Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

hangisi kullanılmıyo

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    161
  • Katılım

  • Son Ziyaret

hangisi kullanılmıyo tarafından postalanan herşey

  1. Kıyas metodunuz şu, bir yerde silahlı bir terör örgütü ve onunla mücadele eden bir devlet varsa burada kıyaslama yapmak için diğer ülkeler ve terör örgütlerinin mücadele şekilleri örnek alınır ve benzeyen mücadele şekilleri, yani teknik özellikler üzerinden kıyaslama yapılır. Bir başka konu altında bir başka arkadaşıma belirtmiştim, size de belirteyim, insanlar sayılardan ibaret olsaydı dediğiniz doğru olabilirdi, ama insanlar sayı, toplumlar sayılardan ibaret değildirler. Yani kıyaslama usulünüz başlangıç anında insana ve topluma yabancı olmakla maluldür. Şimdi gelelim benim mantığıma, öncelikle TSK’nın başarısızlığına dayanak olarak bir kıyaslama yapmıyoruz ilk planda, öyle bir düşünme modeli, öyle bir inceleme metodu yoktur. Doğru düşünme, doğru analiz metodu şudur, ilk planda sorunlu bölge, sorun, bölgenin yapısı, tarihi, sorunun kaynağı, gelişim süreci ve benzerleri gibi öğeler açısından benzerlikler arıyoruz ve usul de elbette ki bu olmalıdır. Kaldı ki bunların dışında bir de toplumların karekteristikleri konusu vardır, yani birbirlerine birebir benzeyen durumlarda bile toplum karekteristiği denilen şey aynı eylemlerin bambaşka sonuçlara yol açmasını sağlamaya tek başına yeter. Yani özetle her türden toplumsal eylemlilikler için kıyasta çok fazla seçeneği göz önünde bulundurmak ve yine de benzeme ihtimali olmayacağından hareketle en yakın gibi duran toplum ve eylemleri seçmek gibi bir usul kullanmak. Şimdi bakalım, ETA ve IRA’yı kabul etmeyen arkadaşımız neleri örnek olarak göstermiş, bir kere gösterdiğiniz örnekleri bir başlık altında ele almayı nasıl uygun gördünüz, bunu anlamak gerçekten de imkansız. İlk planda Kolombiya, Nepal, Kamboçya, Anpola, Peru. Bir kere bu bahsettiğiniz ülkelerin tarihi nedir, devlet gelenekleri, geçmişleri nedir, bu ülkelerdeki ayrılıkların kökeni nedir ve nasıl bu sorunla bağlantılandırabilmeyi başardınız gerçekten anlamıyorum. Bunların hepsi hakkında okuduklarım Kamboçya’yı hariç tutarsam basın haberleri diyebileceğimiz haberlerden ibarettir, belki en fazla birkaç kitapta bunlarla ilgili bölümlere rastlamışımdır, ama devlete karşı mücadele veren bir örgüt olmaktan başka nasıl bir ortak noktaları vardır, gerçekten merak ediyorum, bir de hepsi PKK da dahil olmak üzere çıkışta sol tandanslıdır, ama solculukları da farklıdır bildiğim kadarıyla. Yani düşünürken en azından geride bir 600 yıllık Osmanlı var, yaklaşık 90 yıllık bir Türkiye Cumhuriyeti var ve bu süreçte bir arada yaşamış iki ayrı toplum var, hiç olmazsa bunları dikkate alalım. Daha sonra artık trajikomik diyebileceğim bir örnek, Cezayir ve FİS, Cezayir ve FİS örneğiyle Türkiye ve PKK sorununu kıyaslanabilir kılmak nasıl bir zihnin ürünüdür bilemiyorum, ama ilgili örnek üzerine biraz daha araştırma yapmanızı önereceğim size. Bahsettiğiniz FİS tarihte yanılıyor olabilirim, ama galiba Cezayir’in bağımsızlığını sözde kazanmasından sonra yapılan ilk seçimde, yani 1991 seçimlerinde Fransız ve Batı kaynaklarının kerhen kabul ettikleri rakamlara göre yüzde 50’lerde, kendi kaynaklarına göre yüzde 80-90 arasında bir oy almıştır. Yani burada bir düşman-düşman durumu yoktur, bir tarafta Fransız sömürgesini fiili olarak sürdüren işbirlikçi hükümet ve yandaşları, diğer yanda halk, yani FİS vardır. Burada ilgili tarihte en çok bilinmesi gereken husus şudur, FİS ve halk birdir, yapısal herhangi bir ayrılıkları yoktur. PKK en basit tanımıyla kuruluşundan 90’lara kadar Marksist-Leninist bir çizgide diretmiştir ve ancak 90’lardan sonra söylemlerini yumuşatma, feodal yapıyı kabul değilse de muhatap alma, dine karşı hafiften bir hoşgörü gösterme gibi bir siyaset izlemeye başlamış ve yine aynı dönemlerde artık ayrı bir Kürdistan söyleminden vazgeçip bugünlere kadar gelen farklı bir söyleme yönelmiştir. Yani FİS ve Cezayir halkı arasındaki 1991’de olan ve daha sonra nispeten de olsa dağılan ilişkinin aslında tam tersi bir ilişki türü vardır burada. 1990’lara gelene kadar halktan kopuk, halka ulaşmayı büyük oranda başaramayan bir PKK vardır ve söylem değiştirmeler büyük oranda bu kopukluğun sonucudur. Benzerlikler vardır ve o da ancak feodal yapı üzerinden kurulabilecek bir benzerliktir. Ben size yalnızca şu kadarını söyleyeyim, PKK’ya dair tek sorun çıkışında ve 90’lara kadarki süreçteki haliyle Marksist-Leninist söylemi olsaydı bugün PKK sağda solda yılda bir eylem yapan, kendilerince solculuk oynayan üç beş çapulcuya dönerdi, ama PKK’nın bu halinin hiçbir tartışmada dile getirilmiyor olması bile bunun çıkıştaki halinin hiçbir öneminin olmadığının, çok daha büyük başka bir sorundan beslendiğinin delilidir ve sorunu çözülememe noktasına getiren de bu temel sorundur, örgütün kuruluşuna temel olan sözde ideolojik yaklaşımlar değil. Oldukça somut bilgiler sunuyorsunuz bizlere, organizasyonların kontrolden çıkması gibi mesela. Yani burada size kolaylık getireyim, söyleminizin gizlediği gerçeği ben dile getireyim, tepeden bir yönlendirmeyle olmadı bunlar, süreç içinde gerçekleşen ve birçoğu münferit olan olaylardır. Ne diyeyim, sizinle kavramlar konusunda anlaşmakta güçlük çekiyoruz, somutun ne olduğu konusunda da anlaşmakta güçlük çekeceğiz sanırım. Dediğim gibi dostum, hem 90'lı yıllarda o bölgede yaşanan şeylerin bugünki tablonun sebebi olduğunu söylüyorsun. Hem de 2000'e kadar oranın halkı böyle düşünmüyordu diyorsun demişsiniz. Evet, aynen böyle diyorum ve hatta oranın halkıyla yetinmiyorum, ülkemizin Batı bölgelerinde yaşayanları da katıyorum ve anlamanız için daha net söylüyorum bir kez daha, PKK’nın tüm çabasına rağmen 90’lara gelene kadar hiçbir zaman o toplum kendisini bu ülke halkından genel olarak ayrı görmedi, 2000’lerden sonra da hala ayrı görmeyenler vardır ve sayıları hiç de az değildir, ama ayrı görenlerin sayısı anormal denecek kadar artmıştır ve bunun temelinde 1990-2000 arası uygulanan sizin meşhur “kontrolden çıkmış organizasyonların” şiddeti vardır. 90’lı yılların özelliğini açıklamıştım ve 1990-2000 arası sürecin tek amacı ilgili hareketi halka yaymaktır ve başarı varsa dediğiniz gibi tam olarak budur, hiçbir zaman halk desteğini tam olarak almayı başaramamış bir örgüt, hatta akılcı bir politikayla halk düşmanı olarak o halka kabul ettirilebilecek bir örgüt ordunun sizin de bahsettiğiniz türden eylemleriyle halk kahramanı yapılmış, halk kendini artık bu örgütle neredeyse özdeş görmeye başlamıştır. Ve sonuç olarak size şunu da aktarayım somut veri olarak İlginçtir sizin 2000’lerden sonra siyasilerin hataları sonucu bu hale gelmiştire getirmeye çalıştığınız şeye ilişkin birkaç SOMUT veri vereyim size, belki bakmak istersiniz. AKP bilindiği gibi Amerika ve İsrail desteğiyle bugünlere geldi. AKP’nin bu oranda halk oyu almasını sağlayan ana sebeplerden birisi 28 Şubat denilen süreçtir, Erbakan tasfiye edildi, birtakım eylemlerle mazlum icat edildi bu süreçle birlikte, halk da doğasının gereğini yaptı ve mazluma meyletti, AKP böyle doğdu. Yine benzer bir mazlumlaştırma 367 kararında da vardır ve yine ne gariptir ki orada da AKP oy patlaması yapmıştır. Ne tuhaftır ki bu ülkenin aklı eren isimleri AKP’nin böyle bir kararla oylarını çok arttıracağını biliyorlardı, ama o krizi çıkaranlar, o kararın alınmasını sağlayanlar bilmiyorlardı ve AKP’yi tek hakim yaptılar, tabii ki bilmeden yapmışlardır bunu, bu konuda somut bir şey söyleyemeyiz öyle değil mi? Şimdi elimizde bir de AKP ve avanesine karşı olduğu bilinen ya da öyle görülmesi istenilen ve 28 Şubatın mimarlarından biri olarak görülen Çevik Bir Paşamız var. Aynı Paşamız sizin o başarı sağlandı, PKK eylem yapamaz hale getirildi dediğiniz dönemin de paşasıdır, bir yıllık Somali macerasını saymazsak Çevik Bir Paşamız 1990-2000 yılları arasındaki o meşhur sürecin Genelkurmay Harekat Başkanıdır her ne hikmetse, yani sizin kontrolden çıkmış birimleriniz Çevik Bir’e bağlıydı. Bakalım Çevik Bir Paşamız emekliliğinden sonra neyle iştigal etmektedir, aşağıda Meral Akşener’in açıklamaları yer almaktadır. Meral Akşener açıklamaları, Bugün de sayın Bir ne işle meşguldür ? İktidarla olan ilişki biçimi nedir ? Türkiye´de kimler ABD´de bir Yahudi kuruluşundan cesaret madalyası almıştır ? Baktığınız zaman çok ilginç bir resim ortaya çıkar. Sayın Çevik Bir´le beraber sayın Erdoğan bu cesaret madalyasını alan iki kişi. Buradan baktığımızda AK Partili bir milletvekili çıkıyor diyor ki ´Bir emekli paşa gitti, İsrail silah fabrikasında danışmanlık yapıyor. Bu adam vatan hainidir. Bu İsrail projesidir.´ Büyük Ortadoğu Projesi bu da büyük yanlışlıktır. Eş başkanı Başbakan. Ben de katılıyorum bu milletvekiline. Evet bir İsrail projesidir. Dediği doğrudur. Şimdi bakın ´tavşana kaç, tazıya tut´ politikası. Bir diğer konu şu: Diyor ki "Hem bunlar hem İsrail danışmanlık yapanlar hem de AKP´ye karşı olanlar kanı bozuktur´ diyor. ´Bunların tahlile götürülmesi lazım.´ Şimdi bu arada bakıyorsunuz İsrail ve ABD´ye danışmanlık ötesinde yakınlıkları olan emekli askerlerin bir kısmı senin söylediğin arkadaş da (Çevik Bir) olmak üzere AK Parti çeşitli alanlarda yardım ve danışmanlık hizmeti veriyorlar. Bu nasıl iştir? Madem açık fikir beyanı isteniliyor, şöyle ifade edeyim. Ak Parti bir projedir ve bu proje bahsettiğiniz 1990-2000’ler arasındaki süreçten bağımsız bir proje değildir ya da 1990-2000 süreci Ak Parti’den bağımsız bir süreç değildir. 1990 ve 2000 arasındaki o vahşeti sergileyenlerle AKP aynı merkezin güdümündedir ve aslında birdirler ve tabii ki aynı yere hizmet etmektedirler. Hatta ve hatta daha ileri giderim, nasıl olsa somut sizin, afakilik benim tekelimde, bugün Ergenekon adı altında yürütülen tasfiye hareketi Çevik Bir’i tasfiye eden sürecin rövanşıdır da diyebiliriz, ben derim, nasıl olsa somutluk gibi bir kaygım yok benim öyle değil mi? Tartışmanın istediğiniz türden devamı için ne tarz dayanaklara itibar ettiğinize dair bir liste sunarsanız biz de o listenin sınırlarının dışına çıkmamaya özen gösteririz efendim.
  2. hangisi kullanılmıyo

    Din

    Onlar zebraydı, bunlar eşek denilen türden oluyorlar ve hiçbir sıkıntım da yok, beni tüm derdim suyu kaçıran ve sandal sefası yapanlarla. Aslında temel eğilimim bunları toptan yok etmek şeklindeydi, ama nasıl olsa kabul etmezsiniz diye öneriyi değiştirdim
  3. hangisi kullanılmıyo

    Din

    Evet, görüldüğü gibi neymiş efendim, uzun kulaklarıyla meşhur güzel gözlü hayvanımızın kulağına birisi bir su kaçırdığı zaman diğerlerinin o suda sandal sefası yapmak gibi bir ihtiyaç içine girmeleri kaçınılmaz oluyormuş. Bu yüzden çok zordur kanun ve anayasa metni yapmak, herbir kanun ve anayasa eninde sonunda o güzel gözlü hayvanımızın kulağına nice kereler su kaçırmak gibi bir sorunla karşı karşıyadır, tabii halk da nice kereler sandal sefası yapmak gibi bir istek duyacaktır kaçınılmaz olarak. Demek ki çözüm neymiş insanlığın kurtuluşu için? Bütün o anılan hayvan cinsini öldürürsek hiçbir sorun kalmayacak
  4. Gerçekten de ben sizinle aynı ülkede yaşamadığımı düşünüyorum artık. Peki, o toprak ağalarının partisi iktidara gelmeden önce böyle bir düşünce var mıydı diye soracağım size, siz de tabii ki vardı diyeceksiniz ve burada daha önceki birkaç yerde olduğu gibi gene kilitleneceğiz. Sorarım size, toprak reformunu düşünen birisinin ilk yapması gereken toprak, orman, mera envanterini çıkarmak değil midir? Bu ülkede yapılmış toprak, orman, mera envanteri var mıdır? Cevabını ben vereyim, yoktur. Hatta sırf bu yüzden orman davaları 25, 30 yıl sürebilmektedir bu ülkede. Sürüyor dediğim Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da değil, yanlış anlaşılmasın, Tekirdağ'da ve benzeri pekçok yerde sürüyor. Bir toplumun üzerinde yaşıyor olması o toprak üzerinde hak sahibi olması için yeter sebepse ki gördüğüm kadarıyla öyle değerlendiriyorsunuz, babasından, dedesinden miras kalan çok büyük topraklar neden zenginlerin, ağaların hakkı olmasın ki?
  5. hangisi kullanılmıyo

    FİLOZOFUM ÇATAL KARAM ÇİNGENEM

    yaf uzunluk konusunda suç sizde değil, tamamen Can Yücel'de, kardeşim işini gücünü zamanında yap diyecek bitecek, ama olmaz, ne yapıyor efendi, 185 milyon kelimeden şiir yazıyor, tamamen harf israfı, başka hiçbir şey değil
  6. Sayın politika, bana yazıyorsunuz, AKP'li vekillere ya da yaltakçılarına değil, ilkönce bu konuda anlaşalım. Ancak siz ille de beni bir yerlere sabitlemek ihtiyacındaysanız, illaki beni bir yerlerden yana görmek ihtiyacındaysanız öncelikle şunu ifade edeyim ki ben demokrat değilimdir, hiçbir zaman olmadım ve oy da kullanmadım. Uygulanan haliyle demokrasinin bizim gibi ikinci, üçüncü dünya ülkelerinde o çok şikayet edilen sömürünün aracından başka bir şey olmadığına inanırım, dolayısıyla demokrasiyle benim aramda nasıl bir ilgi kurduğunuzu anlayamadım. Ben bu ülkede tartışılan birtakım soru ve sorunlara farklı bir bakış açısı getirebilme ihtimaliyle birkaç soru sordum, sadece cevaplamak ya da görmezden gelmek gibi bir davranış daha iyi olabilirdi gibime geliyor.
  7. Ancak bu gülünmesi gereken bir yazı mı arkadaşım, rica ederim. Yani şuna açık açık İngilizce'ye olan dehşetli hakimiyetinizi kıskandım desenize siz, utanmayın, utanmayın, deyin :) Yani ben bile bir dile nasıl bu kadar hakim olduğuma şaşmıyorum desem yalan olur
  8. Ayem speaking şakır şakır ingilizce. Ayem = Ben Speaking = konuşmak Şakır şakır = sular seller gibin İngilizce = gavurca
  9. hangisi kullanılmıyo

    FİLOZOFUM ÇATAL KARAM ÇİNGENEM

    Allahın eğer bir rengi varsa o hangi renktir acaba anne? (resim yapmayı çok sevdiği için, renklerle çok haşır neşir olduğu için belkide böyle bir soru aklına geldi Şaşırmıyorum artık... Bu sabahta şaşırmadım... -"Anne günler ne kadar çabuk geçiyor dimi Bu konuda tamamen bilimsel bir yaklaşım geliştirmek ve yine tamamen bilimsel bir çözüm üretmek gerekli sanırım, gördüğüm kadarıyla tehlikeli bir durum. Tamamen bilimsel olan çözüm önerim, bir eşek bulunur, kendisine 20 lira verilir ve bir paket sigara alması için gönderilir. O eşek dönene kadar hastamız bir güzel dövülür. Şayet olur da eşek sigarayla dönmeye kalkarsa para üstünü niye getirmedi diye dövmeye devam edilir. Eşek para üstünü de getirmişse sigarayla beraber her şeye boşverin, dünya garip bir yer, bırakın herkes istediğini yapsın, gidin Uzakdoğuda bir tapınağa kapanın ve hiç çıkmayın:)
  10. Birkaç soru sorabilirim sanırım konuyla ilgili olarak. Birincisi bu ülkede yargı bağımsızlığı tartışmaları yapılmış mıdır, genel anlamda böyle bir tartışma kaç kere, ne zaman yapılmıştır? Bu tartışmaların yapılmadığı, gündeme getirilmediği zamanlarda yargının bağımsız olduğuna bu forumun katılımcıları gerçekten inanmakta mıdırlar? İkincisi bu ülkede yargı tarafsızlığı tartışmaları yapılmış mıdır, yapılmışsa ne zaman yapılmıştır? Üçüncü soru bu ülkenin hukuk devleti olduğu iddialarına karşı; güçler ayrılığı, demokrasinin şartları, vesaire gibi hususlardan bahsediliyor. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu diye bir kurul ne kadar hukuki -yasal değil, hukuki- olabilir? Hakimle savcının ahbap çavuş ilişkisi içinde olduğu bir hukuk düzeni, hakim ve savcının mahkemelerde yan yana oturduğu bir hukuk düzeni, hakimler savcılar yüksek kurulu diye bir kurul güçler ayrılığının en çok konuşulması, tartışılması gereken yer olduğu mahkemedeki güçler ayrılığına ne kadar uygun ve dolayısıyla ne kadar hukukidir? Hukuki olmayan şeylerin hukuki olmadığını kerhen de olsa kabul edebilmek için, konuşabilmek için ille de başka bir hukuksuza ihtiyaç duyan düzen ne kadar hukuki olabilir?
  11. İnanırım, neden inanmayayım, iyinin genel tavrı budur ve bu yüzden kötü kazanır, çünkü başka bir oda yok. Doğru cevap öldürmekti, ama öldürdüğün anda öldürmenin en kötü tarafı devreye girer, alışkanlık. Ondan sonra daha basit, daha küçük kötülük yapan insanları da öldürmeye başlarsın, kötülük iyilikten hızlı ve etkili yayılır
  12. Sayıdan bahsetmedim arkadaşım, sayıları az olabilir elbette ki ve bu çok fazla bir şey ifade etmez. Sorun kötünün ne yapacağını çok iyi bilmesine karşın iyinin ne yapacağını bilmemesi ve bu yüzden de çoğu zaman tamamen iyi niyetlerle kötünün değirmenine su taşımasıdır ki dünyada bunun sayısız örneği mevcuttur. Bu arada merakta kalmayın, kötülük iktidarı ele geçirdiğinde de -ki burada iktidarın iyiyi kötü yapabilme potansiyeli gibi bir açılımı mevcuttur bu meselenin, oraya hiç girmiyorum- bu dünyada yaşam devam edecek. İsterseniz verdiğim örnek üzerine biraz daha düşünün, siz iyisiniz ve ben kötüyüm, bir odadayız ve siz binbir çabayla iskambil kağıtlarından çok güzel kuleler yapıyorsunuz, bu iyiliktir, bense geliyorum her seferinde ve bir fiskeyle sizin 10 saatlik emeğinizi yıkıyorum veya uzaktan üflüyorum veya odada dolaşırken kazayla çarpmış oluyorum veya gezerken bir an şekerim düşüyor ve kulenin üzerine düşüyorum Hiç şansınız yok, size iki şans tanıyorum, beni öldürmek ya da kuleler yapmayı bırakmak, buyurun tercih sizin.
  13. İyimserliğinize hayran kalmamak elde değil, ama maalesef işin gerçeği romantiklerin insan, sistem üzerine kurdukları hayallerde olduğu gibi değil. Şöyle izah edeyim, kötülüğün yayılma hızı ve etkisi iyiliğin yayılma hızı ve etkisinden çok çok daha büyüktür. Yani iyilik dediğimiz şey en bilindik örnekle kağıttan kuleler dikmeye benzer, kötülükse gelip onu bir fiskede yıkmaya. Kötülük daima avantajlı olan taraftır ve bu yüzden kötülük dünyada iyilikten çoktur her zaman
  14. İşin enteresan yanı ben dediğim gibi bir bölgede büyümeme, yaşamama rağmen hayatım boyunca duyduğum en oturaklı, en ihtişamlı, en destansı küfrü bir kadından duymuştum. Yaklaşık 25 sene geçti ve hala hatırlarım onu, gerçekten unutulmazdı Küfür edebilmek için o kadar cümleyi nasıl kurdu, (uzun bir küfürdü)nasıl birleştirdi, bütünlüğü nasıl sağladı, takdir edilesi bir durum, yani hala takdir ederim kendisini
  15. Öncelikle Türk toplumu olarak diye bir başlamak içinde derin yanlışlar barındırır, küfür ve şiddet sadece bize özgü değildir. Genel anlamda da kendini ifade edip edememekten ziyade bir acziyetin dışa vurumu olarak anlaşılması daha doğru olur, gerçekleşmeyen istekler, hayal kırıklıkları şiddeti ve küfrü doğurabilir. Bir ikinci küfür çeşidi vardır ki alışkanlık sonucu küfür etme, mesela benim bulunduğum bölgede insanların yüzlerini kızartacak en ağır küfürleri delikanlılar birbirlerine samimiyet ifadesi olarak dile getirirler, ama bu da bir ifade tarzıdır, ifade edememe değil ve anlaşırlar Bir de bu konuda dile getirilmesi gereken bir husus var ki o da "gerize taş atma" atasözünde belirtilen durumdur. Yani küfürün, şiddetin yaygın olmadığı zannedilen toplumları bir de taşı yedikten sonra incelemek lazım gelir diye düşünüyorum. Gerçi şu anda objektif bir bakış da pek çok veri sağlar gerize ilişkin, ama görmemekte inat edenler için bu iyi bir usuldür
  16. Aslında bahsettiğim ortamın havasına uymayan bir sertliği ve kullanım düzeni olduğunu kabul etmem gerekir, ama alışkanlıklar kolay terk edilemiyor
  17. Arkadaşım lütfen biraz insaf, Hollanda'da o olmuş, Almanya'da bu olmuş, karşılığı bu olmamış, vesaire, bu yanlış bir mantık. Bir kere şunda hemfikir olalım artık, bahsettiğimiz şey matematikte kullanılan rakamlar ve onların birleşiminden oluşmuş bir yapı değil. İnsanlar ve o insanlardan oluşmuş toplumlardan bahsediyoruz. İnsan bir sayı değildir ve sayılarda olduğu gibi farklı yerlerdeki işlemlerinde aynı sonuçları vermez. Sayı olsaydı siz haklıydınız, Almanya'da da ikiyle ikiyi toplarsınız dört eder, 1 çıkarırsınız üç kalır, bu Türkiye'de de değişmez, Çin'de de, Afrika'da da, ama söz konusu olan insan ve aynı olaylar dünyanın her bir toplumunda farklı sonuçlar doğururlar. Dolayısıyla burada yazabileceğim sayısız cari bileşeni ve tarihsel süreci bizimle aynı olmayan, aynı olması da mümkün olmayan toplumlardaki olaylar ve doğurdukları sonuçlar örnek olarak kabul edilemez. Zaten sorunların en önemli kısmı da buradan çıkmaktadır bizim gibi ülkelerde, yani insanları birer rakam olarak görme temayülündeki üst sınıfların -ben değil, onlar kendilerini öyle görüyorlar- yaklaşımlarından.
  18. Arkadaşlar olan oldu, biten bitti, şimdilik boşverin bunları. Tavsiyedir, önünüze bir duble rakı alın, ışıkları kapatın, artık neyle müzik dinliyorsanız ona Apocalyptica - Pandemonium'u koyun ve dinleyip için Hayır, başka bir şeyler söylemeyi çok istedim, ama en iyisi bu sanırım, için ve dinleyin, aklı korumak lazım
  19. Kendi kendinizi sevdiginizi ve kendinizi bilgili gördügünüzü itiraf ettiginiz icin tebriklerimi iletiyorum.

    Saygilar

  20. O bölgede ne olacağı ya da olabileceği aşağı yukarı bu ülkede az buçuk düşünebilen her insan tarafından kolaylıkla tahmin edilebilmesine rağmen dava Samsun'da görülüyor. Şimdi bu saldıran arkadaşın davasını da Hakkari'de görsünler, tam olsun. Bir deli kuyuya taş attı, kırk akıllı bundan rant sağlayacak. Deliye mi kızacağım, olayı siyasi kazanç kapısı haline getirmek isteyen birtakım ağzı aklından daha bozuklara mı, o davayı Samsun'da gördürenlere mi, tedbir almayanlara mı, iş yazması gerekirken bu saçma sapan olayları izleyen, yorum yazan kendime mi, en iyisi kendime kızmak sanırım Bu arada Ahmet Türk'ü olay sonrası yaptığı açıklamadan dolayı kutlama gibi bir görevimiz de var tabii ki, tebrikler.
  21. Faydadan kasıt kendi gerçeğinizi kendi kavram, kelime ve o kavram ve kelimelere yüklenmiş olan "sizin zihninizdeki" anlamlarla karşı tarafa kabul ettirmekse sizi temin ederim ki burada da başka yerlerde olduğu gibi bir fayda göremezsiniz. Karşınızdaki insanın gerçeğini kelimelere ve kavramlara "kendi zihninde" yüklediği anlamlar çerçevesinde öğrenmeye, anlamaya -kaul etmeye değil- çalışırsanız başka yerlerde de, burada da fayda görürsünüz Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, çay alır mıydık (bu kadar pisliğin ardından gelen sevimlilikle paçayı kurtarma çabası, kendimden utanmalı mıyım)
  22. Ben sorularınıza soruyla karşılık vereyim isterseniz. Hani sizin bu ülkede resmi dilin Türkçe olmasına bir itirazınız yoktu? Hani Kürtçe meselesi PKK'ya indirgenemeyecek, evvveliyatı olan bir meseleydi. Hani Kürtçe konuşabilmek için mücadele etmek ve PKK'lılık aynı şey değildi ve özdeşleştirilemezdi? İnsan devletin araçlarında, kurumlarında bir dilin kullanılmasının o dilin resmi bir dil olarak ilan edilmesi anlamına geldiğini bilmez mi?
  23. Nihai bir başarı elbette kazanılamaz, nihai bir başarı felsefi bir tartışmada bile kazanılamaz, binlerce yıl sürer gider her sorun, ama yumuşatılır, zararlar azaltılır ve ayrılığın keskinleşmesi, derinleşmesi engellenir, başarı budur. Böyle bir politikan yoksa ki olmayabilir, ben başarı olarak karşı tarafın şiddet kullanılarak tamamen sindirilmesini, eylem yapamayacak hale getirilmesini beklerim. Dediğiniz gibi yine bitmez, ama siz bu arada doğru politikalar izlemek için zaman kazanmış olursunuz. İlle de halk desteği alabilen terör örgütleri incelemesi yapmak istiyorsanız ETA ve IRA karşılaştırması yapın. Bildiğim kadarıyla bu iki örgüt PKK'nın iki katına yakın bir süredir faaliyet göstermiştir ve hala da yaşamaktadırlar. ETA İspanya sürecinde toplam kaç insan ölmüştür, buna bir bakın, IRA İngiltere sürecinde toplam kaç insan ölmüştür, buna bakın, bir de bizde bunların yarısı zamanda kaç insan ölmüştür, buna bir bakın. Aslında uzatmayı istemiyorum, ama son olarak şunları söyleyeyim size, ikimiz farklı ülkelerde yaşıyor gibiyiz. Ben orada bu tür olayların yaşandığı iki üç ilde bulundum, askerliğimi de o bölgede 2000 öncesi dönemde yaptım. Hayatım boyunca da bir mesele hakkında karar vermeden, görüş oluşturmaya çalışmadan önce mümkün olan en üst seviyedeki veriyi biriktirmeye çalıştım. O bölgeden olan pekçok insanla konuştum, hala da konuşurum. Bir olay olduğunda basının yazdıklarını, resmi açıklamaları okumaya çalışırım, ardından o bölgelerde yaşayan ve birbirlerini tanımayan birkaç tanıdığım insana sorarım nedir diye ve benim edindiğim izlenimlerle sizin anlattıklarınız ne yazık ki örtüşmüyor ve burada dile getirmeyi istemediğim bir kısmını gördüğüm, bir kısmını dinlediğim pek çok olay bilirim, münferit kelimesi bunları açıklamaya yetmez. Sizin söyleminiz tamamen resmi söylem ve içinde karşı tarafın bir tek kelimesi dahi yoktur. Bu doğrudur, doğruya bu şekilde ulaşılabilir diyorsanız siz bilirsiniz. Neticede kimse kimseyi ikna etmek zorunda değildir.
  24. İçte bir eşit paylaşımdan söz ediyorumdum, ama bu da olur. Tamam, göçleri, tarihteki diğer işgalleri, vesaireyi ne yapacağız? Mesela yakın vadede düşünelim, Güney Amerika topraklarını mayalara, inkalara, azteklere, Kuzey Amerika topraklarını kızılderililere, hele Kanada topraklarını Kanada Kızılderililerine geri vermek gibi bir düşünceniz var mı acaba?
  25. Askeriyeyi en çok eleştiren ve hatta açıkça ihanetle suçlayan biri olarak benim askeriyeden istediğim her hatasına açıkça sahip çıkması. Sen her hatana sahip çıkarsan, bu ülkede yaşayan herkesin ordusuyum dersen ve bunu ispatlarsan bu ülke kürdüyle, türküyle, ermenisiyle, rumuyla destek çıkar. Hata yapacaksınız, bu normaldir ve ben bu olayda ihmal sonucu adam öldürme cezasının sivillere uygulandığı şekilde askerlere de uygulanmasına karşıyım, çünkü risk oranı çok çok fazladır ve subaylara kesinlikle bu konuda bir indirim yapılmalıdır. Ancak ilk anda bu olaya sahip çıkmayan, çıkılmasını engelleyen her subay mutlaka cezalandırılmalıdır. Siz yanlış yerlere değil, bu halka yaklaşın, bu halka her hattıyla güvenin, bir sürü hata yaparlar, ama kazanan ülke olur, buna eamin olun.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.