Zıplanacak içerik

tülvent

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. "eğer kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız." "tabii acı çekeceksin, görmenin bedelidir bu. tabi için korkuyla dolacak, yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir. daha sertleş!" "hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz." "insanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir." "bu sizi şaşırttı mı? belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz. ama daha derinlere inip, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz: siz bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz! siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil." "yaptığım seçimler başkalarını tutsak ediyorsa ben o özgürlüğü seçemem." "niceleri kendi zincirlerini çözemezler de, dostlarının azatçısıdırlar." 'kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?' 'tüm bir yaşam boyunca edinilen alışkanlıklar kolay kolay bırakılmaz. belki part-time bir evlilik bana uygun olabilir, ama bundan daha bağlayıcı olmamalı. 'öğretmenler bazen acımasız olmak zorundadır. insanlara böyle katı mesajlar verilmeli; çünkü yaşam da acımasız, ölüm de.' 'freud haklı: beyinde karmaşık düşüncelerin saklandığı bir depo olmak zorundadır; bilincin ötesinde ama hep uyanık, her an kendini göstermeye ve bilinçli düşünceler sahnesine çıkmaya hazır. bu bilinçsiz depoda saklanan yalnızca düşünceler değildi, orada bir de gizli duygular vardı!' ''düşünceler, duygularımızın gölgesidir; ama her zaman daha karanlık, daha boş ve daha sade. şu günlerde kimse ölümcül gerçeklerden ölmüyor, öyle çok panzehiri var ki.'' 'kemikleri, eti, bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanabilir hale getiriyorsa, ruhun ajitasyonu ve ihtirası da kibirle kapatılmıştır; kibir, ruhu kaplayan deridir.' ''bağımsızlığa damgasını vuran şey nedir? -insanın kendinden artık utanmıyor olması!'' "gerçeğin düşmanı yalanlar değil, inançlardır." "araştırma ve bilim önce inançsızlıkla başlar." "ben bizi olduğumuzdan daha büyük yapan şeyleri severim." "yaşam planınız sizin elinizde değilse, varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir." "eğer kimse sizi dinlemiyorsa bağırmak en doğal şeydir." "insan dostunu düşmanından daha zor affediyor." "ayrık otlarını kökünden sökeceğimize yapraklarını koparıyoruz." "eğer kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız." "hangi yıldızlardan düşüp birbirimizi bulduk biz." "düşünceler duygularımızın gölgesidir, ama her zaman daha karanlık, daha boş, daha sade." "gördüğü şeye yapışıp kalmakta inat eder, ama buna saadet der." "bağımsızlığa damgasını vuran şey nedir? -insanın kendinden artık utanmıyor olması!" "kibir, ruhu kaplayan deridir." "her şeyin derinine inmek, bu zahmetli bir özellik. insanın gözlerini hep yorar, sonunda insan isteyebileceğinden hep daha fazlasını bulur." "beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir." "zihin, tuzaklarla dolu arka sokaklarda gezinmeye bayılır." "bozulan bir dostluğun verdiği acıdan kimse kaçamaz." "büyük düşünürler kendi çevrelerini kendileri seçerler, kendileri düşünürler, sürülerin yaşam tarzı tarafından engellenmeyi istemezler." "insanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir,bütün hizmetleri, kendine hizmettir,bütün sevgisi kendini sevmesindendir." "siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil." "ona hakikat aşıklarının fırtınalı ya da çamurlu sularından korkmayacağını öğretmeye çalışıyorum.asıl korkulması gereken sığ sulardır." "şehvet düşünemez, yalnızca arzular ve hatırlar." "dans eden bir yıldız doğurmak isteyen, önce kendi içinde büyük taşkınlıklar ve kaos yaşamak zorundadır." “zaman sonsuza dek doymayacak kadar aç gözlüdür” “zaman ezeli, zaman sonsuza kadar uzanıyorsa, olabilecek her şey, daha önce olmuş şeyler değil midir? şu anda geçen her şey daha önce de aynı şekilde geçmiş değil midir?” “bir şey sallantıdaysa, onu sallayan birisi var demektir zaten!” “öldü diye ondan (babası) nefret ettiğim için mi bu kadar sert vuruyorum çekici?” “bertha gizemin, kol kanat germenin ve kurtuluşun simgesi! josef breuer buna aşk diyor ama bunun asıl adı dua.” “biz septiklerin de düşmanları, en olmayacak yerlere inanç tohumları eken ve kuşkulanmamızı engelleyen iblislerimiz. bu yüzden tanrıları öldürüyoruz, ama onların yerine başkalarını koyuyoruz, öğretmenleri, sanatçıları, güzel kadınları…” ‘’her insan gerçeğin ne kadarına dayanabileceğini seçmeli.” Nietzsche Ağladığında - Irvin D. Yalom
  2. Bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak ayakları yerden kesik görünsünler, cinsel dürtüde temellenirler. Evet, hatta bu aşıklık hali sadece daha yakından belirlenmiş, daha özelleşmiş, hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireysellemiş cinsel dürtüdür. -İnsanlığın genç kesiminin enerji ve gücüyle birlikte düşüncelerinin yarısını sürekli olarak meşgul ettiği, ara sıra en büyük kafaları bile meşgul ettiği, en önemli meselelerde belirleyici etki olduğu görülür. -Aşk için çıkarılan bunca gürültü patırtı niye?Niye bunca itiş kakış, tepinme, korku, endişe ve dert? Sonuçta amaç, sadece bir Mecnun'un kendi Leylası'nı bulması değil midir? -Aşkta bütün meselelerin aksine bireysel iyilik, mutluluk ve acıların değil de insan cinsinin gelecekteki varlığının ve kendine özgü yapısının söz konusudur. -Her aşık olma durumunda, belli bileşim niteliklerine sahip bir bireyin üretilmesinin amaç olarak edinildiği, söz gelimi karşılıklı sevginin değil de,sahip olmanın, yani fiziksel haz ve zevkin asıl tayin edici yan olmasından bellidir. -Belli bir çocuğun dünyaya getirilmesi,taraflar bilincinde olmasalar da,bütün o aşk hikayesinin gerçek amaç ve hedefidir. Bu amaç ve hedefe hangi yol ve tarzlardan ulaşılacağı için önemsiz yanıdır. -İki sevenin birbirine gittikçe artan eğilimleri bile bunların meydana getirebilecekleri ve getirmeyi arzu ettikleri bu yeni bireyin yaşama isteğidir.Hatta daha onların özlem dolu bakışlarının buluşması esnasında bile bu bireyin yeni hayatı uyanır ve ahenkli,bileşimi iyi oluşturulmuş gelecekteki bir birey olarak varlığını duyurur. Sevenler gerçek bir birleşme ve kaynaşma yoluyla bundan böyle sadece bu tek varlık olarak yaşamayı sürdürmek için tek bir varlık olmanın özlemini duyarlar ve bu özlem sonunda içinde her ikisinin de kalıtımsal özelliklerinin kaynaştığı ve birleştiği o tek varlıkta yaşama devam etmeleriyle gerçekleşir. -Bir erkekle bir kız arasındaki karşılıklı, kararlı ve değişmez inatçı isteksizlik,antipati,nefret ve soğukluk; bunların birlikte meydana getirebilecekleri "şey"in arızalı, fizyolojik yapısı kötü organize olmuş, kendi içinde uyumsuz, mutsuz bir varlıktan öte birşey olmayacağının göstergesidir. -Oluşacak birey, babasından iradeyi ve karakteri, annesinden zekayı; beden yapısını ise bu ikisinden alacaktır. -Yeni bir bireyin ilk ortaya çıkışı, yani hayatının asıl başlangıç noktası olarak anne-babanın birbirlerini sevmeye başladıkları (birbirlerini gözlerinde büyüttükleri) anı göz önünde tutmak gerekir. -İki bireyin çeşitli yönlerden birbirine uygunluğu ne kadar fazlaysa,karşılıklı tutkuları da o kadar büyük olacaktır. -Birey, öteki bireyde özellikle kendisinde yoksun bulduğu mükemmelliği ve kusursuzluğu arayacak, hatta kendisinin karşıtı olan kusurları ve yetersizlikleri onda güzel bulacaktır. -Kendisine uygun güzellikteki bir kadına baktığında onu kıskıvrak yakalayan o kadınla birleşmeyi en yüce iyiymiş gibi gösteren baş döndürücü bir çekicilik erkeği sarar. Bu da oluşturulacak bireyin istenilen niteliklerde o an,o eşle olabileceği düşüncesinden kaynaklanır. -Erkekliğin ve dişiliğin sayısız düzlem (derece)leri vardır. Erkeğin erkekliğinin belli bir düzleminin kadın dişiliğinin belli bir düzlemine tekabül etmesi gerekir. Buna göre,en erkeksi adam,en dişi kadını arayacaktır.Bu ikisi arasında bu gerekli tekabüliyetin gerçekleşmiş olduğu,aslında onlarca içgüdüsel yoldan sezilir ve bu içgüdüsel sezgi aşıklığın e n yüksek derecelerinin temelinde yer alır. -Aşıkların heyecanlarında kusursuzluğu bulmuş olmanın ve üretilecek yeni bireyin kusursuz olacağı, insan türünün kusursuzluğa erişmede yeni bir basamağa erişildiği düşüncesinin sevinci yatmaktadır. -Uzun boylu, iri yapılı bir adamla kısa boylu, tıknaz bir kadının oğulları eğer kısa boylu ise, oğlan büyüdüğünde eş olarak uzun boylu bir kadını seçecektir. Eğer babası da kısa boylu olsaydı uzun boylu kadına yönelmeye yönelik içgüdüsü bu şekilde olmayabilirdi. Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhauer
  3. Ne güzel cahildik!.. Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa... Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi... Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım? Dışarıda kar... İçeride kanaat... İçeride huzur. O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu. Şimdiki gibi üç günlük hava tahmini, kar yağışı için dakikalı randevu falan yoktu. (Meteoroloji tutturamadığı zaman o kadar seviniyorum ki...) Krize de girmezdik. İran’ı hiç takmazdık. Yakacak bir şeyler olurdu her zaman. Ve kuzine hem ısıtır hem de pişirirdi... Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı... Mumumuz, gaz lambamız vardı. Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu. Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar... Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası... Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı... Domates de... Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu. Dışarıda kar... İçeride huzur... Türban krizi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda... Ne güzel cahildik. Mutluluğun resmini çiziyorduk... Murat Başaran
  4. Bu arada ilginize teşekkür ediyorum sevgili İNTERLOCK ve dennise
  5. BAŞTAN YAŞAMAK HERŞEYİ Küçüksu çayırı, çocukluğum Mısır kazanları dizi dizi… Dönmedolaplar, salıncaklar Kimi yere yakın, kimi yerden yüksek Çocuk çığlıkları sarmış her yanı Simitçi, baloncu, Kağıt helvacı ve dondurmacı… O günlere geri dönmek, Dönme dolaba, Salıncağa binmek istiyorum Sıkı sıkı tutunmak Eteklerimi dizlerime kıstırıp Kolon vurmak, uçmak Uçmak, uçmak istiyorum Ben, ben baştan yaşamak için her şeyi Çocukluğumu geri istiyorum. Oya Özpoyraz
  6. Öylesine zamanın öğrettiği tek şey yüzümüzde hergün artan çizgiler değil sadece eski fotoğraflardaki bakışlarımızı almış saatler çocukluğumuzdan kalan havadaki koku bu mu? ne kadar çabuk tüketmişiz kendimizi ilklerimizin değeri ne kadarda değersizmiş aslında ilk adımlarımız ilk düşüşlerimiz ilk aşkımız bir filmin ilk sahneleri otobüsün camından dayayıp başımızı geride bir toz bulutu kalan hayatımıza bakmışız hüzünle el sallamak için bile gücümüz yok kendimize unutulduğumuz yerde biçare öylesine kalakalmışız... zamanın öğrettiği birşey var her başlangıç bir bitişin habercisi değirmen taşı gibi öğütmüşüz önümüze geleni dişlerimizin arasında ezip tükürmüşüz hayatın bize verdiği şansları görmezden gelerek haksızlığı aslında hep kendimize etmişiz akşam vakti geliyor artık ömrümüzde hüzünlü loş ışıklardayız şimdi bir ayağımız gitmekte diğeri aynı yerde öylesine kalakalmışız bu hikayede... Alıntı
  7. - Doktor bey benim gözüm seyiriyo - Misafir gelcektir - Ama bir aydır seyiriyo - Yatılıya gelcektir - Sağ elim kaşınıyo bi de o da para mı demek - Nerden uyduruyosunuz bu safsataları yaa, sağ el kaşınıyosa para gitçektir - Bi de sol ayak başparmağıma kramp giriyo geceleri - Yol gözüküyo o zaman size bi de şekeri azaltın - Geçen dediğiniz gibi salonun eşiğinden üç kere atladım ama öksürüğüm geçmedi - Ciğer filmi çektirecektiniz çektirdiniz mi? - Evet büyrün - Nerede çektirdiniz bunu - Antalyada kaynımın yazlığında - Bu yanınızdaki kim? - Eltim - Bekar mı eltiniz? - Sözlü ama erkek sözü değil yani - Ona bi reçete yazim götürün bari... ** - Hamfendi ben bir hesap açtırmak istiyorum - Hesap açmıyoruz beyfendi - Niye ki, banka değil mi burası? - Evet ama kan bankası burası beyfendi - E geçen gün benim kankam sperm bankasında açtırmış? - Orada açtırın o zaman beyfendi - E kan yatırcam ben, sperm bankası alır mı - Valla biz sadece kan alıyoruz bi de kornişon turşusu - E ben kanımı nasıl yatırcam? - Şuraya yatıcaksınız hemşiranım gelip alacak - Ne kadar aldığını nerden bilicem? - Sayaç var pompada - Peki hesap açmazsam kanımı nasıl geri alıcam? - Geri alcaksanız niye veriyosunuz beyfandi yaa! - Ya belli mi olur ameliyat falan olurum alimallah - O zaman gelirsiniz biz size kan veririz beyfendi - Benim kanım olduğunu nerden bilicem? - Sizin olmıycak ki - Kimin olucak - Ne bileyim beyfendi müneccim miyim yaa - E benim kanımı kime verceksiniz? - İlk ihtiyacı olana vericez - E bu çark nasıl dönüyo böyle sizin maaşınız falan? - Kanları parayla veriyoruz beyfendi - Peki ben kan yatırınca bana da para vercek misiniz? - Yoo - Kara para mı aklıyonuz lan burda, keriz mi kandırıyonuz! - Polis çağırıyom ben beyfendi ona sorarsınız - Turşu hesabı açtırcam ** - Evladım lahana kaça? - Üç lira abla - En son kaç olur? - Beş olur, sel mel olursa yedi felan olur - Negatif babında şeyetmiştim... - Negatif düşünme abla, iyilik yap iyilik bul, çakraları aç! - Bi iyilik yap ta ikiye ver evladım - Veririm ama dış yaprakları ısırırım teyze - Manyak mısın evladım, ver hadi. Kereviz kaça? - Satılık değil o madam - E duruyo orda? - Nefret ediyom ben kerevizden, kerizler yer bitek kereviz - Yavrum versene bi kilo kereviz iyice sapıttın ha! - Vermem abla pazardaki bütün kerevizler burda, hepsini topladım boşuna arama, yenmeyecek o... - Havuç ver bari iki kilo - Nayır, tavşanımın rızkı o! - Tavşanı da ver - Bi tavşan alana iki pırasa veriyoz ama beyazlarını dişliyoz teyze - Piyasalar şişlesin seni e mi - Çok güzel piyazlık brokoli var abla okunmuş üflenmiş namazında niyazında verim mi bi kilo? - Abebe bikilaya ver sen onu, bi bağ maydonoz ver de gideyim bari - Git, sen de git abla o maydonoza baktıkça beni hatırlıycaksın...
  8. Bozcaada Kalesi
  9. ESKİDEN Çember çevrilir, Su musluktan içilir, Ağaçlara tırmanılırdı. Bebekler bezden, Silahlar tahtadan, Resimler kömür karasından yapılırdı. Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin İsimleri konulur, Saatli maarif okunurdu. Komşuda pişen Bize... Bizde pişen komşuya düşerdi. Geceler ayaz, Sokaklar karanlık, Yıldızlar parlak olurdu. Turşu, salça, mantı Evde yapılır, Karpuz kuyuda soğutulurdu. Erik ağacının çiçeği, Pencere camımıza yaslanır, Güz yaprakları bahçemize düşerdi. Kardan adam yapılır, Evlerde soba yakılır, Kış gecelerinde masal anlatılırdı. Merdiven çıkılır, Aidat ödenmez, Yönetici seçilmezdi. Evler badanalı, Sokaklar lambasız, Mahalleler bekçili olurdu. Ajans radyodan dinlenir, Çizgi roman okunur, Defterlere kenar süsü yapılırdı. Hayat, Arkası yarın gibiydi, Kesintisizdi. Her gün yaşanacak bir şey vardı. Herkes kendi düşünü kurar, Kendi hayatını oynardı. ŞİMDİ Şimdi, Herkes Yoğun, Yorgun Ve Tek başına... Can Dündar
  10. tülvent şurada cevap verdi: TaTLiB3L4-- başlık Forum Oyunları
    Sigara...
  11. Tatlı mı tatlı Kiraz, hepsi ayrı ayrı güzellerdi...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.