Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İrtica haberleri 28 Şubat’taki Kalkancı olayını hatırlatıyor


berceste

Önerilen İletiler

İrtica haberleri 28 Şubat’taki Kalkancı olayını hatırlatıyor

 

 

İsmailağa Camii’nde meydana gelen cinayetin ardından medyanın ‘irtica geliyor’ kampanyasına dönüşen haberleri olayı yeni bir boyuta taşıdı.

 

Medyanın, 28 Şubat sürecindeki haber tarzına yeniden döndüğüne dikkat çeken siyaset ve akademi dünyası, cami cinayeti ile Ali Kalkancı olayı arasında paralellik kuruyor. Kapanan Fazilet Partisi’nin eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu, yapılan irtica haberleri ile hükümetin kenara sıkıştırılmak istendiğini dile getiriyor. Eski MİT mensubu Mahir Kaynak ise İsmailağa Camii’nde işlenen cinayetin Ali Kalkancı olayına benzediğine dikkat çekiyor. Kaynak, medyanın terör olaylarını büyüterek vermesini özel bir politika olarak görüyor. Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu da irticanın geçmişteki komünizm tehlikesi yerine konulmak istendiğine dikkat çekiyor.

 

Fatih’teki İsmailağa Camii’nde emekli imam Bayram Ali Öztürk’ün bıçakla öldürülmesi olayı medyada yeni bir ‘irtica’ paranoyası başlattı. Cinayeti unutan (!) gazeteler İsmailağa cemaati üzerinden irtica yaygarası yapıyor. Fazilet Partisi eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu, medyanın 28 Şubat sürecinin bildik yöntemlerini yeniden kullanmaya başladığına dikkat çekiyor. İrtica haberlerinin yoğunlaşacağının ilkbahar aylarında yazılanlardan belli olduğunu hatırlatan Bekaroğlu, şunları söylüyor: “O zaman hep sonbahar sendromundan bahsediliyordu. Kötü şeyler olacağı belirtiliyordu. Hükümeti birileri kenara sıkıştırmak istiyor. Söğüt’te olanları, AK Parti otobüsünün taşlanmasını bu irtica haberlerinden ayıramazsınız. Danıştay saldırısını hatırlayın. Tansiyon bir anda yükseldi. Sonra da bir anda düştü. Şimdi başka şekilde gerginlik oluşturulmaya çalışılıyor. Benim kanaatim, hükümet kenara sıkıştırılmak isteniyor. Cumhurbaşkanlığı konusunda, medyanın bazı talepleri yada veya daha başka istekler olabilir.” İsmailağa cemaatinin hedef alınmasını ilginç bulduğunu anlatan Bekaroğlu, “Bu insanlar Süleymancılardan sonra en iyi Kur’an-ı Kerim eğitimi veren sivil toplum kuruluşu. Kimseyi rahatsız etmeden hafız yetiştiriyorlar. Bunların üzerinden Türkiye’de Kur’an-ı Kerim öğretimi ile ilgili bir şey mi yapmak istiyorlar? ”diyor.

 

MİT eski mensubu Mahir Kaynak ise artan irtica haberlerini, ulusal değil uluslararası ölçekte değerlendiriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın küresel sermayeden yana olduğunu öne süren Kaynak, “Bush, Putin, Sarkozsy küreselleşme karşıtı. Blair’i indiriyorlar aşağı. Küreselci olduğu için tasfiye ediyorlar. Amerika 11 Eylül’den beri ikiye ayrıldı. Küreselciler ve ulusalcılar var. Çatışmanın asıl büyüğü orada. Bizdeki yansımalarında olduğu gibi. Tartışılan konu dünyanın geleceğinin küresel sermaye ile mi, ulus devletler ittifakıyla mı olacağıdır.” şeklinde konuşuyor.

 

Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu ise Türkiye’yi yeniden 28 Şubat sürecine benzer bir döneme çekme girişimleri olduğuna dikkat çekiyor. O süreçte Ali Kalkancı, Fadime Şahin gibi provokasyonların olduğuna dikkat çeken Orakoğlu, “İrtica geliyor söylemini güçlendirmek için yapılmıştı onlar. Tüm çıplaklığıyla aydınlandı. Dört darbenin hepsinden önce ekonomik veya terör konularında sıkıntılar başgöstermiştir.” diye konuşuyor.

 

Türkiye’de darbe tehlikesinin ortadan kalkmadığı görüşünü savunan eski bakan Hasan Celal Güzel, İsmailağa olayının münferit bir hadise olarak yorumluyor. Güzel, 28 Şubat sürecini isteyecek kimselerin bulunduğunu ancak böyle bir durumun varlığından bugün için bahsetmenin söz konusu olmadığını dile getirdi. Ağustos ayından bu zamana kadar Ankara’da ortamın biraz gergin olduğunu aktaran Güzel, bunun 28 Şubat süreci öncesi ile aynı dozajda olmadığını savunuyor. Güzel, şunları söylüyor: “Bundan sonra ki havanın gerginleşip gerginleşmemesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı konusunda vereceği karara bağlıdır. Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olma arzusu ortamı gerecektir”

 

Mahir Kaynak - 28 Şubat’taki Ali Kalkancı olayına benziyor

 

Orada kadın-erkek ilişkisi vardı, burada cinayet var. İrtica sadece bir bahane ve başka bahanelere de sıçrayabilir olay. Bundan evvel binlerce şehit verdik. Hepsine aynı tepki gösterilseydi Türkiye yaşanmaz hale gelirdi. Terör olaylarını gazetelerin büyüterek vermesi de bir politika. İçeride müdahalelerin yapılmasına imkân verecektir.”

 

Bülent Orakoğlu - İsmailağa olayı fazla büyütülüyor

 

İsmailağa olayı fazlasıyla abartılıyor. İlk çıktığında küçük bir haberdi. Gitgide kaşınıyor. Halkın dikkatli olması lazım. Darbe öncesi provokasyonlara alet olunmamalı. İsmailağa cemaatinin kullanıldığı bir gerçek. Bakın orada hoca öldürülüyor. Hemen arkasından onu öldüren öldürülüyor. Kennedy suikastına benziyor.

 

Erkan Acar, Sıtkı Özcan; İstanbul ZAMAN

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İrtica haberleri 28 Şubat’taki Kalkancı olayını hatırlatıyor

İsmailağa Camii’nde meydana gelen cinayetin ardından medyanın ‘irtica geliyor’ kampanyasına dönüşen haberleri olayı yeni bir boyuta taşıdı.

 

Medyanın, 28 Şubat sürecindeki haber tarzına yeniden döndüğüne dikkat çeken siyaset ve akademi dünyası, cami cinayeti ile Ali Kalkancı olayı arasında paralellik kuruyor. Kapanan Fazilet Partisi’nin eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu, yapılan irtica haberleri ile hükümetin kenara sıkıştırılmak istendiğini dile getiriyor. Eski MİT mensubu Mahir Kaynak ise İsmailağa Camii’nde işlenen cinayetin Ali Kalkancı olayına benzediğine dikkat çekiyor. Kaynak, medyanın terör olaylarını büyüterek vermesini özel bir politika olarak görüyor. Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu da irticanın geçmişteki komünizm tehlikesi yerine konulmak istendiğine dikkat çekiyor.

 

Fatih’teki İsmailağa Camii’nde emekli imam Bayram Ali Öztürk’ün bıçakla öldürülmesi olayı medyada yeni bir ‘irtica’ paranoyası başlattı. Cinayeti unutan (!) gazeteler İsmailağa cemaati üzerinden irtica yaygarası yapıyor. Fazilet Partisi eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu, medyanın 28 Şubat sürecinin bildik yöntemlerini yeniden kullanmaya başladığına dikkat çekiyor. İrtica haberlerinin yoğunlaşacağının ilkbahar aylarında yazılanlardan belli olduğunu hatırlatan Bekaroğlu, şunları söylüyor: “O zaman hep sonbahar sendromundan bahsediliyordu. Kötü şeyler olacağı belirtiliyordu. Hükümeti birileri kenara sıkıştırmak istiyor. Söğüt’te olanları, AK Parti otobüsünün taşlanmasını bu irtica haberlerinden ayıramazsınız. Danıştay saldırısını hatırlayın. Tansiyon bir anda yükseldi. Sonra da bir anda düştü. Şimdi başka şekilde gerginlik oluşturulmaya çalışılıyor. Benim kanaatim, hükümet kenara sıkıştırılmak isteniyor. Cumhurbaşkanlığı konusunda, medyanın bazı talepleri yada veya daha başka istekler olabilir.” İsmailağa cemaatinin hedef alınmasını ilginç bulduğunu anlatan Bekaroğlu, “Bu insanlar Süleymancılardan sonra en iyi Kur’an-ı Kerim eğitimi veren sivil toplum kuruluşu. Kimseyi rahatsız etmeden hafız yetiştiriyorlar. Bunların üzerinden Türkiye’de Kur’an-ı Kerim öğretimi ile ilgili bir şey mi yapmak istiyorlar? ”diyor.

 

MİT eski mensubu Mahir Kaynak ise artan irtica haberlerini, ulusal değil uluslararası ölçekte değerlendiriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın küresel sermayeden yana olduğunu öne süren Kaynak, “Bush, Putin, Sarkozsy küreselleşme karşıtı. Blair’i indiriyorlar aşağı. Küreselci olduğu için tasfiye ediyorlar. Amerika 11 Eylül’den beri ikiye ayrıldı. Küreselciler ve ulusalcılar var. Çatışmanın asıl büyüğü orada. Bizdeki yansımalarında olduğu gibi. Tartışılan konu dünyanın geleceğinin küresel sermaye ile mi, ulus devletler ittifakıyla mı olacağıdır.” şeklinde konuşuyor.

 

Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu ise Türkiye’yi yeniden 28 Şubat sürecine benzer bir döneme çekme girişimleri olduğuna dikkat çekiyor. O süreçte Ali Kalkancı, Fadime Şahin gibi provokasyonların olduğuna dikkat çeken Orakoğlu, “İrtica geliyor söylemini güçlendirmek için yapılmıştı onlar. Tüm çıplaklığıyla aydınlandı. Dört darbenin hepsinden önce ekonomik veya terör konularında sıkıntılar başgöstermiştir.” diye konuşuyor.

 

Türkiye’de darbe tehlikesinin ortadan kalkmadığı görüşünü savunan eski bakan Hasan Celal Güzel, İsmailağa olayının münferit bir hadise olarak yorumluyor. Güzel, 28 Şubat sürecini isteyecek kimselerin bulunduğunu ancak böyle bir durumun varlığından bugün için bahsetmenin söz konusu olmadığını dile getirdi. Ağustos ayından bu zamana kadar Ankara’da ortamın biraz gergin olduğunu aktaran Güzel, bunun 28 Şubat süreci öncesi ile aynı dozajda olmadığını savunuyor. Güzel, şunları söylüyor: “Bundan sonra ki havanın gerginleşip gerginleşmemesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı konusunda vereceği karara bağlıdır. Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olma arzusu ortamı gerecektir”

 

Mahir Kaynak - 28 Şubat’taki Ali Kalkancı olayına benziyor

 

Orada kadın-erkek ilişkisi vardı, burada cinayet var. İrtica sadece bir bahane ve başka bahanelere de sıçrayabilir olay. Bundan evvel binlerce şehit verdik. Hepsine aynı tepki gösterilseydi Türkiye yaşanmaz hale gelirdi. Terör olaylarını gazetelerin büyüterek vermesi de bir politika. İçeride müdahalelerin yapılmasına imkân verecektir.”

 

Bülent Orakoğlu - İsmailağa olayı fazla büyütülüyor

 

İsmailağa olayı fazlasıyla abartılıyor. İlk çıktığında küçük bir haberdi. Gitgide kaşınıyor. Halkın dikkatli olması lazım. Darbe öncesi provokasyonlara alet olunmamalı. İsmailağa cemaatinin kullanıldığı bir gerçek. Bakın orada hoca öldürülüyor. Hemen arkasından onu öldüren öldürülüyor. Kennedy suikastına benziyor.

 

Erkan Acar, Sıtkı Özcan; İstanbul ZAMAN

Kynak verdiginiz gazete ve yorumlarini sundugunuz kisilerin kimler olduklarini bütün Türkiye zaten biliyor,Uygulanan metodta aynen yorum yapan kisi ve gazete gibi ayni metod.Cumhurbaskanina hakaretler,orduya isnadlar,vatanini sevenlere atilan camurlar hep ayni;birilerinin Cumhuriyet ve Atatürk düsmanligina karsi gösterilen her tepkiyi 28 Subatla özlestirmek,hükümetin yanlis ve gayri milli politikalarini elestirmeyi 28 subatla özlestimek ve daha bircok olay ve sonunda hep ayni tekerleme;müslümanlara camur atiliyor.Yani hekes bildigini okuycak ve kimse kimseyi elestirmiycek ve oh ne güzel hayat filmini seyredecegiz.Ismailaga cinayeti öyle ufak bir olay degildir o cinayeti ufak bir olay cercevesine sikistirmaya calisanlar bence maksatli cevrelerdir.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

28 Şubat Oyunları

 

 

 

Türkiye’de 1996-98 yılları arasında yaşanan olayların tıpkısı denebilecek bazı gelişmeler son aylarda peşi sıra ortaya çıkmaya başladı. Bu gelişmeler ister istemez, "28 Şubat sürecinin ikinci perdesi mi açılıyor" endişesini artırıyor. O halde hedef ne?

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

‘Önümüzdeki seçimlerde Meclis'e dört parti girecek ve koalisyon hükümeti kurulacak.’ Bu sözler, ABD’de ve Avrupa ülkelerinde etkinliği olan bir kuruluşun Ankara Temsilciliği'ni yürüten yetkiliye ait. Meclis'e girecek partiler olarak Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Doğru Yol Partisi'ni (DYP) sayan aynı kişi, "Milletvekili seçimlerinden önceki en önemli olay cumhurbaşkanlığı seçimi. Eğer Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmakta ısrar ederse; bunun Ankara'da gerginliğe yol açacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok." diyor.

 

"Meclis'e dört parti girecek" tezi aslında kamuoyu araştırma kuruluşlarınca henüz tam olarak doğrulanmış değil. Türkbilgi Danışmanlık Araştırma Şirketi'nin 40 ilde 11 bin 380 kişi üzerinde yaptığı ankete göre AK Parti, CHP ve MHP ile birlikte DYP de barajı aşıyor. Ama, örneğin Odak Araştırma Şirketi'nin temmuz ayında yaptığı ankete göre barajı sadece AK Parti, CHP ve MHP aşıyor. Bu ankete göre AK Parti'nin oyu yüzde 42,9 iken, CHP'nin yüzde 20,9, MHP'nin ise yüzde 14,9. Buna karşılık barajın altında kalan DYP'nin oyu yüzde 5,4.

 

Bu sebeple, 2007 sonundan itibaren Türkiye'nin tek bir partinin kuracağı hükümet tarafından mı yoksa bir koalisyon hükümetince mi yönetileceği henüz tam olarak net değil. Ama, önümüzdeki mayıs ayında Çankaya Köşkü'nden inecek olan Ahmet Necdet Sezer'in yerine kimin geleceği; seçimlerin kaderini de etkileyecek ölçüde en önemli siyasi gündem maddesi olarak karşımızda. Uzun bir süredir üzerinde kafa yorulan siyasî mühendislik projesi ise şöyle: Ne Tayyip Erdoğan Köşk'e çıksın ne de AK Parti tek başına yeniden iktidar olsun.

 

DERİN PİYASA SENARYOSU

 

Bu senaryonun ekonomik ayakları da hazır. Örneğin, "ulusalcı" çizgideki yazılarıyla tanınan Radikal gazetesi yazarı Yiğit Bulut, 11 Eylül 2006 tarihli köşesinde, "Piyasa algılamakta zorlanıyor, ama Türkiye, yeni bir 28 Şubat sürecine girdi." diye yazdı. Ankara'da derin kulis bilgisi olan bir bürokrat Bulut'a şunları söylemiş: "Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmaktan vazgeçti. Kafasındaki isim eşi türbanlı olmayan Vecdi Gönül. Bunun sinyallerini çok yakında piyasada göreceksin. Borsada beklenmeyen, anlamsız yükselişler ve dolarda ciddi düşüşler olacak..." Bulut, eğer tersi olursa; yani Erdoğan ya da eşi türbanlı biri cumhurbaşkanı olursa; borsanın düşeceğini, doların fırlayacağını öne sürüyor.

 

AK Parti'ye karşı yeni siyasi oluşumların içinde olduğu bilinen eski Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın damadı Kerem Alkin de, Referans gazetesinde 9 Eylül 2006 tarihindeki yazısında aynı senaryoyu şöyle dile getirdi: "Hikmet Çetin gibi tarafsız bir kişi cumhurbaşkanı olursa; borsanın 10 ile 15 bin puan arasında önemli bir sıçrama gerçekleştirebileceği, Hazine kâğıtlarının ikinci el faiz seviyesinde 3,5 ile 4 arası bir gerileme olacağı vurgulanıyor. Ama Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmakta ısrar ederse borsanın 10 bin puan aşağı ineceği; Hazine ikinci el faizlerinin yüzde 25'lerin üstünü test edebileceği vurgulanıyor."

 

Peki, ekonomik ayağı da bu şekilde anlatılan söz konusu siyasî senaryo nasıl gerçekleşecek? Yoksa, gerçekleşmesi için düğmeye basıldı mı? Aslında son aylarda yaşadığımız gelişmeler, Yiğit Bulut'un "Türkiye yeni bir 28 Şubat sürecine girdi" tezini destekleyen cinsten. Gelişmeleri yakından izleyen bir siyasî gözlemciye göre ise zaten düşük yoğunluklu olarak devam eden 28 Şubat sürecinin ikinci perdesiyle karşı karşıyayız. Üstelik, 1996-98 döneminde yaşanan olayların neredeyse birebir aynıları şu anda teker teker ortaya çıkıyor.

 

CAMİDEKİ İKİ SUİKASTÇİ

 

28 Şubat süreci deyince akla hemen Sincan'daki Kudüs Gecesi, Aczimendi lideri Müslüm Gündüz'ün Fadime Şahin ile basılması gibi görüntüler geliyor. Ama bir olay daha var. O da İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'nun damadı Hızır Ali Muratoğlu'nun camide silahlı saldırı sonucu öldürülmesiydi. Ne ilginç bir tesadüf ki, şimdi yine gazete manşetlerinde Sincan'daki irtica konulu bir gösteri var. Yine İsmailağa Cemaati bir başka cinayet sebebiyle manşetlerde.

 

1996'da Müslüm Gündüz'ün yarı çıplak basılmasını manşet yapan Hürriyet; bu sefer AK Partili bir bürokratı bir kadınla gösteren fotoğraflarıyla manşete çıkardı.

 

Bugünün 1997'ye göre şimdilik tek bir eksiği kaldı. O da 1997'de asker-polis çatışmasını hedefleyen "Köstebek davası" benzeri bir senaryonun yürürlüğü konulması. Aksiyon'a bilgi veren üst düzey bir güvenlik yetkilisine göre, şu anda bunun da hazırlıkları yapılıyor ve çok yakında böyle bir olayın patlak verme ihtimali yüzde 90!

 

Önce 1996-98 arasında yaşanan olayların içyüzünü kısaca hatırlayalım. Müslüm Gündüz, 1996 yılı aralık ayında Kadıköy'deki bir evde "imam nikahlı eşim" dediği 24 yaşındaki Fadime Şahin ile birlikte iken evin kapısı balyozla kırılarak basıldı. Zaman gazetesi yazarı Tamer Korkmaz'ın yazdığına göre Gündüz, kendisini basmaya gelen yetkililere telefon açmış ve "Yahu nerede kaldınız?" diye yakınmıştı. Gündüz'e verilen cevap şöyleydi: "Televizyoncu arkadaşlardan biri gecikti. Yolda, gelmek üzere. O gelir gelmez senin oraya intikal ediyoruz!" Baskından sonra, Fadime Şahin'in Müslüm Gündüz ve yine "şeyh" olduğu öne sürülen Ali Kalkancı ile yaşadıkları günlerce televizyonların ve gazete manşetlerinin ana malzemesi oldu. Gündüz, tutuklanıp üç yıldan fazla hapis yatarken, Kalkancı da iki defa cezaevine girip çıktı.

 

Dönemin Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın, İran'ın Ankara Büyükelçisi Rıza Bagheri'nin de katılımıyla 31 Ocak 1997 günü düzenlediği Kudüs Gecesi’nden birkaç gün sonra tankların Sincan'da yürümesi fiilen 28 Şubat'ın başlangıcıydı. Görevden alınan belediye başkanı tutuklandı. Büyükelçi Bagheri, istenmeyen adam ilan edildi ve ülkesine gönderildi.

 

Mahmut Hoca'nın damadı Hızır Ali Muratoğlu, 17 Mayıs 1998 günü camide cemaatle birlikteyken silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Saldırgan Ufuk Şahin Hantal, "Onu üzerime cinlerini saldığı için öldürdüm" diyordu. Hantal, tıpkı Turgut Özal'ı vuran Kartal Demirağ gibi komando hareketleriyle takla atıp elindeki silahla cemaati tehdit ederek camiden kaçmayı da başardı. Birkaç yıl sonra yakalandığında başka cinayet olaylarından da suçlandı.

 

2006'ya geldiğimizde ise sadece karakterler değişik. 1996'da Müslüm Gündüz'ü, "Böyle basıldı" diye manşet yapan Hürriyet; bu kez 17 Eylül 2006 günü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Belbim Genel Müdürü Adnan Şahin'in daha önce birlikte çalıştığı bir kadınla Antalya'da tatilde çekilmiş samimi fotoğraflarını yayımladı. Seçimler yaklaştıkça bu türden haberlerin sayısında artış olacağını belirten bir kaynak, "Zaten bir yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde iki eşli, üç eşli olmayan bürokrat kalmadı söylentisi ısrarla yaydırılıyor." diyor.

 

İsmailağa Cemaati’ne mensup emekli imam Bayram Öztürk'ün 3 Eylül 2006 sabahı vaaz verirken vurulması kendi içinde pek çok gariplik taşıyan bir olay. Soruşturmada ortaya çıkan bilgi şu: Her pazar olduğu gibi camide vaaz veren Öztürk'ü birkaç saf mesafede dinleyenlerden biri olan katil zanlısı Mustafa Erdal, birden ayağa kalkıp "Allah" diye bağırdıktan sonra, "Hocam duaya çok ihtiyacım var, bana dua eder misiniz?" diyor. O, Bayram Hoca'ya doğru hamle yaparken; Bayram Hoca elini kaldırıp onun için dua ediyor. Tam o sırada üzerindeki kırmızı kazağın koluna sakladığı bıçağı çıkarıp Bayram Hoca'nın kalbine saplıyor. Bayram Hoca, kalbine gelen bu tek bıçak darbesiyle yere yığılıyor.

 

Aksiyon'a bilgi veren Abdullah Ustaosmanoğlu, Bayram Hoca'nın bu son vaazında şehitlik üzerine konuştuğunu belirtiyor. Camideki bazı dinleyiciler, vaazdan bölümleri cep telefonlarına kaydetmişler. Bir kayıtta Bayram Hoca şöyle diyor: "Şehit olmak yürek ister, şehit olmak cesaret ister!" Bayram Hoca, son sözlerinden de anlaşıldığı gibi özlemini duyduğu şehadet mertebesine erişti. Ama, bu cinayetin tıpkı 1998'deki cinayette olduğu gibi fevri bir olay mı yoksa planlı mı olduğu sorusu hâlâ ortada.

 

Üstelik, 22 yaşındaki Hamit Alpaya, Sabah gazetesinde 20 Eylül 2006 günü yayımlanan sözlerinde şu ilginç iddiayı ortaya attı: "10 yaşımdan beri cemaatin içindeyim. Benden, önce Menzil Tarikatı Şeyhi Abdülbaki Erol'u öldürmemi istediler. Ama kabul etmedim. Sonra da İsmailağa Camii imamı Öztürk'ü. Ama görevi Mustafa Erdal üstlendi dedi." Eğer bu iddia doğruysa, camide cinayet sonrası linç edilen katil zanlısı Mustafa Erdal'a bu görevi kimler verdi?

 

Şimdi gelelim günümüzün Sincan olaylarına. 2006'nın Sincan versiyonu, 1997'dekinden biraz daha farklı. Hürriyet, Belbim Genel Müdürünü sürmanşet yaptıktan bir gün sonra, 18 Eylül'de "Çocuklarımızı rahat bırak hoca" manşetiyle çıktı. Haberdeki iddiaya göre, Sincan Selahattin Akbilek Lisesi Edebiyat öğretmeni Tarık Sezai Karatepe, öğrencilerinin cep telefonlarına, "Varlığım Allah yoluna armağan olsun. Ne mutlu Müslüman'ım diyene" gibi dinî içerikli mesajlar göndermişti. Karatepe, öğrencilerin mezuniyet balosuna katılmalarını önlemek için de, "Bu bir komünist oluşumdur, komünist oluşuma hayır diyelim, orada çok büyük kargaşa olacak, kızlarla erkekler birbirine girecek, bunu diğer arkadaşlarına anlat." demişti. Hatta baloya neden katılmadığını anlatırken, daha da ileri gidip "Ben p...venk değilim" bile demişti. Hizbut Tahrir örgütü de balo öncesi okula bir mektup gönderip, "Canınızı seviyorsanız bu lanetli programı iptal edin. Yoksa canınız tehlikeye girecektir." tehdidinde bulunmuştu. Habere göre ayrıca bu mesajlardan korkan 50'ye yakın öğrenci okul yönetimine şikâyet dilekçesi verdi.

 

POLİS NİYE HEDEFTE?

 

Oysa bu okulda yaşanan olaylar biraz farklıydı. Okul müdürü Mehmet Emin Gökdere ile edebiyat öğretmeni Karatepe arasında aylar öncesine dayanan kişisel bir sorun vardı. 20 Nisan 2006 günü okul bahçesinde ders saatinde rock konseri düzenlenmesi üzerine Karatepe bu durumu şikâyet konusu yapmıştı. Böylece müdürün görevden alınması gündeme geldi. Üstelik Karatepe, "Bahsedilen cep telefonu mesajlarını ben atmadım." demekteydi. İlginç olan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt aleyhindeki bazı cep telefonu mesajlarının da bir AK Partili'nin cep telefonu numarası kullanılarak atılmış olmasıydı. Ama buna rağmen okulların başladığı pazartesi günü, bazı öğrencilerin eline "Müdürümüzün irticaya kurban gitmesini istemiyoruz." pankartları verilip gösteri yapmaları sağlandı.

 

"Sincan" bizim siyasi tarihimizde öylesine önemli bir sembol ki; 28 Şubat'ın tetikleyicisi pek çok olay burada ortaya çıktı. Örneğin o dönemde televizyon muhabiri Işın Gürel, burada sakallı bir kişi tarafından saçlarından tutulup yere serildi. Hürriyet, Türk hava sahasından geçiş izni almadığı için indirilen İran uçağını manşet yaparken bile, uçakta 1997'deki Kudüs Gecesi’ne katılmış olan Bahgeri'nin de bulunduğunu ön plana çıkarıp "İndirilen uçaktaki tanıdık sima" başlığını kullandı.

 

Tıpkı 1997'de olduğu gibi 2006'da da bu senaryonun bir diğer ayağı irtica ile mücadele konusunda asker ile polis arasında görüş farkı olduğu imajını uyandırıp, çeşitli "irtica operasyonları" için polisi baskı altına almak. Bu senaryonun 1997 uygulaması şöyle oldu: 2 Temmuz 1997'de, Hürriyet gazetesi, "Müthiş İtiraf" manşetiyle çıktı. Habere göre Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi'ni dinleyen "casus onbaşı" Kadir Sarmusak, "Emri İstihbarat Başkanı Orakoğlu'ndan aldım" diyordu. Sarmusak tarafından Emniyet'e verildiği öne sürülen bir Batı Çalışma Grubu belgesi sebebiyle Sarmusak ve Orakoğlu tutuklandı. Ama yargılama sonucunda her ikisi de beraat etti.

 

Şu anda henüz Köstebek davası benzeri bir olay patlak vermiş değil. Ama Sauna çetesi davasından yargılanan Kasım Zengin'in, İstanbul'da bir caminin bodrumunda kurulan "Kadı Mahkemesi" tarafından yargılandığı iddialarının Ankara savcısının talebine rağmen İstanbul polisi tarafından yeterince araştırılmadığı haberleri bunun ilk belirtileri gibi.

 

Bir süre önce emekli bir savcı, 1989 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Turgut Özal'a yapılan suikast teşebbüsünden bahsetmişti. İlginç olan 21 Eylül günü Bursa'daki bazı törenlere katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçeceği yola yakın bulunan arabadan çıkan patlayıcılar ve silahlar. Haberlere göre, soruşturmayı yapan yetkililer, Erdoğan'a yönelik bir suikast teşebbüsü olduğu şüphesi üzerinde duruyor.

 

Şimdilik ortaya çıkan olaylar bunlar. İster istemez, insanın aklına şu soru geliyor: On yılda bir askerî darbe anlayışını artık geride bırakan Türkiye, şimdi de 10 yılda bir 28 Şubat benzeri "post-modern darbe" sürecine mi giriyor? Ya da uzatmalı da olsa 28 Şubat'ın ikinci perdesi mi açılıyor?

 

 

 

“ERDOĞAN’IN LAİKLİK KARŞITI OLDUĞUNA İNANIYORLAR”

 

 

TARHAN ERDEM, Aksiyon’un sorularını cevaplandı:

 

-Şu anda kaç parti barajı aşıyor?

 

Üç veya dört partinin aştığını sanıyorum.

 

-Dördüncü parti hangisi?

 

DYP.

 

-Kimin cumhurbaşkanı olacağı seçimleri etkiler mi?

 

Sanmıyorum. Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olmayacağını iki seneden beri söylüyorum. Olmamalı anlamında söylemiyorum. Erdoğan kendine bir misyon belirlemiş bir insan. 53 yaşında bu misyonu bırakıp pasif bir göreve gitmesi söz konusu değil.

 

-"Tayip Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın ve seçimlerden üç-dört partili bir koalisyon partisi çıksın." gibi bir siyasi mühendislik projesinden söz ediliyor. Ne diyorsunuz?

 

Herkesin kendine göre bir isteği var; ama eğer bu bir mühendislik projesi ise mühendisler malzemeyi de dikkate almak durumundalar. Ters ve komik bir bina yapamazsınız.

 

-Ufukta bir koalisyon görüyor musunuz?

 

Şu anda görmüyorum. Türkiye'nin iktidar problemi yok, muhalefet problemi var. Her iktidar beş senede yıpranır. Bu iktidar da yıpranmıştır, ama avantaj sağlayan unsurlar da kazanmıştır. Eğer iktidara aday bir muhalefet partisi varsa iktidar gider. Muhalefet partilerinin iktidara gelecek kadar oy alacaklarını göremiyorum.

 

-Bazı yazarlara göre Türkiye 28 Şubat süreci benzeri bir döneme girdi. Hatta bu sebeple Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmama kararı almış. Kafasındaki aday da eşi türbanlı olmayan Vecdi Gönül'müş.

 

Bu sözü kim söylediyse yanlış şeyler söylemiş. Tayyip Erdoğan niçin cumhurbaşkanı olmaktan vazgeçmiş olsun? Ne zaman olacağım diye ilân etti ki şimdi vazgeçmiş olsun?

 

Ben de 1,5 sene evvel Vecdi Gönül'ü tahmin ettim ve yazdım. Ama eşinin türban takıp takmadığını bilmiyordum. AK parti içinde cumhurbaşkanı olabilecek insanlardan biri Vecdi Gönül. Ama bunun eşinin başıyla saçıyla alakası yok.

 

-Yeni bir 28 Şubat sürecine ihtimal veriyor musunuz?

 

Hayır. Biz kendimizi idare edemiyor muyuz?

 

-Tayip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladığında ne olur?

 

Bunun karşısında olan insanlar var. Bu karşıtlığı bugünkü iktidarı yıpratmak için kullananlar var. Bir de gerçekten cumhurbaşkanı olmasını uygun görmeyenler var. Bunlar farklı kesimler. Muhalefet yüce divana göndeririz gibi laflarla, iktidarı yıpratmaya çalışıyor. Bu da hakları. Ama ikinci kısım, Tayyip Erdoğan'ın gerçekten laiklik karşıtı bir insan olduğuna inanıyor. Ben de kuşkulananlardan biriyim.

 

KAYNAK AKSİYON , EVET BİZ BENZER SENARYOYU VE OLAYLARI DAHA ÖNCEDENDE GÖRMÜŞTÜK , TÜRKİYE BİR DAHA AYNI TUZAĞA DÜŞMEYECEK , BUNLAR YERİNİ BAHARA BIRAKMAK İSTEMEYEN ŞUBATIN SON HAMLELERİDİR!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Medya yeni bir 28 Şubat sürecini yine destekler

 

 

Sabah Gazetesi yazarı Ergun Babahan, Türkiye’de 28 Şubat benzeri bir girişim olursa, medyanın bunun en büyük destekçisi olacağını öne sürdü. Medyanın Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarını sunuş tarzını değerlendiren Babahan, “Bunun altyapısı yapılmıştı zaten.

 

2 Ekim’de çok önemli bir konuşma yapılacak diye basına sızdırıldı. Ardından 11 TV kanalına yayın izni verildi. Zaten asker tek başına ortamı askerileştiremez.” dedi. Gerçek Hayat Dergisi’ne konuşan Babahan, Türkiye’de 28 Şubat sürecinin benzeri bir ortam isteyenler bulunduğunu söyledi. Türkiye’nin AB sürecinden çıkarılmasıyla ‘başı boş bir sal’a benzeyeceğini kaydeden Babahan, “Ben durumun o boyutlara taşacağını sanmıyorum; ama Cumhurbaşkanı’nın ‘özgürlüklerin askıya alınabileceği’ sözleri insanı gerçekten ürkütüyor.” ifadelerini kullandı. ‘Kürt meselesi’ hakkında da yorumda bulunan Babahan, konunun Türkiye’nin iç meselesi olmaktan çıktığını dile getirdi. Güneydoğu’da devletle yöre halkı arasında kopukluk olduğunu düşünen Babahan, “Sorunun üzerine, bölge halkının taleplerini göz önüne alarak ve cesur davranarak gidilirse bir çözüm olabilir.” dedi.

 

İstanbul, Zaman

-------------------------------------------------------------------------------------

Desteklerler , çünkü onların işinin parçasıdır o.BURALARDANDA DESTEK GÖRÜR YENİ BİR 28 ŞUBAT , nede olsa delilden kanıttan mantıktan ziyade , başkalarının ak dediğine ak kara deddiğine kara demeye bakıyorlar :D BEYHUDE YORULAMAYIN KAPILAR SÜRMELİDİR , İRTİCA İLE NELERİN HEDEFLENDİĞİNİ BİZ ÇOK NET GÖRÜYOZ , HALKIMIZDA GÖRÜYOR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Medya yeni bir 28 Şubat sürecini yine destekler

Sabah Gazetesi yazarı Ergun Babahan, Türkiye’de 28 Şubat benzeri bir girişim olursa, medyanın bunun en büyük destekçisi olacağını öne sürdü. Medyanın Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarını sunuş tarzını değerlendiren Babahan, “Bunun altyapısı yapılmıştı zaten.

 

2 Ekim’de çok önemli bir konuşma yapılacak diye basına sızdırıldı. Ardından 11 TV kanalına yayın izni verildi. Zaten asker tek başına ortamı askerileştiremez.” dedi. Gerçek Hayat Dergisi’ne konuşan Babahan, Türkiye’de 28 Şubat sürecinin benzeri bir ortam isteyenler bulunduğunu söyledi. Türkiye’nin AB sürecinden çıkarılmasıyla ‘başı boş bir sal’a benzeyeceğini kaydeden Babahan, “Ben durumun o boyutlara taşacağını sanmıyorum; ama Cumhurbaşkanı’nın ‘özgürlüklerin askıya alınabileceği’ sözleri insanı gerçekten ürkütüyor.” ifadelerini kullandı. ‘Kürt meselesi’ hakkında da yorumda bulunan Babahan, konunun Türkiye’nin iç meselesi olmaktan çıktığını dile getirdi. Güneydoğu’da devletle yöre halkı arasında kopukluk olduğunu düşünen Babahan, “Sorunun üzerine, bölge halkının taleplerini göz önüne alarak ve cesur davranarak gidilirse bir çözüm olabilir.” dedi.

 

İstanbul, Zaman

-------------------------------------------------------------------------------------

Desteklerler , çünkü onların işinin parçasıdır o.BURALARDANDA DESTEK GÖRÜR YENİ BİR 28 ŞUBAT , nede olsa delilden kanıttan mantıktan ziyade , başkalarının ak dediğine ak kara deddiğine kara demeye bakıyorlar :D BEYHUDE YORULAMAYIN KAPILAR SÜRMELİDİR , İRTİCA İLE NELERİN HEDEFLENDİĞİNİ BİZ ÇOK NET GÖRÜYOZ , HALKIMIZDA GÖRÜYOR

Irtica diye hicbirsey hedeflenmiyor bu sadece sizlerin ve sizler gibi düsünen AKP yandaslarinin paravanasidir.Irtica diye yapilacak savas sahte dincilerin rejim düsmanlarinin,icazetlerini Amerikan baskanindan alanlarin,ailecek Robert de Niro yla mutlu olanlarin heveslerini kursaklarinda birakmaktan öte hicbirsey degildir.Sizler tarihin her döneminde takiyyeler yaparak hep bir yerlere ulasmaya calismis ve halkimizin dini duygularini kendi cikarlariniz dogrultusunda kullanarak o tertemiz insanlari ken di öz devletine ve ordusuna düssman etmek hedefinden asla sasmadiniz.Türkiyede oruc tutuyor nam az kiliyor diye hickimseye saldiri yapilmamistir,saldiri görenler oruc tutmayan ve namaz kilmayanlar olmustur.ama siz her defasinda bunlari müslümanlara camur atma komplosu olarak halkimiza yutturmaya calistiniz.aslinda komplolari hazirlayanlar ülkenin rejimini hazmedemeyen art niyetli guruplardir.

Sayin Cumhurbaskanimiza saldirmalarinizin ardinda yatan yegane gercek onun demokrat vatanperver olusu ve Atatürk ilke ve inkilaplarindan ödün vermeyisidir.AKP yani takiyyeciler disinda Cumhurbaskanimiz halkin her kesimince saygi ve sevgiyle kucaklanmaktadir.ona ve ordumuza ters düsenler yaralari kasindigi icin gocunmaktadirlar.bütün mesele budur.siz yine halki uyutma cabalariniza devam edebilirsiniz.

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.