Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bilim adamlarından evrime büyük darbe


kontrsağduyu

Önerilen İletiler

Bilim adamlarından evrime büyük darbe

 

 

Almanya’da yapılan bir araştırma, insan ile maymun arasındaki farkın evrim teorisi ile açıklanamayacağını gösterdi.

 

Time dergisinde yayınlanan habere göre, Max Planck Enstitüsü uzmanları, insanlar ile maymunlarda bulunan benzer genlerin bile çok önemli farklılıklar taşıdığını tespit etti. Time dergisinin bu hafta kapağına taşıdığı ve geniş yer ayırdığı bu araştırmaya göre, insanda ve maymunda FOXP2 isimli bir gen bulunuyor. Gen aynı olmasına rağmen aminoasit diziliminin farklı olması insanların konuşma yeteneğini geliştirmesini sağlıyor. Uzmanlar bu küçük farkın evrim teorisi ile açıklanamayacağı görüşünde birleşiyor. Haberin devamında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki dini grupların açıklamalarına yer veriliyor. Bilim adamlarının evrim teorisinin genlerle ispatlanamayacağı görüşüne sahip çıkan gruplar, “Bu gelişme insanların maymunlardan farklı olduğunu ve evrim sürecinde gelişmediğini gösterdi. Dünyayı yaratan Zat’ın insanları farklı tasarladığını kanıtladı.” diyor.

 

İstanbul, Zaman

 

 

Evet arkadaşlar , sahte şeylerle ilgilenmeyin büyük kudreti sonsuzu görün kendinizi ebedi hayatınızı MAHVETMEYİN..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu yazı, tamamen Zaman gazetesinin kaynağını çarpıtarak vermiş olduğu bir haberdir

 

Sevgili yamyam size hangi kaynaktan bir bilgi getirsek kaynağına veryansın ediyorusunuz..:))

Hani H.Y falan değil bu kaynak.. :)

Bizlerde şaşırdık ne yapacağımızı..:)

Yukardaki iddanızı kanıtlayabilirseniz çok memnun kalacağım..

 

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili yamyam size hangi kaynaktan bir bilgi getirsek kaynağına veryansın ediyorusunuz..:))

Hani H.Y falan değil bu kaynak.. :)

Bizlerde şaşırdık ne yapacağımızı..:)

Yukardaki iddanızı kanıtlayabilirseniz çok memnun kalacağım..

Saygılar..

 

Orjinal metin burada : http://www.time.com/time/magazine/printout...1541283,00.html

 

"A few years later, a team led by Pääbo announced that the human version of a gene called FOXP2, which plays a role in our ability to develop speech and language, evolved within the past 200,000 years --after anatomically modern humans first appeared. "

 

 

Birkaç yıl sonra, Pääbo'nun ekibi, dil ve konuşma yetimizin gelişiminde rol oynayan FOXP2 olarak adlandırılan bir genin insan versiyonunun 200.000 yıl içinde evrimleştiğini açıkladı. -- anatomik olarak ilk modern insanların ortaya çıkışının ardından.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KURAN EVRİMİ ÇÜRÜTÜYOR

 

Evrim teorisi gibi ideolojik anlam ifade eden ve İslam dininin gerçekleriyle çelişen bir teoriyi savunmak, inanç sahibi bir kişinin şiddetle kaçınması gereken bir durumdur. Bu hataya düşen bir Müslümanın, hakkında bilgi sahibi olmadığı bu konunun peşinden gitmekten vazgeçmesi gerekir. Çünkü bu, Allah'ın iman edenlere bir emridir. Kuran'da şu şekilde buyrulmaktadır:

 

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi, 36)

 

MÜSLÜMANLARIN DİKKAT ETMELERİ GEREKEN ÖNEMLİ HUSUSLAR

 

Materyalist felsefe canlılığın oluşumunu evrim teorisiyle açıklar. Evrim teorisi ile materyalist felsefe birbirini tamamlayan iki düşünce sistemidir. Evrimciler, Allah'a inanmadıkları, tesadüfü ilahlaştırdıkları, yaratılış gerçeğine tamamen karşı oldukları halde, teorilerinin kabulünü hızlandıracağını düşündükleri için, dindar evrimcilerin Allah'ın canlıları evrimle yarattığı fikrine karşı sessiz kalır, hatta çoğu zaman bu fikri teşvik ederler. Ancak bu yalnızca bir taktiktir.

 

Evrimciler dine ve yaratılış gerçeğine şiddetle karşıdırlar. Hatta bu fikrin güçlenmesini engellemek için gerekirse evrim teorisi ile yaratılış arasında bir uyum varmış gibi gösterilebileceğini, bunun yaratılışı savunanların gücünü kıracağını savunurlar.

 

Bu durumda Allah'ın tüm kainatın Yaratıcısı olduğuna iman edip, bilimin ortaya koyduğu gerçekleri gözardı ederek evrim teorisine destek vermek, üstelik Kuran'daki açık izahları görmezlikten gelerek evrimin Kuran'a uygun olduğunu iddia etmek çok hatalı bir yaklaşımdır.

 

Ayrıca evrimciler, "Bu kadar insan evrimi savunduğuna, üniversitelerde evrime inananlar ağırlıkta olduğuna göre teori doğrudur" mantığıyla, kitleler üzerinde -ve bu arada inançlı insanlar üzerinde de- psikolojik baskı oluşturmaya çalışırlar. Ancak bir teorinin yaygın kabul görmesi, onun doğruluğuna dair bir kanıt değildir. Bilim tarihi, ilk başta azınlık tarafından kabul edilen, ancak doğruluğu sonradan herkes tarafından anlaşılan gerçeklerle doludur. Konunun bir diğer yönü ise, bugün evrim teorisinin sanıldığı gibi "tüm bilim dünyası tarafından kabul edilen bir teori" olmayışıdır. Son 20-30 yıl içinde, evrim teorisini reddeden bilim adamlarının sayısı hızla artmaktadır. Bunların çoğu evrendeki ve canlılardaki kusursuz tasarımı görerek, Darwinizm dogmasından kendilerini kurtarmaktadırlar. Bu bilim adamlarının evrimin geçersizliğini ortaya koyan sayısız çalışması vardır. (Detaylı bilgi için bkz. Batı Dünyası Allah'a Yöneliyor, HY, Vural Yayıncılık; Kuran Bilime Yol Gösterir, HY, Araştırma Yayıncılık) Dolayısıyla bilim dünyasının çoğunluğunun evrime inandığı şeklinde bir genelleme yapmak son derece hatalı olur.

 

Evrim teorisinin yaratılış ile çelişmediğini ileri sürenlerin yanıldıkları ve gözardı ettikleri çok önemli bir nokta vardır: Söz konusu çevreler, Darwinizm'in ana iddiasının, "canlı türleri birbirlerinden evrimleşerek ortaya çıktı" tezi olduğunu düşünürler. Oysa evrimcilerin ana iddiaları bu değildir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, evrimciler, "canlılığın tesadüfler sonucunda, bilinçsiz mekanizmalarla ortaya çıktığını" iddia ederler. Bu iddialarına göre ise yeryüzündeki canlılık "bir Yaratıcı olmadan, cansız maddelerden kendi kendine" meydana gelmiştir.

 

Söz konusu iddia bir Yaratıcı�nın varlığını daha en baştan reddetmektedir. Ve bu nedenle inançlı insanlar tarafından kesinlikle kabul edilemez. Ancak bazı Müslümanlar bunun tam olarak farkında olmadıkları için "Allah canlıları birbirlerinden evrimleştirerek yaratmış olabilir" varsayımından yola çıkarak evrimi savunmakta bir sakınca görmemektedirler.

 

Fakat burada çok önemli bir tehlikeyi göz ardı etmektedirler. Unutulmamalıdır ki, "evrimle din paralel" gibi gösterilmeye çalışıldığında, bazı inançlı insanlar, aslında kabul edilmesi kendileri açısından tamamen olanaksız olan bu fikre destek vermiş, onu tasdik etmiş olurlar. Evrimciler ise, fikirlerini topluma daha kolay kabul ettirmelerini sağladığı için bu duruma göz yumarlar.

 

 

 

20. yüzyılda elde edilen bilimsel bulgular evrimcilerin "canlılık tesadüflerle ve doğal etkenlerle kendi kendine oluştu" yönündeki asılsız iddialarını kesin olarak reddetmektedir. Canlılıktaki söz konusu üstün tasarım ve plan, tüm canlıları üstün bir akıl ve bilgiyle yaratanın Allah olduğunu gösterir. En basit olarak bilinen canlıların dahi indirgenemez kompleksliğe sahip olmaları, evrimi savunanları kesin bir çıkmaza sokmaktadır. Yani canlılardaki kusursuz yapılar zaman içinde meydana gelen değişimlerle oluşamazlar. İlk yaratıldıkları anda kusursuz yapılarıyla birlikte varolmalıdırlar. Bir insan, uzun zaman içinde akciğerinin, gözünün veya diğer organlarının meydana gelip, birbirlerine eklenmeleriyle oluşamaz. Henüz gözü, kalbi, ağzı oluşmamış bir insanın, bunların oluşmalarını bekleyemeden öleceği açıktır. Nitekim evrimcilerin bizzat kendileri de bu gerçeği sık sık itiraf etmektedirler. Evrimci Pierre-Paul Grassé, evrim teorisinin ileri sürdüğü evrimleştirici mekanizmaların yaratıcı güçlerinin olduğuna inanmanın hayalperestlik olduğunu şöyle kabul eder:

 

"Darwinizm'e göre, tek bir bitki, tek bir hayvan, tam olması gerektiği şekilde binlerce ve binlerce faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. Yani mucizeler sıradan bir kural haline gelmeli, inanılmaz derecede düşük olasılıklara sahip olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir." (1)

 

Müslüman evrimciler sadece birkaçından bahsettiğimiz bu hususlara dikkat etmeli ve evrim teorisine destek vermekten artık vazgeçmelidirler.

 

�SUDAN YARATILMA EVRİMSEL YARATILIŞA İŞARETTİR� İDDİASI KURAN�DA YALANLANIYOR

 

Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

(İnsan Suresi, 2)

 

Evrimsel yaratılışı savunanlar yukarıdaki gibi daha birçok ayette geçen "insanın sudan yaratıldığı" şeklindeki ifadeleri kendi iddialarına birer delil olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Sudan hareketle bütün canlıların bu şekilde oluştuğunu iddia etmektedirler.

 

Oysa insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği ayetler de yine İslam alimleri ve tefsirciler tarafından her zaman spermadan yaratılma olarak açıklanmıştır. Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, İnsan Suresi'nin 2. ayetini şu şekilde tefsir eder:

 

"� Şu şekilde yaratıldı bir nutfeden. Rağıb'ın açıkladığı üzere nutfe, esasen saf suya denir. Erkeğin suyuna da nutfe denilmiştir. Örfte nutfe ile meni eş anlamlı gibi sayılmıştır. Fakat Kıyamet Suresi'nin sonunda da geçtiği gibi Kuran'da "Dökülen meniden bu nutfe." (Kıyamet Suresi, 37) buyrularak nutfenin meniden bir parça olduğu ifade edilmiştir. "Sahih-i Müslim"de rivayet olunduğu üzere "Suyun hepsinden çocuk olmaz" hadis-i şerifinde de bir bütünün her parçası kastedilerek "Bir suyun her bir parçasından" buyrulmamış, bir parçası kastedilerek "suyun tamamından" buyrulmuş olmasından çocuğun meydana geldiği o suyun, suyun toplamı olan bütün meni değil, onun bir parçasından ibaret olduğu anlatılmış bulunduğundan nutfe, meniden bir cüz olan saf tohumun adı olduğu anlaşılır." (2)

 

İbni Taberi ise bu ayeti; "� Adem'in zürriyetini erkeğin ve kadının birbirine karışan döl sularından yaratmışızdır" şeklinde tefsir etmektedir. (3)

 

Bu açıklamalarda da görüldüğü gibi, insanın "karmaşık olan bir damla sudan" yaratılmasının evrim teorisinin suyun içinde tesadüfler sonucu oluşan bir tek hücreden aşama aşama insanın meydana gelmesi iddiası ile hiçbir bağlantısı yoktur. Tüm büyük müfessirlerin açıkladığı gibi, bu ayette de insanın anne karnındaki yaratılışına dikkat çekilmektedir.

 

İnsanın yaratılış aşamalarının anlatıldığı bir diğer ayet de dikkatli incelendiğinde bu yorumlardaki köklü yanılgı gözler önüne serilmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

 

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir... (Hac Suresi, 5)

 

Ayette bir insanın yaratılış aşamaları tarif edilmektedir. Birinci aşama olan toprak, insandaki temel mineralleri ve elementleri içeren hammaddedir. İkinci aşama ise bu elementlerin, anne karnındaki yumurtayı döllemek için gerekli yapıya ve genetik bilgiye sahip olan spermleri içeren ve Kuran'da karmaşık bir su tabiriyle tarif edilen menide biraraya gelmesidir. Kısacası insanın temel hammaddesi topraktır. Toprağın özü, bir damla menide o insanı meydana getirecek bir şekilde toplanmıştır. Ayette bu "su" aşamasının hemen ardından insanın ana karnındaki gelişim aşamaları belirtilmiştir. Oysa evrim teorisi, canlılığın sözde suda başlamasından insanın ortaya çıkması arasında milyonlarca farazi aşama (ilk hücre, tek hücreliler, çok hücreliler, omurgasızlar, omurgalılar, sürüngenler, memeliler, primatlar vs. ve bunların sayısız ara aşamaları gibi) olduğunu var sayar. Ayetteki sıralamada ise hiçbir şekilde böyle bir mantık ve tarif olmadığı çok açıktır. İnsanın bir damla su halinden sonra alak haline geldiği bildirilmektedir. (Daha detaylı bilgi için, www.insanmucizesi.com)

 

KURAN'DA GEÇEN "ATALARIMIZ" ŞEKLİNDEKİ İFADENİN EVRİMSEL ATALARA BAKTIĞI İDDİASI KURAN�DA YALANLANIYOR

 

Müslüman evrimcilerin iddialarına delil göstermeye çalıştıkları Kuran'daki bir başka ifade ise birçok ayette geçen "atalarınız" kelimesidir. Evrimcilerin hatalı tefsirine göre bu ifadede doğrudan insanın ilkel atalarına işaret bulunmaktadır. Bunun sebebini de kelimenin Kuran'da çoğul kullanılması olarak gösterirler. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

 

(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." (Şuara Suresi, 26)

 

O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir. (Duhan Suresi, 8)

 

Ancak bu çok zorlama bir iddiadır, çünkü bu kelimenin ayetlerde çoğul olarak yer alması çok bilinen bir kullanımdır ve evrimsel bir açıklamaya hiçbir şekilde dayanak oluşturmamaktadır.

 

Kuran'da bu ifadenin geçtiği başka birçok ayet vardır. Örneğin Bakara Suresi'nin 133. ayetinde "ataların" kelimesi geçmektedir. Buradaki "atalar", evrimleşme sürecini anlatmamakta, insanların önceki nesillerini ifade etmektedirler. Aynı şekilde "geçmişteki atalar" ifadesinde de geçmiş soylar anlatılmaktadır. Bu ifadenin içinde evrimleşmeyi bildiren bir anlatım yoktur:

 

Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek bir İlaha ibadet edeceğiz; bizler O�na teslim olduk" demişlerdi. (Bakara Suresi, 133)

 

AYETLERDE DOĞAL SELEKSİYONA İŞARET EDİLDİĞİ İDDİASI KURAN�DA YALANLANIYOR

 

Bilindiği gibi evrim teorisinin en temel iddialarından biri doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücü olduğudur. Doğal seleksiyon doğal seçilim demektir. Buna göre yaşam mücadelesi içinde güçlü olanlar ve doğal şartlara uyum gösterebilenler hayatta kalırlar, diğerleri ise elenerek yok olurlar. Örneğin bir bölgede hava şartlarının değişerek ısının giderek düşmesi, o bölgede yaşayan hayvan popülasyonları içinde düşük ısılara dayanıksız olan bireylerin ayıklanması anlamına gelir. Uzun vadede sadece soğuğa dayanıklı olan bireyler hayatta kalır ve popülasyonun tümü bunlardan oluşur. Ama dikkat edilirse burada yeni bir özellik ortaya çıkmamakta, mevcut hayvanlar farklı bir türe dönüşmemekte, farklı bir özellik kazanmamaktadırlar. Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması evrimleştirici bir özelliğe sahip değildir.

 

Ancak bazı Müslüman çevreler de bu dogmatik Darwinist görüşü savunmakta, hatta son derece zorlama yorumlarla Kuran'dan bu konuya delil getirmeye çalışmaktadırlar. Bu kişilerin delil olarak gösterdikleri bir ayet şu şekildedir:

 

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir. (Kasas Suresi, 68)

 

Bu ayette Allah'ın hidayet vereceği insanları ve elçi tayin edeceği Peygamberlerini yine Allah'ın seçeceği açıklanmaktadır. Ayette, evrimsel bir doğal seçilime işaret olduğunu iddia etmek, son derece hatalı bir yorum olur.

 

İslam alimleri de bu ayetleri ittifakla yukarıda belirttiğimiz şekilde yorumlamaktadırlar. Örneğin İmam Taberi ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:

 

"Rabbin kullarından dilediğini yaratır ve onlardan dilediğini de iman ve hidayete erdirmek üzere seçer. Onlar için seçim hakkı yoktur. Onlar için diledikleri işi yapma seçeneği yoktur..." (4)

 

Büyük müfessir Ömer Nasuhi Bilmen ise bu ayeti şu şekilde açıklar:

 

"Bu mübarek ayetlerde Allah Teala Hazretleri'nin halikiyetini, dilediğini iltizam ve ihtiyar edeceğini (seçeceğini), ilm ve kudretini, vahdaniyet-i subhaniyesini, hamd ve senaya istihkakını, hükm-i ilahisini ve huzur-i manevisine bütün kullarının celbedileceklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hiçbir kimse, o Halik-i Hakim'in bir şeyi ihtiyar ve iltizam buyurmasına mani olamaz. O kulların ihtiyarları bizzat müessir değildir. Allah Teala onların ihtiyar ve iltizam edecekleri şeyleri yaratmaya haşa mecbur değildir... Cenab-ı Hak, Peygamberlerini kendilerine gönderilen kimselerin rey ve ihtiyarlarına göre göndermez, ancak kendi ihtiyari ilahisine göre gönderir. Hayır ve selahın ne suretle, ne vasıta ile tecelli edeceğini ancak O Halik-i Kerim bilir. Hiçbir şey, O Halik-i Azim'e şerik olamaz ve O�nun ihtiyarı ezelisine muhalif bir şeyi vücude getiremez ve hiçbir kimsenin ihtiyarı, O mabudi kadimin pek yüce olan iradesine, ihtiyarına müzahim, muhalif bulunamaz.

 

Elmalılı Hamdi Yazır ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:

 

"Rabbin neyi dilerse yaratır ve seçer. Yani dilediğini yaratır ve yarattıklarından dilediğini de seçer beğenir. Peygamberlik, şefaat gibi yüksek işlere getirir. Onların seçme hakkı yoktur. Bundan dolayı onların Allah'tan başka ortaklar ve şefaatçiler seçmeye ve tayine hakları yoktur. Sermedi, aralıksız, devamlı, demektir." (6)

 

Allah canlıları doğal seleksiyon yoluyla değil, bir anda mucizevi bir şekilde yaratmıştır.

 

KURAN'DA EVRİMSEL SÜRECE İŞARET BULUNDUĞU İDDİASI YALANLANIYOR

 

"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İnsan Suresi, 1)

 

Yukarıdaki ayet Müslüman evrimcilerin evrime delil olarak sundukları bir diğer ifadedir. Kişisel yorumlarına dayalı bir çeviriyle "kendisi anılmaya değer birşey değilken" ifadesi "insanın bir insan olmadan önceki hallerinin ifade edildiği" şeklinde açıklanmaktadır. Oysa diğer iddialar gibi bu evrimci iddia da gerçeklerden uzaktır.

 

Altı çizili ifadenin Arapçası şu şekildedir:

 

"lem yekun şey'en mezkuren"

Lem yekun : değildi

Şey'en : bir şey

Mezkuren : zikredilen, adı geçen

 

Bu ifadeyi "evrimsel yaratılış"a bir delil olarak göstermek de çok zorlama bir yorumdur. Nitekim bu ayet İslam alimleri tarafından evrimsel bir süreç olarak yorumlanmamaktadır. Örneğin Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetteki zaman ifadesini şu şekilde tefsir eder:

 

"Başlangıçta ilk maddeleri olan unsurlar ve madenler, sonra onlardan aşama aşama yaratılıp orta maddeleri olan bitkisel, hayvansal gıdalar "çamur hülasası" (Müminun Suresi, 12), sonra onlardan süzülen yakın maddesi olan meniye doğru yavaş yavaş aşama ve mertebeler içinde gelen bir şey olmuş, fakat insan diye anılan şey olmamıştı. Gerçekte insanın her ferdi gibi cinsi de ezeli değil, sonradan olmadır. Hem dehrin başlangıcından, âlemin yaratılışından çok sonra var olmuştur." (7)

 

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti şu şekilde tefsir eder:

 

"Bu ayetler, Cenab-ı Hakk'ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor... Nev'i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır." (8)

 

Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı "evrimsel süreç" olarak yorumlamak, Kuran'a göre dayanağı olmayan subjektif bir yorumdur.

 

HZ. ADEM�İN İLK İNSAN OLMADIĞI İDDİASI KURAN�DA YALANLANIYOR

 

Evrimsel yaratılışla ilgili olarak ortaya atılan bir diğer iddia ise, Hz. Adem'in ilk insan olmayabileceği -hatta insan olmayabileceği (Hz. Adem'i tenzih ederiz)- şeklindedir. Bu iddiaya delil olarak aşağıdaki ayet gösterilmektedir:

 

Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi. (Bakara Suresi, 30)

 

Bu iddiayi savunan çevreler ayette geçen "halife var edeceğim" şeklindeki ifadede geçen Arapça "ceale" fiilini, "tayin etmek" kelimesi ile açıklamaktadırlar. Yani Hz. Adem'in ilk insan olmadığını, birçok insan arasından halife olarak "tayin edildiğini" öne sürmektedirler. Oysa "ceale" kelimesinin Kuran'da kullanılan çok çeşitli anlamları vardır ve bunlar şu şekildedir:

 

Ceale: Yaratmak, icad etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak

 

Kuran'da "ceale" filinin geçtiği diğer ayetlerden iki örnek şöyledir:

 

De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)

 

"Ve Ay'ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş'i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. (ceale)" (Nuh Suresi, 16)

 

Ayrıca bu ikisinin dışında, pek çok ayette de Hz. Adem'in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Hz. Adem'in, diğer insanlar içinde bir insan olmadığı, özel ve farklı bir yaratılışa sahip olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.

 

Kuran'da Hz. Adem'in ilk insan olduğu hakkında verilen bir diğer önemli bilgi de onun cennetten çıkarılmasıdır. Ayetlerde şu şekilde buyrulmaktadır:

 

Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. (Araf Suresi, 27)

 

Ayetlerdeki ifadeler çok açıktır. Allah Hz. Adem'i topraktan yaratmıştır. Hz. Adem özel bir yaratılışa sahiptir ve bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da buradan çıkarılmasından anlaşılmaktadır.

 

Tüm insanların Hz. Adem'den geldiğini, yani Hz. Adem'in ilk insan olduğunu bildiren pek çok ayetten biri de şu şekildedir:

 

Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet şahid olduk" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için. (Araf Suresi, 172-173)

 

Kısacası Hz. Adem ilk insandır ve Allah'ın ilk elçisidir. Bu konudaki ayetler herhangi bir yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Tek yapılması gereken şey insanların samimi bir kalple, vicdanlarının sesini dinleyerek ve ihlasla Kuran ayetlerini okumalarıdır. Allah bu niyetle ayetlerini okuyan kullarına mutlaka doğru olanı gösterecektir.

 

 

İK İNSANIN BİR SÜREÇ İÇİNDE YARATILDIĞI İDDİASI KURAN�DA YALANLANIYOR

 

Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. (Sad Suresi, 71)

 

Evrimsel yaratılışla ilgili bir diğer yanılgı ise yine ayette geçen bir ifadenin yanlış bir şekilde yorumlanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayetteki altı çizili ifade "çamurdan bir beşer yapmaktayım" şeklinde tercüme edilmekte ve bunun evrim süreci içinde, yavaş yavaş yaratılışa işaret ettiği iddia edilmektedir. Ancak ayetin Arapçası bu şekilde bir çevirinin kişisel bir yorum ve kasıtlı bir çarpıtma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:

 

"İnni halikun beşeren min tın." = "Ben çamurdan bir beşer yaratanım."

 

Bu ayette "yapmaktayım" şeklinde bir ifade bulunmamaktadır. Nitekim ayetin devamında "onu bir biçime sokup üflediğim zaman ona secdeye kapanın" şeklinde geçmekte ve buradan da "yaratma" fiilinin bir anda olup bittiği anlaşılmaktadır. (Detaylı bilgi için Bkz. Kuran Darwinizmi Yalanlıyor, HY)

 

ÖNEMLİ BİR HATIRLATMA

 

Komünizm, gerek dayandığı materyalist felsefe, gerekse ileri sürdüğü tarih analizi nedeniyle dine düşman bir ideolojidir. Nitekim Allah'ın varlığının inkar edilmesi bu felsefenin başlangıç noktasıdır. Tarih analizi nedeniyle de düşmandır, çünkü komünizm dini "yönetici sınıfların aracı" olarak tarif eder ve hedeflediği komünist toplum için dinin yok edilmesini şart koşar.

 

Bu nedenle de tüm komünist rejimler dine düşman olmuştur. Dini değerlere saldırmış, ibadethaneleri ortadan kaldırmışlar ve halka ibadet yasağı getirmişlerdir. Sovyet Rusya, Kızıl Çin, Kamboçya, Bulgaristan, Arnavutluk gibi ülkelerdeki komünist rejimler, kitle katliamları yapabilecek kadar din düşmanı bir politika izlemişlerdir.

Evrim teorisi, ortaya atıldığı günden itibaren materyalist felsefeye hizmet etmiştir. Bugün de teoriyi ayakta tutmak için çaba harcayanlar, bu felsefenin bağlılarıdır.

Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi. (9)

 

Komünist ideoloji bu şekilde 20. yüzyıl boyunca pek çok ülkede gerilla mücadelelerine, kanlı terör eylemlerine ve iç savaşlara neden olmuştur. İşte Darwinizm'e karşı fikri mücadele bu bakımdan da önemlidir; eğer Darwinizm'in geçersizliği ortaya çıkar ve Darwinizm çökerse onu temel alan Marksist felsefeler de kendilerine hayat sahası bulamayacaklardır. Darwinizm'in din karşıtı komünist ideoloji üzerinde böylesine önemli bir etkisi varken, ona verilecek her türlü desteğin komünizme verilmiş bir destek anlamına geleceği açıktır. Özellikle de bazı Müslümanların yaptığı gibi Darwinizm'i makul göstermeye çalışmak, onun dinle bağdaştığını, aslında Allah'ın canlıları evrimle yarattığını iddia etmek, komünizmi de meşru hale getirmek demektir. Aynı şekilde komünistler de din ve Darwinizm'in birbirleriyle bağdaşmadığını çok iyi bilirler. Fakat Darwinizm'i ve komünizmi daha geniş çevrelere yayabilmek amacıyla bu duruma ses çıkarmazlar. Önemli olan ilk adım olarak Darwinizm'e bir kapı açabilmektir. Sonraki aşamada komünizmin yayılması daha kolay olacaktır. (Detaylı bilgi için Bkz., Komunizm Pusuda, HY) Pek çok Darwinist'in evrimsel yaratılışa inanan inançlı kesimlere seyirci kalmasının altında yatan ana sebep budur.

 

SONUÇ

 

Evrim teorisi ve evrimciler büyük bir çıkmaz içindedirler. Çünkü bilim, Darwinizm'i açıkça yalanlamaktadır. Bunun farkında olan evrimciler ise büyük bir panik içinde çırpınmakta, çıktıkları tartışma programlarında, açık oturumlarda ya da cevapsız kaldıkları her türlü ortamda hemen yaratılış gerçeğini savunanlara saldırmakta, bu şekilde sözle üstün gelmeye çalışmaktadırlar. Müslümanların evrimi dinle bağdaştırma çabalarının altında ise, "batıl" karşısında duydukları endişe, eziklik, bilgisizlik ve kararsızlık yatmaktadır. Oysa bu son derece yersiz bir ezikliktir. Çünkü evrimcilerin kendilerini savunabilmek için ne bilimsel bir dayanakları, ne de bir delilleri vardır. Onlar bu teoriye olan dogmatik bağlılıkları nedeniyle demagoji yapmakta, psikolojik baskıyla karşılarındakileri susturmaya çalışmaktadırlar. Gerçekte ise çaresiz durumdadırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

zaten düşünülmesi gereken evrimleşme sürecinde,çevresel faktörler etkıli ise;bazı canlıların anlaşma lisanının çevreye göre farklılık göstermesi gerekiyor..insan çevre faktörüne göre mami yada anne diyebiliyorken,bir köpek dünyanın heryerınde aynı şekilde havlıyor :unsure:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

zaten düşünülmesi gereken evrimleşme sürecinde,çevresel faktörler etkıli ise;bazı canlıların anlaşma lisanının çevreye göre farklılık göstermesi gerekiyor..insan çevre faktörüne göre mami yada anne diyebiliyorken,bir köpek dünyanın heryerınde aynı şekilde havlıyor :unsure:

çok haklısınız

eğer evrimsel bir gerçeklik olmuş olsaydı bu çok farklı etkilere sebeb olmazmıydı? neden insandan başka bir canlı daha insan kadar zekileşemedi öyle ise. bu neden sadece insana özgü olmuş olsun ki. evrim mümkünse her canlıya mümkün olmalı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

zaten düşünülmesi gereken evrimleşme sürecinde,çevresel faktörler etkıli ise;bazı canlıların anlaşma lisanının çevreye göre farklılık göstermesi gerekiyor..insan çevre faktörüne göre mami yada anne diyebiliyorken,bir köpek dünyanın heryerınde aynı şekilde havlıyor :unsure:

 

:)

 

arkadaşım emin ol. bizden başka bir canlı türü içinde, bizim konuşmalarımızın tümü " hav hav" şeklindedir.

 

Yani bize köpeğin çıkardığı bütün sesler "hav hav" olarak gelsede. Bir dişi köpeğin yüzlerce köpek arasından kendi yavrusunu havlamasından tanıdığını unutmayalım dimi. Yani sadece anne ve yavrusu aralarında bir dil geliştirirler. Yada dışarıdan dinlediğinzide Bütün penguenler aynı sesi çıkarırken bir dişi imparator penguen 300,000 penguenin arasında yavrusunu ötüşünden tanır.

 

Bırak iki farklı ülkenin köpeklerini. İki ayrı kurt sürüsü birbirlerini ulumalarından tanır. Yada bir kurt sürüsü uluyan bir kurdun kendi sürülerinden olduğunu ve yine ulumasından, bir av görüp görmediğini, sürü sınırlarına yabancı bir kurdun girip girmediğini, sürüyü yardıma çağırıp çağırmadığını anlar. Yani onlarda kendi aralarında sadece sürü üyelerinin anlıyacağı bir dil geliştirirler.

 

Artı insanların Dillerini geliştirmesinde fiziksel çevre değil sosyal çevre bir faktördür.

 

Evrimleşme sürecinde çevresel faktörlerden kasıt. Fiziksel çevredir. Yani doğa şartları, arazi şartları, mevsimler, av lar ve avcılar gibi.

 

Sizin köpek örneğinize bakarsak. Dünyanın her yerinde yüzlerce çeşit köpek var dimi. Ve hepside yaşadıkları çevrenin şartlarına harika şekilde uyacak fiziksel donanıma sahipler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Artı insanların Dillerini geliştirmesinde fiziksel çevre değil sosyal çevre bir faktördür.

 

 

verdiğiniz bilgilere malumatımız var..evet siz dıyorsunuz sosyal çevre dıye.zaten bende bunu belırttım.aynı noktaya geldik.çevre derken sosyal çevreyi kasdedıyorum..hayvanların lisan farkında sosyal çevre etki edemıyor.benım de düşündüğüm nokta bu :unsure:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fiziksel çevre neden sadece insanın konuşmasını ve evrimleşmesini sağladı öyle ise.

 

Peki bütün hayvanlar kendilerinde farklı sesler çıkartır denmişte. Bunu bilimsel cihazlarla tespit etmişler mi? Yani bir köpek Avusturalya'da, Japonya'da başka türlü mü ses çıkartıyor. Ya da şöyle sorayım Avusturalya'da ki köpek, Japonya'da ki köpekle lisan olarak anlaşamazmı? Sonuçta ikiside havlama ile anlaşmıyorlar mı?

 

Hayvanların bir sürü yavru içinde kendi yavrusunu tanıyor olması onların içgüdüsel özelliklerindendir kokuyu iyi alırlar ve güdüleri onlara yol gösterir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fiziksel çevre neden sadece insanın konuşmasını ve evrimleşmesini sağladı öyle ise.

 

Peki bütün hayvanlar kendilerinde farklı sesler çıkartır denmişte. Bunu bilimsel cihazlarla tespit etmişler mi? Yani bir köpek Avusturalya'da, Japonya'da başka türlü mü ses çıkartıyor. Ya da şöyle sorayım Avusturalya'da ki köpek, Japonya'da ki köpekle lisan olarak anlaşamazmı? Sonuçta ikiside havlama ile anlaşmıyorlar mı?

 

Hayvanların bir sürü yavru içinde kendi yavrusunu tanıyor olması onların içgüdüsel özelliklerindendir kokuyu iyi alırlar ve güdüleri onlara yol gösterir.

 

arkadaşım, fiziksel çevre insanın diline etki etti diyen yok. İnsanların lisanlarının oluşumu sosyal çevreye bağlı bir şeydir. Fiziksel çevreye değil. Lisan dediğimiz şey insan topluluklarının üyelerinin birbirleriyle iletişinm kurmak için geliştirdikleri bir araçtır. Ve bilirsinizki Lisan doğuştan gelen bir şey değil öğrenilerek kazanılan bir yetidir.

 

İnsanlarda aynı sesleri çıkarırlar. Yani insanlar hangi milletten yada hangi dili konuşuyor olurlarsa olsunlar. Bas, bariton, tenor, alto gibi ses yapılara sahiptirler. Lisan insanın ses çıkarma yapısı değildir. O sesi iletişim aracı olarak kullanması biçimlendirmesidir.

 

Şöyle söyliyeyim, Dünyadaki bütün bebekler aynı şekilde ağlar.

 

Artı bilimsel cihazlarla tespit etme meselesine gelirsek, Sonarlar aracılığıyla her bölgenin yunuslarının iletişim amaçlı çıkardığı sesler melodiler kaydedilmiş. Ve her bölgenin yunuslarının dillerinin şemasını çıkarmıştır bilim adamları.

 

Ayrıca hayvanların tek iletişim aracı çıkardıkları sesler değildir. Yani lisan dediğimiz şey seslerden ibaret değildir. Hayvanlar seslerle birlikte, bakışları, davranışları ve hatta kokuları bile bir iletişim aracı olarak kullanırlar.

 

Tekrar söylüyorum, Lisan doğuştan gelen, bir yetenek yada özellik değildir. Ancak sosyal çevre tarafından oluşturulmuş ve o çevreden öğrenilerek kazanılan bir yetidir.

 

Bu gün bir türk japonyaya gitse, bir japonla japonca bilmese bile, çeşitli şekilde kaba olarak anlaşabilir. Yani, acıktığını, hasta olduğunu, kızdığını, sevindiğini, korktuğunuz, şaşırdığını, japon anlıyabilir türkçe bilmese bile Çünkü ikiside insandır. Ancak japon toplumunun bir parçası olmak isterse, japoncayı öğrenmesi gereklidir. Çünkü japonlarla beraber yaşaması için onlarla daha derin bir iletişim içerisinde olması gerekir. Onların yasalarını vs yi bilmesi gerekir. ( Tabi tercüme işlemini saymazsak)

 

Aynı şekilde, Diyelimki bir sibirya kurdunu avusturyaya götürdünüz ve bir dingo sürüsünün ortasına bıraktınız. Sibirya kurdu, o sürünün iletişim biçimini, sürü liderinin kim olduğunu, avlanmak için ne tür sesler çıkardığını vs anlıyamıyacaktır. Ancak, dişlerini göstermenin tehdit etmek olduğunu, kuyruğunu indirmenin itaat etmek olduğunu bilecektir. Yani kaba iletişim. Ancak o dingo sürüsünün avlanmak için başka bir noktada olan üyesi, sürüyü av için çağırdığında bütün sürü üyeleri bunu anlayıp o noktaya giderken. Sibirya kurdu bu çağrının ne anlama geldiğini bilmeyecektir.

 

not: Hayvanların yavrularını tanıması iç güdüsel bir şey değildir. Şöyle ki yavru doğduktan ya da yumurtadan çıktıktan sonra, annesi gelip onun kokusunu alıp, sesini duymazsa. Daha sonra o yavruyu tanımayacaktır. Bu kuşlardada geçerlidir. Bir tavuk kuluçkaya yattığında altına ördek yumurtası koyarsanız. Ördek yavrusu yumurtadan çıktığında Tavuk onuda kendi yavrusu sanar, ve diğer civcivleriyle beraber bakar. Ve o ördek yavurusu anne tavuğun yanından uzaklaştığında bağırırsa. Anne tavuk koşa koşa gelir.

 

Penguen örneğine gelirsek. Penguenler koku alma duyuları çok ama çok zayıf kuşlardır. Ve imparator penguenlerinin yaşadıkları buzullarda koku almalarıda mümkün değildir. İmparator pengueni yavrusu yumurtadan çıkınca, onunla arasında özel bir dil geliştirir. Ve böylece anne ve yavru 300,000 penguenin arasında bile birbirini seslerinden tanır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Cyrano

 

Yazı çok güzel ve bilgilendirici teşekkür ederiz. Benim bu konu hakkında da kafama takılan şey eğer siz bunları evrime bağlıyorsanız o zaman tavuğun ya da penguenin yavrularına karşı bu davranışları yüzlerce yıl önce farklımıydı. Bugün değişti mi? Hayvanların yavrularını tanıması içgüdüleri ile olmaz demişsiniz bu mümkünmü kokusunu alıyor, sesini duyuyor ve bunları içgüdülerine kaydediyor öyle değilmi? Sonra ki aşamalarda artık yavrusunu hep tanıyor ama bunu aklı ile yapmadığı da bir gerçek çünkü hayvanların zeka seviyeleri artış göstermiyor. Belli bir seviyede yaşıyorlar ve hep aynı güdüsel davranışları sergiliyorlar.

 

Oysa insan coğrafik koşullara göre etkelensede konuşmasını sürekli geliştiriyor ve yeryüzünde yüzlerce farklı lisan var. Bunlarda zeka ürünü olsa gerek.

 

Selametle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili yamyam size hangi kaynaktan bir bilgi getirsek kaynağına veryansın ediyorusunuz..:))

Hani H.Y falan değil bu kaynak.. :)

Bizlerde şaşırdık ne yapacağımızı..:)

Yukardaki iddanızı kanıtlayabilirseniz çok memnun kalacağım..

Saygılar..

Sayin xlark tades,yamyam arkadas henüz gerekli talimati alamadigi icin bir yanit yazmayi düsünüp yazmis,onlarin kaynaklari biliniyor,onlara kaynaklik yapanlar,kayitsiz sartsiz inkar edeceksiniz diye talimat vermektedirler.

saygilarla

 

Bu konu üzerinde daha doyurucu bilgi edinmek isteyen arkadaslara asagidaki kitabi okumalarini salik veriyorum,eminimki Zaman gazetesinin verdigi haberden cok önceleri yazilmis bir kitaptir bu sadece reklamini yapan olmadigi icin kitapcilarin raflarinda kalmistir.

saygilarla

 

INSAN BILINMEZI

Onk.Dr.Haluk Nurbaki

damla yayinevi

Islam ve Ilim serileri

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.