Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Kur'an'ın kadınların şahitlik yapmasına dair hükümleri biliniyor..

 

Bakara 282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. *

 

Bir erkeğin şahitliği geçerli sayılırken, kadınlarda ille de iki kişi aranıyor..

 

Pekiii, nisbeten daha basit olan dünyevi işlerde bile şahitlik koşulu olarak iki kadın aranırken, böylesine önemli bir konuda bir kadının tek başına şahadet etmesi nasıl kabul ediliyor??

 

Yoksa Müslüman kadınların kelime-i şahadet getirmeleri geçersiz mi??

 

Bu durumda, İslam'da çok önemli bir yeri olan kelime-i şahadet konusunda kadınların ne yapmaları lazım?

 

İki kadın biraraya gelerek mi kelime-i şahadet getirecekler, grup mu kuracaklar??

 

Allah, tek bir kadının kelime-i şahadet getirmesini makbul kabul ediyor mu??

 

Bence işi sağlama almak işin müslüman bayanlar ikinci bir şahit bayanın huzurunda kelimei şahadeti tekrarlayıp iman tazelesinler.

  • Cevaplar 68
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
Kur'an'ın kadınların şahitlik yapmasına dair hükümleri biliniyor..

 

Bakara 282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. *

 

Bir erkeğin şahitliği geçerli sayılırken, kadınlarda ille de iki kişi aranıyor..

 

Pekiii, nisbeten daha basit olan dünyevi işlerde bile şahitlik koşulu olarak iki kadın aranırken, böylesine önemli bir konuda bir kadının tek başına şahadet etmesi nasıl kabul ediliyor??

 

Yoksa Müslüman kadınların kelime-i şahadet getirmeleri geçersiz mi??

 

Bu durumda, İslam'da çok önemli bir yeri olan kelime-i şahadet konusunda kadınların ne yapmaları lazım?

 

İki kadın biraraya gelerek mi kelime-i şahadet getirecekler, grup mu kuracaklar??

 

Allah, tek bir kadının kelime-i şahadet getirmesini makbul kabul ediyor mu??

 

Bence işi sağlama almak işin müslüman bayanlar ikinci bir şahit bayanın huzurunda kelimei şahadeti tekrarlayıp iman tazelesinler.

 

Hayır, olmaz. Ne kadar çok kadın varsa, o kadar çok yanılırlar. En iyisi bir veya iki erkek de kapının dışında şahit olarak bulunsunlar bence.

Gönderi tarihi:

Hemen şunu söyliyeyim ki, İslamiyet değil kadını korumamak (Hak vermemek) hayvanları dahi korumuş, onlara ağır yük vurm,ak ve aç bırakmak suretiyle eziyet eden kimselere dünya ve âhirette ceza vermjştir. Yani İslam hukukunda hayvanlara eza cefa edenlere ceza vardır. Bu hususta bir hadis-i şerifi nakl edelim.

«Peygamberimiz (s.a.v.) Ensardan bir adamın bahçesine girdi. Orada bir deve bulunuyordu. Deve Peygamberimizi görünce inledi ve gözlerinden yaş geldi. Peygamberimiz (s.a.v.) deveye yaklaşıp (Şefkat ve merhametinden) hörgücünü ve kulak arkasını okşadı. Deve sesini kesti. Sonra Resulü Ekrem (s.a.v.) :

— Bu deve kimindir, buyurdular. Ensardan bir genç:

— Benim ya Rasulallah, dedi. Rasuli Ekrem:

— Allah'ın sana emanet ettiği bu deve hakkında Allah'tan korkuyor musun?... Bak deve senin aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor. Hayvanın hakkını veren İslamiyet kadına verilen haklara geçmeden ki dünyanın ve 150 - 200 sene öncesine kadar Avrupanın kadına bakış açısına bir bakalım.

İslamiyetin geldiği çağda kadını yer yüzündeki hemen bütün milletlerde aşağılık bir mahlûk olarak kabul ediliyor, zelil hakim ve esir bir durum da bulunuyordu. Eski hint hukukuna göre kadını, evlenme, miras ve diğer muamelelerde hiç bir hakka sahip değildi.

Kadının murdar, temayüllere, zayıf karektere ve kötü bir ahlâka sahip olduğu kabul ediliyordu. Budizm kurucusu Buda önceleri kadınları dinine kabul etmiyordu. Nihayet bir çok tereddütten sonra kadını dinine kabul etmiş, fakat bunun budist toplumu için çok tehlikeli olduğunu söylemiştir.

«İsrail hukukuna göre kızlar, babalarının evinde bile hizmetçi gibidirler. Baba onları satabilir. Boşanma hakkı keyfi bir surette kocaya aittir. Kızlar ancak başka bir varis bulamadıkları taktirde babalarının miraslarına nail olabilirler.»

«İran'da Sasani devletinde kız kardeşle evlenmek caizdi. Hatta bu teşvik edilirdi. Kan hısımlığının, kız kardeş ve annelerin saygıya değer hiç bir hususiyetleri yoktu.»

Şimdi bunu okuyunca ne kadar irkildin değil mi? Hem de çok tiksinerek irkilmişsindir. Ve kendi kendine «Bu insanlar eskiden ne kadar vahşi ve adi imiş» demişsindir. Halbuki bu olaylar 1450 sene önce olmuştur. Ya şimdiki olanlara ne dersin?. Geçen sene İsviçre'de kız kardeşlerle evlenilebilir, diye kanun çıkarttılar. Erkek erkekle de evlenebilir diye de, kanun çıkardılar. Hatta daha da kötüsü var. İnsan yazmaktan haya ediyor. Ama, ibret olsun diye yazayım. Gazetenin birinde okumuştum ya Amerika'da ya da İngiltere'de, kadının biri köpekle evleniyor. Belediyede nikâh kıyılırken dostları tebrik etmeye geliyorlar. İnsanın avazının çıktığı yere kadar bağırası geliyor: «NEREDESİN BİN DÖRTYÜZ SENE ÖNCESİ CAHİLİYYET DEVRİ GEL... GEL...»

Yirminci asırdan sen daha iyiydin diye. Bu kadar vahşilik, adilik hayasızlık olur mu Yarabbi...

Yunan ve Roma'da kadın hiç bir şahsiyete ve hakka sahip değildi. Eflatun'a göre : Kadın orta malı gibi elden ele gezmeli imiş. Çinlilerde kadın insan sayılmaz ona isim bile takılmazdı.

İngiltere'de Milattan sonra beşinci asırdan onbirinci asra kadar kocalar karılarını satabilirlerdi. İlk günahın işlenmesine sebep olan ve böylece insanlığın felaketini hazırlayan bir kadın (Havva validemiz) olduğuna inanan karamsar Hiristiyan milletler, kadına daima bir «Şeytan» nazarı ile bakmışlardır. İngiltere'de kadın murdar bir mahlûk sayıldığından İncile el süremezdi. Bu vaziyet ancak Kral VIII Hanri'nin (1509-1547) devrinde parlamentodan çıkan bir kararla sona erebildi. Bu karara göre kadınlar, İncil okuyabileceklerdi.

Vaktiyle Avrupa'da ve bütün dünyada, kadın hesaba katılmayan bir sürü idi. Alimler ve filozoflar, kadın hakkında şöyle münakaşa ediyorlardı.

Kadının ruhu var mıdır? Yoksa o ruhsuz bir yaratık mıdır? Eğer ruhu varsa, acaba o insan ruhu mudur, yoksa hayvan ruhu mudur? Onun ruhunun insan ruhu farz edildiği takdirde o zaman onun erkeğe nisbetle insani ve içtimai durumu kölenin durumu gibi midir, yoksa o köleden biraz daha yüksek bir yaratık mıdır? Hatta Yunan'da ve Roma imparatorluğunda kadınm sosyal ve haysiyetli bir mevkie sahip olduğu kısa devrelerde bile bu durum ancak şahsi sıfatları sebebiyle mahdut kadınlara veya meclislerin süsü, aralarında öğünme ve gösteriş vesilesi olarak onları teşhir etmeye meraklı zengin ve müsriflerin israf ve lüks vasıtalarından bir vasıta olmaları hasebiyle başkentin kadınlarına has bir durumdu.

Lâkin buna rağmen kadın, erkeğin gönlüne sevdirdiği şehvetlerden sarfı nazar ile kendi kişiliği içinde kendine has bir haysiyefe sahip olmaya lâyık ve insanı bir mahluk gibi hiç bir zaman hakiki ihtiram mevkiine yükselemedi. Böylece bu durum Avrupa'da kölelik ve derebeylik devirlerinde de devam etti.

O devirlerde kadın cehalet içine gömülmüş olduğu halde, bazen şehvet ve lüks oyuncağı olarak kullanılır, bazen de yiyen içen gebe olan, doğuran hayvanlar gibi geceli gündüzlü çalışan ihmale uğramış bir yaratık olarak kendi haline terk edilirdi. Hatta bu durum Sanayi İhtilali gelip çatincaya kadar devam etti.

(134) İslam ahlâki — M. Yaşar Kandemir

 

Sanayinin gelişmesi Avrupalı kadına isabet eden felâket, uzun tarihinde isabet edenden daha da kötü idi. (135)

Teknik ve sanayi hareketi kadınları ve çocukları çalıştırdı. Aile rabıtalarını parçaladı ve ailenin kuruluş düzenini bozdu. Lâkin çalışmasından, haysiyetinden, ruhi ve maddi ihtiyaçlarından en fazla karşılık ödeyen sadece kadındı. Erkek onun bir yönden çocuk yapmasından korktu. Hatta, evli aynı zamanda anne olsa kendisini beslemesi için çalışmaya icbar etti.

Başka bir yönde de fabrikalar kadını en kötü bir şekilde istismar etti. Böylece onu uzun saatlarde çalıştırdılar ve aynı fabrikada aynı işi yapan erkeğe daha fazla ücret verdiler. (136)

Birinci Cihan harbi koptu. Bu savaşta Avrupa vs Amerika gençliğinden on milyon insan ölüp gitti.- Kadın bütün çirkinliğiyle beraber çalışma kasvetiyle yüz yüze geldi. Milyonlarca kocasız kadın vardı. Bunların kocaları ölmüş, yahut harpde yaralandığından çalışamaz duruma gelmişti. Veyahutta korku gürültü, zehirli ve boğucu gazlar sebebiyle sinirleri bozulmuş deli olmuşlardı. Bir kısmı da dört senelik hapisten sonra asabını dinlendirmek ve biraz yaşamak sebebiyle çalışmak, yorulmak ve tahammül isteyen evlenme ve evlilik hayatı yaşamaktan kaçıyordu. Bir başka yönden orada harbin tahrip ettiklerini tamir ve fabrikaların çalışmasını eski haline koymaya kafi gelecek miktarda çalışan erkek eli olmadığı için kadının çalışması bir zaruret halini aldı. Çünkü çalışmadığı taktirde bizzat kendisi ve bakmağa mecbur olduğu çocuklar ve ihtiyarlar açlık tehlikesine maruz kalacaklardı. Kadın çalışınca da ahlâklarından vaz geçmek zorunda idi. Çün-ki o gün için kadının namuslu olması ekmeğine mani bir kayıt durumunda idi. Zira fabrikatör ve onun adamları sadece çalışan el istemiyorlardı. Onlar bu durumu bulunmaz bir fırsat telakki ederek hareket ediyorlar, böylece peşinde koştukları kuşlar aç olarak — tane toplamak için— kendiliğinden yere düşüyorlardı. Artık onların bunları avlamasına ne mani olabilirdi? Acaba vicdan mı? Ne gezer mademki zaruretlerin sevgiyle çalışmak için kendini peşkeş çekecek bir kadın vardır. O halde iş isteyenlerden ancak kendini teslim edenlere iş verme zihniyeti hakim olmalıydı ve öyle olup. Kadın isteyenlere kendini teslim ederek fabrika ve ticarethanelerde çalışmakla şu veya bu yolla arzularını tatmin etme mecburiyetinde bırakıldı. Lâkin onun esas meselesi bu sefer daha çok alevlendi. Kadın çalışmaya olan ihtiyacını fabrikalar istismar etti ve hiçbir akıl ve vicdanın hoş görmiyeceği zalimce muamelesine devam etti.

Kadına aynı yerde ve aynı işte çalışan erkeğin ücretiden daha az ücret veriliyordu. Kadına ait ne kaldı ki o kendini, kadınlık gururunu ve haysiyetini harcadı. Aralarında varlığını hissettiği, hayatına kattığı, böylece saadet ve gurur duyduğu aile ve çocuklarına olan tabii ihtiyacından bile mahrum bırakıldı. Buna mukabil en basit bedahetin kabul ettiği tabii hakkı olan «Ücrette erkeğe eşitlik hakkı»nı alabildi mi?... Avrupalı erkek kolay kolay hakimiyetinden vaz geçmedi. O halde bu çatışmanın vukuu ve bu çatışmada kullanmaya elverişli silahlan kullanmak gerekiyordu. Kadın grevleri gösterileri toplantı ve kongrelerdeki konuşmaları ve basını hedefine ulaşmak için birer vasıta olarak kullandı. Sonra kendisine yapılmakta olan zulmü menbaından kesmek için mutlaka kanun yapma yetkisinde erkeğe iştirak etmesi lazım gelidiğini anladı. İlk önce seçme hakkını talep etti. Sonra bunun arkasından gelen parlemontada temsil hakkını talep etti. Çünki o erkeğin yaptığı işin aynısını yapıyordu. Onun mantıki bir sonucu olarak, mademki, her ikisi de aynı yoldan hazırlanmışlar ve bir tek öğrenim yapmışlar o halde, bunun mantıki sonucu olarak erkek gibi devlet memuriyetlerine girmeye hak iddia ettiler. Bu Avrupa'da kadının haklarını elde etmek için yaptığı mücadelenin hikayesidir...

Orada, kadın hakları konusundaki her adım, erkek istesin istemesin kendinden gelecek adımı hazırladı. Böylece dizgini elinden kaçırmış ve çözülmelerle çökmüş olan bu toplumda bizzat kadın dahi artık kendi işine kendisi malik değildi. (137)

Bütün bunlara rağmen demokrasinin beşiği olarak kabul ettikleri İngiltere'de devlet memuriyetlerinde çalışan kadına, erkekden daha az ücret verilmekte ve hâlâ da buna devam edilmektedir.

Bir kaç cümle ile de komünist âlemdeki kadına göz atalım. Bu ülkelerdeki kadının durumu Avrupa daki kadınların durumundan çok daha beterdir. O nazik eller, o zayıf vücut, ağır sanayide gece, gündüz vardiya usûlü olarak çalıştırılıyor. Erkek bir fabrikada, kadın bir fabrikada yani karı koca ayrı, ayrı fabrikalarda ya da çiftliklerde çalışıyorlar. Çocuk bakım yuvasına bırakılmış üçünün bir araya gelmesi büyük mesele...

Çünkü erkek eve geliyor kadın yok, kadın eve geliyor erkek yok... Nerededirler ne yaparlar, nasıl yaşarlar, bunu arayıp sormalarına da imkân yok, kendileri de bilmezler. Kadın mutfakta bir kap yemek pi-

(137) îslamın Eyrafındaki Şüpheler — Prof. Muhammet Kutup

şirmenin saadetinden çok uzaktır. Çünki mutfak yok. Varsa da üç-beş aileye bir mutfak, dolayısıyle de tadı yok, burada hayatın...

Orada kadın koluna bir bilezik, boynuna bir kolye takmaktan mahrumdur. Çünkü mülkiyet yok, para yok...

Yaşama bakımından bir erkek hayatı, fakat vücut ve ruh bakımından kadın olan bu insanlar her şeyi unutabilmek ve ızdıraplannı dindirebilmek için derin ve .korkunç bir sefalete atılıyorlar. Fakat iş yine bitmiyor. Esir hayatı ölünceye kadar devam ediyor. Böylece bir makinadan farksız olan bir kadın için dünyanın hangi saadetinden dem vurulabilir! Hem bu kadın ne için çalışıyor, çalıştırılıyor. Para için mi? Ev yapmak için mi? Eşya için mi? Hayır, hayır hiç birisi için değil. Çünki komünist memleketlerde mülkiyet yok, bir mala sahip olmak yok, malı olmayan, malını dilediği gibi harcamayan ve inandığı yollara veremeyen bir insan için saadet hayaldir. Kim ne derse desin inanmayınız.

İslamın (şeriatın) kadına verdiği hakları anlatırken, yine yer yer İslam dışıdaki görüşlerin, kadına verdiği haklardan bahsetmek» üzere îslamın kadına verdiği haklara geçelim.

Evet bütün dünya hâlâ, yukarıda bir nebzecik olsun bahsettiğimiz şekilde kadına hak verirken bakın bin dörtyüz küsur sene önce İslamiyet kadına ne haklar vermiş, kadına bakış açısı nasılmış.

Kadını asırlardır tokatlamaktan yorulmayan zalim elleri islam havada yakaladı. Bütün mazlumlarla birlikte kadını da kurtardı. Onun asırlardır örselenen narin vücudunu iffetin timsalidir diye nadide kumaşlara sardı. Gözü paradan puldan başka bir sey görmeyen, daima bunun için birbirini yiyen erkeklerin elindeki altınları, mücevherleri aldı, kadınlara taktı.

Zalim ellerin tutup sürüklediği saçları tüllere bürüdü. Bundan sonra da erkeklere «Kadınlarla güzel geçinin» (138) buyurdu.

Rasul-i Ekrem (s.a.v.) de «Sizin en iyiniz, hanımına karşı en iyi olanınızdır» buyurdu. (139)

Çektiği ızdırapların, döktüğü göz yaşlarının mükâfatını «Cennet anaların ayağı altındadır» (140) hadisiyle alan kadın, saadeti İslam dininde buldu. Ana olmanın büyüklüğünü o zaman anladı.

Bir defasında Ashaptan biri ile Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) arasında şöyle bir konuşma-geçti.

— Ya Rasulallah, insanlar içinde kendine iyi davranmama en fazla lâyık olan kimdir?

— Anandır.

— Ondan sonra kimdir?

— Anandır.

— Ondan sonra kimdir?

— Yine anandır.

— Sonra kim gelir?

— Baban. (141)

İşte böylece kadın, lâyık olduğu değerlere İslam ile kavuştu. Cemiyet hayatında kadınında bir yeri olduğunu takdir edemiyenlere İslam, makul ifadelerle şu gerçeği kabul ettirdi.

Allah Tealâ her şeyi çift yarattığını, zürriyetin devamı için her iki cinsin kendine ait vazifeleri bulunduğunu, kadınla erkeğin- birbirini tamamladığını anlattı. Böylece cemiyet hayatında kadının vaz, geçilmez bir unsur olduğu kabul edildi.

(138) En-Nisa: 19

(139) Tirmizi

(140) Feyzul-kadir İH, 316

(141) Buhari, Edep, 2

 

Kadını içinde bulunduğu yürekler acısı durumdan kurtardıktan sonra îslamın ona lütuf ettiği maddi ve manevi imkânları sırayla gözden geçirelim:

1 — Kadının insan olduğunu bile düşünmek istemeyen bazı frenkler onu hayvan mı, yoksa şeytan mı olduğunu münakaşa ederlerken, islam dini gerçeği bunlara şöyle anlattı:

«Ey insanlar doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. (142) «Ey insanlar sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbınıza hürmetsizlikten sakının.» (143)

2 — Budizm dinin kurucusu Buda, kadını kendi dinine kabul edip etmemekle tereddüt ederken, Avrupa'da ve bazı memleketlerde kadının bir dini olabileceğini akıllarına sığdıramayan dindarlar, bu zavallıların mukaddes kitaplara dokunmasını ve okumasını resmen yasaklarken, İslam dini emirleri tebliğ ederken kadın-erkek ayırımı göstermedi. Mümin erkekler, müslüman kadınlar, müslüman erkekler, müslüman kadınlar gibi ifadelerle onları dini bakımdan müsavi tuttu.

İslam dinine ilk giren Peygamberimizin hanımı Hatice Validemizdi. İslamın Ulu Kitabı Kur'an'ı Kerim, resmen bir kitapta toplanınca müminlerin annesi Hz. Hafsa'ya teslim edildi. Hz.' Ebubekir'in hilafetinden Hz. Osman'ın hilafetine kadar yıllarca onun yanında kaldı.

Kadınların ruhu olup olmadığı da eskilerin bir problemiydi. Ruhu varsa, acaba o insanın ruhu muy-

(142) Hucurat: 13

(143) Nisa: 1

 

du, yoksa hayvan ruhu muydu? Kadının da bir dini olabileceğini kabul etmek buna bağlıydı.

İslam, ruhi ve dini bakımdan kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığını şu ilahi fermanlarla ilân ; etti.

«Erkek veya kadın, mümin olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler. Kendilerine zerre kadar zulm edilmez.» (144)

«Kadın, erkek kim inanmış olarak iyi iş yaparsa, ona hoş bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödiyeceğiz.» (145)

«Rableri dualarını kabul etti. Birbirinizden meydana gelen sizlerden erkek olsun, kadın olsun iş yapanın işini boşuna çıkartmam.» (146)

3 — Cemiyet hayatında kadına bir yer vermeyen, onlarla aynı mabette toplanmayı, içtimai faaliyetleri onlarla beraber yürütmeyi kendilerine hakaret sayanların karşısına çıkan İslam, kadınla erkeğin yapacağı faaliyetleri şöyle sıralıyordu.

«Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiyi emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazlarını kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir. (147)

Böylece Kur'an'ı Kerim, kadınla erkeğin birbirlerinin yardımcısı olduğunu, dini irşadı beraber yapacaklarını, Rablerine beraber ibadet edeceklerini bildiriyordu.

4 — Eski hu'kuk sistemlerinden bir çoğuna göre kadın, miras haklarından bir çoklarına sahip değildi.

(144) Nisa suresi : 124

(145) Nahl suresi : 97

(146) Al-i İmran : 195

(147) Tevbe: 71

 

Hamurabi kanunlarında, Brehme kanunlarında, eski İsrail hukukunda ve îslamdan evvel Araplarda durum böyle idi.. (148) Kadın ne babasından ne de kocasından miras alabiliyordu. İslam kadına yine kol, kanat gerdi:

«Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok, belirli bir hissedir. (149)

İslam kadına mülkiyet hakkının yanında ticaret ve tasarruf hakkını da verdi. «Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır.» (150) âyeti kerimesi bunu ortaya koydu. Bu suretle kadın, mal mülk sahibi olma, rehin, kiralama, vakıf, hibe, alım satım haklarına sahip oldu...

İslamiyeti bilmeyen nüfus kâğıdındaki müslüman-larla (Aslında bunlara müslüman demesi caiz değildir. Bu ikili, birli taksim İslamm kadını emniyetsiz, ya-likte İslamiyetin emirlerinin bir kısmını yada tamamını inkâr etmektedirler) İslam düşmanlarının, ağzında geveledikleri bir konuya temas edelim.

Allah (c.c.) Kur'an-ı Keriminde «Erkeğin hissesi, iki kadının hissesi kadardır.» (151) buyurulmakta-dır. Bu ikili, birli taksim îslamın kadını emniyetsiz, yarım bir varlık, telakki ettiğini sananların vehimlerini kuvvetlendirmiştir. Bu mühim hususun sebebini belirtmeden önce, i bu gün İslamı hükümlerin karşısına çıkan tatbiki sırasında karşısına çıkan müşküllere tüm olarak ışık tutan bir noktayı zikretmek gerekir...

İslam ahlakı notlan 7 32

(148)

(149) Nisa suresi

(150) Nisa suresi

— Yaşar Kandemir

(151) Nisa suresi

 

İslam âlimleri, İslam dininin çeşitli sahalarda vazettiği hükümlerden birini veya bir kaçını bağlı bulunduğu sistemlerden çekip alarak müstakillen ve münferiden mütaala etmek bizi daima yanıltır, diyorlar. Nasıl, kolumuzdaki hassas saatin arıza gösteren bir parçasını çıkanp takamazsak, bütün dünya hukuk sistemleri karşısında tamamen kendi şahsına münhasar İslam hukukunun, hatta İslamın bütün hükümlerinin meselelerini ancak kendi sistemi içinde mütaala edebiliriz. Sonra mukayese yapmak gerekirse, sistemin tümünü karşısındakilerle karşılaştırabiliriz. Bu, İslamdan başka her hukuk sistemi içinde söylenebilecek adil bir sözdür. Binaenaleyh, İslam'dan ayn bir hukuk sistemi zihniyetiyle ve İslam hukuku içinde aile müessesesini etraflıca bilmeden bir erkeğe, iki kadın payı sistemi kavranamaz. Bunlardan başka boşama, dört kadına kadar evlenme, tesettür ve zina suçuna tertip edilen ceza esasları, ibadet hüküm leri, muamelatı ve ahlâkı da dahil bir «Manzume» olarak İslamın tatbik edilmediği cemiyetlerde zuhur edecek içtimai dertler, İslamdan çıkıp alınacak münfe-rid meseleler ve hal çareleriyle daima giderilemezse, bundan İslam dini sorumlu olamaz, suçlanamaz da. (152)

A) Kadının kendisinden başka bakmaya, mecbur olduğu kimse yoktur. Eğer evli ise gerek kendisinin, gerek — varsa — çocuklarının her türlü ihtiyacını temin etmek kocasının vazifesidir. Üstelik kadın evlenirken mehir alacak ve âdete göre bir çok hediyelere de sahip olacaktır. Kendi payının iki katı alan kardeşine gelince: O ya evlidir, ya da evlenecektir. Her iki halde de kendisinden başka en az zevcesine mükellef-

(152) İslamda Kadın — Bekir Topaloğlu

 

tir. Evleneceği sırada ayrıca mehir verecek, masrafta edecektir. Evli kadın sahip olduğu malı —nafakanın kocaya ait olması hesabıyla— eksiltmeyecek, hatta İslam hukukunun verdiği salahiyetle onu işleyecek arttırabilecektir. Erkek kardeş ise babadan aldığı mirası çoluk çocuğunun nafakasına harcamakla bitirecektir.

Kaldı ki bekar kız babasından aldığı mirasla geçinemiyecek durumda ise erkek kardeş ona yardım etmeye mecburdur.

B) Kadın eğer kocasından miras alıyorsa durum yine aynıdır. Dul kalacaksa tek başına bir insandır, kocasından ve ekseriyette ebeveyninden alacağı mirasla geçinebilir. Eğer tekrar evlenecekse bu sefer nafaka kocaya aittir.

Görülüyor ki bu sistem de mükellefiyete büyük yer verilmiştir. O halde mutlak eşitlik çığırtkanlıklarının iddea ettikleri zülüm nerede? Şüphe yoktur ki, mesele ne temayüller' ne de iddea meselesidir. Sadece hesap meselesidir. Kadın bir topluluk olarak, sadece kendine sarfetmek için veraset yoluyla intikal eden servetin üçte birini alır. Erkek ise, ilk önce kadına, sonra aile ve çocuklarına sarfetmek için miras servetinin üçte ikisini alır. Hesap ve rakamlar mantığı ile düşünüldüğü zaman iki taraftan hangisine daha fazla isabet eder? Bütün servetlerini kendi şahıslarına harcayan, ne evlenen ne de bir aile kuran bazı erkeklerin bulunması gibi bazı kaide dışı haller varsa bunlar nadir örneklerdir. Bunlar dahi ellerindeki servetin çoğunu gayrı meşru yoldan yine kadınlara sarf ederler. Tabii plan hareket, erkeğin servetini, gayrı meşru yollara değil, içinde kadın bulunan bir aileyi kurmaya harcamasıdır ki, o kadın da onun zevcesidir

 

O vakit erkek kadınına, kendi tarafından gönüllü bir hareket olarak değil, sorumluluğunu gerektiren bir vazife olarak harcar. Her ne kadar kadının özel serveti olsa dahi erkeğin ondan bir şey alması kafi suretle doğru değildir. Sanki kadın hiç bir şeye malik değilmiş gibi itibar olunur ve ona bakmak erkeğin vazifesidir. Erkek harcamaktan vaz geçtiği veya sahip bulunduğu mali durumuna nisbetle sarfiyatta cimrilik ettiği zaman kadının erkeği şikayet etmesi hakkıdır. Bu durum karşısında Şeriat kadının lehine olarak ya nafaka veya ayrılma ile hükmeder. Bu izahlardan sonra servetin mecmuundan kadının nail olduğu hakiki miktarda artık bir şüphen kaldı mı?

Kadının mükellef olmadığı vazifelerde mükellef olan erkeğin mirastan, iki kadının hissesi kadar hisse alması iktisadi ölçülere göre acaba hakiki bir imtiyaz sayılır mı?

Kaldı ki, bu nisbet emek sarf etmeksizin miras olarak gelen maldadır. Bu ölçü ise beşeriyetin bu gün ulaşmış olduğu en adil kanununa göre taksim ölçüsüdür. İşte o «Herkese ihtiyacı kadar» prensibidir. İhtiyaç ölüsü ise yapmakla mükellef olduğu vazife ve mesuliyetlerin gerektirdiği sarfiyat nisbetidir. Kazanılan mala gelince, ne iş mukabilinde alınan ücret de, ne ticaret kazancında ve nede arazi ve benzeri mülklerin akar ve gelirlerinde kadın ve erkek arasında ayırım yoktur. Çünkü bu husus emek ve karşılık hususunda eşitlik prensibi diye ifade edilen başka bir ölçüye tabidir. O halde îslamm bu ölçüsünde ne zulüm vardır ne de bir şüphe vardır. Müslümanlardan avam sınıfının anladığı ve kötü niyetli îslam düşmanlarının dediği gibi bu meselenin aslı, hiç bir vakit, İslamda

kadının kıymeti erkeğin kıymetinin yarısıdır, şeklinde

değildir. (153)

Dünyanın medeniyet (!!) beşiği Amerika da, kadına mülk ve tasarruf haklarını 20. asırda verdi. Fransız kadını bu mevzuda kocasının izni olmadan harcama yapma hakkına halâ kavuşmamıştır. (154)

5 — Evlendirilirken fikri bile sorulmayan zavallı kadın, erkeğin tıbkı bir kölesi gibiydi. Bir mal bir meta gibi alınıp satılıyordu. '

Kadının şahsiyetine hiç değer vermeyen bu tatbi-kadı islam iptal etti. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyu-ruyordu: Dul kadın kendine velisinden daha fazla sahip ve maliktir. Binaenaleyh onun bu mevzudaki kanaati açıkça alınmadan nikâh yapılmaz. Evlenmiş bir kızın da izni sorulmadan nikâh kıyılmaz? Fikri sorulduğu zaman onun susması da izni sayılır. (155) Demek ki kadın istemediği bir adamla evlendirilmeye-

cekti.

Evlilik gibi hayatı bir mevzuda kabalığın, zorbalığın değil, sevgi karşılıklı anlayış ve huzurun esas olduğunu Kur'an'ı Kerim şöyle açıklıyordu: «Birden fazla evlenmek isteyenlere «Adalet» şartını koştu. Bu yerine getirilmesi çok zor bir şarttı. Adalet gözeteme-yecekse bir hanımla yetinecekti.

Çok kimse tarafından yanlış anlaşılan dörde kadar evlilik meselesinden biraz daha bahsedelim. Dinimiz şu Âyet'i Kerime ile birden fazla kadınla evlenmeye müsade etmiştir.

«Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine geti-remiyeceğinizden korkarsanız sizin için helal olan di-

(153) İslamın Etrafındaki Şüpheler — Prof. Muhammet Kutup

(154) İslam Ahlakı Notlan — Yaşar Kandemir

(155) Buhariye nikah : 41

 

ğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet (bu suretle de) adalet yapamıyacağınızdan endişe ederseniz o zaman bir tane ile, yahut malik olduğunuz cariye ile iktifa edin. Bu (tek zevce ve cariye) sizin haktan eğrilip sapmamanıza daha yakındır.» (156)

Birden fazla iki, üç ve dört kadınla evlenmek mutlaka yapılması gerekli farz vacip kabilinden bir emir değil, zinadan kaçınma zaruretine bağlı bir müsaadedir. Fakat bu müsaade de adaletle şartlanmıştır. Âyet'i Kerime bir tek zevce ile evlenmenin adaleti gözetmeye daha yakın olduğunu beyan etmekle evlenmede asl-olan bir tek zevce ile yetinmek olduğunu bildirmektedir.

tslamın doğuşu zamanında, erkeğin evlendiği kadın sayısı belirsizdi. Fakat îslam gelince bu meseleye verdiği cevabı şöyle özetliyebiliriz.

1 — Aded tahdidi. En çok dört kadınla evlenebilir.

2 — Adaleti şart koştu.

3 — İAdalet gözetilmeyecekse bir tane ile yetinmeyi emretti.

Zevceler arasında adalet, yedirme, içirme, giydirme, barındırma zevciyet muamelesi, sevgi ve saire de gözetilecektir. Şu sevgiyi ele alalım. Acaba psikolojik olarak güzeli, çirkini, genci ihtiyarı ile birlikte zevceleri müsavi olarak sevmek mümkün mü? Değilse adalet yok demektir. Adalet 'olamayınca da bir tane ile yetinmek gerekir. Bu taktirde taadüd olamaz.

Bu tarz düşünceden yürüyerek îslam'da bir taraftan birden fazla kadınla evlenmeyi müsaade edilirken diğer yönden bunu mümkün kılmayacak şartlar koşularak bu müsaade kaldırılmıştır, diyenler vardır. (156) Nisa suresi: 3

 

Halbuki bu yanlış bir kanaattir. Zaruret halinde binden fazla ve en çok dört zevceyi aynı zamanda saklayacak kimse yedirme, giydirme, barındırma hatta geceleri onların yanmda bulunma gibi maddi hususlarda aralarında tam eşitlikle muamele ettikten sonra elinde olmayan gönül işini şu âyete göre yürütecektir. , «Kadınlar arasında adalet (ve müsavatı tatbik) etmenize, ne kadar hırs gösterirseniz, asla güç yetire-mezsiniz.

Bari, birine büsbütün meyledip de ötekini (ne dul, ne kocalı bir durumda) askılı gibi bırakmayın. Eğer nefsinizi İslah eder, haksızlıktan sakınırsanız şüphe yok ki Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.» (157)

Peygamber Efendimiz hanımları arasında adaleti tatbik eder ve şöyle derdi: «Allah'ım, bu benim elimden gelen adalettir. Senin sahip olduğun, fakat benim malik olmadığım adaletten beni mes'ul tutma. Sadece sevgi gibi elde olmayan hususlar hariç diğer -bütün davranışlarında koca, zevcelerine karşı eşitliğe riayet eder, Peygamberimiz buyumryor ki: «Bir erkeğin nikâhında iki kadın bulunur da aralarında adaleti gözetmezse Kıyamet gününe bir tarafı düşük, felçli olarak gelir» (158). Zevcelerinden biri gayri müslim olsa ona da aynı adaleti tatbik edilir. (159)

Tekrar edelim ki teaüdüt-i Zevcat İslam'da farz, vacip gibi yapılması mecburi bir emir olmayıp ancak bazı zaruretler karşısında zinadan korunmak ve dolayısıyla cemiyeti ahlâksızlıktan kurtarmak için bir hal tarzıdır.

 

Ayrıtı bilgi isterseniz: Gençliğin imanını sorularla çaldılar - Emine Şenlikoğlu

Gönderi tarihi:
Ayrıtı bilgi isterseniz: Gençliğin imanını sorularla çaldılar - Emine Şenlikoğlu

 

Gençlik artık uyanmaya başladı. Öyle kendilerine, kişilerin işine geldiği gibi ve sanki İslam dini mükemmelmiş gibi anlatılan masallara kanmıyor ve inanmıyorlar. Kendileri araştırıp, kendileri buluyorlar doğruyu yanlışı.

 

İslamın kadın hakkındaki ayetleri apaçık ortada iken, bu dine inananlar, İslamın kadına kıymet verdiğini, kadın erkek eşitliği olduğunu, kadının Cahiliyye dönemine kıyasla çok iyi şartlara geldiğini iddia ediyorlar. Aslında kendi kitaplarına ters düştüklerini bile bilmezler. Bir erkeğin İslam'ı savunmasını -ahiretle ilgili verilen vaatlere bakınca- haklı bulabiliriz, ama bir kadının İslam fanatikliği yapması anlaşılır bir durum değil. Kendilerine resmen mal diye hitap eden bir kitap nasıl savunulabilinir. Kuran bir kadından bahsederken sanki insan evladından değil de, asağılık bir yaratıktan bahsedermiş gibi bahsediyor. Ve Müslüman kadınlar da bunu yiyorlar. Aslında yenilir yutulur cinsınden değil, ama ne diyeceksiniz, Allah'ın kulu, erkeğin kulu olmak damarlarına o kadar işlemiş ki.

 

Erkelerin kadınlardan bir üstün derecesi vardır

Boşamak sadece erkege has bir şey, kadın boşayamaz. Ancak erkek karısına boşama hakkı vermişse bosanabilir kadın

İki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir

Erkeklerin hoşlarına giden kadınlardan 2, 3, 4 alma hakkı var Neymiş efendim, savaş nedeniyle kadın sayısı fazla imişmişmiş

Mirastan aldığı pay, erkeğin payının yarısıdır

 

Ya hangi birisini yazayım, yaz yaz bitmiyor.

Gönderi tarihi:
Gençlik artık uyanmaya başladı. Öyle kendilerine, kişilerin işine geldiği gibi ve sanki İslam dini mükemmelmiş gibi anlatılan masallara kanmıyor ve inanmıyorlar. Kendileri araştırıp, kendileri buluyorlar doğruyu yanlışı.

 

İslamın kadın hakkındaki ayetleri apaçık ortada iken, bu dine inananlar, İslamın kadına kıymet verdiğini, kadın erkek eşitliği olduğunu, kadının Cahiliyye dönemine kıyasla çok iyi şartlara geldiğini iddia ediyorlar. Aslında kendi kitaplarına ters düştüklerini bile bilmezler. Bir erkeğin İslam'ı savunmasını -ahiretle ilgili verilen vaatlere bakınca- haklı bulabiliriz, ama bir kadının İslam fanatikliği yapması anlaşılır bir durum değil. Kendilerine resmen mal diye hitap eden bir kitap nasıl savunulabilinir. Kuran bir kadından bahsederken sanki insan evladından değil de, asağılık bir yaratıktan bahsedermiş gibi bahsediyor. Ve Müslüman kadınlar da bunu yiyorlar. Aslında yenilir yutulur cinsınden değil, ama ne diyeceksiniz, Allah'ın kulu, erkeğin kulu olmak damarlarına o kadar işlemiş ki.

 

Erkelerin kadınlardan bir üstün derecesi vardır

Boşamak sadece erkege has bir şey, kadın boşayamaz. Ancak erkek karısına boşama hakkı vermişse bosanabilir kadın

İki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir

Erkeklerin hoşlarına giden kadınlardan 2, 3, 4 alma hakkı var Neymiş efendim, savaş nedeniyle kadın sayısı fazla imişmişmiş

Mirastan aldığı pay, erkeğin payının yarısıdır

 

Ya hangi birisini yazayım, yaz yaz bitmiyor.

 

Uyanan gençlik sizmisiniz.. Bırakın Allah aşkına araştırdığınız yazılar devamlı İslam lehine olursa böyle uyursunuz işte..

************* , hep olumsuz yönde düşünüyorsunuz hep taraflısınız.. Bugüne kadar İslamı hangi kaynaklardan araştırdınız, birkez olsun sahih bir Kur'an tefsiri okudunuzmu.. Mealleri okuyup hüküm koymaktan bişey çıkmaz, biraz tefsir okuyun sahih Hadisler ve fıkıh okuyun kendinize gelin.. Bahsettiğiniz Allah'ın gönderdiği bir din,***** atılan Allah'ın Alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber.. Bir din bu kadar basit olarak reddedilemez, ucunda Allah'a isyan var.. Üstte yolladığım yazıyı vijdan çerçevesinde değerlendirin baştan sona kadar..

Bizim derdimiz size zara vermek değil, imanınızı kurtarmak, cennette sizlerle komşu olabilmek..

Ama siz **** **** bir olup başka yollara sapmak isterseniz en azından inancımıza dokunmayın..

Selam ve dua ile kalın kardeşim..

Gönderi tarihi:

öncelikle bu ayeti gündeme getirmeden bu konuda işn erbabı olnlar ne yazmışlar ne gibi gelişmeler olmuş bakmanız gerekirdi..

zira bu ayetin kastı bütün kadınlar değil.. bir defa konu ticaridir.. bunu dikkate almamışsınız.. o döneme bakarsanız kadınların istisnalar olmakla birlikte genelinin ticaretle bir ilgisi yoktur..dolayısyla öyle bir dertleri de yoktur, önemsemezler..ve bu da unutmalarına sebeb olur.. bu nedenle diğerne hatırlatması için denilmiştir.. benden bu kadar gerisini arştırmak size düşüyor.. bu konuda yazılan çok eser var.ama okumayan bir milletiz :( yeteri kadar bilgi sahibi değiliz ama tartışıyoruz...ALİ İMRAN 66 da ne güzel buyruluyor:İşte siz böylesiniz!Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunz konuda tarıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz? Oysa ki Allah bilir siz ise bilmezsiniz.

saygılar efendim

Gönderi tarihi:
Gençlik artık uyanmaya başladı. Öyle kendilerine, kişilerin işine geldiği gibi ve sanki İslam dini mükemmelmiş gibi anlatılan masallara kanmıyor ve inanmıyorlar. Kendileri araştırıp, kendileri buluyorlar doğruyu yanlışı.

 

İslamın kadın hakkındaki ayetleri apaçık ortada iken, bu dine inananlar, İslamın kadına kıymet verdiğini, kadın erkek eşitliği olduğunu, kadının Cahiliyye dönemine kıyasla çok iyi şartlara geldiğini iddia ediyorlar. Aslında kendi kitaplarına ters düştüklerini bile bilmezler. Bir erkeğin İslam'ı savunmasını -ahiretle ilgili verilen vaatlere bakınca- haklı bulabiliriz, ama bir kadının İslam fanatikliği yapması anlaşılır bir durum değil. Kendilerine resmen mal diye hitap eden bir kitap nasıl savunulabilinir. Kuran bir kadından bahsederken sanki insan evladından değil de, asağılık bir yaratıktan bahsedermiş gibi bahsediyor. Ve Müslüman kadınlar da bunu yiyorlar. Aslında yenilir yutulur cinsınden değil, ama ne diyeceksiniz, Allah'ın kulu, erkeğin kulu olmak damarlarına o kadar işlemiş ki.

 

Erkelerin kadınlardan bir üstün derecesi vardır

Boşamak sadece erkege has bir şey, kadın boşayamaz. Ancak erkek karısına boşama hakkı vermişse bosanabilir kadın

İki kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına bedeldir

Erkeklerin hoşlarına giden kadınlardan 2, 3, 4 alma hakkı var Neymiş efendim, savaş nedeniyle kadın sayısı fazla imişmişmiş

Mirastan aldığı pay, erkeğin payının yarısıdır

 

Ya hangi birisini yazayım, yaz yaz bitmiyor.

yazdıklarınızla sınırlı herşey..miras mevzusu sizn dediğinizle bitmiyor sayın muki.. bu asgari verilmesi gerekendir.fazlası verilemez demiyor..erkeğe oranla az olmasının nedeni de erkeğin sorumluğunun fazla olmasıdır.. ama istendiğinde yarı yarıya paylaşımlar yapılabilir...ayrıca nerde mal denilmiş kadına.. yine emanet terimini örnek olrak göstercekseniz ben bunun açıklamsını yapmıştım daha önce.. HİÇBİR KADIN ALLAH EMANETİ OLMAKTAN GOCUNMAYACAKTIR SANIRIM..zira Allah söz sahibi olandır. ONUN emanetine kimin ne demeye hakkı olabilir.. Ama gel gör ki erkek hegemonyası buna da karşı çıkıyor..

Gönderi tarihi:
Uyanan gençlik sizmisiniz.. Bırakın Allah aşkına araştırdığınız yazılar devamlı İslam lehine olursa böyle uyursunuz işte..

************* , hep olumsuz yönde düşünüyorsunuz hep taraflısınız.. Bugüne kadar İslamı hangi kaynaklardan araştırdınız, birkez olsun sahih bir Kur'an tefsiri okudunuzmu.. Mealleri okuyup hüküm koymaktan bişey çıkmaz, biraz tefsir okuyun sahih Hadisler ve fıkıh okuyun kendinize gelin.. Bahsettiğiniz Allah'ın gönderdiği bir din,***** atılan Allah'ın Alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber.. Bir din bu kadar basit olarak reddedilemez, ucunda Allah'a isyan var.. Üstte yolladığım yazıyı vijdan çerçevesinde değerlendirin baştan sona kadar..

Bizim derdimiz size zara vermek değil, imanınızı kurtarmak, cennette sizlerle komşu olabilmek..

Ama siz **** **** bir olup başka yollara sapmak isterseniz en azından inancımıza dokunmayın..

Selam ve dua ile kalın kardeşim..

 

Uyuyan gençliğin uyanıp, sorgulayan bir gençlik haline gelmesi güzel bir şey.

 

Araştırdığımız kaynakların sadece İslam lehine olduğunu siz söylüyorsunuz. Araştırma yaptığımız zaman, hangi kaynaktan neleri okuduğumuz zaman bizlerin yanıbaşinda mıydınız da, bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz?

 

Allah'ın gönderdiği bir din olduğuna sizler inanıyorsunuz. İspatı da Muhammed ve kitabı.

 

Siz sanıyor musunuz ki, bizler güneşli bir sabah uyandık ve basitce 'tamam reddediyoruz' dedik. Düşünün ki, iyi görüştüğünüz bir yan komşunuz bir market soymuş. Siz sorgu sual etmeden bu insanı ret mi edersiniz, yoksa ona gidip 'duyduğum hakikaten doğru mu' diye sorup, onun vereceği cevaba göre mi bir adım sonrasını düşünürsünüz?

 

Vıcdanim, yukarıda yazdıklarınızın masaldan ibaret olduğunu söylüyor bana.

 

Bizim derdimiz de kimseye zarar vermek değil. Ancak, zaman da imanı kurtarma zamanı degildir. Yapacak çok işimiz var, bir ucundan tutalım... Ama bu ucundan tutulacak şey iman kurtarma işi olmamalı, eğitim olmalı, bilim olmalı, kalkınma olmalı, kendini geliştirme olmalı.

 

Ayrıca Yaratan'a isyan ettiğimi düşünmüyorum, bu sizin kuruntunuz. Yaratan'a isyan eden, O'nun adını ve kendisini beş paralık eden Muhammed'in kendisidir.

Gönderi tarihi:
Ayrıtı bilgi isterseniz: Gençliğin imanını sorularla çaldılar - Emine Şenlikoğlu

 

 

Kusura bakmayın, yazınız çok uzun ve dolayısıyla okumadım.

 

Ama diyeceğim şey şu, bize tavsiye ettiğin kitabın başlığını döne döne oku: Gençliğin imanını sorularla çaldılar.

 

Soruların sorulmaması, herşeyin sorgusuz sualsiz kabul edilmesi ne kadar da işinize geliyordu değil mi?

 

Soru sorarak insanları düşünmeye, irdelemeye, sorgulamaya çağırmak suç mu?

 

Biz soruları sorarız, cevapları herkes kendi bulur.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Kur'an'ın kadınların şahitlik yapmasına dair hükümleri biliniyor..

 

Bakara 282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. *

 

Bir erkeğin şahitliği geçerli sayılırken, kadınlarda ille de iki kişi aranıyor..

 

Pekiii, nisbeten daha basit olan dünyevi işlerde bile şahitlik koşulu olarak iki kadın aranırken, böylesine önemli bir konuda bir kadının tek başına şahadet etmesi nasıl kabul ediliyor??

 

Yoksa Müslüman kadınların kelime-i şahadet getirmeleri geçersiz mi??

 

Bu durumda, İslam'da çok önemli bir yeri olan kelime-i şahadet konusunda kadınların ne yapmaları lazım?

 

İki kadın biraraya gelerek mi kelime-i şahadet getirecekler, grup mu kuracaklar??

 

Allah, tek bir kadının kelime-i şahadet getirmesini makbul kabul ediyor mu??

 

Bence işi sağlama almak işin müslüman bayanlar ikinci bir şahit bayanın huzurunda kelimei şahadeti tekrarlayıp iman tazelesinler.

 

Çok basit bir soru sordum. Tek başına bir müslüman bayanın islama girişindeki şahadet kabul ediliyormu diye.Cevabı çok basit evet veya hayır. Cevap vermek zorundada değil hiç kimse ama alakasız uzun uzun yazılarla konunun üstünün kapatılmasına MÜSADE ETMEYEĞİM.

Gönderi tarihi:
Kusura bakmayın, yazınız çok uzun ve dolayısıyla okumadım.

 

Ama diyeceğim şey şu, bize tavsiye ettiğin kitabın başlığını döne döne oku: Gençliğin imanını sorularla çaldılar.

 

Soruların sorulmaması, herşeyin sorgusuz sualsiz kabul edilmesi ne kadar da işinize geliyordu değil mi?

 

Soru sorarak insanları düşünmeye, irdelemeye, sorgulamaya çağırmak suç mu?

 

Biz soruları sorarız, cevapları herkes kendi bulur.

 

Saygılar.

 

Soruyu sorduğunu zannedene "SORU" Madde nedir,nasıl oluşmuştur.

Bilimsel kanıtı nedir.

:(

 

Çok basit bir soru sordum. Tek başına bir müslüman bayanın islama girişindeki şahadet kabul ediliyormu diye.Cevabı çok basit evet veya hayır. Cevap vermek zorundada değil hiç kimse ama alakasız uzun uzun yazılarla konunun üstünün kapatılmasına MÜSADE ETMEYEĞİM.

 

Tek başına bir kadının "İSLAM'A" girişi kabul edilir sayın katakuta bakalım neye müsade etmeyeceksiniz bekliyoruz.

Bazı yazdıklarına cevap yazmıyoruz diye zannetmeki yazdıkların doğru.

;)

Gönderi tarihi:
Çok basit bir soru sordum. Tek başına bir müslüman bayanın islama girişindeki şahadet kabul ediliyormu diye.Cevabı çok basit evet veya hayır. Cevap vermek zorundada değil hiç kimse ama alakasız uzun uzun yazılarla konunun üstünün kapatılmasına MÜSADE ETMEYEĞİM.

TEK BAŞINA bir müslüman bayanın islama girişindeki şehadet kabul edilir... ben ilahiyatçıyım evet diyorum.. başka sorunuz var mı idi..

Gönderi tarihi:

sayın muki belki kendinizce gaeyet doğal konuştuğunuzu düşünebilrsiniz...

lakin ağır konuşuyorsunuz ayrıca hiç bir müslüman kadın (ben de) neden ben küçük görülüyorum demezz...

inanışımıza göre hanımlar cennet hurilerinden bile güzel olacaklar iman ederlerse.....

bizim için bu dünya önemli değil sayın muki..

aşağılanmak küçük düşmek .... (siz öyle düşündüğünüz için öyle yasdım kendi adıma ben öyle düşünmüyorum çünkü eğer biz hanımlar değersiz olsaydık tezettür bize farz kılınmazdı... değerli olan saklanır sayın muki) mühim değil.... biz cennetteki mükafatı düşünüyoruz inşallah allah(c.c.) kalbinize bir iiman nuru verir.....

Gönderi tarihi:
Ayrıca Yaratan'a isyan ettiğimi düşünmüyorum, bu sizin kuruntunuz. Yaratan'a isyan eden, O'nun adını ve kendisini beş paralık eden Muhammed'in kendisidir.

 

Öncelikle Çölgülü arkadaşımıza sevgilerimle saygımla dedikten sonra,

Sayın Muki kardeş,Muhammed seçilmiş bir insandır ve diğer bütün peygamberler gibi,gideceği yerin hakkını fazlasıyla vermiştir...Allah huzurunda,peygamberlerin bile aciz kalışı Kuran la sabitken,bu insana bu kadar da yüklenmeyin derim...Çok derin bir şekilde,,mümkün derece vesaire kitaplardan kaçarak,Tevrat,İncil ve Kuran okuyun derim... ve emirlere ,öğütlere bakın.... Sizler Allah ın hükmünde en ufak bir değişiklik göremezsiniz...

 

ve Katakuta arkadaşımıza cevaben,,tek başına bir kadının bu konuda şahadeti kabul edilir ... hatta öyle bir kabul edilirki,kendisi islama girmiş ama kocası kafir olan bir kadın ,kocasını bırakıp inançlı erkeklere sığınmıştır... İslam olana İslam olmayan helal değildir ...Nur Suresi gayet açıktır bu konuda....

Bir evlilik kurumunun ancak ve ancak birbirine denk insanlarla güzel oluşu,bundan 1400 sene önce ancak bu kadar mükemmel anlatılabilir ve günümüzde de bu ayetin önemi gayet açık ve nettir medyada ama neyse ...

Gönderi tarihi:
Çok basit bir soru sordum. Tek başına bir müslüman bayanın islama girişindeki şahadet kabul ediliyormu diye.Cevabı çok basit evet veya hayır. Cevap vermek zorundada değil hiç kimse ama alakasız uzun uzun yazılarla konunun üstünün kapatılmasına MÜSADE ETMEYEĞİM.

 

Bir zamanlar sadece kuran yeter diyen biri olarak aslında bunun cevabını biliyorsunuz sayın Katakuta..Kuranın kadına bakış açısını çok iyi biliyorsunuz.Mantık oyunu yaptığınızın da farkındasınız.Eğer başkası bu soruyu sorsaydı belki anlam verebilirdim.

Gönderi tarihi:
Uyuyan gençliğin uyanıp, sorgulayan bir gençlik haline gelmesi güzel bir şey.

 

Araştırdığımız kaynakların sadece İslam lehine olduğunu siz söylüyorsunuz. Araştırma yaptığımız zaman, hangi kaynaktan neleri okuduğumuz zaman bizlerin yanıbaşinda mıydınız da, bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz?

 

Allah'ın gönderdiği bir din olduğuna sizler inanıyorsunuz. İspatı da Muhammed ve kitabı.

 

Siz sanıyor musunuz ki, bizler güneşli bir sabah uyandık ve basitce 'tamam reddediyoruz' dedik. Düşünün ki, iyi görüştüğünüz bir yan komşunuz bir market soymuş. Siz sorgu sual etmeden bu insanı ret mi edersiniz, yoksa ona gidip 'duyduğum hakikaten doğru mu' diye sorup, onun vereceği cevaba göre mi bir adım sonrasını düşünürsünüz?

 

Vıcdanim, yukarıda yazdıklarınızın masaldan ibaret olduğunu söylüyor bana.

 

Bizim derdimiz de kimseye zarar vermek değil. Ancak, zaman da imanı kurtarma zamanı degildir. Yapacak çok işimiz var, bir ucundan tutalım... Ama bu ucundan tutulacak şey iman kurtarma işi olmamalı, eğitim olmalı, bilim olmalı, kalkınma olmalı, kendini geliştirme olmalı.

 

Ayrıca Yaratan'a isyan ettiğimi düşünmüyorum, bu sizin kuruntunuz. Yaratan'a isyan eden, O'nun adını ve kendisini beş paralık eden Muhammed'in kendisidir.

 

Üzüldüğüm ve hayretlerimle izlediğim mesele şu.. Buradaki bazı yazar arkadaşlarımızın bizleri sanki hiç inancını sorgulamamış gibi görmeleri.

 

YA biz ***** mıyız? Sadece Müslüman doğduğumuz için mi Müslüman'ız. Emin olun sizler kadar inancımızı da, doğru yerde olup olmadığımızı da sorguladık. Sadece kendinize has birşey mi sanıyorsunuz bunu? Sadece sizler mi 'düşünüyor' sanıyorsunuz.İnananlar da çok düşünmüştür ve emin olsunlar ki beynini bir kestane gibi patlayacağından korkacak kadar çok düşünmüşlerdir. Tüm insanların böyle bir süreci geçmiştir. Kimi daha başında kendisine sıkıntı verdiği için vazgeçmiştir bu düşüncelerden, kimi ise durduramamıştır zihnini ve korkunç baş ağrılarıpahasına düşünmekten vazgeçmemiştir. (Buna tefekkür denir)

 

Bu 'bulma zamanı' ile ilgili birşey. Herkesin birşeyleri farketme zamanı başka oluyor. Bu gibi arkadaşların içinde bulunduğu haleti ruhiyenin nedenini sadece ona bağlayamayız. Anne babalar ve toplum o kadar suçlu ki.. Bununla birlikte insanı bu noktaya getiren ne kadar sebep olursa olsun.. işte tüm içerisinden sıyrılıp çıkmak gerekiyor. İnsana düşen görev budur. .

 

Ama sonuçta bir gerçek vardır. Aile ve toplum ve devlet imani kimliğimizi türlü şekillerde gösteren insanlar ne kadar suçlu olursa olsun.. yarın O'nun huzuruna vardığımızda bahanelerin adı olmayacak. Çünkü hepimiz ayrı ayrı akıl ve zeka ile örülmüş beyinlerle donatıldık.

Gönderi tarihi:

sevgili öze dönüş sizde düşünmeye şirk koşmak deniyor bildiğiniz gibi şirk koşmak en büyük günahlardanmış

peki size şirkmi koştunuz diye sormayacağım

şirk koşmak bildiğim kadarıyla ortak çıkmak ki bunu allah hiç sevmezmiş acaba neden? neden en büyük günahlardan oluyor

bir adam şirk koştu diye gerçekten ortakmı oluyor yarın birgün şirk koşmaktan gerçekten ortak olacağınımı sanıyor allah ? hani belki vay efendim dünyanın yarısı benimdir bunların yarısını ben yaptımmı diyecek allahta bu durumda kanunlara göre haksız çıkma ihtimalimi doğacak

neden şirk koşmak günah oluyor? mantıklı bir sebep söyleyin

bana kalırsa muhammedin korkusudur bu şirk koşarak insanların gerçekleri göreceklerini tahmin edebiliyordu ve bu soruların cevapsız kalacağınıda biliyorduki sorulmaması için şirk koşmak en büyük günahlardandır denildi gayet açık ve mantıklı

tabi anlayabilene...

Gönderi tarihi:

Sevgili katakuta öncelikle oldukça incelikli noktaları bulup ortaya koyduğunuz için sizi tebrik ederim.Bu soruya cevap verenlerin sadece okuma yazma bildiğini varsayarsak şahitlik konusundaki hükümleri okuduktan sonra "hayır kabul edilmez" demeleri gerekiyor.

 

Ama bu hiç bir zaman olmayacaktır.Nedenlerini sizde biliyorsunuz bende biliyorum.Bunun nedenlerini istediğiniz kadar açıklayın kurandan hükümlerle ispatlayın verecekleri cevap hep aynı olacaktır.

Cımbızlayarak kelimeler seçmeyin, getiriliş nedenine bakın,öncesine ve sonrasına bakın.Daha yetişemedikleri yerlerde de kişiselleştirme başlayacaktır.

 

Özedönüş şöyle demiş:

Üzüldüğüm ve hayretlerimle izlediğim mesele şu.. Buradaki bazı yazar arkadaşlarımızın bizleri sanki hiç inancını sorgulamamış gibi görmeleri.

 

Sorgulamak bir şeyin doğru veya yanlışlığının tesbitidir.Bir şeyin daha işin en başından doğru olarakkabul edilmesinden sonra yapılan şey sizce bir sorgulama mıdır?Bana göre günümüzdeki olgulara adapte etme çabasıdır.

Gönderi tarihi:
sevgili öze dönüş sizde düşünmeye şirk koşmak deniyor ??????bildiğiniz gibi şirk koşmak en büyük günahlardanmış

peki size şirkmi koştunuz diye sormayacağım

şirk koşmak bildiğim kadarıyla ortak çıkmak ki bunu allah hiç sevmezmiş acaba neden? neden en büyük günahlardan oluyor

bir adam şirk koştu diye gerçekten ortakmı oluyor yarın birgün şirk koşmaktan gerçekten ortak olacağınımı sanıyor allah ? hani belki vay efendim dünyanın yarısı benimdir bunların yarısını ben yaptımmı diyecek allahta bu durumda kanunlara göre haksız çıkma ihtimalimi doğacak neden şirk koşmak günah oluyor? mantıklı bir sebep söyleyin

bana kalırsa muhammedin korkusudur bu şirk koşarak insanların gerçekleri göreceklerini tahmin edebiliyordu ve bu soruların cevapsız kalacağınıda biliyorduki sorulmaması için şirk koşmak en büyük günahlardandır denildi gayet açık ve mantıklı

tabi anlayabilene...

 

bak ne güzel ,sen de şirk koşanlardansın demek..."neden şirk koşmak günah oluyor? mantıklı bir sebep söyleyin "

neyin günah olacağına ya da olmayacağına sen karar vermeye başlamışsın..

Allah bir çok ayette bütün yaptıklarımızdan hiçbir şekilde etkilenmeyeceğini, yani kısaca münezzeh oluşunu vurgulamıştır.. emirler ve kurallar biz yaratılanlar içindir ,,ve bu emir ve kurallar da gideceğimiz yerin hakkı için gereklidir... Allah sanmaz,Allah bilir.. Bak Hitler e ,sanki ırkları kendi yaratmış gibi hangi ırkın hangisinden üstün olup olmadığına ne güzel karar verip ,peşindeki bi ton insanı da aynı karara inandırıp , onca insanı katledivermiş...

Kurallar yalnızca biz insanlar içindir ve o kurallar ,bizlerin yeryüzünde bozgunculuk yapmadan ,birarada güvenli ve huzurlu yaşamamızı sağlarlar..ama o kurallar tam anlamıyla uygulanmayınca da ,işte insanlık tarihi kan ,vahşet ,savaş içinde devam eder gider...

Allah,ne kadar az düşündüğümüzü vurgularken ayetlerinde,sen tut şirk koşmak düşünmektir de... Sayın arkadaşım ,sadece dikkat etmen gereken ayetler benden sana

 

Süphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri alti gün içinde (alti evrede) yaratan, sonra da Ars’a2 kurulup isleri yerli yerince düzene koyan Allah’tir. O'nun izni olmaksizin, hiç kimse sefaatçi olamaz. Iste o, Rabbiniz Allah’tir. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düsünmüyor musunuz? 2

 

11/24- Bu iki zümrenin durumu, kör ve sagir ile gören ve isiten kimseler gibidir. Bunlarin durumlari hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düsünmez misiniz?

 

11/30- “Ey kavmim! Eger ben onlari kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düsünmüyor musunuz?”

 

14/25- Bu agaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Ögüt alsinlar diye Allah insanlara misaller getirir.

 

16/17- Su halde yaratan, yaratamayan gibi olur mu? Artik siz düsünmez misiniz?

 

16/90- Süphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayi, yakinlara yardim etmeyi emreder; hayasizligi, fenalik ve azginligi da yasaklar. O, düsünüp tutasiniz diye size ögüt veriyor.

 

17/41- Andolsun biz, onlar düsünüp ögüt alsinlar diye (gerçekleri) bu Kur’an’da degisik biçimlerde açikladik. Fakat bu onlarin ancak kaçislarini artiriyor.

 

 

24/1- Bu, bizim indirdigimiz ve (hükümlerini) farz kildigimiz bir sûredir. Düsünüp ögüt almaniz için onda apaçik âyetler indirdik.

 

24/27- Ey iman edenler! Kendi evlerinizden baska evlere, geldiginizi hissettirip (izin alip) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranis sizin için daha hayirlidir. Düsünüp anlayasiniz diye size böyle ögüt veriliyor.

 

25/62- O, ögüt almak isteyen ve çok sükredici olmayi dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardinca getirendir.

 

28/43- Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya -düsünüp ibret alsinlar diye- insanlarin kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab’i (Tevrat’i) verdik.

 

28/46- Yine biz (Mûsâ’ya) seslendigimiz zaman Tûr’un yan tarafinda da degildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarici gelmeyen bir kavmi, düsünüp ögüt alsinlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz.

 

28/51- Andolsun, düsünüp ögüt alsinlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara pespese ulastirdik.

 

32/4- Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasindakileri alti gün içinde (alti evrede) yaratan sonra da Ars’a2 kurulandir. Sizin için ondan baska hiçbir dost, hiçbir sefaatçi yoktur. Hâlâ düsünüp ögüt almayacak misiniz? 2

 

37/151,152- Iyi bilin ki onlar kendi uydurmalari olarak, “Allah çocuk sahibi oldu” diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.

 

37/153- Yoksa Allah kizlari erkeklere tercih mi etti?

 

37/154- Neyiniz var? Nasil hüküm veriyorsunuz!

 

37/155- Hiç düsünmüyor musunuz?

 

39/21- Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulastirdi. Sonra onunla renkleri çesit çesit ekinler çikariyor. Sonra ekinler kuruyor da onlari sapsari kesilmis görüyorsun. Sonra da Allah onlari kurumus çer çöp haline getirir. Süphesiz ki bunda akil sahipleri için bir ögüt vardir.

 

39/27- Andolsun, ögüt alsinlar diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik.

40/58- Kör ile gören, îman edip salih ameller isleyenler ile kötülük yapan bir degildir. Siz pek az düsünüyorsunuz.

 

44/58- (Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’i) senin dilinle kolaylastirdik ki, düsünüp ögüt alsinlar.

 

45/23- Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’in; (halini) bildigi için saptirdigi ve kulagini ve kalbini mühürledigi, gözüne de perde çektigi kimseyi gördün mü? Simdi onu Allah’tan baska kim dogru yola eristirebilir? Hâlâ düsünüp ibret almayacak misiniz?

 

50/36- Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helak ettik de ülke ülke dolasip kaçacak delik aradilar. Kaçacak bir yer mi var?

 

50/37- Süphesiz bunda, akli olan yahut hazir bulunup kulak veren kimseler için bir ögüt vardir.

 

51/49- Düsünüp ibret alasiniz diye her seyden (erkekli disili) iki es yarattik.

 

54/15- Andolsun, biz onu (tufan olayini) bir ibret olarak biraktik. Var mi düsünüp ögüt alan?

 

54/16- Benim azabim ve uyarilarim nasilmis (gördüler)!

 

54/17- Andolsun biz, Kur’ani düsünüp ögüt almak için kolaylastirdik. Var mi düsünüp ögüt alan?

54/21- Azabim ve uyarilarim nasilmis, (gördüler)!

 

54/22- Andolsun biz, Kur’ani düsünüp ögüt almak için kolaylastirdik. Var mi düsünüp ögüt alan?

54/32- Andolsun, biz Kur’ani, düsünüp ögüt almak için kolaylastirdik. Var mi düsünüp ögüt alan?

 

54/40- Andolsun, biz Kur’an’i düsünüp ögüt almak için kolaylastirdik. Var mi düsünüp ögüt alan?

54/51- Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik. Fakat var mi düsünüp ögüt alan?

 

56/62- Andolsun, birinci yaratilisi(nizi) biliyorsunuz. O halde düsünseniz ya!

 

6/126- Bu, Rabbinin dosdogru yoludur. Süphesiz düsünüp ögüt alacak bir toplum için âyetleri ayri ayri açikladik.

 

6/130- (O gün Allah söyle diyecektir:) “Ey cin ve insan toplulugu! Içinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacagi hakkinda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar söyle diyecekler: “Biz kendi aleyhimize sahitlik ederiz.” Dünya hayati onlari aldatti ve kafir olduklarina dair kendi aleyhlerine sahitlik ettiler.

 

6/152- Rüsdüne erisinceye kadar yetimin malina ancak en güzel sekilde yaklasin.38 Ölçüyü ve tartiyi adaletle tam yapin. Biz herkesi ancak gücünün yettigi kadariyla sorumlu tutariz.39 (Birisi hakkinda) konustugunuz zaman yakininiz bile olsa adil olun. Allah’a verdiginiz sözü tutun. Iste bunlari Allah size ögüt alasiniz diye emretti. 38-39

 

6/26- Onlar baskalarini ondan (Kur’an’dan) alikoyarlar, hem de kendileri ondan uzak kalirlar. Onlar farkina varmaksizin, ancak kendilerini helak ediyorlar.

6/3- Halbuki O, göklerde de Allah’tir, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açiga vurdugunuzu da. Sizin daha ne kazanacaginizi da bilir.

 

6/57- De ki: “Süphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladiniz. Sizin acele istediginiz azap benim elimde degil. Hüküm yalnizca Allah’a aittir. O, hakki anlatir. O, hakki batildan ayirt edenlerin en hayirlisidir.”

 

6/7- (Ey Muhammed!) Eger sana kagida yazili bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardi, yine o inkar edenler, “Bu apaçik büyüden baska bir sey degildir” diyeceklerdi.

 

6/80- Kavmi onunla tartismaya giristi. Dedi ki: “Beni dogru yola iletmisken Allah hakkinda benimle tartismaya mi kalkisiyorsunuz? Hem sizin ona ortak kostuklarinizdan ben korkmam; ancak Rabbim’in bir sey dilemis olmasi baska. Rabbim’in ilmi her seyi kusatmistir. Hâlâ düsünüp ögüt almayacak misiniz?”

 

69/38,39,40- Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç süphesiz çok serefli bir elçinin (Allah’dan alip teblig ettigi) sözüdür.

 

69/41- O, bir sâirin sözü degildir. Ne de az inaniyorsunuz!

 

69/42- Bir kâhinin sözü de degildir. Ne de az düsünüyorsunuz!

 

73/19- Süphesiz bunlar bir ögüttür. Kim dilerse Rabbine ulastiran bir yol tutar.

 

8/

Gönderi tarihi:
TEK BAŞINA bir müslüman bayanın islama girişindeki şehadet kabul edilir... ben ilahiyatçıyım evet diyorum.. başka sorunuz var mı idi..

 

TEK BAŞINA bir müslüman bayanın islama girişindeki şehadetin kabul edildiğine dair kaynağıda rica edebilirmiyim? Ayrıca ilahıyatçı olduğunuzu belirtmeye hiç gerek yoktu.Bu şekilde kariyerinizi kullanarak belki müslümanları etkileyebilrisiniz ama benim için ilahiyatçı olmanızın sıradan biri ile hiç farkı yok.Eğer söyledidklerinizi delillendiremiyorsanız ilahıyatçı kariyeriniz bana sökmez.Zaten ilahıyatçılar olmasa, kuran ve hadislerdeki hükümleri lastik gibi sağa sola çekip, asıl anlamından koparmak suretiyle mantıki ve bilime uygun hale getirmeseler,islamı şirin ve cici göstermeseler orijinal haliyle kim bu dine inanırki ?

 

Sözde islamda ruhban sınııfı yok denilir ama pratikte bal gibi vardır. Hemde hıristiyanlıktan daha alası vardır.Eğer aksi olsaydı dinde söz söyleme yetksisini (fetva makamı) elinde tutan ne diyanet, ne tek bir ilahıyatçı nede kuran ve hadislerde olmayıp ilahıyatçı güruhun (müctehid imamlar) oluşturduğu binlerce ictihad ve onlarca mezhepler oluşmazdı.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

İslamda bayanlarla ilgili bakış açısı içler acısıdır;şöyle ki bayanların giyim kuşamlarından

tüm yaşam tarzlarına kadar sınırlamalar getirilmiştir,gönüllerince,özgürce

giyinip kuşanamazlar,denize plaja gidemezler,gençliklerini yaşayamazlar,

nekadar güzel olursa olsunlar tesettür adı altında

çirkinleştirilirler,ortada bir miras sözkonusu ise bayan bu mirastan

erkeklere nazaran daha az pay alacaktır,ölüp cennete gittiklerinde bile erkeklere

huriler,şaraplar vaadedilirken bayanların hakettiklerinin sözü dahi geçmez,hatta

cennette bayanlar sanki hiç yoktur,gerektiğinde erkekler tarafından dövülebilirler,

yataktan kovulabilirler hatta yanlarına başka hanımlarda getirilebilir.Benim merak ettiğim

hayret verici konu bayanlarımız bunları nasıl bir ruh haliyle kabulleniyor sineye çekiyor?Hangi düşünceye

hangi mantığa göre itaat ediyorlar?

Gönderi tarihi:
sevgili öze dönüş sizde düşünmeye şirk koşmak deniyor bildiğiniz gibi şirk koşmak en büyük günahlardanmış

peki size şirkmi koştunuz diye sormayacağım

şirk koşmak bildiğim kadarıyla ortak çıkmak ki bunu allah hiç sevmezmiş acaba neden? neden en büyük günahlardan oluyor

bir adam şirk koştu diye gerçekten ortakmı oluyor yarın birgün şirk koşmaktan gerçekten ortak olacağınımı sanıyor allah ?

hani belki vay efendim dünyanın yarısı benimdir bunların yarısını ben yaptımmı diyecek allahta bu durumda kanunlara göre haksız çıkma ihtimalimi doğacak

neden şirk koşmak günah oluyor? mantıklı bir sebep söyleyin

bana kalırsa muhammedin korkusudur bu şirk koşarak insanların gerçekleri göreceklerini tahmin edebiliyordu ve bu soruların cevapsız kalacağınıda biliyorduki sorulmaması için şirk koşmak en büyük günahlardandır denildi gayet açık ve mantıklı

tabi anlayabilene...

 

Bu forumda son zamanlarda gördüğüm en güzel soru buydu.

Soru sormaktan korkmamak, sorgulayabilmek budur.:clover:

 

*

 

Semitik dinlere mensup hiçbir arkadaşımız, şirk'in neden en büyük günah olduğunu açıklayamazlar. Söyledikleri herşey senin dile getirdiğin "bir adam şirk koştu diye gerçekten ortak mı oluyor, yarın birgün şirk koşmaktan gerçekten ortak olacağınımı sanıyor allah ?" sorusuna toslar ve inandıkları allahı zayıf ve komik göstermekten öteye geçemezler.

Zira şirkin en büyük günah sayılmasının nedenei, Muhammed'den yüzlerce yıl öncesine, çok ilah arasından birini yükseltme ve tek yapma mücadelesine dayanır.

 

Semitik dinlerde şirk koşmanın neden en büyük günah addedildiğinin kaynağını açıklayayım:

 

Ortadoğu'daki, hatta dünyadaki ilk tevhid/monoteist din denemesi Mısır Firavunu Amenhotep IV (Akhenaten) tarafından yapılmıştır.

 

Amenhotep IV , çok ilahlı Mısır dinlerini yasaklamış ve sadece Güneş İlahı Aten'e tapılmasını emretmiştir.

Kendi ismini de Akhenaten olarak değiştirmiştir.

 

Akhenaten, Güneş İlahı Aten'i tek ilah ilan etmiş, diğer Mısır ilahlarının adının anılmasını, ona eşdeğer görülmesini yasaklamıştır. Hatta, Akhenaten, "ilah" kelimesinin çoğul eki ile kullanılmasını bile yasaklamıştır.

 

Akhenaten'in Tek İlah inancını yerleştirmeye çalıştığı bir devirde, en büyük suç da, doğal olarak, bu Tek İlah'a "ortak", "eşdeğer" veya "muadil" bir ilah olduğunu düşünmek, söylemek, savunmak, yani "şirk koşmak" olmuştur.

 

Akhenaten Tek İlah inancını yerleştirmek için Aten dışındaki ilahlara adanmış olan bütün tapınakları kapattırmış, diğer ilah isimlerini kazımak ve ikon ve sembolleri değiştirmek için ülkenin her köşesine heykeltraşlar ve ustalar göndermiştir. Diğer ilahlara inançları yoketmek için o ilahlara adanmış tapınaklardaki din adamlarını katliamdan geçirmiştir. Diğer ilahların Aten'in eşi, benzeri, muadili olduğunu söyleyen, yani Aten'e şirk koşan herkesi öldürtmüştür.

 

Saygılar.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.