Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

En ünlü ateist: Artık Tanrı'ya inanıyorum


olivera02

Önerilen İletiler

Direkt olarak söyleyebilmem için, kesin bilgi sahibi olmalıyım. Bu bilgi ne sende var, ne bende, ne de başka birinde.

Bilmediğim birşeye var veya yok diyemem, dersem, dediğim şey kendi inancımdan/teorimden/tahminimden/sangımdan öteye geçmez.

Dolaylı yönden kesin olmadığını söylüyorsun..

 

Sen var diyorsun, ben de sana, var olduğuna ilişkin kanıt olarak sunduğun şeylerin kanıt olmadığını sana gösteriyorum.

 

İsimler üzerinde kimlikler üzerinde konuşmuyoruz, bir yaratıcının varlığının delillerinden yola çıkarak, bir yaratıcının olduğunu sonucuna varıyoruz..

Ama sen yaratıcıyı istediğin şekilde vasıflandırıyorsun, konu o değil..

Konu yaratıcı var mı yok mu..?

Zaten yaratanın zatını idrak etmek kolay değil öyle..

 

 

İşin içinden çıkamayınca maddeyi reddiyeye kadar vardın.

Maddeyi reddetmenin "kendi inancını bile kökten yokettiğini, Tanrı'ya atfettiğin yaratma sıfatını bir hayal haline getirdiğini" bile görmek istemedin.

Defalarca yazdım o konuda..

Dedimki bakın bu mutlak böyledir demiyorum sadece sorguluyorum dedim..

Yani maddenin aslında bir kaynaktan gönderilen enerji, akım yada bir tür veri olabileceğini yazdım..

Çünkü asla maddenin kendisiyle muhatap değiliz, herşey beynimizde oluşan algılardan ibaret yazdım..

Ve yazılarımında arkasındayım..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 59
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Dolaylı yönden kesin olmadığını söylüyorsun..

 

kralx, bunu anlamak bu kadar zor değil.

Şunu söylüyorum: Bu sorunun cevabı verilemez.

Ben cevabı biliyorum diyenlere, cevabın bilinemeyeceğini gösteriyorum sadece.

Çünkü cevabın bilinebilir olduğunu söylemek, veya cevabın birilerine açıklandığını iddia etmek benim tezimi çürütmeye yeltenmektir. Buyur çürüt, akıl ile, mantık ile. Ben de tezimi savunuyorum.

 

Bir Yaratıcının var olup olmadığı bilinemez.

Biliyroum diyenler doğru söylemiyor

Buna peygamber sıfatlı şahıslar da dahil.

 

İsimler üzerinde kimlikler üzerinde konuşmuyoruz,

 

Konuşuyoruz. Dinler birer kimlik ve isim işidir aynı zamanda.

 

Senin için önemli olan sadece YARATICI ise, neden Deist Değilsin? Neden Hristiyan değilsin? Musevi değilsin? Neden Bahai değilsin? Neden monoteist başka bir inanca mensup değilsin?

 

bir yaratıcının varlığının delillerinden yola çıkarak, bir yaratıcının olduğunu sonucuna varıyoruz..

 

Yoo biz öyle bir sonuca varamıyoruz. Zaten delil diye sunduğun şeylerin neden delil olamayacağını gösteriyoruz.

 

Ama sen yaratıcıyı istediğin şekilde vasıflandırıyorsun, konu o değil..

Konu yaratıcı var mı yok mu..?

 

BİLİNEMEZ. Bilinemeyen şeye birileri vasıflandırmaya kalkarsa, ben de çıkar o vasıflandırmaların ne kadar keyfi olabileceğini gösteririm.

 

Çünkü asla maddenin kendisiyle muhatap değiliz, herşey beynimizde oluşan algılardan ibaret yazdım..

Ve yazılarımında arkasındayım..

 

Varlığına inandığın yaratıcının yaratma faaliyetleri de mi algıdan ibaret, yani aslında öyle birşey yok mu?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yoo biz öyle bir sonuca varamıyoruz. Zaten delil diye sunduğun şeylerin neden delil olamayacağını gösteriyoruz.

Gerçekten gösteriyor musunuz acaba..?

Varlığına inandığın yaratıcının yaratma faaliyetleri de mi algıdan ibaret, yani aslında öyle birşey yok mu?

Madde yerine gönderilen şeyler yaratılmış olmuyor mu..?

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gerçekten gösteriyor musunuz acaba..?

 

Gösteriyoruz.

 

Madde yerine gönderilen şeyler yaratılmış olmuyor mu..?

 

Algıdan ibaret diyorsun, yani bir yanılsamadan. OLMAYAN ŞEYLERİN VAR OLDUĞUNUN SANILMASINDAN.

 

Herşey algıdan ibaretse, din, inanç da algı oluyor değil mi? YANİ ESASEN OLMAYAN ŞEYLER??

Herşey algıdan ibaretse, din/inanç algıdan ibaretse, ahiret dediğiniz yer de algı o zaman?

İnandığın Tanrı'nın varlığı da algı o zaman?

:D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani maddenin aslında bir kaynaktan gönderilen enerji, akım yada bir tür veri olabileceğini yazdım..

 

 

Olabilir, ne varki bunda, sonuçta biz algıların dışına çıkamıyoruz, yani o bizim için gerçek oluyor, çünkü gerçek, duyu organlarıyla algılanan şeydir. Ne olduğu nasıl olduğu, nerden geldiği, nereye gittiği gerçeği değiştirmez. Gerçeği hayaller ve varsayımlarda değiştirmez, bu yüzden algıladığımız şeyi yani gerçeği hayal gibi göstermeniz gerçeği değiştirmez, gerçek olmama ihtimali bile yoktur, çünkü duyu organlarımızla algılayabiliyoruz.(görme,işitme,dokunma,tatma,koku).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Algıdan ibaret diyorsun, yani bir yanılsamadan. OLMAYAN ŞEYLERİN VAR OLDUĞUNUN SANILMASINDAN.

 

Herşey algıdan ibaretse, din, inanç da algı oluyor değil mi? YANİ ESASEN OLMAYAN ŞEYLER??

Herşey algıdan ibaretse, din/inanç algıdan ibaretse, ahiret dediğiniz yer de algı o zaman?

İnandığın Tanrı'nın varlığı da algı o zaman?

 

Maddeden bahsediyorum, inançlardan değil..

Dışarda her ne varsa madde yada madde harici bir şey, biz sadece onu algılarımızla biliriz, dışarda hiç bir şey yok demiyorum hepsi bu..

 

Saygıla..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet gerçeği(maddeyi) duyu organlarımızdan kaynaklanan algılarımızla biliriz. Başka bir tarafımızla gerçeği bilemeyiz

Evet gerçeği biliriz ama oradaki gerçeğin ne olduğunu bilemeyiz..

Maddede olabilir, enerjide olabilir yada vasfını bilemediğimiz daha değişik bir şey..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kralx, ne yazdığımı biliyorum.

 

Bütün forumu ara, herhangi biryerde "Tanrı kesin yok" demiş miyim bul. Tutumum her zaman aynıdır. BU SORUNUN YANITI YOKTUR. BİLİNEMEZ. BU SORUYU YANITLAMAYA ÇALIŞMAK DA BEYHUDEDİR.

 

Allah ın varlığı kesin olarak bilinemez evet, zaten kesin olarak bilinseydi dünyaya gelişimizin bir amacı olmazdı. Bir fizik kanunu gibi kesin ispatı olamaz. Öyle olması Allah ı görüyor olmamıza benzer ki o zaman da dünya, cennet, cehennem hepsi anlamsız olurdu. Ancak Allah ın varlığına iman edilir. Yani inanırsın var olduğuna. Kuran a , Peygamberlere inanırsın. Bunların akli delilleri vardır. Kesin delilleri olamaz. O yüzden, nasıl olsa ispatlanamaz öyleyse ben de kafamda var olma ihtimalini bir yana koyarak yaşamımı sürdüreyim. Yani hem Tanrı kesin yok hem de kesin var diyemem, öyleyse boşver cevap aramayım, yaşayım gitsin mantığıyla hareket etmek hiç de akılcı bir manık olmasa gerek. Bir kere herşeyden önce şunu düşün ki, sen şu an bu satırları okurken vücudunda dünyanın tüm bilgisayarlarının ayarlayamayacağı sistemler var ve hiç sorunsuz bu sistem devam ediyor. Nefes almazsan yaşayamazsın ama sen isteyerek nefes almıyorsun, gene içinde bulunduğun sistem senin nefes almanı sağlıyor. Yemek yediğin zaman sadece yemeğin tadından zevk alıyorsun ama o yemeği sindirme işlemini, sindirip kana karıştırma işlemini gene içinde bulunduğun sistem yapıyor. Senin yapman gereken ise bu sistemi "kim yaptı" diye düşünmek. Bunu bir aklın yapmış olduğunu kavrayabilmek sana düşen görev. Bu da çok zor olmasa gerek. Tanrı nın varlığını bu şekilde kavrayabilir ve iman edebilirsin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allah ın varlığı kesin olarak bilinemez evet, zaten kesin olarak bilinseydi dünyaya gelişimizin bir amacı olmazdı. Bir fizik kanunu gibi kesin ispatı olamaz. Öyle olması Allah ı görüyor olmamıza benzer ki o zaman da dünya, cennet, cehennem hepsi anlamsız olurdu. Ancak Allah ın varlığına iman edilir. Yani inanırsın var olduğuna. Kuran a , Peygamberlere inanırsın. Bunların akli delilleri vardır. Kesin delilleri olamaz. O yüzden, nasıl olsa ispatlanamaz öyleyse ben de kafamda var olma ihtimalini bir yana koyarak yaşamımı sürdüreyim. Yani hem Tanrı kesin yok hem de kesin var diyemem, öyleyse boşver cevap aramayım, yaşayım gitsin mantığıyla hareket etmek hiç de akılcı bir manık olmasa gerek. Bir kere herşeyden önce şunu düşün ki, sen şu an bu satırları okurken vücudunda dünyanın tüm bilgisayarlarının ayarlayamayacağı sistemler var ve hiç sorunsuz bu sistem devam ediyor. Nefes almazsan yaşayamazsın ama sen isteyerek nefes almıyorsun, gene içinde bulunduğun sistem senin nefes almanı sağlıyor. Yemek yediğin zaman sadece yemeğin tadından zevk alıyorsun ama o yemeği sindirme işlemini, sindirip kana karıştırma işlemini gene içinde bulunduğun sistem yapıyor. Senin yapman gereken ise bu sistemi "kim yaptı" diye düşünmek. Bunu bir aklın yapmış olduğunu kavrayabilmek sana düşen görev. Bu da çok zor olmasa gerek. Tanrı nın varlığını bu şekilde kavrayabilir ve iman edebilirsin.

 

Bu söylediğin şey, "yağmuru Mikail yağdırır" gibi bir iddiaya benziyor.

O sistem2i metafizik bir veya birsürü gücün yarattığına dair bir delil yok.

 

Yağmurun nasıl yağdığı belirlendi.

Birgün gelir, karmaşık organizmaların nasıl oluştuğu da belirlenir.

Bugün bilemiyoruz diye, bu işe metafizik bir güce atfedemeyiz.

 

 

 

Peygamberler de, "Allah" ile irtibat kurduklarını iddia eden şahıslar.

Yani bugün kullanduğımız tanımlamalara göree ya "insanlar" ya da "kötü niyetli" insanlar.

Ben halüsinasyon gören insanlar olarak tanımlıyorum.

Peygamberler dediğin şahıslarla ilgili bir tereddüt tok kafamda yani.

 

Kuran da, kendini peygamber ilan iden Muhammed'in düşünceleri.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet gerçeği biliriz ama oradaki gerçeğin ne olduğunu bilemeyiz. (xlark tades)

 

Evet, oradaki GERÇEĞİN ne olduğunu bilemeyiz tüm ayrıntılarıyla ! bu nedenle bilmiş gibi yapamayız, bir çok olasılıkla birlikte kesinlememiş olarak varsayarız, uydururuz, hayal görürüz.

 

 

Peygamberler de, "Allah" ile irtibat kurduklarını iddia eden şahıslar. (BrainSlapper)

 

Evet, anladığımız kadarıyla öyle ! zaten peygamberlerin hiçbirinin şahidide yok ! sadece onlara güven duygusundan doğan inanç var.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

olabilir demesi bile büyük başarı bence sevinceğinize yenildik diye oyun oynuyorsun

 

OLABİLİR de OLMAYABİLİR de. BİLİNEMEZ.

 

Beni de alıntılayın, BrainSlapper "OLABİLİR" dedi diye :D

 

OLABİLİR cevabını, "ne şiş yansın, ne kebab yansın" yaklaşımı ile söylemiyorum.

 

Basitçe BİLİNEMEZ olduğu için söylüyorum.

 

OLABİLİRSE de semavi/göksel/gezegen tapınımına dayanan dinlerin, megolaman, güç düşkünü, kendine güvensiz Arap Şehyi karaterli ilahı gibi olmaz.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu söylediğin şey, "yağmuru Mikail yağdırır" gibi bir iddiaya benziyor.

O sistem2i metafizik bir veya birsürü gücün yarattığına dair bir delil yok.

 

Yağmurun nasıl yağdığı belirlendi.

Birgün gelir, karmaşık organizmaların nasıl oluştuğu da belirlenir.

Bugün bilemiyoruz diye, bu işe metafizik bir güce atfedemeyiz.

Peygamberler de, "Allah" ile irtibat kurduklarını iddia eden şahıslar.

Yani bugün kullanduğımız tanımlamalara göree ya "insanlar" ya da "kötü niyetli" insanlar.

Ben halüsinasyon gören insanlar olarak tanımlıyorum.

Peygamberler dediğin şahıslarla ilgili bir tereddüt tok kafamda yani.

 

Kuran da, kendini peygamber ilan iden Muhammed'in düşünceleri.

 

Saygılar.

 

O sistemi metafizik bir gücün yarattığına dair bir delil olamaz zaten. İnsan bunu kimin yaptığını düşünür ve anlar ki bunu çok üstün bir akıl yapmıştır. Delil olsaydı dediğim gibi dünya, cennet, cehennem anlamsız olurdu.

 

Yağmurların nasıl yağdığının belirlenmesi onun birinin sayesinde oluşmadığı anlamına gelmez. Sonuç olarak ortada bir düzen var ve düzenin de bir kurucusu mutlaka vardır. Kendi kendine düzen olmaz, olamaz. Ayrıca yağmurun nasıl yağdığı zaten Kuran da da anlatılıyor:

 

YAĞMURUN OLUŞUMU

 

Yağmurların oluşması için gerekli evrelerin neler olduğu ancak hava radarlarının keşfiyle ortaya çıkarıldı. Buna göre yağmur 3 evreden geçerek oluşuyordu: Birincisi rüzgarın oluşması, ikincisi bulutların meydana gelmesi, üçüncüsü yağmur damlacıklarının ortaya çıkışı. Kuran'da yağmurun oluşması ile ilgili olarak aktarılanlar da, söz konusu bulgularla büyük bir paralellik göstermektedir:

 

"Allah rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince hemen sevince kapılıverirler." (Rum Suresi,48)

 

BİRİNCİ EVRE: "Allah rüzgarları gönderir..."

Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli patlamakta ve su damlacıkları sürekli gökyüzüne fırlamaktadır. Tuzca zengin bu damlacıklar daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarı doğru yol alırlar. Aerosol adı verilen bu küçük parçacıklar, su tuzağı işlevi görür ve yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar.

 

İKİNCİ EVRE: "...böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar..."

Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerreciklerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bu bulutlar içerisindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından (0.01 ila 0.02 mm çapında) havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar. Böylece gök bulutlarla kaplanır.

 

ÜÇÜNCÜ EVRE: "...nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün."

Tuz kristallerinin veya toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşır yağmur damlalarını oluştururlar. Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar buluttan ayrılır ve yağmur şeklinde düşmeye başlarlar.

 

 

Bütün karışık sistemlerin nasıl olduğu nasıl işlediği gün gelir elbet belirlenir. Zaten günümüzün bilim düzeyinde vücudumuzdaki sistemlerin nasıl işlediği büyük oranda ortaya çıkarıldı. Tekrar ediyorum bu demek değildir ki bu düzenlerin bu sistemlerin bir kurucusu yok ve kendiliğinden işliyor.

 

 

Allah ile irtibat halinde olduğunu söyleyen yığınla insan ortaya çıkmıştır dünya tarihi boyunca. Herkese inanılıyor mu peki? Halüsilasyon gören birçok insan var..Onlardan da ben peygamberim diyen çok çıkmıştır. Peki onların arkasından giden kim var? Peygamberleri peybamber yapan birçok özellik vardır. Bir peygamber sadece halüsilasyon görüyor diye peygamber olmaz. Hepsinin ortak özellikleri vardır. Bugün 1.5 milyar insan sadece halüsilasyon görüp "Ben Allah la konuşuyorum" dediği için mi Hz. Muhammed e tâbi. Her peygamberin mucizeleri olmuştur. Bunlar öyle "hadi canım uydurma şeyler bunlar" denerek bir köşeye atılacak şeyler değildir. Birçok insanın gözünün önünde olan olaylar ve rüyalarına bile yalan girmeyen insanların nakilleriyle bize ulaşmıştır bu mucizeler. Şimdi her peygamberin mucizelerin buraya teker teker yazmayacağım. Ayrıca ağızlarına yalan söz koymamaları, insanlara olan davranışları, davalarına olan bağlılıkları, zekaları ve daha birçok özellikleri insanalara " Ben hayatım boyunca böyle insan görmedim ve göreceğimi de hiç sanmıyorum" dedirtecek şekilde etkilemiştir. Bu kadar özelliğin bir arada bulunması sadece Peygamberlere hastır. Halüsilasyon görüp "Ben allah la konuşuyorum" diyen talihsizlerden hiçbirinde bu özelliklerin hepsi bir arada bulunamaz. Bence peygamberler hakkında daha çok şey bilmen gerekiyor. Kafanda senin düşüncene ait şüphen olmaması bence ya bilmediğinden ya da anlamak istemediğinden kaynaklanıyor.

 

Kuran ın da Hz. Muhammed gibi 6 asırda yaşamış ümmi bir insanın düşüncelerinden oluşuyor demen de yine aynı şekilde ya bilmediğinden ya da anlamak istemediğinden kaynaklanıyor. 6. asırda yaşayan, etrafı ***** insanlardan oluşan okuma yazma bilmeyen bir insan

 

- Yağmurun nasıl oluştuğunu

- Güneşin belli bir istikamette gittiğini

- Evrenin genişlemesini

- Demirin dünya dışından gelmiş olduğunu

- Dünyanın yuvarlaklığını

- Dünyanın korunduğunu

- Yeryüzünün ve gökyüzünün yedi katmandan oluştuğunu

 

.

.

.

.

daha yazmaya yetmeyecek kadar mucizevi hadiseleri nasıl bilebilir söyler misin? Ayrıca zamanının en ünlü şairlerini bile dize getirecek kadar edebi yönünün mükemmel olması Kuran ı nasıl Hz.Muhammed in sözleri yapar? Önyargısız ve anlamaya çalışarak daha fazla araştırman dileğiyle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allah rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince hemen sevince kapılıverirler." (Rum Suresi,48)

 

eee !

 

su (buharı) nerde ?

 

ayrıca suyun buharlaşmasını sağlayan, rüzgar değil, su moleküllerinin(buhar) sıcaklık etkisiyle havadan daha hafif hale gelerek atmosfere yükselmesiyle olur, rüzgar sadece bulutları sürükler toplar yoğunlaştırır

 

yani ayette yağmurun su buharlaşmasıyla oluştuğuna dair hiçbir veri yok

 

bazı akıllılar çarpıtmak için rüzgarı devreye sokmuşlar

 

su buharlaşmasını ve atmosfere yükselmesini sağlayan sıcaklıktır ve ağırlık değişimidir

 

rüzgar sadece ayeti çarpıtmak için kullanılır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BİRİNCİ EVRE: "Allah rüzgarları gönderir..."

 

Rüzgarı Allah göndermez.

 

Rüzgar, ısı farklarının basınç farkı yaratması sonucu oluşan hava hareketidir.

 

Yapay rüzgar yapılabilir.

 

"Allah rüzgar gönderir" dersen, Biz de sana "Yapay rüzgar yapan insan, bu eylemi ile, Allah'ın iradesini, dolayısı ile Allah'ı kontrol altına almış mı olur?" diye sorarız.

 

Bulutlardaki su moleküllerini soğutup, doygunluk noktasına eriştiren Yağmur Bombası kullanılıyor zaten.

Yağmur Bombası ile insan Allah'a "yağdır bakalım şurdan bir yağmur" diye talimat verecek noktaya mı geldi?

 

Vazgeçin bu Muhammed'in masallardan, onun masallarına inanacak olursanız, inandığınız Allah'ı insanın elinde bir kuklaya çevirirsiniz.

 

İlla birşeye inanma ihtiyacı içindeyseniz, Deist ( bir Yaratıcı olduğuna inanmak, ama herhangi bir dine mensup olmamak) inanca sahip olmak daha savunulabilir bir durum.

 

En azından, inandığınız Yaratıcıyı kukla etmemiş olursunuz. Ona, megaloman, kinci, tuzakçı, vs. gibi sıfatlarla hakaret etmemiş olursunuz.

 

***

 

Mucizeler konusunda bir başlık var. Orayı okuyuver.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rüzgarı Allah göndermez.

 

Rüzgar, ısı farklarının basınç farkı yaratması sonucu oluşan hava hareketidir.

 

Yapay rüzgar yapılabilir.

 

"Allah rüzgar gönderir" dersen, Biz de sana "Yapay rüzgar yapan insan, bu eylemi ile, Allah'ın iradesini, dolayısı ile Allah'ı kontrol altına almış mı olur?" diye sorarız.

 

Bulutlardaki su moleküllerini soğutup, doygunluk noktasına eriştiren Yağmur Bombası kullanılıyor zaten.

Yağmur Bombası ile insan Allah'a "yağdır bakalım şurdan bir yağmur" diye talimat verecek noktaya mı geldi?

 

Vazgeçin bu Muhammed'in masallardan, onun masallarına inanacak olursanız, inandığınız Allah'ı insanın elinde bir kuklaya çevirirsiniz.

 

İlla birşeye inanma ihtiyacı içindeyseniz, Deist ( bir Yaratıcı olduğuna inanmak, ama herhangi bir dine mensup olmamak) inanca sahip olmak daha savunulabilir bir durum.

 

En azından, inandığınız Yaratıcıyı kukla etmemiş olursunuz. Ona, megaloman, kinci, tuzakçı, vs. gibi sıfatlarla hakaret etmemiş olursunuz.

 

***

 

Mucizeler konusunda bir başlık var. Orayı okuyuver.

 

Saygılar.

 

Nasıl bu kadar ******siz olabiliyorsun anlamıyorum. Ayrıca sana verdiğim cevapta birçok şey yazmıştım. Sen gene küçük bir noktaya takılmışsın.

 

Rüzgarı Allah göndermez, basınç farkıyla meydana gelir demişsin. E peki bu basınç farklılıkları dünyadaki sistemin bir ürünü değil midir? Bu sistemi kim kurdu peki? Allah kurduğu bu sistemle basınç farklılıkları meydana getirerek rüzgar gönderiyor. Bu gayet açık...Yazdıklarından anladığım kadarıyla Allah'ın varlığına inanıyor gibisin. Senin problemin Hz. Muhammed le ve Kuran la. Sana şunu söyleyim, eğer bizi Yaratan bir Allah varsa(ki var) insanlara kendini tanıtmak için elbette elçiler gönderecektir. Niçin yaratıldığımızı, nasıl yaşamamız gerektiğini bize elbette öğretecektir. Bunun için de peygamberler gönderecektir elbette. Ve bu peyamberlerde Allah'ın sözü olan kitaplar mutlaka olacaktır. Olaylara bir de bu taraftan bak. Direk inkar mantığıyla bakıyorsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olaylara bir de bu taraftan bak. Direk inkar mantığıyla bakıyorsun.

Olaylara o taraftan çooook baktım. O kadar çok baktım ki, artık çelişkileri, mantıksızlıkları savunabilmenin hiç bir yolu kalmadığı için, savunmayı bıraktım.

 

Yazdıklarından anladığım kadarıyla Allah'ın varlığına inanıyor gibisin.

 

Olup olmadığını bilemeyeceğimiz birşeye var veya yok diyemem.

Olup olmadığını bilemeyeceğimiz birşeye de inanıyorum veya inanmıyorum demek saçma olur.

 

Rüzgarı Allah göndermez, basınç farkıyla meydana gelir demişsin. E peki bu basınç farklılıkları dünyadaki sistemin bir ürünü değil midir? Bu sistemi kim kurdu peki? Allah kurduğu bu sistemle basınç farklılıkları meydana getirerek rüzgar gönderiyor. Bu gayet açık...

 

Bu sistemi kim kurdu veya kimler kurdu bilemiyoruz. Allah mı kurdu, Allahlar mı kurdu, Şeytan mı kurdu, şeytanlar mı kurdu, kimse bilemez. Bildiğini iddia eden de yalan söylemiş olur.

Senin problemin Hz. Muhammed le ve Kuran la. Sana şunu söyleyim, eğer bizi Yaratan bir Allah varsa(ki var) insanlara kendini tanıtmak için elbette elçiler gönderecektir. Niçin yaratıldığımızı, nasıl yaşamamız gerektiğini bize elbette öğretecektir. Bunun için de peygamberler gönderecektir elbette. Ve bu peyamberlerde Allah'ın sözü olan kitaplar mutlaka olacaktır.

 

Haklısın, benim öncelikli olarak itiraz ettiğim şey, Kuran, İncil, Tevrat vs.

Ve bu kitapların sahibi olan ve kendilerini Allah'la mesajlaşan özel şahıslar olarak tanıtan insanlar.

Onların anlayışındaki Allah, uzakta bir yerde oturan, esen, gürleyen, sihirbazlık yetenekleri olan bir Arap şeyhi gibi birşeydir. Kendi dinlerinde tanımladıkları Allah bir çelişkiler yumağıdır.

Bundan dolayı o insanlar ve dolayısıyla kitapları öyle sandığın gibiharikulade kitaplar değildir.

Eğer bir yaratıcı varsa, ona en çok hakert edilen kitap hangisi diye sorsalar Kuran ve Tevrat derim.

Bana vahy ne demek açıkla, açıklama yaparken "vahy alan" ve vahy veren" kavramlarını düşün, Sonra Tanrı2nın mekanını düşün, neden vahy gibi birşey olamayacağını anla.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(istanbul müftülüğü açıklaması)

 

Ateizmin İddiaları

 

Ateizmi iyi anlamak ve ona ikna edici cevaplar verebilmek için iddialarının neler olduğuna öncelikle bakmak gerekmektedir. Böylelikle ateistlerin Tanrı inancı hakkında neler düşündüğünü görmüş ve hangi noktadan hareketle dine karşı çıktıklarını anlamış olacağız. Doğrusu ateistlerin Tanrı inancı hakkında neler söyleyebileceklerini tahmin etmek zor olmayacaktır. Zaten ateizmin tanımı verilirken az çok bu iddialara değinilmişti. Ancak bu iddiaları daha detaylı bir şekilde ele alarak tahlil etmek ve tartışmak yararlı olacaktır.

Ateistler, dini içeriden ve dışarıdan olmak üzere genelde iki şekilde eleştirmeye çalışmışlardır. Dışarıdan yapılan eleştirilerde, birinci bölümde de görüldüğü gibi, pozitivizm esas alınmış ve dinî inancın doğası üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede din sosyal, psikolojik ya da antropolojik bir fenomen olarak kabul edilmiş, şu veya bu gerekçelerle sonradan ortaya çıkmıştır biçiminde birtakım dar ve gülünç görüşlerle izah edilmeye çalışılmıştır.

 

İkinci olarak ise din, ateistlerce içeriden eleştirilmeye çalışılmıştır. Buna göre ateist dinî inancın mahiyetini göz önünde bulundurmuş, Tanrı kavramını ve bu kavramla ilgili dindar insanların ifadelerini kendine esas almış ve onlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunu yaparken birtakım çelişki ya da tutarsızlıklarla karşılaştığını iddia ederek Tanrı inancını çürüttüğünü sanmıştır. Ancak ateistin Tanrı kavramını anlamakta yetersiz kaldığı ve ön yargılarından bir türlü kurtulamadığı görülmektedir. Öyle ki karşı tarafı tutarsız olmakla itham eden ateistin kendisi çelişik ifadeler kullanmıştır.

 

Ateistler çoğunlukla dini anlamakta zorlanmışlardır. Dini olduğu gibi anlamayan ve dindar insanın ne hissettiğini bilmeyen ateistler bu durumda dinî inançları çarpıtmaya çalışmışlardır. Aksi takdirde ellerinde pek fazla malzeme bulunmayan ve orijinal bir iddiaları olmayan ateistlerin yapabilecekleri fazla bir şey de yoktur.

 

Bizleri Tanrı’nın varlığına götüren evrenin gerçekliğinden kimse şüphe etmez. İçerdiği bütün varlıklarla Tanrı’nın varlığı lehinde güçlü bir kanıt olan evreni (gerek teorik ve gerekse pratik açıdan) yaratıcısız olarak düşünmek te imkânsızdır. İnsanın aklına böyle bir şey gelse bile bunun gerçekleşebileceğini zannetmek ihtimal dışıdır. Nitekim ateistlerin birtakım anlamsız ve belirsiz terimlerle açıklama getirmeye çalıştıkları ve tıkandıkları görülmektedir.

 

Teorik açıdan güçlü olamayan ateistin bütün kozu şu veya bu şekilde inanan insanın yaşam biçimini, dünya görüşünü, varlık âlemiyle ilgili düşüncelerini ve kanaatlerini eleştirmekten ibaret kalacaktır. Yani aktif olan, elinde tezi, iddiası ve kanıtı bulunan teisttir. Elinde iddiası, kanıtı ve orijinal düşüncesi bulunmayan ise ateistin kendisidir. O’nun yapabileceği tek şey sonuç itibariyle ya reddetmek ya da susmak olacaktır. Nitekim gerçek ateist, ateist olduğunu dahi açıklama gereğini duymayan bununla birlikte iç dünyasında problemin sıkıntısını hisseden kişidir. Ne yazık ki günümüz ateistlerinin büyük bir kısmı günlük ideolojilerin yapay ilkeleriyle dinden kopan kişiler olmuştur.

 

İnanmadığı halde Tanrı’nın varlığının çürütülmesinin imkânsız olduğunu anlayan ve bunu itiraf eden Bertrand Russell gibi düşünürler bulunsa da çoğu ateist aynı olgunluğu gösterememiş, her şeye rağmen ideolojik saplantılar uğruna fikirlerinden ve ön yargılarından vazgeçmemişlerdir.

 

İslâm'a göre Tanrı’nın varlığının yanı sıra içerisinde Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. İsâ ve Hz. Muhammed’in bulunduğu bütün peygamberlere ve âhiret hayatına iman etmek temel inanç esaslarıdır. İslâmiyet’te dili, dini, ırkı, mezhebi ve toplumdaki sosyal statüsü ne olursa olsun herhangi bir insanın tam olarak mü’min sayılabilmesi için her üç konuda da tereddütsüz bir şekilde inanç sahibi olması yeterlidir. İnanan insanları ateistlerden ayıran temel nitelik de onların bu esasları benimsemeleridir.

 

Ateistlerin temel özellikleri ise söz konusu inanç esaslarını reddetmiş olmalarıdır. Tahmin edilebileceği gibi günümüzde dini reddeden bir kişi bu ilkeler etrafında eleştirilerini sıralamakta ve itirazlarını dile getirmektedir. Buradan hareketle ateistlerin iddialarını genel olarak üç grupta ele almak mümkündür:

 

1. Tanrı’nın varlığıyla ilgili olarak ileri sürülen itirazlar.

 

2. Peygamberlerle ilgili olarak dile getirilen tenkitler.

 

3. Âhiret hayatıyla ilgili itirazlar.

 

Bir ateist Tanrı’yı reddettiği zaman doğal olarak peygamberleri ve âhiret hayatını da inkâr etmiş olmaktadır. Dolayısıyla birine inanarak diğerlerine inanmazlık etmesi ihtimal dahilinde değildir. Ancak bazı insanların Tanrı’ya inandığı halde peygamberlere veya âhiret hayatına ilgi duymadığı ya da inanmadığı görülmektedir. Yine aynı şekilde bazı filozofların da Tanrı’nın varlığını reddettiği halde sonsuzluğa ya da ruhun ölümsüzlüğüne inanmış olduğu bilinmektedir.

 

Ancak bütün bunlara rağmen bir insana mümin denebilmesi için Tanrı inancı esas olmak üzere her üç konuya da inanması gerekmektedir. Aynı şekilde bir insanın ateist olmasının ölçüsü de kısaca Tanrı inancı başta olmak üzere her üç inancı açıkça reddetmesidir.

 

Bir insanın Tanrı’nın varlığına inanmasına rağmen peygamber ve âhiret inancından habersiz olarak yaşamış olması onun ateist olduğu anlamına gelmez. Böyle bir insan mümindir. Ancak bu duruma rağmen Tanrı’ya inanan bir insanın da (şayet daha sonra bilgilenmiş ise) bu inancının gereği olarak peygamberlerin varlığına inanması ve onların mesajlarını kabul etmesi gerekecektir.

 

Daha önce de ifade edildiği gibi ateistlerin temel itirazları Tanrı’nın varlığıyla ilgili olmuştur. Filozof olsun veya olmasın pek çok ateist bu konu da birtakım iddialarda bulunmuştur. Öncelikle Tanrı’nın var olmadığını ileri sürmüş, varlığıyla ilgili getirilen kanıtları da reddetmişlerdir. Bunu yaparken de daha önce görüldüğü gibi çeşitli gerekçelere dayanarak itirazlar ortaya koymuşlardır.

 

Bu teorilerin bir kısmı felsefî olduğu gibi, psikolojik, sosyolojik ve antropolojik olanları da vardır. İleride ayrıntılı olarak ele alacağımız bu teorilerle ateistler Tanrı inancını çürütmeye çalışmışlardır. Ancak bunda başarılı olamadıkları gibi kendi içlerinde de tutarsızdırlar. Ne var ki bu teorilerin bazı çevrelerce birer ideolojik dogma halinde savunulması onlara günümüze kadar yaşama imkânı tanımıştır. Öyle ki dindar insanlar dinle ilgili bir konuda tartışma ve konuşmaya açık iken, ateizmini ideoloji olarak savunanlar fikirlerinin tartışılmasını ve sorgulanmasını kesinlikle kabul etmemiş-lerdir. Bu tavırlarını da temelsiz ve asılsız ithamlarla örtmeye çalışmış, kaçamak cevaplarla konuyu geçiştirme yoluna gitmişlerdir.

 

Ateistlerin Tanrı’nın varlığıyla ilgili olarak yüzyılımızda dile getirmiş oldukları en temel iddialardan biri, Tanrı inancının bilimsel olmadığıyla ilgili fikirleridir. Bilimsel çalışmaların Tanrı inancını bertaraf ettiğini düşünen bazı ateistler inanan insanları bilim dışı olmakla suçlamışlardır. Bu kişiler Tanrı’nın varlığının bilimsel olarak ispatlanamayaca-ğını, duyumlarla algılanmasının ve tecrübe edilmesinin de mümkün olmadığını dile getirmişlerdir.

 

Ateistler Tanrı’yı reddetmenin yanında doğal olarak evrenin ve canlılar dünyasının oluşumuyla ilgili açıklamalar da getirmek durumunda kalmışlardır. Dolayısıyla evrenin kendi başına var olduğunu, yani yaratılmadığını, kendi iç yasaları çerçevesinde bugünlere geldiğini, dışarıdan bir müdaheleyle de (Tanrı’nın iradesiyle) şekillenmediğini iddia etmişlerdir.

 

Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen ateistler doğal olarak peygamberlere ve onların Tanrı’dan vahiy aldıklarına da inanmamışlardır. Onlara göre Tanrı’nın bir insanı görevlendirmesi ya da o kişinin Tanrı’dan mesaj alması mümkün değildir. Bu süreçte anlatılan olayların onlara göre gerçek olması da mümkün değildir.

 

Peygamberliği ve vahyi reddetme günümüzde olduğu gibi bizzat peygamberlerin kendi dönemlerinde de görülmüştür. Peygamberler özellikle putperestliğe ve paganizme karşı savaş açtıkları ilk günlerde şiddetli itirazlarla karşılaşmışlar ve geleneği yıkmakla suçlanmışlardır. Bu itirazların temelinde de peygamberlere karşı inançsızlık olduğu gibi eski alışkanlıkların terkedilmesine ve yeni şeylerin kabulüne karşı bir isyan duygusu yatmaktadır.

 

Ateistler için bir kişinin elçilik (peygamberlik) iddiasında bulunması, Tanrı’dan melek vasıtasıyla mesaj getirmesi ve ölümden sonraki yaşamdan bahsetmesi kabul edilemez bir durumdur. Onların toplumsal hayatta iyilikleri anlatarak ahlâksızlığa karşı direnmeleri, adaleti sağlamak için uğraşmaları, haksızlığa karşı gelmeleri, insanların eşit olduğunu söylemeleri ve dürüst bir yaşam sergilemeleri de aynı derecede tepkiyle karşılaşmış ve reddedilmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olaylara o taraftan çooook baktım. O kadar çok baktım ki, artık çelişkileri, mantıksızlıkları savunabilmenin hiç bir yolu kalmadığı için, savunmayı bıraktım.

Sana şunu söyleyim. Aklın ve mantığın saf ve önyargısız bir zihinle bir Yaratan a ulaşamaması imkansız. Zaten tarihteki insanlara bakarsan hepsinin birşeye taptığını görürsün. Kimisi güneşe tapar kimisi putlara kimisi de Allah'a. Yani insan düşündükçe kendisini Birisinin var ettiğini anlıyor. Bunda senin de şüphen yoktur umarım. Yani bizi, bu dünyayı, hayvanları bitkileri çok üstün bir Akıl yapmış...Tesadüfen olamayacağı açık değil mi?

Olup olmadığını bilemeyeceğimiz birşeye var veya yok diyemem.

Olup olmadığını bilemeyeceğimiz birşeye de inanıyorum veya inanmıyorum demek saçma olur.

Senin takıldığın noktalardan birisi de bu... Olup olmadığını bilemiyoruz diyorsun. Ama düşünürsek bizi üstün bir Akıl ın yarattığını anlayabiliyoruz... İnsan vücudu dünyadaki tüm insanların bir araya gelse de kuramayacakları mükemmel bir sisteme sahip... Dünyadaki kurulu küçük şeyler hep insan ürünü... E bu küçük şeyler bile gene bir akılını(ayni insanın) ürünü olduğuna göre insan Kimin ürünü?

 

İlle de bişey yüzde yüz kanıtlanmazsa inanmak saçma olur demek bence saçma.. Mesela örnek olarak bilmeceleri düşünebiliriz. Bilmecelerde hep bir şeye yönlendirici cümleler olur ve o cümleleri birleştirerek anlatmak istediği şeye ulaşırsın. Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Sonuç olarak biz yüzde yüz kanıtlanmayan şeylere inanmazsak neredeyse hiçbişeye inanmamamız gerekir. Hayatında birçok kez inanmışsındır böyle şeylere. Birçoğu da doğru çıkmıştır. Böyle düşün bir de.

Bu sistemi kim kurdu veya kimler kurdu bilemiyoruz. Allah mı kurdu, Allahlar mı kurdu, Şeytan mı kurdu, şeytanlar mı kurdu, kimse bilemez. Bildiğini iddia eden de yalan söylemiş olur.

Öncelikle bu sistemin Üstün Bir Akılın ürünü olduğunu bilebiliriz. Değil mi? Ama düşünelimki Kuran yok Peygamberler yok. O zaman dediğinde haklı olurdun. Bu sistemi kuran Zat ı isimlendiremezdik. Bilemezdik de bu Zat kimdir, nedir, neden bu düzeni yarattı, neden bizi yarattı... Birçok soru cevapsız kalırdı...O yüzden herkes kafasına göre birşeye tapardı. Kimisi güneş i, kimisi ay'ı, kimisi yıldızları, kimisi ateşi, kimisi de kendi yaptığı putları Tanrı edinirdi ki edinenler çok olmuştur. Bir de hikmet açısından bakalım.. yani amaç açısından... Bu düzenin içinde gördüğümüz her varlık bir amaca binaen vardır değil mi? Bir hücrenin amacı diğer hücrelerle birlik oluştırmak, yaprağın amacı fotosentez yapmak, bir ağacın amacı oksijen dengesini sağlamak, bir bakterinin amacı ölmüş mahlukatları moleküllerine ayırıp düzeni devam ettirmektir vs... Yani kısacası herşeyin bir amacı vardır. Şimdi düşünecek olursak küçücük bir bakterinin bile bir amacı varken, varlıkların en mükemmeli olan insanın bir amacı yok mudur sence? Elbetteki bizim de bir amacımız vardır. Biz akıl sahibi varlıklarız.. bizi diğer mahlukatlardan ayıran özelliğimizdir aklımız. Herşeyin bir amacı olduğu gibi bize verilen bu aklın da bir amacı muhakkak vardır. Nedir peki bu amaç?.....İnsan bunu kendisi bilemeyecektir. Tıpkı labirente konmuş yarışmacılar gibiyiz...Eğer o labirente çıkış yolları ile ilgili işaretler konulmazsa döner durur insan. Bizim de aklımızın neden verildiğini bilmemiz için bazı işaretlere ihtiyacımız vardır... Labirente işaretleri labirenti kuranlar koyar. Öyleyse bize de bu işaretleri bizi kuran üstün Zat verecektir.

Haklısın, benim öncelikli olarak itiraz ettiğim şey, Kuran, İncil, Tevrat vs.

Ve bu kitapların sahibi olan ve kendilerini Allah'la mesajlaşan özel şahıslar olarak tanıtan insanlar.

Onların anlayışındaki Allah, uzakta bir yerde oturan, esen, gürleyen, sihirbazlık yetenekleri olan bir Arap şeyhi gibi birşeydir. Kendi dinlerinde tanımladıkları Allah bir çelişkiler yumağıdır.

Bundan dolayı o insanlar ve dolayısıyla kitapları öyle sandığın gibiharikulade kitaplar değildir.

Eğer bir yaratıcı varsa, ona en çok hakert edilen kitap hangisi diye sorsalar Kuran ve Tevrat derim.

Bana vahy ne demek açıkla, açıklama yaparken "vahy alan" ve vahy veren" kavramlarını düşün, Sonra Tanrı2nın mekanını düşün, neden vahy gibi birşey olamayacağını anla.

 

Şimdi gelelim peygamberlere ve kitaplara... Yukarıda da dediğim gibi bizi yaratan Zat bize kendisi hakkında bilgiler verecek, bizi neden yarattığını anlatacak....ki labirentten çıkalım.Bunu da elçileriyle yapacaktır değil mi? Peki bu Zat bize kendinden nasıl haber verecek?...

 

Aslında bu bizim yaratılış amacımıza göre değişirdi. Mesela bu Zat bizi sınav etmek için yaratmış olmasaydı elçileri "insan" olarak değil de ucube yaratıklar olarak başımıza dikebilirdi. Ama bu Zat bizi sınav etmek için yaratmış. Bunu bize elçileri söylüyor. Ve dikkat et her elçi aynı şeyi söylüyor...Allah bizi sınav etmek için yarattığı için elçileri ucube yaratıklar değil de bizim gibi insanlardır. Bu insanlar bize bizi yaratan Zat'ın mesajını getiriyorlar. Bu mesajlar tabi ki yaratılış amacımızı, nasıl yaşamamız gerektiği, Kendisinin kim olduğunu anlatıyor. Her peygamber bunları insanlara anlatmak için gönderilmiştir. Yani bizi yaratan Zat elbetteki bize elçiler gönderecek elbetteki bu elçilerle bize mesajlar verecek ve bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecektir.

 

Ayrıca senin iddia ettiğin gibi Kutsal kitaplar çelişkiler yumağı falan değildir. Bu İncil ve Tevrat için geçerli olabilir çünkü senin de bildiğin gibi insanlar zamanla değiştirmiştir ve bu değişmelerin sonucunda birçok tevrat ve incil çıkmıştır...Kuran ise son kitaptır ve dünyanın sonuna kadar da asla değiştirilemeyecktir.(Günümüzde matbaa ve internet bu korumanın sebepleridir.) Sen Kuran ı okurken bazı kısımlarını anlamamış olabilirsin ve bunlar sana çelişki gibi gelebilir. Bunun için tefsirlerle bakman yeterli olabilir. Ama sen olayı ilk başta kendi kafanda çözmen lazım. Sen Kuran a insan sözü olarak bakmaya kendini şartladığın için elbette Kuran ın mucizelerini inkar etmeye kalkışacaksın, insan sözü olduğunu kanıtlamaya çalışacaksın. Yukarıda da anlattığım gibi bizi yaratan Zat kendini bize anlatmak için elçiler aracılığıyla kitaplar gönderecektir. Bunda akla muhal bir taraf yok. Seni, dünyayı, kainatı kusursuz bir şekilde yaratan Zat nasıl olurda bir kitabı çelişkilerle dolu insanlara ulaştırır. Bunu akıl kabul etmez....Ama yine de aklına takılan yereri varsa sorabilirsin elimden geldiğince açıklamaya çalışırım tefsirlere bakarak...Ama tekrar söylüyorum, meselenin kökü senin Allah ın insanlara bir mesaj ulaştırmasını anlamanda saklı..

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(istanbul müftülüğü açıklaması)

 

Ateizmin İddiaları

 

Sayın müftüye duyuru.

 

Sayın müftü; Ateistler hakkında öyle atıp tutacağınıza,kendi kendinize gelin güvey olacağınıza gelin burda yüz yüze tartışalım.Sizin gibi derin bilgi sahibi olan birisi için islamı savunmak zor olmasa gerek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın müftüye duyuru.

 

Sayın müftü; Ateistler hakkında öyle atıp tutacağınıza,kendi kendinize gelin güvey olacağınıza gelin burda yüz yüze tartışalım.Sizin gibi derin bilgi sahibi olan birisi için islamı savunmak zor olmasa gerek.

 

Müftü; söyleyeceklerini yazmış anlatmış cevap yaz? sonra "MÜFTÜ'ye" gerek varmı biz "****" yeter fazla bile. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sana şunu söyleyim. Aklın ve mantığın saf ve önyargısız bir zihinle bir Yaratan a ulaşamaması imkansız.

 

Bu bir önyargı.

 

Akıl ve mantık saf ve önyargısız düşünürse, varacağı yer, bu sorunun cevabının verilemeyeceğidir.

 

Senin takıldığın noktalardan birisi de bu... Olup olmadığını bilemiyoruz diyorsun. Ama düşünürsek bizi üstün bir Akıl ın yarattığını anlayabiliyoruz... İnsan vücudu dünyadaki tüm insanların bir araya gelse de kuramayacakları mükemmel bir sisteme sahip... Dünyadaki kurulu küçük şeyler hep insan ürünü... E bu küçük şeyler bile gene bir akılını(ayni insanın) ürünü olduğuna göre insan Kimin ürünü?

 

Dinlerde tarif edilen Allah, dünyadaki tüm insanların bir araya gelse de kuramayacakları mükemmel bir komposzisyona sahip.

Peki Allah kimin ürünü? Bu kadar mükemmel bir şey "imalatçısız ıolamaz" ya.

 

İlle de bişey yüzde yüz kanıtlanmazsa inanmak saçma olur demek bence saçma..

Dikkat edersen, o sözü kendim için söyledim:

Olup olmadığını bilemeyeceğimiz birşeye var veya yok diyemem.

Olup olmadığını bilemeyeceğimiz birşeye de inanıyorum veya inanmıyorum demek saçma olur.

 

Bir taraftan var olup olmadığını bilmiyorum derken, inanıyorum demek, kendi adıma çelişki olur.

 

Öncelikle bu sistemin Üstün Bir Akılın ürünü olduğunu bilebiliriz. Değil mi?

 

değil. Bu sistemin neyin ürünü olduğunu bilmiyoruz.

 

Ama düşünelimki Kuran yok Peygamberler yok. O zaman dediğinde haklı olurdun. Bu sistemi kuran Zat ı isimlendiremezdik. Bilemezdik de bu Zat kimdir, nedir, neden bu düzeni yarattı, neden bizi yarattı... Birçok soru cevapsız kalırdı...O yüzden herkes kafasına göre birşeye tapardı. Kimisi güneş i, kimisi ay'ı, kimisi yıldızları, kimisi ateşi, kimisi de kendi yaptığı putları Tanrı edinirdi ki edinenler çok olmuştur.

 

Eee? Bunda ne sorun var? Kimse kimseye baskı yapmadıkça isteyen at'a isteyen ot'a tapsın, bana ne?Hiçbirşeye ihtiyacı yok dediğiniz Tanrı'ya ne?

 

Bir de hikmet açısından bakalım.. yani amaç açısından... Bu düzenin içinde gördüğümüz her varlık bir amaca binaen vardır değil mi? Bir hücrenin amacı diğer hücrelerle birlik oluştırmak, yaprağın amacı fotosentez yapmak, bir ağacın amacı oksijen dengesini sağlamak, bir bakterinin amacı ölmüş mahlukatları moleküllerine ayırıp düzeni devam ettirmektir vs... Yani kısacası herşeyin bir amacı vardır. Şimdi düşünecek olursak küçücük bir bakterinin bile bir amacı varken, varlıkların en mükemmeli olan insanın bir amacı yok mudur sence? Elbetteki bizim de bir amacımız vardır. Biz akıl sahibi varlıklarız.. bizi diğer mahlukatlardan ayıran özelliğimizdir aklımız. Herşeyin bir amacı olduğu gibi bize verilen bu aklın da bir amacı muhakkak vardır. Nedir peki bu amaç?.....İnsan bunu kendisi bilemeyecektir. Tıpkı labirente konmuş yarışmacılar gibiyiz...Eğer o labirente çıkış yolları ile ilgili işaretler konulmazsa döner durur insan. Bizim de aklımızın neden verildiğini bilmemiz için bazı işaretlere ihtiyacımız vardır... Labirente işaretleri labirenti kuranlar koyar. Öyleyse bize de bu işaretleri bizi kuran üstün Zat verecektir.

 

İşaret verilmediği zaman insan labirentte döner duru demek aklı reddetmektir.

İşaret verilmez insana, ama yine de labirette dönüp durmaz. Aklını kullanır.

Labirentin nerelerinin çıkmazla sonuçlandığının kaydını tutar. Buna tarih deniyor, tecrübe deniyor.

Aynı çıkmazlara tekrar girmemek için, yön bilgisini kaydeder, harita yapar. Buna coğrafya deniyor.

Bilim oluşturur insan aklıyla.

Ve bunu kullanır.

 

Şimdi gelelim peygamberlere ve kitaplara... Yukarıda da dediğim gibi bizi yaratan Zat bize kendisi hakkında bilgiler verecek, bizi neden yarattığını anlatacak....ki labirentten çıkalım.

Yukarıda söyledim, labirentten çıkış için illa ki biryerlerden işaret/tüyo beklemek aklı yoksaymak, insanı fare ile eşdeğer görmektir.

 

Öte yandan Bizi yaratan bir Zat olup olmadığını bilmiyoruz. Bu sizin ön-kabulünüz.

 

Bunu da elçileriyle yapacaktır değil mi? Peki bu Zat bize kendinden nasıl haber verecek?...

Aslında bu bizim yaratılış amacımıza göre değişirdi. Mesela bu Zat bizi sınav etmek için yaratmış olmasaydı elçileri "insan" olarak değil de ucube yaratıklar olarak başımıza dikebilirdi. Ama bu Zat bizi sınav etmek için yaratmış. Bunu bize elçileri söylüyor. Ve dikkat et her elçi aynı şeyi söylüyor...Allah bizi sınav etmek için yarattığı için elçileri ucube yaratıklar değil de bizim gibi insanlardır. Bu insanlar bize bizi yaratan Zat'ın mesajını getiriyorlar. Bu mesajlar tabi ki yaratılış amacımızı, nasıl yaşamamız gerektiği, Kendisinin kim olduğunu anlatıyor. Her peygamber bunları insanlara anlatmak için gönderilmiştir. Yani bizi yaratan Zat elbetteki bize elçiler gönderecek elbetteki bu elçilerle bize mesajlar verecek ve bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecektir.

 

Tanrı olduğunu varsayalım.

Neden elçiye ihtiyaç duysun ki?

Elçi zaten akıldır.

İnsanın yol göstericisi akıldır.

Başka bir yol göstericiye ihtiyacı olmaz.

 

Öte yandan bunu bize elçileri söylüyor diyorsun, o insanlar elçi değil, sadece "elçi olduklarını iddia eden insanlar".

Kendini elçi ilan eden herkes aynı şeyi söylememiş. Semitik kültürle beslenmiş olan elçiler, israiliyat ürünü olan kişiler benzer iddialarda bulunmuşlar.

 

Çin, Maya, Eskimo, Norsk, Hint kültürlerinde yetişen "elçilik iddiasındaki kişiler" ne demişler acaba?

 

Ayrıca senin iddia ettiğin gibi Kutsal kitaplar çelişkiler yumağı falan değildir. Bu İncil ve Tevrat için geçerli olabilir çünkü senin de bildiğin gibi insanlar zamanla değiştirmiştir ve bu değişmelerin sonucunda birçok tevrat ve incil çıkmıştır...Kuran ise son kitaptır ve dünyanın sonuna kadar da asla değiştirilemeyecktir.(Günümüzde matbaa ve internet bu korumanın sebepleridir.)

 

Bu senin inancından başka birşey değil. Gerçekleri yansıtmıyor.

 

İncil, Tevrat vs değiştirildi demek, "29 Harfli Türk Alfabesi aslında ilk çağlardan beir Türklerin kullandığı alfebedir. Sonraları bu alfabe değişmiş, bozulmuş, başka alfabeler edinmiş Türkler, en sonunda bozulmayan 29 harfli alfabemize kavuştuk" demek kadar anlamsız birşeydir.

 

Sen Kuran ı okurken bazı kısımlarını anlamamış olabilirsin ve bunlar sana çelişki gibi gelebilir. Bunun için tefsirlerle bakman yeterli olabilir. .

 

Çok baktım, o nedenle biliyorum Kuran'daki çelişkileri ve akla mugayir şeyleri müslümanların "nasıl rasyonelleştirmeye çalıştıklarını".

 

Ama sen olayı ilk başta kendi kafanda çözmen lazım. Sen Kuran a insan sözü olarak bakmaya kendini şartladığın için elbette Kuran ın mucizelerini inkar etmeye kalkışacaksın, insan sözü olduğunu kanıtlamaya çalışacaksın..

 

Aynı sözü kendin için söyle: Kuran'a Tanrı sözü olarak bakmaya kendini şartladığın için elbette Kuran'ın çelişkilerini rasyonelleştirmeye kalkışacaksın, Tanrı sözü olduğunu kanıtlamaya çalışacaksın

 

Yukarıda da anlattığım gibi bizi yaratan Zat kendini bize anlatmak için elçiler aracılığıyla kitaplar gönderecektir. Bunda akla muhal bir taraf yok.

Ben de yukarıda söyledim: Eğer bir Yaratıcı varsa, aklın varlığı elçileri gereksiz kılar. Elçilere gerek var demek, insanı fare ile aynı görmek demektir.

 

Seni, dünyayı, kainatı kusursuz bir şekilde yaratan Zat nasıl olurda bir kitabı çelişkilerle dolu insanlara ulaştırır. Bunu akıl kabul etmez....

 

Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bir Yaratıcı varsa bile, bu çelişkilerle dolu kitap onun olamaz diyoruz. Olsa olsa, Muhammed'indir diyoruz.

 

meselenin kökü senin Allah ın insanlara bir mesaj ulaştırmasını anlamanda saklı..

 

Meselenin kökü, Allah'ın insanlara mesaj ulaştırmayacağını anlamanda saklı.

Vahy olgusunu düşün. Anlayacaksın. Vahy veren, vahy alan. Tanrı2nın mekanı, Alan ve verenin ayrılığı vs. vs.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(istanbul müftülüğü açıklaması)

 

Ateizmin İddiaları

 

.

.

.

Ateistler için bir kişinin elçilik (peygamberlik) iddiasında bulunması, Tanrı’dan melek vasıtasıyla mesaj getirmesi ve ölümden sonraki yaşamdan bahsetmesi kabul edilemez bir durumdur. Onların toplumsal hayatta iyilikleri anlatarak ahlâksızlığa karşı direnmeleri, adaleti sağlamak için uğraşmaları, haksızlığa karşı gelmeleri, insanların eşit olduğunu söylemeleri ve dürüst bir yaşam sergilemeleri de aynı derecede tepkiyle karşılaşmış ve reddedilmiştir.

 

ek olarak...Gazeteler şu günlerde, bir dönemin ünlü ateist felsefecisi Antony Flew'un pişmanlık dolu bu sözleriyle yankılanıyor. 81 yaşındaki İngiliz felsefe profesörü Flew, 15 yaşında ateist olmayı seçmiş ve adını akademik alanda ilk olarak, 1950 yılında yayınladığı bir makaleyle duyurmuştu. Sonraki 54 yıllık sürede, eğitim vermekte olduğu Oxford, Aberdeen, Keele ve Reading Üniversiteleri ile ziyaret için bulunduğu çok sayıda Amerikan ve Kanada üniversitesinde, tartışmalarda, kitap, ders ve makalelerde ateizmi savundu. Ancak Flew, geçtiğimiz günlerde, bu yanılgısını terk ettiğini ve evrenin yaratılmış olduğunu kabul ettiğini açıkladı.

 

Bu köklü karar değişikliğinde etkili olan şey, modern bilimin yaratılış hakkında ortaya koyduğu açık ve kesin kanıtlar. Flew, yaşamın bilgiye dayalı kompleksliği karşısında, hayatın gerçek kökeninin bilinçli tasarım olduğunu gördü ve 66 yıl boyunca savunduğu ateizmin, çökmüş bir felsefe olduğunu kabul etti.

 

Flew, bu inanç değişikliğinin temelinde yatan bilimsel sebepleri şu sözlerle açıklıyordu:

 

Biyologların DNA araştırmaları, yaşam için gerekli düzenlemelerin neredeyse inanılmaz olan kompleksliğini ortaya koyarak, yaşamın temelinde bilinç bulunmuş olması gerektiğini gösterdi. (Richard N. Ostling, "Lifelong atheist changes mind about divine creator", Associated Press) Artık, üreyebilen o ilk hücrenin naturalist evrime dayali bir açıklamasını oluşturmayı düşünmeye başlamak bile aşırı derecede zor bir hal almıştır. (Antony Flew'ün, Philosophy Now dergisinin Ağustos-Eylül sayısına mektubu; Richard N. Ostling, ibid). İlk canlının cansız maddeden evrimleştiği ve olağanüstü kompleks bir canlıya dönüştüğü iddiasının hiçbir geçerliliği olmadığına, kesin bir şekilde kanaat getirdim. (Stuart Wavell and Will Iredale Sorry, says atheist-in-chief, I do believe in God after all, The Sunday Times, 12 Aralık 2004)

 

Flew'ün fikir değişikliğinde temel sebep olarak gösterdiği DNA araştırmaları gerçekten de yaratılışa dair çarpıcı gerçekler ortaya çıkarmıştır. DNA molekülünün sarmal yapısı, genetik koda sahip oluşu, tesadüfü reddeden nükleotid dizilimleri, ansiklopedik miktarda bilgi depolaması ve daha birçok çarpıcı bulgu, bu molekülün yapı ve fonksiyonlarının yaşam için özel bir tasarımla ayarlandığını ortaya koymuştur. Nitekim DNA araştırmalarıyla ilgili bilim adamlarının yorumları, bu gerçeğe şahitlik etmektedir.

 

Örneğin, DNA'nın sarmal yapısını ortaya çıkarmış bilim adamlarından Francis Crick, DNA ile ilgili bulgular karşısında yaşamın kökeninin bir mucizeye işaret ettiğini itiraf etmiştir:

 

Bugün sahip olduğumuz bilgiler ışığında, dürüst bir adamın yapabileceği tek yorum, hayatın mucize eseri olarak ortaya çıktığıdır.

 

Los Angeles, ABD'deki Güney California Üniversitesi'nden Led Adleman, yaptığı hesaplamalara göre, sadece 1 gram DNA molekülünün, 1 trilyon CD'ye (compact disc) eş değerde bilgiyi saklayabilme kapasitesi olduğunu ifade etmiştir (John Whitfield, "Physicists plunder life's tool chest", 24 Nisan 2003). İnsan Genomu Projesinde görevli bilim adamı Gene Myers ise şahit olduğu mucizevi düzenlemeler karşısında şunları söylemiştir:

 

Beni esas hayretler içerisinde bırakan yaşam mimarisidir... sistem son derece kompleks. Sanki dizayn edilmiş gibi... Orada büyük bir akıl var. (San Francisco Chronicle, İnsan Genomu Projesi hakkında Tom Abate tarafından yazılan bir makaleden, 19 Şubat 2001)

 

DNA ile ilgili en çarpıcı gerçek, kodlanmış genetik bilginin varlığının madde ve enerjiyle ya da doğa kanunları ile kesinlikle açıklanamaz oluşudur. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt, bu konuda şunları söylemiştir:

 

Bir kodlama sistemi, her zaman için zihinsel bir sürecin ürünüdür. Bir noktaya dikkat edilmelidir; madde bir bilgi kodu üretemez. Bütün deneyimler, bilginin ortaya çıkması için, özgür iradesini, yargısını ve yaratıcılığını kullanan bir aklın var olduğunu göstermektedir... Maddenin bilgi ortaya çıkarabilmesini sağlayacak hiçbir bilinen doğa kanunu, fiziksel süreç ya da maddesel olay yoktur... Bilginin madde içinde kendi kendine ortaya çıkmasını sağlayacak hiçbir doğa kanunu ve fiziksel süreç yoktur. (Werner Gitt. In the Beginning Was Information. CLV, Bielefeld, Germany, s. 107, 141)

 

Flewiün tüm bu bulgularla desteklenen bilinçli tasarımı kabul etmesinde, yaratılışçı bilim adamları ve filozoflar da önemli rol oynadı. Flew, son dönemlerde, yaratılışı savunan bilim adamları ve filozoflarla TV tartışmalarına katılıyor, onlarla görüş alışverişinde bulunuyordu. Bu süreçte son dönüm noktası, Teksas, ABD'deki Metabilimsel Araştırma Enstitüsünce 2003 yılının Mayıs ayında düzenlenen bir konferans oldu. Flew, konferansa araştırmacı yazar Roy Abraham Varghese, İsrailli fizikçi ve moleküler biyolog Gerald Schroeder ve Katolik filozof John Haldane ile birlikte katıldı. Flew, yaratılışı destekleyen bilimsel kanıtların ağırlığı ve rakiplerinin iddialarının ikna ediciliği karşısında etkilenmişti. Nitekim konferansı izleyen dönemde ateizmi terk edilmiş bir düşünce olarak bıraktı. Bu dönemde British Now isimli felsefe dergisine, Ağustos-Eylül 2003 sayısı için yazdığı mektupta Schroeder'in "Tanrı'nın Saklı Yüzü" ve Varghese'in 'Dünyanın Harikası' başlıklı kitaplarındaki argümanları tavsiye etti. Kendisinin fikir değişikliğinde önemli rol oynamış olan felsefe ve teoloji profesörü Gary R. Habermas ile ropörtajın yanısıra, "Bilim Tanrı'yı buldu mu?" isimli videoda bilinçli tasarımı kabul ettiğini açıkça ifade etti.

 

"Evreni Kaplayan Bilinç" ve Ateizmin Çöküşü

 

Yukarıda anlatılan bilimsel gelişmeler karşısında uzun bir dönem ateizmi savunmasıyla ünlü olan Anthony Flew'ın bilinçli tasarımı kabul etmesi, ateizmin içinde bulunduğu çöküş sürecinde yaşanan son bir perdeyi yansıtmaktadır. Modern bilim, "evreni kaplayan bilinç"in varlığını ortaya koymuş, böylece ateizmi devre dışı bırakmıştır.

 

Flew'ü etkileyen yaratılışçı bilim adamlarından Gerald Schroeder, "Tanrı'nın Saklı Yüzü" başlıklı kitabında şunları yazmaktadır:

 

Tek bir bilinç, evrensel bir akıl, tüm evreni kaplamaktadır. Atomaltı maddenin kuantum doğasını araştıran bilimin bulguları, bizi hayranlık uyandırıcı şu kabulün eşiğine getirmiştir: tüm varlık, bu bilginin bir dışa vurumudur. Laboratuvarlarda bunu, ilk başta enerji olarak ifade edilmiş sonra madde formunda yoğunlaşmış bilgi olarak gözlemliyoruz. Atomdan insana kadar her bir parçacık, her varlık; bir bilgi ve akıl seviyesi ortaya koymaktadır. (Gerald Schroeder, The Hidden Face of God, Touchstone, New York, 2001, p. xi)

 

Gerek hücrenin işleyişi, gerek maddenin atomaltı parçacıkları üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar şu gerçeği inkar edilemez bir biçimde ortaya koymuştur: Evren ve yaşam, herşeye hakim, üstün akıl sahibi bir varlığın iradesiyle yoktan varolmuştur..

saygılar

 

Asla olmayacak....

 

 

bence ölmekten değil sonrasından korkmak gerek..ölüm neki..ölüm kadar basit birşey var mı? ama sonrası.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.