşüyoruz Allah korusun. Devam edelim ayete. Allah kurana uyulmasını istediğinde karşısındakiler ne cevap verdiler burası çok önemli.(Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.) Bu sözü ben başka yerlerden de hatırlıyorum kurandan. Bir düşünün acaba bu söz size bir çağrışım yaptı mı? Bunları hatırlatan sözleri günümüzde de duymuyor muyuz? Hatta geçmişteki birçok kişilerden örnek vererek ne yani bunların hepside mi yanlış söylüyordu? Ya da onların hiç mi önemi yok onları inkâr mı ediyorsunuz denmiyor mu? Elbette geçmişte yaşamış Allahın sevgisini kazanmış birçok âlim ve din adamı var ama günümüze kadar gelen sözlerin hangisinin onların sözü olduğuna dair kim garanti verebilir? Bizlere düşen geçmişten gelen sözlerin, bilgilerin hepsini inkâr etmek yerine, kurana uyan sözleri ve bilgileri almak olmalıdır. Ayetin devamında Rabbin ikazı da çok dikkat çekici ve uyarıcı;( Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler…) Demek ki rabbim bu yolu doğru bulmuyor. Bu sözleri günümüz için düşündüğümüzde, hiç kimsenin garanti veremeyeceği, kur’anın hiç bahsetmediği sözlerin ardına düşmenin ve onları HÂŞÂ kur’anın garantisi gibi görmenin yanlışlığı, peygamberimiz dönemindeki inkârcıların yoluna düşürecektir bizleri Allah korusun. Aklıma bir ayet geldi sizlerle paylaşmak isterim rahman bakın bizleri apaçık deliller olarak nereye yönlendiriyor. (Bakara 209: Size apaçık deliller geldikten sonra yine yan çizerseniz, şunu bilin ki Allah, tüm yüceliklerin, tüm hikmetlerin sahibidir.) Ayetler üzerinde düşünmeye devam edelim. Allah ayetinde aklımızı kullanmamızı emrediyor ve bakın kullanmayanları kimlere benzetiyor? (Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıllarını işletemezler onlar.) Rahman akıllarını kullanmayanlara sağırdır, dilsizdir ve kördür onlar diyor. Peki, bizlere kuranı anlayamayız oku sakta, demiyorlar mı? Bakın böyle söyleyenler bu durumda bize siz sağırsınız, dilsizsiniz, körsünüz demiş olmuyorlar mı sizce? Bunun farkında bile değiliz. Körlüğü nasıl kabul ederim, sağır olan kör olan bana göre Kur’ana böyle bir ithamda bulunanların ta kendileridir, ama Rabbin söylediği gibi ah bir farkında olsalar. Ayetin devamı da gerçekten düşündürücü.( Allah'ın kitaptan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar..) Demek ki o devirde de öyle bir gurup insan var ki aslında kuranı inkâr etmiyor, ama atalarının inandığı bazı şeyleri kuran değiştiriyor ki, insanlar onları gizleme yoluna gidiyor. Kuranın bir başka yerinde hatırlarsınız, aynı gurup insanlara hitaben elleriyle yazarlar, bunlar Allah katındandır derler diye ikazda bulunuyordu Rahman. Ayetin son kısmında Rahmanın sözleri hakkında iyice düşünelim.( Kitap'ı hak olarak indirmiştir. Kitap'ta çekişmeye girenler, bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler.) Bu sözler üzerine lütfen hiçbir etki altında kalmadan düşünelim. Allah kitabı HAK olarak indirdiğini söylüyor bizlere. Peki, hak olarak indirilen bir kitap anlaşılması zor olabilir mi? Rehber, güneş, gönül gözü olsun diye indirdim sizler için dediği kitap, acaba okunduğunda anlaşılmayıp, bir başkasının anlatımına muhtaç mı olur? O kitap ta her şey yoktur o özet bilgidir diyebilir miyiz? Bakın YÜCELER YÜCESİ RABBİM NE DİYOR DİKKAT EDELİM,( Kitap'ta çekişmeye girenler, bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler.) Bizlerin yaptığı ve söylediği bu sözler, sizce kuran üzerinde çekişmeye girmek değil de nedir? İşte bu sözleri söylediğimizde kurandan uzaklaşarak, kurandan kopuşun içindeyiz demektir, RABBİM BİZLERİ AFFET NE OLUR. Yine bana göre çok dikkat çekici bir ayeti paylaşmak istiyorum, bakın peygamberimizin ancak kimleri uyarabileceğini söylüyor Rabbim? (Yasin 11: Sen ancak o Kur’an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele.) Bu durumda kur’anda her şey yoktur, o özet bilgidir, bizler oku sakta anlayamayız diyenleri ve bu sözlere inananları kuran uyarabilir mi? Yorum sizlerin. Yine Rahman bakın bizlerin nereye uymamızı istiyor? (Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.) Şimdi bu ayeti anlamak gerçekten o kadar zor mu? Allah birçok yerde söylediği gibi KURANA UYUN diyor. Sakın onun berisinden birtakım VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN diyor. Hatta hatırlayın sizi Allaha yaklaştıracaklarını söyleyenler çıkacaktır, ikazını da bir başka ayetinde vermişti bizlere. Bu durumda hala sorumlu olacağımız başka kitaplardan söz edebilir miyiz? Bilmem kim yalan mı söylüyor, ya da sen ona inanmıyor musun gibi sözlerle hala vakit kaybedecek miyiz? Bakın size üzerinde çok düşüneceğiniz bir ayet daha yazmak istiyorum. Peygamberimizin yaşadığı dönemde aramızdaki ihtilafı ona götürmemizi isteyen rabbim, daha sonraki dönemlerde, aramızda doğacak ihtilafı nereye götürmemizi istiyor ve nasıl bir yol izlememizi emrediyor? (Şura suresi 10. ayet: Herhangi bir şeyde ihtilafa düştüğünüzde onun hükmü Allah'a bırakılır. İşte budur Rabbim olan Allah! Yalnız O'na güvenip dayadım; yalnız O'na yönelirim ben.) Ne dersiniz bizleri başka kitaplara mı yönlendiriyor, yoksa bana mı bırakın diyor? Yorum sizlerin. Değerli arkadaşlarım ben Rahmanın gönderdiği rehberi anlamaya çalışıyorum, çünkü bu kitaptan hesaba çekileceğimi Peygamberimiz yoluyla Rahman bana tebliğ etmiş. Benim çabam beşerin bana öğrettiğini doğrulamak adına değil, Rabbin emrettiğini anlamaya çalışmak adınadır. Bu çabam esnasında yapacağım hatalarımı Rahman affetsin. Burada yazdıklarım benim Kurandan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen Rabbin rehberine, ipine sarılıp onu bizzat kendiniz anlamaya çalışmak olmalıdır. Bu yolda Allah yardımcımız olsun. Dilerim Rabbimden kuranı anlama çabası içine girenlerin, gönül gözlerini daim açık tutsun, yine dilerim Rabbimden çabalarımızı boşa çıkarmayıp onun doğru yolunu bulmamıza yardım etsin. ÂMİN. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
LOKMAN SURESİ 20....AYETLER BAKIN BİZLERİ NASIL UYARIYOR? Aşağıdaki yazacağım ayetleri önce okuyalım daha sonrada günümüz yaşamımızdaki gerçeklerle karşılaştıralım. Lokman 20: Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür-görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder. 21 Böylelerine, Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı? 22 Güzel düşünüp güzel davranarak yüzünü Allah'a teslim eden, en sağlam kulpa yapışmıştır. İş ve oluşların sonu Allah'a varır 33 Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın. Yukarıdaki ayetlerden alacağımız dersler neler olabilir, isterseniz onu düşünelim. Ayetlerde bahsedilen cümleler üzerine odaklanıp, Rabbin dikkatimizi çektiği konuları ve bu sözleri günümüz ile karşılaştırıp dersler almaya çalışalım. Rabbim Lolman suresi 20. ayetinde Allah hakkında ilimsiz, kesin ve doğru garantili olmayan, hiçbir aydınlatıcılığı bulunmayan kitaplara dayanmadan konuşup durduklarını söylüyor Rabbim. Peki, bu sözlerden ne kast ediyor olabilir? Demek ki peygamberimizin devrinde öyle insanlar varmış ki, bunlar ellerinde kur’an gibi apaçık garantili delilleri olmadığı halde, birçok konulara atalarından gelen bilgilere inanıyorlar ve doğru diye kabul ediyorlar ki, Rabbin böyle bir kızgınlığı var. Kur’an ellerinde olmasına rağmen hala atalarından gelen bilgi ve gelenekleri din diye inanmaya devam ediyorlar. 21. ayette ise bu insanlara bakın nasıl seslenmişler, daha o devirlerde nasıl cevap almışlar? (Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.) Şimdide bu sözler üzerine düşünelim. Bakın Yüce Rabbim geleneklerinden gelen kanıtsız, ispatsız, delilsiz bilgilere inananlara Allahın indirdiğine uyun, yani KUR’ANA uyun diyor. 22. ayette ise yüzünü Allah a teslim eden, en sağlam kulpa yapışmıştır. Diyerek acaba nereden bahsediyor olabilir? Elbette kur’andan, çünkü ne diyordu, Allahın indirdiğine uyun. 33. ayette ise Rabbim bizleri çok net uyarıyor ve bakın ne diyor? ( dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın.) Demek ki Dünya hayatında birileri karşımıza dikilip kendi menfaatleri için, bizi din iman ve Allah ile kandırıp aldatabileceği uyarısını yapıyor yaratan. Şimdi gelelim bu ayetlerden nasıl bir ders almalıyız. Kur’anın tüm ayetlerinin ilk muhatapları, elbette peygamberimizin devrindeki insanlardır. Şimdi diyebilir miyiz, bu ayetlerin muhatabı bizler değil, o devrin insanlarıdır? Eğer bunu söylersek kur’anın birçok ayetine iman etmemiş oluruz. Peki, bu ayetler bizlere günümüzde yaptığımız yanlışlar la karşılaştırdığımızda, neler anlatıyor olabilir? Gelin şimdide onları düşünmeye çalışalım. Lokman 20. ayette Rabbim hiçbir kanıtları, delilleri olmadan Allah adına konuşanlara kızıyor ve boşuna konuştuklarını söylüyor. Burada geçen ilimsiz, güvenilir, garantisi olmayan bir kitaba sahip olmadan inanılan sözlere kızıyor. Peki, güvenilir kitap neydi? Devamındaki ayette Allah ın indirdiği KURAN olduğunu söylüyordu. Şimdi de düşünelim günümüzde bizlere neler söyleniyor? Kur’anda her şey yazmaz, O özet bilgidir, kur’anı her kez anlayamaz, İslam ı öğrenmek isteyenler fıkıh kitaplarına bakmalı ve onlardan öğrenmelidir. Doğrusu ben kurandan anlayamayacaksam, bu kitap özet bilgi olup her şey yazmıyorsa neden okuyayım, neden müracaat edeyim ona. Bakın toplum buna inandığı için kur’anı yüksek bir yere asmış ve söyledikleri fıkıh kitaplarıyla iman eder olmuşlar ne yazık ki. Bu nasıl doğru bir yol olur hiç mi Rabbin ayetlerini okumuyoruz? Hani Rabbim Allah ın indirdiğine uyun diyordu? Peki, O devirde bunu söylediklerinde kur’an ile yetinmeyenler itiraz edenler, atalarının üzerinde buldukları şeye inanırız diyenlerle bugün, geçmişten örnek verip atalarımız yüzlerce yıl buna inanmış nasıl olurda bundan vazgeçeriz dediğimizde, aynı duruma düşmüş olmuyor muyuz? Kur’an dışından sorgusuzca iman ettiğimiz kitapların, rabbin katında doğru bilgiler olduğuna kimler garanti verebilir bizlere? Bizi kur’an dışından ciltlerce dolusu kitaplara yönlendirenlerin kanıtı, delili Rabbin katında var mı, bu bilgilerin doğruluğuna dair? Bu garantiyi veren kimler? Aynı konularda birçok ihtilaflı konular olduğu halde, nasıl olurda dayanağı kesin olmayan, kur’anın onaylamadığı bilgilerin ardına düşer ve iman ederiz? En sağlam kulpun Rabbin indirdiği kur’an olduğu ayan beyan açık olduğu halde, nasıl bu gerçekleri görmezden geliriz? Bizi, Rabbin huzurunda yaptığımız onca yanlışlardan kim kurtaracak bunu düşünen var mı? Hatırlayın Rabbim zümer suresi 69. ayetinde hesap günü hangi kitap ortaya konarak yargılanacağımızı söylüyordu hatırlayalım sözleri;( Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir.) Demek ki sorgulanacağımız, sorumlu olduğumuz kitap, anayasa kur’anmış, lütfen Rabbin bu sözlerini unutmayalım ve beşerin sözlerine değişmeyelim. Kur’an bizleri her zaman, indirdiğim kitaba sarılın diye uyarır, bizlerde bunları görmemize, işitmemize rağmen hem kör oluruz hem de sağır. Ben Rabbim şahittir yazdığım tüm yazılarda önce Kur’anı rehber alıp, Rabbin düşünün aklınızı kullanın ayetlerinden yola çıkarak rabbin istediği yolda kur’anı anlamaya çalıştım ve bunu yazılarımda anlattım. Bizlere kur’an dışından anlatılan her sözün ve bilginin Kur’an süzgecinden geçmesi ve Rabbin kelamına uyması kaydıyla da almamızın faydalı ve en doğru yol olduğunu söyledim. Tüm bunları söylemem elbette bazı kardeşlerimin hiç hoşuna gitmemiş ve bir yazımı beğenen bir kardeşim, yazımı kendi sitesinde yayınlamış, fakat ne yazık ki bir diğer arkadaşı onu ikaz ediyor sırf yazıyı yazan kişi bakın kendi düşüncesine uymayan yazılarımı okuduğu için diğerini uyarıyor ve bakın ne söylüyor bence çok ibret almamız gereken bir zihniyet olduğu için yazıma almayı doğru buldum. (Evet, öykü güzel ve getirilen yorumda tam bir ince zekânın ürünü, lakin hedef tehlikeli. Zira yazar din olarak sadece akıl ile Kur'an-ı muhatap alarak, yalnız Kur`an-ı Kerim`in getirdiği İlâhî hükümleri kabul edip, dinin diğer temel kaynakları olan Sünnet, İcma ve Kıyas`ı reddeden bir görüş içerisinde. Mesnetsiz ve delalette kalan bu düşünce ve taraftarlarıyla münazara halindeyiz. Rabbim hidayet versin inşallah! Tavsiyem bu yazarın diğer yazı ve görüşlerinden uzak durmanız .. Selam ve dua ile kardeşim .) Rabbin kelamı anlayarak okunmadığında işte böyle bir inanç doğması da kaçınılmaz olur. Rahman size indirdiğim kitaba uyun ondan sorumlu olacaksınız sözlerini bizzat tebliğ almayan bir zihniyetin, kur’anın yüzlerce ayetine belki de bilmeden iman etmediğinin farkında bile olmayan kardeşlerimiz var ne yazık ki. Bakın bu kardeşimiz ne diyor benim için? ( sadece akıl ile Kur'an-ı muhatap alarak, yalnız Kur`an-ı Kerim`in getirdiği İlâhî hükümleri kabul edip dinin diğer temel kaynakları olan Sünnet, İcma ve Kıyas`ı reddeden..) Düşünebiliyor musunuz bu düşünceye göre Kur’an hükümlerinden başka dine hüküm veren başka kaynaklar olduğuna inanan, bu kardeşimiz bu sözleriyle Hüküm yalnız Allah ındır ayetlerini inkâr ettiğinin farkında bile değil. Kur’anın aklı ön plana çıkardığını bilmediği çok net anlaşılıyor. Rahman muhatap alınacak ve Rabbin koruması altında olan kur’ana karşı koyduğu kitaplarla, şirk koştuğunu anlamış olsaydı bu kardeşimiz asla böyle sözler söylemezdi bundan eminim. Esas önemli olan söz ettiği sünnet, icma ve kıyasın aklın en önemli öğeleri olduğunun farkında olsaydı, peygamberimizin hiçbir sözünün kur’ana aykırı ve zıt olmayacağını da bilirdi. Eğer rabbim aklı ön plana çıkarıp bizleri bu yönde yön veriyorsa, icma ve kıyasında akla, mantığa, kur’ana uymayan bir sonuç çıkarmasının da mümkün olmayacağını bilmesi gerekirdi. Hiçbir akıl ve mantık, Kur’anın onay verdiği, emrettiği bilgiyi dışlamaz reddetmez. Ama aynı akıl, kur’anın yasaklamadığı, bahsetmediği, hüküm vermediği bir konuyu yasaklayanları da kabul etmez onay vermez. İşte akıl devre dışı kalırsa bu gerçeklerde ortadan kalkar. Süzgeci olmayan her bilgi tortuludur, karışıktır, yabancı bilgilerle yanıltılmış demektir. İşte dinin de süzgeci KURANDIR. Eğer bu süzgeci kullanmıyorsak sonuçtan asla emin olamayız. Şu sözleri benim için söyleyen kardeşimin bu sözüne yürekten katılıyorum. (Rabbim hidayet versin inşallah!)Kardeşimizin bu sözüne yürekten ÂMİN diyorum, çünkü rabbin hidayet vermediği bir insan, şeytanın esiri olacaktır Allah bu durumdan bizleri korusun. Bu kardeşimiz benim yazdığım yazılar için ise şunları söylemiş (Tavsiyem bu yazarın diğer yazı ve görüşlerinden uzak durmanız ..)Eğer ben yazılarımda karşımdaki insanları Rabbin kitabına değil de emin ve garanti olmayan sözlere yöneltiyorsam, gerçekten yazılarımın okunması tehlikeli demektir. Eğer ben yazılarımda rabbin ayetlerini okuyup anladıktan sonra aklınızla düşünmenizi tavsiye etmiyor da sizlere, kur’andan anlayamazsınız diyerek beşerin kitaplarına yöneltiyorsam, gerçekten benim yazdıklarım tehlike saçıyor demektir. Eğer sizlere bu yolu tavsiye ediyorsam yazılarımı okumayın. Çünkü bu tavsiyeler sizi Allah a değil şeytana yaklaştıracaktır. Yüceler Yücesi rabbim şahittir ki, ben her yazımda sizleri KURANA davet ettim. Kur’anı anlamaya ve düşünmeye yönlendirdim. Bende bir beşerim hata yaparım diyerek, söylediklerimi kur’an ile karşılaştırmanızın en doğru yol olacağını söyledim sizlere. Hiçbir zaman hiçbir yazımda kur’an dışından gelen bilgilere kulaklarınızı kapatın demedim, dememde. Bizler için faydalı olan, kur’an onayından geçen her bilgi faydalı ve yararlı olacaktır dedim ve özellikle Kuran süzgecinden geçmeyen sözlerin dine nifak soktuğunu, bunların ayrılması için KURAN VE AKIL el birliğiyle rehberimiz olmalıdır dedim. Tüm bu sözlerime YÜCE RABBİM ŞAHİTTİR. Rabbim bizleri şeytanın şerrinden, şeytanlaşmış insanların iftiralarından korusun. Bunlarla mücadelede Rabbim cümlemize yardım etsin inşallah. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
NECM SURESİ 19.....23. AYETLERDEN NASIL BİR DERS ÇIKARMALIYIZ? Allah kur’anı, sizlere bir rehber bir güneş olsun diye indirdim diye öğüt verir bizlere. Bizler ise onu yeterli görmeyip, içinde her şeyin olmadığını, onun özet bilgiler olduğunu söyleyenlere inanırız. Kur’anda olmayan onca bilgilerin, hükümlerinde Allah katından olduğunu söyleriz, çünkü bize böyle öğretilmiştir. Rehbere hiç müracaat etmediğimiz içindir ki habersiz yaşar gideriz sanılarla. Tıpkı kur’anın indirildiği dönemde olduğu gibi. O devirlerde elbette hem Allah a iman ediyorlar hem de daha önce gelen dinlerin bazı etkileri yaşanıyordu. Fakat Rabbin dini öyle bir hal almıştı ki, dinin aslı hurafenin içinde kaybolmuştu adeta. Uydurdukları hurafeler ve sanıya iman etmeleri nefislerine daha yakın gelmiş olmalılar ki, kendilerince bir din yaratmışlar adeta. İşte Rahman da bunun için ve en son bir şans daha vererek kullarına, elçisi olarak seçtiği örnek insan Hz. Muhammet aracılığıyla KURANI bizlere göndermiştir. Rabbim onlarca ayetinde bizleri kur’ana davet ederek onun ipine sarılmamız gerektiğini söyleyip, sizleri KURANDAN HESABA ÇEKECEĞİM demiş, bizlerin işini aslında çok kolaylaştırmıştır. Bakın sizlere bugün, Necm suresi 19 ve 23. ayetleri hatırlatarak o günkü toplumun yanlış inançlarına karşılık kendilerine seçtikleri şefaatçiler, yani putların ancak bir hurafe bir sanı ve nefislerinin uydurmaları olduğunu nasıl ikaz ederek söylüyor, tabi bizler bu ayetten nasıl bir ders çıkarmalıyız? Necm 19: Gördünüz mü Uzza'yı, Lât'ı. 20 Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât'ı. 21 Erkek size, dişi Allah'a mı? 22 İşte bu, insafsız bir bölüştürme. 23 Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir. Yukarıdaki ayette o devrin inançları gereği şefaat umdukları putlardan bahsederken bakın Rabbim nasıl uyarıyor? (Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar.) Demek ki Rahman kanıt indirmediği hiçbir konunun iman adına benimsenmesini istemiyor, tam tersine bunu yapanlara kızıyor. Kanıtı da indirdiğim kitaplarda arayacaksınız diye de bizleri birçok kez uyarmamış mıydı? Kitaplarında kanıt indirmediği konular hakkında Rabbim ne diyor lütfen dikkat edelim. Onlar sadece sanıya, birde nefislerinin hoşlandığı şeylere uyuyorlar diyor. Hatırlayınız lütfen Rahmanın kur’anda hiç bahsetmediği hüküm vermediği onca konular, sırf nefislerimizi tatmin adına, menfaatlerimize uyacak şekilde, bunlar Allah katındandır diye bizlere sunmuyorlar mı? Allah katından olsaydı Rabbin rehberinde apaçık yazmaz mıydı diye niçin düşünen yok? Ayetin sonunda Rabbin söylediği çok önemli bir cümle var onun üzerinde sanırım çok düşünmeliyiz. (Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.) Demek ki hidayeti yalnız KUR’ANDA aramalıyız. Peygamberimiz Rabbimden gelen hidayetin uygulayıcısı olduğuna göre, Kur’ana uymayan onun vermediği bir hüküm konusundaki sözleri, bu peygamber sözüdür diye nakledenlere karşı çok dikkatli olmalı ve onların tuzaklarına kanıp adeta putlardan şefaat bekleyenlerin durumuna düşmemeliyiz. Bildiğiniz gibi ayette bahsedilen Lat, Uzza gibi putlara tanrı diye tapılmıyor, tam tersine onlar geçmiş zamanlarda yaşamış, sevilen, değer verilen insanların putlarıydı. Bunlardan şefaat isteniyor ve Allah a aracılık yapması, günahlarının affedilmesi için yalvarılıyordu. Acaba günümüzde bunun daha değişik şekli, daha başka yöntemlerle yapılmıyor mu dersiniz? Biraz düşünün aklınıza o kadar çok örnek gelecek ki. Bununda yorumunu sizlere bırakıyorum. Dilerim Rabbimden bizleri kur’anın ipine sarılan, onu rehber edinen onun güneşi ile aydınlanan kulları arasına, bizleri alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
Benim bir yazıma karşılık cevap veren bir kardeşimiz beni uyararak aşağıdaki cevabı yazmış. Her zaman hata yapabileceğim bilinciyle bu cevabı da ciddiye aldım ve kur’anın verdiği bilgiler doğrultusunda tekrar kendimi yargılayarak, izlediğim yolun doğruluğunu test etme, kur’an ile karşılaştırma gereği duydum. Gelin bunu birlikte yapalım. Bir kardeşimiz bakın benim yazdığım yazılara karşılık neler söylemiş. (KURAN´i kendi ideallerinize, kafanıza veyahut ta keyfinize göre yorumlayamazsınız. Üstelik bunu meale bakarak hiç yapamazsınız. MEALDEN HÜKÜM CIKARILMAZ. HÜKÜM orijinalden ancak çıkarılabilir, bunu yapmak içinde ictihad yapacak kadar ilme sahip olmak gerekir. Bir tıp kitabini okuyarak, ameliyata giremezsiniz. Tip Fakültesini bitirmeniz, doktor olmanız gerekir.) Yukarıdaki düşünce de bir mantığın eseri onun için dikkatle düşünüp kur’an süzgecinden geçirmeden reddetmek büyük yanlış olur. Bu sözleri birlikte düşünelim. (KURAN´i kendi ideallerinize, kafanıza veyahut ta keyfinize göre yorumlayamazsınız.) Bu söz bence çok doğru. Eğer herkes kendi düşüncesine göre yorumlar yaparsa din, din olmaktan çıkar beşerin yarattığı kendi dini olur. Bu sözlere itirazım asla olamaz. Hiçbir kitabın yazarı zor anlaşılan ve herkesin okuduğunda kendince başka manalar çıkaracak bir kitap asla yazmaz. Kitabı yazanın amacı, okunduğunda herkes tarafından anlaşılsın ve olabildiğince kitap anlaşılır olsun. İşte Rabbin kelamına söylenen sözleri de bu mantıkla değerlendirelim lütfen. Devamındaki sözler üzerinde düşünelim şimdide. (Üstelik bunu meale bakarak hiç yapamazsınız. MEALDEN HÜKÜM CIKARILMAZ. HÜKÜM orijinalden ancak çıkarılabilir.) Önce meal ne demek onu anlayalım. Bu kelimeyi sözlükten baktığımızda tam karşılığı olarak şöyle yazıyor. (Anlam, kavram, mefhum Ortaya çıkan şey, sonuç, netice.) Demek ki meal edilen kitabın anlamını hiç değiştirilmeden ortaya çıkan sonuç netice olduğunu görüyoruz. Demek ki mealde kendi düşünceni eklemeden bire bir çeviri olduğu çok açık. Tabi elimizdeki meallere baktığımızda onca değişik anlamların verildiğini gördükçe yapılan yanlışların vebalinin büyük olduğunu söylemek isterim. Demek ki burada bile kendi düşüncelerimize, inançlarımıza, ideallerimize uyacak sözlerle meal yapılan kur’anlar olduğu çıkıyor ortaya. Birde kur’an tefsirleri var. Tefsir sözcüğü de kapalı anlaşılmayan bir sözü açıklamak, yorumlamak anlamında kullanılmıştır. Şimdi bu bilgiler ışığında arkadaşımızın söylediği sözleri değerlendirelim. Rabbin söylediklerini meale bakarak anlamamızın mümkün olmadığını söylüyor. Hâlbuki meal hiç değişikliğe uğratılmadan sözlerin bire bir tercümesi idi. Meale bakarak hüküm çıkaramazsınız dediğinde her şeyden önce bizleri, anlayarak kur’anı okumaktan alıkoyar bu düşünce. Madem ben mealden Rabbin ne söylediğini anlayamayacağım neden anlayarak okuyayım? İşte bu düşünce bizleri kur’anı anlamamıza en büyük engel olmuştur. Önümüze birbirinden farklı mealler konunca insanlar korkmuş, ürkmüş ve tedirgin olmuşlardır. Rabbim buna sebep olanları elbette cezalandıracaktır. Şimdide mealden hüküm çıkaramazsınız sözü üzerine düşünelim. Allah sözlerini anlaşılmayacak ya da zor anlaşılacak bir şekilde mi göndermişte bizler anlayamıyoruz. Ya da Rabbim hükmünü açıkca vermemişte bizler mi hüküm çıkaracağız? İşte yapılan en büyük yanlış da buradan kaynaklanıyor zaten. Eğer Rabbin verdiği hüküm açık değil de zor anlaşılır ise, her kez kendince hükümler verecekse, nasıl olurda bu dinde birlik ve beraberlikten söz edebiliriz? Allah bizlerin hüküm çıkarması için değil verilen hükmü uygulamamız ve anlamamız için indirdiğini söylüyor kur’anı. Gelin kur’ana bakalım gerçekten Rabbim muhkem ayetleri açıkca söylememiş mi bizlere? Gerçekten kur’an herkesin anlayamayacağı zor bir kitap mı? Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Demek ki din ve iman adına hükmü yalnız Rabbim veriyormuş. Bizlere düşende verilen hükmü uygulamak olmalıdır. Rabbin kur’anda anlaşılması zor bir hüküm verip daha sonrada bizlerin sorumlu olacağını söylemek Rabbim e karşı yapılacak en büyük saygısızlık değil midir sizce? Arkadaşımızın sözlerinde geçen; ( HÜKÜM orijinalden ancak çıkarılabilir.) sözleri üzerine düşünelim şimdide. Bu düşüncenin doğru olduğunu kabul edersek milyarlarca insanın Arapça bilmesi gerektiği gibi bir zorunluluk çıkar ortaya. Çünkü bizim dinimizde, inancımızda diğer dinlerin kendilerince uyguladıkları bir dini sınıf yoktur. Bu durumda madem kendi inancımızı bizzat yaşayacağız o zaman herkes Arapça öğrenmelidir diye bir sonuca varmamız gerekir. Elbette bunu söylemenin mantıklı olmadığı açıktır. Eğer bunu kabul edersek dini öğrenebilmek için çok azınlık olan bir sınıfın emrine girip onların sözlerine göre iman etmiş olmuyor muyuz? Daha açıkçası İslam da ruhban sınıfı yoktur dediğimiz halde, açıkca bir ruhban sınıfı yaratmış olmuyor muyuz farkında olmadan? İşte bunun farkında bile değiliz. Bakın Allah Araplara neden Arapça bir kur’an indirdiğini ne kadar güzel anlatıyor aklı zere kadar olan, Rabbin ne demek istediğini ne anlatmak istediğini çok iyi anlayacaktır. Fussilet 44.; Eğer biz onu başka dilde bir Kuran yapsaydık onlar mutlaka, "Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?" derlerdi…. Demek ki Yüce Rabbim o günkü topluma indirilen ayetlerin iyice anlaşılması ve itaat edilmesi için, o toplumun dilinden indirmiş kur’anı. Yoksa tüm Dünya âlem Arapça okusun anlamasa da olur dememiştir. Açıkça amacın söyleneni anlamak ve uygulamak olduğu anlaşılıyor. Buradan yola çıkarak her ırk ve millet de kur’anı anladığı dilden okumalı ve yolunu bilerek anlayarak çizmelidir. Rabbin sizler için kolaylaştırdım dediği kitap nasıl olurda başka dillere çevrilmez? Bunu Rabbim söylemiyor da birileri bize empoze ediyorsa, bunun amacını, maksadını çok iyi düşünmeliyiz. Amaç herkesin kur’ana müracaatını kesip, toplumu istediğimiz yöne çevirmek ve onları amacımız doğrultusunda kullanmak olduğu aşikârdır. Şimdi aynı soruyu soralım kendimize Rabbim kur’anı Arapça indirip bizlerinde mecburen Arapça öğrenmesini mi istemiş olabilir, yoksa herkes anladığı dilden okusun ve öğrensin mi demek istiyor bu ayetiyle yorum sizlerin. Günümüzde dikkat edin kur’anı anlamadan okumanın sevap olduğunu söyleyenler, bizleri dini yaşamak için kur’ana değil, kendi yazdıkları tefsirlere yönlendirmiyorlar mı? Bu durumda soralım kendimize, her birisinin bir diğerinden çok çok farklı tefsirleri ve Rabbin hükümleri karşısında hangi velinin ya da âlimin, mezhebin kitaplarına uymamız en doğru seçim olur, önerisinde bulunan ve Rabbin katında en doğrusunun o olduğunu söyleyebilecek, garanti verebilecek var mı aramızda? Bakın kur’anı anlayarak okumaktan uzaklaştırıldığımızda nasıl bir ikilem ve yanlışın içinde bocaladığımız çıkıyor ortaya. Yine verilen cevapta bakın nasıl bir yöntemden bahsediliyor. (bunu yapmak içinde ictihad yapacak kadar ilme sahip olmak gerekir.) Demek ki kur’anın muhkem ayetlerini yani dinin anası, temeli olan Rabbin açıkça ve her konuda örnekler verdim dediği ayetleri anlamak öyle herkesin harcı değil, arkadaşımızın sözlerinden bu anlaşılıyor. Demek ki kur’an öyle kolay anlaşılan bir kitap değil demek ki, bu arkadaşımızın söylediğine göre. İslam ı yaşamak için bir velinin sözleri ardı sıra, imanımızı yaşamamız gerektiği çıkıyor ortaya bu sözlere inanırsak. Bakalım bu düşünce doğrumu Rabbimde onaylıyorsa neden olmasın, bizde öyle yaparız. Gelin birlikte bakalım. Önce gerçekten bir velinin ardına düşmemizi mi istiyor ona cevap arayalım, daha sonrada kur’anın açıklığı ya da detaylı olup olmadığına delil arayalım. Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Bakar mısınız lütfen rabbim ne diyor? Size indirilene uyun sakın velilerin ardına düşmeyin. Ama bize arkadaşımız ne söylemişti hatırlayalım? (ictihad yapacak kadar ilme sahip olmak gerekir.) Demek ki kur’anın muhkem ayetlerini anlayabilmemiz için âlim olmamız gerektiği söyleniyor. Fakat Yaratan sana indirdiğime uy diyerek bizi dikkatle kur’ana özellikle yönlendiriyor, madem anlaşılması zor neden yapıyor rahman acaba bunu. Bakın Rabbin sözleri ile bizlere söylenen uyuyor mu? Madem anlayamayız demek ki kur’anı anlayan bir âlim velinin peşi sıra giderek onun yönlendirmesi ile yaşamamız söyleniyorsa din, neden açıkca Rabbim bizleri uyarıp VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN diyor. Bu ayetleri hiç mi görmüyoruz da, bize söylenen ayetlerin tam tersi fikirlere inanıyoruz düşünen yok mu? Bakın Allah kur’an için neler söylüyor, acaba anlaşılması zor, açıklanmayan detaylı olmayan, özet bilgilerden oluşan bir kitaptan mı bahsediyor? Nisa 174: Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Nahl 89: Her ümmet içinde kendi nefislerinden üzerlerine bir şahit getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahit olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. Aliimran 105: Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır Hud 1: Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ‘birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış’ bir Kitap'tır. Yunus 15: Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler……. Hicr sur.1.ayet; Elif, Lâm, Râ. İşte sana o Kitap'ın ve açık anlatımlı Kuran'ın ayetleri. Kamer 17. Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? Nur 34: Yemin olsun ki, size, gerçeği açık-seçik anlatan ayetler, sizden önce gelip geçmiş olanlardan örnekler, korunanlar için de bir öğüt indirdik. İsra 89: Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. Kehf 54: Andolsun ki, gerçekten Biz bu Kuran'da insanlara ibret olacak her türlü misali tekrar tekrar açıklamışızdır. İnsan ise her şeyden çok mücadelecidir (tartışmaya tutkundur). Yukarıdaki ayetlere onlarcasını daha ilave edebiliriz. Siz bu ayetleri kur’an mealinden okuyup tebliğ aldığınızda kur’anın anlaşılması zor, herkes tarafından anlaşılamayacak bir kitap olduğunu, onun içindir ki bizler okuduğumuzda anlayamayız bunları bir veli ya da âlim bizlere anlatmalıdır düşüncesini mi çıkardınız Rabbin sözlerinden? Öyle çıkarana elbette sözüm olamaz. Çünkü kimse kimseden sorumlu değildir. Benim bu anlamı çıkarmamı da kimse beklemesin lütfen. Rabbim ayetlerinde kur’an için kesin bir delil apaçık bir nur indirdik diyorsa, kitaba sarılanlara hidayet ve rahmete ulaştıracak diyorsa, apaçık delilleri bırakıp sakın parçalanmayın başka sözlere inanmayın diyorsa, öğüt almak için yemin ederek kolaylaştırdığını söylüyorsa, bizlere gerçekleri anlatan apaçık ayetlerin olduğunu belirtiyorsa, her türlü misali değişik ifadelerle verdiğini, ibret alınacak misalleri tekrar tekrar açıkladığını söylüyorsa, lütfen artık beşerin sözlerine değil, RABBİN SÖZLERİNE İNANALIM. Bu kadar açık Rabbin sözlerine karşı bunların tam tersini söyleyip, kur’anı her kez anlayamaz diyor da, kur’anı bizzat anladığımız dilden okumak yerine, anlamadan okumaya yönlendiriliyor ve velilerin, âlimlerin sözleriyle imanımızı şekillendirmemiz isteniyorsa, bu yolun Rahmana ulaşıp ulaşmayacağını çok iyi düşünmeliyiz. Bakın Rabbim daha o gün, yani mahşer günü gelmeden peygamberimizin şahitliğinde onun nasıl üzücü bir söz söyleyeceğini bizlere hatırlatmasını iyi analiz edelim. Dikkat edin bu ayetin gelişinde peygamberimiz yaşıyor ve bu ayet ona tebliğ ediliyor, bunu da unutmayalım. Sanırım bu ayeti okuyan ve tebliğ alan peygamberimiz çok daha fazla azimle çalışmış ve gelecekte olacakların üzüntüsü kaplamıştır benliğini bundan hiç kuşkum yok. Bakın peygamberimiz o çetin gün geldiğinde ne söyleyecekmiş? Furkan30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. Gerçektende günümüzde kur’anı devre dışı bıraktığımız çok açık anlaşılıyor affet Rabbim bizleri. Bizler eğer kur’anı anlaşılması zor herkesin anlayamayacağı bir kitap gibi görüp, onu beşerin kitapları ile karşılaştırma saygısızlığını gösterirsek nasıl olurda ona müracaat ederiz hiç düşünüyor muyuz bunu? Bana cevap yazan kardeşimiz bakın Rabbin eşi benzeri olmayan, hatta hadi bir benzerini getirsinler diyerek bizlere meydan okuduğu ayetini hatırlayın, tüm bunları görmezden gelerek, sırf beşeri inançlarımıza mesnetsiz deliller bulmak adına, beşerin yazdığı kitaplarla nasılda mukayese ettiğimizin örneğine bakın lütfen. (Bir tıp kitabini okuyarak, ameliyata giremezsiniz. Tip Fakültesini bitirmeniz, doktor olmanız gerekir.) Demek ki rabbin kelamı KUR’AN ile beşerin ilmi kitapları aynı kefeye konarak delil aranıyor. Yaratanın, yemin ederek kolaylaştırdım dediği kitap ile herkesin sahip olamayacağı bir ilmi karşılaştırıp, kendi inançlarına delil aranmaktadır. Dini hâlbuki Rabbin apaçık kolaylaştırdım sözlerine inatla zorlaştırmaktan ve bu yönde örnekler vererek toplumu yanlışa, kur’an dışına yönlendirmekten çekinilmemiştir. Günümüzde onca ilim ve okullar vardır ki uzaktan eğitimle yapılır ve diplomalar verilir meslekler edinilir. Bunları görmezden gelip işi yokuşa sürmek ve dini zorlaştırmak adına verilen bu örnekler acaba bana cevaben verilen sözlerin başında bahsedilen, KURAN´i kendi ideallerinize, kafanıza veyahut ta keyfinize göre yorumlamanın yolu değil de nedir sizce? Kur’anı bizler okuduğumuzda anlayamayacak isek, Rabbim aşağıdaki sözleri ne için söylüyor olabilir dersiniz? Muhammet 24: Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var? Casiye 20: Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o. İbrahim Sur.52.ayet: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir. Yukarıdaki ayetlerde Rahman bizlerin ayetler üzerine düşünmemizi emrediyor. Dikkat edin herkes anlayamaz bu ayetleri velilerinize götürün o size anlatır demiyor. Özellikle düşünmeyenlere aklını kullanmayanlara Rabbin söylediği söz çok önemli. Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var? İşte Allah korusun olabilecek en kötüsü de bu zaten. Kalplerimizi Rabbin mühürlemesi. Bunu da Rabbin apaçık kelamı dururken beşerin sözlerine iman edenler ve hiç iman etmeyenler için yaptığını birçok ayetinde Rabbim söylüyordu. Rabbim kur’anın kalp gözlerini açacağını, iman edenler için kılavuz ve rahmet olacağını söylüyor bizlere. Düşünün lütfen Rabbin kelamı, güneşi, rehberi nasıl olurda anlaşılması zor olur da bizlere rehberlik eder? Rabbin sözleri ile bizlere söylenenler uyuyor mu? Aklı ve gönlü işleyenlerin ibret alacağı ve bizlere rabbin gönderdiği bir tebliğ olduğunu söylüyor Rahman. Lütfen düşünün Allah bizlere bir tebliğ yapıyor ama o tebliği bizler okuduğumuzda anlayamıyor da çok özel veli ve âlimler anlıyor? Peki, yukarıda verdiğim Rabbin sözlerine uyuyor mu bu sözler? Hani bizim dinimizde ruhbanlık yoktu? Hani bizim rehberimiz kur’andan aldığımız hükümlerle, dini Allah ile kul arasına kimse girmeden yaşayacaktık? Bakın bu düşünceye de uymuyor. Düşünebiliyor musunuz kur’anı anlaşılır olmaktan çıkarıp zorlaştırdığımız da, herkesin anlayamayacağı bir kitap olarak gördüğümüzde Rahmanın nasıl bir adalet anlayışı olduğunu söylüyoruz önce ayeti yazalım daha sonrada yaptığımız yanlışın büyüklüğünü kendi nefsimizde düşünelim. Zühruf 44: Ve muhakkak ki o (Kur'an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız. Bakar mısınız Allah ileride sizleri kur’andan sorumlu tutuyorum ondan hesaba çekeceğim diyor, ama bizler okuduğumuzda anlayamadığımız zor bir kitap olduğundan bahsediyoruz. Sizce bunu söylemekle Rabbin adaleti konusunda ne demek istediğimizin farkında mıyız? Hiç sanmıyorum, çünkü aklı bir tarafa koymuş, hiç düşünmeden iman etmekle meşgulüz. Allah bizleri ıslah etsin inşallah. Yukarıda yazdıklarımı ve kur’an delillerini bir an unutulalım ve başka bir mantıkla düşünelim bana verilen cevapları. Diyelim kur’anı herkes okuduğunda anlayamaz onu peygamberler ve veliler, âlimler anlar. Hemen soralım kendimize, madem kur’an ayetleri Rabbimden elçisine tebliğ edildiğinde anlaşılır değil (HÂŞÂ), peygamberimiz tebliği aldıktan sonra neden bizlerin anlayacağı şekilde, bizlere kur’anı yazmamışta olduğu gibi, kelimesine bile dokunmadan nakletmiştir? Madem açık ve anlaşılır değil, Allahın resulü neden açık, anlaşılır yazmamıştır? Gördüğünüz gibi bunu düşündüğümüzde ne kadar mantıksız bir yere kadar geldik. Böyle düşündüğümüzde böyle mantıksız bir sonuç elde ederiz. Olur ya birisi şöyle bir mantıkla cevap verebilir. Allahın elçisi Rahmandan gelen ayeti değiştiremez ancak izah eder açıklar. Buda bir mantık, gelin şimdide bunu düşünelim. Hatırlayınız peygamberimiz ilk dönemlerinde sözlerinin yani hadislerinin toplum içinde dolaşmasına ses çıkarmamış, fakat sözlerine söylemediği ilavelerin eklenmeleri ve dilden dile dolaşırken anlamlarının değiştirildiğini görmesi üzerine kesin bir tavırla, hadislerin yayılması, yazılması ve söylenmesini yasaklamıştır. Düşünün birkaç yılda peygamberimizin sözleri dilden dile naklederken değiştiğini hiç ilgisi olmayan şekle büründüğünü gören peygamberimizin tavrını, birde 1400 yıl geçtikten sonra günümüze kadar gelen sözlerin ne durumda olacağının yorumunu sizlere bırakıyorum. Çok ilginçtir günümüz hadisler içinde de geçer peygamberimizin hadisleri yasakladığı bilgisi. Bir kısmı bunu kabul ettiği halde daha sonra izin verdiğine inanarak, yanlışın devamı konusunda kapı aralanır. Fakat peygamberimizin ölümünden sonra dört halifenin de hadis yazımına ve aktarılmalarına izin vermemesi hatta bunu yapanlara karşı mücadele vermesi nedense göz ardı edilir. Yasaklandığını gösteren hadislerin karşısına, inatla serbest bırakıldığını gösteren hadisler gösterilmiştir. Bu konu çok ama çok önemli bir konudur İslam âleminde. Dört halife devri bittikten, İslam dini mezheplere bölündükten sonra ne yazık ki hadisler toplanmaya başlanmış ve her mezhep kendi düşüncesine inancına göre İslam a yön vermeye çalışmıştır. Buda İslam ın nerelere gittiğinin kur’andan ne kadar uzaklarda yaşandığının göstergesidir. Şunu hatırlatmak istiyorum. Peygamberimiz devrinden sonra toplanan ve kayda alınan daha sonra imha edilen hadis sayısının yaklaşıl on bin civarlarında olduğu söylenir. Bugün ise kayıtlı hadis sayısının iki, üç milyondan fazla olduğu söyleniyor. Düşünebiliyor musunuz güzelim dinimiz ne hale gelmiş. Bu durumda içimize sokulan yalan ve uydurma hadis sayısının yüzde hesabını yapmak biraz zor olsa gerek. Bizler din ve iman adına kur’an dışından gelen ve kur’an süzgecinden geçen her türlü bilgiyi almalı ve faydalanmalıyız bunda hiçbir sakınca olamaz. Fakat hadislerin dine hüküm koyacağını söylemek Rabbin kelamına tamamen ters düşer. Peygamberimiz bizleri kur’an ile uyarma görevi almıştır. Onun ile bizlere hükmeden, hayatını kur’ana göre yaşayan bir önderin ümmetiyiz bizler. Eğer peygamberimize sevgimizi, saygımızı göstermek onun izinden gittiğimizi haykırıyorsak, KURANIN EMRETTİĞİ YOLDAN GİTMELİYİZ. Kur’ana uyan ve onu yaşayan, başöğretmenimiz Hz. Muhammet in yolundan gidiyor demektir. Onun adına onun söylemediği sözlere, kur’anın süzgecinden geçmeyen bilgilere inanan, onun ümmeti olduğunu asla söyleyemez. Bizleri uyaran Rabbin elçisi benim sözlerimin olduğunu ancak kur’an ile karşılaştırdığınızda anlarsınız diyorsa, kur’ana uymayan onun hükümlerine ters düşen sözlerin, artık peygamberimizin sözü olmadığının farkına varalım lütfen. Yazdığım yazıdan dolayı, beni uyarıp tekrar düşünmeme sebep olup, araştırmalarımı ve düşüncelerimi tazelediği için ve imanıma daha da güç kattığı için, o arkadaşıma şükranlarımı da sunuyorum. Rabbim cümlemizi kur’anın ışığından istifade eden, onun nuruyla nurlanmış kulları arasına alsın inşallah bizleri. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK İsra 36: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
MUHAMMET SURESİ 2. VE 3. AYETLERDEN NASIL DERSLER ALMALIYIZ? Bizler ne yazık ki inancımızı, imanımızı Rabbin rehberinden direk birebir almak yerine, aracı koyarak bir başkasından almanın, öğrenmenin daha doğru olduğuna inandırılmışız. Çünkü bizlerin Rabbin kelamını okuduğumuzda anlayamayacağımız öğretildi de ondan. Bu yetmedi Rabbin sizlere rehber olsun, bir güneş olsun diye gönderdim dediği kur’an için, orada her şey yazmaz İslam ı tam ve doğru öğrenmek için fıkıh kitaplarına ihtiyacımız vardır diyerek, Rabbin rehberini yeterli görmemişiz, Allah bizleri affetsin. İşin kötüsü her mezhep kendi fıkhını yarattığı içinde, Rabbin rehberliğinden uzaklaşan bizler hangi kapıya sığınacağımızın telâşesin de imanımızı yaşar olmuşuz. Bunu söyleyenlere, hatırlatanlara da, sen onca âlimi devre dışımı bırakıyorsun, sen onlardan daha mı akıllısın türünden sert cevaplar verilmektedir. Hâlbuki unutulan en önemli konu ise Rabbin rehber olsun diye gönderdiği açık ve anlaşılır olduğunu da özellikle belirttiği halde, kur’anı yeterli görmediğimiz gözden kaçmakta beşerin kitaplarının dini, İslam ı açıklayabileceğini söyleyerek Rahmana yaptığımız saygısızlığın farkında bile değiliz. Rabbin hadi bir benzerini getirsinler dediği kitabın açık olmadığını ve herkesin anlayamayacağının söylenmesi, sizce günahların en büyüğü değil de nedir? Rahman sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağım dedikten sonra, acaba bizleri yemin ederek kolaylaştırdığını söylediği kitabı, tam tersini yapıp anlaşılması zor yaparak, bizleri zor anlaşılan bir kitaptan mı hesaba çeker? Birazcık düşündüğümüzde yaptığımız saygısızlığın farkına varmak sanırım çok kolay, yeter ki Rabbin rehberinin ışığından, güneşinden istifade edebilelim. Eğer bu çabamızın önünde, beşerin el lambası varsa asla gerçekleri göstermeyeceğini gözlerimize perde indirip, gönüllerimizi mühürleyeceğini söyleyen Rabbim e artık kulak verelim. Sizlere aşağıda Muhammet Suresi 2 ve 3. ayeti hatırlatarak üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Aşağıda yazdığım ayetler peygamberimiz devrinde ona inanan ve inanmamakta ısrar eden toplumun dikkatini çekmek adına indirilmiştir. Ayetlere çok dikkat edelim ve sözcüklerin üzerinde iyice düşünelim. Önce ayetleri yazalım. Muhammet 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.3. Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır. Muhammet suresi 2. ayette Rabbim iman edip yararlı işler yapanların ve çok dikkat edelim, bakın daha sonra ne diyor? (Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların…) Burada özellikle belirtilene dikkat edelim. Rabbin günahlarını affettiği ve hallerini düzelttiği insanların nereye inandığını söylüyor Rabbim? (hak olarak Muhammed'e indirilene..) Peki, bize böylemi öğrettiler? Kur’anda her şey yoktur O özet bilgidir demediler mi? Demek ki bize öğretilen ile Rabbin sözleri arasında çok büyük farklar var. Şimdide ayetin devamında aslında iman etmeyen inkâr edenlere bir sesleniş var. Fakat sanırım buradan bizler günümüzde de çok büyük dersler çıkarmalıyız. Bakın rabbim ne diyor iman etmeyenlere? (Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır.) Rabbim e şükürler olsun bu kadar açık sözleri de anlayamıyorsak, önce elimizi başımızın arasına koyup çok iyi düşünmeliyiz. Bakın Allah hiç iman etmeyenlerin inandıklarına nasıl işaret ediyor ve ne diyor? (inkâr edenlerin batıla uymaları.) İman edenler için ne diyor burası çok önemli. (inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır) Rabbimden gelen hakkın da kur’an olduğunu ayetin başından anlıyoruz. Şimdide inkâr edenler ve iman etmeyenler için Rabbim nereye iman ediyorlar diyordu?( inkâr edenlerin batıla uymaları.) Burada bahsedilen batıl ne olabilir sizce? Elbette emin olmadığımız bilgi ve sözler. Emin olunan bilgi ise elbette KURAN. Ya da kur’anın onayından geçmeyen sözlere de batıl diyebiliriz. Peygamberimiz bizlere kur’an ile hükmetme görevi aldığı birçok ayette açıkça belirtilmiştir. Peygamberimiz kur’an dışına asla çıkmayacağına göre, onun sözüdür diye nakledilen her bilgiyi kur’an süzgecinden geçirip öyle kabul etmeliyiz. Eğer peygamberimizi seviyor onun yolundan gittiğimizi iddia ediyorsak, ona saygı duyuyorsak bunu mutlaka yapmalıyız. Onun adına uydurulan hurafelere inanmayarak peygamberimize karşı sevgimizi saygımızı göstermeliyiz. Bu ayetten çıkarmamız gereken en önemli ders, peygamberimiz devrinde iman etmeyerek batıla iman edenler ile günümüzde kur’anın hiç bahsetmediği, hüküm vermediği bir bilgiyi şüphe etmeden peygamberimizin sözüdür dediklerinde alıp kabul edersek, sanırım iman etmeyip hurafelere iman edenlerle Allah korusun aynı hataya düşmüş olmuyor muyuz? Çünkü bakın bir hadisinde bizleri nasıl uyarıyordu hatırlayalım peygamberimiz. Bu örneği birçok kez verdim, çünkü ders alınacak ve üzerinde dikkatle düşünmemiz gereken bir uyarısıdır peygamberimizin. Benden sonra, benim adıma söylenecek çok söz duyacaksınız, Bu sözleri KURAN İLE KARŞILAŞTIRINIZ ki, benim sözüm olup olmadığı hakkında delalete düşmeyesiniz. Her kim ki, ben söylemediğim halde bu sözü peygamber söyledi dese BUYURSUN KENDİNİ CEHENNEMDEKİ YERİNE HAZIRLASIN. İşte bizler bu kadar güzel ve asil bir peygamberin takipçileriyiz, şükürler olsun Rabbim e. Sizlere son olarak bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. İman etmekte zorlanan insanlara hitaben yazılan bu ayetten, sanırım bizler günümüzde daha çok ders almalıyız. Kur’anı herkez anlayamaz onu veli insanlar anlar diyenlere de, güzel bir cevabı sanırım Rabbim onlara veriyor. Muhammet 24: Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var? Rahman iman etmeyen ya da iman etmekte zorlanan topluma bakın ne diyor? Kur’anın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Demek ki düşündüğünüzde anlaşılması zor bir kitap değil, anlaşılabilecek bir kitapmış. Fakat bizler sanırım kur’anı anladığımız dilden hiç okumadığımızdan bunun farkına bile varamıyoruz. Ya ayetin devamındaki sözlere ne dersiniz? Ben buna yorum yapmak istemiyorum. Kalplerinde mühür olmayanlar hemen Rabbin ne söylediğini anlayacaktır. (Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?) Dilerim Rabbimden kalpleri mühürlenmeyen, gözlerine perde inmemiş kulları arasına bizleri alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
PEYGAMBER EŞLERİ VE ÇOK ÖZEL KONUMLARI...
Çok güzel bir örnek vermişsiniz, sanırım bunu size Rabbim söyletti. Evet tüm ruhumuz, canımız, malımız Allah ın malıdır, işte onun içindirki malın sahibi her istediğini yapar. Kimini alır baştacı yapar, kimini alır ÇÖPE ATAR. Biz insanlar bile kendi canımızdan kanımızdan olan evlatlarımız arasında gerektiğinde ayrım yapıyorda onların hal ve hareketlerine göre davranıyorsak, Tüm cihanın sahibi neden ayrım yapmasın? İşte adaletde burada zaten yaptığının karşılığını alacaksın. Okulda öğretmenler neden imtihan eder bizleri? Bilgili ile bilgisizi ayırmak için. Bu sözlerimin farkında olmanızı Rabbim den dilerim. Esen kalın arkadaşım. Çevrene mutlu bakkı mutlu olasın. İnsanları sevki zenk alasın.
-
PEYGAMBER EŞLERİ VE ÇOK ÖZEL KONUMLARI...
Anlayacağınıza inansan kırk değil, yüzkırk kere yazardım. Siz yinede Rabbim e yalvarın ve ondan istekte bulunun. Çünkü onun bağışlayıcılığı çok yücedir affeder, ve yaşamın gerçeklerinin farkında olmanızı sağlar. Rabbimin size yardımcı olmasını diliyorum.
-
PEYGAMBER EŞLERİ VE ÇOK ÖZEL KONUMLARI...
Karşındaki insana saygılı olki sende saygı göresin. Düşeni kaldırki sende düştüğünde seni kaldıran olsun. Kalbini yumuşak tut da sana da yumuşak davransınlar. İnsan gibi yaşaki insan sansınlar.
-
PEYGAMBER EŞLERİ VE ÇOK ÖZEL KONUMLARI...
Herkez kendi yolunu özgür iradesi ile seçecektir. Gerçekleri görmek bazen gözle olmaz, gönülle olur. Gerçekler bazen kendisini hemen farkettirmez, gizlenir ki değeri artsın, aransın fark edilsin, ihtiyaç hissedilsin. Tam ümidi kesmişken çıkıverir ortaya. Dilerim gerçeklerin birgün farkına varırsınız. Rabbim cümlemizi farkında olan kulları arasına alması dileklerimle. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
KAF SURESİ 45. AYET VE..... Yüce Rabbim bizlere öyle bir kitap göndermiş ki, zerre kadar farkında bile değiliz. Nasıl farkında olalım onu anlamadan okumanın sevap olacağına inanan bir toplum, nasıl olurda içindeki bilgilerden haberdar olur? Sizlere daha önce ki yazılarımda verdiğim örneği burada da tekrar vermek istiyorum, çünkü bu örnek hayatımızdan ve yaşamımızdan konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Öğretmen sınıfa bilmedikleri dilden bir kitap dağıtıyor ve diyor ki, sizi bu kitaptan bir ay sonra imtihan edeceğim bu kitabı iyice okuyun. Bu durumda öğrenciler ne der öğretmenine sizce? Önce hepsi güler ve öğretmenin şaka yaptığını söylerler daha açıkçası bu sözü kimse ciddiye bile almaz. Çünkü dilini bilmedikleri bir kitabı okuduklarında içinde ne söylediğini nelerin açıklandığını bilmeden nasıl olurda sorulara cevap verirler, elbette bu ne akla nede mantığa uymayan öğretmenlerinin sözü, olsa olsa şakadan başka ne olabilir? Evet, dostlar bu ancak 1 Nisan şakasından öteye gidemez. Peki, yüzlerce yıldır bu şakayı bizlere yapanlara karşı neden duyarsız kalıyoruz da, onların ne akla nede mantığa hatta kur’ana asla uymayan bu söylemlerine inanıyoruz. Bizler düşünme yeteneğimizi mi yitirdikte, anlamadan anlamını dahi bilmeden Rabbin ne emrediyor farkında olmadan, kur’anı okuyacağız ve bizler bundan sevap kazanacağımıza inanacağız, öylemi dostlar? Peki, Rabbin sizleri bu kitaptan imtihan edeceğim sözünü de mi duyan yok? Rahmanın ne emrettiğini anlamadan nasıl olurda Rabbin imtihanından geçeceğiz hiç mi düşünmüyoruz bunları? Küçücük öğrenciler için verdiğim örnekten ne farkı var bizim yaptığımızın. Onlar gülüp geçmişken ciddiye bile almamışken bu sözleri, nasıl olurda biz büyükler bunun farkına varamayız nedir bu içine düştüğümüz yanlış, ne zaman bizler tüm bu hatanın farkına varacağız dersiniz? Bir bilgiyi okumakla mı yoksa uygulamakla, yerine getirmekle mi bir değer, sevap kazanırız, bunun farkında bile değiliz. Sözlüye kalkan öğrenci öğretmenine; İnanın hocam kitabı çok okudum ama sizin sorduklarınıza cevap veremedim çünkü okuduğumu anlayamıyorum, bana en azından geçerli bir not verin diyebilir mi? Rabbin huzuruna gittikten sonra pişmanlığın fayda etmeyeceğini söyleyen Rabbim e kulak verelim. Rabbim birazcık aklı olana bile nasıl sesleniyor ve bizleri bakın nereye yönlendiriyor, daha açıkçası görev verdiği elçisine nasıl bir emir verip insanlığı neyle uyar diyor. Hala anlamayana davul zurna az sanırım, onlara da söyleyecek sözümüz yok zaten. Kaf 45: Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver. İşte Rabbin kelamını anlamadan okursan bu gerçekleri göremezsin. Allah kur’anda bir ayetinde söylediğini bir başka ayetinde tersini asla söylemez. Bunun tersini söyleyenlere değil, lütfen artık Rabbim e kulak verelim. Elleriyle yazıp bunlar Allah katındandır diyenlerin foyasını çıkarmanın zamanı geldi ve geçiyor bile, bunu yapmayıp bana ne dersek bir gün bunun acısını hep birlikte çekeceğimizi de bilelim. Onun içindir ki öğüt alacağımız kitabın Kur’an olduğunu asla unutmayalım. Peygamberimizin aldığı emir gereği bizleri kur’an ile uyardığını söyleyen Rahmana kulak verelim. Bakın Rabbim bizleri yaratırken imtihan vesilesi olarak içimize yerleştirdiği, adeta bizi bizimle karşı karşıya bıraktığı nefsimiz ile ilgili, bakın ne söylüyor ve bizleri uyarıyor. Kaf 16: Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız. Yüce Rabbim adeta içimizdeki şeytanın, gerektiğinde insanın bizzat nefsi olduğunu ve onun bizlere süslü gösterdiği yanlışların farkında olmamız için, yine imtihanın özü olan aklı devreye sokmamızı emrediyor kur’anın birçok yerinde. Çünkü nefsimizin bizlere hiçte iyi şeyler fısıldamadığını anlatmaya çalışıyor ve bizleri uyarıyor. Nefsi yola getiren, yanlışı düzelten kur’an ve aklımız olduğunu unutmayalım. Allah ayetlerin sonunda bizlerin düşünmemizi öneriyorsa bundan çıkaracağımız çok şeyler var demektir. Rabbim benim tehdidimden korkanlara KUR’AN ile öğüt ver diye açıkça emrediyorsa, kur’anda her şey yoktur diyenlerin tuzaklarına düşmenin, Rabbin yolundan uzaklaşmak olduğunun farkına varmalıyız. Aklımızı kur’an ile birleştirdiğimizde ise, gerçek doğru yolu bulacağımızı da Rabbim apaçık söylüyor. Bunu yapabilmek ve hayata geçirebilmek için de kur’anı anlayarak, anladığımız dilden ilk elden ona müracaat ederek, bol bol okumalıyız ve Rabbim in ne söylediğini anlamaya çalışmalıyız. Rahman asla bizlerin anlayamayacağı zor bir kitap gönderip, daha sonrada bizleri bundan hesaba çekmez. Allah gönderdiği kitap için, yemin ederek sizler için kolaylaştırdım diyorsa, gelin beşere değil Rabbim e inanalım. Kur’anı herkes anlayamaz diyerek bizleri kur’andan uzaklaştırmak isteyenlerin tuzaklarına düşmeyelim. Bakın o zaman hayatımızın nasıl değiştiğini, her şeyin nasıl kolaylaştığını, ne kadar büyük yanılgı içinde olduğumuzu ve daha önemlisi nasıl daha mutlu olduğumuzu göreceksiniz. Rabbim kur’an gerçeklerinin farkında olan, ona bakan değil onu gören, anlayan ve uygulayan kulları arasına bizleri alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
PEYGAMBER EŞLERİ VE ÇOK ÖZEL KONUMLARI...
Bu yazımda sizlerle kur’anın bütünlüğünü düşünerek, peygamberimizin eşleri hakkında Rabbin gönderdiği çok özel ayetlere bakarak, onların nasıl özel bir konumda olduklarını anlamaya çalışacağız. Peygamber eşlerine hitaben söylenen bazı ayetler örnek gösterilerek yapılan yanlışlardan vazgeçmek, kur’anı ve ayetleri doğru anlamakla mümkün olacaktır. Ahzap 53: Ey iman edenler, Peygamberin evlerine, vaktine dikkat etmeksizin ve yemek için izin verilmedikçe girmeyin; ancak çağrıldığınızda girin, yemeği yediğinizde de hemen dağılın; sohbet etmek için de izinsiz girmeyin! Çünkü o, peygambere eziyet veriyor, üstelik sizden utanıyor; ama Allah, gerçeği söylemekten sıkılmaz. Bir de hanımlarına, gerekli bir şey soracağınızda bir perde arkasından sorun! Öyle yapmanız, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha çok temizdir. Sizin, Allah'ın peygamberini incitmeye hakkınız yoktur; arkasından hanımlarını nikâhlayamazsınız da. Çünkü bunlar, Allah katında çok büyük bir günahtır Önce kur’anı bütün olarak düşünelim. Rabbim peygamber eşlerini diğer kadınlarla aynımı görüyor burası çok önemli. Kuranı düşündüğümüzde özellikle peygamber eşlerine hitap eden birçok ayet indiğini görürüz. Örneğin peygamberimiz eşlerinden birisine gizli bir söz söylemişti ve o bu sözü diğerlerine iletmiş ve arada üzüntü verici bir durum çıkmıştı. Rabbim bu durumu peygamberimize bildirdikten sonra bakın Allah peygamber eşlerini nasıl ikaz ediyordu? Tahrim 4: Eğer ikiniz, ey hanımlar, Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kaydı; yok eğer peygamber'e karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, onun destekçisidir. Cebrail'le iman sahiplerinin barışçıları da. Bütün bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. Tahrim 5: Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir. Bu ayetten de anlıyoruz ki Rabbim, elçisini önce en yakından koruma ve kollama ya alıyor. Onun önce iç huzurunu sağlamak için her türlü tedbiri alıyor. Şimdi Rabbim peygamber eşlerini bakın nasıl uyarıyor. Ahzap 32: Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer korunup takvaya sarılıyorsanız sözü kırıtarak söylemeyin ki, kalbinde maruz bulunan biri ümide kapılmasın. Örfe uygun söz söyleyin. Bu ayetten de anlaşılıyor ki peygamber eşleri Rabbin katında çok özel bir konuma sahip. Buradan yola çıkarak kesinlikle bizler kendi eşlerimizle bir tutmayacağımız anlaşılıyor. Hatta sanırım peygamberimizin eşleri bazı sorunlar yaratıyor ve peygamberimizi üzüyor olmalı ki, bakın yaratan nasıl bir ayet gönderiyor. Ahzap 28: Ey peygamber, eşlerine şöyle söyle: "Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım. Bunlarda yetmiyor ki daha titiz önlemler alıyor rabbim ve bakın neler söylüyor peygamberimizin eşlerine. Ahzap 30: Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık/kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır. Ve bu, Allah için çok kolaydır. Hâlbuki Rabbim bizlere ne yaparsanız yaptığınızın misli kadar ceza ile karşılık görürsünüz der. Dikkat edin burada ise iki katı diyerek adeta peygamberimizin önce aile içindeki huzurunu sağlıyor ki, işi kolaylaşabilsin. Ayetin devamında ise Allah resulüne gönülden itaat eder de yardımda olursa, ona mükâfatını iki kat veririz diye de belirtiyor. Demek ki peygamber eşleri bizler içinde Rabbin katında da, çok farklı bir konumda. Şimdi gelelim yazımızın en başında verdiğimiz Ahzap 53. ayete. Burada da Allah yine peygamberimizin zor durumda kaldığı fakat söyleyemediği bir durumu açıklığa kavuşturarak elçisine yardımcı oluyor. Gelişigüzel peygamberinizin evine gidip onu rahatsız etmeyin diyor. Şimdide ayetin son kısmında bahsedilen peygamberimizin eşleriyle muhatap olurken perde arkasından sorun diyor sözlerini anlamaya çalışalım. Acaba bu perde arkasından sözüyle neyi kastediyor burası bence önemli. Çünkü bu sözlere bakarak günümüzde yanlış uygulamalara neden olunmaktadır. Ayetin devamına bakarak bunu anlamaya çalışalım. (Öyle yapmanız, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha çok temizdir.) Demek ki Rabbim elçisinin eşleriyle, hiç kimsenin yanlış bir harekete, davranışa girişmesini tamamen önlemek için önlemler alıyor. Aranızda perde olsun sözünden, aranızda bir mesafe olsun ve peygamber eşleriyle konuşurken daha dikkatli olunmasını istiyor. Ahzap 32. ayette de hatırlayın peygamber eşlerinin dikkatini çekerek, başkaları ile konuşurken sözleri kırıtarak yanlış anlaşılacak bir şekilde söyleyip, karşınızdaki insanı sakın etkileme yoluna gitmeyin diye nasıl ikaz ediyordu Rabbim hatırlayınız. Peki, neden bu önlemleri Rabbim alıyor dersiniz? Ayetin devamında verdiği emir gereği olduğu anlaşılıyor, bakın ne diyor orada? (arkasından hanımlarını nikâhlayamazsınız da. Çünkü bunlar, Allah katında çok büyük bir günahtır.) İşte yüce Rabbim verdiği hükmün garantisini de alıyor, çünkü bu çok özel bir durum, bir başka insanın yaşamına benzemez. Peygamberimiz ölse dahi eşleriyle evlenilemeyeceği emri var. Açıkça peygamber eşlerini bu konuda iradelerine bile bırakmadan, Rabbim nefislerine hükmediyor. Hâlbuki biz diğer kulları için, bu ve buna benzer konularda ikazları vardır Rabbin, fakat tüm bunlar bizlerin nefis ve özgür iradelerine bırakılmış, imtihanın bir parçası olarak karşımızda durmaktadır. Bunu çok iyi düşünüp değerlendirmeliyiz. Şimdide bana göre çok önemli bir ayet örnek vermek istiyorum. Tüm bu önlemleri alan Rabbim peygamber eşlerini çok ama çok özel bir konuma getirdiğini ve bu nedenle bir başkasıyla yan yana gelerek samimiyet kurmasını, bir yanlışa, hataya sebep olmasını engelleyip, çok özel önlemler almasının nedenini, şu ayette daha açık görüyoruz. Ahzap 6: O peygamber, müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o müminlerin anneleridir……. İşte tüm bu önlemlerin nedenini Rabbim açıklıyor. Peygamber eşleri sizlerin annesidir. İşte bu hükümden sonra, Allah kullarının ve peygamber eşlerinin hata yapma riskini en aza indirmek, hatta yok etmek için bu kadar güzel ve itinayla önlemler almıştır. Şimdide gelelim peygamber eşleri dışarıda nasıl geziyorlardı, yüzlerini göstermemek için peçemi takıyorlardı? Çünkü bu ayet örnek verilerek peçe takan, ya da birçok kıyafeti dinin emri olarak sunan fikirler vardır günümüzde. Ahzap 53. ayeti düşünelim, burada bahsedilen peygamberimizin bizzat evi ve oraya gelen misafirlerle Resulün eşlerinin onlarla yakından ilgilenmeleri söz konusu. Allah burada özellikle bu yakınlık dolayısıyla fazla yakınlaşmaları önlenmeye çalışılıyor dikkat ederseniz. Aranızda perde olsun derken, birbirinize yakın olmayın biraz daha uzaktan görüşün anlamındadır. Peki, şimdide sorumuza gelelim, Allah elçisinin eşleri dışarıda gezerken yüzlerini mi örtüyorlardı? İşte o sorununda cevabı bana göre çok açık bu ayette veriliyor. Ahzap 59: Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Demek ki dışarıya çıkarken evin içinde serbest ve daha rahat giyindiğimiz kıyafetle değil, daha dikkatli, iffetli bir kadına yakışır bir şekilde giyinilmesini istiyor Rabbim. Dikkat edin burada herhangi bir yüz örtüsü olmadığı gibi, tam tersine kim oldukları anlaşılması isteniyor, çünkü iffetli namuslu bir kadın oldukları anlaşılsın ki rahatsız edilmesin. Ayete baktığımızda asla Rabbim özel bir kıyafet tarifi yapmıyor. Önemli olan yaşadığı toplumun geleneklerine göre giyinilmiş ve namuslu, iffetli bir kadın görüntüsü vermesi özellikle hatırlatılıyor. Çünkü her ülkenin iklim şartları gelenekleri çok farklılık arz ediyor, önemli olan ayetin özünde verilen namuslu ve iffetli bir kadın olduğunun anlaşılacağı bir kıyafet olmasıdır. İşte kur’anın evrenselliği bu sözlerden çok daha iyi anlaşılıyor. Tüm bu ayetleri okurken kelimelerin ardından anlamlar çıkararak bize öğretilen yanlışlara kur’andan kılıf aramayalım. Rabbim ne anlatmak istiyor kur’an bütünlüğünde onu anlamaya çalışalım. Allah sizlere rehber olsun diye gönderdim diyorsa kur’anı, gelin sorunlarımızı ve sorularımızı ona soralım ve ondan cevaplar alalım. Eğer ona danışmaz da beşerin kitaplarına danışır, sorularımızı onlara sorarsak, cevaptan ve gittiğimiz yolun doğruluğundan asla emin olamayız. Şunu unutmayalım, rabbim kur’anda açıkça bildirmediği, vermediği bir hükümden asla sorumlu tutmayacaktır. Bunun tersini söyleyenlere inanırsak, rabbin adaletini sorgulamış olacağımız yanlışına düştüğümüzü de unutmayalım. Rabbim bizleri bu duruma düşmekten korusun. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BİZLERE ÖĞRETİLEN HELAL VEHARAMLAR BAKIN NEREDEN GELİYOR?
Sizlere bugün İslam dinine sokulan, kur’anın açıkladığından başka haram ve helal lerin nerelerden dinimize sokulduklarına çok güzel örnekleri Tevrat’tan vereceğim. İşte hadisleri kayıtsız şartsız kabul edip Kur’an ile karşılaştırmadığımızda, nelere iman ediyoruz lütfen iyi görelim ve düşünelim. Önce sizlere kur’andan bazı ayet örneklerini vermek istiyorum, Yaradan haram ve helal konusunda acaba neler söylemiş Kur’ana bakalım ki, daha sonra Tevrat ta yazan ile doğru karşılaştırabilelim. İlk önce vereceğim ayete dikkat edelim, Peygamberimiz aile içinde eşlerin hoşnutluğunu sağlamak adına Yaratanın bir helal dediğini, haram demesinden sonraki, Rabbim in peygamberimizi uyarısını görelim, Yaratandan başka kimsenin bir helali haram yapamayacağı daha iyi anlaşılsın. (Tahrim Suresi 1. Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafur’dur, Rahîm'dir.) Şimdide Kuranda geçen bazı helal ve haram konusunu aydınlatacak açık ve net ayetleri görelim. ( Enam Suresi 145. De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.) (Hac sur. 30: İşte böyle. Kim Allah'ın yasaklarına saygılı olursa bu, Rabbi katında kendisi için çok hayırlı olur. Karşınızda okunarak açıklananlar hariç, tüm hayvanlar size helal kılınmıştır. Artık putların pisliğinden, yalan sözden uzak durun.) (Maide Suresi 87:. Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.) (Yunus Suresi 59. De ki: "Ne oldu size de Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?") (Sur. 116. ayet; Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.) Değerli arkadaşlarım bu sözler rabbim in kurandaki sözleri, haram ve helal konusunda tek yetkili bizzat kendisi olduğu şu sözünden anlaşılmıyor mu zaten. (De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" ) ve bakın bir ayetinde de bizleri nasıl kurandan sorumlu olacağımızı da açıkça belirtiyor. (Zühruf Suresi 44:Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.) Yukarıdaki ayetleri önce düşünelim, birde bize öğretilenleri hatırlayalım. Örneğin tek tırnaklı çift tırnaklı, ahtapot, ıstakoz ve benzerleri yenir mi yenmez mi sözlerini düşünelim, geviş getiren hayvanların yeneceği bilgileri, daha sonrada aşağıda Tevrattan aldığım sözlerle karşılaştıralım. Göreceksiniz ki bize öğretilenlerin bir kısmı nasılda tevrattan alınmış, Kur’an ile hiçbir ilgisi yok. Kur’anın hiç ama hiç bahsetmediği konular, daha doğrusu bu yorumu size bırakıyorum ama lütfen ön yargılı olmadan, bizlere öğretilenleri doğru çıkarmak adına telaşa düşmeden. Eğer Tevrat’ta geçenleri savunursanız bilin ki Kuranı görmezden gelmektesiniz demektir. Rica ediyorum lütfen aşağıdaki yazılanları tekrar okuyup doğruda birleşelim ki, bizlere kurulan Yahudi tuzaklarından artık kurtulalım. Rabbim sizleri kur’andan hesaba çekeceğim diyorsa, bize öğretilenler ile kur’anı karşılaştıralım ki, hesabı doğru verebilelim. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK. TEVRATTAN ALINTILAR; Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar (Yas.14:3–21) BÖLÜM 11 Lev.11: 1 RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: Lev.11: 2 "İsrail halkına deyin ki, 'Karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Lev.11: 3 Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü. Lev.11: 4 Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 5 Kaya tavşanı* geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 6 Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 7 Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Lev.11: 8 Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir. Lev.11: 9 "'Suda yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Denizde, akarsularda yaşayan pullu ve yüzgeçli canlıların etini yiyebilirsiniz. Lev.11: 10 Denizdeki ve akarsulardaki bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar -suda toplu halde yaşayanlar ve ötekiler- sizin için ********* sayılır. Lev.11: 11 Bunlar sizin için ********* sayılacak. Etlerini yemeyecek, leşlerinden tiksineceksiniz. Lev.11: 12 Suda yaşayan bütün pulsuz ve yüzgeçsiz canlılar sizin için ********* sayılacak. Lev.11: 13 "'Tiksindirici kuşların etini yemeyecek, şunları ********* sayacaksınız: Kartal, kuzu kartalı, kara akbaba, Lev.11: 14 çaylak, doğan türleri, Lev.11: 15 bütün karga türleri, Lev.11: 16 baykuş, puhu, martı, atmaca türleri, Lev.11: 17 kukumav, karabatak, büyük baykuş, Lev.11: 18 peçeli baykuş, ishakkuşu, akbaba, Lev.11: 19 leylek, balıkçıl türleri, ibibik, yarasa. Lev.11: 20 "'Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için *********tir. Lev.11: 21 Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz. Lev.11: 22 Şunları yiyeceksiniz: Bütün çekirge türleri, küçük çekirge, cırcırböceği, ağustosböceği. Lev.11: 23 Öbür dört ayaklı, kanatlı böceklerin hepsi sizin için ********* sayılır. Lev.11: 24 "'Sizi kirletecek şeyler şunlardır: Aşağıdaki hayvanların leşine dokunan akşama kadar kirli sayılacaktır. Lev.11: 25 Kim aşağıdaki hayvanların leşini taşırsa giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Lev.11: 26 Çatal tırnaklı ama tırnağı yarık olmayan ve geviş getirmeyen her hayvan sizin için kirlidir. Bunlara dokunan da kirlenmiş sayılır. Lev.11: 27 Dört ayaklı hayvanlardan pençelerini yere basarak yürüyenler sizin için kirlidir. Bunların leşine dokunanlar akşama kadar kirli sayılacaktır. Lev.11: 28 Bunların leşini taşıyanlar giysilerini yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Çünkü bu hayvanlar sizin için kirlidir. Lev.11: 29–30 "'Küçük kara hayvanları içinde sizin için kirli sayılanlar şunlardır: Gelincik, fare, bütün kertenkele türleri -geko, varan, duvar kertenkelesi, düz keler- bukalemun. (kutsalkitap. tk)
-
STRESE GİRENİN İMANINDAN ŞÜPHE EDERİM....
Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu, geçen gün aldığım bir yazının beni çok etkilemiş olmasından kaynaklanan, iddialı bir sözün üzerinde konuşmak olacak. Konuşmadan önce bu sözü sizinle paylaşmak istiyorum. ( STRESE GİRENİN İMANINDAN ŞÜPHE EDERİM) Doğrusu sizlerde okuduğunuzda herhalde önce hadi canım sende demişsinizdir, ben ona benzer bir düşünceye kapılmadım desem yalan olur. Bu sözün sahibi konuyu açıklamaya başladığında gerçekten bu düşüncesinde ne kadar haklı olduğunu anladım. İşte bizler bu çok iddialı sözün ne anlatmak istediğini hemen anlayamadığımızın tek nedeni, kur’anın rehberliğinden, ışığından yeteri kadar istifade edemediğimiz olduğunu, biraz sonra yazdıklarımı okuduğunuzda sanırım daha iyi anlayacaksınız. Stresin basit tarifi halk dilinde dertlerin, sıkıntıların, karşılaşılan olayların sonucunda, bunların kafaya takılarak üzüntü ve düşüncenin sonucu doğan rahatsızlık olarak tanımlayabiliriz. Şimdide düşünelim hayatımızda karşılaştığımız olayları ve bu olaylar karşısında takındığımız tavrı. Başımıza bir hastalık geldiğinde, onu iyileştirme çabasından çok, onun psikolojik yıkımıyla etkilenip yıkılmıyor muyuz? Hatta bir kısmımız mücadeleyi bırakıp hastalığımızın iyileşmesini bile engellemiyor muyuz dersiniz? Bir kısmımız aile içinde bunalım yaşıyor, bir kısmımız da maddi sıkıntılarla boğuşuyor. Bazı insanlar sevdiklerinin ölümüyle yıkılıyor stres e girip, doğruyu düşünme melekesini tamamen yitiriyor. Hangimiz hayatında hiçbir sorunla karşılaşmıyor ki? Hepimiz mutlaka birçok kez, hayatında üzüldüğü ve hiç aklına getirmediği sorunlarla bir anda karşılaşıp onlarla mücadele ediyor. Eğer bu mücadele karşısında güçsüz bir ruha sahip olduğumuzda yıkılıyor ve dertlerimizden kurtulmak yerine, derdimize bir dert daha eklemiş oluyoruz. Güçlü bir iradeye sahipsek ve o iradeyi o ruhu daha önce eğitimden geçirmiş isek, bu tür olaylardan en az hasarla çıkıyoruz. Peki, o zaman bu durumda gerçekten STRESLE İMAN ARASINDA BİR BAĞ KURMAK MÜMKÜNMÜ DERSİNİZ? Sizlere okuduğum yazınında etkisiyle, vereceğim örnekler hakkında lütfen düşünüp iyi değerlendirme yapmanızı rica edeceğim. Allah Kur’anda bizlere özellikle peygamberlerin hayatından örnekler verip, onlardan kıssadan hisse almamızı ister ve ayrıca ayetleriyle de bunu belirtir. Gerçekten Rabbim kuranın söylediği gibi, Hz. Eyüp peygamberin kendisini hastalıkla, malının mülkünün elinden alınması ile evlatlarının ölümüyle imtihan etmiştir. Bakın bu durumdaki bir insanın, daha doğrusu ruhunu eğitmiş bir elçinin yapması gerekeni nasıl yapıyor, hiç isyan etmeden imtihan olduğunun bilinciyle nasıl yalvarıyor rabbine? ( Enbiya suresi 83: Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert/zorluk gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin!" diye niyaz etmişti.) Peki, bizler bu durumlarla karşılaştığımızda neler yapıyoruz dersiniz? Şimdi düşünelim Allah elçisini hastalıkla, mallarını elinden alarak yoklukla, evlatlarının acısını tattırarak acıların en büyüğüyle imtihan ediyor, bizler tüm bu ibretlerden habersiz, imtihan oluşumuzun farkında bile olmadan neredeyse birçoğumuz ne diyoruz biliyor musunuz? Allahım bu dertleri neden veriyorsun bizlere diyerek, farkında olmadan isyan etmiyor muyuz? Allah, elçisini peygamberini böyle bir imtihandan geçiriyorsa, elbette bizleri de aynı imtihanlardan geçirecektir. Peki, Allahın resulü bu olaylar karşısında nasıl davranmıştı? Tüm sükûnetini toplayıp, Rabbine yalvararak sen rahmet edenlerin en merhametlisisin beni affet diye dua etmişti. Bizler ise bir yakınımızı kaybettiğimizde, ya da malımızı mülkümüzü kaybedip iflas ettiğimiz de, neler yapıyoruz bir düşünün, ya intihar ediyoruz ya da olaylardan hiç farkında olmadığımız için, strese girip yapılmaması gereken her şeyi yapıyoruz, sonuçta bedenimiz buna dayanamayıp hastalanıyoruz. Düşünebiliyor musunuz Hz İbrahim i, kendisine iman etmeyen babasıyla imtihan eden Allah, bizleri babamızla neden imtihan etmesin? Hz. Lut peygamberi eşiyle imtihan eden rahman, neden bizleri eşlerimizle imtihandan geçirmesin. Hz. Yusuf u kardeşiyle imtihan eden rabbim, tüm insanları kardeşleriyle neden imtihandan geçirmesin. Düşünün peygamberimiz Hz. Muhammet e acıların en büyüğü evlat acısını, beş kez tattıran Rahman, bizleri bu imtihandan geçirme diyebilir misiniz? Bizlerin Allahın en güvendiği resuller den bir üstünlüğümüz mü var ki, Hâşâ onların geçtiği imtihandan mesul olmayalım. Sıkıntıların hayatımızın bir parçası olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu zorlukların, bizlerin önünde bayır aşağı freni patlamış bir kamyonun lastiğine, durması için atılan engeller olarak görmeliyiz. Akıllı bir şoför yokuş aşağı freni patlayan kamyonunu asla terk etmez, onu nasıl en az hasarla durdurabilirim onu düşünür. Bizlerde böyle yapmalıyız. Hayatımızda karşılaştığımız zorlukların bizler için bir imtihan olduğunu düşünüp, bu zorluklara teslim olmak yerine, ondan kurtulmanın yollarını aramalıyız. Bizler nefsimizi, imanımızı gerektiği zamanda ve yaşta eğitmediysek, terbiye edip onu hazırlamadıysak karşımıza çıkacak zorlukların ne olduğunun da farkına bile varamayız. Ondan kurtulmak için çalışmak yerine ona teslim olmaktan kurtulamayız. Demek ki stresle iman arasında çok bağlantı varmış. Olaylar karşısında eğitimli ruhumuzu devreye sokarsak, başımıza gelen tüm musibetlerden kolay sıyrılırız ve en az zararla çıkarız. Yazımızın başında belirttiğimiz; (STRESE GİRENİN İMANINDAN ŞÜPHE EDERİM) sözü demek ki çok doğruymuş. Başımıza gelen elimizde olmayan, olaylar karşısında sükûnetimizi koruyup, bir imtihandan geçtiğimizi unutmadan, bu imtihanı nasıl kazanacağımız hesabını yaptığımız takdirde, strese girmeden akılla çalışıp, zorlukların üstesinden gelmeliyiz. Bana gelen yazının sonunda bence güzel ve düşündürücü bir slogan vardı. Bu sözün sahibi olsa gerek altında Sait ÇAMLICA ismi vardı onu da belirtmek isterim. Burada anlatmak istenilen bence yukarıda anlatmak istediğimin güzel bir özetidir. Bir gün Dünyaya ait büyük bir derdin olursa, Rabbine dönüp: BENİM BÜYÜK BİR DERDİM VAR DEME. Derdine dönüp: BENİM BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE. Sanırım anlatılmak istenen anlaşılmıştır. Derdi veren Allah tır, derdi ya sen istemişsindir yaptıklarından dolayı, ya da Rabbim seni imtihan ediyordur bunu da bilemezsin. Rahman elbette sebebini bilir, sana verilen derdi, kederi düşünerek isyan etme, hatalarını düzelt ve asla unutma ki senin bağışlayıcı, affedici, her şeyi bilen ve takip eden BÜYÜK BİR RABBİN VAR. Onu bil, derdi veren almasını da bilir. Rabbim bizleri zor imtihanlardan geçirme ne olur. Vereceğin derde, zorluğa karşı güçlü ve iman dolu bir yürek ver bizlere. Sen yücesin, ulusun, bağışlayıcısın yapacağın zor imtihanlara karşı nefisimize güç ve sabır ver. Senin her şeye gücün yeter ÂMİN. Bakara 214: Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah'ın yardımı çok yakındır. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
HACCA GİTME KONUSU VE BU KONUDA KUR'ANIN EMRİ....
Değerli arkadaşlarım bugün sizlerle konuşmak istediğim konu, günümüzde çok yanlış anlatılan, kur’ana asla uymayan uygulamaların yapıldığı, Allahın imkânı olanların ziyaret etmesini istediği HAC konusu olacak. Bu konuyu önce günümüzdeki uygulamalara bakıp daha sonrada Rabbin bizlere rehber olarak gönderdiği Kur’an ile karşılaştırıp doğru yapıp yapmadığımızı birlikte araştıralım. Önce bizlere beşerin öğrettiği ve günümüzde uygulanan bilgilere bakalım. Diyanet İşleri başkanlığına sorduğum bir soruya nasıl cevap verdiklerini sizlerle önce paylaşmak istiyorum. (Hac konusu ile ilgili ayetler ve Hz. Peygamberin sünneti birlikte değerlendirildiğinde; Hac yapacak kişinin, hac ayları içerisinde ihrama girerek hacca başlaması gerekir. Haccın rükünlerinden olan Arafat vakfesi, Zilhiccenin 9. günü zevalden itibaren başlayıp 10. günü tan yerinin ağarmasına kadar devam eden süre içerisinde yapılır. Aynı gece güneş doğuncaya kadar Müzdelife vakfesi de yapılmalıdır. Haccın vaciplerinden olan Şeytan taşlamanın (remy-i cimârın) zamanı, Zilhiccenin 10, 11, 12 ve 13. günleridir. Bu itibarla, arefe günü (Zilhiccenin 9. günü) vakfesi yapılmayan hac geçerli değildir. Hac Dolayısıyla hac ayları içinde ve fakat yukarıda belirtilen günler dışında hac ibadeti yerine getirilemez.) Yukarıdaki cevabı veren Diyanet İşleri başkanlığı zaten günümüzde de böyle uygulanıyor. Yukarıdaki sözleri kısaca değerlendirelim isterseniz birlikte. Önce hac konusunu bakın nasıl değerlendirilmesi isteniyor. Kuran ayetleri ve peygamberimizin sünneti ile birlikte değerlendirilmeli. İşte günümüzde insanlarımızı bir güne sıkıştırmanın ve peygamberimizin o günde yaptığı Haccı yanlış değerlendirmenin, nelere mal olduğunu yavaş yavaş göreceksiniz. Önce şunu söylemeliyim ki peygamberimiz hayatı boyunca bir kez Hac görevini yapmış. İşte bize yalnız o gün yaptırmalarının ve başka günde hac görevinin kabul olmayacağını söylemelerinin tek sebebi budur. Yazıya dikkat ettiyseniz Hac görevini yapacak kişinin, hac AYLARI içinde (Dikkat edin ayları diyor) ihrama girip hacca başlaması gerektiğini çok güzel bir şekilde söylemiş. Bu cümleyi neden kullandığını yani aylar diyerek neden çoğul kullandığını yazının devamında göreceğiz. Hac aylarında başlanmasını söyleyen düşünce sözlerin sonunda bakın ne diyordu?( Bu itibarla, arefe günü (Zilhiccenin 9. günü) vakfesi yapılmayan hac geçerli değildir. Hac Dolayısıyla hac ayları içinde ve fakat yukarıda belirtilen günler dışında hac ibadeti yerine getirilemez.) Siz bu cümleden bir şey anladınız mı? Haccın hem hac ayları içinde yapılacağı söyleniyor, fakat arefe günü zilhiccenin 9. günü vakfesi yapılmayan hac geçerli değildir diyor. İşin ilginci haccın hem hac ayları içinde olacağını söyledikten sonra daha ilginci bir cümle önce söylediğinin tersine, yukarıda belirtilen günler dışında hac ibadeti yerine getirilemez diyebiliyorlar. Tekrar hatırlatalım peygamberimiz ömrü boyunca bir kez bahsettikleri bu günde hac görevini yapmış. Arefe bildiğiniz gibi bayramdan bir gün öncesidir. Şimdi düşünün Allah bu günden bahsetmiş midir Kuranda, yani Kurban bayramı ve arefe sözcüğü geçer mi Allah kelamında? Elbette hayır. Örneğin arefe sözünü Ramazan bayramında da kullanırız. Allah oruç tutun der ama sonunda bayram yapın demez. Bu güzel geleneklerin ikisi de peygamberimizin İslam âlemine gelenekleşen güzel bir hediyesidir. Peki, Allahın emri olmadığı halde arefe günü nasıl olurda(Zilhiccenin 9. günü)bu denli kutsallaştırılarak haccın o gün yapılmadığı takdirde geçerli olamayacağını söyleriz? Haccın kabul olabilmesi için bir günü ayıranlara lütfen dikkat edin, Allahın kuranda hiç bahsetmediği şeytan taşlamaya dört gün ayırabiliyorlar, ama hac görevinin kabulü için ise bir gün. Yorum sizlerin. Şimdi yavaş yavaş Yüce rabbin ayetleri sonunda söylediği gibi, bu söylenenleri düşünüp, akıl yürüterek Kuran ile karşılaştıralım, bakalım söylenenler ve uygulananlar kurana uygun mu? Hemen bir ayet geldi aklıma önce onu yazalım bakın yüzlerce yıl önce Rabbim o devrin insanlarının anlayacağı şekilde nasıl hacca gidilmesini anlatıyor. (Hac sur. 27: İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse derin vadilerden gelerek, yorgunluktan incelmiş binitler üzerinde sana ulaşsınlar.) Şimdi düşünelim çok da geriye gitmeden, yüz yüzeli yıl geriye gidelim acaba bahsettikleri arefe günü zilhiccenin 9. günü ayette bahsedildiği gibi yaya olarak, atla, eşekle, deveyle, at arabalarıyla hacca giden Müslümanlar o gün orada olabilirler mi dersiniz? Eğer gerçekten Rabbim yalnız o gün orada olmayan kimsenin haccını kabul etmiyorsa, sanırım milyonlarca Müslüman hacca gitmek için at arabaları, develeriyle yola çıkmış ama yollarda o güne yetişmek için ne zorluklar çekerek, o günde orada olamamış ve ne yapalım bu yıl hacı olamadık, o güne yetişemedik diyerek geri dönmüşmüdür dersiniz? Rabbim bu dini bu kitabı sizler için yemin olsun ki kolaylaştırdım diyorsa, bunu düşünmeyi bırakın aklımdan bile geçirmek rabbim e saygısızlıktır. Eğer böyle olduysa İslam ı bu hale getirenlerin bunun hesabını Rabbim e verebileceklerini sanmıyorum. Sizce İslam dini bu kadar zor ve pamuk ipliğine bağlı bir din mi? Elbette hayır İslam dini akla ve mantığa hitap eden, her sözü aklın ve mantığın süzgecinden geçirilmesini isteyen bir dindir. Hatırlayın Kur’an ayetlerini, rabbim ayetlerini gönderiyor ama sonunda bunu kayıtsız şartsız kabul edin demiyor ve bizlerin düşünmesini, akıl yürütmesini istiyor. Ama bizler ne yazık ki Allahın sözlerini aklın süzgecinden geçirdiğimiz halde, beşerin Kur’anda asla olmayan sözlerini aklın süzgecinden geçirmeden kabul ediyoruz, ne kadar akılsızca değil mi? Yukarıda Hac konusunda anlatılanlar asla Allah emri olmadığını ve Kuranda hiç bahsedilmediğini belirtmek isterim. Şimdi de Kur’ana bakalım ve Allah imkânı olanın gitmesini istediği bu yer hakkında neler anlatıyor onu görelim. Gerçekten çok kısa bir zaman dilimi içinde mi gitmemizi istiyor, yoksa geniş bir zaman dilimi ayırıp, o günlerde barış ve sükûneti emredip bizlere güzel bir ortam mı hazırlıyor onu görelim ve anlamaya çalışalım. (Tevbe 36: Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekûn savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.) Ayete baktığımızda Bir yıl içinde on iki ay olduğunu ve bunların dördünün haram ay olduğunu söylüyor. Demek ki bu dört ayda bir özellik var ama ne? Şimdide bunu arayalım. Daha önce geleneksel İslam günümüzde bu dört aydan ne anlamış ona bakalım ki, bizlerin değerlendirmesi daha gerçekçi olsun. (İslam dan önceki dönemde yani cahiliye devrinde de haram aylar vardı. Ve sadece bu aylarda kabile savaşları diner ve bu sayede ticaret canlanır, kafileler yolculuklarını rahatça yaparlardı. Panayırlar da bu aylarda açılırdı. Araplar panayırlarda Kâbe duvarlarına şiirlerini asarlardı. Haram aylar, hicri takvimdeki Muharrem, Zilkâde, Zilhicce ve Recep isimli aylardır. Haram aylarda günah işlemenin cezası, diğer aylara göre daha çoktur.) Yukarıdaki açıklamadan anlaşılacağı gibi, haram aylar sözünden genel anlamda bunlar anlaşılmış tabi günümüzde, elbette peygamberimizin ve ashabının bunu anlaması imkânsız. Bu sözler üzerinde düşünelim şimdi de. Allah haram ayları yalnız Araplara değil, tüm insanlığa seslenerek ayların sayısının oniki olduğunu ve bunlardan dördünün haram aylar olduğu açıklamasını yapıyor. Demek ki cahiliye döneminde insanların çok savaşçı olması ve o aylarda savaşı kesip ticaret yapması, alışverişi yapmasıyla haram aylarla direk bir ilgisi asla olamaz. Eğer bu mantıkla gidersek Allah Araplara bu ayda savaşmayın, diğer aylarda serbestsiniz demek istiyor anlamı çıkar ki, bu Kuran mantığına da uymaz. Şimdide Rabbin bizlere rehber, gönül gözü ve bir güneş olsun diye indirdiğini söyleyen KUR’ANA bakalım. Acaba haram aylardan neyi kastetmiş, neden o aylarda savaşı ve avlanmayı yasaklamış onu anlamaya çalışalım. (Hac 25: Küfre sapanlar, Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Hem sürekli içinde kalan hem dışarıdan gelen tüm insanlar için oluşturduğumuz Mescid-i haram'dan da geri çeviriyorlar. Kim orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona acıklı bir azabı tattıracağız.) Önce bu ayeti anlayalım, burada anlatılmak istenen çok önemli bir konu var. İnsanların hac görevini yapması için Mescid-i haram a gitmek isterken bir engelleme var demek ki. Allahın emrettiği hac yolundan engellemekten, alıkonmaktan bahsediyor. Çünkü mescidi haram hac ziyareti için yapılmıştır. Devam edelim ayetlere bakmaya. (Maide 2: Ey iman edenler! Allah'ın ibadet, iyilik ve güzellik alâmeti kıldığı şeylere, çarpışmanın yasak olduğu haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklara, Rablerinden bir lütuf ve rıza niyaz ederek Mescid-i haram'a gelmiş olanlara saygısızlık etmeyin! İhramdan çıktığınız vakit avlanın. Bir topluluğun, sizi Mescid-i haram'dan uzak tutmak için sergilediği kötülük, sizi saldırganlık ve düşmanlığa sakın itmesin! Hayırda erginlik/dürüstlük ve takva üzere yardımlaşın! Kötülük/çirkinlik, düşmanlık/saldırganlık üzere yardımlaşmayın. Allah'tan sakının! Kuşkunuz olmasın ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.) Bu ayeti okuduğumuzda haram ayların hikmeti ve sebebi anlaşılmaya başladı sanırım. Önce çarpışmanın yasak olduğunu söylüyor ve dikkat edin haram aydan bahsederken Mescid-i harama gelenlere saygısızlık edilmemesini söylüyor ve bakın devamındaki cümlede önemli, ihramdan çıktığınızda avlanın diyor. Bizler hac görevinde biliyoruz ki avlanmakta yasak, o görev bittiğinde avlanmakta serbest oluyor. Ayete baktığınızda haram aya girildiği ve hac görevinin rahatça yapılması için önlemlerden bahsediyor. Demek ki savaşın yasak olması, avlanma yasağının tek sebebi Allahın emrettiği Hac görevini rahatça yapılabilmesi nedeniyledir. Devam edelim kurana danışmaya. (Bakara 217: Sana haram ay ve onda savaşma hakkında soru yöneltiyorlar. De ki: "Onda savaş, büyük bir günahtır. Allah yolundan engellemek, O'nu inkâr etmek, Mescid-i Haram'a gidişi engellemek ve halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük bir günahtır. Fitne ise, adam öldürmekten daha büyük bir kötülüktür. Onlar güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşı sürdürürler, sizden her kim de dininden döner ve kâfir olarak ölürse, bunların yaptığı bütün iyi işler dünya ve ahi rette boşa gitmiştir ve artık onlar cehennemliktirler, hep orada sonsuza kadar kalacaklardır.) Yukarıdaki apaçık ayeti gördünüz ve bakın ne diyor Rabbim bu konuda soru soranlara? Haram aylarda savaşmanın büyük günah olduğunu belirtiyor. Sebebini de açıklıyor Rabbin emrettiği Allah ın yolu olan Hacca gidenleri engellemenin günahından bahsediyor. Ayetin devamı da bu söylediklerimi açıklıyor. , Mescid-i Haram'a gidişi engellemek Allah katında daha büyük günahtır diyor. Mescid-i harama ne için gidiyor Müslümanlar? Elbette Rabbin emrini yerine getirmek HACI olmak için. Demek ki Rabbin haram ayları oluşturmasının sebebi inananların rahatça hacca gidebilmeleri içinmiş. Devam edelim Rehber Kurana danışmaya. (Bakara 197: Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda haccı kendisine gerekli kılarsa hacda kadına yaklaşmak, kötülüğe sapmak, kavga ve çekişmeye girmek yoktur. İyilik olarak yaptığınızı Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır. Ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının.) Yukarıda açıkladığımız ayetlerin destekçisi ayet ise, bakara suresi 197. ayet. Yukarıda haram ayların hac görevini yerine getirmek için rabbin tahsis ettiğini söylemiştik. Bu ayetten de çok net, açık anlaşılıyor ki, rabbin ayların on iki olduğunu ve bunların içinden ayrıcalıklı dört ayın olduğunu, bunlarında haram aylar olduğunu söylemişti. İşte bilinen aylar sözünden de daha önce bahsettiği dört ay olan haram aylar olduğunu anlaşılıyor. Kim bu aylarda haccı kendisine gerekli kılarsa diyerek, haram ayların içinde hac görevini yapabileceğimizi açıklıyor bizlere. Değerli Dostlar İşte Yüce Rabbin Kuranda HAC konusundaki emirleri, işte beşerin tüm İslam âlemine sıkıştırılmış, izdiham içinde geçirilen o bir günün olmazsa olmazı. Şimdide size son olarak bir ayet hatırlatmak istiyorum. Lütfen iyice okuyun acaba hac görevi en az kaç gün olabiliyormuş görün. Birde Günümüzde binlerce lira vererek 20–25–30 gün mecbur edilen zamanı düşünün, bazı gerçekleri daha iyi anlayacaksınız sanırım. (Bakara 203: Allah'ı sayılı günlerde anın. Kim hemen iki gün içinde işini bitirirse ona günah yoktur. Kim de bunu geciktirir-ertelerse, sakınıp korunduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah'tan sakının ve bilin ki, siz O'nun huzurunda haşredileceksiniz.) Rabbim her şeyden nice örnekler verdim dediği kuranda, hacca gittiğinizde iki günde bu görevi yapıp dönmemizde hiçbir sorun yoktur diye açıklama yapıyor, elbette daha fazlada kalabilirsiniz diyor. Şimdi düşünelim Rabbin emirlerini. Hacca gidebilmemiz için yılın dört ayını tahsis eden Rabbim, burada en az iki günde hac ziyaretini bitirebileceğimizi açıkça belirttiği halde, bizler neler yapıyoruz günümüzde hatırlayalım. Yılın bir günü olan arefe günü (Zilhiccenin 9. günü) vakfesi yapılmayan hac geçerli değildir diyebiliyoruz. Rabbim asla böyle bir kural koymadığı halde buna inanıyoruz. Peki, Kuranı rehber almadığımızda başımıza neler geliyor dersiniz? Hac esnasında büyük bir izdiham ve örneklerini hatırlayın bu izdihamlarda ölen yüzlerce, binlerce Müslüman. Yılın bir ayı içine sıkıştırılan bir programla büyük ücretlerle hacca gidiş. Bu yüzden maddi durumu orta halli olanların gidememesi. Kısa bir zaman içine sıkıştırıldığı için imkânı olan insanların bile istediklerinde gidememesi ile karşı karşıya kalıyor Müslümanlar. İşte Kuranı rehber almadığımızda varılan sonuç. Peki, Kuranı rehber alsak nasıl olurdu? Yılın dört ayına bölünmüş bir hac planı. Bir hafta ya da on günlük hac ziyaretleri ile hem çok ucuz bir fiyata her kez gidebilecek, hem de tüm İslam âlemi, istediği zamanda sınır konmadan rahatça Allahın emrini yapabilecekti. İşte beşerin sözlerine göre iman, İşte Yüceler yücesi Rabbin kitabına göre kolaylaştırılmış iman. Yorum sizlerin. Ben Kurandan anladıklarımı sizlerle paylaştım, Rabbim varsa hatalarım beni affet. Sizlerde bu söylediklerimin doğru olup olmadığını kuranı anlayarak okuyun, araştırın ve öyle kabul edin. Eğer Allahın rehberine bakmak zor geliyor da, beşerin sözlerine inanmak sizin için daha kolayınıza geliyorsa, bu imtihanın sonucunu asla bilemezsiniz. Huzura divan durduğumuzda memnun olmak ve sevinmek istiyorsak, rabbin kelamını anlamaya çalışalım, onun onayından geçmeyen sözlerin ve bilgilerin ardı sırada gitmeyelim. Dilerim Rabbim gönül gözümüzü açık tutar, dilerim Rabbim Kuran gerçeklerinin artık farkına varan bir toplum haline getirir bizleri. Yoksa işimiz o kadar zor ki. Rabbim ne olur gerçekleri görmemizi sağla, bize katından bir güç ver. Kur’anı devre dışı bırakmış biz kullarını affet ve onun ipine sarılan kulları arasına kat bizleri. ÂMİN. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
Zümer suresi Bizlere neler anlatıyor? Bizler hayatımızın beşeri yönünü çok düşünen, onu memnun etmek onu hoşnut kılmak için, en güzel yiyecekleri, giyecekleri, malı mülkü almak adına çırpınan, hatta bu yolda kanun kural tanımayan bir yapıya sahibiz. Her ne hikmetse sonu olan bedeni, bu denli hoşnut etmek için çırpınan bizler, acaba ölümsüz ruhumuz için neden çok fazla bir şey yapmayız, işte bunu doğrusu anlamış değilim. Rabbim sizlere asla taşıyamayacağınız yük yüklemem, çünkü sizler çok zayıf yaratıldınız, onun için sizlere yemin olsun ki kolaylaştırdığım bir din, bir kitap gönderdim der bizlere. Bizler bu sözlere gözlerimizi kapamış, kulaklarımızı tıkamış, beşerin zorlaştırdığı dini fark etmeden, asla göremez olmuşuz gerçekleri, çünkü rehberle aramıza girilmiş ve irtibatımız onunla artık kesilmiştir de ondan. Bugün sizlerle Zümer suresinde geçen ayetleri iyice okuyup, hatırlayıp Rabbin özellikle bizleri kur’ana nasıl yönlendirdiğini, davet ettiğini, birlikte anlamaya çalışalım. Zümer 1: Bu kitabın indirilişi, güçlü, hikmet sahibi olan Allah tarafındandır. 2. Emin ol, Biz sana kitabı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız O'na halis kılarak Allah'a ibadet ve kulluk et. 3-İyi bil ki halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka bir takım dostlara tutunanlar da şöyle demektedirler: "Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. şüphe yok ki, Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyle hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz. Önce yukarıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Rabbim kur’anı güçlü ve hikmet sahibi Allah tarafından indirildiğini, bu kitabın hakkıyla yani adaletle doğrulukla indirdiğini, onun içindir ki dini yaşarken, anlatırken yalnız ve yalnız Allahın halis, katıksız, saf kitabına yani kur’ana dayanarak, onu rehber alarak onun emirlerine uygun Allah a ibadet ve kulluk et diyor. Devamındaki cümle ise, gerçekten çok dikkatle düşünmemiz gerekiyor, bakın ne diyor Rabbim? (İyi bil ki halis din ancak Allah'ındır.) Ayette ne diyordu, katıksız halis din indirilen kitaptadır, ona uyarak ibadet edin, hiçbir beşeri katkı yapmadan, saf ve duru bir iman ile ibadet edin diyor Rabbim. Peki, bizler ne yapıyoruz, beşerin sözlerini halis, katıksız, saf olan rabbin dinine, kitabına karıştırıp tertemiz dupduru suyu bulandırmıyor muyuz? Şimdide ayetin devamındaki sözleri çok ama çok iyi düşünelim, bakın Rabbim bizleri nasıl uyarıyor? (O'ndan başka bir takım dostlara tutunanlar da şöyle demektedirler: "Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.) Demek ki din ve iman adına, güvenilecek dayanılacak yardım istenecek yalnız ve yalnız Rabbim benim diyor, sakın bir başkasına tutunarak ardından gidilerek, onun sözlerine hiç kuşku duymadan inanıp ve güvenip, sizi Allaha yaklaştıracağım diyenlerin ardı sıra gitmeyin diyor Rabbim çok açık ve net. Böyle insanları yalancı ve nankör olarak tanımlıyor. Rabbin bu çok önemli ihtarını, uyarısını geri dönüşü olmayan yola girmeden önce, lütfen çok ama çok iyi düşünelim. Zümer 11: De ki: "Ben Allah'a dini kendisine halis kılarak ibadet edeyim diye emrolundum. Zümer 14: De ki: 'Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim. Zümer suresi 11 ve 14. ayette özellikle Rabbim bizlerin dikkatini çekerek, DEKİ ONLARA diyor. Peki, ne söylemesini istiyor Allah elçisinin bizlere burası önemli. Ben İslam dinini, Rabbin kur’anda indirdiği saf, duru, katıksız, kolaylaştırılmış haliyle yaşayarak, emrolunduğu gibi, Rahmana ibadet ederim diyor ve aynı konuyu tekrar ediyor. İlkinde bunu bizzat uygulamak için emrolunduğunu söylüyor, diğerinde ise bende bunu yapar, yani Rabbe halis kılarak, onun kur’anda emrettiği gibi ibadet ederim diyor. Bu sözler üzerinde sanırım çok düşünmemiz gerekecek. Zümer 18: Onlar ki, sözü dinler de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri. Yukarıdaki ayete lütfen dikkatle bakmanızı ve düşünmenizi rica ediyorum sizden. Rabbim öyle bir toplum var ki diyor, onlar sözü dinler de onun en güzeline uyarlar diyor. Peki, bahsettiği sözü dinleyenler ve de onun en güzeline uyanlar derken Rabbim nereden ya da kimden bahsediyor? Elbette KUR’ANDAN. Demek ki Rabbin sözünü dinleyen kur’ana uyan toplumlarmış. Zaten elçisi de bizleri kur’ana davet etmiyor muydu? Ayetin devamına bakalım. Sözü dinleyip kur’ana uyanlar için bakın Rabbim ne diyor? Allahın kılavuzladıkları yani doğruya sevk ettikleri, işte bunlar akıl ve gönül sahipleridir diyor. Şimdi de bizlere öğretilenleri hatırlayınız, kur’an için özet bilgidir diyenler, orada her şeyin olmadığını söyleyenler, kur’anı herkes anlayamaz veli insanlar anlar diyenlerin sözleriyle Rabbin sözleri örtüşüyor mu? Akıl ve gönül sahipleri doğruyu ona uyarak (kur’ana) bulacağını söylüyorsa Rabbim, bizzat müracaat etmemiz gereken kitabın, Kur’an olduğu çok açık değil midir? Zümer 23. Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz. Zümer suresi 23. ayeti dikkatle okuyup düşünene çok şeyler anlatıyor. Allah sözün en güzelini, hiç bıkmadan okunacak bir kitap olarak indirdiğini söylüyor. Dikkat edin Rabbinden korkan, bu kitabın etkisiyle tüyleri ürperir ve bu kitap ile gönüller yumuşar diyor. Şu sözler çok düşündürücüdür. (İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir.) Rabbim çok net ve apaçık KURAN Allah ın dilediğini bu kitapla doğru yola iletir bunun için rehberidir diyor. Peki, daha önce hatırlattığım konuyu tekrar söylemek istiyorum, Rabbim kur’an için doğru yola iletecek hidayet rehberidir diyor, birileri ise bizlere yıllarca kur’an ile yalnız olmaz, orada her şey yazmaz diye öğretmediler mi? Rabbim ne diyor, bizler nelere iman ediyoruz? Bu durumda bizlerin hidayete ermesi, rabbin doğru yoluna ulaşması mümkün mü? Yukarıdaki ayeti çok daha iyi düşünerek, sanırım aklımızı başımıza almanın zamanıdır derim. Bakın Rabbim ne diyor? Zümer 27: Yemin olsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. Nasıl olur, rabbim kur’anda insanlara her türden örnekleri verdik ki düşünüp öğüt alsınlar diyor, birileri bize Rabbin söylediklerinin tamamen tersini söylediklerinde, acaba niçin Rahmana inanmak yerine beşerin sözlerine inanıyoruz, bunu anlayan ve düşünen var mı? Zümer 41 Kuşkusuz, bu Kitap'ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin. Zümer suresi 41. ayette Rabbim kur’anı insanlar için hak olarak yani adalet, doğruluk, şaşmaz kanıt olarak indirdik. Kim bu kitaba uyarsa doğruyu seçmiş olur kendi yararınadır. Kim bu kitaptan saparsa aleyhinedir diyor ve elçisine, sen hak ve hakikat kaynağı kur’anı tebliğ et, üzme kendini çünkü onların vekili değilsin. Herkes yaptıklarından hesaba çekilecektir. Dikkat edin Rabbim doğruluk kaynağı şaşmaz hak ve adalet timsali Kur’ana sarılmamızı nasıl güzel anlatıyor, ya bizlere öğretilenleri hatırlayın, hiç bağdaşıyor mu Rabbin sözleriyle? Zümer 46: De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin. Zümer suresi 46. ayet aslında günümüzde yapılan büyük bir yanlışa cevap veriyor. Bizlerin peygamberimizden sonraki dönemler için, aramızda din ve iman adına ya da adalet adına ayrılığa düştüğümüz, anlaşamadığımız konular hakkında bakın nasıl bir yol öneriyor bizlere.( Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.) Demek ki Rabbim bizlere asla başka bir kaynak gösterip, onunla çözümleyin demiyor. Sizler aranızda kendi adalet anlayışınızla çözemediğiniz konuların hükmünü her şeyi gören ve bilen Allah mutlaka hükmedecek ve hükmünü verecektir diyor. Tam burada Nur suresi 54. ayet geldi aklıma onu da hatırlatmak isterim. Nur 54: “Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin” de. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir. Nur suresinde Rabbim bakın peygamberimiz devrinde kitabın, İslam’ın tebliği konusunda Müslümanları ne kadar çok açık ve net uyarıyor.Allaha ve peygamberine uyun, peygamberin görevi ona verilen görevi yapması, sizin göreviniz de size yükleneni yapmaktır. Peygambere itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz çünkü ona düşen ancak apaçık bir tebliğdir. Demek ki peygamberimizin sağlığında bizzat ona müracaat var, hatta birçok ayetinde onun verdiği kararlara uymak var. Tekrar hatırlatıyorum tüm bunlar peygamberimiz yaşadığı dönemler için. Daha sonra ise aranızdaki anlaşmazlıklarda eğer sonuç alamadıysanız, onun hükmünü Allaha bırakın diyor. Peygamberimizin yaşadığı dönemde ise sorunlarınızı elçime iletin ve onun verdiği kararlara uyun diyordu Rabbim hatırlayınız. Bu farkı çok iyi düşünelim ve doğru anlamaya çalışalım. Zümer 55: Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tâbi olun. Zümer suresi 55. ayet bizleri çok açık ve net bir şekilde uyarıyor ve bakın ne diyor? Ansızın azap gelmeden önce size indirilenin en güzeline KURANA tabi olun. Doğrusu ne söyleyeceğimi bilemiyorum, çünkü bu kadar açık ayetler dururken, bizler hala biliyorum bu ayetlerin hiç birisini dikkate almadan, beşerin öğretisine inanmaya devam edeceğiz. Rabbim hesap günü gelmeden size indirilen kur’ana tabi olun diyor, ama bizler kur’anda her şeyin olmadığını, onun için gösterilen birçok kitaplara da sarılmamız gerektiğini söyleyenlere inanmaya devam ediyoruz ve devam edecek gibide görünüyoruz. Rabbim ne olur yardım et bizlere. Acaba rahman onlarca yüzlerce ayetinde bizlerin kur’andan sorumlu olduğumuzu söyledikten sonra, başka kitaplardan, kur’anın hüküm vermediği konulardan hesaba çeker mi bizleri? Bu sorunun gerçek cevabını bulan doğru yolu bulacaktır. Zümer 69: Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar. Bu kadar açık bir ayet varken boş sözlerin, kur’ana uymayan onun onayından geçmeyen sözlerin, bilgilerin peşinden koşuyorsak, söyleyecek söz yok demektir. Bakın Rabbim hesap günü gelip çattığında, KURAN ORTAYA KONMUŞ peygamberler, tanıklar gelmiş ve hakla hüküm verilmiştir diyor. Dikkat edin KURAN ortaya konuyor. Ana yasa, yargılanacağımız, berat edeceğimiz ya da ceza alacağım tek kitap KURAN diyor Rabbim. Çok açık ve net anlaşılmıyor mu sizce? Bizler bu dünyanın güzelliklerine, zevkine, mutluluğuna o kadar alışmış ve hoşnut olmuşuz ki, tüm bunların geçici olduğunu hepsinin bir sonu olduğunu bile düşünmek, aklımıza getirmek istemeyiz. Hâlbuki Rabbin önerdiği güzellikler, zevk ve mutluluğun asla sonu yoktur, geçici değildir bizler için. Gelin bu Dünyanın ve hayatın geçici mutluklarına kanarak, aldanarak onun başımızı döndürmesine izin vermeden, beşerin nutuklarına, sözlerine kanmayalım. Eğer bunlara kulak verirsek ebedi, sonsuz mutluktan uzaklaşacağımızı bilelim. Ebedi sonsuz, mutluluğu kazanmak istiyorsak, Rabbin kur’anda önerdiği yolu aklımızla bulalım ve Rahmana kulak verelim, işte bu yol bizleri sonsuz mutluluğa ulaştıracaktır. Kendimize yeni bir din yaratmayalım, Rabbin apaçık çok parlak halis, katıksız dinine tabi olalım. Rabbin huzurunda dimdik durmak istiyorsak şunu hiç unutmayalım; Rabbin önerisi KUR’ANA SARILMAKTIR, bizler yeni kitaplar yaratmaya çalışmadan, yaratılanı kur’andan görüp, anlayıp yaşamaya çalışmalıyız. Kurtuluşumuz kur’anda ise sarılacağımız kitabın değerini bilerek, onun çizdiği yoldan gidelim. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
DİNDE ZORLAMA YOKTUR.....
Aşağıdaki yazıyı yazmama neden olan, bir arkadaşımızın Kur’an dinde zorlama yok tur der, ama Tevbe suresinde bir ayetindeyse; (kendilerine kitap verilenlerden Allah a ve ahi ret gününe inanmayan, Allah ve resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçük düşürülüp elleriyle cizye verinceye kadar savaşın'(tevbe suresi 29. ayet) Şeklinde bir ifade var. Bu ifade dinde zorlama yoktur ifadesiyle çelişmiyor mu diye sormuş. Bende bahsedilen bakara suresindeki dinde zorlama yoktur sözü ile tevbe suresindeki savaş halinin hiçbir benzerliği olmadığını, tam tersine Tevbe suresinde peygamberimize açılan bir savaşın olduğunu, ayetleri örnek göstererek anlatmaya çalıştım. Gelelim Tevbe suresine, çok ilginçtir Allahın adıyla başlamayan tek suredir. Bu surenin, bir önceki surenin devamıdır diyende var. Surenin ismine ve içeriğine baktığınızda genelde anlatılan, müşriklerin Allah elçisine karşı birlik olup, savaş verdiği anlatılır. Rabbimde elçisine bu sureyle, ayetlerle yardım etmek ve ona çevresinden kendisini savunacak, savaşacak insanların toplanmasında yardımcı olmuş ve onları ikaz edip, elçisine yardım etmelerini sağlamıştır. Sureden bazı alıntılar yaparak surenin genelde ne anlatmak istediğini anlamaya çalışalım isterseniz. İlk ayetinde bakın nasıl bir uyarı var; Tevbe 1: Allah ve Resulünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ihtar. Yukarıdaki sözler, peygamberimizin karşısında savaş halinde olan müşriklere bir ihtar olarak söyleniyor ve bakın ne diyor devamında? Tevbe 2: (Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir. Anlaşılıyor ki Allah resulü iman etmeyenlerle savaş halinde, fakat haram ayların girişiyle savaşa ara verilmiş. Fakat bu aranın sonunda iyi bilin ki siz bizleri aciz bırakamazsınız. Bizler rabbin yardımıyla, sizleri perişan edeceğiz diyor. Demek ki haram ayların girişiyle yapılan ateş kes bitiminde savaşa devam etmek üzere ara verilmiş. Tevbe 5: O haram aylar çıkınca artık müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun! Eğer tevbe edip namaz kılar ve zekâtı verirlerse, onları serbest bırakın; çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir. Yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı gibi, haram ayların bitimiyle savaş başlıyor ve Rabbim iman edenlere savaş açanlara karşı, savaşılmasını ve nerede bulursanız öldürün emrini veriyor. Eğer tövbe ederlerse de affedilmesi şartını da getiriyor. Tevbe 6: Ve eğer müşriklerden biri senden aman dileyerek yakınına gelmek isterse, Allah'ın kelamını dinleyebilmesi için ona aman ver, sonra onu güven duyacağı yere kadar gönder; çünkü onlar gerçeği bilmez bir toplulukturlar. Şimdide yukarıdaki ayete bakalım. Dikkat edin müşriklerden birisi senden izin isterde yanına yakınına gelmek isterse, ona izin ver ki senden istifade etsin kur’andan nasiplensin diyor. Ayetin sonundaki cümle İslam dinine davetin, zorla olmayacağının kanıtıdır bakın ne diyor?( sonra onu güven duyacağı yere kadar gönder.) Demek ki zorlama yok, ama sana savaş açana da aman dilemek, affetmek yok diyor Yaratan. Tevbe 7: Müşriklerin, Allah katında peygamber yanında bir antlaşması nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram'ın yanında antlaşma yaptıklarınız başka. Onlar size dürüstçe davrandıkça siz de onlara dürüst davranın. Şüphe yok ki, Allah hiyanetten sakınanları elbette sever. Yukarıdaki ayeti dikkatlice düşünelim. Mescidi-haram ın çevresinde yine Müslüman olmayan peygamberimize iman etmeyen guruplar var. Bakın onlara karşı nasıl davranılmasını istiyor? Onlar size dürüstçe davranırsa sizde onlara dürüst davranın. Allah hıyanetten sakınanları sever diyor. Orada olanları zorla Müslüman yap demiyor. Sana dokunmayana sende dokunma diyor. Tevbe 12: Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler Yukarıdaki ayet aslında her şeyi çok net açıklıyor bakın ne diyor Rabbim? Eğer sizinle yaptıkları anlaşmadan sonra dininize yani iman eden sizlere saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onlar sözlerinde durmazlar güvenilir insan değillerdir diyor. Bu şekilde davranırda onlara hak ettiği şekilde karşılık verirseniz bir daha aynı hatayı yapmazlar diye de açıklama yapıyor. Buradan da anlaşılıyor ki, iman eden bir Müslüman hiçbir neden yokken sırf iman etmedi diye, hiçbir zaman saldırmak onu öldürmek zorla Müslüman yapmak asla dinimizde yoktur. Ancak saldırana, savaş açana karşı cevap vermek hatta öyle bir cevap verilmeli ki diyor Rabbim, bir daha böyle bir hata yapmasınlar ders alsınlar diyor. Şimdi yazacağım ayet ise biraz önce söylediklerimi çok daha net açıklıyor, iman edenlere savaş açanlara karşı nasılda çağrıda bulunup elçisine yardımcı oluyor. Tevbe 13: Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah'tır. Sözlerinde durmayan resulü, Allah elçisini yurdundan çıkarmak isteyenlere, ona savaş açanlara karşı savaşmayacak mısınız diyor rabbim. Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı onlardan korkuyor musunuz yoksa diyerek iman edenleri güç birliğine çağırıyor. Demek ki iman etmedi diye hiç kimseye durup dururken savaş açmak yok, tam tersine müşriklerin açtığı savaşa karşı kendilerini savunmak var. Yine bu ayetlerin devamındaki birçok ayet iman edenleri müşriklerin açtığı savaşa karşı savunmak adına savaşmaya davet ediyor. Hatta 24. ayette malın mülkün tatlı geldiği için savaştan kaçanların sonlarının iyi olmayacakları anlatılıyor. 25 ve 26. ayetlerde daha önce savaşlarda sizlere yardım ettim yine yardım ederim diyerek onları teşvik etmektedir. Toplumu, peygamberimize karşı savaş açan ve onu öldürmek ve bulunduğu yerden kaçırmak isteyenlere karşı çok sert önlemler alınmasını isteyen rahman, en son olarak bakın çok sert ve kesin bir tedbir alınmasını istiyor. Tevbe 28: Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar! Eğer yoksulluktan korkarsanız bilin ki, Allah dilediği takdirde sizi yakında lütfundan zengin edecektir. Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. Yaratan elçisine savaş açan müşrikler için onlar bir pisliktir diyor ve onları o devrin en kutsal yeri olan Mescidi-haram a sokmayın diyor. Çünkü o devirde ekonomik olarak ticaretin en canlı ve paranın daha çok kazanıldığı hareketli bir yeriydi bu bölge, onun içindir ki iman etmeyenlerin buradan istifade etmesini ve burasının kutsallığını kirletmesini istemiyor Rabbim. Tevbe 29: Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahi ret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. Yukarıda ayetle rabbim son noktayı koyuyor ve elçisine savaş açmış müşrikler için kesin emrini verip, madem sizlere savaş açıp bana karşı geliyorlar, o zaman sizde onlarla iman edinceye kadar savaşın diyor. Buraya kadar tüm ayetleri hatırlayalım, hepsinde peygamberimize karşı açılan bir savaş var. Hiçbir zaman peygamberimiz inanmayanlara karşı neden inanmıyorsunuz diye bir savaş asla açmamıştır. Yapılan savaşların hepsi, tamamı kendilerini savunmak adına yapılmıştır. Bakara suresi 256. ayette Rabbim dinde zorlama yoktur, çünkü doğru bilgi yalan ve yanlıştan ayrılmış apaçık önümüze sunulmuştur der bizlere. Doğru bilginin kimseden korkusu olmaz dimdik ayakta gururla durur, ama yalan ve yanlış bilgi doğru bilginin karşısında yok olacağından, yerini koruyabilmek için kargaşa çıkarıp telâşe düşecektir. Yanlış bilgi sahibinin kafası doğru bilgi ile karşılaştığında karışacaktır, eğer aklını devreye sokarsa bu insan gerçeklerin farkına varacaktır. Her insan yaptıklarının karşılığını görecektir dedikten sonra din ve iman adına kimin takvaca üstün olduğunu yalnız ben bilirim der Rabbim. Hiç kimsenin ardı sıra gitmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim diye uyarır bizleri. İslam öyle bir din, kur’an öyle bir kitap ki, yeter ki onu anlamak için uğraş verelim, O bize sorduğumuz her soruya cevap verecektir diyor rabbim. Kur’anın ayetlerini doğru anlayabilmemiz için, mutlaka bir bütün olarak düşünmeliyiz. Kur’anda asla çelişki yoktur, çelişkiyi yaratan bizler sırf beşerin öğretisini doğrulamak adına, kelimelerden ve cümlelerden alıntı yaparak onlara anlamlar vermemizden doğmaktadır. Bununda çok büyük bir günah olduğunu ve bizleri kur’andan uzaklaştırdığını unutmayalım. Rabbim yardımcımız olsun, kur’an nuruyla nurlandırsın inşallah bizleri. Artık ona gereken önemi verelim de, Rabbim içine düştüğümüz yalan, yanlış ve fesat ortamından kurtarsın bizleri, yoksa işimiz o kadar zor ki. Boğazımıza kadar haramın bataklığında boğulduğumuzun farkında bile değiliz. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KILAVUZU KARGA OLANIN......
Güzel tespitleriniz için teşekkür ederim. Bizler birilerinin dürtüsüyle değil, kendi aklımızla yaşamaya başladığımızda herşeyin çok daha farklı olduğunun farkına varacağız. İşte problemde buradan kaynaklamıyor, acaba farkına varacakmıyız? Rabbim yardımcımız olsun, SAYGILARIMLA Halukgta
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
KIYAMET SURESİ 16-17-18-19. AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR? Kıyamet suresi 16–17–18–19. ayetleri delil göstererek, işte demek ki kur’an okunduğunda anlaşılması zor bir kitap ki, Peygamberimiz bile önce ayetleri okuduğunda anlayamamış, ona kur’an dışından daha sonra ayrıca ayetler öğretilmiştir, detaylıca bilgi daha sonra verilmiştir deniyor. Önce ayetleri yazalım ve Rabbin yardımıyla kur’anı bir bütün olarak düşünerek, tabi aklı ve mantığı da bir kenara koymadan ayetleri anlamaya çalışalım Allahın izniyle. Kıyamet 16: Onu aceleye getiresin diye dilini onunla hareketlendirme. 17: Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. 18: O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. 19: Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir. Yukarıdaki ayetleri okuduğumuzda, rabbin elçisine önce sakin ol diyor, telâşe gerek yok, çünkü biz onu sana indirdik ama tüm bunları unutacağım telâşe sine düşmene gerek yok. Kitabı sana indiren biziz, onu okuduğumuzda iyice dinle, takip et. Ayetlerin sonunu bekle çünkü biz sana her şeyi açıklayacağız. Kıyamet 19. ayette geçen onu açıklamak bize aittir sözüne bunun dışında anlamlar verdiğinizde kur’anın özüne ve onlarca, yüzlerce ayetine ters düşer. Bu sözden anlaşılması gereken, ilk okuduğunuzda anlayamadığınız konuları biz daha sonra göndereceğimiz ayetlerle açıklayacağız, sizlere izah edeceğiz örneklerini vereceğiz anlamındadır. Aşağıdaki ayetler bunun kanıtıdır. Bakın Rahman kur’an ayetlerini yine kur’an içinde verdiği değişik örneklerle nasıl açıkladığını anlatıyor. İsra 89: Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. Kehf 54: Andolsun, bu Kur'an'da insanlar için her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsan, her şeyden çok tartışmacıdır. Nur 34: Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren ayetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik. Demek ki Rabbim onu açıklamak bize düşer derken, Kur’an ayetlerini yine kitabın içinde gönderdiği diğer ayetlerle açıkladığını, örneklerle izah ettiğini belirtiyor. İki düşünceyi de düşünmek ve kur’an süzgecinden geçirmek bizlerin doğruyu bulmamıza yardımcı olacaktır. Önce benim açıkladığım düşünceye başka bir kur’andan delil daha arayalım. Bakın Rabbim kur’an indirilirken tedirgin olan hatta şaşıran topluma, Rabbim açıklama ihtiyacı duyuyor, bakın ne diyor ayet? Maide 101; Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir. Yüceler yücesi Rabbim öyle bir kitap göndermiş ki, aklını kullanan ve onu anlamak için müracaat edenlerin tüm sorularına cevap veriyor. Beşerin rivayetlerini doğrulamak adına kur’ana bakanlara da, tam istedikleri cevabı verip onları oyalıyor, daha açıkçası Rabbim insanların niyetine göre amellerini yönlendiriyor. Allah bu durumdan bizleri korusun. Bakın Rabbim hem elçisine hem de o günkü topluma kur’an indirilirken, ayetlerin bazıları için tedirgin olanlara, bazı konuların hükümleri hoşlarına gitmeyenlere ne kadar güzel açıklama yapıyor ve ne diyor? ( size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti.) Rabbim burada eski inançlarının hükümlerinin kaldırıldığını, onun yerine başka hükümler geldiğini gördüklerinde toplum önce yadırgamış ki, Rabbim böyle bir ayet indirme gereği duymuş elçisine. Ayet indirilirken sormak istediğiniz bir konu varsa elbette o zaman sorun size nedenleri, sebebi açıklanır diyor. Demek ki burada açıklanan kur’an dışından başka bilgilerin, hükümlerin verilmesi değil, ayetlerin değiştirilmesi ya da kaldırılması esnasında sorulan sorulara cevaplar ve o günkü toplumun şüphelerinin giderilmesi konusunda açıklamalardır diyebiliriz. Bu bilgiler bizleri ilgilendiren bağlayan konular olsaydı onlarda kur’anda yer alır açıklanırdı. Çünkü Rabbim uyarıyor ve diyor ki, bu soruları kur’an indirilirken sorarsanız cevap alırsınız, yoksa daha sonra sormayın diyor. Demek ki bu konular konuşulacak ya da sorulacak sorular değil ki, daha sonra sormayın diyor Rabbim. Nedenini de söylüyor ve Allah onları bağışladı, kaldırdı diyor. Demek ki Rabbin elçisine bir açıklama ve izahı var, ama o devrin kur’an indirildiğinde şüpheye düşen toplumu, hoşlarına gitmeyen ayetlerin sebepleri konusunda bir izah, açıklama olduğu buradan çok net anlaşılıyor. Şimdide diğer düşüncenin fikrini ele alalım. Diyelim ki onu açıklamak bize aittir sözünden, rabbim elçisine kur’an dışından da bilgiler, din adına hükümler vermiştir diyelim. Bunu kabul ettiğimizde, bakın onlarca hatta yüzlerce ayet devre dışı bakın nasıl kalıyor. Örnek verelim, eğer gerçekten bizler yalnız kur’andan sorumlu değil isek, Rabbim kur’an dışından kitabın ayetlerini açıklayıcı bilgiler verdiyse, yani kur’an dışından da hükümlerden sorumlu isek, aşağıda yazdığım ayetlere nasıl cevap vereceğiz? Buna inanmakla yüzlerce kur’an ayetlerine ters düştüğümüzü ve onları saf dışı bıraktığımızın farkında mıyız dersiniz? Zühruf 44: Ve muhakkak ki o (Kur'an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız. Nisa 174: Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. 175. Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir Ahzap 2: Rabbinden sana vahye dilene uy. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır Hicr 1. Elif, Lam, Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir. İbrahim 52: İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. Araf 170: Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, şüphesiz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz. Araf 174: Belki inkârdan dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz. Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar. Nisa 82.; Kuran'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başka birinin katından gelseydi, elbette ki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı Enam 98: O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık Yukarıdaki ayetler üzerine düşünelim, Allah Zühruf suresi 44. ayetinde hesap günü bu kitaptan sorgu suale çekileceksiniz yani bu kitaptan sorumlusunuz diyor. Bu durumda eğer Rabbim kur’an dışından da elçisine bilgiler vahye dip bizleri sorumlu tutsaydı böyle söyler miydi? Nisa 174. ayette Rabbim bizlere (size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince,…..) Ayette apaçık bizlere Allah kesin ve apaçık bir nur indirdim diyor, ona sarıldığımızda rabbe ulaşacağımızı belirtiyor. Eğer Kur’an dışından da sorumlu olduğumuz vahiy olsaydı Rahman böylemi söylerdi? Ahzap 2. ayette Rabbim (Rabbinden sana vahye dilene uy.) diye özellikle uyulacak kur’an olduğunu belirtiyor, bunun dışında da vahiyler olduğuna inandığımızda, ucu bucağı belli olmayan bir karanlığın içinde kaybolmaktan, asla kurtulamayız. Eğer kur’an bütünlüğünde apaçık ve anlaşılır olmasaydı Hicr suresi 1. ayetinde Rabbim böylemi söylerdi? (Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.) İbrahim suresi 52. ayet aslında çok açık bu sorumuza cevap veriyor bakın Rabbim ne diyor? (İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.) Demek ki uyarılacağımız kitap KURAN olduğu çok açık. Akıl sahiplerinin iyice düşündüklerinde öğüt alacakları bir tebliğ olduğunu söylüyor Rabbim kur’anın. Peki, Rabbim böyle apaçık söylediği halde, hala bizler nasıl olurda okunduğunda herkes anlayamaz, peygamberimiz bile anlayamamış da Allah kur’an dışından ayrıca gönderdiği vahiylerle anlamış diyebiliriz? Rabbin gönderdiği bildiriye, öğüde zor anlaşılır diyoruz farkında mıyız? Araf 170. ayette bakın rabbim nereye sarılmamızı emrediyor? (Kitaba sımsıkı sarılanlar.) Eğer kitap anlaşılması zor olsa neden Rabbim ona sarılın desin? Neden anlaşılması zor bir kitap gönderip bizleri ondan sonra da sorumlu tutsun? Araf 174. ayet bu kadar açık söylemesine rağmen, hala bizlerin gözlerini kapamasının anlamı nedir hiç düşünüyor muyuz? (Belki inkârdan dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.) Araf 185. ayet, peygamberimiz devrinde kur’anı yeterli görmeyip eski geleneklerini, inançlarını da yaşamak isteyen bırakmayanlara bakın Rabbim nasıl sesleniyor? (O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.) Sizce her şey çok açık olduğu halde, neden beşerin sözlerini doğrulamak adına, Rabbin ayetlerini görmezden gelerek, tam tersini yapıyoruz? Bu sözüyle bizlere her şeyin kur’anda açıklandığını söylemiyor mu sizce? İnanılacak sözün kuran olduğu apaçık açıklanmışken nedir bizlerin yaptığı bu açmaz, lütfen kendimizi, nefsimizi yargılayalım hesap günü gelmeden, emaneti teslim etmeden aklımızı başımıza toplayalım, yoksa geri dönüşü yola girdiğimizde halimiz nice olur dostlar? Nisa 82. ayette Rabbin belirttiği gibi, kur’an anlaşılması zor bir kitap olsa, şu sözü söyler mi? (Kuran'ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı?) Demek ki iyice okuyan anlıyor ki, Bizlere Yaratan bunu söylüyor. Enam suresi 98. ayette ise doğrusu ibretlik bir söz ile bakın bizlere ne diyor Rahman. (Anlayan bir toplum için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.) Sanırım rabbin söylediği gibi bizler anlayan bir toplum olmaktan çıkmışız ki Rabbin söylediklerinden hiçbir şey anlamadığımız gibi, onun sözlerinin tam tersini söyleyenlerin ardı sıra gidiyoruz. Rabbim bizleri korusun. Yukarıda verdiği ayet örneklerinden yüzlerce verebiliriz. Peki, bizler bu kadar açık ayetler dururken, sırf beşerin sözlerine delil aramak adına nelere inanıyoruz hiç düşünüyor muyuz? Bakın bunca ayeti bir kenara iterek, kıyamet suresi 19. ayette geçen, (Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.) cümlesini kendimize, beşerin öğretisine delil olarak alıp, Peygamberimize kur’an dışından da din ve iman adına bilgiler, hükümler geldiğinin deli olarak gösteriyoruz. Rabbim sizleri kur’andan hesaba çekeceğim, ondan sorumlusunuz ona sarılan bana ulaşır demesi görmezden gelinip, beşerin sözlerinin baş tacı edilmesi sanırım bizlerin gerçek İslam dan çokkk ama çokkk uzaklaştığımızın üzücü bir kanıtıdır. Ne yazık ki mahşer günü peygamberimizin söyleyeceği o söz gerçek olmuş gibi görünüyor. ( Furkan Suresi 30 ayet; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı bıraktılar. ) Ey Yüce Rabbim. Ne olur bizleri affet, biz kulların bu Dünyada bizlere bahşettiğin aklımızla değil, nefsimizle hareket eder olduk. Elbette bunu yaptığımız içinde senin rehberinden, güneşinden yararlanamadık. Sen anlamazsın dediler onlara inandık, önümüze koydukları kitapları senin kitabından sandık, ne olur O Yüce bağışlayıcılığınla bağışla bizleri, sen bağışlayıcısın sen affedicisin. Ne olursun artık gözlerimizdeki perdeyi, gönüllerimizdeki mührü kaldır. Biz ettik sen etme Yarabbi. Sana kavuşma günümüz gelmeden önce, KURAN GERÇEKLERİNİN FARKINDA OLMAMIZI SAĞLA BİZLERİN. SENİN HERŞEYE GÜCÜN YETER. ÂMİN. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AYETLER BİZLERE NE ANLATIYOR?
ARAF SURESİ 33. AYET BİZLERE NELER ANLATIYOR? Bugün sizlerle birlikte üzerinde düşüneceğimiz, Araf suresi 33. ayeti önce sizlere hatırlatmak istiyorum. Ayeti yazalım ve dikkatlice okuyalım. Acaba Yaratan bizlere bu ayetiyle neler anlatmak istiyor, onu anlamaya çalışalım Allahın izniyle. Araf 33; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. Yaratan HARAM sözcüğünü kur’anda çok önemli yerlerde kullandığını görürüz. Örneğin faizin haram olduğunu söyler kuran. Evlenilmeyecek kimseleri sayarken (Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları,…) diye sayarak bunlarla evlenmek haramdır der. Nikâhlı kadınlarla evlenmenin de haram olduğunu belirtir bizlere. Yenmemesi gerekenleri sayar ve bunların haram olduğunu belirtir. Zina yapmanın haram olduğunu da Rabbim kur’anda açıklar bizlere. Tüm bu ve buna benzer konuların çok açık bir şekilde haram kelimesiyle şiddetle yapılmasını istemediği konuların, haram sözcüğüyle yasaklandığını görüyoruz. Peki, yukarıda sizlere hatırlattığım Araf suresi 33. ayette ne anlatmak istiyor olabilir Rabbim haram kıldım sözünü kullanarak, gelin şimdide onu Rabbin önerdiği gibi, kendi irademizle düşünerek anlamaya çalışalım. Araf suresi 33. ayetinde Allah açık ve gizli kötülüklerin yapılmasını da haram sözleriyle bizlere açıklıyor ve şiddetle dikkatimizi çekiyor. Devamında ise dikkat ederseniz günah işleyerek haksız yere sınırı aşmanın da haram olduğunu belirtiyor. Burada haksız yere sınırı aşmak konusunu elbette çok geniş düşünebiliriz her konuda. Dini yaşarken de, kur’anda diğer ayetlerinde söylediği gibi, Rabbin koyduğu sınırları aşmanın, kur’anda belirttiği gibi, haram olduğunu anlayabiliriz. Allah a ortak koşmakta bir şirk olup buda haram olduğu dikkati çekilmektedir. Şimdide gelelim üzerinde durmak istediğim ayetin bahsettiği, Rabbin işaret ettiği diğer haramlara.( hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.) Rabbin dikkatimizi çektiği bu cümleler üzerine düşünmeye davet ediyorum sizleri. Allah, hakkında hiçbir bilgi vermediğim, ayet indirmediğim ve kendi katımdan açıklamalar yapmadığım konularda uydurulan sözlere inanarak konuşmanızı da HARAM KILIYORUM diyor. Değerli arkadaşlarım hakkında bilgi vermediğim sözleri üzerine düşünelim şimdide. Rahman bizlere bilgiyi nereden veriyordu? Bu çok önemli, en garantili ve sağlam bilgiyi nereden alıyorduk? Bu sorunun cevabı çok açık sanırım, elbette Rabbin koruması altında ki KUR’ANDAN. Şimdide ayette özellikle dikkatimizi çeken, hakkında açıklama yapmadığım konularda konuşulmasını haram kıldığını söyleyen Rabbim e karşı, bizler nasıl davranıyoruz bunu düşündük mü hiç? Rabbim haram sözcüğünü dikkat edin gelişigüzel kullanmamıştır kur’anda. Hatırlayın nerelerde kullandığını, birde ayette söylediği gibi hiç bahsetmediğim, açıklık getirmediğim halde bazı rivayetlere kanarak, peygamberimizin asla söylemesi imkânsız olduğu halde, onun sözleridir dedikleri bilgilere kanıp, bu sözlerin peygamberimizin sözleri sanıp anlatılanlara inanmıyor muyuz? Hatırlayın Yaratan Maide suresi 109. ayet, Enam 59, Enam 50. ayetlerde gaybı bilmem ben diyen peygamberimizin sözlerini çok iyi düşünmeli ve bizlere anlatılanları kur’an ayetleri ile karşılaştırmalıyız ki, şeytanın tuzaklarına düşmeyelim. Şeytan her zaman görünmeyen bir varlık değildir. Bazen insanında şeytanlaşmış olanını her zaman karşımızda olacağını unutmamalıyız. Bu ayeti Rabbim boşuna bizlere tebliğ etmemiştir. Kur’anın indirmediği bir bilgiyi, hükmü Rabbin hükmüymüş gibi gösterip, dinde, kur’anda varmış gibi anlatanlara inanarak, onların sözlerini dinden, imandan, kur’andan sanıp bir başkasına anlatmak ve inanmak ne derece büyük günah olduğunu artık lütfen düşünelim, hissedelim ve aklımızı başımıza toplayalım. Rabbin, Elleriyle yazarlar bunlar kur’andandır derler ikazını, asla unutmayalım. Unutmayalım ki, her gün belki de farkında olmadan, yüzlerce kez haramın içine, boğazımıza kadar battığımızın artık farkına varalım. Yaratan sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim diyorsa, O Yüce Rabbim vaadinde durandır. Rabbim kur’anın ipine sarılın diyorsa, sarılacağımız en güvenli ipin KURAN olduğunu unutmayalım. Onun onayından geçen her söz ve bilgi, zaten günümüze kadar kur’anın geçmişte toplumların İslam ı yaşadıkları örnekleridir, bunda hiç şüphe yok. Bunlarda başımızın tacıdır. Kur’ana uymayanları da çok iyice seçip, kur’anın süzgecinden geçirip, geçmişte yapılan yanlışları bizler tekrarlamamalıyız. Bizlerin İslam ı ne derece doğru yaşadığımızın örnekleri, bizden sonra İslam ı yaşayacaklara örnek olacağını unutmamalıyız. Bizler Rabbin indirdiği kitabı ve İslam ı ne kadar doğru anlar ve doğru yaşarsak gelecek nesle o kadar güzel örnekler bırakırız. İnsanoğlu taklitçi, kolaya kaçan, tartışmaya meyilli bir yapıda yaratılmıştır. Bizler eğer aklın yolunda birleşmeyip, bölünerek yaşadığımız İslam ın duvarlarını Kur’an harcıyla yapmazsak, gelecekte bırakacağımız nesle de bırakacağımız örneklerle, yıkık dökük, güvenilir olmayan bir dini miras bırakmış oluruz. Bizler nasıl geçmişimizi taklit etmeye çalışıyor ve onlardan örnekler almanın yollarını arıyorsak, yüzlerce yıl sonra bizlerin torunları da bunları yapacaklardır. Eğer geleceğe yatırım yapmak istiyorsak, kur’anın etrafında birleşmeliyiz. Rabbin emrettiği dini geleceğe taşımak istiyor ve peygamberimizin ümmeti olmak iddiasındaysak, onun tebliğ ettiği kitabın etrafında buluşalım, çünkü onunda başından ayrılmadığı ve ipine sarıldığı, tebliğ etmekle görevli olduğu kitabın KURAN OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. Rabbim cümlemizi kur’anın güneşinden, rehberliğinden istifade etmeye çalışan ve bu uğurda aklı ve fikriyle hareket eden kulları arasına, inşallah bizleri alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KILAVUZU KARGA OLANIN......
Biz insanlar gerçekten aklını en az kullanan ve gözleri ve duyguları ile iman eder olmuşuz. Allah aklını kullananlara hitap ettiğine göre, demek ki takip ettiğimiz yolda büyük sorunlar var demektir. Allah bizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitabı görmezden gelip ona hiç danışmadan, birilerinin etkisi ve sözlerine kanarak iman etmeyi daha çok önemsemişiz ki, onların sözlerini kabul eder olmuşuz. Çamaşır makinesi ya da herhangi bir elektronik eşya aldığımızda kullanma kılavuzunu tek kelime atlamadan okuyup, ev halkına aman dikkat edin bak buna dünya para verdim, bunu şöyle kullanacaksınız sakın yanlış kullanmayın, eğer kullanırsanız hesabını verirsiniz diye ev halkına tembihte bulunuruz. Bedenin ve ruhun sahibi Rabbin gönderdiği kullanma kılavuzunu ne yazık ki çoğumuz okuma gereği bile duymayız. Hâlbuki o kılavuzu okusaydık, bedeni ve ruhu nasıl daha iyi kullanacağımızı öğrenecektik, başımıza gelen onca üzüntüler, hastalıklar, yokluklar başımıza gelmeyecekti, ama bunun farkında bile değiliz. Beşerin makinesini alırken harcadıkları paranın etkisinden olsa gerek onca dikkati gösterenler, acaba Rabbin eserine neden hiç önem verip saygı göstermezler doğrusu anlamak o kadar zor ki. Her üretici ürettiği mal için kullanma kılavuzu yapar demiştik ve açık bir şekilde bizlere o malı iyi kullanmamız için rehber olur. Yani hangi dilde yazılırsa yazılsın her ülkede kullanan insan içindeki kılavuzdan malın nasıl kullanılacağını anlar. Hiçbir insan bu bilmem hangi ülkenin malı bu kullanma kılavuzu Türkçeye çevrildiğinde eksik çevrilmiştir mutlaka eksiktir demez ve okur. Bakın Allah da bizlere kuranı ne için gönderdiğini söylüyor. Casiye sur.20: Bu Kuran, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.) Sad sur.29: (Resulüm!) Sana bu mübarek Kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik. Sad sur.87: Bu Kuran, ancak âlemler için bir öğüttür. Zümer sur.27: Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kuran'da insanlara her türlü misali verdik. İbrahim Sur.52.ayet: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir. İsra sur.41: Biz, gerçeği, Kuran'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor. Araf Suresi 52 . Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o. Yukarıda yazdıklarımla kuran ayetlerini karşılaştırın, daha sonrada din adına bize öğretilenleri düşünün lütfen. Beşer ürettiği malın kullanma kılavuzunu her dile çevirip yazıyor ve tüm Dünya doğru kullanıyor anlıyor. Allah ta Kuranı indirmesinin nedenlerini açıklarken bakın ne diyor? (Bu Kuran, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur.) (aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.) (öğüt alsınlar diye, bu Kuran'da insanlara her türlü misali verdik.) (aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.) (Biz, gerçeği, Kuran'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler.) (biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik.) Peki, dostlar Allah bizlere rehber ve kılavuz olsun diye her şeyden bahsettiğini söylediği kitap için bizler nelere inanıyoruz? Bu kitapta her şey yoktur. Kuranı herkes anlayamaz, onu veli kişiler anlar. Hani Allah aklı olan öğüt alsın diye gönderdim diyordu ne oldu Yüce Rabbin sözü? Nasıl olurda beşerin yazdığı kitapları her kez anlıyor da, Rabbim rehber ve güneş olsun diye gönderdiği kitabı her kez anlayamıyor? Arkadaşlarım, dostlarım kurana şirk koştuğumuzun farkında mıyız? Yoksa aklımızı mı yitirdik? Yoksa Allah aklı ve gönlü işleyenler ibret alsın derken bizlerin aklı yok, gönlüde taşlaşmış mı diyor bazı kardeşlerim farkında olmadan. Düşünün Allah açıkça her şeyi yazdım diyor, birileri hayır her şey yok diyor. İşin ilginci bakın Allah bizi nereden sorumlu tutuyormuş onu da açıklıyor. (Zühruf Suresi 44: Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.) Allah bu kitaptan sorumlusunuz diyor, bizler hala bu kitapta her şey yoktur diyen ve ciltlerce dolusu kitapları öne sürenlere inanmaya devam ediyoruz. Kuranda her şey yoktur diyenlere inandığımızda neye inanıyoruz biliyor musunuz, lütfen dikkatle düşünün. Allah herkesin anlayamayacağı zor bir kitap göndermiş, ama yinede bizi bu kitaptan sorumlu tutacağını açıklamış. Bunu İslama davet ettiğimiz hiçbir aklı başında insana anlatamayız ve peygamberimizden sonra tüm iman edenlere düşen İslamı anlatmak ve yaymak görevini de yerine getiremeyiz. Hadi hayırlısı bu işin sonu nereye varacak doğrusu çok merak ediyorum. Bir atasözü geldi aklıma. Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmazmış derler, ben biraz daha kibarlaştırdım tabi bu sözü. Düşünelim lütfen bizim kılavuzumuz Kuran mı dersiniz? Kuranda her şey yazmaz o özet bilgiler içerir diyen bir zihniyetin kılavuzu gerçekten KURAN mıdır? Yoksa o atasözü yaşadığımız İslama güzel bir örnek mi dersiniz? Görünen köy kılavuz istemez derler. Yeter ki gözlerde bir sorun olmasın. Rabbim bizleri kılavuzu Kuran olanlar arasına alması dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İMAMI AZAM EBU HANİFE VE İSLAM ANLAYIŞI...
Bugün sizlere Hanefi mezhebinin kurucusu olduğu bilinen, İmamı Azam Ebu Hanife’nin nasıl bir düşünceye sahip olduğu ve insanları hangi noktalarda aydınlatmak isteyip, onlara adeta doğrunun şifrelerini hayatı boyunca vermeye nasıl çalıştığını, bazı özel düşüncelerinden yola çıkarak, belki de hiç bakılmayan bir pencereden bakmaya çalışacağım, Allah yanıltmasın. Hayatını okuduğunuzda kendisinin devrimci, demokrat, adalet timsali, insanlara insan olduğunu unutturmadan hitap eden, açık fikirli ve karşısındaki düşüncelere değer veren bir bilim adamı olduğunu göreceksiniz. Yüzlerce yıl önce yaşamış bir bilim adamının hakkındaki bilgiler elbette birçok insanlar tarafından eklemeler ve değişiklikler yapılarak günümüze kadar geldiği aşikârdır, zaten benim de bahsetmek istediğim detaylar değil, tam tersine bu bilim adamının hayat görüşü, davranışları, kuranı anlamaya çalışma ve yaşama yöntemleri olacaktır. Diğer konularda sevenlerin istemeden ekledikleri, ya da düşmanlarının düşmanlıkla ilavelerinin neler olduğunu yalnız Allah bilir. İmamı Azam Ebu Hanife gerçek bilim adamı olduğunu araştırmacı ve özgür iradesini kullanması ile ön plana çıkmış, o devrin en önemli âlimlerinden olduğunu kanıtlamıştır. Ebu Hanife'nin yaşadığı yer ve çağda itikâdı fırkalar çoğalmış onları inceledikten ve bir müddet takip ettikten sonra hiçbirisine tabi olmadan, ilim ve araştırmalarına özgürce devam etmiştir. Ebu Hanife’yi anlatanlar bakın nasıl tarif ediyor. (Tefekkürü çok, konuşması az, Allah'ın hududunu olabildiğince gözeten, dünya ehlinden uzak duran, faydasız ve boş sözlerden hoşlanmayan, sorulara az ve öz cevap veren çok zeki bir müctehid ve ilim adamıydı.) İyi bir eğitim alan, sonunda Hocalık mertebesine eren güvenilir bir insandı. Şunu da söylemeliyim ki bu kadar özgür düşünceleriyle, saygınlığıyla hayatı boyunca zorluklarla karşılaştığı gibi, çok düşmanda edindi. Sağlığında kıymeti bilinmeyen bir ilim adamıydı dersek yanlış olmaz. Şimdide öğrencilerini nasıl bir yöntemle yetiştirdiğini anlatmak istiyorum. Vereceğim örneği lütfen iyice düşünün, acaba günümüzde İmamı Azam Ebu Hanife’nin yolunu takip ediyoruz diyenler bu yolumu takip ediyorlar dersiniz? (Talebelerine verdiği dersleri ise mükemmel bir usul ile yürütürdü. Bir taraftan fıkhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri takrir edilir (anlatılır) ve müzakere yapılır, diğer taraftan yeni hadiselere ait hükümler bulunurdu. Geçmiş ve yaşanmakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı cinsten olup da gelecekte vuku bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılırdı. Dolayısıyla imam-ı Azam'ın derslerinde geçmiş ve yaşanmakta olan halin meselelerinden başka, geleceğe ait meselelere de yer verilirdi.) Yukarıdaki yazıyı anlamaya çalışalım önce. Önce fıkıh kelimesine açıklık getirelim. (İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek.) Burada geçen delil hiç kuşkusuz Kuran. Demek ki Büyük Âlim Ebu Hanife bakın öğrencilerini nasıl yetiştiriyormuş. Önce, eski hadiselere ait bilinen hükümleri anlatılır, müzakere edilir yani konuşulur, tartışılır ve o devrin koşullarına göre niçin böyle bir karar verilmiş önce anlaşılması sağlanır, daha sonra yeni hadiselere ait hükümler bulunurmuş. Daha sonrada geçmişte olanlar ile yaşanmakta olan hadiseler karşılaştırılıp tartışılırken, ileride oluşabilecek olayları dahi tartışma konusu edilip doğru bulunmaya çalışıldığını söylüyor. Düşünebiliyor musunuz? Günümüzde İslami konular bu yöntemle mi anlatılıyor dersiniz? Araştırmaya bakar mısınız, önce bir olayın ilk devirlerde ne şekilde anlaşılıp uygulanıldığı araştırılıyor, daha sonra kendi yaşadıkları döneme onu aynen almayıp, günün şartlarına göre uyarlıyorlar, İşte İslamı yaşamak böyle olur. Allah ta bunu istiyor, ya günümüzdeki anlayış ne dersiniz böylemi yapılıyor? İmamı Azam Ebu Hanife’nin İslam a bakışına ve çok özel mantığına bakmaya devam edelim. Şimdi vereceğim örnek bir insanın kuranın ışığından, onun rehberliğinden ne kadar faydalanıp, kalbinin kuran aşkıyla çarptığına güzel bir örnek olduğunu göreceksiniz, lütfen ibretle okuyunuz. (Talebesi Züfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ortaya koyması ve istişareye verdiği önem bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle der: "Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik, Ebu Yusuf ve Muhammed ibnu Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf'a hitaben: "Ey Yakup vay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü ertesi gün terk edebilirim" dedi." (İbnu Muin, Tarih, II. Cilt, sh. 607; Bağdadi, Tarih, XIII. Cilt, sh. 402) Düşünebiliyor musunuz bu örnek ve âlim insanın sözlerini, söylediğim sözler bugün için doğru olabilir, yarın için doğruları o gün şartlarına göre değiştirebilirim diyor. Onun için söylediklerimi yazmayın, bu sözleri ileride dinin değişmez temeli sananlar olabilir demeye çalışıyor adeta, ondan dolayı yazmanızı istemiyorum diyecek kadar ileri görüşlü bir âlim olduğunu gösteriyor bizlere. Günümüzde anlatılanlarla bu sözleri karşılaştırın bakalım, onun düşüncelerimi anlatılıyor topluma? Bu sözleri duyunca peygamberimizin de aynı şekilde söylediği sözler geldi aklıma. (Ey Yakub vay haline! Benden her işittiğini yazma.) İşte ilim adamı ve kuranın vermek istediği tebliği çok iyi anlayan bir âlim. Peygamberimizin izinde olduğunu, nasılda kuran dışından söylenen sözlerin kesin doğru olamayacağını, ancak o günkü şartlarda yol gösterebileceğini, hatta dinin değişmez kuralları olmadığını anlatıyor bizlere, anlayana anlamak isteyene tabi. Bu gün günün şartlarına ve devrine göre bir konu hakkında böyle düşünebilirim diyor, ama yıllar sonra hatta yakın bir zaman sonra, olayın oluşu ve şartların değişmesinden dolayı bu fikrimi değiştirebilirim diyerek, aslında çok şeyler anlatıyor bizlere. Peki, bizler bu sözleri anlamış ya da günümüz yaşamımızda uyguluyor muyuz dersiniz? XX Bu örnek insanın bizlere anlatmak istediği ve takip edilmesi gereken yolun nasıl olacağını şu güzel örneğinden çıkarmak, aklı başında olan bir insana zor olmasa gerek; (Yine onun: "Bu bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzden daha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği; "Senin bu verdiğin fetvalar doğruluğunda hiç şüphe olmayan hakikatler midir?" diye sorulunca da: "Bilmiyorum belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır" şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir. (Bağdadi, Tarih, XIII: Cilt, sh. 352) Yukarıda verdiğim örnek, günümüzde hiç bahsedilmeyen, anlatılmayan ama İslamı yaşamak ve anlamanın en doğru yöntemi olduğunu daha o zamanlar bu örnek Âlim insan anlamıştır. Düşünebiliyor musunuz benim sözüm en doğrusu olmayabilir, eğer daha doğru ve daha güzel bir söz bizim sözümüzün üstüne gelirse o hakikate, doğruya bizim sözümüzden daha yakındır diyerek, hem kendi büyüklüğünü göstermiş, hem de bizlere gerçek doğruyu nasıl bulacağımız hakkında yol göstermiştir. Yazının sonundaki soruya verdiği cevap ise bence büyük bir asalet ve âlicenaplık örneği; Sizin verdiğiniz fetvalar gerçek doğrular mıdır diye kendisine sorulduğunda verdiği cevaba ve alçak gönüllülüğe bakar mısınız? Bilmiyorum belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır" Doğrusu bu cevabın bile ne demek istediğini, ne anlattığını anlayamayan o kadar âlim var ki aramızda. Ebu Hanife’yi daha iyi anlayabilmek için öğrencilerine gösterdiği yolu bilmemizde yarar var, bakın öğrencilerine nasıl bir yöntem öneriyor? (Onun talebelerine verdiği öğütlerde, ilimde hür düşünce ve araştırmanın yollarının tutulması, cahil ve mutaassıplardan uzak durulması gibi önemli kayıtlar vardır: "Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş. İnsanlığında kusur etme, kimseyi küçük görme. Bir meselede görüşünü sorana bilinen görüşü tekrarla ve sonra o meselede şu veya bu şekilde başka görüşler de bulunduğunu zikret.) Yukarıda önerilen yöntemin günümüzde sözü bile edilmez. İşte örnek ilim adamı ve sözleri. Hür düşünceli ve araştırmacı olunmasını öneriyor. Acaba günümüzde dergâhlarda, cemaatlerde, dinin anlatıldığını söyledikleri toplantılarda, böyle bir yol mu izleniyor, yoksa Büyük âlim İmamı Azam Ebu Hanife’nin, özellikle benim söylediklerimi yazmayın sakın, bu gün söylediğimi günün şartlarına göre yarın değiştiririm dediği sözlerin hiç anlaşılmayıp, o günkü devirde söylenenler mi günümüzde din ve iman adına değişmeyen kurallar diye öğretiliyor dersiniz? Yorum sizlerin. Düşünebiliyor musunuz öğrenciye verilen öğüde bakar mısınız, size bir meselede görüşünüz sorulursa, bilinen görüşü tekrarla, ama o meselede konuşulan diğer görüşleri de onlara anlat diyebilecek kadar akıllı ve her görüşe saygılı bir insan. Peki, günümüzde ne yapılıyor? Kendi görüşüne katılmayanlara, bırakın başka görüşün olduğunu söylemeyi, diğer görüşlere inananları Müslüman kabul etmeyen bir zihniyet hâkim ne yazık ki İslam âlemine. Her kez Kuran dışında kendi sözlerinin gerçek doğru olduğunda inatla iddia edip, ona inanmayı sürdürmekte o konuda taviz vermeyip birbirinin canını bile almaktan çekinmemektedir. İmamı Azam Kuranı anlamak için aklın ön plana çıkması gerektiğini anlayan ve kuranı anlamaya çalışırken hiçbir tesir altında kalmadan düşüncelerini söyleyen bir âlimdi, onun için sağlığında alışılmamış çıkışlarda ve açıklamalarda bulunduğu için, özellikle yöneticilerle arası pek fazla iyi gitmemiştir. Kendisine Kadılık teklifini kabul etmemiş ve bir âlimin özgürce konuşabilmesi için, siyasilerden uzak kalması gerektiğini o devirde anlayabilen nadir bilim adamlarından olduğunu göstermiştir. Devrin sultanları ve yöneticileri birçok ilim adamını kendi çıkarlarına kullanmış ve fetvalar verdirmiş, günümüze kadar gelen birçok yanlış inancın, belki de farkında olmadan mimarları olmuşlardır. İşte tüm bunlara karşı çıkan İmamı Azam ne yazık ki düşüncelerinden, fikirlerinden dolayı söylendiğine göre zindanlarda can vermiştir. Bu sona ulaşmasının en büyük nedeni bence, İslâm'ın esaslarına uymayan haber ve bilgileri reddetmesidir. İmamı Azam Ebu Hanife ye sağlığında birçok haksızlıklar yapılarak o devirde hiç ayrım yapılmadan değer verilen hadisler konusunda, kendisini küçük düşürmek için, onun hadis bilmez, bildiği hadisler 17 ya da 50 taneyi bile geçmez diyerek akıllarınca toplumun gözünden düşürmek adına birçok sözler söylemişlerdir. Önemli olan çok yanlışı bilmek değil, arasındaki doğruları ayırt edebilmektir. Ama ne yazık ki hem o devirde hem de günümüzde iyi Müslüman’ın ölçütü ne kadar hadise, kuran süzgecinden geçirme gereği duymadan iman etmekle ölçülür hale gelmiş. İşte İmamı Azam her gelen söze değil, kurana uyan sözlere inanmış ve kabul etmiş örnek bir ilim adamıdır. Sonuç olarak şunu söylemek isterim. Hayatı boyunca hiçbir itikati fırkaya tabi olmadan yaşayan araştırmacı, özgür düşünceye sahip, kendisinin bile yanılabileceğini açık yürekle söyleyen bir insanın, kendisi acaba bir fırka, mezhep kurup kurmayacağı konusuna gelmek istiyorum. Ebu Hanife sağlığında asla böyle bir şeye niyetlenmemiş, tek yaptığı kendi ilmini öğrencilerine vermeye çalışmak olmuştur. Kendi söylediklerini, o günkü şartlara göre olaylar sonucunda verdiği kararlarından, daha sonra vazgeçeceğini açık yüreklilikle söyleyen bir insan, sözlerinin yazılmasına bu doğrultuda izin vermeyen bu örnek âlim, isteseydi sağlığında bir mezhep kurabilirdi ama kesinlikle kurmamıştır. Peki, günümüzde kurulan Hanefi mezhebini kim kurmuştur o zaman diye soru geliyor akla. Bakın nasıl kurulmuş bir alıntıyla aktaralım. (Ölümünden sonra ders halkasını Ebû Yusuf sürdürdü. Vefatından sonra fetvaları yazılıp, doktrini sistemleştirildi. Hanefilik kanun ve asıllarıyla İslâm dünyasının dört bucağına yayılmıştır. Mezhebi sistematik hale getiren, İmam Muhammed eş-Şeybânî'dir. el-Asl, el-Câmi'ü's Sağır, el-Câmi'ü'l-Kebîr, ez-Ziyâdât, es-Siyerü'l-Kebû'i yazan odur. Bu kitaplar güvenilir rivayetler olarak zikredilerek "Zâhirü'r Rivâye" veya "Mesâilü'l-Usûl" adıyla mezhebin ana kaynakları sayılmıştır (Bk. Hanefi mezhebi). Talebelerinin toparladığı "el-Fıkhu'l Ekber", kesin olarak İmam Âzam'a aittir ve ehli sünnet akidesinin temel kitabıdır.) Yazımda aktarmaya çalıştıklarım İmamı Azam Ebu Hanife nin hayata bakışı, fikirleri, topluma vermek istediği mesajı içermekteydi. Tüm yazdıklarımı tekrar hatırlayınız lütfen. Kendi sözünün en doğru söz olmayabileceğini söyleyen, daha iyisini getirenin sözlerini kabul edeceği mesajını vererek ilme açık olduğunu anlatan, hatta belki de kendi sözlerinin yanlış olabileceği büyüklüğünü söyleyerek insanların uyanık olmasını sağlayan, bugün söylediğini yarın günün şartlarına göre değiştirebileceği mesajını veren, söylediği sözlerin yazılmasına izin vermeyen bir Âlim, acaba öğrencilerinin yaptığı yani, fetvalarının yazılıp bir doktrin haline getirilmesine müsaade eder miydi? Yazıda söylenen söz çok düşündürücüdür bakın neler yapılmış. (Vefatından sonra fetvaları yazılıp, doktrini sistemleştirildi. Hanefilik kanun ve asıllarıyla İslâm dünyasının dört bucağına yayılmıştır. . Bu kitaplar güvenilir rivayetler olarak zikredilerek "Zâhirü'r Rivâye" veya "Mesâilü'l-Usûl" adıyla mezhebin ana kaynakları sayılmıştır) Bu sözleri çok iyi düşünmeli ve analiz etmeliyiz. Bu kitapların güvenilir rivayetler olduğunun söylenmesi yukarıda yazdığım, yine kendi sözleriyle ne kadar uyumlu olduğunu sizlerin yorumuna bırakıyorum. Tek kanun KURANDIR, beşerin sözleri ise gelip geçici sözlerdir. Bunu İmamı Azamın sözlerinden açık yüreklilikle anlıyoruz. Yorum sizlerin Âlim insan sağlığında eminim şu ayetleri hatırlayarak hiçbir fırkaya tabi olmadan Allahın verdiği aklı kullanarak çalışmış ve yaşamıştır. Bunu anlatmak içinde elinden geleni yapmış sonunda zindanlarda vefat etmiştir. (Enam sur.159. ayet: Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir) (Rum Suresi 32 Ayet; Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.) Yukarıdaki Rabbin sakın bölünmeyin ayetlerini gören âlim İmamı Azam, yaşamı boyunca asla bir mezhep ya da fırka ya bölünmemiş ya da kendisi tabi olmamıştır. Ölümünden sonra onun adına öğrencilerinin kurduğu mezhep, fetvalarının yazılıp doktrinleştirilmesinden doğmuştur. Yorum sizlerin. Rahmanın kuran ışığını kalbimizden eksik etmemesi dileklerimle. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK