tülvent tarafından postalanan herşey
-
DSC07372
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
-
Yüreğü Olan Videolar... by tülvent
Şimdi Hayat http://youtu.be/UpTaDqm_uGo
-
YENİ YIL Gif ve Resimleri
- YENİ YIL Gif ve Resimleri
- YENİ YIL Gif ve Resimleri
- YENİ YIL Gif ve Resimleri
- YENİ YIL Gif ve Resimleri
- MUTLU YILLAR... :)
- Twitter Muhabbetleri
Twitter'da yüzlerce kişi 'Annelerimizden sık sık duyduğumuz o sözleri, #Anasozleri başlığı altında paylaştı. uygunsuzprofil #anasozleri'nden anladığım kadarıyla hepimizin annesi aynı kişi. nivranar dünyada iş var deseler doğmayacakmışsın! #anasozleri melodramtik bana anne deme! #anasozleri ilkihsan "Bak oğlum seninde bacın var. Ona gõre kızlara yaklaş ona göre davran". Der bizim Valide #Anasozleri nivranar ben senin yaşındayken… Hayat_Felsefesi Bir gün çocuğun olduğunda anlarsın! #Anasozleri efendi_adam #Anasozleri Sesini yükseltme benimle konuşurken.. (Tabi bu sırada avazı çıktığı kadar bağırır) safauysal Sen daha orda gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürücem... #Anasozleri fufus Fuf #Anasozleri Allah sana senin gibi bir evlat verir insallahh beyinterk #Anasozleri nereye koyduysan ordadır. internettinAbi Hastalığım veya problemim ne olursa olsun annemin yorumu aynı: "Hep o bilgisayarın başında fazla oturmaktan böyle oldun sen." 2ciftlafimvar #Anasozleri misafirlere hosgeldin de, teyzenin elini öptün mü? seldaKISA seni alacak kisi ikinci gun kapinin onune koyar..bu korkuyla buyuduk biz kızlar #anasozleri sLn_t #Anasozleri Nerdeydin bu saate kadar?! Hiç gelmeseydin HalilPala03 Annelere göre tüm hastalıkların sebebi içine atlet giymemek #anasozleri _kuarishika e. usenin oglu kizi olmaz #anasozleri EzgiPomakoglu #anasozleri o tabak biticek ! murat_kahraman #Anasozleri sabah kalkamıyorsunuz sonra, yatın hadi... şukriyem #anasozleri Bir sefer de sorduğum şeyin yerini bilsen OzgeMinare #anasozleri Soyup onune getirmesek bi kere de bi meyve yikayip yiyeyim demezsin.. tghvc +Anne deme bana, benim senin gibi bir evladım yok -Tamam Zekiye hanım +Ne biçim konuşuyosun anneyle.. terbiyesiz ! #Anasozleri berrakecem Gelde yanlarında otur birazcık ayıp ya! #Anasozleri (misafirden, komsudan kaciyorsam bi sebebi var) lottikz Bak komsu kızı yemek yapıyomus sen ancak elınde telefon cıt cıt mesajlas kaan77 Ben 5 dakka komşuya gidiyorum, yarım saat sonra ocağın altını kapat #anasozleri Evremore dışarı öyle zıpçık gibi çıkma git üstüne bişey giy #anasozleri minelbb Ayy sen eve gelene kadar yasadigim gerilim testere'yle esit.. Gulisso G "Bir kere de siz yapın da ben yiyim" #Anasozleri iremmeri "bak bu odayi bugun de toplamazsan vallahi herseyi tuttugum gibi camdan aşaa" #Anasozleri latiss Kaşık kadar kaldı o suratın, yeme sen daha yeme. erospucocugu -Off canım sıkılıyor. +Ayağına çorabını giyinmezsen öyle olur tabi. Bitur_versene +Anne deme bana, benim senin gibi bir evladım yok -Tamam Nurten hanım +Ne biçim konuşuyosun anneyle.. terbiyesiz ! harikabiriyim Eylül. amaan daha karşına kimler çıkıcak ne ağlıyosun elin zibidisi/zillisi için #anasozleri- Twitter Muhabbetleri
zaytungnews Türk erkeği "Arabam vardı, sattım" cümlesinin ''Arabam yok'' anlamına geldiğine ikna edilmeye çalışılıyor... beyinsiz_adam Maalesef bazı kadınlar kendileri kilo veremeyince "gün" adı altında arkadaşlarını şişmanlatma yoluna gidiyor. Utanç verici. ceyhunyilmazz Senin için "bi'şeyler" yapmadiğim halde sevdin ya beni? O sebebten, senin için "her şeyi" yaparim üşenmeden. zaytungnews "Sucu kapıyı çalıncaya kadar, damacananın dibindeki suyu boşaltmayanlar" dernekleşme yolunda... SuperBen_ Yeni yıla "kırmızı don"la giriyoruz şans getirsin diye,kafamıza kuş s.çınca şans oyunu oynuyoruz,peki bu şans hep g.tten gelmek zorunda mı ? Laf_Kalabaligi "Belki de haklısın... 'Sıfır'ın gücü yoktur... Ama unutma ki, 'Sıfır'ın kaybedecek bir şeyi de yoktur!" -Bob Marley ErimAdams "Cümleden hangi kelimeyi çıkarırsak anlam bozulmaz" diye sorarlardı lisede,ileride neye yarayacak derdik,140 karaktere sığdırmaya yarıyomuş kucukkene "ama öğretmenim bahadır'ın daha çok arkadaşı var diye sınıf başkanı o mu olcak?" 10 yaşındaki çocuğun demokrasiye karşı ilk baş kaldırışı. ekrmkaangnaydn Kaybettiğini kabullenmek,sevilmediğini farketmekten daha zordur bu yüzden vazgeçmek hep uzun sürer gereksizprofil H. "trip atmak" her kızın ata sporudur. okbyebebek Ağladıktan sonra uyunan uyku, dünyanın en güzel uykusudur. semihcansun Birini severken onunla beraber olmak zorunda değilsindir ama biriyle sevmediğin halde berabersen bu yaptığına yavşaklık denir. Kitapcumlelerii Abi insanlığa nerden ulaşabilirim...? -Amacından sap ilk girişte solda. Kitapcumlelerii Ardından mırıldandığım şiir Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe. ' Murathan Mungan ' c_kelimeler Yanında seni ısıtacak biri varsa, üşümek gerçekten güzeldir.../cdündar\ KanalD "Geçmiş unutulmuyor. Unuttuğunu sanıyorsun ama, o hep içinde duruyor. Aklının bir köşesinde saklanıyor." #oylebirgecerzamanki iyiTweet "Rüyalar, gecelerin akvaryumudur." /Victor Hugo/ Zeheka "Şimdi sen o kadar parayı şu saçma şeye mi verdin?!" cümlesindeki ebeveyni bulun. handealtayli Keşan Müftüsü Noel Baba'nın işbirlikçisi geyikler için ne düşünüyor acaba? iceridekiadam Çayın şekerini karıştırdıktan sonra çay kaşığını bardağın içinden çıkaran insan rahatına düşkün insandır. Çıkarmayan ise "ben böyle iyiyim". c_kelimeler 80 yaşında bile aşık olanları garipsemeyin. Aptallığın yaşı mı olur ?...-N.Parra- HzMevlana Bilmez misin ki cevap vermemek de cevaptır ! c_kelimeler "İnsanların da yan etkileri var.. Bazıları başını döndürürken, bazıları mideni bulandırabiliyor...."- Marmara Denizi Artık ''Deniz'' Değil!
''Marmara Denizi'nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi (MAREM)'' projesi sonucunda elde edilen bulgular, Marmara Denizi hakkında çok çarpıcı tespitleri ortaya koyuyor! AA İstanbul- Ak-Kim kimya şirketinden yapılan açıklamaya göre, dünyada yılda 2 milyon ton kanalizasyon, endüstriyel ve tarımsal atığın su kaynaklarına bırakılmasından kaynaklanan tehlikeye dikkat çekmek ve denizlerdeki doğal yaşamın sürdürülebilmesi amacıyla sürdürülen MAREM projesinin sonuçları belli oldu. Ak-Kim Kimya'nın ana sponsor olarak destek verdiği ve Sevinç-Erdal İnönü Vakfı bünyesinde gerçekleştirilen proje bu yıl, Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Hidrobiyoloji Bölümü, Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Marmara Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliğinin katkılarıyla 30 Temmuz'da Karadeniz'de yapılan ölçümler ile başlatıldı. Proje kapsamında Boğaziçi, Haliç ve Ahırkapı önlerindeki istasyonlarda devam eden çalışmalar esnasında bir ilk gerçekleştirilerek, önceden davet edilen ilgili sivil toplum kuruluşlarının birer temsilcisi, çalışmalara gözlemci olarak katıldı. Program boyunca Marmara Denizi genelinde yer alan, Çanakkale Boğazı'ndan Ege Denizi'ne uzanan 150'yi aşkın istasyonda tamamlanan ölçümler, 10 Ağustos'ta başlangıç noktasında sonlandı. İşte proje sonuçları! Proje kapsamında, Boğaziçi'nin Karadeniz çıkışından, Çanakkale Boğazı Ege Denizi çıkışına kadar olan bölge dahil tüm Marmara Denizi'nin oşinografik (fiziksel-kimyasal), sedimantolojik, klimatolojik, hidrolojik, kimyasal, biyolojik (Genel biyolojik ve balıkçılık biyolojisi) ve jeolojik etüdü gerçekleştirildi. Etüt sonucunda elde edilen bulgulara göre; Marmara Denizi'nin çok büyük bölümünün, deniz özelliklerine sahip bir su kütlesi değil, açık bir fosseptik olduğu belirlendi. Marmara Denizi'nin büyük bir bölümünde, özellikle de doğu kesimlerinde, suda çözünmüş oksijen değerlerinin çok düşük seviyelerde olduğu, hatta yer yer anoksik (oksijensiz) bölgelerin bulunduğu tespit edilen projeye göre, evsel atıkların Marmara Denizi geneline had safhada etki ettiği, sanayi ve tarımsal atıklara Marmara Denizi'nin her bölümünde yoğun bir şekilde rastlandığı ortaya çıktı. Proje sonuçlarına göre, ayrıca Marmara Denizi'nin büyük bir bölümünde, nitrat, nitrit ve amonyak değerlerinin çok yüksek olduğu, İstanbul'a yaklaştıkca Marmara Denizi'nin dip yapısında canlılığın yer yer sıfıra düştüğü ve denizin üst su tabakasında özellikle göçer balıkların konaklayacağı ve besleneceği seviyelerin ortalama 5-7 metre kalınlıkta ve çok yetersiz olduğu tespit edildi. 27 Aralık 2011 Cumhuriyet- Lütfen ''Hayvan'' Deyip Geçmeyelim!
Yaşlı anacığım ve babacığım bir evlat almışlardı yıllar önce... '' Pati, beyaz bir terrier... '' Bizim yokluğumuz ve yalnızlıklarında ona nasıl bağlandıklarını anlatmama hiç gerek yok... O, köpek görünümünde bir insandı... Hepimizin gönlünde kocaman bi yeri olan Pati... Tüyleri traş edildiğinde utanıp saklanan, ancak '' ama Pati.. çok tatlı olmuşsun, çok yakışmış '' gibi cümlelerle gönlü alındıktan sonra aramıza yeniden karışan... Komşumuzun kızı ''Kontes'' e aşık olup gecelerce evlerinin önünde yatan, yemeden içmeden kesilen Pati... '' Hayır!'' kelimesini çocuklardan çok daha iyi bellemiş... Önüne konan yemeğe, ellerimizi yalayıp teşekkür etmeden başlamayan... Biz dönerken arabamızı sitenin sonuna dek uğurlayan... Dünyalar tatlısı Pati... Tüm gün özgür olduğu halde, tasmasını elimize aldığımızda birlikte gezecek diye çıldıran... Görev aşkı ve sorumluluğu içinde, cana kıyabilecek insan görünümündeki memurlar tarafından bi parça kıymayla katledildi bir sabah... Korkunç çok korkunç! Ama öldürdükleri ne de olsa köpekti! Bir köpek! Altı üstü bir köpek için üzülmenin mantığı olabilir miydi... Gözlerine bakmışlar mıydı acaba öldürmeye yeltendiklerinde... Ve ne kadar zavallı olduğuna aslında... Onların ellerini de yalamış mıydı acaba, şükranla... Kuyruğunu sevinçle sallamış mıydı onlara da... '' Ben size ne yaptım? '' diye bakmış mıydı acaba onlara... Onların tüm bunları görev teleşı ve bilici arasında göremediklerine eminim, ama ben o anları, ardından da yalvaran bakışlarını hala görüyorum. Bir canlıya kıymak, acz içindeki bir canlıya!... Yaptığı bu zavallı hareketi bir amaç, görev uğruna yaptığını sanmak... Şu an günah çıkaran bu adamı, ne derse desin affedemem. Neyse ki, bi parça insanlık kalmış içinde. Umarım bu yazı gitmesi gereken kişilere ve yerlere ulaşır, hala bu insanlık dışı hareketleri görev sanan vicdan yoksunu kişilere de... Haa, bir de hayvanlara eziyet ederek eğlenilen ''hayvan katili'' oyunları mevcutmuş. Bunları oynayabilenler olduğunu düşünmek bile tüylerimi uçuruyor.- Lütfen ''Hayvan'' Deyip Geçmeyelim!
Aşağıda yazacaklarım noktasına kadar gerçek olup asla bir kurgu ve hayal ürünü değildir. İster kızın İster küfredin İster gülün, gerçek bu... İbret olsun diye yazdığım geçmişimi okursanız acımasız bir katliam sanığının acınacak öyküsünü öğrenmiş olacaksınız. * Yıl 1983 20 li yaşlardaydım. Üsküdar Belediyesi Ümraniye Şubesinde Zabıta Memuruydum. Yaka numaram 6641 Sicil numaram 28700 Aynı zamanda İstanbul Üniversitesinde okuyordum. Bir gün zabıta amirliğine bir şikayet telefonu geldi. Adamın biri bahçesine bağladığı köpeğinin gözlerinden kuduz diye şüphelenmiş. Amir sen Karadenizlisin tabancayla o işi üzerine al; dedi Gururum okşandı. Tamam; dedim, Arabaya atlayıp zanlının! adresine gittik. 7.65 çapında bir tabanca verdiler elime hadi; dediler.. Köpeğe yaklaştığımda önce elimdekini yiyecek bir şey sanıp kuyruğunu sallamaya başladı. İyice yanaşıp alnına nişan aldım. Son birkaç saniyede onu öldüreceğimi anlamış gibi canhıraş ipini çekmeye çalıştı. Tetiği düşürdüm. Alnının tam ortasında bir beyazlık gördüm sanki, ardından kan fışkırdı. Hayvan geriye doğru bir takla attı. Sürünerek zincirinden kurtulmaya, benden kaçmaya çalışıyordu.. Bir daha sıktım. Boynu düştü.. Beni tebrik ettiler. Belediyenin temizlik işlerine bağlı iki kişilik köpek itlaf ekibi vardı. Bu kişiler köpek zehirlemeye çıktıkları zaman vatandaşın tepkisini çektiklerinden beni onların başına hem koruma hem de amir olarak vermişlerdi. Silahla yaptığım şov amirimin beni ödüllendirmesine yetmişti. Sabahleyin belediyenin altındaki kasaptan 3-4 kilo kıyma alır içine zehri iyice karıştırır ve infaza çıkardık. Aslında duygusal bir insandım. Hatırı sayılır dergi ve gazetede yayınlanmış onlarca şiirim vardı. Dalida, Rodrigo; Beethoven bile dinlerdim. İşin garibi yakında psikoloji öğretmeni olacaktım. Ama bunlar hayvan katliamı yapmamı engellemiyordu. Öldürdüklerimiz ne de olsa köpekti.. Bir köpek için üzülmenin mantığı olabilir miydi.. O zamanlar Ümraniye köpek cenneti gibiydi. Her tarafta koloniler halinde köpekler mevcuttu. Genellikle şehrin dışındaki gecekondu mahallelerinde öldürmeye giderdik. Oradaki köpekler kuru ekmeğe hasretti. Bizim kıymanın kokusunu metrelerce uzaktan alır etrafımızda pervane olurlardı. Heyecanla kuyruk sallar ne olur bize bir tutam verin diye adeta yalvarırlardı. Kıymayı attığımızda bu karşılıksız iyiliğimizin mantığını çözemeden, minnet dolu şaşkın bakışlarla onu havada kaparlardı. Damaklarına bulaşan et kokusunun mutluluğuyla kuyruklarını sallar, bize teşekkür etmek için üzerimize sürtünürlerdi.. Sonra... Sonra titremeye başlarlardı. Ardından nefes almaları zorlaşırdı. Boğulur gibi hırıltılar çıkararak nefes almaya çalışırlardı.. Ağızlarından burunlarından köpükler çıkmaya başlardı. Bazen kan kusarlardı.. Soluk borularını, midelerini parçalardı zehir.. Bunlar olurken genellikle gözlerimize bakmaya çalışırlardı bana bir şey mi yaptın..; Beni kurtarabilir misin; der gibi bakarlardı. lütfen bana yaradım et;beni neden kandırdın; bana bunu neden yaptın; der gibi bakarlardı En çokta çırpınırlardı ölürken. Vücutlarının bir kısmı felç olur Bir kısmı kasılır Bir kısmı titrer.. Çok karmaşık bir olaydır zehirlenen köpeğin ölümü. Bazıları çığlık çığlığa can çekişirken Bazıları hafif iniltilerle Bazıları da sessizce ölürlerdi.. Nedense hepsi ağlardı can verirken.. Bakışları bir bilmece gibi olurdu hep.. Bakışlarının okunmasına asla izin vermezlerdi ölürken. Kıyma yetsin diye az az atardık.. Az attığımız için daha zor ölürlerdi.. Çırpına çırpına ölürlerdi.. Can çekişmeleri dakikalarca sürer, çocuklar onları izlerdi.. Şişmiş cesetlerini bir kamyonete atıp çöp sahasına götürürdük. İki kişinin amiri olmak beni fazlasıyla mutlu ederdi. Bir sorumluluğumun olması önemliydi benim için. Düşünebiliyor musunuz; öldürme emri verebiliyordum. Hayvanların kaderleri iki dudağımın arasındaydı.. Zabıta şapkamla gurur duyuyordum. Ekiptekilerin biraz önlerinden yürürdüm hep. Amirleriydim ne de olsa... Koskoca Ümraniyenin bu büyük sorununun sorumluluğu benim üzerimdeydi. Az iş değildi bu: yöneticilik yeteneği ve dirayet isterdi.. Öyle sıradan insanın yapacağı kadar basit bir iş değildi. Bir ilçenin köpek sorununu çözen önemli bir memurdum ben.. Akşamları rakı masasında süsler süsler anlatırdım bu infazları.. Çeşitli maskaralıklarla ölen köpeğin taklidini yapar güldürürdüm herkesi.. Bir cellattım ben. Dilediğimi öldürtüyordum. Yok etmenin psişik cazibesi beni sarmıştı. Gücün doruklarında hastalıklı bir mutluluk yaşıyordum. Köpeklerin tanrısıydım ben. Asırlardır süren bastırılmış vahşi duygularımı tatmin ediyordum. Avlanma çağlarından beri genlerimden silinmeyen ilkel duygularımı besliyordum. Ölüm emri vermenin girdabıyla karanlık, sadist duygularımı doyuruyordum. Sanırım 20 gün kadar sürdü bu katliamlara katılmam. Benim için biçilmiş kaftandı bu iş. Çünkü işimizi kısa sürede bitirip ellerimi yıkayıp üniversiteye gidebiliyordum. Ben bir toplumbilimci adayıydım.. Felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji dersleri verecek formasyonla donatılıyordum. Bir gün infaz için Ümraniye Kazım Karabekir Mahallesine gidecektik. Orada çok köpek vardı. Dolayısıyla zehirli kıymayı daha çok hazırlamıştık. İlk iki köpeğe kıymayı attığımı hatırlıyorum. Yaşlı bir adam bizi kömürlüğüne götürdü. Orada tanımadığı bir köpek doğurmuş 7-8 yavru yapmıştı. Onları öldürmemizi istiyordu. Yavrular ananın memelerine yumulmuştu. Ana bizi görünce tedirgin oldu. Yavrularını korumakla kaçırmak arası kıvranmaya başladı. ıÜüAncak kıymayı görünce sevindi. Çocuklarına süt verecekti Yemeli sütü çoğalmalıydı. Üstelik bu gecekondu semtinde kıyma onun için olağanüstü bir ziyafetti. Mutlulukla ete uzandı. Kuyruğunu salladı. Bakışlarıyla teşekkür etti. Bir tane daha attık. Onu da bir hamlede yuttu.. Titreme nöbetleri başladı.. Sarsıldıkça yavrularının ağzı memesinden kopuyordu; onları patisiyle tekrar memesine iterken ölüm nöbetleri sıklaşıyordu. İhtiyar. yavrularına da yavrularına da verin.. ben ne yapacağım onları..; diye sürekli söyleniyordu.. Kıymadan küçük parçalar koparıp yavrulara yedirmeye çalışıyordum. Ama çok miniklerdi ve yemekte zorlanıyorlardı. Bu arada ağzından köpükler çıkmaya başlayan anne bana doğru sürünerek geldi. Isıracak diye bir elime aldığım taşı kafasına vurmaya hazırlanıyordum ki olağanüstü bir şey oldu: Ayağımı, ellerimi kanlı diliyle yalamaya başladı.. Bir yandan burnunun ucuyla yavrularını iterek yerdeki zehirli kıymadan uzaklaştırmaya çalışıyor Diğer yandan gözlerime yalvararak bakıp ;ne olur onlara zehirli kıyma verme; der gibi başını sallıyordu.. iki-üç kıyma yediği halde ölmemekte direniyordu. Ağzından kanlar gelmeye başladığı halde can havliyle yavrularının uzaklaştırmaya çalışması, ellerimi yalvarır gibi yalaması ilginç bir sahne oluşturuyordu. Sanırım manzara şuurumu biraz bulandırmıştı.. İhtiyar adam yavruları gösterip. Memur bey ağzını parmaklarınla açıp öyle sok kıymayı... ağzını açıp öyle sok..; deyip duruyordu.. Birdenbire bir şeyler oldu bana.. Devletin memuruydum ve adam bana emir veriyordu.. Sinirlendim. Ben devlet memuruyum. Bana nasıl emir verir gibi konuşursun lan; diye bağırdım. Yavruların hali sanırım etkilemişti beni. İçimdeki insani duygular canlanmıştı sanırım. Sonra ben ne yapıyorum yahu; dedim kendi kendime. Sapık mısın lan; dedim kendi kendime Yavruları var daha gözleri açılmamış, bu ****** ihtiyarın sözüne bakıp onları nasıl öldürüyorsun lan; dedim kendi kendime.. Adama daha çok sinirlendim. Öldürmüyorum lan pezevenk. Defol git; diye bağırdım Emrimdeki itlaf işçilerine;bugün bu kadar yeter, hadi gidiyoruz; dedim. Uzaklaşırken yavruların, yerde son çırpınışlarını yapan annenin memelerini emmeye çalıştıklarını gördüm en son.. Bir de; kıyma yediği için yerde çırpınan, gözleri henüz açılmamış yavrunun o durumdayken bile annesini arandığını gördüm.. Belediyeye döndüğümüzde moralim bozuktu.. Mutsuzdum. Garip bir hüzün çöreklenmişti içime..Elbisemi değiştirip meyhaneye gittim. O gece sabaha kadar kabus gördüm.. İnsanların beni zehirlediklerini, ağzımdan kanlar geldiğini, nefes alamadığımı... Sabaha kadar o yavru köpeklerle uğraştım. Onların ;anamı neden öldürdün amca; diye ağlaştıklarını gördüm.. Ertesi gün zabıta amiri Zaim Sancak;a bu ekipte çalışmak istemediğimi söyledim. ve o ekipten böylece ayrıldım. Sonraki günlerde vicdan azabı beni kuşatmaya başladı. Bu azap gün geçtikçe çığ gibi büyüdü Orman yangını gibi büyüdü. Bu azap gün geçtikçe işkence olmaya başladı Bu azap boynuma bir kement gibi Beynimde bir yangın gibi Alnıma bir leke gibi kaldı hep.. Hiçbir zaman aklımdan çıkmadı yaptığım katliamlar. Otururken, kalkarken, yerken, uyurken.. Gülme yeteneğimi kaybettim o günden sonra.. Daha suskun Daha içine kapanık bir insan oldum. Sürekli bir kabusun içinde yaşadım ıÜüÜniversiteyi bitirdiğimde Pendik belediyesinde Şube müdür yardımcısı oldum.. Bugünkü başkan yardımcısı düzeyi yani.. Temizlik işlerinden de sorumluydum. İtlaf ekibi bana bağlıydı. Asla köpek öldürtmedim. Belediyede yıllarca müdürlük yaptım ve cinayetlerimin diyetini vermek için vatandaşın hiçbir şikayeti kaale almadım. Onları çağırıp nasihat ettim. Onlara köpeklerin asla öldürülmemesi gerektiğini, öldürmeye hakkımız olmadığını anlattım. Her insanın içinde bir katil vardır. Genlerinde mağara döneminden kalma öldürme güdüleri vardır. İnsan beyni bilimle, sanatla, sevgiyle aydınlandıkça bu güdüler azalır ve yok olur. Sonraki yıllarda yaptığım katliamların azabı daha çok büyüdü Cinayetlerimin acısı beni daha çok kuşattı. Karınca ezmemek için yolumu değiştirmeye başladım. Odamdaki sivrisineklerini camları açıp çıkarmaya çalıştım. Asla öldürmedim. Akrep yakalasam emin bir yere bıraktım. Ama köpekler Köpeklerin karşısında kendimi hep suçlu hissettim. Onlarla asla göz göze gelemedim. Onlardan utandım. Onlardan kaçtım. Nerede bir yalnız yavru görsem içim kan ağladı. annemi sen mi öldürdün diye hep sorguluyorlardı beni sanki.. Bir an olsun yakamı bırakmadı o yavruların haykırışları.. Beynimden zehirlenen köpeklerin çığlıkları eksik olmadı hiç.. Bir katilin suçluluk duygusu içinde, aşağılık duygusu içinde yaşadım hep. Bunları yazmaktaki amacım tüm katillere seslenmektir. Katillere, katil adaylarına sesleniyorum: öldüreceğiniz hayvanın gözlerine bakın; orada zavallılığınızı göreceksiniz.. Orada ben sana ne yaptım.. seni korumanın, sana köle olmanın dişinde ne yaptım; diye yakaran bir ana bir baba bir kardeş göreceksiniz.. Orada sessiz bir çığlık Orada çaresizlik Orada acı göreceksiniz.. Orada merhametsizliğinize karşı sevgi Canavarlığınıza karşı saygı göreceksiniz.. İtlaf ekibindeki arkadaşlar.. Lütfen öldürmeyin.. Öldürmek size ve ailenize uğursuzluk getirecektir. Psikolojiniz bozulacak, hayat size zehir olacaktır. O hayvanların çırpınışları sizi çarpacaktır. O hayvanların ağızlarından çıkan köpükler O hayvanların ağızlarından dökülen kanlar sizi boğacaktır. Amirler, müdürler size sesleniyorum: siz isterseniz hayvanlar ölmez.. İnanın asla öldürmeye mecbur değilsiniz.. Onların yaşamı iki dudağınızın arasında. Onların yaşama haklarına saygı duyar ve birazcık fedakarlık yaparsanız ne olur sanki.. Küçük dağları ben yarattım demeyin asla.. Ben nasıl çırpınıyorsam şimdi zehirlenmiş bir köpek gibi Nasıl boğulur gibi yaşıyorsam 24 saat Her anım bir yangının içinde nasıl geçiyorsa Sizde öyle olacaksınız yarın.. inanın içinizde bir damla insanlık varsa Her öldürdüğünüz köpek için, bin kez öleceksiniz.. Bende müdürlük yaptım sizin gibi Öldürtmedim ve hiç bir şey olmadı.. Hayvanları şikayet eden ruh sağlığı bozuk bazı kişilere alet olmayın lütfen. Sevgisiz büyüyüp toplumda canlı bomba gibi gezen canavarların şikayetlerine kulak asmayın lütfen.. Sokağını bekleyen, orayı sahiplenen köpekleri öldürtmek isteyen psikopatların maşası olup masum canlara kıymayın lütfen.. Ve siz köpekler.. Katiline bile sevgiyle yaklaşan Katilini bile koruyan müthiş canlılar. Sizin karşınızda insanlığımdan utanç duyuyorum. Siz olmazsanız yaşamak için sebebim kalmayacak biliyor musunuz. Hiçbir ilaç dindiremez size yaptıklarımın acısını Hiçbir psikiyatr teskin edemez, kandıramaz beni suçluluğumdan dolayı Hiçbir tanrı kurtaramaz beni vicdan azabından Hiçbir cehennem yeterli gelmez günahlarımın kefaretine.. Siz köpekler Sizleri kalleşçe kandırıp öldürdüm hep Arkanızdan vurdum sizi Alçakça vurdum sizi.. Zavallının biriyim ben. ****** bir mazisi olan katilim ben.. Acıların okyanusunda çırpına çırpına boğulmak yetersiz benim için. Şimdi sadece intihar kokuyorum Şimdi her hücremde bir köpek mezarı var . Zehirlenirkenki çırpınışınızı yaşıyorum sürekli Sürekli yavrularınızın çığlıkları kulaklarımda Ne çıldırabiliyorum, ne ölebiliyorum. Ben köpekleri değil, kendimi zehirlemişim meğer.. Biriniz beni silkeleyip uyandırsın lütfen bu kabustan. en asla hayvan öldürmedin, bir karabasandı gördüğün; desinler lütfen.- Lütfen ''Hayvan'' Deyip Geçmeyelim!
Hayvana Yönelen Fiiller, Tüm İnsanlara Yönelmiş Potansiyel Suç Fiileridir HAYVANA ŞİDDETTEN TOPLUMSAL SUÇA DOĞRU... Günümüz şartlarında giderek geriye itilen "vicdan" duygusunun yokoluşu özellikle ve öncelikle başta hayvanlara karşı olmak üzere, güçsüz, kendini koruyamayan, yalnız başına yaşamını devam ettiremeyen tüm canlılara yönelmiş korkunç bir tehdit haline gelmiştir. " Çocukların organize olarak bebeklere tecavüz ve öldürme fiilleri " de bu toplumsal dejenerasyonun ve bazı suçların " suç olarak görülmemesinin " kesin bir sonucudur. Her zaman savunduğumuz gibi; '' hayvanların yaşama ve doğal diğer haklarını gözardı etmeden, hak savunularının arasında hakettiği yere oturtmak " aslında toplumda bir sonraki aşamaya giden suç işleme fiillerine de ciddi bir fren teşkil edecektir. Hayvanlara tecavüzün toplumsal gülmece ve şakalaşma kültüründen çıkarılması için bu güne kadar hiç bir ciddi çalışma, eğitim ve bilinçlendirme hareketi yapılmadığı içindir ki kolayca bir sonraki aşamaya geçiliyor ve insana, bebeğe karşı suçlar hızla artıyor. Bu bir sarmaldır ve en zayıf halkası gerçekten de hayvanlardır. ŞİDDET SARMALINI ANCAK HAYVANLARI KORUYARAK KIRABİLİRİZ. Bir toplum düşünün ki, geleceği konusunda beklentisi olmadan, maddi menfaate dayandırmadan, sadece insan olmanın, medeni olmanın gereği olarak sahipsiz ve muhtaç hayvanları koruma konusunda duyarlı olsun. Bu toplumda kim kolay kolay bebeklere tecavüzü, genç kızları canlıyken gömmeyi göze alabilir. Bu toplumki bu tür suçları yasalarıyla da en ağır şekilde cezalandırıyor, yanı sıra sosyal baskı ve yönlendirme ile kınıyor olsa suç oranı hangi yönde değişir? Tabiki büyük oranda düşüş olacaktır. Hayvan hakları suçlarının Ceza Kanunu kapsamına alınmasının adliyelerdeki iş sayısını artıracağı yönündeki eleştiriyi bu nedenle tamamen tartışma dışı bırakabiliyoruz. Çünkü suçun ilk basamağı çoğunlukla hayvanlara karşı işlenen fiiller olmaktadır. Medeni uygulamalarda hayvana karşı suçların aslında "topluma karşı işlenen suçlar için bir erken uyarı" olarak değerlendirildiğini gözlemliyoruz. Hayvanların haklarına duyarsız kalmak demek; yasal düzenlemeyle korumamak demek; toplumsal suçun oluşmasına cevaz vermek demektir. Devletin vatandaşlarına karşı sorumluluklarından birisi de yasaların uygulanması sırasında ortaya çıkacak olan işlevsizlik ve eksik uygulamalar nedeniyle doğan ihtilaflarda çözücü olmaktır. Hayvana kıyım uygulayan kişilerin "tehlikeli" görülmeyip toplum içine cezasız olarak salınması da bu sorumluluğun gözardı edilmiş olmasını gösterir. Özellikle hayvanlara kol kanat geren ve kendi şartları gereğince yalnız yaşamakta olan KADINLARA KARŞI işlenen suçlarda da hareketsiz kalınması, bu konunun aslında direk KADIN HAKLARIYLA DA içiçe geçtiğinin göstergesidir. Toplumun hayvana karşı işlenen suçların cezasızlığından kaynaklanan vurdumduymazlığı ve tavrı nedeniyle pek çok kadın hayvansever " cinsel tacize varan " fiillere maruz kalmaktadır. Bunu ayrı bir konu başlığı olarak Meclis gündemine taşımak üzere Kadın Merkezleri ve İnsan Hakları kuruluşları ile irtibata geçtik. Amacımız ve mutlak hedefimiz, hayvanların haklarının hukuki yarar şartları içinde değerlendirilmesi ve buna karşı suçların mutlaka adli olarak cezalandırılmasının sağlanmasıdır. Hayvanları korumaya çalışan kişilerin, diğer kişilerle aralarında doğan husumetlerin de mutlaka kanun kapsamında yapılacak düzenlemeler sonucu çözülebilecektir. İnanıyoruz ki ancak o zaman bebeklerine tecavüz edilmeyen, sapık ve sapkınların işledikleri suçları örtbas etmeyen, insanların güvende ve huzurla yaşadıkları bir toplum olabilme yolunda hızla ilerleyebileceğiz. Av.Hülya Yalçın İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı HAYVANLARIN YAŞAM HAKKINDAN YANA OLMAK, İNSAN HAKKIDIR! Yaşadığımız toplum ne yazık ki pekçok olumsuzluğu da barındıran bir yapıya sahiptir. İnsanların çoğunun da aç ve sağlık hizmetlerinden uzak yaşamaya çalıştığı gerçeğini hepimiz biliyoruz. Böyle bir tabloda hayvanları korumaya çalışmak elbette "lüks, gereksiz" gibi algılanıyor çoğunluk arasında. Fiilen koruma çalışmaları yapar, sahaya inerken aslında bir anlamda bu yaygın kanıyı da en kısa zamanda yıkabilmemiz gerekiyor. Bu toplum yıllarca Ajda Pekkan'ın evindeki hayvanların haftada bilmem kaç kilo et yemesini konuşarak hayvan düşmanlığını pekiştirdi. Evlerine et girmeyen insanlar bu söylemle kedi köpeğe düşman oldu çoğu kez. Bu örnek çoğaltılabilir. Hayvanları koruma tercihini "insan hakları ve özgürlüklerimize dahil etmek" bizim bir adım daha öne çıkabilmemize yardımcı olacaktır. Hayvanları Koruma Kanunu işlevsel olarak zor ve ağır işletilebiliyor olsa da adeta bir enstruman gibi kullanmak ve işe yarar hale getirmek bizim elimizdedir. Sonuç olarak kabahatler kapsamında olan bir kanun, asli kanunlardan sonra önemseniyorsa, bu kez bunu averaj haline getirebilmenin yolunu ararız. Madem ana kanunlarla korunan haklarımız var ve bunlardan birisi de kabahatler kanunu kapsamındadır, o zaman biz bu hakkı oradan çekip insan haklarımız içinde savunmaya başlayacağız demektir. Hayvanlara yiyecek vermek, evini hayatını paylaşmak konusunda köşeye sıkıştırılan hayvansevenlerin aslında en kuvvetli çıkış noktası bu olabilir. Her zaman saldırının (hukuki anlamda) iyi bir savunma olduğunu düşünür ve görürüm. Hayvanlar yüzünden şikayet edilmeyi beklemeden ilk adımı atarak biz onlardan şikayetçi olalım. Günlük hayatımıza müdahale edildiği için, özel hayatımıza karışılmaya çalışıldığı için, hayvanları koruma kanununa rağmen taciz edildiğimiz için. Örnekler çoğalabilir. Önemli olan sosyal tepkinin artması, seslerin yükselmesidir. Kanunlar toplumların taleplerine göre yapılanır, şekillenir ve işler hale gelir. Vatandaşlık haklarının iyi öğrenilip sonuna kadar kullanılmasıyla paralel olarak hayvanlarımızı da daha iyi koruyabilir hale gelebiliriz. Birşeyler yapmak, denemek, ısrar etmek; üzülüp kahredip, lanetler okuyarak oturmaktan kesinlikle daha iyidir.. Av. H. Yalçın SEVMEK KORUMAKTIR! Ülkemizde ve dünyada hayvanlara karşı inanılmaz kötü muamele ve uygulanan vahşete karşın, onları seven insanların da varlığını biliyoruz. Hatta şu an bu satırları okuyanların pekçoğu bu hayvan seven dostlardan oluşuyordur muhtemelen. Aslına bakarsanız, kime sorsak uç örnekler dışında “hayvanları çok severim, çocukluğum hayvanlarla geçti” diye kendi öyküsünü anlatmaya başlar. Kendince samimidir de bu anlatımında. Ancak pek dikkat edilmeyen başka bir nokta vardır ki, her hayvan sevenin hayvanı yeterince koruyamadığı ve hatta bu konu hakkında hiç bir fikri olmadığı konusudur bu. Başını okşayıp geçmek “sevmek” sayılır toplumda. Oysa karnını doyurmak, tedavi, korunma ve barınma gibi yaşamsal ihtiyaçları kurumların yerine getirdiğine inanılır genel olarak. Bu kurumlar da yerel yönetimlerdir halkın gözünde. Belediye alsın bunları hayvan barınağına götürsün, onlar da biz de rahat yaşayalım diyenleri çok duyarız. Bu hayvanlar sokaklarından gidince akibetlerini ne merak ederler, ne de endişe duyarlar. İşte hayvansevenlerin görev ve sorumluluğu burada başlar. Bir canlıyı koruyabilmenin sorumlulukları vardır. En başta gelen sorumluluk, bilgi sahibi olmak ve bu bilgiyi dağıtarak, yerli yerinde kullanarak hayvan dostlarının sayısını çoğaltmak ve olabildiğince daha güvenli yaşam ortamları için sarfetmektir. Bu konuda görevlendirilmiş yönetimleri takip ve denetleme mekanizmalarının düğmeleri de hayvansevenlerin ellerinin altındadır aslında. Bu anlamda hayvanların korunması ve kurtarılması gerekli ortamların çok iyi tespiti gerekli. Bu ortamları sırayla bir gözden geçirelim; sokaklar, barınaklar, rehabilitasyon merkezleri, deney merkezleri, sahiplenildikleri ortamlar, üretim çiftlikleri, petshoplar, sirkler, hayvanat bahçeleri, yurtiçi/dışı nakiller ve tamamen yaşam dışı bırakılmalarına atılan hayvanların yaşam savaşı verdiği ormanlar... Bu da demektir ki hayvan sevenlerin her alanda, her konuda,her sahada mutlaka profesyonelce çaba sarfetmesi gerekiyor. Başta eğitim denir hep, ama ben yaşam tecrübemle başta koruma mevzuatı diyorum. Mevcut durumda eğitimle durdurulabilmesi son derece ağır şartlar sözkonusudur. Ancak uzun vadede bu da kesinlikle gereklidir. Hayvana tecavüz ve işkence gerçekten insanlıkdışı bir çizgiye ulaşmış ve sokaklar hayvanlar için adeta ölüm yerlerine dönmüştür. Takip edilemeyen barınaklar da keza aynı şekilde. Hayvana zararı olmayan, hatta arada bir su yiyecek veren, hayvan koruma bilincine yeterince erişmediği belli olan kesime, hayvana daha yakın ve aktif kesimden yönelen acımasız eleştiriler de bu ara noktadaki insanları hayvandan uzaklaştırmaktadır. Bırakalım herkes bildiğince el uzatabilsin. Sıradan insanları hayvanlardan soğutup uzaklaştırmayalım. Bu önemli bir konudur. Şu an ülkemizde uygulanmakta ya da yeterince uygulanamamakta olan 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu bizim esas çalışma konumuzdur. Her ne kadar yetersiz, altyapısız ve ülkemizdeki popülasyon ve hayvan koruma yaklaşımına birebir uymuyorsa da eldeki tek malzeme bu kanun ile yönetmelik ve atıf yapılan diğer kanun ve yönetmelikleridir. Sıkı bir kontrolle uygulatıp takip edildiğinde hayvanları koruma açısından olumlu bir sürece girileceğine inancımız vardır. Tabii bu aşamada basın, adli ve idari tüm mekanizmaları hayvana karşı hunharca işlenen suçlar konusunda bilgilendirerek bu suçların Türk Ceza Kanunu kapsamına alınması için fikir birliği ve sivil baskı oluşturulması kesinlikle en önemli husustur. Hayvana yönelen hunharca fiiller aslında topluma ve tüm insanlara yönelmiş potansiyel suç fiileridir. Bunu tartışmasız kabul ediyoruz ve bütün ilgililere de kabul ettirerek medeni bir uygulamaya geçilmesi konusunda baskımız değişiklik yapılana kadar sürecektir. Biz, hayvan hakları için hukukçular olarak hayvanların yaşamını engelleyen ve bitiren her türlü fiile, yurtdışından hayvan getirilmesine, yurtdışına hayvan gönderilmesine, sirklere, hayvanat bahçelerine, deney için hayvan kullanılmasına, gösteri ve diğer amaçlar için hayvan kullanılmasına kesinlikle karşı bir duruş içindeyiz. Zaman içinde bu konularda hukuki ve olumlu sonuçlar alacağımıza inancımız tamdır. Hayvanı sevmek kolay, korumak ve yaşatabilmek zordur. Bu nedenle seviyorsak korumanın bir yolunu bulmak, öğrenmek ve uygulamak zorundayız. Sokaklarımızdaki kedi, köpek, evlerimizdeki evciller, kuş, balık vb. dışında da koruma ve himayeye ihtiyacı olan yüzlerce hayvanı unutmayalım. Bu uzun ve zor bir yoldur. Ve bu yolda hepinizle görüşmek dileğiyle.. Av. H. Yalçın '' Acı çektiği sürece; her canlıyı kendimizle eşit gözetmemiz gerekir. ''- Ah, Bir de Konuşabilselerdi...
Yürek dolusu sevgiler!- Yüreği Olan Çalışmalarım... by tülvent
Çok çok teşekkürler, sevgili janset.- ŞARKILAR SENİ SÖYLER
Ne kadar anlamlı, Radya... Teşekkür canım.- Atatürk Ayakkabı Markası Oluyor! :((
20/12/2011 Atatürk'ü İngiltere'de marka olarak tescilleyen bir girişimci hakkında dava açan Türkiye, "Bu isimle pek çok ürün olduğu" gerekçesiyle davayı kaybetti. Atatürk markalı ürünler çok yakında raflarda olacak. Taraf Gazetesi’nin haberine göre Türkiye’de yasalarla korunan “Atatürk” ismi AB ülkelerinde artık marka olarak kullanılabilecek. İngiliz asıllı Müslüman olan Muhammed Sujah Jioher Yaqub, Atatürk ismini 5 Ekim 2005’ten itibaren AB markası olarak tüm üye ülkelerde geçerli olmak üzere tescil ettirdi. Türkiye ise bu duruma karşı çıkarak dava açtı. Türkiye savunmasında “Atatürk ismini Mustafa Kemal’in kız kardeşi bile kullanamadı. Bu nedenle ‘Atatürk’ soyadı diğer liderlerin isimlerinden farklıdır. Bunu marka olarak kimse kullanamaz” dedi. Ancak Türkiye davayı kaybetti. Atatürk isminin patentini alan Yaqub, AB ülkelerinde bu markayla artık giyecek, temizlik maddesi, alkolsüz içecek, ayakkabı, ilaç ve giysi üretebilecek. Atatürk ticari marka Türkiye, AB İçpazarda Uyumlaştırma Ofisi’ne (OHİM) başvurarak tescilin iptal edilmesi için dava açmıştı. Açılan davada savunma yapan Türkiye, Atatürk isminin marka olarak kullanılamayacağını mahkemeye bildirdi. Ancak AB yasalarına göre ünlü kişilerin isimleri eğer tescillenmemişse kişiler tarafından marka olarak kullanılabiliyor. Türkiye’nin savunması üzerine harekete geçen marka sahibi Muhammed Sujah Jioher Yaqub’un avukatları savunma yazmak için Türkiye’de araştırma yapmaya başladı. “Atatürk” isminin birçok yerde kullanıldığını fark eden avukatlar yaptığı savunmada “Atatürk ismi Türkiye’de birçok yerde kullanılıyor. Bunların başında ‘Atatürk Orman Çiftliği’ geliyor. Bu arada ticari ürünler üretiliyor. Bunun yanında Kapalıçarşı’da üzerinde Atatürk ismi yazan birçok ürün satılıyor. Aynı zamanda arabaların üzeri ve elbiselerin üzerinde de Atatürk ismi yer alıyor” dedi. Atatürk markası raflarda olacak Bu savunmanın üzerine kararını açıklayan mahkeme Türkiye’yi haksız buldu ve “Atatürk” isminin patentini İngiliz asıllı Müslüman olan Muhammed Sujah Jioher Yaqub’a verdi. Yaqub’un “Atatürk” markasıyla kurduğu şirkette ise bir birinden değişik ürünler üretilebiliyor. Yaqup tüm AB ülkelerinde bu markayla artık giyecek, temizlik maddesi, alkolsüz içecek, ayakkabı, ilaç ve giysi üretebilecek. Türkiye marka başvurusunda bulunabilir Patent davasıyla ilgili Taraf’a konuşan Patent Marka ve Danışmanlık Şirketi avukatlarından Abdurrahim Ayaz “Türkiye bu aşamadan sonra mahkeme kararını temyiz edebilir. Ancak bir üst mahkemede sonuç değişmeyecektir. Eğer Atatürk isminin patentini alan kişi beş yıl süreyle bir şey üretmez ise marka sahipliğini kaybeder. Bu süreçte Türkiye yeniden marka başvurusunda bulunup Atatürk markasını tescilleyebilir” dedi. Türkiye Prodi’yi tescillemişti Türkiye markanın iptali için yaptığı başvuruda Atatürk’ün devlet başkanı olduğunu ve bu ismin marka olarak kullanılmayacağını söylemişti. Ancak Türkiye’de de devlet başkanları ve önemli şahsiyetlerin isimleri marka olarak kullanılıyor. Bunların başında tescili Türk Patent Enstitüsü tarafından verilen “Romano Prodi” markası geliyor. Ramono Prodi, eski İtalya Başbakanı ve aynı zamanda önemli politikacılarından. Radikal- dsc0175il
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- 4311f1c4
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- DSC 1130
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- DSC 1129
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- IMG00524 20101026 1645
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- DSC04772
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- DSC04771
Şu albümden: Durdurduğum Anlar (Objektifimden)
- YENİ YIL Gif ve Resimleri
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.