Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Beyin mi düşünüyor, Ruh mu?


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

Gata Nöroloji

 

Tübitak Beyin 1

 

Tübitak Beyin 2

 

Sinir Sistemi - Nöronlar

 

Sinir Sistemi - Sinapslar

 

Öncelikle yukarıdaki linklerden burada geçen bazı tanımların anlamlarını öğrenebilirsiniz.

Ben sadece kısaca ve anlaşılır bir şekilde özetlemeye çalışacağım.

 

Daha önce Madde Düşünebilir mi? konu başlığında, maddenin düşünüp düşünemeyeceği tartışıldı ancak nedense asıl düşünme organı olan "Beynin Düşünüp Düşünemeyeceği" konusu bir türlü açılmadı. O yüzden özel olarak buraya bu konuyu açtım ve konunun "Beyinin Düşünüp Düşünememesi" düzleminden sapmaması gerektiğini önemle belirtiyorum.

 

Nöroloji ile az da olsa ilgileniyorum ancak asıl ilgilendiğim alan Psikoloji. O yüzden Nöroloji ile ilgili bir takım bulguları yazıp, daha sonra diğer alanla ilgili bilgileri vereceğim.

 

Beynimiz sinir hücrelerinden oluşur. Ve bu sinir hücrelerine "Nöron" adı verilir. Hepimiz bilgisayar başında bulunduğumuza göre, en azından biraz da olsa Donanımından anlıyoruzdur. O yüzden anlamanızı örneklerle kolaylaştırmak isterim.

 

Beynimizi HardDisc olarak ele alalım. Bildiğiniz gibi Windows'ta "Disk Birleştiricisi" seçeneğini tıkladığınızda karşınıza bir sayfa açılır ve HardDisk'in bölümlerini ince ince Yeşil, Kırmızı, Mavi çizgilerle gösterir.

Buradaki her çizgiye "Nöron" diyelim.

Windows 98lerde bu pencere karelerden oluşan bir şekildeydi, bilen bilir. İşte o kareler burada çizgilerdir.

Bu nöronlar birbirleri arasındaki iletişimlerini "Sinaps"larla yapıyorlar.

Sinapslar ise bu çizgiler arasındaki bağ olsun.

 

Sinapslar şu şekilde oluşuyor:

Siz gözünüzle bir şeyi algıladığınızda, göz buna özel bir elektrik sinyali gönderiyor beyine. Beyindeki nöronlar bu elektrik sinyalini alıp, birbirleri ile iletişime geçiyorlar. Bu iletişimi de yeni kurdukları Sinaps Bağlar ile yapıyorlar... Yani siz her yeni bir şey gördüğünüzde, nöronlar arasında yeni bir sinaps bağı oluşuyor. Ayrıca eski sinapslar da ilgili aynı görüntüyü aldıkça güçleniyorlar.

 

Mesela: Siz bir müzeye gittiniz ve bir tabloyu gördünüz. Göz bu tabloya özel sinyalleri nöronlara gönderiyor. Nöronlar birbirleri arasında bu tabloya özel sinapslar oluşturuyorlar. Ama diyelim ki siz bu tabloya az bir süre dikkat ettiniz ve bir süre sonra o tabloyu net olarak hatırlamamaya başladınız. İşte bu sinapsların güçlü olmamasından kaynaklanıyor. Tabloya gittiniz ve tekrar baktınız, uzun uzun ve derin derin baktınız... İlgili sinapslar güçlendi ve artık o tabloyu çok daha net hatırlayabiliyorsunuz. İşte insanların hızlı anlayıp anlamaması bu sinapsların ne kadar hızlı ve kuvvetli oluşup oluşmadığı ile ilgilidir.

 

Ayrıca duymak ve diğer duyularda böyledir. Normalde "Duyma" mekanik bir işlemdir. Ses kulak zarını titreştirir. Bu titreşim kulak kemiklerine iletilir. Oradan ilgili hücrelerce bunlar elektrik sinyaline dönüştürülüp beyindeki Nöronlara giderler ve yeni sinapslar oluşur. Mesela klavyenin tuşlerının sesini tanıyabilmeniz, daha önceden bu ses ait nöronlar oluşturmuş olmanızdan kaynaklanır.

 

HardDisk örneğini niçin verdiğime gelince...

Bilgileri depolayan hücreler "Nöronlar"dır. Beyin 12 milyar civarında Nöron hücresi bulunduruyor. Sinapslar ise oluşumlarına göre güçlü ya da zayıf ama daha çok... Şimdi bilgisayarımızda iki tane HardDick olduğunu düşünelim. Bunlardan biri beynin sağ lobu, diğeri ise sol lobu. Tam olarak Beyin demek abes olur ama sadece yüzeysel olarak ele alın.

 

-Ve her HardDisk'i kendi içlerinde "C" "D" "E" ve "F" "G" "H" olarak bölüyoruz. Ki beyin bundan çok daha fazla bölüme sahiptir.

-Her bölüme ise ayrı ayrı programlar yüklüyoruz. Beynin her bölümü başka bir görevle meşguldür çünkü.

 

*Bilgisayarda "C" bölümü temel birim iken Beyinde böyle bir temel birim yok sadece. O yüzden bunu karıştırmayın...

 

Nöronlar "Kendilerini Yenileyebilme" özelliğini kaybetmiş hücrelerdir. Yani kendilerini yenileyemiyorlar. O yüzden bir kimsenin beyninde konuşma ile ilgili bölüm hasar gördümü, artık hasta konuşamıyor. Mesela "H" birimine sadece dinlediğimiz müzikleri kaydedelim. Sonra diyelim ki bu birim, benim 80Gb'lik HardDisk'imi yakmayı becerdiğim gibi yansın. Artık gitti o müzikler...

 

Benim, beynin "Verileri Depolamasına" dair nöroloji ile ilgili basitçe anlatabileceğim şekli bu. Gördüklerimiz, duyduklarımız, işittiklerimiz, dokunduklarımız ve kokladıklarımız Beyindeki Nöron Sinir Hücrelerinde, yeni Sinapslar oluşturarak ve eski Sinaps bağlantılarının güçlenmesi ile kayedediliyor.

 

Mesela şöyle düşünün: Sabah evden çıkarken kapıyı hergünkü gibi çektiniz ancak büyük bir gürültüyle kapı çarptı. Bu ses daha önceki sesten çok daha şiddetliydi ve bu yüzden "Motor Nöronlar" arasında yeni bir sinaps bağı oluştu. Sonra siz tedirgin olarak "Ulan sabah sabah millet rahatsız olmuştur!" dediniz... Ve "Duyusal Nöronlar" sizde kapının çarpması sonucu oluşan çıkan sese bağlı olarak "Tedirginlik Hissi" uyandıran Sinapslar oluşturdu. Sonra bu tedirginliği hissedince aklınıza şu geldi: "Yav şimdi biri uyanırsa bari beni görmesin, utanırım!" dediniz ve daha önce "Motor Nöronlar"ca oluşmuş olan "Kaçma" eylemine bağlı oluşmuş olan Sinapsları (bağları) güçlendirdiniz. Sonra kaçarken birden ne kadar korkak olduğunuz aklınıza geldi ve birden durarak Kapıyı çarpmanızı, tedirgin olmanızı, korkmanızı ve kaçmanızı düşündünüz ve bunlar arasındaki Sinaps bağları güçlendirdiniz. Artık bu olay hafızanızda hep kalacaktır... Şu an bu olayı hatırladığınızda, o günden bu güne kadar yaşadığınız benzer olaylarla karşılaştırarak yeni yeni Sinaps bağlarının oluşmasına neden oluyorsunuz. Çünkü aralarında bir bağ kuruyorsunuz ki bunun nedenide beyninizdeki Nöronların çalışmasındandır.

 

Nöroloji çok ağır, o yüzden beni yoruyor. Zaten sayısalcı da değilim. O yüzden kendi anladığım alanla ilgili bilgiler vereyim:

 

Beynimiz iki türlü Hafıza'dan oluşuyor:

-Kısa Süreli Hafıza,

-Uzun Süreli Hafıza...

 

Kısa Süreli Hafıza'yı yine bilgisayarın RAM'i ile bağdaştıralım. Yani bilgilerin kaydedilmediği ve geçici olarak sadece işlemlerin yapıldığı hafıza birimidir. Yani "Şu An"da kullandığınız tüm bilgiler şu an Kısa Süreli hafızanızda yer almaktadır. Tıpkı şu an okuduğunuz yazının göründüğü sayfanın yapıldığı işlemin RAM'de olması gibi... Bu hafıza değil bizim konumuz. "Beyin mi Düşünüyor? Ruh mu?" çerçevesinde sadece ilgilendiren kısmı, bilgilerimizin ilk önce buradan geçip Uzun Süreli Hafıza'ya kaydolması gerekenlerin kaydolduğudur.

 

Uzun Süreli Hafıza'yı ise "HardDisk" ile bağıntılayalım. Ancak yukarıdaki HardDisk örneğini bir kenara bırakın... Çünkü sadece benzeyen yönleri anlaşılsın diye örnekliyorum. Hiç bir şekilde tam olarak birbirlerine benzemezler aslında. Neyse Uzun Süreli Hafızamız Bilgilerin depolandığı yerdir. Kapasitesi "Sınırsız"dır. Ki nasıl bu hale geldiğini inanın bilmiyorum... Buradaki bilgilerimiz "Kodlanmış" bir şekilde bulunmaktadır ve iki türlü bilgi kaydedilmektedir:

-Bildirimsel Bilgi,

-İşlemsel Bilgi...

 

Bildirimsel Bilgi: Olgu ve olayların kaydedildiği yerdir. Bilgisayarınızın HardDisk'ini ikiye böldüğünüzü düşünün ve "D" sürücüsüne "Anılarınızı" "Hayallerinizi" "Geçmişinizi" kaydettiğinizi varsayın...

 

İşlemsel Bilgi: Birşeylerin nasıl yapıldığı ile ilgili becerilerin veya bilişsel işlemlerin kaydedildiği hafızadır.

 

Bildirimsel bilgi kolayca aktarılabilirken, İşlemsel bilgilerin aktarımı zordur.

 

Bildirimsel Bilgi'nin içinde de iki türlü hafıza vardır:

-Epizodik Hafıza,

-Semantik Hafıza.

 

Epizodik Hafıza'da olaylar "Olay Birimleri" şeklinde kayedilmektedir. Kişinin geçirmiş olduğu yaşantıları ile ilgili yaşam kalıntılarıdır. Bilgileridir. Buradaki bilgiler Yer ve Zamanla bağlantılanmış ve böyle kayıtlanmıştır.

 

Semantik Hafıza'da kişinin uzmanlık alanı ile ilgili bilgisini belirtir. Dil, Genel Kültür gibi bilgiler burada yer alır. Semantik bilgi kişinin geçmişinden bağımsızdır ve kayıtlar yer ve zamanla bağıntılanmamıştır. Mesela; Osmanlı devletinin kaç yılında kurulduğunu nerede, nasıl, kimden öğrendiğinizi aklınızda tutmanız gerekmez.

 

İşte "Düşünenin Ne Olduğu" konusunda her iki Bilim dalı ile ilgili olarak sorulacak sorular buradan başlıyor...

 

Bir kimse bir kaza geçirdiğinde "Hafızasını Yitiriyor" diyelim... Kişinin Hafızasının yitimi demek, kişinin Epizodik ve Semantik Hafızasından birisini "Kullanamama" durumu demektir. Kişi; Adını, kim olduğunu, mesleğini falan unutur ancak konuştuğu dili kullanabilir ve konuşabilir. Yani Epizodik Hafıza İşlemiyor, ancak Semantik Hafıza İşliyor...

 

Şimdi, Eğer "Düşünen Şey Ruh İse"... Hafıza Kaybı durumunda, niçin Beyinde olan bir işlevselsizlik durumunda "Hafıza Kaybı" gerçekleşiyor? Yani "Manevi Bir Kavram" olan "Ruh" o kaza sırasından bir zarar uğramadığına göre insanın hafızasını kaybetmemesi gerekir değil mi? Çünkü herşey Ruh'ta kaydoluyor... Ruh biliyor... Ama hafıza kaybolduğunda nedeni Beynin bir fonksiyonunun işlemez hale gelişidir... Kısaca Ruh'mu düşünüyor, Beyin mi?

 

Gelelim Nörolojik soruma... Diyelim ki yine aynı kazayı geçirdik... Bazı beyin hasarlarında, bilirsiniz insanlar bir güne ya da belli bir zaman dilimine hapsolurlar. Mesela "İlk 50 Öpücük" filmini izlemişsinizdir. Kız geçirdiği kaza sonucunda beyni hasar alıyordu. Ve her yeni günde uyandığında, sanki o kaza geçirdiği günün sabahında uyandığını sanıyordu. Oysa ki aradan yıllar geçmiş... Ancak hala o hiç bir zaman ertesi günü yaşadığını anlayamıyor... Her uyandığı günü babasının doğum günü sanıyor... Yani eğer düşünen Ruh ise, Kazadan etkilenen şey ve ertesi günü yaşayamadığını bilemeyen şey de Ruh mu? Hasar Beyinde gerçekleştiği halde düşünen şey Ruh ise eğer, bir ertesi günü yaşayamadığını bilemiyor mu? Oysa bilmesi gerekir? Kısaca Ruh mu düşünüyor, Beyin mi?

 

Bakın ben Ruh'a inanıyorum ancak "Düşünen Şey"in Ruh olmadığına inanıyorum. Ruh denen şeyin bizim uydurduğumuzdan farklı olduğunu düşünüyorum. Beni tanıyan arkadaşlarım, zaten ne olarak düşündüğümü biliyorlardır. Bu yazdıklarımı kimseyi desteklemek için de yazmadım. Sadece "Madde Düşünebilir mi?" konusu kısır kaldığı ve orada parça parça yazmak istediklerimi yazamadığım için yazdım.

 

Umarım konu, oradaki gibi burada da asıl adından sapmaz ve eksiklerim varsa eğer yerli yerince düzeltirim...

 

İfadelerimde eksiklikler varsa affedin, çünkü yazıyı tekrar kontrol etmedim...

 

Bilgilerini paylaşacak olan ve varsa eğer eksikliklerimi belirtecek olan arkadaşlarıma şimdiden Teşekkürü borç bilirim...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 155
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Sevgili boşig güzel bilimsel bir açıklama olmuş, ancak açıkladığınız şey baştan sona hafıza..

Bunu diğer topictede söyledim, evet beyin hafıza yanı harddisk, ram ve işletim sistemindeki gibi yakalama ve iletme olaylarını yapar bu işlemler için mükemmel şekilde donanımlıdır..

Nöronların bilgi saklama deposu olduğunu biliyoruz..

Ama düşünmek kavramını sadece olayları, bilgileri ve becerileri hatırlamak diye algılıyorsunuz ve bu şekilde bilgi veriyorsunuz..

Oysa düşünmek iyi ve güzeli seçebilmektir, düşünmek muhakeme, mukayese, anlamlılık, anlamsızlık gibi kavramları çözümleme, karar alma, kararsızlıkta kalma gibi olaylardır..

Birde şunu hiç bir zaman unutmayın..

Maddeyi algılayan yani en son algılayan, ,(maddenin geçtiği katettiği yollardan bahsetmiyorum), en son algılayan şey neyse düşünen şeyde odur..

Beyinde algı yerleri vardır evet, kokuyu algılayan bölüm, sesi algılayan bölüm evet bunlar vardır..

Ama bu algılayıcılarla bunları bize algılatan şey nedir..

Daha doğrusu ben dediğimde ben neyim..? ben beyin miyim..?

Eğer algılayan ben dediğimde bu ben benim beynimse evet düşünen şeyde beyindir diyebilrsiniz..

Ama bana bendeki benliğin beyin olduğu çok mantıklı gelmiyor..

Beyin sadece hardisk, ram ve olayları en son algaç'a gönderecek olan, bu hardisk ve ramdaki bilgileri aktarım iletecek olan işletim sisteminden ibarettir..

Tabi bu görüşüm maddeyi var kabul etiğimde geçerlidir..

Madde yok dediğim zaman, beyinde dahil olmak üzere herşey hayaldir, dış dünyadan gelen kodlarla muhatap olan tek şey ruhumuzdur derim ki, bu ikinci görüşüm kesin ve mutlak görüşüm değildir, sadece sorguluyorum ve araştırıyorum..

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili boşig

...

...

...

Saygılar..

 

Sayın Xlark Tades...

Zaten burada yapacağımız şeyde,

Diğer ziyana uğrayan konuda yapamadığımız şeyi yapıp

Tüm bunları yani sorgulamamız gereken asıl şeyleri sorgulamak...

 

Konunun özünden ayrılmamayı umut ediyorum.

Aynı kısır tartışmanın yaşanmamasını umut ediyorum.

Bir sonuca varabilmeyi umut ediyorum.

 

Benim verdiğim bilgiler daha derinlemesine araştırılırsa

Ve öyle tartışılırsa çok daha zevkli ve yararlı olacaktır...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Xlark Tades...

Zaten burada yapacağımız şeyde,

Diğer ziyana uğrayan konuda yapamadığımız şeyi yapıp

Tüm bunları yani sorgulamamız gereken asıl şeyleri sorgulamak...

 

Konunun özünden ayrılmamayı umut ediyorum.

Aynı kısır tartışmanın yaşanmamasını umut ediyorum.

Bir sonuca varabilmeyi umut ediyorum.

 

Benim verdiğim bilgiler daha derinlemesine araştırılırsa

Ve öyle tartışılırsa çok daha zevkli ve yararlı olacaktır...

 

Saygılarımla...

Tamam madde var-yok teorisini geçelim..

Ama ruhun varlığını idrak etmeden yada beynin ne olduğunu tam olarak idrak etmeden, ruh mu düşünür beyin mi düşünür konusu baya zorlar değil mi..

Yazımın son bölümüne kadar senin verdiğin bilgiler doğrultusunda, karşı bilgiler yazdım..

Yani senin şu yukarda verdiğin bilgiler veri saklama, istenildiğinde verileri alabilme olayı ile ilgili..

Ama bu verileri alan, değerlendiren ve bu verilerle düşünen şey..????

Bakın görüntü gözden ışık halinde irise iristende elektirk sinyalleriyle beyne iletiliyor ama orada gören ikinci bir göz yok..

Düşünmekte aynı bağlamda değerlendirilmelidir..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bütün hayat beynimizdedir

 

beyin herşeydir

 

insan beyninde sinir hücrelerini zarara uğratırsanız ne düşünce kalır ne akıl ne de hafıza

 

yaşayan bir ölü gibi oluruz

 

bilimsel makaleler yapıştırmaya gerek yok buraya

 

bu kadar bilimsel tecrübelerimizden her şeyin beyinde olup bittiğini anlıyoruz

 

Ama ruhun varlığını idrak etmeden yada beynin ne olduğunu tam olarak idrak etmeden, ruh mu düşünür beyin mi düşünür konusu baya zorlar değil mi..

 

ruhun varlığı bir iddia veya inançtır

 

ama beyin iddia ve inanç değildir, ruhun beyinden bedenden ayrı olduğu ise çok fantastik bir düşüncedir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilimsel makaleler yapıştırmaya gerek yok buraya

 

Sayın Tarafsız, niçin sitem ettiniz bilemiyorum...

 

Ben herhangi bir iddiayı ispatlamak istemedim.

Ayrıca başka birisine ait bir makale de yapıştırmadım.

Bildiğim kadarıyla bir şeyler yazıp,

Başka bir başlık altında güme giden bir sorumu paylaştım.

İstemiyorsanız, gereksiz buluyorsanız okumazsınız ve cevap vermezsiniz.

Farkında mısınız bilmiyorum ancak böyle bir hakkınız var...

 

Neyse,

Sanıyorum ki size sorup açmam lazım bazı konuları!!!

Ve ne yazıp yazmayacağımı size danışmam lazım!!!

 

Size saygım var,

Yaptığım hata için kusuruma bakmayın...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Boşig arkadaşımızın açmış olduğu başlık ciddi bir başlıktır ve güzel bilgiler içermektedir..

Bence hiç kişileştirmeden, oradan aldın buradan yapıştırdın demeden, ciddi ciddi tartışmamız gereken bir kondur diye düşünüyorum..

Ayrıca yapıştırılmış bir makele değildir, her hangi bir kaynaktan faydalanılmış olabilir, ancak kendi cümleleriyle bilimsel buglguları çok güzle bir şekilde pekiştirerek ve örnekleyerek yazmıştır, yani ben öyle görüyorum..

Konuya dönecek olursak..

Beyinle Pc yi yanyana koyduğumuzda çok bütüyük bir benzerliğin olduğu aşikardır.

Pc nin yaptığı herşeyi beyinde yapmaktadır..

PC de görüntü yada bilgi veri kaynağından alınıp (hardisk, çıkarılabilir disk, internet vs..) ram ve işletim sistemi vasıtasıyla, görüntüler ekran kartına, seslerde ses kartına iletilip oradanda monütöre ve hopörlörlere ietilmektedir..

Buraya kadar tamam..

Beyinde aynı şekilde herhangi bir kaynaktan gelen verileri, sinir vasıtalarıyla gerekli yerlere göndermektedir..

Pc de monütöre gelen görüntüyü yada hopörlörlere gelen sesi algılayan ikinci bir mekanizma olması lazımki, o veriler son yerine ulaşılıp değerlendirilsin..

Beyindede bu veriler son karar noktasında toplanmalıdırki, düşünce dediğimiz olay meydana gelsin..

Evet ben bu son karar noktasına ruh diyorum..

Siz ne diyorsunuz..?

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Semantik Hafıza'da kişinin uzmanlık alanı ile ilgili bilgisini belirtir. Dil, Genel Kültür gibi bilgiler burada yer alır. Semantik bilgi kişinin geçmişinden bağımsızdır ve kayıtlar yer ve zamanla bağıntılanmamıştır. Mesela; Osmanlı devletinin kaç yılında kurulduğunu nerede, nasıl, kimden öğrendiğinizi aklınızda tutmanız gerekmez.

 

İşte "Düşünenin Ne Olduğu" konusunda her iki Bilim dalı ile ilgili olarak sorulacak sorular buradan başlıyor...

 

Bir kimse bir kaza geçirdiğinde "Hafızasını Yitiriyor" diyelim... Kişinin Hafızasının yitimi demek, kişinin Epizodik ve Semantik Hafızasından birisini "Kullanamama" durumu demektir. Kişi; Adını, kim olduğunu, mesleğini falan unutur ancak konuştuğu dili kullanabilir ve konuşabilir. Yani Epizodik Hafıza İşlemiyor, ancak Semantik Hafıza İşliyor...

 

Şimdi, Eğer "Düşünen Şey Ruh İse"... Hafıza Kaybı durumunda, niçin Beyinde olan bir işlevselsizlik durumunda "Hafıza Kaybı" gerçekleşiyor? Yani "Manevi Bir Kavram" olan "Ruh" o kaza sırasından bir zarar uğramadığına göre insanın hafızasını kaybetmemesi gerekir değil mi? Çünkü herşey Ruh'ta kaydoluyor... Ruh biliyor... Ama hafıza kaybolduğunda nedeni Beynin bir fonksiyonunun işlemez hale gelişidir... Kısaca Ruh'mu düşünüyor, Beyin mi?

 

Gelelim Nörolojik soruma... Diyelim ki yine aynı kazayı geçirdik... Bazı beyin hasarlarında, bilirsiniz insanlar bir güne ya da belli bir zaman dilimine hapsolurlar. Mesela "İlk 50 Öpücük" filmini izlemişsinizdir. Kız geçirdiği kaza sonucunda beyni hasar alıyordu. Ve her yeni günde uyandığında, sanki o kaza geçirdiği günün sabahında uyandığını sanıyordu. Oysa ki aradan yıllar geçmiş... Ancak hala o hiç bir zaman ertesi günü yaşadığını anlayamıyor... Her uyandığı günü babasının doğum günü sanıyor... Yani eğer düşünen Ruh ise, Kazadan etkilenen şey ve ertesi günü yaşayamadığını bilemeyen şey de Ruh mu? Hasar Beyinde gerçekleştiği halde düşünen şey Ruh ise eğer, bir ertesi günü yaşayamadığını bilemiyor mu? Oysa bilmesi gerekir? Kısaca Ruh mu düşünüyor, Beyin mi?

 

Bakın ben Ruh'a inanıyorum ancak "Düşünen Şey"in Ruh olmadığına inanıyorum. Ruh denen şeyin bizim uydurduğumuzdan farklı olduğunu düşünüyorum. Beni tanıyan arkadaşlarım, zaten ne olarak düşündüğümü biliyorlardır. Bu yazdıklarımı kimseyi desteklemek için de yazmadım. Sadece "Madde Düşünebilir mi?" konusu kısır kaldığı ve orada parça parça yazmak istediklerimi yazamadığım için yazdım.

 

Umarım konu, oradaki gibi burada da asıl adından sapmaz ve eksiklerim varsa eğer yerli yerince düzeltirim...

 

İfadelerimde eksiklikler varsa affedin, çünkü yazıyı tekrar kontrol etmedim...

 

Bilgilerini paylaşacak olan ve varsa eğer eksikliklerimi belirtecek olan arkadaşlarıma şimdiden Teşekkürü borç bilirim...

 

Saygılarımla...

benı de uzun bir süredir meşgul eden ve cevabını bulamadığım sorular bunlar.hatta dün msn de kral x le bunu konuşuyorduk,başlığı görunce çok şaşırdım..

ruh kavramına yanlış bakmış olunabıleceğini düşünuyorum bende..

bitkisel hayata giren insanların beyni hasar gördüğü için insan olduğunu işaret eden bir bilinci kalmıyor.bu durumda hasar gören beyin ise beyın ve ruh bağlantısı nedir sorusu ilginç bir soru oluyor. :unsure:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bitkisel hayata giren insanların beyni hasar gördüğü için insan olduğunu işaret eden bir bilinci kalmıyor

 

Sevgili sedelina, yukarda PC örneği verdim..

Şimdi PC de veriler belli bir işlemden sonra monütöre kadar geliyor ve ben o verileri monütörden alıyorum..

Beyinde aynı şekilde verileri bazı işlemlerden sonra ruha iletiyor..

Şimdi Pc nin ekran kartı bozulsa veriler monütöre ulaşmıcak, ve ben o gürüntüyü göremeyeceğim..

Beyindede veri yolarından biri bozulsa veri ruha ulaşmıcak..

Bence sorduğun şeyin cevabı bu..

Cıx.. bu da olmadı derseniz lütfen belirtiniz..:)

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

boşig arkadaşımızın yazdığı bazı güzel konulara parmak basılmış dünyada oluşan olayları

insan oğulu düşünür se daima mantıklı bir açıklama bulabiliyor ama arkadaşlarımızın yazıların dan aldığım alıntılara da cevap lağzım saygılar

 

 

Gata Nöroloji

 

Tübitak Beyin 1

 

Tübitak Beyin 2

 

Sinir Sistemi - Nöronlar

 

Sinir Sistemi - Sinapslar

 

 

Sinapslar şu şekilde oluşuyor:

Siz gözünüzle bir şeyi algıladığınızda, göz buna özel bir elektrik sinyali gönderiyor beyine. Beyindeki nöronlar bu elektrik sinyalini alıp, birbirleri ile iletişime geçiyorlar. Bu iletişimi de yeni kurdukları Sinaps Bağlar ile yapıyorlar... Yani siz her yeni bir şey gördüğünüzde, nöronlar arasında yeni bir sinaps bağı oluşuyor. Ayrıca eski sinapslar da ilgili aynı görüntüyü aldıkça güçleniyorlar.

yukarıdaki yazıda burda oluşan özel diye belirtilmiş elektrik sinyalleri nasıl oluşuyor bu nöronlar birbirleri ile nasıl iletişim yapıyorlar herhangi bir proğram olmadan bu yazım yukarıdaki yazıya katılmıyorum anlamın da değildir

 

Beyinde algı yerleri vardır evet, kokuyu algılayan bölüm, sesi algılayan bölüm evet bunlar vardır..

Ama bu algılayıcılarla bunları bize algılatan şey nedir..

xlark arkadaşımızın bu sorusu da düşündürücü saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Insanin beyinden ibaret oldugunu hala iddia edenler,bütün gerceklere yüz cevirmislerdir.Insani madde olarak görme celiskisinden kurtulamayanlar,aslinda cokluk aleminin en uzak ufuklarinda kaldiklarindan isyanlari ve inkarlari ellerinde degildir.Kasirgaya kapilmis agac parcasi gibi afak ve cokluk yasalarinin akimi icindedirler.gercekten uzaklara dogru ucar dururlar.

Eger insanin zeka idrak his sanat kabiliyetleri beyindeki hücrelerden ibaret olsa idi hastaliklarin daha baslangicinda tüm melekeler duracak,bircok sahte bilim adami Islam'a camur atma firsati bulamayacakti.

Beyin ötesindeki ruhun varliginin bir tecelliside harika cocuklar ve dehalardir.Bunlarin beyninde normal beyinden bir fark yoktur.Hele harika cocuk meselesi büsbütün maddecileri iflas ettirir.Beyinsel fonksiyonlari fersah fersah atlayarak bizi hayran birakan kabiliyeti,hücreye giren 4 moleküle baglama inadini akil alir mi?

Ruhun bir gercegide sanattir.Ne hücreye sigar nede kafa tasinin bir kösesine.Ne bir beste nede bir siir hücrede imal olmaz.

 

Onk.Dr.Haluk Nurbaki

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eger insanin zeka idrak his sanat kabiliyetleri beyindeki hücrelerden ibaret olsa idi hastaliklarin daha baslangicinda tüm melekeler duracak,bircok sahte bilim adami Islam'a camur atma firsati bulamayacakti.

Beyin ötesindeki ruhun varliginin bir tecelliside harika cocuklar ve dehalardir.Bunlarin beyninde normal beyinden bir fark yoktur.Hele harika cocuk meselesi büsbütün maddecileri iflas ettirir.Beyinsel fonksiyonlari fersah fersah atlayarak bizi hayran birakan kabiliyeti,hücreye giren 4 moleküle baglama inadini akil alir mi?

Ruhun bir gercegide sanattir.Ne hücreye sigar nede kafa tasinin bir kösesine.Ne bir beste nede bir siir hücrede imal olmaz.

:clover::clover:

Güzel bir tespit, kilit nokta..

Paylaşımın için teşekkürler politika..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yukarıdaki yazıda burda oluşan özel diye belirtilmiş elektrik sinyalleri nasıl oluşuyor bu nöronlar birbirleri ile nasıl iletişim yapıyorlar herhangi bir proğram olmadan bu yazım yukarıdaki yazıya katılmıyorum anlamın da değildir

 

Sayın İpek,

Nöronlar birbirleri ile gelen elektrik sinyallerince bağ kuruyorlar. Yani mesela siz bir şey gördünüz değil mi... Gözün yapısı bu görüntüye özel kodlar oluşturuyor.

Niye?

Çünkü diğer görüntülerden farklı bir görüntü ve bizim bunu diğerlerinden ayırt edebilmemiz lazım.

Mesela sizin iki farklı kağıt dökümanınız var elinizde. Bunları arşivleyeceksiniz. farklı isimler verip, kodluyorsunuz... Öyle tanıyabiliyorsunuz. En kaba tabiri ile böyledir bu.

Gözde gördüğü her görüntüyü farklı düzeylerde ya da farklı frekanslarda Elektrik sinyallerine çeviriyor. Mesela Kameralarda aynı şekilde çalışır. Görüntüleri farklı frekanslarda kodlar ve elektrik sinyallerine dönüştürür.

Göz bunu yaptıktan sonra bu sinyalleri Beyine yolluyor ve bunu alan nöronlar yapıları gereği uyarılmış olup bu kodlara ait uygun mevcut Sinaps bağlarını ya güçlendiriyorlar ya da yoksa eğer yeni bir bağ kuruyorlar. Çünkü Nöronların yapılarında bu var. Bu özelliği taşıyorlar. Yani yapıları gereği bunu yapıyorlar.

 

Ben bunu hep "Mıknatıs, Kağıt ve Demir Tozu" örneği ile açıklıyorum. Kağıdın üzerine demir tozlarını serpin, altından mıknatısı tutun. Çok güzel ve simetrik şekiller çıkacaktır ortaya. Oysa bunlardan hiç birisi düşünmüyor. Yani bunu düşünerek yapmıyorlar, yapıları ne gerektiriyorsa onu yapıyorlar. Nöronlarda öyle...

 

Sayın Xlark'ın "Göz'ün ardında gören ne?" sorusuna gelirsek.

Göz'den sonra "Görme" olayı bitiyor. Asıl görme, duyma organı falan Beyinin kendisidir. Sizin gördüğünüz her şey sadece Elektrik sinyallerinin, beyinde anlamlı hale getirilmesidir. Yani asıl görme işini yapan Beyin'dir. Elektrik sinyallerini alır, Nöronlar ve Sinaps bağlarla beyne kaydeder. Sizde bunu kullanırsınız. Yani sorunuzun cevabı var aslında yukarıdaki yazıda.

 

Asıl soru: Bilinç nasıl oluşur?

 

Yani bakın "Görme" işi gözde gerçekleşmez. O yüzden göz sadece bir "Çeviricidir"... Görüntüyü Elektrik sinyaline çevirir. Dış dünya ile iletişimi sağlayan tüm organlar ve duyular sadece birer "Çevirici"dir. Görme ve Duymanın, Tatma ve Dokunma hissinin meydana geldiği tek yer Beyinin kendisidir. Sorunuzun cevabı budur.

 

"Düşünmek" ise temel olarak bu Sinaps bağlar arasındaki süreçtir. Bunun örneğini yukarıda bir hikaye ile vermeye çalıştım. Yönlendirme yaptığım makaleleri de okuyabilirsiniz.

 

"Bilinç" yani "Bireyin Benliği" nasıl oluşuyor? Asıl sorun burada. Bende bunu hala anlamlandırmış değilim. Duyu organları ile algılmayı, Beyindeki süreçleri anlamlandırabiliyorum ve bunlar açıklanabiliyor ancak "Bilinç"i henüz kendime açıklayamadım. Burada bir ipucu yakalarım diye düşünüyorum.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Bilinç" yani "Bireyin Benliği" nasıl oluşuyor

Zaten olay burada..

Bunu çözdüğün zaman gören, duyan, hisseden, algılayan, yorumlayan, düşüne odur..

Yukarda cevap vermişsin, gözden sonra görme olayı bitiyor demişsin, ben onu söylemiyorum, gözle ışınları alıyoruz iristen geçiyor hatta ters odak oluşuyor ve elktirk sinyalleriyle beyne iletiliyor beyinde görme merkezi uyarılıyor, ama buraya kadar Pc örneğindeki motitöre kadar olan kısımdır, bunu sen göreceksin..

Beyin sen değilsin, bilinç sensin..

Beyin bütün varlığıyla nöronuyla sinirleriyle sadece vasıtadır..

Yani beyindeki o verilerin son aktarıldığı nokta ruhtur böyle düşünüyorum..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Sayın İpek,

Nöronlar birbirleri ile gelen elektrik sinyallerince bağ kuruyorlar. Yani mesela siz bir şey gördünüz değil mi... Gözün yapısı bu görüntüye özel kodlar oluşturuyor.

Niye?

Çünkü diğer görüntülerden farklı bir görüntü ve bizim bunu diğerlerinden ayırt edebilmemiz lazım.

Mesela sizin iki farklı kağıt dökümanınız var elinizde. Bunları arşivleyeceksiniz. farklı isimler verip, kodluyorsunuz... Öyle tanıyabiliyorsunuz. En kaba tabiri ile böyledir bu.

Gözde gördüğü her görüntüyü farklı düzeylerde ya da farklı frekanslarda Elektrik sinyallerine çeviriyor. Mesela Kameralarda aynı şekilde çalışır. Görüntüleri farklı frekanslarda kodlar ve elektrik sinyallerine dönüştürür.

Göz bunu yaptıktan sonra bu sinyalleri Beyine yolluyor ve bunu alan nöronlar yapıları gereği uyarılmış olup bu kodlara ait uygun mevcut Sinaps bağlarını ya güçlendiriyorlar ya da yoksa eğer yeni bir bağ kuruyorlar. Çünkü Nöronların yapılarında bu var. Bu özelliği taşıyorlar. Yani yapıları gereği bunu yapıyorlar.

 

Ben bunu hep "Mıknatıs, Kağıt ve Demir Tozu" örneği ile açıklıyorum. Kağıdın üzerine demir tozlarını serpin, altından mıknatısı tutun. Çok güzel ve simetrik şekiller çıkacaktır ortaya. Oysa bunlardan hiç birisi düşünmüyor. Yani bunu düşünerek yapmıyorlar, yapıları ne gerektiriyorsa onu yapıyorlar. Nöronlarda öyle...

 

Sayın Xlark'ın "Göz'ün ardında gören ne?" sorusuna gelirsek.

Göz'den sonra "Görme" olayı bitiyor. Asıl görme, duyma organı falan Beyinin kendisidir. Sizin gördüğünüz her şey sadece Elektrik sinyallerinin, beyinde anlamlı hale getirilmesidir. Yani asıl görme işini yapan Beyin'dir. Elektrik sinyallerini alır, Nöronlar ve Sinaps bağlarla beyne kaydeder. Sizde bunu kullanırsınız. Yani sorunuzun cevabı var aslında yukarıdaki yazıda.

 

Asıl soru: Bilinç nasıl oluşur?

 

Yani bakın "Görme" işi gözde gerçekleşmez. O yüzden göz sadece bir "Çeviricidir"... Görüntüyü Elektrik sinyaline çevirir. Dış dünya ile iletişimi sağlayan tüm organlar ve duyular sadece birer "Çevirici"dir. Görme ve Duymanın, Tatma ve Dokunma hissinin meydana geldiği tek yer Beyinin kendisidir. Sorunuzun cevabı budur.

 

"Düşünmek" ise temel olarak bu Sinaps bağlar arasındaki süreçtir. Bunun örneğini yukarıda bir hikaye ile vermeye çalıştım. Yönlendirme yaptığım makaleleri de okuyabilirsiniz.

 

"Bilinç" yani "Bireyin Benliği" nasıl oluşuyor? Asıl sorun burada. Bende bunu hala anlamlandırmış değilim. Duyu organları ile algılmayı, Beyindeki süreçleri anlamlandırabiliyorum ve bunlar açıklanabiliyor ancak "Bilinç"i henüz kendime açıklayamadım. Burada bir ipucu yakalarım diye düşünüyorum.

 

Saygılarımla...

 

Sayın boşig sizin yazınızda anlaşılan yanılmıyorsam gözün yada her hangi organın nasıl hizmet verdiğine katıldığımızı düşünelim yalnız kağıdın üzerine demir tozunu döküyorsun altına mıknatısı tutunca demirtozları şekilleniyor bu nada katıldık ama mıknatıs gücü (enerji)kullandık diyorum ki beyindeki yukarıda anlatmış olduğun oluşumlar hangi güc hangi enerji ile

olşuyor zaten sorunun temeli de beyinin çalışması saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Bilinç" yani "Bireyin Benliği" nasıl oluşuyor? Asıl sorun burada. Bende bunu hala anlamlandırmış değilim. Duyu organları ile algılmayı, Beyindeki süreçleri anlamlandırabiliyorum ve bunlar açıklanabiliyor ancak "Bilinç"i henüz kendime açıklayamadım. Burada bir ipucu yakalarım diye düşünüyorum.

 

Bir ağaç,bir hayvan,bir dağ,bulutlar,denizler,gezegenler tek başına doğa olarak adlandırılamaz.Doğanın parçasıdırlar ama, bir bütün olarak doğa değildir.

 

Bireyin benliğini,de,tüm organları ve duygularından bağımsız olarak,müstakil olarak aramak veya nitelemek,boşa kürek çekmektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir ağaç,bir hayvan,bir dağ,bulutlar,denizler,gezegenler tek başına doğa olarak adlandırılamaz.Doğanın parçasıdırlar ama, bir bütün olarak doğa değildir.

 

Bireyin benliğini,de,tüm organları ve duygularından bağımsız olarak,müstakil olarak aramak veya nitelemek,boşa kürek çekmektir.

 

Zaten bütüncül bir anlama bürümek istiyorum Sayın Katakuta...

"Görme" olayını sadece "Göz"ü ele alarak anlatamayız...

"Duymak" olayı da öyle...

Yani bir Bütün olarak ele almak gerektiğinin farkındayım.

Ancak Bilinç'i tanımlamak gerekiyor değil mi?

Bütüncül ele almak ama tanımlamak...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir ağaç,bir hayvan,bir dağ,bulutlar,denizler,gezegenler tek başına doğa olarak adlandırılamaz.Doğanın parçasıdırlar ama, bir bütün olarak doğa değildir.

 

Bireyin benliğini,de,tüm organları ve duygularından bağımsız olarak,müstakil olarak aramak veya nitelemek,boşa kürek çekmektir.

 

 

arkadaşım hiç bir şey durduğu yerde oluşmaz beyin bütün duyu organlarını yönelten oldugu icin farklı kolsuz bacaksız gözsüz ve sayre bunun gibi çeşidli orgasız yaşana biliniyor ama

beyinsiz asla onun için beyindeki enerji ve proğram önemli nasıl oluşuyor diye düşünmek lağzım saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın boşig,

 

Şu sıralar foruma seyrek giriyorum. Açtığın bu başlığı daha sonra gördüm.

Beyinin bilgi algılamasını, kayıt şeklini ve geri dönüşümünü bir başka şekilde, çok benzer olarak diğer başlıkta ben de açıklamıştım.

Ama bilse idim buraya yazardım. Seni kutlarım böyle bir başlık açtığından dolayı.

 

Ancak bu konu din başlığında olduğundan dolayıda, arkadaşlar beyinin bu algılama ve geri dönüşüm olayını "ruh" olgusu ile birleştirmeye çalışmışlar.

Böyle bir yakıştırma, elbetteki inançlılar tarafından gelecek ve yine hep aynı yaptıklarını yapacaklar.

Yani kaçınılmaz olarak bilime sahip çıkacaklar ve ardından da gelişimine engel olma amacı ile inançları bir başka deyişle hurafeleri devreye sokacaklardır.

Sen yüklenme evresinde olduğun için, ya kafa karışıklığından, ya inançlılara karşı taşıdığın mahcubiyetten, ya da üslubun gereği "ruh" olgusunda tarafsız kalmayı yeğliyorsun.

Seni anlıyorum daha önceki benim düşüncelerimi taşıyorsun.

Berraklaşacağını, durulacağını ümit ediyorum.

 

Nöronları sinapsları onlara bilgi taşıyan sinirleri, uclarındaki duyu organlarını , duyu organlarınca çevrilen titreşimleri (frekansları) çok güzel belirtmişsin ve hatta mukayese ve idrakı da belirtmiş olmana rağmen; Sayın Kral çözememiş ve halen sormakta nasıl mukayese edebiliyoruz diye.

 

İnsan beynini bilgisayara benzetmek doğru bir düşünce. Zaten bilim doğayı çözümlemek ve değerlendirmek değilmidir ?

Pozitif bilimlere boşunamı diyoruz doğa bilimleri diye.

Bilgisayarda birde işlemci diye bir bölüm var. Yani gelen bilgiyi (kodu) değerlendirip ilgili birime gönderen bir devre.

Beynimizde bir konunun mukayesesi durumunda tıpkı işlemcinin tasnif olayı gibi mukayese edilmesi gereken olguyu ilgili beyin lobuna ve hattailgili nöron-sinaps guruplarına gönderir.

Senin belirttiğin zayıf ve güçlü, ayrıntılı ve ayrıntısız bilgi guruplarını bularak, onun geri dönüşümünü sağlama olayı; karar, mukayese, ve irade olayını oluşturmuş oluyor.

Yani bir başka deyişle, sağlam oluşmuş bilgi seçilmiş oluyor.

Yalnız frekansın uyardığı bilgi gurubu, o konuya ait ve o konu ile ilgili zayıf/güçlü, doğru/yanlış bilgi gurupları.

En doğru ve en güçlü bilgi seçiliyor. Seçilme zorunluluğu, güçlü gurup oluşumundan dolayı.

 

PC de İşlemcinin tasnif görevi olduğu gibi, ayrıca o bilgiyi bulduktan sonra birde onu PC kullanıcısına sunma görevi var.

Mesela cd çalıştır, flopy çalıştır, aç, kapat, büyük harf, küçük harf seç vs gibi her işlem.

Beyinde, yine böyle aynı sınıftan bilgi seçilimleri ve baskın (güçlü) bilgi seçilimi ile "karar" sonucuna varıyor.

Sonuçta sinir iletişimleri ile ilgili organı harekete geçiriyor.

 

Maddesel olarak, insan ve hayvanların teori ve pratik etkileşimleri basitçe bu şekilde.

Bu karar mekanizmasını inançlılar "ruh" ile tanımlıyorlar.

Bütün bunları insan ruhu ve onun bağımlı olduğu büyük ruha bağlamak yine masal bir düşünce.

İnsanlar çözemediği olayları doğa üstü olgulara bağlamaya çok yatkındırlar.

Daha birkaç on yıl önceye dayandırılan beyininin işlevsel açıklamasından önce insanlar nasıl çözecekti bu soruları ?

Elbette ruh'a atfedeceklerdi. Ama düşünmesini bilen filozoflar ayrıntısını bilemeden bile çözümlemişlerdi düşünme ve karar verme sürecini.

Canlı, beyin ve yaşam içgüdüsü.

Sonsuzca varolan bir maddenin özüdür bütün bunlar.

Mitolojik bilgiler bu öze sürekli bir takım kılıflar giydirmiştir.

Yerel ve farklı kültürlerle. Türkler başka, çinliler başka, araplar başka. Ama biribirlerinden kopya çekerek tabiiki.

Ruh olgusu her kültürde bir başka şekilde vardır. Arap kültüründe ise kopya edilerek biraz değişik olarak şekillenmiştir.

Sonuçta bilimsellikten uzak değişik şekillenmiş masallardır.

Masalcılarda masalları anlatırken, ayni masala değişik yorumlar katarlar.

 

Selamlar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Tarafsız, niçin sitem ettiniz bilemiyorum...

 

Tengeriin Boşig, yine beni yanlış anlamışsın, ben senin için hiçbir şey söylemedim,açtığın konu ve açıklamaların linklerin çok hoşuma gitti

 

Konu şu, birisi dediki, neden hiç bilimsel makale bilimsel veri sunmadan tartışıyorsunuz, bende buna gerek yok, gerektiğinde onu da yapıyoruz dedim. Yani illede bilimsel makale yapıştırmaya gerek yok dedim. Sen hemen üzerine alınmışsın, olay senle ilgili değil.

 

 

Beyin sen değilsin, bilinç sensin.. (xlark tades)

 

beyin = bilinç

 

 

beyinsiz asla onun için beyindeki enerji ve proğram önemli nasıl oluşuyor diye düşünmek lağzım saygılar (ipek)

 

evet nasıl oluşuyor diye düşünmek lazım, gerçeği düşünmek lazım, uydurmamak lazım

 

Beyin bütün varlığıyla nöronuyla sinirleriyle sadece vasıtadır..

Yani beyindeki o verilerin son aktarıldığı nokta ruhtur böyle düşünüyorum.. (xlark tades)

 

Bilimsel(gerçekçi) bir dayanağı yok

 

Eğer olsaydı, ruh, biyolojik aksaklıktan etkilenmezdi

 

ruh = beyin

 

bitkisel hayata giren bir insanın tek eksiği bilincin kaybolmasıdır, yani beyin aktivitesini kaybetmiştir, çünkü vücut aksaklığa uğramıştır, beyin(bilinç) geri gelse kişi bitkisel hayattan kurtulur, böyle bir durum olmadığına göre ruhun bedenden ayrı olmadığını düşünürüz. Ruh bedenden ayrı olsaydı, vücuttan etkilenmezdi, beyin dokusu zarar görünce hafıza yok olmasdı vs.

 

İnsanlar çözemediği olayları doğa üstü olgulara bağlamaya çok yatkındırlar. (bilimselci)

 

katılıyorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın boşig,

 

 

Ancak bu konu din başlığında olduğundan dolayıda, arkadaşlar beyinin bu algılama ve geri dönüşüm olayını "ruh" olgusu ile birleştirmeye çalışmışlar.

Böyle bir yakıştırma, elbetteki inançlılar tarafından gelecek ve yine hep aynı yaptıklarını yapacaklar.

Yani kaçınılmaz olarak bilime sahip çıkacaklar ve ardından da gelişimine engel olma amacı ile inançları bir başka deyişle hurafeleri devreye sokacaklardır.

Sen yüklenme evresinde olduğun için, ya kafa karışıklığından, ya inançlılara karşı taşıdığın mahcubiyetten, ya da üslubun gereği "ruh" olgusunda tarafsız kalmayı yeğliyorsun.

Seni anlıyorum daha önceki benim düşüncelerimi taşıyorsun.

Berraklaşacağını, durulacağını ümit ediyorum.

 

Bu ne kadar tehlikeli bir uslup,bir tarafı ön yargılı eleştirirken karşısında ki muhattabını psikolojik baskı ile kendi tarafına çekmeye çalışma çabası..........

 

Konumuz beyinmi düşünüyor ruhmu?Bunun la ilgi çok güzel bir yazı okumuştum daha önce uzun çabalarım sonunda yazıyı buldum.

 

Elle tutulup gözle görülene inanmayı ön kabul gören bilimin, uzun yıllar insanı “her nasılsa düşünmeyi öğrenmiş maddesel makinalar” şeklinde tanımlaması ve görülenin ötesinden uzakta durması insanın bakışını kendine çevirme eğilimini geciktirdi. Vücut, beden, zihin ve ruh ilişkisi çeşitli zamanlarda çok net olmayan farklı tanımlarla çıktı karşımıza. Vücut önce sinir sistemi, iç salgı bezleri ve sindirim sistemi olarak ayrımlandı. Beden—zihin ilişkisi tartışmaya açıldı. Derken, bedenin de tıpkı beyin gibi düşünebileceği, akla yatkın gelir oldu. Beden sadece beyin yoluyla değil, kendi kendine de ne olacağını bilebilirdi. Bedenin sahip olduğu tüm moleküllerin oldukça akıllı olduğunu belirtiyordu Hint asıllı Endokrinoloji uzmanı Dr. Chopra.

Beyin araştırmacıları hologram gibi üç boyutta düşüncenin fotoğrafını çekmenin bir yolunu buldular. Bu fotoğrafın çekiminde etkili olan deney esnasında, kan dolaşımına beynin dokularından olan glikoz enjekte edildi ve işaretli moleküllerin beyin düşünürken dolaşıp durdukları tomografilerle gözlendi. Bunun açıklaması ise basitti: Zihnin uzayında birbirinden farklı her olay beyinde yeni bir kimyasal model ortaya çıkarıyordu. Ancak yine de zihnin beyinde olup olmadığı tartışmalarına bir açılım getirilememişti; ta ki yüzyılın en önemli yüz kişisinden biri olarak kabul edilen alternatif tıbbın en büyük sözcülerinden Ayurveda uzmanı Dr. Deepak Chopra’nın zihnin beyinde değil, bütün vücutta olduğunu dillendiren araştırmaları gündeme gelene kadar... Aynı zamanda ruh kavramını da bilimsel formatla izah ediyordu Dr. Chopra. İstek, mutluluk, mutsuzluk, acı, zevk, hırs gibi duyguların hepsinin ruha ait özellikler olduğunu savundu. Oysa duygular beyinde başlar, beyinde biter tezi dillendirilmişti bundan önce. Oysa Kur’an—ı Kerim’de anlamanın kalple olduğuna dikkati çeken ayetler vardı. Beyinle kalbin görüntülenmesine teknoloji vâkıf olmuştu, fakat ruh görüntülenmediği için spekülatif olmaktan öteye gidemiyordu bilimsel çevrelerde. Derken İsveç laboratuvarlarından bir haber geldi. Ruhun fotoğraflarını çektiklerini, ölüm anında vücuttan ruhun çıkışını görüntülediklerini iddia ediyorlardı.

Beyni maksimum kullanmayla kişinin ulaşacağı hakikat bilgileriyle ruhu daha iyi anlamanın formulleri üretilmeye başlandı Batı dünyasında. Bunun için insanın hareketlerine ve dolayısıyla kendi hayatına kendisinin yön vermesi için birinci koşul olarak beynini ve kendini programlamayı bilmesinin kaçınılmazlığı yaygınlık kazanmaya başladı. Madem ki, hayatımızdaki bazı olayları bizim davranışımız belirliyordu, o halde biz de beynimiz yoluyla davranışlarımızı kontrol edip, yaşantımıza yön verebilirdik. Zihnimizi, bilinçaltımızı harekete geçirip beyne sürekli sinyaller göndermekle başlayabilirdik işe. Beynin açılımı hakikate götürüyordu sonunda ve ölümsüz ruhu keşfetmenin yolu da bundan geçiyordu. Amerika’da yaşayan Endokrinoloji uzmanı Dr. Chopra geçtiğimiz aylarda Türkiye’de bir konferans verdi ve ruhlarda yaratıcının yansıması olduğunu ifade etti. Bu konunun ileriki dönemlerde bilimsel olarak daha farklı açılım kazanacağına da işaret etti.

Madem ki beyin büyük bir uzay istasyonu

 

Zihin, beyin ve beden üçlemesinde ruh, şüphesiz tüm bunların efendisi konumunda izah buldu kendisine. Vücut ruhun kabuğu, zihin de şoförüydü. Beyin ise büyük bir alıcı—verici istasyonu, dinleme üssü, bir enerjiyi başka bir enerjiye çevirme gibi çeşitli işlevselliklerle nitelendi. Tüm bunların bir adım ötesindeki bir tanımlamayla insanın tüm fonksiyonlarıyla ölmeyen ruh olduğu kolayca söylenebilirdi. Vücut ölümlüydü nihayetinde... Her şey ölümsüz olan bu ruhu beslemede gizli olmalıydı. Madem ki, beyin büyük bir uzay istasyonu gibiydi onda var olan tüm potansiyeli neden kullanamıyordu insan?

Beynin kullanılmayan devrelerinin açılmasının bazı tekniklerle mümkün olabileceği nazariyesinden hareketle, çok da bilimsel değer atfedilmemiş olan yöntemlere ağırlık verilmeye başlandı. Çeşitli teknikler yoluyla hafıza geliştirme, enerji dolaşımını düzenleme, beyni kontrol altına alma gibi çalışmalar baş döndürücü bir hız aldı. Üstelik 21. yüzyılda, yeni bin yılın eşiğinde... Başka bir bakış açısına göre, gezegenlerin boğa burcunda dizilimlerinin de bilimde öz kaynaklarla birleşmeye işaret ettiği bir dönemin startı verilmiş oldu. Bundan sonrasında mistik olarak bilinen ritüeller de bilimsellik tanımında kendine yer bulacaktı.

Beyne de hükmeden bir varlığın olduğuna dair ilginç bir deneye dikkat çekiyor Dr. Chopra. Beynin sol kolu hareket ettiren bölümüne deney yoluyla uyarı veriliyor. Aynı anda kişiye sözlü olarak sağ kolunu kaldırması söyleniyor. Beyindeki sol kolu kaldır uyarısına rağmen kişinin sözlü uyarıyı dikkate alıp sağ kolunu kaldırdığı görülüyor. ‘Beynin de arkasında bir şey var o halde’ hükmüne vardırıyor bu deney.

“Buna ruh veya akıl diyebilirsiniz ” diyor Dr. Chopra. “Başka bir ifadeyle de kuantum düzeyde yaratanla aramızdaki köprüden enerji akışı”... Bu tür deneyler üzerinde bilim çevreleri oldukça yoğunlaştı son zamanlarda. Çok daha derinde insanı yöneten akıllı bir mekanizmanın oluşuna duyulan merak bu yöndeki arayışa daha çok hız katıyor

 

Yazı çok uzun tamamını alıntılamadım.Bana göre beyin rutin çalışan bir makine gibidir,buna göre bu makinenin çalışmasını sağlayan bir enerji akımı var oda ruh,düşünende hissedende yaşayanda ruhtur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazı çok uzun tamamını alıntılamadım.Bana göre beyin rutin çalışan bir makine gibidir,buna göre bu makinenin çalışmasını sağlayan bir enerji akımı var oda ruh,düşünende hissedende yaşayanda ruhtur.

 

ruh = beyin

 

beynin bütün yapısının, işleyişinin ürettiği sonuçlar sizin bahsettiğiniz ruhla aynıdır

 

kalp nakli yapılan yada yapay kalp takılan bir insan ruhunu ve algılarını kaybetmez, ama beyindeki en ufak bir zarar bilinci 0 ruhu artık herneyse zarara uğratır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Beyin harikalar harikasi bir organdir,FAKAT hicbir zaman hersey degildir.Sevgi,sanat,akil onun sinirlarindan cok ötedir.

Beyin muhtelif tip hücrelerden kuruludur,bunlarin bir kismi elektrokiya islemleri yapar,bir kismi kompüter gibi etki ve tepkileri düzenler.Bir kisim hücreler hizmetci hücrelerdir,asil sinir sistemi hücrelerine besin hazirlar.Onlarin aertiklarini kana atarlar.

Maddecilerin bütün gayretine ragmen bilinc ve zeka bir merkeze yerlestirilmis degildir.Bunlarin elektromanyetik bir birikim olacagini söyleyenlere karsi ünlü fizyoloji alimi Prof.Filkenstein:*Zeka kendini kavrayamaz,cünkü onuda cözebilen bir baska zekaya gerek vardir bu<sonsuza dek sürer gider.*demistir.

Beyin mekanik bir kompüter sisteminden ötede degildir.Nsil bir kompüter makinasi program halkedemezse beyinde program halketmez.Onun verilmis sistemini mekanize eder.

Ruh emr alemindedir,onu bu alemin düsünce ve yasalari ile bilemeyiz.Ancak iyi bir örnekte ona yaklasim saglayabiliriz.insani TV alicisina benzeterek incelersek

Insan bedeni:TV alicisi

Insan gönlü:Anten teskilati

Beyin:Alicinin kompüter sistemleri

Insanin ruhu:TV dalgalari

Insanin tümü:Ekrandaki görüntü

Ilahi irade:Merkez stütyosu

Kisilik ve cüzi irade:Ekranin ayarlanmasi

Bazi ekranlar anteni bozuk (Kalbi mühürlü)oldugu icin cizgilerden baska birsey göstermezler.Ayari düzgün anteni yönlenmis kimselerin ekraninda birbirinden güzel sahneler seyredilir.

 

Insan bilinmezi-Damla yayinevi

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın boşig,

 

Şu sıralar foruma seyrek giriyorum. Açtığın bu başlığı daha sonra gördüm.

Beyinin bilgi algılamasını, kayıt şeklini ve geri dönüşümünü bir başka şekilde, çok benzer olarak diğer başlıkta ben de açıklamıştım.

Ama bilse idim buraya yazardım. Seni kutlarım böyle bir başlık açtığından dolayı.

 

Ancak bu konu din başlığında olduğundan dolayıda, arkadaşlar beyinin bu algılama ve geri dönüşüm olayını "ruh" olgusu ile birleştirmeye çalışmışlar.

...

 

Selamlar..

 

Sayın Bilimselci...

Açıklamanız için sağolun...

Belirttiğiniz verilere katılıyorum, herhangi bir eksiklik yok.

Nöroloji, Beynin hemen bütün fonksiyonlarını açıklamaya çalışıyor. Ve tüm işlevleri kendi yapısına bağlı olarak gerçekleştirdiği açık.

Bir dönemdir bunu araştırıyorum, lakin kavramların çoğunluğu İngilizce olduğu için kavramak geç oluyor ne yazık ki :blushing: . O yüzden eksiğimin olduğuna inanıyorum ve bunu belirttim. Elbette bütünleyeceğim.

 

Benim anladığım kadarıyla, dış dünyadan alınan bilgiler/veriler Nöronlar ve Sinaps bağları ile beyin kodlanıyor.

İşte "Düşünme" dediğimiz süreçte bu Nöronlar ve Sinaps bağlarının birbirleri ile olan ilişkilerinden, birbirleri arasında olan elektrik akımından kaynaklanıyor.

 

Aslında çok basit bir denklemi var bence ve şöyle düşünüyorum:

Mesela Anakartı biliyorsunuz. Güç Kaynağı/Power Suffly'den Anakart'a giden elektrik akımı 5, 9, 12 gibi çeşitli güçlerde... Anakarta gittiğinde her Entegre, Direnç vs ya da devre elemanları diyelim bu akımlardan hangisi ile iş görebiliyorsa onu alıyor. Mesela ilgili akım (frekans) Ekran kartına gidiyor ve oradaki tüm devre elemanlı o akımla çalışabilecek düzeyde. Başka bir akım şiddetini/gücünü tanımıyor. Diyelim ki 9 volt ile çalışıyorsa, 5 volt geldiğinde çalışmıyor. Yeterli akım geldiğinde tüm devreler bu akım icabınca birbirlerine o akımı yönlendiriyorlar ve çalışır hale gelip, ekrana görüntüyü eksiksiz olarak yansıtıyorlar. Yani beyinde böyle olabilir. Yukarıda verdiğim hikayede mesela, "Kapı Çarpması"nı yeterli bir uyarıcı (5 voltluk elektrik) olarak düşünürsek, bu diğer devrelerinde çalışmasına neden oluyor, çünkü aynı şekilde birbirleri ile bağıntılı haldeler. İlgili Sinaps bağları ile birbirlerine bağlanmış durumdalar. Yani bir zincirleme reaksiyon söz konusu... Bu akımda dediğim gibi; Kapı Sesi... Onun harekete geçirdiği Tedirginlik, Onun harekete geçirdiği Korku, onn harekete geçirdiği bir Eylem, onun harekete geçirdiği bir Yargı... Bunlar bir "Bütün" olarak "Düşünme" mekanizmasını işler hale getiriyor olmalı...

 

Tengeriin Boşig, yine beni yanlış anlamışsın, ben senin için hiçbir şey söylemedim,açtığın konu ve açıklamaların linklerin çok hoşuma gitti

 

Konu şu, birisi dediki, neden hiç bilimsel makale bilimsel veri sunmadan tartışıyorsunuz, bende buna gerek yok, gerektiğinde onu da yapıyoruz dedim. Yani illede bilimsel makale yapıştırmaya gerek yok dedim. Sen hemen üzerine alınmışsın, olay senle ilgili değil.

Sayın Tarafsız, beni biliyorsunuz artık sanırım, alınganım... :sweatingbullets::blushing: Kusuruma bakmayın...

 

Bu ne kadar tehlikeli bir uslup,bir tarafı ön yargılı eleştirirken karşısında ki muhattabını psikolojik baskı ile kendi tarafına çekmeye çalışma çabası...

Sayın Suheda, emin olun ki öyle bir şey yapılsa ilk tepkiyi verecek olan benim. Benim anı defterimi referans alarak öyle söyledi sanırım Sayın Bilimselci. Lakin kimsenin tarafında olmadığımı ilk geldiğimden beri söylüyorum. Ve bu hiç bir zaman değişmeyecek diye düşünüyorum. Hassasiyetiniz için sağolun. Ben sadece bildiklerimi ve anladıklarımı yazıyorum.

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Beyne de hükmeden bir varlığın olduğuna dair ilginç bir deneye dikkat çekiyor Dr. Chopra. Beynin sol kolu hareket ettiren bölümüne deney yoluyla uyarı veriliyor. Aynı anda kişiye sözlü olarak sağ kolunu kaldırması söyleniyor. Beyindeki sol kolu kaldır uyarısına rağmen kişinin sözlü uyarıyı dikkate alıp sağ kolunu kaldırdığı görülüyor. ‘Beynin de arkasında bir şey var o halde’ hükmüne vardırıyor bu deney.

 

şimdi böyle bakarsak işte bilimden oldukça uzak kalırız.

 

Beynin sol kolu hareket ettiren bölümü neresi ? ve ona nasıl sol kolu hareket ettirecek bir uyarı veriliyor. Bunu sanki çok basit bir şeymiş gibi anlatmışlarda. Allah aşkına böyle bir şey nasıl mümkün olabilir bir söyleseler ya. Ya da bu deney nerede ne zaman yapılmış. Bir insanın beynine böyle bir uyarı nasıl verilmiş. :)

 

Bunlar internette dolaşan, aslı astarı olmayan "medyum" argümanları.

 

bir ikincisi, sözlü uyarıyıda alan beyin.

 

şimdi, vucuda yaşam enerjisini veren güç nedir sorusu başka bir sorudur. Ve başka bir tartışmanın konusudur.

 

Ancak düşünceye sıra gelince, Bunu gerçekleştiren tamamen beyin fonksiyonlarıdır.

 

Kaba bir örnekle. bir insanın beynine bir el ateş edersiniz. Ondan sonra bakarsınız ortada ne düşünce kalır ne hareket.

 

ve sevgili boşig çok güzel örnekler vermiş. bende bir kaç tane ekliyeyim.

 

Eğer düşünen ruh olsaydı. Neden insanlar beyinlerinde ur oluştuğu zaman. Yada Alzheimer gibi beyin hastalıklarına yakalandıkları zaman düşünce yetenekleri sekteye uğruyor. hafızaları tutarsızlık gösteriyor. Ruh dediğimiz kavram fiziksel bir hasardan etkilenebilirmi ?

 

Mesela ileri derecede Alzheimer hastalarında öyle semptomlar görülürkü. Adam mesela, karısının ölüm haberini her sabah yeniden öğrenir. Yani her sabah karısının öldüğünü ilk defa duyar.

 

Şimdi burada düşünen ruh olsaydı bu durum mümkün olabilirmiydi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.