Φ bozan Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Bağımsız sol aday olarak ortaya çıkan Baskın Oran, muhtıra, darbe, TSK-Rusya ilişkileri üzerine oldukça çarpıcı analizler yaptı. İşte Neşe Düzel'in Baskın Hoca'yla yaptığı röportajın ilgili bölümü: Ordu AKP'ye bir muhtıra verdi. Diğer partiler, parlamentoda temsil edilen sivil bir yapıyı savunmadı. Sizin tavrınız ne bu konuda? 'Türkiye'de laiklik ordu tarafından korunabilir ve korunmalıdır' diyenlere, benim 'Allah Selamet versin' demekten başka bir çarem yok. Bu ülkede öyle çok üniformasız paşa var ki... Türkiye, dünyanın parçası olmadan ve AB üyeliği için gerekli adımları atmadan, sadece Türkiye'nin iç dinamikleriyle orduyu siyaset dışında tutabilir mi? Tutamaz. Zaten ordunun kışlaya dönmesi ve tek işlevi olan Türkiye'yi dış tehlikelere karşı koruma görevine geri dönmesi 2001-2004'teki AB uyum paketleri ve Anayasa değişiklikleriyle sağlandı. Mesela MGK'daki sivil sayısı artırıldı. MGK kararları sanki emredici bir kararmış gibi algılanmaktan çıkarıldı. Genelkurmay'ın YÖK'teki temsilciliği kaldırıldı vb... Peki ne değişti? Ordu sivil hükümete yine muhtıra verdi. Ama bütün bu değişiklikler sonucunda son muhtıranın başına e harfi konuldu. Muhtıranın Genelkurmay'ın internet sitesinde yayımlanması, teknolojinin gelişmesiyle değil, ordunun gerçek görevine geri dönmeye başlamasıyla ilgilidir. Unutmayın, bu muhtıra mizah dergilerinin konusu oldu. Ve ilk kez bir hükümet, muhtıra karşısında durdu. Gerçi hükümetin yapması gereken, Genelkurmay Başkanı'nı görevden almak için Cumhurbaşkanı'na bir yazı yollamaktı. İmzalamadığı takdirde de istifa etmekti ve derhal bir seçim kararı almaktı ama hükümet bunu yapamadı. Ama şu oldu. Muhtıra Genelkurmay sitesinden kaldırıldı. Sonra gene konulmadı mı? Kaldırıldığı gazetelerde haber yapılınca, Genelkurmay arşivine konuldu. Bütün bunlar, AB reformlarının boşuna yapılmadığı, pozitif hukukun değiştiği ve yavaş yavaş uygulanmaya başlanacağı anlamına geliyor. Biz 650 yıllık devletiz. Bir milletin hayatındaki 5-10 yıl nedir ki? Değişiklikler biraz zaman alacak. İşte yeni Meclis'e sayıları sınırlı da olsa gerçekten bağımsız düşünen adamların girmesi, Türkiye'nin insanına insan muamelesi yapılmasını sağlayan yasal değişikliklerin mahkemelerce uygulanmasını da hızlandıracak. Bakın... Az gelişmiş ülkelerde iç dinamik çok tembeldir Dolayısıyla daima dışarıdan tetiklenir. 1920'lerdeki Kemalist devrim A'dan Z'ye dışarıdan bir tetiklemedir. Nasıl? Mustafa Kemal'in Batı'ya en açık kurum olan Harbiye mezunu olması ve o zamanki Batı Avrupa'yı olduğu gibi kopya edip Türkiye'ye getirmesi, dışarıdan bir tetiklemedir. M. Kemal, Belçika, İtalya, Almanya, Fransa'dan kanunları, özellikle de İsviçre'den Medeni Kanun'u aynen tercüme ettirip aldı. Adapte falan etmedi, kopya etti. Çok da iyi etti. Hukuku değiştirerek memleketi değiştirme ve ilerletme anlamına gelen 'yukarıdan devrim'in birincisini M. Kemal 1920'lerde yaptı. Şimdi AB üyeliği süreciyle yine dışarıdan bir tetikleme var. Yani ikinci bir yukarıdan devrim var. Zaten demokrasi ihraç edilemez. Demokrasi ancak ithal edilebilir. Bunun için de o ülkede sağlam bir ithalatçının olması lazımdır. Bu ithalatçı, Batı eğitimi almış 'aydın'dır. Demokrasiyi yaratma gücü olmayan ülkelerde devrim böyle yapılır. Ama bazı askerlerin Rusya'yla ittifakı önerdikleri de söyleniyor. Türkiye 'Ne AB ne ABD' deyip, Rusya'yla ittifak yaparsa bunun sonucu ne olur? Aynı zihniyet, aynı kafa biz bunları 1960'larda, 70'lerde söylerken, 'Türkiye'yi dünyada yalnız bırakıyorsunuz' diyerek bizi hapse atıyorlardı. Şimdi kalkmışlar IMF'ye teslim olmuş, Amerika'ya sadece sözde karşı çıkabilen bir Rusya'yı ve de Dünya Ticaret Örgütü'ne girerek kendini kurtarmak isteyen Çin'i Türkiye'nin müttefiki olarak düşünüyorlar. Hayal güçlerine hayranım. Lütfen, Batıcı değillerse, 'Biz Kemalistiz' demesinler. Eğer Rusya ve Çin'in gücü ileride belli bir blok oluşturursa, Türkiye tabii ki o zaman otomatik olarak ABD ve AB'ye karşı Doğu'yu denge olarak kullanmaya başlar. Fakat bugün dünyada denge olarak kullanılabilecek hiçbir Doğu gücü yoktur. Biz AB'yi dışladığımız anda karşımızda sadece ABD tekeli kalır. Rusya'yla ittifak bugün dünyanın gerçeklerine uymuyorsa, Rusya'yı önerenler niye öneriyorlar? Efendim, bunlar Batıcı değil. Bunlar Kemalist değil. Bunlar statükocu. Bir yanda, 'laiklik elden gidiyor' korkusu yaratarak kitleleri, diğer yanda da 'milliyetçilik ve ulusalcılık'la seçkinleri tahakküm altında tutmaya çalışıyor bunlar. Laikliği bir din gibi algılıyorlar. M. Kemal'in sözleriyle Muhammed'in hadisleri, Anıtkabir'le Kâbe, Nutuk'la Kuran arasındaki paralelliği görmüyor musunuz? Muhammed'in hadisleri hadis-i sahih, hadis-i gayri sahih diye ikiye ayrılır. M. Kemal'in de sözleri ikiye ayrılıyor. Mesela, 'Beni Türk hekimlerine emanet edin, komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir' sözlerinin sonradan uydurulduğu anlaşıldı. Böyle memleket idare edilir mi? M. Kemal gelse bu Kemalistleri sopayla kovalar. Peki son mitingleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Mitingi düzenleyenlerle mitinge katılanları ayırmak lazım. Mitinge katılanlar 'korkanlar', düzenleyenler de onları 'korkutmak isteyenler'di. İnsanlar, bir korkuyu dile getirmek ve bu korkudan kurtulmak için meydanlara çıktılar. Oysa mitingleri düzenleyenler, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, eski Jandarma Genel Komutanı başta olmak üzere, bu korkuyu devam ettirmek, devlet baskısını sürdürmek için onları meydanlara çağırdılar. Yani korkutmak için insanları çağırdılar. Bu mitingleri ileride muhtıralara, darbelere toplumsal gerekçe olarak kullanacaklar. Oysa mitinge katılanlar, cemaat tahakkümünden korkanlardı. Biliyorsunuz cemaat, ideolojisi din olan topluluğun adıdır. Cemaat, feodal dönemin artığıdır. İnsanlar bu cemaat korkusundan kurtulmak istiyor. Hatta bazıları, cemaat baskısından ancak devlet baskısı sayesinde kurtulabileceğini düşünüyor. Asker, son muhtırasında 'Ne mutlu Türküm demeyen Türkiye'nin düşmanıdır' dedi... Bu, bölücülüktür. Bu muhtıra, iki yıldan ağırlaştırılmış müebbete kadar gidebilecek cezalar gerektiren en az altı-yedi suç işliyor. Bir Ermeni ben Türküm demek zorunda mı? Bir Kürt ben Türküm der mi? Bu muhtıra gayrimüslimleri, Kürtleri dışlıyor. Bu, bölücülüktür. 15 milyon Kürt var bu ülkede. Türkiye'nin beşte biri Kürt. Bu ülkenin 700'de biri de gayrimüslim. Böyle olduğu için devlet laikliği uygulayamıyor ya... Sürekli kaba kuvvet uyguluyor. Çünkü bir ülkede dinsel çeşitlilik olmadığı zaman, din, devletin karşısında yekpare bir güç olur. Batı ülkelerinde laikliğin kolay yerleşmiş olmasının sebebi Protestan-Katolik dengesidir. Yani devletin karşısında tek bir din gücünün bulunmamasıdır. Ama bizde gayrimüslimleri yok ettiler. Alevileri de sistemin dışına attılar. Sonuç olarak da Sünni İslam, devletin karşısında heyula gibi duruyor işte. Devlet de devamlı zor uyguluyor. Sizce şeriat tehlikesi var mı? Hayır, şeriat tehlikesi yok. Çünkü bu adamlar artık şeriatçı değiller. Bu adamlar artık küçük burjuva. Şu anki kavganın dinle ilgisi yok. Bu kavga, küçük burjuvaların kavgası. Bu kavga, bir zamanlar 'Anadolu sermayesi' denilen kasaba eşrafının artık küçük burjuvalaşarak, 1930'lardan beri ülkeyi yöneten yerleşik ve eski seçkinlerin karşısına 'yeni bir elit' olarak çıkması sonucunda meydana geldi. Bakın... Küçük burjuvazi bir sınıf değildir, bir tabakadır. Ve, ikiye ayrılır. Okumuş kanadına 'aydın', okumamış kanadına 'esnaf' denir. Gerçi esnaf daha sonra üniversite mezunu olabilir ama ticaret yaptığı için o esnaftır. Bugüne kadar aydın kanat iktidara hâkimdi. Şimdi esnaf gelip iktidara ortak olmak isteyince korkuluyor. Çünkü esnaf, kasabanın ortamını, 'İslam'ı ve muhafazakârlığı' sırtında taşıyor. Halbuki o İslam artık ehlileşti. Çünkü burjuvaziye katıldığında esnafın artık tek kuralı kârını maksimize etmektir. Darbe tehlikesi var mı sizce? Hayır yok. Ama siyasete müdahale tehlikesi, siviller arasında üniformasız paşalar olduğu sürece hep var. Yahu bunların İslam'dan korktuğu yok. Asker-sivil bürokrat, aşağıdan yeni bir sınıfın gelip iktidarına ortak olmasından, iktidarını yitirmekten korkuyor. Büyük burjuvazi ise bir şeyden korkuyor. Yerleşik elitlerle yeni elitler halat çekme yarışında ipi koparırlar diye korkuyor. TÜSİAD Başkanı'nın demeçlerinden bunu okumak mümkün. 'Siz didişin, bilek güreşi yapın ama sakın istikrarı bozmayın. Seçimler olsun. Piyasalar altüst olmasın' diye uyarıyor. Seçimler yapılacak mı sizce? Yapılacak. Seçimleri yaptırmamak için çok bomba patlatmak gerekir. O kadar çok bomba patlatılabileceğini sanmıyorum... Ankara'daki bombayı patlattığı söylenen çocuğun geçmişi çok karanlık. Ne yaptığı, nerede olduğu bilinmeyen bir dönemi var. Bu çocuğun kullanıldığı çok açık. Kimin kullandığını bulmak önemli... alıntılayan bozan Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Türkiye, dünyanın parçası olmadan ve AB üyeliği için gerekli adımları atmadan, sadece Türkiye'nin iç dinamikleriyle orduyu siyaset dışında tutabilir mi? Tutamaz... Zaten Turkiye'nin dunyadan kopuk, kendi icine kapanan bir ulke olmasinin sloganlasmasi tam da bu yuzdendir. Ordu - siyaset iliskisi bu durumla dogru otantilidir. Peki ne değişti? Ordu sivil hükümete yine muhtıra verdi. Demokratiklesmeye karsi sultayi korumanin son reflekslerinden biridir e-muhtira. Onumuzdeki secim bu acidan cok onemli. AKP sayet tekrar tek basina hukumeti kurabilecek bir sonucu yakalarsa iste o zaman, amiyane tabirle, dananin kuyrugu kopmus olacak. Hasan Cemal'in israrla uzerinde durdugu eski Turkiye'ye geri donus mu, yoksa yeni bir Turkiye mi, o zaman anlasilacak. Kanaatimce 2007 genel secimi Cumhuriyet tarihinin en onemli secimi. Ayrica bu soruyu Cumhuriyet'e guya sahip cikanlara sormak gerekiyor: Olmaz demeyin, ya AKP oylarini arttirarak yeniden tek basina hukumete gelirse?.. Tavriniz ne olur? Demokrasiye saygi mi, darbe istegi mi? Bu soruya zihinlerde yankisini bulacak cevap, icinde bence bizi bekleyen Turkiye'nin onemli ipuclarini barindiriyor. Az gelişmiş ülkelerde iç dinamik çok tembeldir Dolayısıyla daima dışarıdan tetiklenir. 1920'lerdeki Kemalist devrim A'dan Z'ye dışarıdan bir tetiklemedir. Nasıl? Mustafa Kemal'in Batı'ya en açık kurum olan Harbiye mezunu olması ve o zamanki Batı Avrupa'yı olduğu gibi kopya edip Türkiye'ye getirmesi, dışarıdan bir tetiklemedir. M. Kemal, Belçika, İtalya, Almanya, Fransa'dan kanunları, özellikle de İsviçre'den Medeni Kanun'u aynen tercüme ettirip aldı. Adapte falan etmedi, kopya etti. Çok da iyi etti. Hukuku değiştirerek memleketi değiştirme ve ilerletme anlamına gelen 'yukarıdan devrim'in birincisini M. Kemal 1920'lerde yaptı. Mustafa Kemal'in Turkiye'yi ilerletmede batiyi ornek aldigi dogrudur. Bati duzeyinde bir cagdaslik duzeyiyle amaclanan batinin gudumune girmek degil ama kendi bolgesinde ve dunyada soz sahibi bir devlet olmakti. Batiyi ilerleten dinamikleri alarak etki sahibi bir konuma ulasmakti. Konusmalarina bakildiginda, batiya dair surekli bir kusku icinde oldugu gorulecektir. Diger bircok konuda oldugu gibi bu konuda da Ataturk yanlis yorumlanmis ve ulke surec icinde batinin (once Fransa'nin, sonra ABD'nin) gudumune sokulmustur. Ataturk her ne kadar hukuksal altyapiyi oldugu gibi alsa da, Turkiye'nin her acidan kendine ozgu bir kimlik olusturmasini savunmus ve bu baglamda taklitcilige karsi da sert cikislarda bulunmustur. "Once milli bagimsizlik, sonra bolgesel isbirligi" tezi olumunden sonra tersyuz edilmistir. Ama bazı askerlerin Rusya'yla ittifakı önerdikleri de söyleniyor. Türkiye 'Ne AB ne ABD' deyip, Rusya'yla ittifak yaparsa bunun sonucu ne olur? Aynı zihniyet, aynı kafa biz bunları 1960'larda, 70'lerde söylerken, 'Türkiye'yi dünyada yalnız bırakıyorsunuz' diyerek bizi hapse atıyorlardı. Şimdi kalkmışlar IMF'ye teslim olmuş, Amerika'ya sadece sözde karşı çıkabilen bir Rusya'yı ve de Dünya Ticaret Örgütü'ne girerek kendini kurtarmak isteyen Çin'i Türkiye'nin müttefiki olarak düşünüyorlar. Hayal güçlerine hayranım. Lütfen, Batıcı değillerse, 'Biz Kemalistiz' demesinler. Eğer Rusya ve Çin'in gücü ileride belli bir blok oluşturursa, Türkiye tabii ki o zaman otomatik olarak ABD ve AB'ye karşı Doğu'yu denge olarak kullanmaya başlar. Fakat bugün dünyada denge olarak kullanılabilecek hiçbir Doğu gücü yoktur. Biz AB'yi dışladığımız anda karşımızda sadece ABD tekeli kalır. Rusya ile olasi bir blok olusturulursa Ahmet Altan'a gore ucuncu bir dunya savasi cikar, butun dengeler altust olur. Ben sahsen buna hic ihtimal vermiyorum. Iki ihtimal var: 1. ABD'nin yeni Ortadogu projesinde Turkiye kendisine bicilen rolu kabul etmiyor ve ciddi endiseler tasiyor. Bir sekilde ABD ile siki bir pazarligin yolunu acmaya, kendi rolunun sinirlarini genisletmeye calisiyor. 2. ABD'nin bu kimsenin henuz tam olarak anlayamadigi yeni ortadogu projesinde Turkiye'ye bicilen role ortam hazirlaniyor, ic siyaset buna gore yeniden dizayn ediliyor. (Bence ikinci ihtimal daha agir basiyor). Amerika'ya karsi Rusya'nin olusturmaya calistigi Dogu Bloku'nu kucumsememek lazim. Yine de tarihin hicbir kesidinde, bugun ABD'nin elde ettigi guc ve kontrol dengesinin bulunmadigini gozonune aldigimizda, dolayisiyla karsimizda her halukarda ABD tekelinin kalacagi gorusunu de yabana atmamak lazim. 70'lerde emperyalizme karsi cikislarin devlet tarafindan cezalandirildigi dogrudur. Kemalizmi baticilik olarak algilayan zihniyet bugun tersini soyluyor. Yani yine Ataturk birilerinin kalkani durumunda. Laikliği bir din gibi algılıyorlar. M. Kemal'in sözleriyle Muhammed'in hadisleri, Anıtkabir'le Kâbe, Nutuk'la Kuran arasındaki paralelliği görmüyor musunuz? Muhammed'in hadisleri hadis-i sahih, hadis-i gayri sahih diye ikiye ayrılır. M. Kemal'in de sözleri ikiye ayrılıyor. Mesela, 'Beni Türk hekimlerine emanet edin, komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir' sözlerinin sonradan uydurulduğu anlaşıldı. Böyle memleket idare edilir mi? M. Kemal gelse bu Kemalistleri sopayla kovalar. Tamamen dogru. Dogmalara karsi savas acmis, bilimsel dusunceyi ve surekli yenilenmeyi savunmus bir lider bugun adeta dinsel formlar icinde kabul ediliyor. Mitinge katılanlar 'korkanlar', düzenleyenler de onları 'korkutmak isteyenler'di. Ahmet Altan'in duygularima tercuman oldugu dileklerini belirtmekten ote bir sey diyemiyorum: Bir gün korkmayacaklar. Her derdin çaresinin kendilerinde olduğunu görecekler. Silaha değil, özgürlüğe, eşitliğe, refaha güvenecekler. O zaman cumhuriyetle birlikte demokrasiyi de kutlayacaklar. Askeri marşlar çalmayacaklar. Türkülerle yürüyecekler o zaman, şarkılarla yürüyecekler. Ve, o türküler onlara daha çok yakışacak. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Ama bazı askerlerin Rusya'yla ittifakı önerdikleri de söyleniyor. Türkiye 'Ne AB ne ABD' deyip, Rusya'yla ittifak yaparsa bunun sonucu ne olur? Aynı zihniyet, aynı kafa biz bunları 1960'larda, 70'lerde söylerken, 'Türkiye'yi dünyada yalnız bırakıyorsunuz' diyerek bizi hapse atıyorlardı. Şimdi kalkmışlar IMF'ye teslim olmuş, Amerika'ya sadece sözde karşı çıkabilen bir Rusya'yı ve de Dünya Ticaret Örgütü'ne girerek kendini kurtarmak isteyen Çin'i Türkiye'nin müttefiki olarak düşünüyorlar. Hayal güçlerine hayranım. Lütfen, Batıcı değillerse, 'Biz Kemalistiz' demesinler. Eğer Rusya ve Çin'in gücü ileride belli bir blok oluşturursa, Türkiye tabii ki o zaman otomatik olarak ABD ve AB'ye karşı Doğu'yu denge olarak kullanmaya başlar. Fakat bugün dünyada denge olarak kullanılabilecek hiçbir Doğu gücü yoktur. Biz AB'yi dışladığımız anda karşımızda sadece ABD tekeli kalır. Rusya'yla ittifak bugün dünyanın gerçeklerine uymuyorsa, Rusya'yı önerenler niye öneriyorlar? Efendim, bunlar Batıcı değil. Bunlar Kemalist değil. Bunlar statükocu. Bir yanda, 'laiklik elden gidiyor' korkusu yaratarak kitleleri, diğer yanda da 'milliyetçilik ve ulusalcılık'la seçkinleri tahakküm altında tutmaya çalışıyor bunlar. Laikliği bir din gibi algılıyorlar. M. Kemal'in sözleriyle Muhammed'in hadisleri, Anıtkabir'le Kâbe, Nutuk'la Kuran arasındaki paralelliği görmüyor musunuz? Muhammed'in hadisleri hadis-i sahih, hadis-i gayri sahih diye ikiye ayrılır. M. Kemal'in de sözleri ikiye ayrılıyor. Mesela, 'Beni Türk hekimlerine emanet edin, komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir' sözlerinin sonradan uydurulduğu anlaşıldı. Böyle memleket idare edilir mi? M. Kemal gelse bu Kemalistleri sopayla kovalar. Sizce şeriat tehlikesi var mı? Hayır, şeriat tehlikesi yok. Çünkü bu adamlar artık şeriatçı değiller. Bu adamlar artık küçük burjuva. Şu anki kavganın dinle ilgisi yok. Bu kavga, küçük burjuvaların kavgası. Bu kavga, bir zamanlar 'Anadolu sermayesi' denilen kasaba eşrafının artık küçük burjuvalaşarak, 1930'lardan beri ülkeyi yöneten yerleşik ve eski seçkinlerin karşısına 'yeni bir elit' olarak çıkması sonucunda meydana geldi. Bakın... Küçük burjuvazi bir sınıf değildir, bir tabakadır. Ve, ikiye ayrılır. Okumuş kanadına 'aydın', okumamış kanadına 'esnaf' denir. Gerçi esnaf daha sonra üniversite mezunu olabilir ama ticaret yaptığı için o esnaftır. Bugüne kadar aydın kanat iktidara hâkimdi. Şimdi esnaf gelip iktidara ortak olmak isteyince korkuluyor. Çünkü esnaf, kasabanın ortamını, 'İslam'ı ve muhafazakârlığı' sırtında taşıyor. Halbuki o İslam artık ehlileşti. Çünkü burjuvaziye katıldığında esnafın artık tek kuralı kârını maksimize etmektir. Olayları sloganlarla anlatmamış vatandaş;söyledikleri ve özellikle yukarıda alıntıladığım kısımları da son derece mantıklı... Şimdi ben genelinden ne anladım???Şunları: 1)Türkiye'de belirli bir ekonomik seviyeye gelmiş insanların yoğun çıkar çatışması var; bu çatışma güçlü olan ve güçlenen arasında; kültürel olarak da birbirinde ayrılan taraflar mücadele sürecinde halkın iradesini en iyi şekilde yönlendirip, kendi çıkarlarını korumak zorunda;kimisi bunun için tehlike havası yaratmaya çalışıyor, kimisi de özgürlüklere eğiliyor... 2)Dünyada çok taraflı bir güç dengesi hala oluşmamış olmasına rağmen güya alternatif olanlar piyasaya sürülüyor;halka "çok seçeneklilik" yutturuluyor... 3)Asker bu dönemde eskisi kadar etkin olamıyor ve bunun sıkıntısıyla "üniformasız" meslektaşlarından destek alıyor;sivil irade gücünü hissettirmeye başladı... Bu vatandaşın yazısı da sonuçta tüm gerçekleri içinde barındıramaz ve bence olaylara "klasik" yaklaştığı yerler de var... Misal:Asker diyor, evet asker ama o asker sırf belirli ideolojilere bağlı insanlardan oluşmuyor.Sonra tarafları keskin çizmiş,halbuki bir ifade kullanıldı:karanlık savaş;evet karanlık savaşlar hakim günümüze.Bir taraflar savaşından çok "gölgeler" savaşı bu;kimin aslında nereden olduğu belli değil... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2007 Seriatci-Mezhepci-Sol ittifak yine is basinda,yine Türk ulusunun ordusunu almislar ellerine tef calar gibi fikir üreterek orduyu nasil saf disi yapabilir Türkiyeyi nasil Ab ne yem edebiliriz proje calismalarini yürütmektedirler.Baskin Oral kimdir.acaba bu adamin zerre kadar Türklükle ilgisi varmidir,acaba bu adam zerre kadar Türk milletimim ordusuna sempati duymaktamidir,kimdir bu adamlar?Bu adamlar Türk ulusunu Ermenileri katletmekle yargilayan kime hizmet verdikleri acikca ortada olanlardir.Baskin Oral'in gözünde Türkiye ne kadar önemlidir,Türkiyemi önemlidir yoksa Türkiyeyi bölmeye calisan emperyalizmin masalari olmus Pkk ve onlarin ic ve dis uzantilarimi. Atatürke dil uzatmaktadir Baskin Oral.Atatürkü kopyaci yapmistir bu Baskin denilen kim oldugu belirsiz adam,halbuki Atatürk kopyaci degildi,bunu baskin denilen kisi cok iyi bilir bilirde insanlari nasil zehirleyecekki eger dogrulari söylemis olsa.Türkiye Cumhuriyetini serefli ordusuna dil uzatanlar,o ordunun ülke savunmasi yapmasini hazmedemeyenlerdir.Pkk ile mücadele etmesine karsi olanlardiryani bölücülerdir.Türkiye Cumhuriyetinin ordusu Laikligin bekcisidir bunu Tayyipte,baskinda ve onlar gibi olanlar önlemeye muvaffak olamayacaklardir.Iste hepsinin icine düsmüs oldugu sakin ördek misali orya buraya cirpinmalar,antidemokratiklige daha fazla antidemokratlik ilave etme calismalari.bunlar denize düsenin yilana sarilmasindan baska birsey degildir.Türk ulusunun ordusu Tayyip ve onun gibilerin oyunlarina comak sokmustur,gerisi hikayedir. saygilarla Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 5 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 5 Haziran , 2007 DARBEYI KIMLER CAGIRIR DEMOKRASI ÜLKELERDE DARBE NASIL OLUR... ÜLKE ZOR DURUMDAYKEN ÜLKENI NE KADAR SEVIYORSUN.....Sivil darbe yapan Avrupa ülkeleri kadar seve biliyormusun.. kim diyecek ..ne oluyor diye ..senmi ... benmi,,,,, cünkü bizler daha demokrasiyi tam anlamiyla kavrayamadigimiz icin,,,!!! glu glu danslari yapanlar daha kücümsenecek azinliga düsmedigine göre...!!!ve hergecen gün ülkedeki insanlarimizi tahrik etmekten vaz gecmediklerine göre ....aslada vaz gecmeyecekler...!!! Darbeyi kimler cagirir....vede darbe nedir...darbe nicin yapilr.... birde ögrenmek istedim..avuturyada secimleri kazanan sagci radikal partinin... hükümetin ... basina gelmesini..almanya basta olmak üzere Avrupa ülkelerinin engellemesiyle avrupa ülkeleri darbemi yapmistir....!!! unutmayalim bir cok ülkenin yardimiyla vede demokrasinin göbeginde .... kac cesit darbe vardir ....bizim ülkede...simdiye kadar secimle secilen ...hangi hükümet basimiza gelmemistir...!!! secimle basa gelenler....!!! niye hizini alamayip illahin ben kanla gelmek istiyorum demistir... ben bir yerlere, cadirda dizlerin dibinde söz verdim...hangi bir devlet baskani birilerin dizin dibine cöker buna dur ne yapiyorsun..deyip önlemini almak darbemidir... Referansımız islamdır. Tek hedefimiz islam devletidir.....bunu akbabalarmi söyledi... onun icin darbeler ..bize zarar vermez..verse verse Demokrasiyi verir diye..!!! Benmi hayel kuruyorum.... O zaman bu ülkenin güvenligi,ni ......Demokrasiyi sevenlermi cagiriyor....Göreve Bu ülkenin güvenligi...!!!......cünkü onlar bu ülkenin güvenligini cok iyi taniyorlar canakkalede taniyorlar...glu glu danslariyla üzerimize cullananlari cok iyi taniyorlar yamyam frankfurt Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2007 TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ? : SOLDA BİRLİK Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti seçim ittifaklı için anlaştılar; DSP’den 20 kişi CHP listelerinden seçime katılacak. Sanırım bu 20 sayısı da tesadüf değil. Seçimlerden hemen sonra eski DSP’liler CHP den istifa ederek partilerine geri dönecekler ve TBMM’de DSP grubu kuracaklar. Peki, bunun neresi solda birlik? Bu, solda birlik falan değil, Cumhuriyeti korumak kollamak gibi “ulvi” amaçların arkasına saklanılmış ahlaksız bir işbirliği. Bu, sokağın sesini dinleyen sosyal demokratların birleşmesi, bütünleşmesi değil, birkaç tane daha fazla milletvekili çıkarabilmek ve devletten alacakları paraları bir araya getirerek seçim maliyetlerini azaltmaya yönelik bir şirketleşme. Neresinden tutarsanız tutun yolu siyasi ahlakla, erdemle, ilkeyle kesişmeyen bir ittifak. Birleştiğini bütünleştiğini falan söyleyen her iki partinin ağzından muhtemel iktidarlarında uygulamayı planladıkları programla, sola ilişkin değerlendirmeleri ile özgürleşme ve reform önerileri ile ilgili bir tartışma duyan işiten, gören birine rastladınız mı? Partiler arasındaki tek tartışma kaç DSP’liye CHP listelerinden yer vereceği konusunda yaşanmadı mı? Seçim ittifakı yapan DSP ve CHP’nin aralarına bir de Genç Parti’yi alması da seçim ittifakının solda birleşme ile falan alakası olmadığını göstermiyor mu? Eğer sol denilince aklına Cem Uzan gelen birileri varsa, bu kişilere naçizane tavsiyem akşamları tok karınlarına biraz Marx, olmadı Bernstein ve Kausky gibi yazarları okumalarıdır. Solda birlik adına şaibeli holding patronlarıyla birleşmeye çalışanlara kızılmaz bile; sadece gülünür. Eğer bunu yapan kişi eski bir siyaset sosyologu, eski bir üniversite doçenti ise gülmek de yetmez oturup ağlamak, Maksim Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” kitabını tekrar okumak da gerekir. Eğer CHP’nin niyeti solun gerçek bir platformu olmak, solda gerçek bir birleşmeyi gerçekleştirmek olsaydı, Genç Parti ile mi birleşirdi yoksa SHP, ÖDP, TKP gibi partilerle mi? Solda birliği birkaç gün içerisinde kotarılıveren bir oldubittiye getirir miydi? Yoksa uzun soluklu bir tartışma ve müzakerenin ardından tüm solu içine alan, program ve ilkeleri üzerinde anlaşılmış bir ittifaka mı yeşil ışık yakardı? AKP’yi bir öcü olarak gösterip tüm seçim stratejini bu “tehlikeyi bertaraf etmeye” indirgemiş bir (sözde) sol ittifak, AKP’nin dümen suyunda kalmaya mecburdur. Çünkü artık stratejisini sadece AKP karşıtlığına indirgemiştir. Artık söyleyecek bir sözü kalmamıştır ve ilk hamleyi hep karşı taraftan beklemek zorundadır. Çünkü yapacak bir şeyi, hareket etmek için bir eylem kılavuzu, uygulamayı düşündüğü bir programı yoktur. Böylesi bir ittifakın yapabileceği tek şey Cumhuriyetin tehdit altında olduğunu iddia ederek becerebildiği kadar korkuları körüklemek ve Cumhuriyetin yegâne savunucusu olarak bizi bu tehditten kurtaran halk kahramanı rolünü oynamaktır. Bilmem tehlikenin farkında mısınız? Evet Cumhuriyet Gazetesi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yayınlanan reklamlarında söylediğine benzer bir sloganı burada sol için tekrar edelim: “Tehlikenin farkında mısınız”? Solu kimliksizleştiren, onu holding patronlarını meclise taşıyan bir payanda haline getiren, solu şirketleştiren, solu hiçbir şey söylemeyip sadece korku üzerinden politika yapar hale getiren bu birleşmenin yarattığı tehlikenin farkında mısınız? Başbakan bu kez haklı kırk çürük yumurtayı bir araya getirsen bir sağlam yumurta etmez; ne yazık ki etmedi de. Mete K. KAYNAR Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2007 Gericilerin en büyük korkusu sol yönetimlerdir cünkü sol yönetimlerde yobazlikla kararli mücadele vardir,sol yönetimlerde mollaliga kimse metelik vermez.Sol yönetimlerde halkin dini ile kimse oynayamaz,devleti yikmak ve bölmek icin Allahi kimse oyuncak gibi kullanamaz,Bunun en büyük örnegini Ismet Inönünün tek parti döneminden verebiliriz.Ismet Inönüye encok hangi kesimden saldiri gelmektedir,din tüccarlarinin en bol oldugu kesimden yani gericilerden.Nedeni ise gayet aciktir.Cünkü o dönemde dinciler sahte haci ve hocalar büyük bir takip vebaski altindaydilar simdiki gibi Arap ve Arapca reklamlari yoktu.Islamiyeti Araplastiranlardi Inönüye karsi olanlar.Bugünde solun birlesmesini tehlike olarak gösteren kesim ayni gerici takimidir.Yani insanlara din satmaya calisan tarikat aboneleri ve seyh ayagi öpenler. saygilarla Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2007 SOL MU?? DUYAN GÖREN BİRİ VARSA BENİDE HABERDAR ETSİN BİR ZAHMET. Birleştiğini bütünleştiğini falan söyleyen her iki partinin ağzından muhtemel iktidarlarında uygulamayı planladıkları programla, sola ilişkin değerlendirmeleri ile özgürleşme ve reform önerileri ile ilgili bir tartışma duyan işiten, gören birine rastladınız mı? Partiler arasındaki tek tartışma kaç DSP’liye CHP listelerinden yer vereceği konusunda yaşanmadı mı? Seçim ittifakı yapan DSP ve CHP’nin aralarına bir de Genç Parti’yi alması da seçim ittifakının solda birleşme ile falan alakası olmadığını göstermiyor mu? Eğer sol denilince aklına Cem Uzan gelen birileri varsa, bu kişilere naçizane tavsiyem akşamları tok karınlarına biraz Marx, olmadı Bernstein ve Kausky gibi yazarları okumalarıdır. Solda birlik adına şaibeli holding patronlarıyla birleşmeye çalışanlara kızılmaz bile; sadece gülünür. Eğer bunu yapan kişi eski bir siyaset sosyologu, eski bir üniversite doçenti ise gülmek de yetmez oturup ağlamak, Maksim Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” kitabını tekrar okumak da gerekir. “Tehlikenin farkında mısınız”? Solu kimliksizleştiren, onu holding patronlarını meclise taşıyan bir payanda haline getiren, solu şirketleştiren, solu hiçbir şey söylemeyip sadece korku üzerinden politika yapar hale getiren bu birleşmenin yarattığı tehlikenin farkında mısınız? Başbakan bu kez haklı kırk çürük yumurtayı bir araya getirsen bir sağlam yumurta etmez; ne yazık ki etmedi de. Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 SOL MU?? DUYAN GÖREN BİRİ VARSA BENİDE HABERDAR ETSİN BİR ZAHMET. Birleştiğini bütünleştiğini falan söyleyen her iki partinin ağzından muhtemel iktidarlarında uygulamayı planladıkları programla, sola ilişkin değerlendirmeleri ile özgürleşme ve reform önerileri ile ilgili bir tartışma duyan işiten, gören birine rastladınız mı? Partiler arasındaki tek tartışma kaç DSP’liye CHP listelerinden yer vereceği konusunda yaşanmadı mı? Seçim ittifakı yapan DSP ve CHP’nin aralarına bir de Genç Parti’yi alması da seçim ittifakının solda birleşme ile falan alakası olmadığını göstermiyor mu? Eğer sol denilince aklına Cem Uzan gelen birileri varsa, bu kişilere naçizane tavsiyem akşamları tok karınlarına biraz Marx, olmadı Bernstein ve Kausky gibi yazarları okumalarıdır. Solda birlik adına şaibeli holding patronlarıyla birleşmeye çalışanlara kızılmaz bile; sadece gülünür. Eğer bunu yapan kişi eski bir siyaset sosyologu, eski bir üniversite doçenti ise gülmek de yetmez oturup ağlamak, Maksim Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” kitabını tekrar okumak da gerekir. “Tehlikenin farkında mısınız”? Solu kimliksizleştiren, onu holding patronlarını meclise taşıyan bir payanda haline getiren, solu şirketleştiren, solu hiçbir şey söylemeyip sadece korku üzerinden politika yapar hale getiren bu birleşmenin yarattığı tehlikenin farkında mısınız? Başbakan bu kez haklı kırk çürük yumurtayı bir araya getirsen bir sağlam yumurta etmez; ne yazık ki etmedi de. Ben de ciddi ciddi merak ettim bu konuyu; gercekten haberdar edebilecek biri var midir? Gerci bosuna arayip yorulmamak gerekiyor. Hani sozde degil de ozde modasina kapildik ya, iste o soz tam da bizim sol(!)umuz icin gecerli: Ozde degil sozde sol Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Türkiye'de yerleşik bir sol varsa ben de aslında ABD eski başkanıyım... ... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2007 3büyüklerden inciler.... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 %90'ı Arap kültürü inançlı bir ülkede %20 civarında sol oluşturmak mucize aslında. %10 kısmı da, örnek olarak bu başlıktaki "efendi türkler, politika" gibi arkadaşların çabaları ile oluşturulmuştur. Bu %20 yi aşkın yenilikçi sol, bütün kararlılığı ile gericiliğin karşısında set gibi durmakta, "bu ülkeye hiç bir zaman şeriat gelemez" dedirtmektedir. İnternetle birlikte insanlar artık gericiliğin ve evrenselliğin ne olduğunu tanımaya başladı. İnsan haklarının, sevgisinin ve emeğinin, temsilcisi olan "sol", tarihsel diyalektik gelişimin kaçınılmazıdır. Gericiler tarihin bu yenilikçi kaderinden(!) korksunlar... Alıntı
Φ restpektif Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Ozunde halktan gelen talepleri yansitmasi ve yine halki kendi dogal haklarini elde edebilmesi icin olumlu yonde donusturmesi beklenen, 'esitlik' kavramini gerceklige cevirmeye aday olan solun yuzdelerle halkin buyuk bir kismindan kendini soyutlamasi ve kendisini elit bir tabakaya donusturmesi... Bu bana oturdugu pahali mekanlarda ickisini yudumlayip purosunu cekerken halkin durumuyla ilgili ahkam kesmek gibi geliyor. Sol ne zamandan beri kendisini "cikis noktasindan", halktan soyutlayarak elitlesmistir? Turk insaninin kavramlari da asan bir zihniyet kargasasinda oldugunu sergileyen hayli ornekle karsilasiyoruz... Selam ile.. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Ozunde halktan gelen talepleri yansitmasi ve yine halki kendi dogal haklarini elde edebilmesi icin olumlu yonde donusturmesi beklenen, 'esitlik' kavramini gerceklige cevirmeye aday olan solun yuzdelerle halkin buyuk bir kismindan kendini soyutlamasi ve kendisini elit bir tabakaya donusturmesi... O halde solu daha iyi tanımlamak, bir başka deyişle solu üretici, emekçi felsefesi ile tanımlamak gerekecek. Elitin anlamını biliyoruz. Üretici, emekçi sol anlayış "elit-proleter" sınıf (tabaka)anlayışıdır. Yukarda da söylenildiği gibi de halkın talepleri ve eşitlik anlayışı için vardır. Sol anlayış budur. Bunun dışında solcu kimlikle kendini halktan soyutlamış kişilikleri, "elit-sol" olarak nitelemek tarihsel, yenilikçi, üretim ahlakı için var olan sola kara çalmaya kalkışmak demektir. Tüm ideolojilerin pratiğinde de olduğu gibi; Solcu olabilmek, solu gereği gibi temsil etmekle mümkündür. Bu bana oturdugu pahali mekanlarda ickisini yudumlayip purosunu cekerken halkin durumuyla ilgili ahkam kesmek gibi geliyor. Sol ne zamandan beri kendisini "cikis noktasindan", halktan soyutlayarak elitlesmistir? Turk insaninin kavramlari da asan bir zihniyet kargasasinda oldugunu sergileyen hayli ornekle karsilasiyoruz... Siyasi rantçıların ahlakını, gerçek solun proleter ahlakı ile mukayase etmek, bilimsel bir yanılgıdır. Yine tüm ideolojilerde olduğu gibi pratiklerinin tarihteki uygulanış şekli o toplumun somut şartları ile ilgilidir. Ülkemizdeki gericiliğe karşı harekete geçmiş, sol görüş oranı ne olursa olsun tüm hareketlere destek olmak durumundayız. Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 15 Haziran , 2007 Arap kültürü inançlı bir ülkede %20 civarında sol oluşturmak mucize aslında. bu ülkede eger yüzde 20 solcu varsa ne ala. ama sözde solcuları sol sayacaksanız, valla ben sol adına hiç bir şey bilmiyorum demektir. Türkiyede sag ve sol diye bir şey yoktur. varmış gibi yapılır. Türkiye'de 'kutsal devletci' partiler ile, bu anlayışı biraz yumuşatmak isteyen partilerden bahsedebilirsiniz. yüzyıllardır bu toplumun genlerine işlemiş bulunan 'kutsal devlet' anlayışının şimdiki en büyük savunucuları, kendilerine sözde solcu diyenlerdir. solmuş....sagmış vs.vs.vs.vs. hadi canım çocukmu kandırıyorlar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.