Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?


cheshmidil

Önerilen İletiler

Sanırım biraz daha tefekkür etmen lazım..

Biraz karışık bir deneme olmuş, tam olarak ifade etmek istediğini yansıtamamışsın..

Düşünmekten yılma..Özgürsün..

 

sonuçta sen inandın mı, inanmadın mı?

 

saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

UZAYLILARDAN VAHİYLER !!!

November 5 2004 at 11:40 AM

No score for this post KAHIN (no login)

 

--------------------------------------------------------------------------------

ALINTI

 

 

Kuran bilindiği gibi Arabistana indi/indirildi. Ve ayetler o koşuldaki insan baz alınarak ayarlandı. O zamanki arabistan erkeği; İçkiye ve kadına düşkün, suya muhtaç olarak yaşıyordu. Okur yazar neredeyse yoktu. Cahil bir toplum ve zorba bir halktı Araplar. Bunlar nasıl yola getirilebilinirdi. Düşünüldü taşınıldı ve kutsal bir kitap indirilecek ve saf/temiz kapli biri aracıyla insanlara sunulacaktı. Amaç o toplumun bilinçlenmesi, adam gibi adam olmalarını sağlamaktı. Zaten gelen ilk emir de OKU oldu. Diğer ayetlerde amaca yönelik olarak indiriliyor ve insanlara öğretiliyordu. Allah'a ibadet ederlerse karşılığında cennetle mükafatlandırılacaklardı. Ne mi vardı cennette? Büyük vahalar, şaraptan ırmaklar, göhüsleri yeni tomurcuklanmış iri gözlü huriler. Ayrıca her erkek 4 kadın alabilecekti. İnsanlara, suyuna göre şerbet veriliyordu. İbadetlerini yerine getirirlerse cennetle mükafatlandırılacaklardı. Ya yapmazlarsa ne olacaktı? Bu da düşünülmüştü. İnsanların en zayıf noktası olan KORKU'dan yararlanıldı. İnsanlar ateşten korkuyordu. Ve hemen bir cehennem senaryosu hazırlandı. Eğer Allaha ibadet etmez, onun gönlünü hoş etmezlerse ateşe atılıp cayır cayır yanacakları bildirildi. Bu seferde Cezayla sonuca vardılar. Ödül-Ceza sistemi çok işe yaradı. Ve insanlar amaca yönelik çalışmaya başladılar. Peki bu varlıkların amaçları neydi, insanlardan ne istiyorlardı. Amaçları dünyayı istila etmek ya da insan soyunu tüketmek değil, aksine onlara yardım etmekti. Ama kendilerini de gösteremezlerdi. Bilinçsizlikleri dolayısıyla bazıları korkudan ölür, bazıları delirir ve ya onlara saldırabilirlerdi. Amaç ''din'' dedikleri bu öğretiyle insanları, kıyamet dedikleri döneme kadar bilinçlendirmek, sonra da onlarla kucaklaşmaktı. Daha önce de bu ödül-ceza sistemini kullanmış ama zamanla insanlar, o yoldan çıkmışlardı. Bunun üzerine tekrar tekrar peygamberler gönderdiler. Ancak dünyanın hangi bölgesine peygamber gönderildiyse ya öldürüldü, ya işkenceye maruz kaldı ya da deli olarak lanse edildi. Nihayetinde buna bir son vermeyi ve adına İslam dedikleri, koşullara göre biraz değiştirilmiş ancak amaca uygun olması için daha önceki dinlerde geçen Ödül/Ceza sistemi yine devreye alınarak, yeni din meydana getirildi. Herşey yine usule uygun devam ediyordu. Ne var ki insanlar yine sapıtmaya devam ettiler. Fikir ayrılıklarına düştüler. Böylece meshepler doğdu. Artık insanlara vaat edilen güne kadar karışılmayacaktı. Bu gün: Kıyamet Günüydü. Bilinçlenemeyen (uyanamayan), Koşulsuz Sevgiyi hissedemeyen varlıklar, doğal felaketlerle yok edilecek geri kalanlarla yola devam edilecekti. Kıyametin olabilmesi içinde işi şansa bırakmadılar ve Marduk denen gezegeni taa binlerce yıl önceden güneş sistemimizin yörüngesine oturttular. Manyetik alan kutuplarını değiştirerek bu sürece daha çabuk adepte olmamızı sağladılar. İnsanlık,Kıyamette evrenlere açılacak, kendi kabuğunu kırıp yola devam edecek. İşte bu kıyamet denen zamana gelmiş bulunmaktayız. Bilim adamlarımız manyetik kutupların değiştiğini (güneşin batıdan doğup, doğudan battığı kehanetinin gerçekleştiği anlamına geliyor bu.) bildirdiler. 1 Nisan 2004 de NASA'nın yapmış olduğu bildiriye göre de Jüpiterin arkasında giderek yaklaşan bir gezegenin olduğu resmen açıklandı. Mayalara göre; 23 aralık 2012 de Marduk, Jüpiter ve Mars arasından geçecek ve cekim farklılığından dolayı dünyada felaketler meydana gelecek.

 

ALINTI

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Lena ; konuya olan ilgini bildiğimden, bahsettiğim yazıyı buraya aktarmaya karar verdim. Biraz zahmetli olacak ama, bir forumdaş için katlanacağız artık...

 

MARDUK GELECEK, DERTLER BİTECEK (Mİ?)...

 

Son yıllarda, Dünya’ya çarpma riski olan küçük gezegen ya da göktaşlarıyla ilgili haberler basında sıklıkla yer alıyor. Bunun yanı sıra son derece masum ve izlenmesi muhteşlem gök olaylarıyla birlikte felaket senaryolarının üretilmesi de moda oldu. Habersizlikten bunalan bazı medya kuruluşlarının da körüklemesiyle sansayon amaçlı, yanlış ve abartılı söylemler yazılı ve görsel basında geniş yer aldı ve bu konuları

işleyen kitaplar en çok satan kitaplar listelerinin değişmez isimleri haline geldi. Bilim dünyasıysa bu konulara

her zaman olduğu gibi uzak durmayı yeğliyor. Basında çıkan haberlerle ilgili olarak görüşüne başvurulan

bilim adamlarının demeçleri, ya yeteri kadar anlaşılmadığı ya da haberin cazibesini azaltacağı düşünülerek,

yanlış biçimde ve kırpılarak veriliyor.

 

NEDEN GÖK OLAYLARI İSTİSMAR EDİLİYOR ?

 

Bilinçli bir canlI olan insanIn geçmişini ve geleceğini merak ettiği, evrende yalnız olup olmadığını araştırdığı

ve varsa diğer zeki yaratıklarla bağlantı kurmaya çalıştığı bir gerçek. Bunun için milyarlarca dolarlık araştırma projeleri yürütüldüğü de biliniyor. İnsanların bu ilgisinin istismar edilmemesi beklenemez. Bu nedenle, Astroloji (yıldız falı) geleceği bilme iddiasıyla ortaya çıkan ve bilimle hiç ilgisi olmayan bir uğraşı olarak günlük hayatımızda yerini almış durumda. Evrende başka canlıların da olabileceği varsayımını istismar ederek her fırsatta ortaya çıkan UFO’cuların da bunlardan bir farkı bulunmamakta...

 

Bu yazının konusu olan olağan gök olaylarının şarlatanlığa varan ölçüde istismar edilmesi de son zamanlarda

yaşanan bir olgu. Konunun iyi anlaşılması için son beş yılda yaşanan önemli gök olaylarına ve bunların basında yansımalarına bakmakta yarar var.

 

.........................

 

 

5 Mayıs 2000 Gezegen Dizilmesi.

Bu konu da özellikle ABD’de bir çok “araştırmac›-yazar” için geçim kaynağı oldu. Bunlardan bazıları, 5 mayıs

2000 tarihinde 9 gezegenin bir doğrultuda dizilmesi sonucunda, kütle çekimi nedeniyle 13 şiddetinde deprem olacağı, Afrika kıtasının Avrupa kıtasının üzerine geleceği ve milyarlarca insanın öleceğini bile iddia ettiler.

Bilim adamlarının, aslında bu olayın eskiden de bir çok kez yaşandığı, 20° lik bir açı altında gerçekleşecek dizilmenin fiziksel anlamının Ay’ın Dünya’ya 0,25 km daha yaklaşmasıyla ortaya çıkacak çekim gücüne eşit olduğu ve 5 Mayıs 2000’de olağandışı bir durum yaşanmayacağı şeklindeki açıklamalarına itibar edilmedi. Sonuçta, 5 Mayıs 2000 tarihinde hiç bir olağandışı gelişme yaşanmadı; ancak bu konuda kitap yazan ve Web sayfası açarak felaket tellallığına soyunan kişiler büyük paralar kazandılar.

 

27 Ağustos 2003 Mars Yakınlaşması.

Bu konu da depremle ilişkilendirildi ve Mars gezegeninin 56 milyon km uzaklığa gelmesiyle oluşan muhteşem

görüntüsü felaket senaryolarının gölgesinde kaldı. Ve ulusal basından bir haber: Kıyamet Yarın. Bilim adamlarından korkunç iddia... Rusya’nın saygın kuruluşlarından bilim adamları dev bir göktaşının yarın dünyaya çarpacağını öne sürdüler. Bilim adamlarına göre, dünyanın tamamı ya da bir çok ülke yarın yok olacak. 18 Aralık 2000 tarihinde kıyamet kopmayınca, haberin devamı şöyle oldu: Pardon Yanlış yapmışız...Rus bilim adamları çark etti: yanlş yapmışız, kıyamet 2060’da...

 

Tabii 2060’a kadar kim öle kim kala... Bu haberi de o zaman kim hatırlaya...Son olarak 29 Mart 2006 Tam Güneş Tutulması nedeniyle deprem söylentilerine şimdiden başlandı. Tam da bu güzel gök olayı nedeniyle Antalya’da bilim turizmini başlatmak için çalışlmalar yapılırken bu tür söylemlerin olumsuz etkileri olacağı kuşkusuz.

 

VE MARDUK GELİYOR...

 

Kendisini aratIrmacı-gazeteci olarak tanıtan bir yazarın Marduk’la Randevu:2012 kitabıyla başlayan tartışmalar da son aylarda basında yer aldı. Televizyonlarda bu konuda canlı yayınlar yapıldı. Köşe yazarları konuyla ilgili makaleler yazdılar ve “komplo teorileri” gündemde yerini aldı. Hatta 2012’de yaşanacak felakete hazırlık olmak üzere, Ege ve Ankara’da yüksek yerlerde ev yaptıranlar olduğu söylentisi dolaştı. Senaryoya göre, Marduk isimli ve 3661 yıllık dönemli büyük bir gezegen, 23 Aralık 2012 tarihinde Dünya’nın çok yakınından geçecek, bu nedenle Dünyanın eksenini değiştirecek, bu da iklim felaketlerine yol açacak, Dünya seller altında kalacak, bir çok ülke yok olacak ve milyarlarca insan ölecek...

 

PEKİ KİMDİR BU MARDUK ?

 

Marduk, Babil ve AsurlularIn yaradILIŞ destanlarInda yer alan,tanrIlarIn en bilgesi ve güçlüsüdür.

Alexander Heidel’in yazdığı ve Türkçeye de çevrilen Enûma Eliş(Vaktiyle Yukarıda...) kitabında adı geçen bir yaradılış destanı kahramanı. Kötü tanrı Ti’âmat’ı öldürmesi için özel olarak görevlendirilen ve onu öldürerek Babil şehrini kuran, yeri ve göğü yaratan, kendisine destek veren iyi tanrılara hizmet etsin diye insan soyunu

da yaratan tanrı. Destan bir kısmı tamamıyla tahrip olmuş 7 kil tablet deşifre edilerek günümüze kazandırılmış. Yazıldğı tarih için ise,MÖ 700 den 1600 yılına kadar uzanan geniş bir aralığı söz konusu.

 

Marduk, Rus asıllı Zecharia Sitchin’in 12. Gezegen adlı kitabında da yer alır. Sitchin bu kitabında her 36

yüzyıda bir Dünya’nın yakınından geçen 12. Gezegenden, Marduk’tan bahseder. İddiaya göre, bu gezegen Dünya’nın yakınından her geçtiğinde çok büyük felaketlere yol açmakta. Böyle bir gezegenin varlığına kuşkuyla bakan bilim insanları içinse, 1930 yılına kadar keşfedilmeyen Pluto örneğiyle gönderme yapılıyor.

1930 yılına kadar keşfedilemeyen Plüton örneğinde olduğu gibi, bu gezegenin de görülmeme olasılığı ya da

bilim dünyasınca gizlendiği savı ileri sürülüyor.

 

Uranüs gezegeninin yörüngesindeki tedirginlikleri bilinmeyen başka bir gezegenin yapabileceği varsayımından hareketle Neptün gezegeninin keşfi, matematiğin bir zaferi oldu. Bundan sonra Neptün gezegeninin yörüngesindeki düzensizliklerden yola çıkılarak 9. gezegenin bulunması için matematikçiler ve gökbilimciler seferber oldular. Sonunda Plüton gezegeni 1930 yılında bulundu. Ancak, bunda matematik değil tesadüfler daha fazla önemliydi. Plüton’un keflfinden sonra geçen 74 yılda uzay araştırmalarının aldığı

yol çok farklı ve Marduk büyüklüğünde bir gökcisminin bu kadar yakına geldiği halde görülmemesi beklenen

bir durum değil. Hele, keşfedildiğinin toplumdan gizlenmesi için hiç bir neden yok. Nitekim çok daha küçük ve uzak bir gökcismi olan Sedna, buna örnek gösterilebilir. Sedna ilk kez 14 Kasım 2003 tarihinde Palomar Gözlemevi’nin 48 inçlik (120 cm) lik teleskopuyla gözlendi. Resmi adı 2003 VB12 olan Sedna, Güneş Sistemi’nin en uzak ve soğuk cismi olarak biliniyor. Güneş’e olan uzaklığı Plüton’un yaklaşık 3 katı

kadar (yaklaşık 18 milyar km). Sıcaklığı – 240° C. Renginin kırmızı olması da Marduk’un rengiyle uyum içinde... Elde edilen ilk görüntülerden, Sedna’nın bir uydusu’nun da olabileceği söylendi ancak bu bilgi daha sonraki görüntülerle doğrulanmadı. Bu durum da komplo teorisyenleri tarafından bilim insanlarının olayı gizlemelerinin kanıtı olarak gösterilmekte.

 

DÜNYA'YA ÇARPMA RİSKİ OLAN GEZEGENLER VAR MI?

 

Komplo teorileri üretenler sevinecekler; ama buna hayır demek mümkün değil. Dünya’ya çarpma riski olan

bir çok irili ufaklı gök cismi bulunuyor ve bu amaçla yürütülen bir araştırma projesi de var. Near Earth Object

Program( http://neo.jpl.nasa.gov/) çerçevesinde yaklaşık 4000 gök cismi gözetim altında bulunduruluyor ve bunların çarpma riskleri de veriliyor. Buna göre, Dünya’ya çarpma riski en yüksek gökcismi olarak 2003 QQ47 görülüyor. Ancak bu risk 909 binde bir; yani sıfıra çok yakın. Bu veriyi kullanarak, “TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi ise kıyametin tarihini 2012 değil, 2014 olarak veriyor” diye haber yapmak tam bir saptırma oluyor. 2003 QQ47, çok küçük bir gökcismi. 1.2 km çaplı ve 65 milyon yıl önce dinazorların yok olmasına yol açtığı ileri sürülen küçük gezegenin onda biri kadar kütleli. Hızı yaklaşık olarak 30 km/saat kadar. Teorik olarak bu büyüklükteki bir gökcisminin çarpması da Dünya’daki yaşamı sona erdirecek boyutta felakete yol açabilir. Bu büyüklükte bir gökcisminin çarpması sonunda ortaya çıkacak enerji 350 milyon ton TNT’nin patlatılmasıyla ortaya çıkacak enerjiye eşittir. Bunun yanında, Dünya’nın çok yakınından geçen bir küçük gezegen de 15 Mart 2004 tarihinde NASA tarafından keşfedildi. 2004 FH adı verilen küçük gezegen, yaklaşık 30 metre çapındaydı ve 18 Mart 2004 gece yarısında Dünya yüzeyinden 43.000 km uzaklıktan geçti. Bu uzaklık televizyon uydularının yörüngesinden yaklaşık 7.000 km kadar uzakta. Bu, Dünya’nın çapının 3,4 katı kadar bir uzaklığa denk geliyor. Bu minik gök cismi, küçük bir teleskop veya iyi bir el dürbünüyle bile izlenebildi.Bu durumda, Plüton yakınlarına kadar gelmiş olması gereken ve Dünya kadar büyük olduğu varsayılan Marduk’un toplumdan saklandığı fikri pek akla yatkın gelmiyor. Bilim insanlarının bu büyüklükteki bir gök cismini nasıl saklayabilecekleri, asıl komplo teorisinin kendisi olmakta. Bu durum, en fazla da gökyüzünü sürekli tarayan ve bir çok kuyrukluyıldızı keşfeden amatör gökbilimcileri üzmüş olmalı.

 

...........................

 

Bilim Ve Teknik Dergisi Mayıs/2004 S: 46

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Her duyduğuna, her okuduğuna inanma lena...

 

Bununla ilgili Bilim ve Teknik dergisinin Mayıs/2004 sayısının 46.sayfasında bir makale var. Yazı biraz uzun olduğu için buraya alamayacağım...Dergiyi bulup okumanı tavsiye ederim.

 

 

ayrıca yamyamın tavsiyesi de her duyduğun her okuduğun ifadesinin içine giriyor, ona göre lena!!! :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Feza Pilotu

Yirminci yüzyılın ablak yüzlü pilotu

Buldun mu Ay yüzünde ölüme çare otu?

Bir odun parçasına at diye binen çocuk!

Başında çelik külah, sırtında plastik gocuk.

Uzakları yenmiş Fatih edasındasın!

Dipsizliğin dibini bulmak sevdasındasın...

Allah'a dil çıkarır gibi küstah bir yarış...

Farkında değilsin ki, Ay Dünya'ya bir karış

Fezada milyarlarca ışık, yol, mesafe;

Seninki, saniyelik zafer, ilmi hurafe

Kavanozda, kendini deryada sanan balık;

Ne acı vahşet, mağrur ilimdeki kalabalık;

Fezada 'Allah diye bir şey yok' iddiası!!!

Gel gör, kaç füzeye denk, bir mü'minin duası;

Rafa kaldırmak için ruhlarını dürdüler;

Güneş diye kalpteki güneşi söndürdüler.

Bilmediler; kalptedir, kalptedir asıl feza;

Kalptedir, ölümsüzlük kefili kutsi imza.

Sayıdan sonsuzluğa sınıf geçirtecek not;

Bizdedir ve bizdedir Arş'a giden astronot,

Ve mekandan arınmış ve zamandan ilerde,

Fezayı teslim alma sırrı bizimkilerde.

 

Bizimkiler ışığa gem vurur da binerler;

Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler...

büyük üstad: NECİP FAZIL KISAKÜREK

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

eCHeLoN demiş ki:

arkadaşlar Marduk hakkında nette rastladığım farklı yorumlar

takdir sizin...

 

 

BU sayfalardan bir daha mesaj yazmamaya kendimi alıştırmıştım.Sadece izleyici olarak bulunacaktım ama bu iki bölüm yayımlanan mesajı görünce dayanamadım.Hemen acil olarak kısada olsa bir cevap verme gereği duydum.Eğer bunu yapmasaydım kendime ihanet etmiş olacaktım.

 

Bu mesajı bizimle paylaşan arkadaşın herhalde aynı duyguları taşıdığını düşünmüyorum.Yorumlardan anladığım kadarıyla "o" da bir alıntı yapmış.Keşke arkadaş bu yazıyı nereden alıntı yaptığınıda belirtseydi yada kaynak gösterseydi.

 

Neyse ben o kurukafa düşüncelerle ağ bağlamış örümcek beyinliye kısa bir cevap vermek isterdim. Ama şunuda belirtmeliyim ki ;insan istediğini düşünebilir be fikir sahibi olabilir.Bu çok normaldir. Ama eğer başkaşları ile alay edercesine bazı şeyleri laubalice ortaya atıyorsa o zaman istediği şekilde de cevap alması da kaçınılmazdır.

 

Bugüne dek çok sayıda kuyrukluyıldızı saptayan amatör astronom William Bradfield, geçtiğimiz 23 Mart 2004 günü, yeni bir kuyrukluyıldızı saptadığını bildirmişti bilimsel kuruluşlara. Kısa bir incelemeden sonra buluş onaylandı ve Mart sonunda "Bradfield Kuyrukluyıldızı" denen nesne tescil edildi. İşin en çarpıcı yanı, bu kuyrukluyıldızın, saptanmasından yalnızca üç hafta sonra, 17 Nisan 2004'te, dünyaya en yakın geçişini yapmasıydı! Üstelik, bize yaklaşık 0.750 AU uzaklıktan geçmesine karşın, SOHO resimlerinde şaşırtıcı biçimde parlak görünen bu kuyrukluyıldız, oldukça da iriydi. Peki, ya bu nesne çok daha yakından geçse ve ciddi biçimde bir "risk" içerseydi dünya için, ne olacaktı? Yalnızca 3 hafta önce varlığı saptanmıştı daha! Neymiş? "Sekiz yıl kalmış 2012'ye, eğer olsaydı biz görürdük! Böyle bir gök cismi olamaz." Eminim görürdün ÇOK BİLMİŞ BEY:::::!!

 

Burak ELDEM' den alıntı bir makaleyi sizinle paylaşmak istiyorum.Sanırım bu makale "O ÇOK BİLMİŞ BEYİNCİĞE" hakkettiği cevap olarak suratına yapışacaktır.Üslubum için özür dilerim.Ama hakketti.....Bu arada MARDUK olayı ile ilgilenen ve araştırma yapan kişiler hiç bir zaman MARDUK'un üstünde bir dünya dışı zeki varlık yaşadığına dair kesin bir iddiada bulunmadı. Vasrsayılan en popüler teori ,"Uydularından birinde olma ihtimalleri var.Ayrıca kimsede MARDUK dünyaya çarpacak iddiasında da bulunmuyor.Yakın geçişin Dünya üzerinde güçlü çekim etkisinin doğuracağı sonuçlar önemli burada."Tabi kendi şahsıma söylemeliyimki; ben, buna inanıyorum demiyorum sadece olabilirliğini araştırıyorum.Ama tüm eski bilgiler maalesef hep "MARDUKéu işaret ediyor.Bazıları "zımbırtı" desede.....

 

 

 

Burak ELDEM'den alıntı

 

"Bir kuyrukluyıldızı, çok daha büyük olduğu düşünülen bir gök cismiyle kıyasladığım sanılmasın; ben yalnızca şu "olsaydı görürdük" tayfasının inanılmaz abartılı güvenlerini ve tutuculuklarını çok yakın ve basit bir örnekle sergilemeye çalışıyorum. Ayrıca, Bradfield kuyrukluyıldızıyla ilgili birkaç ilginç noktaya daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum:

 

* NASA'nın saptamalarına göre, bu nesnenin yörünge periyodu yaklaşık 3666.6 yıl! Bu değerde en fazla 10 yıllık bir hata payı olabileceği düşünülüyor. Yani, neredeyse Marduk için benim önerdiğim yörünge süresiyle birebir aynı. Ne ilginç bir rastlantı, değil mi?

 

* Yine yapılan hesaplara göre, Bradfield'in yörüngesi, Ekliptik düzlemine 65 derecelik bir açı yapıyor: Yani, tıpkı benim Marduk için önerdiğim yörünge konumu gibi.

 

* Bradfield, Güneş çevresinde, diğer gezegenlerin tersine, saat yönünde dönüyor: Yani, tıpkı Zecharia Sitchin ve daha birçok araştırmacının, Marduk için öngördükleri gibi.

 

* Birçok astronom, Bradfield yakın geçişini yaparken, Güneş tarafından "yutulacağını" düşünmüştü; oysa son derece "sağlam ve kararlı" bir yörüngesi olduğu görüldü; sanki bir başka gücün daha etkisi altındaymış gibi.

 

Bütün bunlarla, Bradfield kuyrukluyıldızının Marduk'la kıyaslanır bir nesne olduğunu falan ileri sürmüyorum tabii: Dikkatli okurun hemen fark etmiş olacağı gibi, şu "olsaydı görürdük" mantığının nasıl bir disinformation ve aşırı kendine güveni sergilediğine dikkat çekmeye çalışıyorum.

 

Yakın geçişten yalnızca 3 hafta önce varlığı saptanan Bradfield, kuyrukluyıldız tarihindeki tek çarpıcı örnek değil. Sık sık anımsattığım gibi, 1993 yılında keşfedilen Shoemaker-Levy kuyrukluyıldızı da, saptandıktan yalnızca 10 ay sonra, parçalara bölünerek Jupiter'in yüzeyine çarpmıştı. Bırakın çarpışmayı, tehlikeli bir yakın geçişi Jupiter'le değil, dünyayla yaşasaydı bu kuyrukluyıldız, ne olacaktı? Birileri çıkıp, "Bir şey olmaz, olsaydı biz görürdük" mü diyeceklerdi yine?

 

William Napier'in bu son çalışmasında belirttiği gibi, "görülemeyen" ve görülememesinin anlaşılır bir nedeni olan, o kadar çok gök cismi var ki.

 

Varlıkları çok yakın tarihte kanıtlanmış, şu "Kahverengi Cüce" denen sönmüş ve yakıtını yitirmiş yıldız eskileri mesela. İlk zamanlarda, bunların "yıldız orijinli" olmaktan dolayı, çok büyük olmaları gerektiği düşünülüyordu, saptanan ilk örnekler de bu görüşü doğruluyordu. Ancak 2000 yılında gerçekleştirilen gözlem ve çalışmalar, sanılandan çok daha küçük, "gezegenimsi boyutlarda", oldukça yaşlı ve sönmüş kahverengi cücelerin de var olabildiğini koydu ortaya. Bu buluş, evrendeki gök cisimlerine bakışta ciddi bir yeniliği beraberinde getirdiği gibi, John Matese ve Daniel Whitmire gibi bilim adamlarının "güneşin ikizi sönmüş yıldız" tezleriyle de uyum içindeydi.

 

Kahverengi cüceleri saptamak hiç kolay değil. Bir önceki kuyrukluyıldız örneğinin aksine, çok daha büyük gök cisimleri oldukları halde, ışıklarını ve yakıtlarını büyük oranda yitirdikleri için, hele çok yaşlıysalar, bunları gökyüzünde saptamak oldukça zor hale geliyor. Ancak, kızılötesi spektrumu tarayan, çok hassas cihazlarla bunları bulma olanağı var ki, bu da uzun araştırma, titiz gözlem ve hepsinden önemlisi, "zaman" gerektiren bir iş.

 

Bazı "bilim bürokratları"nın bir yanılsama yaratırcasına iddia ettiği gibi, yörüngedeki dev uzay telekoplarını ya da kızılötesi tarama yapan aygıtları öyle her isteyen bilim adamı, istediği zaman ve istediği süreyle kullanamıyor. Başvurunuzu yapacak ve nereleri taramak istediğinizi bildireceksiniz; bu talebiniz makul bulunacak ve size (eğer boş ve uygun zaman bulunursa) bu cihazları kullanmanız için süre verilecek. Bilinen prosedür içinde bu sürecin oldukça ağır işlediğini küçük bir örnekle anımsatalım: 1999 yılında birbirlerinden bağımsız olarak Güneş Sistemi içinde bir kahverengi cücenin varlığını saptayan İngiliz astronom Bill Murray ve Amerikalı John Matese uzay teleskoplarını kullanmak istemişler ama talepleri yerinde bulunmamıştı. Yalnızca bir kez Matese, o da çok kısıtlı süreler için, öngördüğü bölgelere kısaca bakabilme olanağı buldu ama bu da çalışmaları açısından son derece yetersizdi. Yani öyle "İşte Hubble, Chandra orada, olsaydı biz görürdük" falan yok.

 

Diğer yandan, gökyüzünün tamamını taramak denen şey de sanıldığı kadar "basit" bir iş değil. Eğer sıradışı, zor fark edilir bir cismi arıyorsanız, taramalarınızın çok hassas ve dikkatli olması, geniş bir zamana yayılması gerek. Şöyle basit bir örnek verelim: Avucunuzu açın, kolunuzu dimdik ileri uzatın ve avucunuzun içi, gökyüzüne baksın. Şimdi, o elinizin arkasında kalan büyüklükteki bir alanı hakkıyla taramak için bile aylar gerekeceğini söylersek, bütün gökyüzünün taranmasının güçlüğü iyice ortaya çıkar. Hele doğrudan ışık yansıtmayıp, ancak kızılötesi hassas cihazlarla saptanabilecek kahverengi cüce benzeri nesneleri bulmak, iyice zor. "Dark Star" (Karanlık Yıldız) adlı kitabında, güneşin çekimine yakalanmış bir sönmüş yıldızın varlığını ileri süren Andy Lloyd'un tezleri ve araştırmaları, bu konuya yeterince vurgu yapıyor. "Establishment" bilim adamlarının inceleme zahmetinde bulunmadıkları Andy Lloyd'un tezlerini ve oldukça ayrıntılı bilgileri, sitesinde bulabilirsiniz.

 

Bir gezegenimsi kahverengi cüceyi saptamak, ekstra zor bir işlem ve çok çaba, çok araştırma, bol miktarda da "şans" gerektiriyor. Hele bu nesne dünyaya göre Güneş'le aynı hizada kalıyorsa, yani Güneş'in güçlü kızılötesi ışınları dünyadan ya da yörüngeden yapılacak gözlemlerde doğal ve sağlam bir "perde" oluşturuyorsa, bu iş iyice çetrefil hale geliyor. Diğer yandan, böyle bir gözlemi yeryüzünden değil de uzaydan yapacak, yeterince gelişmiş kızılötesi tarayıcılar, daha henüz geliştirilmekte. Bir zamanlar IRAS vardı biliyorsunuz, hani şu 1983'teki bulguları epey gürültü çıkaran ve sonradan, epey sonradan yapılan açıklamada ilgililerinin "Haa, şey canım, o saptadığımız nesne uzak bir galaksiydi" dediği IRAS. Oldukça kısa süreli misyonu içinde ilgi çekici saptamalara yardımcı oldu IRAS ama yine de gücü ve yetkinliği hayli sınırlıydı.

 

İşte bu nedenle, gözlerden kaçtı belki ama, geçtiğimiz 6 Ekim'de (2004) sessiz sedasız bir haber yayımlandı ajanslar tarafından: NASA, uzayı taramak, özellikle de kahverengi cüce benzeri cisimleri saptamak için, şimdiye dek benzeri görülmedik derecede gelişmiş bir kızılötesi tarayıcı geliştirmişti ve büyük olasılıkla bu aygıt 2008 yılında yörüngeye yerleştirilip çalışmalara başlayacaktı. Sizce de ilginç değil mi?

 

Şimdi tekrar gelelim şu "olsaydı görürdük" ekolünün konuya yaklaşmaktaki tutuculuğuna ve dar bakışına: Tam bu noktada, "Ama biz kuyrukluyıldızlardan ya da kahverengi cücelerden söz etmiyoruz, 'gezegen' deniyor tezlerde! Güneş sisteminde böyle bir gezegen olamaz!" deniyor birden.

 

Pardon, ben işin "terminolojik takıntı"larını dikkate almamışım. Siz "gezegen" dendiğinde, kendi oluşturduğunuz terminoloji içinde (ve nedense Güneş'imize ait, oluşum sırasında ondan kopmuş olması gereken bir parça olması gerektiği ısrarından vazgeçmeden) meseleye bakıyor ve Güneş Sistemi'nin bilinen gezegenlerinin yörünge karakteristikleriyle paralel, katı (Merkür, Venüs, Dünya ya da Mars gibi) ya da gaz halinde (Jupiter, Satürn, Uranüs ya da Neptün gibi) bir "gezegen" anlıyorsunuz (ya da anlamayı yeğliyorsunuz) ve sistemin oluşum süresi içinde Güneş'ten ayrılmış olması gerektiğine inandığınız böyle bir cismin dağılma süreçlerini, davranış biçimlerini ve Güneş Sistemi'nin Oort bulutuna dek bilinen biçimini dikkate alarak, "Büyük bir gezegen olamaz, olsaydı fark edilirdi" diyorsunuz.

 

Üzgünüm, benim durduğum yerden bakıldığında, mesele hiç böyle değil. "Eskiler" de gezegen terimi konusunda böyle terminolojik bir saplantıya sahip değillerdi. Sümerler LU.MAŞ ("Tanış Gezinen") dediğinde, dünyadan yapılan gözlemde, bilinen sabit yıldızlardan farklı olarak konum değiştiren "gök cisimleri" anlaşılırdı. Yani güneş sisteminin oluşum dönemine ait olacak, bilinen katı ya da gaz gezegenlere benzeyecek, yörüngeleri onlarınkilere yakın bir düzende olacak diye bir kaygıları yoktu LU.MAŞ sözcüğünü kullanırken. Gördükleri bir gök cismini, gördükleri biçimi ve algılanışıyla anlatıyorlardı çünkü. Açıkçası, beni ilgilendiren de bu bakış biçimi.

 

Güneş Sistemi'nin içinde yer alan bir gök cismini, başlangıçtan, yani oluşumdan beri sisteme ait bir nesne olarak düşünmek de, ayrı bir takıntı. Zecharia Sitchin, Nibiru/Marduk için Güneş'in çekimine "sonradan yakalanmış" bir gök cismi yaklaşımını getiriyordu (tıpkı eski metinlerde Marduk'un "uzaklardan gelen kahraman" olması gibi), bunu büyük olasılıkla bilmiyorsunuz, çünkü Sitchin'in kitaplarını okumaya bile tenezzül etmediniz. Oysa bu "yakalanmış nesne" konsepti, şu "boyut" ve "terim" kısıtlamalarınızı bir anda ortadan kaldırıyor. Matese'nin "Nemesis" teorisinde ya da Andy Lloyd'un "karanlık yıldız" tezinde olduğu gibi.

 

Boyut dedik, evet, bir başka takıntı da şu "boyut" meselesi. "Bu kadar büyük bir gezegen mutlaka fark edilirdi canım" benzeri bıyıkaltı gülücükler eşliğinde sunulan reddedişlerde, bu takıntının izleri var. Ne kadar büyük? Marduk'un "büyüklüğünü" nereden ve nasıl bilebiliriz ki? Bizim elimizdekiler, eski uygarlıkların yıldız gözlemcilerinin anlattıkları ve kaydettikleriyle sınırlı. Onların boyut konusunda kütle ya da yarıçap ölçümü gibi hassas hesaplar yapmadıkları açık olduğuna göre, "büyüklüğü" ile ilgili söyledikleri de, "gördükleri biçimiyle" bağlantılı. Yani çıplak gözle gökyüzüne bakıyorlar ve belli bir büyüklük öngörüp bunu betimlemelerde kullanıyorlar, resmini çiziyorlar, kanatlı diskler yapıyorlar. Bu bakış biçimiyle, onlar açısından Güneş ve Ay da aynı büyüklükteydi herhalde, çünkü gökyüzüne baktığınızda çıplak gözle (uzaklıkları bilemeyeceğinize göre) ikisini aynı büyüklükte görürsünüz. O halde, Marduk'un büyüklüğüyle ilgili tanıklıklar, yalnızca iki göstergeye bağlıdır: "Gökyüzüne baktığında onu Güneş ve Ay'a yakın büyüklükte görmüşlerdir ve dünya üzerine yaptığı etkiler nedeniyle onun büyük ve güçlü olduğunu düşünmüşlerdir."

 

Dolayısıyla, Marduk pekâlâ epey yakından geçen çok büyük bir kuyrukluyıldız da olabilir, çok daha uzaktan geçmesine karşın belli bir aşamadan itibaren büyük ve ihtişamlı görünen, dünyayı etkileyecek güce sahip bir kahverengi cüce de (ben ikinci seçeneğin doğru olduğunu düşünüyorum.)

 

Yineleyelim: Çok büyük bir olasılıkla, yörüngesi Ekliptik'e oldukça dik bir açı yapan; fazlasıyla dış merkezli bir yörüngeye sahip; bu yörünge periyodunun büyük bölümünü dünyaya göre göksel güney kutbu yönünde (yani "aşağıda") geçiren; yine çok büyük olasılıkla bir "kahverengi cüce"den söz ediyoruz. Bize göre konumu Güneş ile yaklaşık aynı hizaya denk geldiği ve fazlasıyla güneyde kaldığı için, iddia etmeye çalışıldığı gibi "şimdiye kadar amatör astronomlar görürdü" mantığı da hiçbir biçimde geçerli değil. Marduk, bir süre daha, ancak yörüngeye yerleştirilmiş, çok güçlü kızılötesi tarayıcılarla fark edilebilecek; o da, yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, şansa ve "iyi niyete" bağlı. Ama 2008'de fırlatılacağı söylenen NASA'nın şu yeni cihazı, büyük olasılıkla (o tarihte iyice yakınlaşmış bulunan) Marduk'u saptayacaktır. Artık o tarihten sonra her an, yeryüzündeki gözlemciler tarafından bulunma olasılığı da güçlüdür.

 

Marduk'un bir kahverengi cüce olma olasılığıyla anlam kazanan, bir başka ilginç noktayı da anımsatmak isterim size. Kitabın sonundaki "Appendiks - Ekler" bölümünde, çok kısa bir son nota yer vermiştim: "Nibiru ve Jaguar Kültü" başlığını taşıyordu bu not ve Okyanus'un iki yakasında, birbirinden habersiz olduğu varsayılan kültürlerin, Marduk'u aynı benzetmeyle anmalarının ilginçliğine dikkat çekmiştim: Yakındoğu'da "Leopar", Orta Amerika'daysa "Jaguar". Acaba bu betimlemeler, Marduk'un "görüntüsünde" bir biçimde "leopar ve jaguar"ı andıran bir niteliğe işaret ediyor olabilir miydi?

 

Şimdi bakın, kahverengi cüce denen gök cisimleri, nasıl bir görüntüye sahip, son bulgulara göre: "Kırmızımsı, bazen turuncuya çalan soluk bir zemin üzerinde, koyu renk, siyah, iri lekeler. Tıpkı, kor halinde yanan ama sönmek üzere olan bir kömür ya da odun parçası gibi."

 

California Teknik Üniversitesi'ndeki bilim adamlarının bu son bulgulardan sonraki tarifleri üzerine, grafikerlerin çizdiği kahverengi cüce betimlemelerini görmek isterseniz, bu adrese bakabilirsiniz.

 

Sürekli "kırmızımsı" renginden dem vurulan ve çoğu eski kültürde "leopar" ya da "jaguar" benzetmesiyle anılan Marduk'u anımsayıp, bu resimlere baktığınızda, siz de hafifçe gülümsemiyor musunuz?

 

Unutmadan, "Güneş'e yaklaşan, onunla aynı doğrultudaki bu tür bir gök cisminin, sistemimizin bu enerji kaynağı üzerinde ne gibi etkileri olabilir?" sorusuna da dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, Güneş'teki patlamalar, CME (Coral Mass ejection - Koral Kütle Atımı) denen etkinlikler ve manyetik fırtınaların dünyayı hem jeolojik hem de iklimbilimsel anlamda oldukça ciddi biçimde etkilediği yolundaki tezler, iyice ağırlığını hissettiriyor artık.

 

Adını telaffuz etmek oldukça güç; ama Macar bilim adamı Dr. Laszlo Körtvélyessy, oldukça yankı yaratan "The Electric Universe" (Elektrik Evren) adlı kitabında, Güneş'in dinamiğiyle ilgili yıllardır açıklanamayan muammalara çarpıcı yanıtlar getiriyor: Pozitif yüklü çekirdekle, negatif yüklü dış yüzey arasındaki etkileşim ve bunun sonucunda CME'lerin, güneş lekelerinin (sunspot) ortaya çıkması, manyetik fırtınaların dünyayı etkilemesi. Bu bilim adamının tezleriyle ilgili ayrıntılı bilgiyi, sitesinde bulabilirsiniz.

 

Biliyorsunuz, "iklim değişimi"nin nedenleri hararetli biçimde tartışılıyor aylardır, Mayıs'tan bu yana bilim adamları arasında ciddi kapışmalara neden oluyor bu tartışmalar. Marshall Institute bilim adamlarından Willie Soon, bu tartışmaya oldukça ilginç bir noktadan giriyor ve sanılanın, inanılanın aksine, iklim değişiminin ardında Güneş'teki beklenmedik hareketliliğin olduğunu söylüyor. Ayrıntıları merak ediyorsanız, Marshall Institute sitesinde okuyabilirsiniz.

 

Evet, Güneş gerçekten beklenmedik, oldukça hareketli bir dönem geçiriyor. Hele geçtiğimiz yaz aylarında, bu durum daha da çarpıcıydı ve haber bültenlerine de yansıdı: Bilim adamları, bilindiği kadarıyla, Güneş'in son 1000 yılda hiç olmadığı kadar aktif olduğunu, bunun bir rekor olduğunu belirtiyorlardı. Bu konuda, BBC'nin 6 Temmuz 2004 tarihli haberini okuyabilirsiniz.

 

Ve bir başka ilginç, açık fikirli bilim adamı: Hintli jeolog Dr Saumitra Mukherjee, Güneş'teki aşırı manyetik etkinliğin ve CME'lerin, yalnızca iklimi değil jeolojik hareketliliği de etkilediğini ve depremlere yol açtığını söylüyor. Mukherjee, 2001 yılında tam isabetle tahmin ettiği depremlerle ciddi sansasyon yaratmıştı, bu konudaki haberlerden birini burada okuyabilirsiniz.

 

Güneş Lekesi Çevrimleri (Sunspot Cycles) bilindiği üzere, 11 yıllık bir döngüye sahip. Artık rastlantı mıdır bilemem ama bu döngüdeki yeni bir "peak" noktası, yani etkinliğin doruğa çıktığı dönem, 2012 yılında yaşanacak. Bunun üzerinde durmayalım şimdi, sıradan bir rastlantı olması daha akla yakın. Ama şunu anımsayalım: Orta Amerika'da, "dünya çağları" her nedense, "Güneşler" olarak adlandırılıyor: Birinci Güneş, İkinci Güneş, Üçüncü Güneş vb. 2012 yılının sonunda da, Maya takvimine göre "Beşinci Güneş" sona erecek.

 

Niye "Güneş" peki? Çağlara niye bu ad veriliyor? Yoksa Güneş'in "huyunu suyunu" değiştiren ve bu nedenle dünyayı da etkileyen bir şeyler mi oluyor çağ bitimlerinde?

 

Yoksa, "Jaguar" olarak adlandırılan bir gök cismi, yaklaşırken Güneş'in manyetik etkinliğini de ciddi biçimde etkiliyor mu?

 

Şu turuncumsu kırmızı soluk zemin üzerinde, siyah lekelere sahip görünümüyle betimlenen, bir kahverengi cüce olabilir mi bu?

 

Ha, son bir nokta. Bu, "kuşkucu" tayfası için değil, Sitchin'in "Marduk üzerindeki uygarlık" tezini benimseyen dostlar için: Marduk'un bir kahverengi cüce olması, onun üzerinde birilerinin yaşamasını olanaksız kılıyor belki ama bu tür gök cisimlerinin sıkça rastlanan uydularında yaşam olma olasılığını hiçbir biçimde etkilemiyor. Yani, bilemeyiz tabii ama "Anunnaki" ırkı diye bir şey varsa, bunun Marduk üzerinde değil, Marduk'un uydularından biri (ya da belki birkaçı) üzerinde olma olasılığı hiç de az değil."

 

 

 

Herkese sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ooo ateist ler evrimle başlar tabiğatla biter bir türlüde işiniçinden çıkamazlar, inançlı olanlarda öyle düpedüz inançlıdır allahı nerede aramak gerekir anlamaz dünyaya bir şey olmaz kuyruklu yıldız çarpıcak olsa allahtandır der. İkincisi biraz anlar allahı dünyanın etrafında arar, üçüncüsü daha bilgilidir dünyada kitap yazdıranları bırakır evrenin başlangıçından evvelki yaratanı arar bu kadar basit.

 

Kendine soru sormayan pratik ateistle Tanrının yerini insanlıkla dolduran pozitivist arasında farklı bir dünya vardır. Hangisi olursa olsun her Mutlak’a kesin bir hayır ile muhalefet eden egzistansiyalist ateizmle “insan için insanı üstün bir varlık” yapan ve tarihe meydan okuyan Marksist ateizm arasında da farklı bir dünya vardır.

 

Ateizm, yüksüz olmaktir. Eger sirtinizda inanc gibi agir yükler tasiyorsaniz, arastirdiginiz her sonuca dinden kopmamak kaydiyla yeni senaryolar üretme zahmetine katlanmak zorundasiniz demektir.

 

en çok zahmet çeken sizlersiniz, çünkü imkansızı araştırmaya çalışmak insan için çok ağır bir yüktür. neyseki Allah teala insana güç yetiremeyeceği bir sorumluluk yüklemez.. :excl:

 

Atesitlik; yahu ben dine mine inanmiyorum; bari ateist olayim denilecek bir sey degildir. Bu anlamda yola cikanlara ben de müthis gülerim.

Ama ateizme düsünce olarak biraz göz gezdirirseniz, her düsünce gibi kendine has sorumlulukllari oldugunu görürüz.

 

Bunlarin neler oldugu konusu bile ayri bir tartisma alanidir.

Yine de ip ucu vereyim. Gercek bir ateist, tüm dünyanin, tüm ezilenlerin; dil, din, irk, ülke ayirmadan huzur icinde ve asla ve asla savasmadan yasamalarinin yollarini aradigi icin yüklendigi sorumluluk farklidir. Bence cok yüksektir.

 

Dinlere baktigimizda, biribirlerini düsman gören kafir gören, farkli din mensuplarini, inanmayanlari, kafir ve münkirleri cehennemlik yapan bir zihniyette kuskuyla bakarim. en basitinden Islam alemi; hristiyan alemi diye bölünen bir dünya var. Ateistin böyle bir sorunu yok. ONUN ICIN EZEN VE EZILEN VARDIR.

Bu bir düsünce yapisidir.

Dinde kisinin sorumlilugu bireyseldir: her kes yaptigi ile yargilanir ya da ödüllenir. ibadetini yapar, icin de temiz se cennete girceginden emin bir sekilde bi kenara cekilir ölümü beklersin. Bakin arap ülkelerinin durumuna???

Her kesin secimi arastirmasi tercihi kendinindir.

 

Islam da osa, hristiyan da olsa, ATEIST, yoksulun cebine girdigine bakar, her ikisini de daha iyi nasil huzura kavustururum diye düsünür, ve bu ugurda savasir.

 

(bana kimse, rus devrimin örnek vermesin. Rusya asla ateist bir ülke degildi. Oradaki devrim Carliga karsi ayaklanmaydi. Sonralari bati emperyalizmine karsi güc olusturma gayesine dönüstü ve bloklasti. Hepsi budur. Kimse oranin komünist filan oldugunu da sanmasin :D )

 

Sözlerim kimseyi kizdiracagini ummuyorum arkadaslar, yalnizca kendi düsüncelerim ve arastirmalarim.

 

pozitivist-materyalist anlayışta güçlü olan hayatta kalır. İnsanın hayatta kalmak ve zevklerini tatmin etmek için mücadele etmesi ve savaşması gerekir. savaşmayan diğergamlık ve sevgi gösteren aciz ve korkaktır. İnsan dışındaki her şey insanın faydasınadır ve insan bunları istediği gibi tüketip tahrip etmekte özgürdür. ahiret yoktur, her şey bu dünyadadır, bu dünyada insan her fiilini tam ve özgür olarak icra etmelidir, insana haz, mutluluk ve fayda veren her şey meşrudur.

Neo-darwinizme göre her şey tesadüf ve evrimledir, insan da Allah'ın yarattığı en mükemmel varlık değil, evrim sonucu ve tesadüfen gelişmiş; hayattaki tek amacı var olmak için mücadele etmek olan bir varlığa dönüşmüştür. hayyata kalmanın tek ilkesi mücadele ve savaştır, az gelişmişe, zayıfa hayat hakkı yoktur..

 

"tanrı yoksa, artık ölmüşse her şey mübah, her şeye izin var demektir" Dostoyevski

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

insan da Allah'ın yarattığı en mükemmel varlık değil, evrim sonucu ve tesadüfen gelişmiş; hayattaki tek amacı var olmak için mücadele etmek olan bir varlığa dönüşmüştür. hayyata kalmanın tek ilkesi mücadele ve savaştır, az gelişmişe, zayıfa hayat hakkı yoktur..

 

 

Şu zihniyet nasıl savunulubailir akıl almaz bir durum...

 

İşin ilginç tarafı ise bu kafaya sahip kişilerin müslümanlara insanlığı öğretmeye kalkması... :):)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 hafta sonra...

Peygamberler ve kitapları benim için önemsiz;

gerçi Kuran’daki matriksler, smetriler, matematiksel anlam yüklenebilecek ifadeler insan yazması olmadığını destekliyor gibi ama benim için

 

Bak kardeşim eğer Allah inancın varsa bunuda anlayacaksındır.

Peygamber ve Kuran

 

sen bir evde oturoyorsun bir odada bir an bir ses işittin sonra fark ettinki bu kapının sesi o anda sana sorsa biri yada sen kendi içinde bu soruyu kendine yöneltsen desenki şuan şu kapıyı kim çaldı bi cevap alırmısın tabiki alamassın bileceğin tek şey şudur dışarda biri var onun da benim kapımı çalmaya gücü yeter onun dışında dediğin her şey ya tutar ya tutmaz sen bilemssin kapıyı öçalan sarışınmı esmermi kısamı uzunmu ama işte senin cevabın

 

ertesi gün bir arkaadşın gelse deseki senin kapını çalan şöyle biridir senden şunu şunu ister senin bir durumdan haber dar eder

 

Bakın kardeşlerim o gücünü sana gösteren Allah celle celalüdür o sana kendini anlatması içinde gönderdiği onun elçisidir kuranıdır yani seni senden haberdar için bir rahmet göndermiştir.Bu misal Hz. muhammed (sas) içinde geçerlidir.

 

 

bu sözler her tanrı tartışması olduğunda birkaçkez geçer mutlaka.ben bu insanların okulda ne öğrendiklerini anlamıyorum sadece din dersimi görüyorlar acaba hiç fizik kimya biyoloji felsefe matematik gibi ana dersleri ne yazıkki almamışlar heralde diyorum. bir şimşeğin nasıl oluştuğunu bir bebeğin nasıl doğduğunu hepimiz biliyoruz ve bir kuşun ötmesinden bir kelebeğin gelip birininomzuna konmasından tanrı çıkarmak fazlasıyla zorlama oluyor bence inanıyorsanız inanırsınız ama inanmayanlar sadece düşüğncelerinin ve mantıklarının peşinden gitmiştir bunu unutmayın ateistlik seçilmez aklınız sizi oraya iter.şimdi buna cinler şeytanlar aklınızı çeliyor diye cevap veren bile olur.keşke korkunuz bu kadar güçlü olmasaydı ve onun olmadığını düşünebilseydiniz.ben tanrının varlığının ve yokluğunun zaten kanıtlanamayacağını düşünüyorum.ne bilim yokluğunu kanıtlayabilir nede tanri şimşek kelebek göndererek varlığını.bu durumda düşünenler,şüphe edenler düşünmeye, inananlar düşünmemeye devam eder heralde

 

kardeşim hiç denecek kadar din dersi görüyorlar gördüklerinin hiç bir yerinde burda başkalarının aklıllarına takılan sorular yok ama kafalarda o sorular var.

 

Kardeşim sana gelince iyi hoş diyorsunda(buhususları tekrar tekrar dile getirdik ama yapılan hep kaçmak)

 

Kainattaki varlıklardan her birinin zat ve sıfat itibariyle sonsuz sayıdaki alternatiflerden sadece birine uygun halde bulunması onların bir yapana ihtiyacı olduğunun delilidir.Yani bir madde oluşurken çok farklı şeylerle madde nin oluşmaması varken neden madde oluşuyor bunu ona öğretn kim? Bir kelebek kozasından çıkar çıkmaz ona uçmayı öğreten kim? sana annenden süt emmeyi öğreten kim?

 

Bakın güzel kardeşlerim bir sanatın sanatkarı çocuğun babayı gerektirdiği gibi kainatın oluşuda elbet birKudreti bolu geektirir.

 

Şuan gördğümüz herşeyin kendinden vücudu yoktur.üzerinde gördüğünüz özellikler ona aitdeğildir.Çünkü o ne vucudunun nede özelliklerinin kaybolup gitmesine engel olamamaktadırlar.Ki bütün varlıklara ayrı özellikler verilmiştir ve bu özelliklerin değişimide yine bu varlıkların özelliğine uygun olarak oluşur.

Yani bir insan la bir biberin güneşten etkilenmesinin kendi içinde ayrılıkları vardır.

 

Şimdi ilk meyveleri ve ilk nimetleri düşünürsek aynı topraktan çımasına rağmen nasıl olduda bunlar farklı renk ve özelliklerde çıktı.Yani neden karpuzu yemeden sağutursun da patatesi kızartırsın veya haşlarsın.Yani bunlara bu özellikleri vren kim neden kızartınca ikiside farklı sonuçlar veriyor bunları ayırd eden kim?

 

bak kardeşim o dediklerin sebeplerdir senin kast ettiklerin

 

sebepler yaratıcı olamaz

 

1.elinde bir eczaneden hazırlanmış bir ilaç var ve bu ilaç o kadar hassa ki kullanılan bütün formüllerden büyük bir incelikle dozunun katılamasını gerektiriyor yani en ufak bir aşırı veya eksik doz da ilaç tamamlanamamaktadır yani işlevini gerçekleştirememektedir.

Peki ya bu ilacı kavanozlar yerine getire bilirmi yani onları yanlız bırakıp dışarı çıkıtğınızda bir rüzgar çıkıpta onlardan bir madde yapbilirmi ki siz Allah ı kabu etmediğiniz için o rüzgarda kendiliğinden öıkıyo tabi

neyse elbette böyle bir ilacın yapılması ne akla ne bilime hiç bir şeye uymaz.

 

2.Bir canlının meydana gelmesi Allah 'a verilmeyip sebeplere verildiği taktirde kainatın pek çok element ile alakalı olan bu canlının bütün atomlarının kainattaki diğer bütün atomlar tarafından işbirliği içerisinde meydana getirildiği ortaya çıkmaktadır bu da aklen mümkün değildir çünkü bir çok bir birine zıt atomlar içermektedirler.Yani küçücük bir sineğin aypısında dahi zıt atomlar vardır bu kadr hassas olan canlıda sebeblerin öyle böyle derken bir araya gelipte canlıyı oluşturmasını düşünmek aklın ürünüdeğildir.Bunu yapan kim dedki kim tabiki Allah zülcelaldir.

 

3.Cansız ve şuursuz olan sebeplerin sonsuz sayıda ihtimal varkenbunların içinden sadece bir tanesini seçmesi ve bu kainatı yaratması elbette aklen imkansızdır.

 

allah mallah yok ya

hani gören var mı?

 

 

bak kardeşim sen bir ağaca sadece bakasan gördüğün nedir?

bir ağaç gördüğün

peki yi bu mevzuya aklını da katsan göreceğin nedir?

o bir ağaçtır ve maddedir ve mutlaka çeşitli sebeplerle oluşması gerekir

peki ya hem gözünle bakıp hem aklını kullanıp hemde düşünce dünyanda bunu bir sonuca bağlama yeteneğini kullanırsan ne olur

hem ağacı görürsün hem onu n sebebi olan tohunu hemede o tohumu mutlaka buna yetecek birinin tohumu atması gereği

işte adını öne sürmekle olmuyor iş onu kullanmakta

rabbinin apaçık delillerini görmüyormusun

 

bak kardeşim bilim henüz gelişmeden insanlar düşünceyi biliyorlardı aynı zamnda beyininde farkındalardı

ancak bunun mahiyetini bilmiyorlardı ya ni senin gibi çeşitli araçları kullanarak beynini göremiyordu.

Ama olduğunu biliyordu çünkü kudreti ortadaydı.Allahın da kudreti ortada dır.Yaratılmışların mahiyetini kavrayamayan nasıl olurda

Yaratanın mahiyetini kavaraya bilir.

 

Allahı inkar eden kendini inkar etmiştir.

 

Hala inkar edenlernmi olacaksınız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ben bu insanların okulda ne öğrendiklerini anlamıyorum sadece din dersimi görüyorlar acaba hiç fizik kimya biyoloji felsefe matematik gibi ana dersleri ne yazıkki almamışlar heralde diyorum. bir şimşeğin nasıl oluştuğunu bir bebeğin nasıl doğduğunu hepimiz biliyoruz ve bir kuşun ötmesinden bir kelebeğin gelip birininomzuna konmasından tanrı çıkarmak fazlasıyla zorlama oluyor bence inanıyorsanız inanırsınız ama inanmayanlar sadece düşüğncelerinin ve mantıklarının peşinden gitmiştir bunu unutmayın ateistlik seçilmez aklınız sizi oraya iter.şimdi buna cinler şeytanlar aklınızı çeliyor diye cevap veren bile olur.keşke korkunuz bu kadar güçlü olmasaydı ve onun olmadığını düşünebilseydiniz.ben tanrının varlığının ve yokluğunun zaten kanıtlanamayacağını düşünüyorum.ne bilim yokluğunu kanıtlayabilir nede tanri şimşek kelebek göndererek varlığını.bu durumda düşünenler,şüphe edenler düşünmeye, inananlar düşünmemeye devam eder heralde

 

 

 

 

demiş

 

kelebegide bebegide allah yaratmıştır insanların aç gozlulugu;herşeyi tamamen görmek istemeleri allah o şeyleri gonderiyor ve biz umursamaz davranıyoruz(kendi adıma söylemiyorum)halbüki aslında biz binlerce kez allahın varlıgına delil gördük şu an gordugumuz herşeyi allah yarattı(ayrıca tanrı deil allah diyelim hrıstiyanlar tanrı der)eger allah yoksa(ben inanıyorum allaha)seni kim yarattı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

insan da Allah'ın yarattığı en mükemmel varlık değil, evrim sonucu ve tesadüfen gelişmiş; hayattaki tek amacı var olmak için mücadele etmek olan bir varlığa dönüşmüştür. hayyata kalmanın tek ilkesi mücadele ve savaştır, az gelişmişe, zayıfa hayat hakkı yoktur

 

demiş biz hayvan mıyız ki yaşam için savaşalım mücadele edelim tek amacımız bumu eger sence oyleyse sende sorun var

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

### ONU ANLAMAK ###

 

Algısallık insanda küçükten büyüğe doğru...

Hep ama her zaman küçük insan büyük olma ve büyüklenme ve daha çokların peşinde olmuş bu güne kadar.

Hep ama her zaman "-" den "+" ya bir dönüşün ve arzunun içinde olmuş...

Yıllarca sosyal yaşantısını,kariyerini,varlığını,kültürünü ve en önemlisi teknolojisini bile artırmaya va daha çok,en çok ve en büyük yapma çabası içerisine girmiştir...

Şöyle bir düşünüyorumda insan ne kadar yanılgı içerisinde. Şimdi kafamdan bir geri dönüş ile büyükten küçüğe bir yolculuğa çıkıyorum.

 

Sonsuzluktan evren'e,

Evrenden Güneş sistemine,

Güneş sisteminden Dünya'ya,

Dünyadan ülkeme,

Ülkemden şehrime,

Şehrimden ilçeme,

İlçemden evime,

Evimden bedenime,

Bedenimden organlarıma,

Organlarımdan hücrelerime,

Hücrelerimden yapıtaşlarım DNA'larıma,

DNA'larımdan atomlarıma,

Atomlarımdan Elektronlarıma,

Elektronlarımdan Nötron ve Protonlarıma,

Nötron ve Protonlarımdan Esirime,

Esirimden Kozmik Partiküllerime......

 

Sonrası....

Sonrası nedir diye sordum kendime,

Sonrası irade ama sonsuz,

Sonrası akıl ama sınırsız.

Sonrası küçük(!) ama etkili,

Asıl olan O...

Asıl olan Onun iradesi...

Asıl olan Onun seçimi...

Ben mi?

Sadece seçim yapan bir tiyatro oyuncusuyum...

Ben sadece seçerim,uygularım ve sonuca katlanırım....

 

(Öz,kulunu yakmaz kul yakarsa kendini yakar...)

 

Ben yakarsam kendimi yakarım.

Sahibim beni yakmaz ki!

 

Enel HAK!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Peygamberler ve kitapları benim için önemsiz;

gerçi Kuran’daki matriksler, smetriler, matematiksel anlam yüklenebilecek ifadeler insan yazması olmadığını destekliyor gibi ama benim için Allah’ın varlığı yeterli.

“Canım onu da o zamanın matematikçileri filan yapmıştır” denilebilir.

Mesela, Kamer (Ay) suresinde dünya ve ay kelimeleri arasında 114 tane kelime var, o zamanki matematikçiler uzayda Ay ve Dünya’nın arasına tam 114 tane Ay sığdığını hesaplamışlar mıdır? Üstelik bu bir tesadüfse neden Kamer suresinde? Tabi bildiğim kadarıyla bunun gibi onlarca şaşırtıcı ayrıntı keşfedildi Kuran’da.

Uzaylılar bizi yarattılarsa iyi birer bilgisayar programcıları mı?

İki seçenek var:

1. Tanrı yoktur

2. Tanrı vardır

Birinciyi bilimsel olarak ispatlayabiliyoruz,

ama ikinciyi, yani yokluğunu ispatlayamıyoruz.

İkisinin de yükü %50.

Pozitif mi negatif mi sen seçersin,

ben varlığını ve sonsuzluğu seçiyorum,

hiçliği ve karamsarlığı değil.

“Uzaylılar varsa onların tanrısı kim” sorusu da beklemede.

Bizim başlangıcımıza uzaydan bir şeyler start verdiyse

onların başlangıcına kim start verdi?

Bu böööyle zincir olur uzar.

Zincirin en sonunda en güçlü olan vardır, değil mi? Biz ona tanrı diyoruz.

Uzaylıları hiç araya sokmadan ben direkt insanla Allah ilişkisi var diyorum.

İşte; insanın aklı çözmeye yetmiyor. Nasıl karıncanın bir matematik problemini çözmesi imkansızsa bu da böyle bir şey. Donanımımız eksik, bir duyu organı sonradan eklenecek, belki de bunu bedenimizin kapasitesi engelliyor. Kafesten çıkınca o yolla tanrıyı da hissedeceğiz bir şekilde ama nedir o sırrr? Gözü olmayan mikroorganizmaların nasıl görme duyusundan haberi yoksa bizim de yok o imkanımız.

Kafese (vücudumuza) girmeden önce beş duyunun nasıl bir şey olduğu hakkında zerre kadar fikrimiz var mıydı?

Çıktıktan (öldükten) sonrası için de imkansızı düşünmüyorum.

Öldükten sonra algılamanın biçimi sırdır, doğmadan önce beş duyunun nasıl sır olduğu gibi.

Gerçi tenin bize geri verileceği açıkça yazıyor,

tekrar organik vücutlara bürünecekmişiz ama bu bir simge olabilir.

Aa nasıl, tıraş makinemiz olcak mı, kıllar nolcak?

Değil mi ama. Cehennem ateşi de çöldeki Arapları korkutmak için bir simge olabilir.

Evet, soğuk da gayet işkence edebilir insana.

Eskimolara peygamber gönderildiyse onlara da cehennem sıvı nitrojen gibi anlatılmış olabilir.

Bunlar hiçbir zaman bilimsellik kazanamayacak,

çünkü bu bir sınav.

Ama öğretmenin öğrencilere resmen kopya vermesi gibi tanrı da insanlara sınavda kopyalar veriyor; mesela küçük mucizeler.

Ne o küçük mucizeler?

Belki Kuran’daki matematik mucizeler, belki fiziksel-kimyasal izahı yapılamayan ağaç gövdelerinde ya da yarılmış kayaların bünyesinde rastlanan “Allah” vb yazılar.

Ama kesinlikle tsunami örneğindeki gibi adi örnekler değil!

Ay bayılacam tefekkür mü ediyoruz!

Evrim de artık bir fen yasasıdır ve Allah’ın sanatının adıdır, evrimi her zaman överim.

Masaldaki peri gibi pıt diye yaratmamıştır Tanrı evreni. Bence

uzuun eşsiz bir sanatsal zincir.

Elbette Allah için yüz milyar yıl-yüz milyar salise farksız.

Onun atomları olmadığı için zaman korkusu da (yetiştiremicem endişesi) yok,

ÇAKTIN MI KOFTİYİ?

Kuran’da bir ayet var: "insanlar sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, ama onlara her sırrı da anlatacak değiliz!"

Ama en güzelini benim adamım söylüyo, Fuzûlî:

"Aşk imiş her ne varsa alemde, bilim bir kıyl-u kâl imiş (laf kırıntısıymış) Bu aşk tabiki Allah aşkı, konu kapanmamıştır.

Toplumlarda allahın adı bir çok şekilde anılır ki tanrı der kimi la der kimi yaratan der yani hepsi tanrı benim tanrı hakkındaki görüşüm şudur eski insanlar bilirsiniz kimi güneşe taparlarmış kimi suya kimi ateşe kimi havaya kimi yiyeceklere taparmış aslında o zamanın insanı inanıyormuş ama parca parca inanıyorlarmış aslında bu tapılanların tamamının bu günkü adı tanrı yani su olmadan yaşanmaz hava olmadan yaşanmaz güneş olmadan yaşanmaz ve eskiler neye ihtiyacları olduysa onu bulunca ve canı kurtulunca ona tapmış düşünün siz cöldesiniz su yok tam ölüyorsunuz ve karşınıza su cıkıyor ve diyosunuz bu benim tanrım beni kurtardı diyosunuz işte tanrı evrenin tabiatın ta kendisi yoksa biryerlerde seni gözetleyen bir obje degil okuyum düşünceni yazarsan sevinirim

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

benim kısa ve öz bi sorum olacak bilen varsa demicem ama mantıklı bi açıklaması olan bir arkadaş cvp verirse sevinirim okadar..

 

Allah bizi dünyaya gönderirken neden "dünyaya gitmek istermisin diye sormamış ? " ben gelmek istemiyorum belki ?

 

Hiç insan tiyatro okurken biyonükleer bir sınava tabi tutulurmu ? istemedigimiz bir sınava sokulmak sizce cayiz mi ? ben çok merak ediyorum mantıklı bişey söylicek arkadaşada şimdiden çok minnetar olacağımı belirteyim.

 

teşekkürler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

benim kısa ve öz bi sorum olacak bilen varsa demicem ama mantıklı bi açıklaması olan bir arkadaş cvp verirse sevinirim okadar..

 

Allah bizi dünyaya gönderirken neden "dünyaya gitmek istermisin diye sormamış ? " ben gelmek istemiyorum belki ?

 

Hiç insan tiyatro okurken biyonükleer bir sınava tabi tutulurmu ? istemedigimiz bir sınava sokulmak sizce cayiz mi ? ben çok merak ediyorum mantıklı bişey söylicek arkadaşada şimdiden çok minnetar olacağımı belirteyim.

 

teşekkürler..

İslam Felsefesinde "Kal'ü Bela" denilen bir inanış var.

Allah, Adem'i yaratır ve sonra onun neslinden gelecek olan tüm insanlığı birden yaratıp karşısına alır ve "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" der.

İnsanlar da "Sen bizim Rabbimizsin; inanıyoruz ve tasdik ediyoruz" derler.

Bu bir anlaşma niteliğindedir.

 

Benim bildiğim kadarıyla bu olay Kur'an-da geçmiyor.

Ama İslam mantığı bunun üzerine kurulmuş gibi duruyor.

Yani Allah, insanlara, önce bir anlaşma niteliğinde kendisini bildiriyor, kabul ettiriyor.

Sonra insanlar yeryüzüne geldiklerinde/doğduklarında bu gerçeği (ki İslama göre) yeniden anlamaya geliyor.

İslama göre insanların doğuştan Müslüman olarak doğuyor olması da bu düşünceden kaynaklı büyük olasılıkla.

Daha sonra insanlar Müslüman kalarak ya o sözleşmeye tabi oluyorlar; ya da Müslümanlığı öğrenmeyerek/başka din seçerek o antlaşmayı bozuyorlar.

İslam'ın "Sınav" mantığı da buradan hareket ediyor aslında; ki bu benim İslam algım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

A'RAF - 172

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).

 

Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

 

Amenna ve saddakna.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...
UZAYLILARDAN VAHİYLER !!!

November 5 2004 at 11:40 AM

No score for this post KAHIN (no login)

 

--------------------------------------------------------------------------------

ALINTI

 

 

Kuran bilindiği gibi Arabistana indi/indirildi. Ve ayetler o koşuldaki insan baz alınarak ayarlandı.O zamanki arabistan erkeği; İçkiye ve kadına düşkün, suya muhtaç olarak yaşıyordu.Okur yazar neredeyse yoktu. Cahil bir toplum ve zorba bir halktı Araplar.Bunlar nasıl yola getirilebilinirdi. Düşünüldü taşınıldı ve kutsal bir kitap indirilecek ve saf/temiz kapli biri aracıyla insanlara sunulacaktı. Amaç o toplumun bilinçlenmesi, adam gibi adam olmalarını sağlamaktı. Zaten gelen ilk emir de OKU oldu. Diğer ayetlerde amaca yönelik olarak indiriliyor ve insanlara öğretiliyordu. Allah'a ibadet ederlerse karşılığında cennetle mükafatlandırılacaklardı. Ne mi vardı cennette? Büyük vahalar, şaraptan ırmaklar, göhüsleri yeni tomurcuklanmış iri gözlü huriler. Ayrıca her erkek 4 kadın alabilecekti. İnsanlara, suyuna göre şerbet veriliyordu. İbadetlerini yerine getirirlerse cennetle mükafatlandırılacaklardı. Ya yapmazlarsa ne olacaktı? Bu da düşünülmüştü. İnsanların en zayıf noktası olan KORKU'dan yararlanıldı. İnsanlar ateşten korkuyordu. Ve hemen bir cehennem senaryosu hazırlandı. Eğer Allaha ibadet etmez, onun gönlünü hoş etmezlerse ateşe atılıp cayır cayır yanacakları bildirildi. Bu seferde Cezayla sonuca vardılar. Ödül-Ceza sistemi çok işe yaradı. Ve insanlar amaca yönelik çalışmaya başladılar. Peki bu varlıkların amaçları neydi, insanlardan ne istiyorlardı. Amaçları dünyayı istila etmek ya da insan soyunu tüketmek değil, aksine onlara yardım etmekti. Ama kendilerini de gösteremezlerdi. Bilinçsizlikleri dolayısıyla bazıları korkudan ölür, bazıları delirir ve ya onlara saldırabilirlerdi. Amaç ''din'' dedikleri bu öğretiyle insanları, kıyamet dedikleri döneme kadar bilinçlendirmek, sonra da onlarla kucaklaşmaktı. Daha önce de bu ödül-ceza sistemini kullanmış ama zamanla insanlar, o yoldan çıkmışlardı. Bunun üzerine tekrar tekrar peygamberler gönderdiler. Ancak dünyanın hangi bölgesine peygamber gönderildiyse ya öldürüldü, ya işkenceye maruz kaldı ya da deli olarak lanse edildi. Nihayetinde buna bir son vermeyi ve adına İslam dedikleri, koşullara göre biraz değiştirilmiş ancak amaca uygun olması için daha önceki dinlerde geçen Ödül/Ceza sistemi yine devreye alınarak, yeni din meydana getirildi. Herşey yine usule uygun devam ediyordu. Ne var ki insanlar yine sapıtmaya devam ettiler. Fikir ayrılıklarına düştüler. Böylece meshepler doğdu. Artık insanlara vaat edilen güne kadar karışılmayacaktı. Bu gün: Kıyamet Günüydü. Bilinçlenemeyen (uyanamayan), Koşulsuz Sevgiyi hissedemeyen varlıklar, doğal felaketlerle yok edilecek geri kalanlarla yola devam edilecekti. Kıyametin olabilmesi içinde işi şansa bırakmadılar ve Marduk denen gezegeni taa binlerce yıl önceden güneş sistemimizin yörüngesine oturttular. Manyetik alan kutuplarını değiştirerek bu sürece daha çabuk adepte olmamızı sağladılar. İnsanlık,Kıyamette evrenlere açılacak, kendi kabuğunu kırıp yola devam edecek. İşte bu kıyamet denen zamana gelmiş bulunmaktayız. Bilim adamlarımız manyetik kutupların değiştiğini (güneşin batıdan doğup, doğudan battığı kehanetinin gerçekleştiği anlamına geliyor bu.) bildirdiler. 1 Nisan 2004 de NASA'nın yapmış olduğu bildiriye göre de Jüpiterin arkasında giderek yaklaşan bir gezegenin olduğu resmen açıklandı. Mayalara göre; 23 aralık 2012 de Marduk, Jüpiter ve Mars arasından geçecek ve cekim farklılığından dolayı dünyada felaketler meydana gelecek.

 

ALINTI

 

 

Bu olaylarında başlangıcı acaba insanların çok daha önceden, çok gelişmiş olmaları olabilirmi? Bu konuyla ilgi bir yazı buldum başka bir yerde ve sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

 

((ALINTI))

 

 

 

Bir ayette geçen şu kelimeyi bir çok alimler titizlikle incelemiştir... "...Göklerde ve yerde yaşayan herşey O'nun (Allah'ın)'dur."

 

Bu ayette geçen "göklerden" kasıt uzaydaki gezegenlerdir... Ve bu gezegenlerde çeşitli yaşamlardan bahsedilmektedir...

 

Peki uzaylılar Dünya'ya gerçekten geldiler mi?

 

Hz Nuh zamanında bilindiği üzere büyük bir tufan olmuştur... Bu büyük Tufan'dan önce Allah (c.c) Hz Nuh'a büyük bir felaketin olacağını bildirmiş ve buna göre önlem almasını istemiştir. Bu önlem Hz Nuh'u büyük bir gemi inşasına yöneltmiştir...

 

Peki bu Tufan hangi sebeple ortaya çıkmıştır?

 

Bir çok eski uygarlıklar yaklaşık 10.000 ile 20.000 yıl önce büyük bir felaketin olduğunu yazmışlar ve bu büyük felaketi şöyle açıklamışlardır;

 

Mayalar: Mayalar Marduk gezegeninin Geçmişte yani 10 ile 20 bin yıl önceki bu olayın baş sebebi olarak görmektedir... Onların bilgisine göre Marduk gezegeni, Dünya'ya teyet geçtiği için Dünya'nın dengesi bozularak tüm olan kara parçası bozularak bir çok kara parçasına ayrılmış, Dünya sulara gömüldü... Sular çekildiğinde ise kara parçaları ortaya tekrar çıktı...

 

Bu olay tıpkı Nuh Tufanı'nda olduğu gibi anlatılmıştır... Nuh Tufanı olmadan önce Dünya üzerinde bu kadar büyük bir değişim asla olmamıştır... Kavimler helak oldu ama sadece onların yok olmasını ilgilendiriyordu... Ama Nuh Tufanı ile tüm Dünya sular altında kalarak yok olmuş sular geri çekildiğinde ise Nuh'un gemisi Ağrı Dağı civarında karaya oturduğu sanılmaktadır...

 

Yani Maya uygarlığı'nın bu görüşü Nuh Tufanı'nı kanıtlar niteliktedir... Peki onların bu hesaplamarı nasıl olmuştur?

 

Bu bilgileri hesaplamak için astronomi bilgisine ve uzayı iyi araştırma sonucu bu bilgilere ulaşılabilir... Zaten Maya Uygarlığı'nda uzayı incelemek için Kuleler yapılmış ve gözlem evleri kurulmuştur... Bu teknolojiyle bu bilgilere ulaşmak tabiki zor... Peki uzayı nasıl araştırdılar ve günümüzde de böyle bir felaketin olacağını masıl 10 bin yıl önce tahmin ettiler?

 

Böyle bir bilgiyi ancak uzayın derinliklerinde yapılan araştırmalar ya da geçmişten kalan bilgiler sağlayabilir... Mayalar'ın Nuh Tufanı'nı ilgilendiren açıklamaları ise onlardan önce olduğu için bu bilgileri geçmişte yaşayan gelişmiş bir halktan kalan bilgiler apaçık görülmektedir...

 

Bu halk Nuh Tufanı ile yok olan Atlantisliler mi?

 

Bir başka uygarlık olan Sümer Uygarlığı ise bu gerçeği;

 

Sümer Uygarlığı: Sümer Uygarlığı bu gerçeği tıpkı Mayalar gibi anlatmaktadır...

 

Uzak Doğu'da olan Hint Efsanesine göre uzaylılar ve dünyalılar arasında büyük bir savaş yaşanmıştır... Efsanede bu savaşta kullanılan Nükleer silahlardan bahsedilmektedir..

 

Günümüze geldiğimizde Prof. Hernandez'in ufolarla konuştuğu iddası 1970'li yılları sarsmıştır... Ve buna kendi ülkesi olsun kimse inanmıyordu... Fakat Hernandez esrarengiz bir şekilde kaybolmasıyla Amerikan Örgütü olan FBI geniş çapta araştırması sonucu Hernandez'in iddalarının doğru olduğu kanısına vardı...

 

Bulduğu bir çok ses kayıtları ve 100'lerce sayfalık döküman bunu kanıtlıyordu... Bu dökümanlarda peki ne yazıyordu?

 

Bu dökümanlarda Hernandez kadın kılığına girmiş Lya adlı bir ufolu ile konuşmaktadır... Lya kayıp şehir Atlantis'in nasıl yok olduğuna dair bilgiler vermektedir...

 

Lya: " Atlantisliler çok gelişmiştiler... Bir çok uygarlığı gelişmişlikleri sayesinde köle gibi kullanıyor ve onlara zarar veriyorlardı. Bir gün bir silah keşfettiler. Bu silah nükleer özellikte olup bir sesle bile harekete geçebilen ve o sesi takip edip yok eden bir silahtı... Bu silah cismin atomlarını yok eden, bir gezegene sıkıldığında gezegeni yörüngesinden çıkarabilecek güçteydi... Bir gün sınırları aşıp yaşadığımız Marduk gezegenine hedef alarak silahı ateşlediler... Gezegenizmiz bir süre yörüngesine oturamadı... Bizler bu silahı kullanmamaları için önceden uyarmıştık ama dinlemeyerek sınırı aştılar... Artık savaş kaçınılmazdı... Atlantislilerle 1 yıl süren zorlu bir savaş yaptık... Aama onlar yine akıllanmadı ve bizleri yok etmek için tekrar silahı kullanacaklardı... Marduk gezegeninde yaşayan bilim adamları tarafından geliştirilen bir nükleer silah ile Atlantis'i vurmayı planladık ve vurduk... Atlantis ikiye yarılarak sular altında kaldı. Ve diğer uygarlıklar bu yüzden etkilenip tüm dünya sular altında kaldı..."

 

Bu bilgiler uzak doğuda efsaneleşen Hint Efsanesi ile birebir uyuşmaktadır...

 

Ve ayrıca tüm bilgilerin ortak noktası Marduk gezegeninden gelen felaketi işaret ediyor ve bir tufan sonucu tüm dünyada köklü değişimler olduğu yönünde...

 

BU bilgilerin hem uzak doğuda hem Türkiye coğrafyasında hemde amerikada aynı anlamlar taşıması bir tesadüf olamazdı...

 

Ve bu bilgiler kayıp şehir olan Atlantis'in Platon'un dediği gibi çok gelişmiş olduğunu bir tufan ile yok olduğunu Atlantis yüzünden Uzaylılar ile savaşıldığını doğrular niteliktedir.

 

Bu bilgilerin ortak yok oluş senaryoları hep aynı tufana işaret etmektedir...

 

Sonuç olarak Atlantisliler ile uzaylılar savaşmış ve Atlantisliler Marduk Gezegeninden gelen felaket ile Nuh Tufanı sonucu yok olmuştur.

 

Yorumalrın Cevapları:

 

Not: Lütfen Okuyunuz

 

Arkadaşlar ben bu yazımda uzayda yaşamın olacağına dikkat çektim.. Şura suresinin 4. ayetin kerimesinde "Yerde ve göklerde yaşayan herşey O'nundur.." cümlesi geçer... Fizik ötesi ani buna melekler de dahil farklı boyutta ve göremeyeceğimiz düzeyde yaşar... Allah bu ayetin devamında meleklerden bahsediyor... Dikkat ederseniz "O'nundur" demsesinden sonrabir nokta var ve buda o cümlenin bittiğini gösterir... Ayetin devamında ise Meleklerin Allah için şükretmesinden bahseder onların göklerde yani uzayla yaşadığından değil... Yaşam insanoğlu, cinler ve bu göklerde yaşayan ölümlülere verilen, süreli ve bitecek olan kelimeyi ifade eder...

 

Ve bazı arkadaşlar o kadar aktarmama rağmen Şura Suresi'nin 4. ayetinin göklerde yaşayanların melekler olduğunu savunuyor hala... Buradaki gök kelimesi bir çok surede bir çok farklı anlamda kullanılmıştır...

 

Kıyametin kopmasından bahseden ayetlerde "Göğün yarıralar dünyaya yıldızların yağmur gibi yağmasından bahsetmektedir" Buradaki anlamıyla gök uzaydır... Göğün yarılması ise uzayın dengesinin bozulması, tüm gezegenlerin yörüngesinden çıkarak çarpışması sonucu dünyaya parçalarının yağmasını ifade etmektedir...

 

Görüldüğü üzere "gök" kelimesi farklı anlamlarda kullanılabiliyor ve bunu anlamak için yorumları yüzeysel değil daha derin anlamak gerekir...

 

Ve burada atlantislilerin yok oluşunun Hz Nuh zamanına rast gelme olasılığını eski uygarlıkların bahsettiği ve Nuh tufanı ile benzerliği yönüyle ele almandan kaynaklanıyor ve bu bilgilerin farklı toplumlarca söylenmesi ve bu bilgilerin de aynı olma özelliği bilgilerin tesadüf olamayacağını göstermektedir... Saygılarımla

 

 

****

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen IMiXIProduction Mesajı Göster

Bİ kere BURDANDA ANLIYORUZ

OKU ALEMLERİN RABBI ALLAH İÇİN OKU

burada alemlerin diyor tek bir alem olsaydı dünyadaki insanlar alemlerin dediği için biz ve başka alemler bunuda konuşmana eklersen sevinirim

Anlamıyorlar... Gök kelimesinin de bir çok surede bir çok anlamlara geldiğini anlatmaya çalıştım... Burada da güzel bir ayeti görüyoruz... "Alemler"... Tek bir alem olsaydı alem veya dünya diyebilirdi... Ama çoğul ve her ayette alemden söz edilirken alemler kullanılmıştır... Bu da başka alemlerin olduğunun apaçık göstergesidir..

 

Ben yine tekrar ediyorum... Uzaylı başlığı yanlış oldu... Başka gezegenlerde yaşamın olabileceğini ben bu yazımda anlatmaya çalıştım...

 

Tabi en doğrusunu Allah bilir...

 

 

1.)

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen burak84 Mesajı Göster

20 bin yıl önce insanlar ilkel araç-gereçlerle yaşamını sürdürürken, teknolojik uzaylılardan söz etmek biraz saçma geliyor ışık hızıyla süratlenen uzay gemileri ? 15-20bin yıl önce ?

20000 yıl önce insanlar ilkel değildi... Bu evrim saçlamasından türetilen bir takım düşüncelerdir... Bir takım belgelerde Atlantisten bahsedilir...

 

Atlantis uygarlığının çok gelişmiş olduğunu ilk olarak Platon ortaya tam anlamıyla koymaktadır... Bu düşüncesini eski bir uygarlık olan Mayalar'ın söylediği bilgilerdi...

 

İlerleyen zamanda Hint Efsanesinde de gelişmiş bir uygarlığın uzaylılarla savaştığı söylenmektedir... Bu iki bilgilerin ortak noktası uzaydan gelen bir felaket...

 

Bu efsane Avrupa'da tercüme edildikten sonra bu bilgilerin olası olduğu kanatine varıldı...

 

Amerikadaki Prof. Hernandez'in kayboluşundan sonra çıkan ve bu Amerikan Hükümeti tarafından onaylanan uzaylılarla konuştuğu ses kayıtları ve yazılı dökümanlarda da Atlantis'ten resmen söz edilmiş ve bu Uygarlığın yok oluş sebebleri resmen ortaya serilmiştir...

 

Peki bu olay neden Nuh Tufanı ile ilgili?

 

Çünkü tüm anlatılan bilgilerde dünyanın yerle bir olduğu, tek kara parçasının parçalandığı ve dünya sular altında kaldığı ve bu sular çekildiğinde karaların meydana çıktığı tüm kaynaklarda ortak birleşilen görüş...

 

Bu olay tıpkı Nuh Tufanındaki gibi cereyan etmiştir... Allah (c.c) Hz Nuh'a önceden gelecek bir felaketi haber vermesi (ve burası çok önemli), ve günümüz teknolojisiyle bile zor yapılacak devasal bir gemi inşa etmesi kullanılan teknolojinin büyüklüğünü gözler önüne sermektedir...

 

Atlantis Uygarlığı'da büyük teknolojiye sahipti... (Görüldüğü üzere bu olay tahminen 20.000 yıl öncesinde olmasına karşı ilkelliğin olmadığına en büyük kanıt...)

 

Nuh Tufanı ise yazılarda belirtildiği gibi Dünyanın her yeri büyük sular altında kalmış ve sular çekildiğinde bugünkü kıtalar meydana çıkmıştır...

 

İşte tüm bu kanıtlarla Atlantis Uygarlığı Nuh Tufanı sonucunda yok olmuş ve ilkelliğin olmadığı apaçık ortaya bu bilgiler sayesinde çıkmıştır...

 

2.)

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen sparrow81 Mesajı Göster

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O, yücedir, büyüktür.

 

 

Neredeyse gökler onların Allah'a ortak koşmaları karşısında tepelerinden çatlayacaklar. Melekler, Rab'lerini hamd ile tesbih ederler, yerdekiler için bağışlanma dilerler. İyi bilinki Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir

allahtan başka dost edinenleri allah gözetmektedir

 

şeklinde devam ediyor bu ayet burda bahsedilen şey o değil yada bana göre değil

kendin çok güzel bahsetmişsin... Dediğim gibi gök kelimesi Kur'an ayetlerinde çeşitli surelerde kullanılmış ve kullanıldığı surelerde çeşitli anlamlar kazanmıştır...

 

"Gök yarılacak ve yıldızlar yağmur gibi yağacaktır" bu ayette de gök kelimesi kullanılmış ve yıldızdan bahsedilmiştir... Gök yarılması uzaydır... Uzayın çeşitli nedenlerle düzeninin bozulmasıyla tüm gezegenlerin,yıldızların çarpışıp yok olarak dünyaya yağmasından bahsedilmiştir...

 

En birinci ayetimizde "...Göklerde ve yerlerde ne varsa hepsi O'nundur." Burada gök terimi üzerinde yaşayan bir varlığına işaret etmektedir... Çünkü gök kelimesi aynı zamanda uzaydaki gezegenlerin üzerinde yaşayan canlılar olarak nitelik kazanmaktadır... Çünkü "...yaşayan herşer..." bir yaşamdan ve yaşayan canlılardan bahsetmektedir ki ayette tekil yani sadece bizden değil çoğul olarak biz dışındaki varlıklara dikkat çekilmektedir...

 

Bu yüzden yaşam diğer gezegenlerde vardır... Tabi en doğrusunu Allah bilir...

 

3.)

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen DRoWLinG Mesajı Göster

Olabilir gerçekden.

Tüm kanıtlar, yazılan yazılar ve Kur'an da geçen ayetller bu Nuh Tufanında yok olan kavmin Atlantislilere işaret etmektedir..

 

Ve buradan başka sonuç da ilkel yaşamın olmayışı ve geçmişte teknolojinin en üst safhada olduğunun ve Hz Nuh'un 10.000 ile 20.000 sene önce yaşadığında kanıtı olabilir

 

Tabi En Dğrusunu Allah Bilir...

 

4.)

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen Moonboy Mesajı Göster

ne kilidi, herkes istediğini yazar sanane, ne sansür istiyosun

 

yanlışsa sende konu aç doğrusunu savun!!!!!!!!!!!

desteğin için çok teşekkürler... bir kilit ile o kadar bilgilerimi ve bu bilgilere yoğunlaşmamı çöpe atacaklar... Ben burada doğruyum demiyorum... Yazımda yazdığı gibi bir takım delillerle ayeti karşılaştırıp bu ayetle delillerin uyuştuğundan bahsediyorum...

 

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen [b

TheJackaLiouS[/b];26194637]

Bence tamamen yanlış bir bilgi.Ayetde Göklerden bahsediyor yanı dedıgın gibi gezegenlerden çeşitli yaşamdan bahsetmiyor.Ve bu konu National Geographic kanalına çıktı ve kesin bişey söyliyemediler. Başlık ve bilgiler çok yanlış.Kilit lütfen.Herkez yanlış sizmi doğrusunuz?

lütfen yazımı dikkatlice okuyunuz... sakın moderatörler burada tartışma çıkardığımzı sanmasın...

 

ben fikrimi özgürce ifade ettim... National 'a bu konu çıkmış... Bu ayetten mi bahsettiler? Ben bu programı kaçırmışım demekiki...

 

yazımda bir çok uygarlığın bu konu hakkındaki görüşleri var ve hepsi birbirinin tamamlayıcısı...

 

Ve ayette göklerden bahsediyor... yine diyorum "gök" kelimesi bir çok ayette bir çok anlamda kullanılmışdır... Dünyanın varoluşuna ilişkin ayetlerde de "gök" kelimesi sıklıkla söylenir... buradaki gök uzaydır... aynı zamanda kıyamet alametlerinden bahseden ayetlerde "göğün yarılması ve yıldızların yağmur gibi dökülmesi"nden bahsetmektedir...

 

Buradaki manası ise uzayın dengesinin bozularak tüm gezegenlerin ve yıldızların çarpışması ve bu çarpışmadaki parçarın dünyaya yağmur gibi yağmasıdır...

 

Görüldüğü gibi "gök" kelimesi sadece bir anlamda değil... lütfen bunu araştırın ve öyle yazın...

 

5.)

Alıntı:

Gerçek Mesajı Gönderen TIT4Nxxx Mesajı Göster

Ellerine Saglık Kısmen Dogru Kısmen Yanlıs Guzel Bır Yazı

 

Ama COK Sacma Bır Nokta Var Normalde Atlantıslılerın Iyı Marduk'lukların Kotu olması Gerekıyor Senın Deyımınle

 

2.Bır Olay Bılmıyorum Ne Kadar Dogru Bır Yaklasım Ama Burda Nuh Tufanın Allah Tarafından Kafırlerı Oldurmek Ve Yenı Bır Baslangıc Yapmak Icın Yaptıgını Bılıyorum

Eger Marduklular Burda Atlantısı ve Dunyayı Suya Gomuyor Iste ( Tufan Yanı ) Haşa Marduklular Allahmı Olmus Oluyor ? Marduklularmı Hz.Nuha Gemı yapdıyorlar Orası Sacma

burada farklı bir yaklaşımın var... Allah kafirleri yok etmek için Nuh Tufanı'nı çıkardı... Ben Mardukluların bu Tufandaki rolünü anlattım... Eldeki veriler Atlantislilerin Nuh Tufan'ı ile yok olduğuna işaret etmektedir... Ve Atlantislilerin Nuh Zamanında yaşayan kafirler olduğunu yaptığı kötü emellerinden anlamaktayız...

 

Uygarlıkların bahsettiği Marduk gezegeni ile ilgili bilgilerde Dünyanın bu gezegenden gelen felaketle yerle bir olduğunu göstermektedir... Hz Allah(c.c) Nuh Tufanı'nı bu gezegene emretmesi sonucu olduğu bilgilerle görülmektedir... Yani Marduk gezegeni Nuh Tufanı'nın Allah'ın emri ile nedeni olabilir... Bu bilgiye uygarlıkların bahsettiği felaket ile sabittir... Hepsinin ortak özelliği Nuh Tufanı'nda olduğu gibi olayları anlatmaktadır...

 

Lütfen konuyu Saptırmayın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

benim kısa ve öz bi sorum olacak bilen varsa demicem ama mantıklı bi açıklaması olan bir arkadaş cvp verirse sevinirim okadar..

 

Allah bizi dünyaya gönderirken neden "dünyaya gitmek istermisin diye sormamış ? " ben gelmek istemiyorum belki ?

 

Hiç insan tiyatro okurken biyonükleer bir sınava tabi tutulurmu ? istemedigimiz bir sınava sokulmak sizce cayiz mi ? ben çok merak ediyorum mantıklı bişey söylicek arkadaşada şimdiden çok minnetar olacağımı belirteyim.

 

teşekkürler..

 

 

Konunun üzerinden epeyi bi zaman geçmiş.. ama sorduğun soru birçok kişinin kafasını karıştırır özellikte.. şöyle ifade etmeye çalışayim

 

 

Bize denilsin ki ,,

 

Bir sınaw var. o sınawa girmek yada girmemek serbest. (ama sınawı geçen ile geçmeyen aynı şartlara sahip olmayacak tabiiki)

 

Bu sınawı bizi yoktan var eden Allah(c.c) yapıyor. Ve bu sınawa girmemek , olmamayı kabul etmek demektir. yok olmak demektir. .Yok olmak bir ceza değildir. Olmayan birşey acı çekebilirmi ? yada mutlu olabilirmi ? Sınawa girmemek yokluğu kabul etmek demektir. Bizler var olduğumuza göre bu sınawın içindeyiz, sınawın içinde olduğumuza göre varız..

 

Güzel şeyler isteyen bizler,bizi yarattığı için Allah'a şükür ettik. Ve bu sınawa girmeyi kabul ettik. iyinin ve kötünün ayıklanma süreci dünyaya gelen ilk insan(Hz.Adem.AS) ile başladı.

 

Dünyaya gelmeden önce Allah'a söz verdik. iyi ile kötünün ayrımında, iyi olan tarafta yer alacaktık. Ancak bu şekilde Allah'ın mükafatlarına nail olabilirdik. Sınawın başlamasıyla,vermiş olduğumuz sözler bize unutturuldu .. İnsanın aklına hemen şu soru geliyor.. Neden unutturuldu ?

 

Çünkü, dünyaya gelmeden onceki durumumuzu hatırlasaydık, düşünmemize gerek kalmadan cehenneme girmemek ve mükafat sahibi olmak için yaşayacaktık. Aklımızı kullanmamıza gerek kalmicaktı. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz sınawın bir manası olmicaktı. iyi ile kötü tam olarak ayrılamicaktı. Çıkar'a dayalı bir hayat söz konusu olabilecekti.Bunun yerine,Allah(c.c) bize bu sınawı verebilmemiz için yardım ediyor. düşünmemiz için dikkat uyandırıcı deliller sunuyor. Sınawı kazanmak için düşünmek zorundayız.

 

Özetle, var olmayı istemekle, bu sınawı kabul etmiş bulunduk. Bizi yoktan var eden Allah'a borcumuz dur bu sınav. Bizi yoktan var edip, cennet'e girme şansı verdiği için ona ne kadar şükür etsek azdır. O bizi yoktan var etti. Bizler ancak ve ancak O'nunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Konunun üzerinden epeyi bi zaman geçmiş.. ama sorduğun soru birçok kişinin kafasını karıştırır özellikte.. şöyle ifade etmeye çalışayim

 

 

Bize denilsin ki ,,

 

Bir sınaw var. o sınawa girmek yada girmemek serbest. (ama sınawı geçen ile geçmeyen aynı şartlara sahip olmayacak tabiiki)

 

Bu sınawı bizi yoktan var eden Allah(c.c) yapıyor. Ve bu sınawa girmemek , olmamayı kabul etmek demektir. yok olmak demektir. .Yok olmak bir ceza değildir. Olmayan birşey acı çekebilirmi ? yada mutlu olabilirmi ? Sınawa girmemek yokluğu kabul etmek demektir. Bizler var olduğumuza göre bu sınawın içindeyiz, sınawın içinde olduğumuza göre varız..

 

Güzel şeyler isteyen bizler,bizi yarattığı için Allah'a şükür ettik. Ve bu sınawa girmeyi kabul ettik. iyinin ve kötünün ayıklanma süreci dünyaya gelen ilk insan(Hz.Adem.AS) ile başladı.

 

Dünyaya gelmeden önce Allah'a söz verdik. iyi ile kötünün ayrımında, iyi olan tarafta yer alacaktık. Ancak bu şekilde Allah'ın mükafatlarına nail olabilirdik. Sınawın başlamasıyla,vermiş olduğumuz sözler bize unutturuldu .. İnsanın aklına hemen şu soru geliyor.. Neden unutturuldu ?

 

Çünkü, dünyaya gelmeden onceki durumumuzu hatırlasaydık, düşünmemize gerek kalmadan cehenneme girmemek ve mükafat sahibi olmak için yaşayacaktık. Aklımızı kullanmamıza gerek kalmicaktı. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz sınawın bir manası olmicaktı. iyi ile kötü tam olarak ayrılamicaktı. Çıkar'a dayalı bir hayat söz konusu olabilecekti.Bunun yerine,Allah(c.c) bize bu sınawı verebilmemiz için yardım ediyor. düşünmemiz için dikkat uyandırıcı deliller sunuyor. Sınawı kazanmak için düşünmek zorundayız.

 

Özetle, var olmayı istemekle, bu sınawı kabul etmiş bulunduk. Bizi yoktan var eden Allah'a borcumuz dur bu sınav. Bizi yoktan var edip, cennet'e girme şansı verdiği için ona ne kadar şükür etsek azdır. O bizi yoktan var etti. Bizler ancak ve ancak O'nunuz.

 

sence, gerçekten inanan müslümanlar, cennet ve cehennnemden emin oldukları için çıkara dayalı bir hayatmı sürüyorlar şimdi?

eğer inanmamız gereken bir din olmasaydı ortada dediklerin mantıklı olurdu.

düşünmemiz için dikkat uyandırıcı delilleri insanlar kendi kendine bulur ve bu sınavın manası olurdu.iyi ile kötü tam olarak ayrılırdı.

 

yani eğer düşünmemiz için dikkat uyandırıcı deliller dediğin şeyler arasında Allah tarafından din gönderilmesini saymıyorsan, din dediğimiz şeyi insanlar kendi kendine bulmuş demektir.

sayıyorsanda o zaman gerçekten inanan müslümanlar, cennet ve cehennnemden emin oldukları için çıkara dayalı bir hayat sürüyorlar dediğine göre.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

belli ki,bu konuda hic bir bilgin yok. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayi bi türlü anlayamiyorum ben. <_<

 

"yahu evrim teorisi yanlistir; cünkü Allah vardir", teziyle ortaya cikmayin arkadasim. yarin öbür gün, bu teori kanitlanirsa,bu Allah'in olmadiginin ispati mi olacak yani?

 

hic bi bilimsel niteligi olan kaynak, evrim teorisi cürütüldü diye yazmaz. kisitli bilgilerle, güdümlü sarlatan yazar harun yahyanin yazdiklarina, biat etmektense biraz düsünüp arastirin...

varsa bilimsel bi dayanagin ortaya koy...

 

 

 

Arkadaşım evrimi savunan bilim adamlarinin tartişma programlarindaki hallerine bir bak hepsinin düşünceleri çürütüldü.Canlılar mutasyon sonucu oluştu diyorsunuz ama yararlı br mutasyon örneği verilemiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir iğne ustasız olmaz bir köy muhtarsız olmaz bir harf bile kâtipsiz olmaz iken nasıl olurda şu muntazam ve sistemli bir şekilde çalışan dünya sahipsiz olur ve kendi kendine meydana gelir

 

Evet, arkadaşlar dedik ki bir iğne ustasız olmaz küçücük ve yapımı çok basit olan bir iğne kendi basına olabilir mi yanı demeliyiz ki yok kardeşim bu iğne kendi kendine meydana gelmiştir işte kendine göre doğa maddeleri vardır kendi kanunlarıyla kendi işlevleriyle meydana gelmiştir diyebilir miyiz eğerki dersek ne kadar mantıksız oluyor değilmi? en akıllı cevap ise bu ıgneyı yapan bir insan var bunu kabullendik bide ıgne yapımını bilmemiz lazım yanı ıgneyı nasıl şekil vericez işte ne malzeme kullanmalıyız sonra işte taştan mı olsa yoksa ağaçtan mı yani bir ilim sahibi olmamız lazım ki iğneyi yapalım demek ki iğne ustasız olmaz iken bu sabahı gündüz eden geceyi sabah eden dünyayı havada tutan güneşi gök yüzünde tutan yağmurları yağdıran elbette bir varlık var ki bunlar oluyor ve dünya O`nun tarafından yönlendiriliyor

 

Başka bir örnek verelim:

 

Bir uçak ve birde kuş düşünelim bu iki madde havada uçuyor ve ortak özelikleri havada uçmak ve şimdi uçağın yapımına gelelim bir uçak kanunlarla birleştirilir mi bir uçak kendi kendine olabilir mi bir uçak mühendis olmadan akıl sahibi insan olmadan kendi imkanlarıyla uçak planı olabilir mi

 

biz uçak yapımından gereken bütün malzemeleri işte tekerlikleri koltukları kaportaları işte pilot mahallinde bulunan tesisatlar yani uçak yapımı gerektiren bütün malzemeler var

Dedik ki malzemelere bize havada uçan bir araç yap insan binip seyahat edecek ve malzemeler bu uçağı tek başıyla meydana getirebilir mi getiremez tabii ki illa ve illa bir uçak mühendisi olması lazım yani uçak malzemelerini birleştirmesi ve yönlendirmesi lazım ki uçak meydana gelsin burada anlaşılıyor ki mühendis olmadan uçak olmaz yani maddeler bir araya gelip güneşi oluşturmaz demek ki güneşin mühendisi varmış

 

Birde kuş düşünelim bu kuşta havada uçuyor ve kanatları var ve uçak gibi uçuyor geziyor ama aralarında dağlar kadar fark var uçak cansız ama kuş canlı yiyor içiyor ondan sonra gözü var midesi var kulağı var duyma sistemi var dolaşım sistemi var sonra varda var diyebilir miyiz acaba uçak mühendissiz olmaz ama kuş kendi kendine olabilir mi bu dünyada her şeyin bir sahibi var bunu iyi bilelim

 

 

ALINTIDIR:::

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir iğne ustasız olmaz bir köy muhtarsız olmaz bir harf bile kâtipsiz olmaz iken nasıl olurda şu muntazam ve sistemli bir şekilde çalışan dünya sahipsiz olur ve kendi kendine meydana gelir

.

.

.

ALINTIDIR:::

 

Herkesten her şeyi görmesini bekleyemezsiniz çünkü bunun mümkün olmadığını Allah c.c kitabında apaçık belirtiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.