Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

Beyin verileri aldı, işledi ve iletti..

Bunları alan bir varlık şarttır..

Hem bu varlık bölünemeyen ve parçalardan oluşmayan bir varlık olmak zorundadır..

Eğer işin içine parçacıklar katarsanız yine beyne geri dönmüş olursunuz..

Monütöre gelen görüntü örneğini iyi düşünün, hardiskten, ramdan ve işlemciden geçen veriler, ekran kartı vasıtası ile monütöre iletiliyor..

Burada monütör son aşamadır ve monütör "ben" dir, monütördeki görüntü kendi başına sadece bir varlıktır bunun görülmesi lazım derseniz, onu görecek olan da "ben" dir.

 

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 155
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Beyin verileri aldı, işledi ve iletti..

Bunları alan bir varlık şarttır..

Hem bu varlık bölünemeyen ve parçalardan oluşmayan bir varlık olmak zorundadır..

Eğer işin içine parçacıklar katarsanız yine beyne geri dönmüş olursunuz..

Monütöre gelen görüntü örneğini iyi düşünün, hardiskten, ramdan ve işlemciden geçen veriler, ekran kartı vasıtası ile monütöre iletiliyor..

Burada monütör son aşamadır ve monütör "ben" dir, monütördeki görüntü kendi başına sadece bir varlıktır bunun görülmesi lazım derseniz, onu görecek olan da "ben" dir.

Saygılar..

 

Bu şekildeki dogmatik bilgilerinle, nasıl bilimsel tartışmalara "hodri meydan" diyorsun sayın Kral.

 

Evrende her şey parçalardan ibarettir.

Parçalar bütünleşir, bir bütünü oluştururlar.

O bütünlerde başka bütünleri. Bu sonsuzca devam eder.

 

Parçaların birbiri ile iletişimi vardır.

Kendisinin bir hareketi olduğu gibi, birlikte daha büyük, daha farklı olaylara/hareketlere imza atarlar.

Monütör bir bilgisayarda asla son değildir. Sadece bir görsel çıktıdır.

İş bilgisayarlarında sonluluk uzar gider. Makinalarla, çıktılarıyla.

Ağ bağlantıları (internet) bilgisayarda bir bütünü teşkil eder.

Görsel çıktıları (monütör) olduğu gibi maddesel çıktıları vardır.

Elimizde okuduğumuz gazteler, tıpkı mönütörler gibi başka çıktılardır.

İnsanlar da öyledir. Duyular, beyin, organlar aracılığı ile tıpki bilgisayar gibi işlev görürler.

O işlevlerin kendisine yararı yada zararı olduğu gibi, topluma da etkenlikleri vardır.

Söylediğin doğru değildir. Hiç bir eylemin son "ben"i yoktur.

Everende her şey biribiri ile bağlantılı, bir hareket ve devinim içerisindedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bende sana aynısını söylüyorum karşısındakine kanıt soran kendi açıklamalarını kanıta dayalı olarak yapar, hava, su, gıda benim kanıtımdır demek hiç bir şeyi açıklamaz. onlar yakıttır, enerjisi nerede?

 

yakıt (madde) = enerji

 

madde olmadan enerji elde edilemiyor,

 

yakıt yandığı zaman süper bir enerji açığa çıkıyor

 

onu ateşleyen ise yine bir enerjidir, maddenin hareket halindeki sürtünme özelliğinden elektirik enerjsii açığa çıkıyor ve oda yakıtı ateşliyor

 

Kısacası enerjiyi durup dururken elde edemezsin, onu kullanabiliecek materyallere ihtiyacın var

 

insan içinde, durum bu bağlamdadır.

 

 

gıdaya rağmen belli bir ömrü yaşayan canlılık bir şekilde ölümü yaşıyor, demekki bedeni, beyni, organları yaşatan bir enerji kaynağı var

 

bunun için gıdaya rağmen insan yaşayamıyor olayı yanlıştır

 

çünkü normal şartlarda ölümün sebebi bellidir yaşlılık !!!

 

Yaşlılık = enerjinin deforme olması

 

enerjinin kaynağı = madde

 

gördüğünüz gibi ikisi birbiriyle bağlantılı şeyler

 

enerjiyi maddeden alıyorsunuz ama yaşlılık enerjiyi deforme ediyor

 

bu durumda ölüm kaçınılmazdır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Everende her şey biribiri ile bağlantılı, bir hareket ve devinim içerisindedir.

 

Buna katılıyorum.

Bence Evrenin öykündüğü şey: Denge'dir.

Bunun her bozulumunda, birbiri ile etkileşime giren parçalar, bütündeki değişimi tetikliyor.

Spinoza demiş ya: Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.

Değişimi mümkün kılanda "Dengesizlik" halidir.

 

Ben Beyinin "Bütün" olarak düşündüğünü düşünüyorum.

 

Mesela bilgisayar parçalarını ayrı ayrı aldığınızda hiç bir işe yaramıyor.

Ancak birleştirdiğinizde ve çalıştırdığınızda her istediğinizi yapabilen bir şey haline dönüşüyor.

Beynimizinde toplamı "Düşünce"yi mümkün hale getiriyor.

Konudaki tüm iletilerimin basitçe özeti budur.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimselci bişiler yazmış tengerin katlıyorum demiş, iyi güzelde..

Ortaokulda öğretilen madde, hareket ve klasik fiziği takrardan başka bişey yazmamış..

Bildik şeyleri nende yazarsınız bilmiyorum, devinimi hareketi, maddenin halini burada herkes biliyor..

Neden farklı fikirler üretmiyorsunuz..?

Oysa yazdığınızla benim söylediğim şeyin uzaktan yakından alaksı yok..

Bilmiyorum hadi siz bu "son ben" olayını anlamadınızda, diğer arkadaşlardan bir anlayan yok mu..

Monütör örneği veriyorum daha somut olsun diye yine aynı cevaplar alıyorum..

Arkadaşım bakın veriler son haliyle monütöre görüntü olarak geldi değil mi, buraya kadar tamam.

O görüntü, yada beyindeki işlenmiş verinin son hali askıda, onunda algılanması lazım..

Bu topyekün oluşumu gören ne..

Beyin dersen, beyin sadece bellek, işlem ve yanstma vasifesi görür...

Ama nereye kime yansıtır..

İşte bu kim sorununun muhatabı "ben" dir..

Yine anlamadıysanız daha net anlatamam..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimselci bişiler yazmış tengerin katlıyorum demiş, iyi güzelde..

Ortaokulda öğretilen madde, hareket ve klasik fiziği takrardan başka bişey yazmamış..

Bildik şeyleri nende yazarsınız bilmiyorum, devinimi hareketi, maddenin halini burada herkes biliyor..

Neden farklı fikirler üretmiyorsunuz..?

Oysa yazdığınızla benim söylediğim şeyin uzaktan yakından alaksı yok..

Bilmiyorum hadi siz bu "son ben" olayını anlamadınızda, diğer arkadaşlardan bir anlayan yok mu..

Monütör örneği veriyorum daha somut olsun diye yine aynı cevaplar alıyorum..

Arkadaşım bakın veriler son haliyle monütöre görüntü olarak geldi değil mi, buraya kadar tamam.

O görüntü, yada beyindeki işlenmiş verinin son hali askıda, onunda algılanması lazım..

Bu topyekün oluşumu gören ne..

Beyin dersen, beyin sadece bellek, işlem ve yanstma vasifesi görür...

Ama nereye kime yansıtır..

İşte bu kim sorununun muhatabı "ben" dir..

Yine anlamadıysanız daha net anlatamam..

Saygılar..

Sayın kral,

 

Anlaşılmadı, anlamıyorsunuz diyerek psikolojik baskı uygulamana gerek yoktuki.

Sana çok açık ve beklediğin cevaplar verilmiş. Benim tarafımdan da sayın Boşig tarafındanda.

İşte sorduğun soru:

Kralx:

"Burada monütör son aşamadır ve monütör "ben" dir, monütördeki görüntü kendi başına sadece bir varlıktır bunun görülmesi lazım derseniz, onu görecek olan da "ben" dir."

İşte cevabı:
Bilimselci:

Monütör bir bilgisayarda asla son değildir. Sadece bir görsel çıktıdır.

İş bilgisayarlarında sonluluk uzar gider. Makinalarla, çıktılarıyla.

İnsanlar da öyledir. Duyular, beyin, organlar aracılığı ile tıpki bilgisayar gibi işlev görürler.

O işlevlerin kendisine yararı yada zararı olduğu gibi, topluma da etkenlikleri vardır.

Tekrar açarak sormuşsun:

Beyin dersen, beyin sadece bellek, işlem ve yanstma vasifesi görür...

Ama nereye kime yansıtır..

Bende açarak cevaplayayım:

Beyin'in tekrar yansıtmasıyla kendine ait bedenin organlarını etkiler, eylem oluşur, dolayısı ile toplum etkilenir.

İşte "nereye kime yansıtır" sorunun cevabı.

Daha önceki iletimde de vardı bu cevaplar.

 

Metafizik cevap alamadığın için çok mu garip geldi bu cevabım sana ?

"son ben" olayı bilimde olmazki..

Sen nasıl bir cevap bekliyorsun ?

İnsan ruhunu yada büyük ruh'u (Tanrı) mu karıştırmalıydım ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Düşünme: Bunu açıkladık aslında. Beyindeki Nörolojik işleyişin bir sonucudur. Düşünme'nin ne olduğu soruluyorsa, bunu örneğiyle açıkladığımı düşünüyorum. Ve Ruh'un düşünmediği çok açık bence.

 

Bilgilerin depolandığı yer de Ruh değil... Bu da çok açık...

 

Bu açıdan anlaştık mı bilmiyorum...

 

"Ben" kavramına gelince...

 

Sizin "Ben"den ne anladığınıza bağlı. Yani kavramın tanımına...

 

Düşünme yeteneğinizin varlığından dolayı bir "Ben" kimliği geliştiriyorsanız yani "Ben" kavramının içeriği sizin düşünebilme özelliğiniz ise eğer:

Beyin bütün fonksiyonlarının işlerliği ile ve tüm fonksiyonları ile bir "Benlik" oluşturmaktadır.

 

Eğer bu değilse "Ben"den kastınız öncelike "Ben" tanımınızı yapmalısınız...

 

Sizce "Ben" nedir?

 

"Düşünme"nin kaynağının neresi olduğu konusunun anlaşıldığını düşünerek bu soruyu soruyorum.

Değilse "Düşünme"nin kaynağı hakkında bir mutabakat sağlayalım, ondan sonra "Ben" ve "İrade" konularına geçelim...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Lokal olarak mı..?

Genel olarak mı..?

Lokal olarak dersen, bu "ben" beynin hangi bölgesi..

Ama beyin genel olarak "ben" se, bunun üzerinde biraz daha düşünmemiz gerekmiyor mu..?

 

Saygılar..

 

Sayın Kral,

 

Burası tartışma başlıkları.

Bulmaca bilmece başlıkları ile karıştırdın galiba.

Tırnak içerisindede olsa tırnak dışındada olsa "ben"in iki anlamı var.

Birisi şahıs zamiri, diğerisi de cilt lekesi.

Burada oyun oynamıyoruz.

Şahıs zamirini kast ettiğin belli. Ki onu da çarpıtıyorsun (her zamanki gibi)

Bilimsel olarak "Ben" zamirinin loakli yada geneli olmaz.

Önce dilbilgisi ile açıklayayım:

Ben=1. tekil şahıs zamiridir. İnsanın kendisini ifade ederken kullandığı kelimedir.

Bilimsel olarakta;

İnsanın kendisini ifade ederken kullandığı nitelemeye karşılık kişilik ve bedensel bütünlüğüdür.

Organlarını kullanırken, benim beynim, benim kulağım benim ayağım vs. şeklinde kullanır.

Kişiliğini ifade ederken de, benim yapım ifadesini kullanır.

Organ bütünlüğü ve kişiliği birleşerek bir "ben" oluşturur.

Beyin=ben olamaz. Beyin bir organdır.

Düşüncede, bilinçte olamaz. Bunlar açıklandı.

Bunun lokali nedir ? geneli nedir ?

Şimdi anlat bakalım.

"Düşünün" şeklindeki ifadeyi bırakarak.

Ders mi veriyorsun ?

İnsanlar burada senin öğrencilerin değiller.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Düşünme: Bunu açıkladık aslında. Beyindeki Nörolojik işleyişin bir sonucudur. Düşünme'nin ne olduğu soruluyorsa, bunu örneğiyle açıkladığımı düşünüyorum. Ve Ruh'un düşünmediği çok açık bence.

 

 

Sayın Tengeriin boşig.

Öğrenmek için soruyorum cevaplarsanız memnun olurum. Acaba İnsan tesadüfenmi oluşmuştur dolayısı ile beyni'de yoksa İnsan ve Beyni yaratılmıştır üstelik "İrade'si" de vardır "hür" ne dersiniz.

 

 

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Tengeriin boşig.

Öğrenmek için soruyorum cevaplarsanız memnun olurum. Acaba İnsan tesadüfenmi oluşmuştur dolayısı ile beyni'de yoksa İnsan ve Beyni yaratılmıştır üstelik "İrade'si" de vardır "hür" ne dersiniz.

 

Bakın;

Eğer kastınız Evrim Teorisi ise, şimdiye kadar forumda Evrim teorisinin "Olurluğu" ya da "Olmazlığı" ile ilgili tek bir kelime bile yazmadım...

 

Ben tesadüflere inanmam...

 

Yaratılış'tan neyi kastettiğinize bağlı bu birazda...

 

Bakın, benim düşüncem biraz farklıdır.

Yani ben Evrim ya da Yaratılış'a takılmış değilim.

Ben sadece gördüğüm ve doğru olduğuna inandığım şeyleri söylüyorum.

 

Evrim bir teori...

Ancak varsa bile, bunun "Tesadüf" ile olabileceğini sanmıyorum.

Çünkü "Yaşam" tesadüflerle olamayacak kadar mükemmel.

Yani en azından kendi bilinci var...

Kendi yasaları var...

Ben buna "Denge"diyorum...

Evrim'de bence tesadüflerle olmuş bir şey değil...

İlk hücrelerin oluşması bile belli yasalara, yani belirli dengesizliklere (yani denge arayışına) bağlı.

Bizim hep okuduğumuz gibi "Evrim Rastlantı ile olmuştur" gibi deyişler/argümanlar bana çok mantıksız geliyor.

Ortada bir "Sonuç" var ise, mutlaka onun nedeni de vardır.

Evrimin ilk hali bile, o halinden önceki bir oluşumun sonucudur...

Yani bir devinimin sonucudur.

Ortadaki sonuç "Anlamlı" ise, bunun nedeni "Tesadüf" olamaz...

Bizim bu günkü yapımız "Evrim"e dayanıyorsa, Evrim'in nedeni "Tesadüf" olamaz.

Mutlaka ve mutlaka anlamlı ve tutarlı bir nedene dayanıyordur.

Bu meyanda ister Doğa deyin, ister Enerji deyin, ister Tanrı deyin...

Herşey mantıklı ve tutarlı bir nedene dayanıyor.

 

Hep derim:

"Eğer bir değişim var ise, mutlaka bir dengesizlik olmuş ve bu değişimden önceki dengede bir bozulma olmuştur."

"Bing Bang" konusunu tartışırkende söyledim bunu, Enerji Maddeye dönüşmüşse eğer diye...

Cansızlıktan Canlılığa doğruda bir oluşum var ise mutlaka bir Denge varken doğa da, bir dengesizlik oluşmuş olmalı.

Böylelikle Canlılık meydana gelmiş olmalı.

Neyse, bu konu benim açımdan uzar gider...

Malum Felsefeye girer ve ben bu konuyu öyle iki satırla açıklayamam...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Kral,

 

Burası tartışma başlıkları.

Bulmaca bilmece başlıkları ile karıştırdın galiba.

Tırnak içerisindede olsa tırnak dışındada olsa "ben"in iki anlamı var.

Birisi şahıs zamiri, diğerisi de cilt lekesi.

Burada oyun oynamıyoruz.

Şahıs zamirini kast ettiğin belli. Ki onu da çarpıtıyorsun (her zamanki gibi)

Bilimsel olarak "Ben" zamirinin loakli yada geneli olmaz.

Önce dilbilgisi ile açıklayayım:

Ben=1. tekil şahıs zamiridir. İnsanın kendisini ifade ederken kullandığı kelimedir.

Bilimsel olarakta;

İnsanın kendisini ifade ederken kullandığı nitelemeye karşılık kişilik ve bedensel bütünlüğüdür.

Organlarını kullanırken, benim beynim, benim kulağım benim ayağım vs. şeklinde kullanır.

Kişiliğini ifade ederken de, benim yapım ifadesini kullanır.

Organ bütünlüğü ve kişiliği birleşerek bir "ben" oluşturur.

Beyin=ben olamaz. Beyin bir organdır.

Düşüncede, bilinçte olamaz. Bunlar açıklandı.

Bunun lokali nedir ? geneli nedir ?

Şimdi anlat bakalım.

"Düşünün" şeklindeki ifadeyi bırakarak.

Ders mi veriyorsun ?

İnsanlar burada senin öğrencilerin değiller.

Yazdılklarına bakılırsa beni anlamadığın belli..

Ama sorun bende ben anlatamadım, senlik bişi yok..

Tekil zamiride çoğuluda benide senide habis yada iyi huylu tümör grubuna giren "ben" i de biliyorum..

bunları yazmanıza şaşırıyorum, sanki ilkokul talebesi var karşında..

Ne demek istediğime dair bir tek örnek vereceğim, yine anlaşılmassa yapcak bişi yok..

Kulak kepçemize bir ses geliyor, kepçe sesi içeri iletiyor, kulak zarını tyitreştiriyor, kulak zarı örs üzengi çekiç kemikleri vasıtasıyla sinirlere iletiyor, sinirlerden elektirik akımıyla beynin duyma ile ilgili bölgesine iletiliyor..

Ses dalga özelliğinden enerji özelliğine geçerek beynin duyma bölgesine ulaşıyor, şimdi buradan sonrasını yazar mısınız..?

O duyma bölgesi sayesinden, duyan şey nedir..

İzahını yapamıyorum çok zorlanıyorum, eğer ne demek istediğimi anlayan arkadaşlar varsa, lütfen bana yardımcı olabilirler mi, dalga geçmiyorum, gerçekten kelimelere dökmesi çok zor ve örneklendirmeside çok zor bir konu..

Ama belki daha kolay yolu bulunabilir..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Saygılar..

 

 

sayın sedat;

 

doguştan kör, sagır ve haliyle dilsiz biri hayal edebilirmisin. ( böyle biri varmı acaba yaşamda) ( sanki buna yakın çok önceleri bir roman okumuş gibiyim)

 

ya da hayvanlarla insanların duyu organları arasında nasıl bir fark vardır.

 

biraz konu dışı mı ? oldu bilmiyorum ama

 

hayvanlar 'bilgi'ye nasıl ulaşır ( yada iç güdüye)

 

saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

doguştan kör, sagır ve haliyle dilsiz biri hayal edebilirmisin. ( böyle biri varmı acaba yaşamda) ( sanki buna yakın çok önceleri bir roman okumuş

Sevgili aslan34 böyle bir insan hiç bir şey yapamazki..

Yok gibi birşeydir..

İşaret dilinide geliştiremez çünkü görmüyor..

Hiç bir şey düşünemez..

Bu adamda beyin var ama beyne iletilecek veri yok..

İşlemci var ama hardisk yok..

Eğer konu "ben" le yani ruhla ilintilenecekse..

Ruh o anda sadece canlılığı sağlıyor, dışardan bir veri gelmediği için, düşünmek, hatırlamak, yorumlamak gibi bir olay yok..

Tıpkı kapalı bilgisayar gibi..

Dış dünyadan gelen veriler, önceden gelen verilerle kıyaslanır, bu kıyas sonucunda, evet yada hayır vargısını "ben" yapar, tabi bence...

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazdılklarına bakılırsa beni anlamadığın belli..

Ama sorun bende ben anlatamadım, senlik bişi yok..

Tekil zamiride çoğuluda benide senide habis yada iyi huylu tümör grubuna giren "ben" i de biliyorum..

bunları yazmanıza şaşırıyorum, sanki ilkokul talebesi var karşında..

Ne demek istediğime dair bir tek örnek vereceğim, yine anlaşılmassa yapcak bişi yok..

Kulak kepçemize bir ses geliyor, kepçe sesi içeri iletiyor, kulak zarını tyitreştiriyor, kulak zarı örs üzengi çekiç kemikleri vasıtasıyla sinirlere iletiyor, sinirlerden elektirik akımıyla beynin duyma ile ilgili bölgesine iletiliyor..

Ses dalga özelliğinden enerji özelliğine geçerek beynin duyma bölgesine ulaşıyor, şimdi buradan sonrasını yazar mısınız..?

O duyma bölgesi sayesinden, duyan şey nedir..

İzahını yapamıyorum çok zorlanıyorum, eğer ne demek istediğimi anlayan arkadaşlar varsa, lütfen bana yardımcı olabilirler mi, dalga geçmiyorum, gerçekten kelimelere dökmesi çok zor ve örneklendirmeside çok zor bir konu..

Ama belki daha kolay yolu bulunabilir..

Saygılar..

 

Başkalarından yardım isteyecek kadar, izahatını da yapamadığın, çok zorlandığın şeyi tartışma konusu yapman tartışmak için tartıştığını gösteriyor.

Bu şekilde bir üslupla karşıdakini de "anlamıyorsunuz" diye suçlaman senin kişiliğindir.

Bilimde her şey çok açık ve nettir. Senin anlayış felsefende ise bilinmez, zor ve muğlaktır.

Anlamakta da anlatmakta da insanı zorlar.

 

Bilmediğin bir şey daha söyleyeyim sana:

Bilim ilkokul seviyesindeki kadar açık ve net anlatıldığında makbuldür.

Burada hiç kimse, kimseye çözülemeyecek şekilde bilgiliyim tavrı koymamalı.

Helede "sizlere fizik, kimya ve biyoloji öğretirim" havasına hiç girmemeli.

İlkokul seviyesinde ama sağlıklı bilgi taşıyan birisi de kalkar, çelişkileri bir bir açıklar.

 

Yukarda her şey, bir ilkokul seviyesindeki insanımızın bile anlayabileceği şekilde apaçık anlatıldı.

Senin soruna aradığın cevaplar, orada apaçık duruyor.

Bir daha, bir daha okumanı öneririm.

 

Dünyanın en büyük bilgeleri;

Tek bildiğim; bilim deryasında bir şey bilmediğim der.

Ben bu sözü rehber edindim.

Kendimi her zaman bir ilkokul öğrencisi kadar az bilgili ve bilgiye muhtaç biri hissettim.

 

Buradaki tartışmalar genelde genel kültürle, kimi zamanda okul bilgileri ile yapılmakta.

Samimiyetinden şüphe etmediğimiz her seviyeye saygılı olmak zorundayız.

Sende, bende...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başkalarından yardım isteyecek kadar, izahatını da yapamadığın, çok zorlandığın şeyi tartışma konusu yapman tartışmak için tartıştığını gösteriyor.

Bu şekilde bir üslupla karşıdakini de "anlamıyorsunuz" diye suçlaman senin kişiliğindir.

Bilimde her şey çok açık ve nettir. Senin anlayış felsefende ise bilinmez, zor ve muğlaktır.

Anlamakta da anlatmakta da insanı zorlar.

 

Bilmediğin bir şey daha söyleyeyim sana:

Bilim ilkokul seviyesindeki kadar açık ve net anlatıldığında makbuldür.

Burada hiç kimse, kimseye çözülemeyecek şekilde bilgiliyim tavrı koymamalı.

Helede "sizlere fizik, kimya ve biyoloji öğretirim" havasına hiç girmemeli.

İlkokul seviyesinde ama sağlıklı bilgi taşıyan birisi de kalkar, çelişkileri bir bir açıklar.

 

Yukarda her şey, bir ilkokul seviyesindeki insanımızın bile anlayabileceği şekilde apaçık anlatıldı.

Senin soruna aradığın cevaplar, orada apaçık duruyor.

Bir daha, bir daha okumanı öneririm.

 

Dünyanın en büyük bilgeleri;

Tek bildiğim; bilim deryasında bir şey bilmediğim der.

Ben bu sözü rehber edindim.

Kendimi her zaman bir ilkokul öğrencisi kadar az bilgili ve bilgiye muhtaç biri hissettim.

 

Buradaki tartışmalar genelde genel kültürle, kimi zamanda okul bilgileri ile yapılmakta.

Samimiyetinden şüphe etmediğimiz her seviyeye saygılı olmak zorundayız.

Sende, bende...

 

En güzel bilgi, ne kadar az şey bildiğimizin farkına varmaktır ve daima bunu bilmektir..

Ben ilk okul bilgilerini yazmana gerek yok derken,

Klasik düşünceyi aşalım, konumuz daha büyük ve daha ciddi, her iki iletiden biri ilk okul bilgisi olmasın, fikir üretelim diyorum..

Değilse düz mantık ve düz klasik bilgiyle hareket edeceksek böyle bir konu ve böyle bir başlığa ne gerek vardı..

Ortada bir gerçek var ki bu başlık açılmış..

Başlık mükemmel, tam bir düşünme işi, ama içeriğe giriyoruz klasik bilinen şeyler, o halde neden yazıyoruz..

Herneyse..

S.O.S çağrım sürüyor..

"Ben" meselesini anlatabilecek varsa sevinirim..

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın boşig.

 

Dengeden bahsediyorsunuz ve yaşamın “Tesadüf” le oluşamayacağını yazıyorsunuz ve kendi yasaları var, bilinci var diyorsunuz (yaşamın) ve buna denge diyorsunuz. Sonra aynen şunu yazıyorsunuz (İlk hücrelerin oluşması bile belli yasalara, yani belirli dengesizliklere (yani denge arayışına) bağlı.) şimdi var olan denge neden bozulupta hücre oluştursun zaten “denge” var bozulupta,yapılanmaya gerek varmı sağlam iken hücreyi oluşturur değilmi. Sayın Boşig birde hep “hücre” yapılanmasından bahisle “Canlılığın” ilk oluşumunun hücre ile olduğunun bir kanıtı varmı. Tesadüfede inanmadığınıza göre Big Bang oluşumu demek malumunuz ilk canlı varlığın (veya hücre) oluşumu değil “Evren’in”yaratılışıdır üstelik muazzam bir hesaplamanın sonucu (Big bang) ve oluşum “Denge” de ve sonraki evrelerde “dengesizlik” neden oluşsun saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

S.O.S çağrım sürüyor..

"Ben" meselesini anlatabilecek varsa sevinirim..

Saygılar..

 

"Ben" meselesini, konu içerisinde sayın Boşig, kısmende diğer arkadaşlar ve ben çok açık şekilde anlattık.

Tekrar okursan kesinlikle anlayacaksın. Böyle bir konu, metafizik olgularla anlatılamaz.

 

S.O.S çağrım sürüyor..

"Ben" meselesini anlatabilecek varsa sevinirim..

Saygılar..

 

Sayın Kral.

Bir tartışmaya giripte daha sonrada S.O.S (imdat, yardım edin) çağrısı yapabilecek durumda isen;

O tartışmaya hiç girmemeni öneririm.

 

Bırak akademik bilgileri, forumdaki tartışmaları sağlıklı okuyup değerlendirirsen eğer;

Bir daha asla S.O.S sinyali vermeyeceğinden emin olabilirsin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ben" meselesini, konu içerisinde sayın Boşig, kısmende diğer arkadaşlar ve ben çok açık şekilde anlattık.

Tekrar okursan kesinlikle anlayacaksın. Böyle bir konu, metafizik olgularla anlatılamaz.

 

Hayır her ikinizde kastetiğim şeyi açıklamdınız..

Zaten açıklasanız uzatmam böyle..

Yukarda duyma ile ilgili bir örnekleme yaptı..

Kulak kepçesi sesi kulak zarına iletiyor, kulak zarı örs üzengi ve çekiç kemikleri vasıtası ile duyma sinirlerine iletiyor, buraya kadar ses dalga özelliğindedir, buradan sonra ses ile elktirik akımına dönüşüp sinirler vasıtası beynin duyma bölgesine iletliyor..

Duyma işlemi burada bitiyor mu..?

Duyma bölgesi farklı, görme bölgesi farklı kısacası beyinde her işlevin ayrı bir bölgesi var..

Bunların bütünlük arzetmesi lazımki, benlik oluşsun..

Bu durumda bunların toplandığı tek bir merkez olması gerekmiyormu..

Bakın ısrarla PC örneği verioyu..

Pc nin bütün parçaları, ya ses yada görüntü oluşturmak için etkileşimdeler..

Sonuçta içeriği bilgide olsa bu içerik bize ses yada görüntü yoluyla aktarlacaktır..

Ama dikkat edin "bize aktarılacaktır" diyorum..

İçindeki, beynindeki "biz" yada "ben"...?

Konunun açıklığa kavuşması açısından çağrım devam ediyor, katkısı olan arkadaşları bekliyorum.

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır her ikinizde kastetiğim şeyi açıklamdınız..

Zaten açıklasanız uzatmam böyle..

Yukarda duyma ile ilgili bir örnekleme yaptı..

Kulak kepçesi sesi kulak zarına iletiyor, kulak zarı örs üzengi ve çekiç kemikleri vasıtası ile duyma sinirlerine iletiyor, buraya kadar ses dalga özelliğindedir, buradan sonra ses ile elktirik akımına dönüşüp sinirler vasıtası beynin duyma bölgesine iletliyor..

Duyma işlemi burada bitiyor mu..?

Duyma bölgesi farklı, görme bölgesi farklı kısacası beyinde her işlevin ayrı bir bölgesi var..

Bunların bütünlük arzetmesi lazımki, benlik oluşsun..

Bu durumda bunların toplandığı tek bir merkez olması gerekmiyormu..

Bakın ısrarla PC örneği verioyu..

Pc nin bütün parçaları, ya ses yada görüntü oluşturmak için etkileşimdeler..

Sonuçta içeriği bilgide olsa bu içerik bize ses yada görüntü yoluyla aktarlacaktır..

Ama dikkat edin "bize aktarılacaktır" diyorum..

İçindeki, beynindeki "biz" yada "ben"...?

Konunun açıklığa kavuşması açısından çağrım devam ediyor, katkısı olan arkadaşları bekliyorum.

 

Saygılar..

Sayın Xlark Tades...

Söylediğiniz şeyi çok iyi anladım...

Diyorsunuz ki; Tüm iletiler duyu organlarından beyne geliyor, ilgili merkezde işleniyor ancak orada kalmayıp birde tek bir merkezde işlenmesi gerekiyor diyorsunuz. Yani anlamlandırılması gerekiyor diyorsunuz... Bu yetkede Ruh'a aittir diyorsunuz...

 

Bunu çok iyi anladım...

 

Ancak bakınız, bilim bu "Anlamlandırma" denen şeyi zaten açıklamış hem de Ruh'a yer vermeyecek şekilde ispatlamış.

Bunu açıkladım ama yine açıklayayım:

 

Mesela: Siz bir müzeye gittiniz ve bir tabloyu gördünüz. Göz bu tabloya özel sinyalleri nöronlara gönderiyor. Nöronlar birbirleri arasında bu tabloya özel sinapslar oluşturuyorlar. Ama diyelim ki siz bu tabloya az bir süre dikkat ettiniz ve bir süre sonra o tabloyu net olarak hatırlamamaya başladınız. İşte bu sinapsların güçlü olmamasından kaynaklanıyor. Tabloya gittiniz ve tekrar baktınız, uzun uzun ve derin derin baktınız... İlgili sinapslar güçlendi ve artık o tabloyu çok daha net hatırlayabiliyorsunuz. İşte insanların hızlı anlayıp anlamaması bu sinapsların ne kadar hızlı ve kuvvetli oluşup oluşmadığı ile ilgilidir.

 

Ayrıca duymak ve diğer duyularda böyledir. Normalde "Duyma" mekanik bir işlemdir. Ses kulak zarını titreştirir. Bu titreşim kulak kemiklerine iletilir. Oradan ilgili hücrelerce bunlar elektrik sinyaline dönüştürülüp beyindeki Nöronlara giderler ve yeni sinapslar oluşur. Mesela klavyenin tuşlerının sesini tanıyabilmeniz, daha önceden bu ses ait nöronlar oluşturmuş olmanızdan kaynaklanır.

 

Gördüklerimiz, duyduklarımız, işittiklerimiz, dokunduklarımız ve kokladıklarımız Beyindeki Nöron Sinir Hücrelerinde, yeni Sinapslar oluşturarak ve eski Sinaps bağlantılarının güçlenmesi ile kayedediliyor.

 

Mesela şöyle düşünün: Sabah evden çıkarken kapıyı hergünkü gibi çektiniz ancak büyük bir gürültüyle kapı çarptı. Bu ses daha önceki sesten çok daha şiddetliydi ve bu yüzden "Motor Nöronlar" arasında yeni bir sinaps bağı oluştu. Sonra siz tedirgin olarak "Ulan sabah sabah millet rahatsız olmuştur!" dediniz... Ve "Duyusal Nöronlar" sizde kapının çarpması sonucu oluşan çıkan sese bağlı olarak "Tedirginlik Hissi" uyandıran Sinapslar oluşturdu. Sonra bu tedirginliği hissedince aklınıza şu geldi: "Yav şimdi biri uyanırsa bari beni görmesin, utanırım!" dediniz ve daha önce "Motor Nöronlar"ca oluşmuş olan "Kaçma" eylemine bağlı oluşmuş olan Sinapsları (bağları) güçlendirdiniz. Sonra kaçarken birden ne kadar korkak olduğunuz aklınıza geldi ve birden durarak Kapıyı çarpmanızı, tedirgin olmanızı, korkmanızı ve kaçmanızı düşündünüz ve bunlar arasındaki Sinaps bağları güçlendirdiniz. Artık bu olay hafızanızda hep kalacaktır... Şu an bu olayı hatırladığınızda, o günden bu güne kadar yaşadığınız benzer olaylarla karşılaştırarak yeni yeni Sinaps bağlarının oluşmasına neden oluyorsunuz. Çünkü aralarında bir bağ kuruyorsunuz ki bunun nedenide beyninizdeki Nöronların çalışmasındandır.

 

Bakınız "Düşünme" "Anlamlandırma" süreci bununla alakalı... Bu şekilde işliyor. Düşünmenin bunun aksi bir şey olduğunu, Muhakemenin bundan başka bir şey olduğunu iddia edemezsiniz. Hiç kimse edemez. Örnekle güzel bir şekilde açıkladım baın yapılan şey bu örnek olayda bir muhakemedir, düşünmedir, tanımlamadır, bazı duyguları ve uyarıcıları anlamlandırmadır.

 

Bence burada yapmanız gereken, kendinizde dile getirdiğiniz gibi "Ben(lik)" kavramının tanımını yapmanız. Biz anlamadığımıza göre bunu yapmak size düşüyor.

 

Görüldüğü gibi "Beyin" nörolojik olarak "Düşünebiliyor". Düşünmeyi "Ruh"a dayandırmaya gerek yok. Sayın Katakuta'da Kur'an-dan gösterdi yukarıda, Ruh düşünemiyor.

 

Bakınız bir çok tanım (Kader, Kaza vs vs vs...) hep yanlış anlamlara sokulmuş ya da uydurulmuş. Bunların hepsini tekrar tekrar sorgulamak gerekir.

 

Ruh denen şey "Düşünemiyor"; bu çok açık ve kanıtlı ve ispatlı...

 

Bence aslında bu konu halledildi gibime geliyor çünkü artık yeni bir görüş sunulamıyor ve "artık daha başka nasıl anlatabilirim?" sorusunu cevaplayamıyorum.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ALINTI(Tengeriin boşig @ Mar 16 2007, 05:29 PM)

Mesela: Siz bir müzeye gittiniz ve bir tabloyu gördünüz. Göz bu tabloya özel sinyalleri nöronlara gönderiyor. Nöronlar birbirleri arasında bu tabloya özel sinapslar oluşturuyorlar. Ama diyelim ki siz bu tabloya az bir süre dikkat ettiniz ve bir süre sonra o tabloyu net olarak hatırlamamaya başladınız. İşte bu sinapsların güçlü olmamasından kaynaklanıyor. Tabloya gittiniz ve tekrar baktınız, uzun uzun ve derin derin baktınız... İlgili sinapslar güçlendi ve artık o tabloyu çok daha net hatırlayabiliyorsunuz. İşte insanların hızlı anlayıp anlamaması bu sinapsların ne kadar hızlı ve kuvvetli oluşup oluşmadığı ile ilgilidir.

Organik yapı

Beyin, elektrokimyasal devrelerle birbirine bağlanmış beyin hücrelerini tanımlayan sinirlerden (nöron) oluşuyor. Her sinir, sinyalleri alarak işliyor. Sinir ağları, çok sayıdaki bağlantılarını zayıflatarak ya da güçlendirerek anıları saklıyor, hafızayı oluşturuyor. Alışılmadık bir deneyimle karşılaşılması, örneğin Mona Lisa'nın portresine bakılması, hücrelerin kendi aralarında farklı düzenlemelere gitmesine yol açıyor. İlgili sinirler, aniden bağlantılarını güçlendiriyor ve karşılaşılan modeli tanımlamaya çalışıyor. Kaydedilen bu veriler, ikinci deneyimde işlemi daha hızlı gerçekleştiriyor. Tekrarlanan işlemler bütünü, yaşamın zihinsel görüntüsü olarak beyinde saklanıyor.

ALINTI.(Focus)

 

 

İnsan kopyaladığı yazıya bari alıntı yazar ve o kopya yaptığı yerdeki "BEYİN" hakkında yazan yazıları objektif olarak topic asar.

 

Bilinç araştırmaları

Uzun zamandır bilim insanları, bilinç konusunda adım atmaktan kaçınıyorlardı. Kimisi bilincin objektif araştırmaya açık bir konu olmadığını öne sürerken, kimisi ortada araştırılacak bir konunun bulunmadığını bile söyledi. Onlar için zihin, değişik beyin işlemleri sırasında beyinde gelişen bir kavramdı sadece.

 

Ancak 1990'lı yıllarda bu konuya yaklaşım da değişti. Bilinç araştırmaları bilimsel yayınlarda, konferanslarda ve eğitim çalışmalarında kabul görmeye başladı. Günümüzde bilinç araştırmaları, ciddi olanlar ve olmayanlar şeklinde ikiye ayrılabilir. Ciddi olanlar işi ağırdan alıyorlar ve bilinci, eşgüdümlü sinirsel etkinliklerin ürünü olarak görüyorlar. Tabii ki her sinirsel etkinliğin bilinçle ilgili olmadığının farkındalar. Davranışlarımızın çoğu bilinçsizce ya da bilinçaltı alışkanlığı şeklinde ortaya çıkıyor. Bu grupta yer alan bilim insanları, Bilişselliğin Sinirsel Bağıntısı (BSB) adını verdikleri araştırmayla, zihinsel olaylar sırasında beyinde nelerin yaşandığını bulmayı hedefliyorlar.

 

"Necker küpü" veya "imkansız üçgen" deneyleri gibi tersine çevrilebilir görüntü yanılsaması örneklerini ele alalım. Necker küpünde, bakış açısına bağlı olarak görüntü değişir. Bir taraftan bakıldığında küp bize doğru yönelmişken, diğer taraftan bakıldığında arka kısma doğru uzanır. Hayvan beyni içinde yaşananları kaydetmek için elektrotları kullanan araştırmacılar, bu tür farklı bakış açılarının sinir tepkilerini nasıl etkilediğini belirlediler.

 

Bu deneyler, beyin mekanizmasını anlamak için en güçlü yollar. Daha önceki keşiflerden birinde, bilişsel algının belirli bölümlerinde, sinirlerin ateşlenmesi adı verilen etkinliklerin ve elektrik uyarılarının eşzamanlı yaşandığı anlaşılmıştı. Özel beyin alanlarında da benzerlikler var. Örneğin ön alın lobu zihinsel süreçte devreye giriyor. Merkezde bulunan "anterior singulat korteks (önkuşak korteksi) olarak bilinen bölge de anahtar alanlardan biri. Buna karşın, bilişsellikle ilgili sinirsel etkinliği sağlayan tek bir mekanizmanın varlığından kesinlikle bahsedilemiyor. Bilinen tek şey, bilişsel etkinlik sırasında birbiriyle uyumlu pek çok sinirin etkinleştiği ve ön alın lobunun devreye girdiği. Yine de, BSB üzerine araştırma yapanlar, bilinç sürecini açıklayabilecek net ve kesin mekanizmaları belirleyebilmek için uğraşıyorlar.

 

Kuantum mekaniği

BSB araştırmacıların yanı sıra, bilinç konusunu farklı yöntemlerle inceleyenler de var. Bu kişiler bilincin çok özel, sıradışı ve beynin işlemlerinin toplamı olduğunu düşünüyorlar. Bu kampta yer alanların yaklaşımına göre, bilinç gizemi kuantum mekaniğinin gizemiyle doğrudan bağlantılı. Onlara göre bilinç, çok sayıdaki hücrenin kuantum üstkonum aşamasına geçmesinin bir sonucu olabilir. Kuantum kuramcılarının karşılaştığı en önemli sorun, hücrelerin evre uyumlarına ilişkin makroskobik aşamaların sıcak ve nemli beyin ortamında net olarak tespit edilememesi. Bilinç mekanizmasını araştıran bir üçüncü kesim ise, bunun biyolojik işlemler bütünü olduğunu savunuyor. Örneğin, Şilili nörologlar Humberto Maturana ve Francisco Varela tarafından geliştirilen "autopoiesis" (yenilenme, kendini yeniden üretme eylemi) ya da kendinden bilme ağı teorisine göre bilinç, karar verme yeteneğinin genel biyolojik sürecinin yoğun şeklidir. Yaşamın kendisi, dünyada olup biteni bilme ve bunlara cevap verme eylemidir. Genler, dünyaya uyum sağlamak için bedenin ihtiyaç duyduğu anlama yeteneğini temsil eder. Bağışıklık sistemi, kendisinin ne olduğunu ya da olmadığını bilip ona göre harekete geçer. Dolayısıyla bilinç, bu temel biyolojik ilkenin karmaşıklaşmış hali olabilir.

 

Tüm bu sistem yaklaşımlarının amacı, bilince yönelik net ve matematiksel bir model kazandırmak. Ancak, yolun çok başındayız ve bilinç konusunda aşılması gereken daha çok nokta var. Tüm bilinmezlerine rağmen, önümüzdeki 30 yıl içerisinde, beynin yapısı, kimyası ve işlevlerinin; her sinir ucunun, dendritin, presinaptik sinirin ve sinir hücresinin haritasının çıkarılacağı belirtiliyordu. Dolayısıyla bir makine ile insan arasındaki farkın çok azalacağı ileri sürülüyordu. Bu konuda önemli adımlar da atıldı. Yine de nöroloji dünyası henüz ulaşılan noktadan hoşnut değil. Ve yeni tekniklerle gizler denizinin derinliklerine ağır ağır ilerliyor.

ALINTI. (Focus.)

Devam edecek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.