Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 TUT Kİ GECEDİR tut ki gecedir karanlık sıvaşır ellerine camlardan birden kırmızıya döner trafik ışıkları kükürtlü dumanlar yükselir korkuya batmış camkırığı adamlardan tehlikeye büyür sakalları tut ki gecedir ihbarlar birer sansar bir telefondan bir telefona atlar yeraltı örgütleri tetik üstünde adres değiştirmiş silah kaçakçıları fahişeler birbirinden kuşkulanıyor tut ki gecedir katiller huzursuz hırsızlar sinirli hainler ürkekçedir elleri telefona kendiliğinden uzanıyor ihanete gece müthiş bir gerekçedir ihbarlar birer sansar bir telefondan bir telefona atlar ihanet bir bilmecedir ...ATTİLA İLHAN... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ frozen Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Nisan , 2007 ____________________________________________________________ " Bir küçük oğlancık ". Yazarı Helen Buckley , İrlanda'da Dublin Üniversitesi'nde öğretim üyesi. Hem çocuk edebiyatı üzerine, hem yetişkinlere seslenen çocuk pedagojisi üzerine sayısız çalışması var. Toplumsal çalışmalarda yoğunlaşmış, üretken bir yazar. Kendini çocuk haklarına, çocukların her tür şiddetten, baskıdan korunmalarına ve onların toplumsal bireyler olarak yetişmesine adamış... İşte şiir olarak yazdığı öykü: " Bir küçücük oğlancık bir gün okula başladı. Pek mi pek akıllıydı. Okulu da pek mi pek büyüktü. Ama akıllı çocuk sınıfına dışarıdan kestirme bir yol buldu. Buna çok sevindi. Artık okul ona kocaman görünmüyordu. Bir zaman sonra bir sabah Dedi ki öğretmen "Bugün resim yapacağız.." "Ne güzel" diye düşündü çocuk. Resim yapmayı çok severdi. Her şeyin resmini yapardı: Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler. Mum boyalarını çıkardı ve çizmeye başladı. Ama öğretmen "Durun" dedi, "Henüz başlamayın!" Ve herkes hazır görünene dek bekledi. "Şimdi" dedi öğretmen, "Çiçek çizmesini öğreneceğiz". "Ne güzel" diye düşündü çocuk. Çiçek çizmeyi çok severdi. Ve en güzellerini yapmaya başladı: Pembe, mavi, kavuniçi mum boyalarıyla. Ama öğretmen "Durun" dedi. "Size nasıl çizileceğini göstereceğim". / Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizdi. "İşte" dedi öğretmen. "Şimdi başlayabilirsiniz". Küçük çocuk bir öğretmenin çiçeğine baktı Sonra kendi çiçeğine. Kendi çiçeğini daha çok sevdi Ama bunu söyleyemedi. Defterinde sayfayı çevirip Öğretmeninki gibi çizdi Kırmızı bir çiçek sapı yeşil... Bir başka gün Dedi ki öğretmen: "Bugün çamurdan bir şeyler yapacağız". "Ne güzel" diye düşündü çocuk. Çamurla oynamayı çok severdi Her şeyi yapabilirdi çamurla: Yılanlar, kardan adamlar, filler, Fareler, arabalar, kamyonlar. Başladı çamuru yoğurmaya / Ama öğretmen "Durun" dedi, "Henüz başlamayın!" Ve herkes hazır görünene kadar bekledi. "Şimdi" dedi öğretmen, "Bir çanak yapmayı öğreneceğiz". "Ne güzel" diye düşündü çocuk. Çanak yapmayı çok severdi. Ve başladı yapmaya Boy boy, şekil şekil çanakları. Ama öğretmen "Durun" dedi. "Size nasıl yapılacağını göstereceğim". Ve de gösterdi herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. "İşte" dedi öğretmen. "Şimdi başlayabilirsiniz". Küçük çocuk bir öğretmenin çanağına baktı Bir de kendi çanağına. Kendi çanağını daha çok sevdi Ama bunu söyleyemedi. Çamur topağını yuvarlayıp yeniden Yaptı öğretmeninki gibi derin bir çanak. Ve çok geçmeden Küçük çocuk öğrendi beklemeyi, izlemeyi, Ve her şeyi öğretmen gibi yapmayı. Ve çok geçmeden Başladı kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya Ama birdenbire Taşınıverdiler başka bir eve, Başka bir şehirde Ve çocuk gitti başka bir okula. Bu okul daha da büyüktü öbüründen. Kestirme yolu da yoktu dışarıdan Büyük basamakları çıkmak Ve uzun koridorlardan geçmek gerekiyordu sınıfa kadar. Ve daha ilk gün Dedi ki öğretmen: "Simdi resim yapacağız". "Ne güzel" diye içinden geçirdi çocuk. Ve başladı beklemeye Öğretmenin, ne yapmasını söylemesini beklemeye. Ama öğretmen hiçbir şey söylemedi başladı sınıfta dolaşmaya. Küçük çocuğa gelince durup sordu: "Resim yapmak istemiyor musun?" "İstiyorum" dedi çocuk. "Ama ne resmi yapacağız?" "Ne resmi istersen" dedi öğretmen "Nasıl çizmeliyim?" diye sordu çocuk "Nasıl istersen" dedi öğretmen "İstediğim renk mi?" diye sordu çocuk. "İstediğin renk" dedi öğretmen, "Eğer herkes aynı resmi yaparsa ve aynı renkleri kullanırsa kimin neyi yaptığını ve neyin ne olduğunu nasıl anlarım ben?" "Bilmem", dedi çocuk. Ve başladı çizmeye: Kırmızı bir çiçek, sapı yeşil..." Hepinize sevgiler... ne güzel anlatmış Helen Buckley..bu şiiri okuyunca aklıma kızım geldi..o kadar yetenekliki resme..bugüne kadar hiç bir çizimi ben göstermedim ona hep dedimki sen çiz bakalım ...ve hep harikalar yarattı...teşekkürler bu anlamlı paylaşım için sevgili dipnot...ve tabiki ince zevkinin yansımalarını bizimle paylaştığın içinde özgür bırakın hayalleriyle çocukları..neler yaratırlar asla bilemezsiniz... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2007 ne güzel anlatmış Helen Buckley..bu şiiri okuyunca aklıma kızım geldi..o kadar yetenekliki resme..bugüne kadar hiç bir çizimi ben göstermedim ona hep dedimki sen çiz bakalım ...ve hep harikalar yarattı...teşekkürler bu anlamlı paylaşım için sevgili dipnot...ve tabiki ince zevkinin yansımalarını bizimle paylaştığın içinde özgür bırakın hayalleriyle çocukları..neler yaratırlar asla bilemezsiniz... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2007 Mayısta bir gün... Ben, ne diyeceğim çocuğuma uyandığında? Özür dileyeceğim son on yılın günahını üstlenip: Tepkisiz ve pısırık bir muhalif olduğum için ve partimin beceriksiz önderlerini yana itip yeterince kafa tutamadığım için bu yakışıksıza! Bir milletvekilliği düşlediğimden sadece küçük odalarda ve kısık sesle konuşmuş olduğumu anlatamayacağım; gidişatı soranları, yuvarlak sözlerle yanıltmış olduğumu da saklayacağım herhalde. Şimdi ona, "Göreceksin o artık tahteravanla gidecek uçmaya" diyerek, "Gümüş zurna neyine?" diyerek, ya da "Bak aç tavuk şimdi arpa ambarına atandı" diyerek, yani işi alaya vurarak mı geçiştireceğim? Yoksa, "Sadece iki şeyin sonu yoktur: Evrenin ve görgüsüzlüğün diyen yazardan aktarmalar yaparak, ardından, "Boş ver, o sadece aç ruhunu doyurmak için çalardı" diyerek mi avutacağım? Korkarım çocuk ergeç, bizim bu zaman içinde, sadece mum yaktığımızı, bayrak çektiğimizi, and içtiğimizi ve bunların yeteceğini varsaydığımızı, günlerimizi başkalarından medet umarak ve zırva oturumlar izleyip fal bakarak geçirdiğimizi anlayacaktır.. *** Çocuğum şimdi ayıplamasa bile beni, Onun, büyüdüğünde ve aklı erdiğinde, düşüneceklerinden çok ama çok utanıyorum! Selçuk Erez.... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2007 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2007 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2007 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 21 Haziran , 2007 DİP... bütün acılar kuyunun dibinde çekecek ne kova var ne de ip yaşamaksa her gece fondip Omer Akşahan... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM... Üç kez seni seviyorum diye uyandım Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum. Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün. Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum- Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum. Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün. Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum. Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun. Deniz Eskisi İlhan BERK... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karbeyaz Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 yaşamak birine bağlı olmadan da oluyor,hayatın her zerresini tenine sığdırarak yaşamak.hayat kötü değil çünkü o bir kavram güzelleştiren insan.çoğu duyguyu kaybetmiş insanların çirkinleştirdiği hayatlar olmasın nihayetinde tükensin.sevgi gözlerdeki ışıltıda dildeki sözcükte ve bir dokunuşta kalsın ,elim sen de arkadaşım güzel kalbin ve insanlığın için ve bu şiir için teşekkür ederim art niyetsiz insanların ve değerlerin çoğalması dileğiyle sevgiler Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karbeyaz Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 Her insan kendi adasında yaşar Takırdatarak dişlerini ya da terleyerek. Gözyaşları, içer Şeytanın edebiyat bilgilerini Onun dişlerini takırdatması Kimseyi yerinden kıpırdatmaz. Her insan kendi dilinde konuşur Ve hiç kimse anlamaz ne söylediğini Kafasındakı ışığın. Sonra iyi olarak da anlaşılmaz. Düşkırıklığı ve incinmedir Gerçek utanmazlıklar. Bertolt Brecht bu şiirin anlamı çok güzel umarım beğenirsiniz,sizlerle paylaşmak istedim Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karbeyaz Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Temmuz , 2007 Hayal libaslı akşam Her bakışında bir kuş konar o dilsiz çig damlasına ve sarhoş bir duman huruç eder güneşten sana hüzün buluttan iner ve yığılır hayal libaslı akşamlara ki akşam bir yansımadır müphem sularda ve akşam güllerden ateş yakan sağır bir uyku olup bana sırnaşır işte o zaman ben çıkarım aşkın burçlarına bir ok çekip kıskançlık sadağımdan kahkahayla fırlatırım sana ve tutunarak öfkenin eteğine çıktım sanırım gizemli patikaya ne zaman ki kristal bir vazonun kırılışı gibi kaybolunca sarhoşluğun ayak izleri ve zaman süt verince ak kanatlarıyla emekleyen bebeğe ağlamak denilen bir orduyla çarpıştım. Adem Özbay Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2007 Güzel yüreğinin dillenen fısıltılarını şiir ve düşüncelerinizle burada bizimle baylaşman mutluluk verici... Sizden devamını bekliyor ve Çok teşekkür ediyorum... Sevgi ve saygılar.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2007 -bir solukta okumak istemiyorum seni, sayfalarını çevirme- uyku tutmadı, sen tut beni en son koynunda unuttum günaydın dilimi gözlerinde büyüdüm, yüreğim sende çocuk kaldı hadi kalk gidelim, bizi görüp yazacaklar, az kaldı Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ zühre Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2007 Paylaş Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2007 Gökkuşağı, Yakamoz ve İçimdeki Çocuk Önce ilkbahar dolandı eteklerime Saçlarımda papatyalardan kristal bir taç Sonra avuçlarıma doldu rengarenk kelebekler Ve gül yaprakları yağdı, Sağanak sağanak üstüme. Ardından yavaş yavaş düştü gölgesi Yedi renk gökkuşağının Yeşili gözlerime, Sarısı saçlarıma, Pembesi hayallerime vurdu Ve maviye boyadım umudu. Denizde yakamozlar, dağda kekik kokusu Bahçede erik ağacı, Pencerede sardunyalar, Dudağımda bir ıslık Ve ellerimde bir kumru Tut tutabilirsen içimdeki çocuğu!.... Melike ÇAM HUBAR Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2007 Sevgili zühre... Böyle güzel bir şiiri bizimle paylaşmış olmanız bize mutluluk verdi... Teşekkür ediyor ve devamını diliyoruz.. Sevgi, şiir ve dostça kalın.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2007 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Aşk Tutku Değildir... Yanarak soğuktan buza kesmiş ter , bir çığlık, bir haykırış... Gördüğümüz bir düş mü ne? Gizli, el değmemiş bir çimen. Kenarları dingin akan bir ırmak. Bir aşk, fırtınalarla büyüyen. Nedir varlığın anahtarı bilir misiniz? Özgürlüğün simgesi nedir, anlatır mısınız? Yüreklerde esen çılgın kasırga, dalgalı bir okyanus... Ben bilmek istiyorum taşın neden tüy olmadığını... Ya da yüreğin narin bir ağaç... İki nehrin arasında ölen küçük kız neden her gemi gibi denize açılmaz? Vicente Aeixandre , köpürüp akan o ırmağın kıyısında oraya sessizce yerleştirilmiş sabahın içinde , neden derin ince bir sızıyı içinde duyar? Uzanmış yatarken koyaklarda esen yellere karşın neden bir yaprak kımıldamaz? Philippe Soupault 'un dizelerinde bir pişmanlık, bir özlem vardır, bilinir... Bir tutku büyür, aşk sanılır... Herkes için yükselir bu ses , bak bütün insanların kulağı sende. Kendilerini duyarlar, kendilerini bulurlar bir tek seste... Söylediğin türkünün gücü kuvveti onlardır. Bir ırmak gibidirler... İnsanların adımları üstünden geçer onun, onlar. Çiğner ve bedenlerinden izler bırakırlar. Ses dağılır, verir kendini ve kalabalık akar, akar; yüreğe ulaşır, bir yoldur bu, dağ gibi. Bir iç çekiş, sessizlik... O bin yıllık yalnızlık... Aşk, tutku değil tutuşmaktır. Koyvermek kendini, gökyüzüne ulaşmaktır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2007 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2007 DESEM Kİ Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki... İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede, Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum. ______________ Cahit Sıtkı TARANCI Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.