Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hangi cumhuriyet?


hearten

Önerilen İletiler

 

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

PROF. DR. ATİLLA YAYLA

 

Demokratik cumhuriyet fikrinden ziyade totaliter cumhuriyet fikrine yakın duran çevreler, bazı tezleri mütemadiyen tekrar ediyorlar. Olabildiğince çok tekrarın tezlerini doğru hâle getireceğini veya onlara itiraz edilmesini imkânsızlaştıracağını sanmaları bunun baş sebebi olsa gerek.

 

 

Basitleştirilmiş ve bilinçaltına işleyecek şekilde formüle edilmiş propaganda esasen totaliter sistemlerin propaganda yöntemidir. Totaliter propaganda, hap hâline getirilmiş fikirlerin basit ifadelerle devamlı olarak tekrarına ve fikirlerin temsil ettiği şeylere karşı tehdit teşkil ettiği ileri sürülen bir düşman yaratılmasına dayanır. Türkiye’deki cumhuriyetçi propagandanın, siyaset psikolojisi açısından bir analize tabi tutulursa, birçok bakımdan totaliter özelliklere sahip olduğu kolayca tespit edilecektir.

 

Ne var ki, totaliter propaganda tarzı uzun vadede kendi kendini tahribe yol açacak özellikleri de bünyesinde taşır. Devamlı tekrar, beyin yıkamayı ancak geçici bir süre için başarabilir. Zaman ilerledikçe etkili olması ve işe yaraması için propagandanın dozu mecburen artırılır. Bu, ufak miktarlarla uyuşturucu kullanmaya başlayan kimsenin tatmin olmak için her seferinde daha fazla uyuşturucuya ihtiyaç duymasına benzer. Ancak, propaganda sınır tanımaz ve her anı işgal eder şekilde yoğunlaştıkça, genişleyip derinleştikçe, insanlar söylenenlerin hayatın gerçekleriyle çakışmadığını, ilgi alanlarıyla sınırlı da olsa, anlar. Sonunda, propagandayı ciddiye almamaya başlar. Propagandanın şifrelerini çözücü yol ve yöntemler geliştirir. Meselâ, söylenenleri tersinden okur, propaganda malzemesine sıradan bir gürültü veya görüntü muamelesi yapar. Yirminci yüzyılın totaliter rejimlerinde olan buydu. Türkiye’de totaliter cumhuriyet propagandası sahasında olmakta olan da önemli ölçüde budur.

 

Cumhuriyetin kurucusu da sahibi de halktır

 

Türkiye’deki propaganda mekanizması taklit ettiği totaliter sistemlerdeki kadar gelişmiş ve incelmiş olmamakla beraber, ülkenin egemen cumhuriyet söylemi ve bu söylemi çeşitli unsurlarıyla halka taşımada kullanılan yol ve yöntemler ve bu esnada sergilenen tarzlar totaliter sistemlerdekilere birçok bakımdan benzemektedir. Ancak, ülkemizde hem totaliter propagandanın komikliğe ve toplumu terörize etmeye varacak ölçüde abartılması hem de açık toplum alanının klasik totaliter sistemdekilere göre daha geniş olması sayesinde insanlar totaliter propagandanın pompaladığı bilgi ve görüşlere teslim olmamakta, onları devamlı sorgulamakta ve alternatif kaynaklardan edinilen bilgi ve görüşlerle karşılaştırmakta ve test etmektedir. Bu yüzden, totaliter cumhuriyetçiler, bütün çabalarına rağmen, toplumu arzu ettikleri ölçüde manipüle edememekte, beyinleri tam olarak ve geri dönüşü olmayacak şekilde yıkayamamaktadır. Bu başarısızlık onları çok öfkelendirmekte ve propagandayı koyulaştırmaya itmektedir. Sonuçta totaliter cumhuriyetçiler fasit bir dairenin içinde dolanıp durmaktadır.

 

Türkiye’deki totaliter cumhuriyetçi propagandanın kodlarını çözmek için önce tarihle sonra egemen cumhuriyet fikriyle ilgili bazı yanlışları düzelterek işe başlamak gerekmektedir. İlkiyle ilgili olarak söylenmesi gerekenler şunlardır: Türkiye Cumhuriyeti’ni ordu değil, sivillerden-politikacılardan müteşekkil TBMM kurmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi de cumhuriyetin kurucusu değildir. Tersine, erken cumhuriyetteki totaliterleşme eğilimlerinin ve niyetlerinin bir sonucu olarak CHP kurulmuştur. Bu partinin bir devlet partisi olarak görülmesinin sebebi de budur. O, dönemin tek particilik ruhuna uygun şekilde, siyasî gücü tekel altında tutmanın ve toplumu dönüştürmenin aracı olarak tesis edildi. Ortaya, klasik anlamda bir parti olarak değil, toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz edecek, partiyle devleti aynılaştıracak, egemen kesim içinde elit dolaşımını sağlayacak bir ağ olarak çıktı. Bu yüzden, CHP, aynen iki cumhuriyetin kavgası gibi, kendi içinde kavgalı bir partidir. Bir yanda totaliter dönemin mirasını demokrasi çağında yaşatmaya çalışan CHP ve diğer yanda demokratik kurallara uymaya ve gerçek bir demokratik siyasal parti olmaya çalışan CHP. Bu parti 1946-50 sürecinde ve bir ara Ecevit’in liderliğinde totaliter yanını, tamamen tasfiye edemese bile, bastırma çabasına girmiş; ancak tam manasıyla muvaffak olamamıştır. Şimdi de parti lideri Baykal, CHP’nin demokratik yüzünün kuvvetlendireceğine dair emareler vermektedir. Ancak, bu hususta iyimser olmak için henüz vakit çok erkendir.

 

Cumhuriyet fikriyle ilgili olarak ise şu noktaların altı çizilmelidir: Cumhuriyet, rejim türleri arasında bir türdür, Tanrısal bir yaratık, vazgeçilmez bir tarz, hiçbir zaman hata yapmayacak bir kavrayış değildir. İnsanî gelişme cumhuriyetle zirveye varmış ve adeta noktalanmış gibi konuşmak ve yazmak insanî birikimin zenginliğinden ve gelişim sürecinden haberdar olmayışın işaretidir. Tarihte cumhuriyetlere atfedilebilecek iyi şeyler de olmuştur, kötü şeyler de. En kötü despotizmlerin bazıları, gerek uzak geçmişte gerekse 20. yüzyılda, cumhuriyet rejimleri adına, cumhuriyet rejimleri tarafından yapılmıştır. Her dönem ve her yer için insan haklarıyla, günümüzde demokrasiyle harmanlanmayan cumhuriyet tatbikatları, hem mahallî hem evrensel ölçekte insanlara çok zarar vermiştir. Esasen, yalnız başına bırakılmış cumhuriyet fikrinde gayri medenî bir nüve vardır. Cumhuriyet bir ideal vatandaş (erdemli insan) nosyonu etrafında kaba zoru (polis-ordu) ve kurumsallaştırılmış ince zoru (mecburî, merkeziyetçi eğitim) kullanarak insanları tek tipleştirme peşinde koşar. Nasıl temellendirilirse temellendirilsin, tek tipleştirme amacı gayri meşrudur ve tek tipleştirme çabalarının yolunu kesecek şekilde insan hak ve özgürlüklerini peşinen saygı göstermeyen ve bu hak ve özgürlüklerle sınırlandırılmaya razı olmayan hiçbir cumhuriyet tercihe ve saygıya layık olamaz.

 

İkinci olarak, bizim cumhuriyetimize övgünün aşırı abartıldığının altı çizilmelidir. Bizdeki cumhuriyetçi propaganda sanki Türkiye Cumhuriyeti insanlık tarihinde kurulan ilk cumhuriyetmiş ve kendi tarihimizde de cumhuriyetin kurulmasından önce beş para eder bir şey yokmuş havasını basmaktadır. Oysa, Türkiye’nin cumhuriyeti gelmiş geçmiş birçok cumhuriyet arasında bir cumhuriyettir. Ne eşsizdir ne de biriciktir. Üstelik, bu sayfalarda daha önce yayımlanan yazılarımda vurguladığım gibi, 80 küsur yıllık tarihi bir bütün değildir, birbirini nakzeden iki döneme ayrılmaktadır.

 

Abartılı cumhuriyet propagandası doğası gereği cumhuriyeti bir araç olmaktan çıkarmış, bir amaç hâline getirmiştir. Ne yazık ki bu, Türkiye’de başka alanlarda da vuku bulan bir şeydir. Demokrasi de, laiklik de, din de bir araç olmaktan uzaklaştırılıp amaç hâline getirilmekte ve onlar insana hizmet edeceklerine insanlar onların aracı, hizmetkârı durumuna düşürülmektedir. Bunun neticesi, elbette, bazen yozlaşma bazen de baskıcılık olmaktadır.

 

Üçüncü nokta, Türkiye’de mütemadiyen cumhuriyetin bitmez tükenmez bir tehdit ve tehlike altında olduğu propagandasının yapılmasına rağmen, ciddî bir tehlikenin ve tehdidin mevcut olmamasıdır. Türkiye’de cumhuriyet fikrine ve cumhuriyet rejimine karşı çıkan kişi ve gruplar, bildiğim kadarıyla pek yoktur. Keşke olsaydı, olabilseydi, olmasına müsaade edilseydi; meselâ, cumhuriyet rejimi yerine anayasal monarşiyi savunanlar bulunsaydı ve onlarla cumhuriyet fikrini savunanlar tartışsaydı. Bu özellikle totaliter cumhuriyetçilere çok fayda sağlardı; böylece hem sadece slogan tekrarı yapmaktan kurtulma yolunda bir müşevvike sahip olur hem de eninde sonunda demokrasinin cumhuriyetten daha mühim olduğunu kavrarlardı.

 

Cumhuriyetin tehdit altında olduğu sanrısı

 

Ülkede cumhuriyet rejiminin gerekliliği konusunda olmasa bile bu rejimin nitelikleri üzerinde bir tartışma var olabilir. İslamcı entelektüeller bir İslamî cumhuriyet talep ederken, benim gibi liberal demokratlar bir demokratik cumhuriyetten yana tercihte bulunabilir. Kimileri de totaliter cumhuriyeti yüceltebilir. O zaman, mesele, cumhuriyetin olmasından veya olmamasından çok, onun niteliklerinin neler olacağı veya olmayacağıdır. Bu hususları belirttikten sonra ülkemizdeki totaliter cumhuriyet propagandasının öne çıkardığı bazı noktalarla ilgili değerlendirmelere geçebiliriz. Bu çerçevede ilk olarak temas edilmesi gereken, galiba, laiklikle cumhuriyet ve demokrasi arasındaki ilişkidir. Açıktır ki, ne laiklikle cumhuriyet ne de cumhuriyetle demokrasi arasında zorunlu bir beraberlik ilişkisi vardır. Laik olan (Tunus, SSCB) ve olmayan (İran) cumhuriyetler vardır. Laiklikle cumhuriyet arasında mecburî bir ilişki bulunmadığı teorik olarak da ispat edilebilecek bir gerçektir. İlgi çekici bir nokta, dinî cumhuriyetlerin durumunda dinin yeri belliyken, dini reddetme veya bastırma adına yola çıkan bazı ülkelerde bu çabanın bir tür politik-seküler dine vücut vermesidir. Tunus ve SSCB gibi ülkelerde seküler dinler ve klasik dinlerin yerini bu dinlerle kaplama çabası içinde çırpınan “seküler-dinci” politik-bürokratik elitler doğmuştur. Türkiye’de de durum bir ölçüde budur. Eldeki bütün bilgiler ve veriler laiklikle cumhuriyet arasında, bizim totaliter cumhuriyetçilerimizin sandığı gibi, tek yönlü bir ilişki olmadığını göstermektedir.

 

Aynı şey cumhuriyet ile demokrasi ilişkisi için de doğrudur. Bir demokrasi cumhuriyet olabilir de, olmayabilir de. Demokratik dünyanın en kıdemli bazı ülkeleri cumhuriyet değildir. Uzun zaman cumhuriyet olan bazı ülkeler ise hiç demokrasi olmamışlardır. Bir yerde cumhuriyet kurmanın orada aynı anda demokrasi kurmak anlamına gelmediğini gösteren yığınla örnek vardır. Türkiye’nin tecrübesi de bu örnekler arasına sokulabilir. Cumhuriyet demokrasinin kurulmasını bazen zorlaştırabilir. Türkiye’de tek parti cumhuriyeti döneminin demokrasiye geçişte kolaylaştırıcı bir işlev mi yoksa zorlaştırıcı bir işlev mi üstlendiği ilgilenmeye değer bir araştırma konusudur. Laiklik ile demokrasi ilişkisi yukarıda ele aldığımız ilişkilerden daha çetrefildir. Unutmamalıyız ki, Batı’da laiklik, liberal demokrasinin henüz tesis edilmediği bir dönemde, bir zaruretten doğdu. Bu zaruret toplumsal barışın tesis edilmesiydi. ([email protected])

 

 

Zaman Gazetesi

24/06/2006

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman laik bir devlet olamamıştır.

 

Türkiye laik değildir. Sunni islam cumhuriyetidir.

 

Laik bir devlet misyonerlik yapmaz, dinleri kontrol altında tutma bahanesiyle halkına din pompalamaz.

 

Laik bir devlet halkına okullarda din bilgisi adı altında din aşılamaz.

Laik bir devlet yeni doğmuş bir bebeğin nüfus cüzdanına zorla din yapıştırmaz.

Laik bir devlet, imam davranıp televizyondan din eğitimi vermez.

 

Laik bir devlet, gayrimuslümlerden topladığı vergilerle, cami, imam hatip gibi çeşitli yollarla, sunni islama yatırımlar yapmaz.

 

Laik bir devlet, ilahiyat fakültesi gibi doğa üstü işlerle uğraşan bir eğitim yerine üniversite statüsü vermez.

Laik bir devlet ancak tüm bilim dallarının bilim olarak kabul ettiği dallarla uğraşan okullara üniversite statüsü verebilir.

 

 

Sevgiyle kalın..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Evrensel ,

 

Dikkatinizi çekerim sizin belirttiklerinizin çoğu Avrupa ülkelerinde de yapılmaktadır...

 

Laiklik sizin belirttiklerinize bağlı bir sistem mi acaba?

 

Laikliği bu kadar sığlaştırmamak lazım diye düşünüyorum...

 

Zaten Türkiyede ''laik''liğin uygulanmasını bırakın , daha çoğu kişi laikliğin ne olduğunu bilmiyor.Ve herkes kendi menfaatine uyanı laiklik olarak kabul ediliyor...

 

Selam ve sevgiler....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba sevgili Berceste,

Ben AB ülkeleri tamamen laikleşmiştir demedim.

Zaten bunu kendileri de henüz söyleyemiyorlar.

Hele ki ABD nin laikliği AB ülkelerinden de daha geridir.

Her ikisinin de laiklik bakımından daha atılacak bir çok adımı vardır.

Fakat Türkiyedeki laiklik ne AB ile ve ne ABD ile kıyaslanmayacak kadar geridir.

Üstelik AB ve ABD de laiklik yolunda hala adımlar atılırken, Türkiyede devlet tam tersine misyonerlik yapmaktadır.

 

Dikkatinizi çekerim sizin belirttiklerinizin çoğu Avrupa ülkelerinde de yapılmaktadır...

Mesela ?

Hangi AB ülkesi 80,000 tane kilise besliyor ?

Hangi AB ülkesinde devlet televizyonundan din aşılanıyor ?

Hangi AB ülkesi müslümanlardan vergi toplayıp, o paraları kiliselere harcıyor ?

Hangi AB ülkesinde devletin hristiyanlık üniversitesi var ?

Hangi AB ülkesinde devletin papaz hatip lisesi var ?

Varsa onları da bilelim, bir itirazım yok.

 

Laiklik sizin belirttiklerinize bağlı bir sistem mi acaba?

Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değilmidir ?

Peki öyleyse birde siz yapın laikliğin tanımını. Birde sizden dinleyelim.

Belki de siz daha iyi tanımlarsınız.

 

Zaten Türkiyede ''laik''liğin uygulanmasını bırakın , daha çoğu kişi laikliğin ne olduğunu bilmiyor.Ve herkes kendi menfaatine uyanı laiklik olarak kabul ediliyor..

Laiklik ..........................

..........................

.......................... dir.

 

Boşuklar sizin sevgili Berceste.

Faydalanacağımızı umuyorum.

 

Note: Noktalar sınırsız :)

 

Mutluluklar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Mesela ?

Hangi AB ülkesi 80,000 tane kilise besliyor ?

Hangi AB ülkesinde devlet televizyonundan din aşılanıyor ?

Hangi AB ülkesi müslümanlardan vergi toplayıp, o paraları kiliselere harcıyor ?

Hangi AB ülkesinde devletin hristiyanlık üniversitesi var ?

Hangi AB ülkesinde devletin papaz hatip lisesi var ?

Varsa onları da bilelim, bir itirazım yok.

 

 

 

 

 

bunların hepsi var sayın evrensel,kilise çok daha güçlü.papanın onayı olmadığı için kök hücre projesı hala tam yetkıde yapılamıyor.genetık kopyalamaya papa ızın vermedı dıye yasak kondu..

 

Avrupa da bır çok ülkenın resmı dini var.Fransa hariç..

 

tv yayınları elbette var..

 

bızde müslüman üniversıtesı mı var ki..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben AB ülkeleri tamamen laikleşmiştir demedim.

Zaten bunu kendileri de henüz söyleyemiyorlar.

Hele ki ABD nin laikliği AB ülkelerinden de daha geridir.

Her ikisinin de laiklik bakımından daha atılacak bir çok adımı vardır.

Fakat Türkiyedeki laiklik ne AB ile ve ne ABD ile kıyaslanmayacak kadar geridir.

Üstelik AB ve ABD de laiklik yolunda hala adımlar atılırken, Türkiyede devlet tam tersine misyonerlik yapmaktadır.

 

 

Özellikle ABD'nin laiklik bakımından Türkiye'nin çok ilerisinde olduğuna dair fikri nasıl edindin anlayamadım...Amerika'nın seküler yapıda bir devlet olduğunu herkes bilir ve bunun laiklekle hiçbir bağlamda ilişkisi yoktur...Yok eğer Avrupa'dan örnek gösterecek olursak yanı başımızda ki Yunanistan'ın Ortodoks kilisesinin Yunanistan siyasetindeki etkisi bu konuları biraz merak edenler tarafından bilinir...Bunlarla beraber kusura bakma ama yaptığın diğer yorumlarda da genek bir bilgi birikimi noksanlığı göze çarpıyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet sevgil Evrensel ,

Sizin belirttiklerinizin hepsi elbette Avrupa'da var...

 

Laikliğe gelince,

Tdk diyor ki ,

Laiklik ; Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olmasıdır...

 

 

Atatürk ise ,

 

Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. (1930)

 

M. KEMAL ATATÜRK

 

 

Ve kısaca belirtirsek ,

 

Tüm dinlere eşit mesafede olan ve onların güven içinde yaşamalarını sağlar . Kısacası ''senin dinin sana , benim dinim bana''dır...

Fakat Türkiye'de bu sözde! laik düzen sadece islamı yok etmek için belli kitlenin arkasına sığındıkları bir kavram haline gelmiştir...

 

Dinler karşısında tarafsız olan , laik olan devlet , din karşıtı felsefe veya ideolojilerden asla birini de tercih hakkı yoktur. Din karşısında bir felsefî görüşü (19. yüzyıldan kalma pozitivizmi) savunmak, bizde laiklik zannediliyor.

 

Umarım yeterli olmuştur ;)

 

Sevgiyle kalın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fakat Türkiye'de bu sözde! laik düzen sadece islamı yok etmek için belli kitlenin arkasına sığındıkları bir kavram haline gelmiştir...

 

Kesinlikle katılıyorum. Bunu forumumuzda bile görmek mümkün. Bazı arkadaşlarımızın mesajlarına dikkat edildiğinde çok açık meydana çıkıyor asıl laiklik savunuculuğunun ne amaç beslediği...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

PROF. DR. ATİLLA YAYLA

 

 

Hangi cumhuriyet?-2

 

Laisist propagandanın inanmamızı istediği gibi laiklik aklın ve ilmin gelişmesinin bir sonucu olarak varlık alanına girmedi. Aklın ve bilimin gelişmesi üzerindeki olumlu tesirleri, onun yan sonuçlarıydı.

 

 

Ana ihtiyaç din farklılığının kamu otoritesini dinler arasında taraf olmaya itmesini ve böylece siyasî gücün din lehine veya aleyhine bir baskı aracı hâline gelmesini engellemekti. Laikliğin bir doktrin olarak geliştiği dönem aynı zamanda klasik insan hakları doktrininin de doğmaya başladığı dönemdi. Bu iki paralel gelişme siyasî düşünce tarihinde, J.Locke’un yazılarında izlenebilir. İnsan hakları ve laiklikle paralel bir diğer gelişme ise siyasî yönetimin rızaya dayanmasıydı. Daha doğrusu, zaten var olan rıza anlayışı bir arayışa dönüşmek ve yeni yol ve yöntemlere kavuşmak üzereydi. Buna, bir süre sonra temsilî demokrasi adı verilecekti. Dolayısıyla, laiklik değil insan hakları fikrinin doğması, gelişmesi ve yerleşmesi medenî gelişmenin dinamosuydu. Laiklik insan haklarının hizmetine koşulan bir anlayıştı. İnsan hakları (meşru müdafaa dışında) hiçbir şekilde insanın hayatına, malına, hürriyetine zarar verilmemesini talep eden genel bir ilke iken, laiklik farklı bir dinden veya aynı dinin farklı yorumundan olduğu gerekçesiyle insanın hayatına, malına ve özgürlüğüne zarar verilmemesini gerektirmekteydi. Yani, insan hakları daha genel, laiklik daha özeldi. Bunun bugün için de geçerli olduğu söylenebilir. Ana ilke insan haklarıdır ve insan haklarının kabullenildiği ve hakları koruma mekanizmalarının sağlam biçimde tesis edildiği bir yerde laikliğin hedeflediği sonuçlar zaten doğacaktır ve laikliğin ayrıca vurgulanması bir ek kazanç getirmeyecektir.

 

Ancak, laiklikle insan hakları arasındaki bu ilişki sık sık gözden kaçırıldığından ve laiklik evrensel kabul gören bir ilke hâline geldiğinden, demokrasiden bahsederken laikliğin ayrıca ve özellikle vurgulanmasında bir mahzur yoktur. Tabiî biraz ihtiyatlı olmak kaydıyla. İngiltere, İsveç ve Yunanistan gibi ülkelerde tesis edilmiş bir devlet dini var ve bu ülkeler yine demokrasi. Buna bakarak, klasik anlamda laik olmayan ülkelerde de devletin dinler arasında maksimum ölçüde tarafsız olmasının veya tarafsa bile diğer din gruplarının temel hak ve özgürlüklerini ihlâl etmemesinin medenî bir ülke olmaya yeteceği söylenebilir.

 

Laiklik üzerinden yapılan baskı...

 

Öyleyse, diyebiliriz ki, laiklikle demokrasi arasında pozitif bir ilişki kurabilir. Ancak, bu, her laiklik anlayışının demokrasiye uyacağı anlamına gelmez. Gerçekten, birçok ülkedeki laiklik anlayış ve tatbikatı oralarda demokrasinin kurulmasına engel olmaktadır. Türkiye de bir ölçüde bu kategoriye girmektedir. O yüzden, ancak, özgürlükçü, barışçı laikliğin demokrasiyle uzlaşabileceğini ve demokrasinin gelişmesine yardımcı olabileceğini vurgulamak gerekir. Bu anlamda laiklik, devletin din sebebiyle veya din yüzünden insanlar arasında ayrım ve baskıcılık yapmaması, siyasî iktidarı kullanma (yönetme) hakkının dinden gelmemesi, pozitif hukukun genel anlamda bir dine veya dinî yoruma dayanmamasıdır. Bu tür bir laiklik özgürlükçü, demokratik laikliktir ve demokrasiyle uyumlu ve demokrasiyi teşvik edicidir.

 

Bu özelliklere sahip olmayan laiklik hem otantik anlamda laiklik olmaktan bir hayli uzaktır hem de demokrasiye destek vermek bir yana ona engel olur. Bazı “İslâm ülkeleri”nin ve Türkiye’nin durumu budur. Buralarda laiklik bir hayat tarzı, hatta bir seküler din, topluma istenilen şekli vermenin yolu ve ideal (çağdaş, laik) birey yaratmanın aracı olarak görülmektedir. O yüzden, dinler arası savaşı-çatışmayı önlemek demek olan laikliğin kendisi bir çeşit dine dönüşmekte ve dinlerle savaşa tutuşmaktadır. Laikliğin halk tarafından olması gerektiği gibi benimsenmemesinin, siyasî kültürümüzde kök salamamasının ana sebebi budur. Nitekim, ülkemizde, laiklik bir barış değil çatışma, birleştirme değil bölme aracıdır. Mamafih, bu yalnızca bizim problemimiz değildir, başka ülkelerde de değişik şekillerde ve belli ölçülerde tezahür etmektedir. Nitekim, yakında Liberte Yayınevi tarafından yayımlanacak olan “Din Özgürlüğü ve Laisite” adlı muhteşem kitabında Jeremy Gunn, Fransa’da laisite ve ABD’de din özgürlüğü ilkesinin sanıldığı kadar birleştirici ve özgürleştirici olmadığını göstermektedir.

 

Türkiye tipi laiklik bu tarz bir eleştiriye tabi tutulunca, hemen, bizim laikliğimizin eşsiz, benzersiz, bize mahsus olduğu ileri sürülmekte ve başka ülkelerin laiklikleriyle karşılaştırılmaması istenmektedir. Kuşkusuz, laiklik, her ülkede, bazı özgül renkler ve tatlar alabilir; ama bu, laikliğin tamamen mahallî olabileceği anlamına gelmez. Laiklik genel bir ilkedir ve dünyanın neresine giderseniz gidin taşıması gereken evrensel özellikler vardır. Eğer mahallî renk ve ögeler bu evrensel özellikleri bastırıyorsa, orada laiklik değil başka bir şey söz konusudur veya bu şey her ne ise evrensel ölçütlere uyarak tashih edilmeli veya onu laiklik olarak adlandırmaktan vazgeçilmelidir.

 

“Hangi Cumhuriyet?” sorusuna bütün bu açıklamalardan sonra daha iyi cevap verebilecek konumdayız: Elbette demokratik cumhuriyet. Totaliter cumhuriyet anlayışının onu tercih etmemizi değil ondan kaçmamızı gerektirecek özellikleri ve sonuçları olduğunu hem kendi ülkemizdeki hem başka yerlerdeki tecrübelerden öğrenebilecek durumdayız. Demokratik cumhuriyeti tercih edersek, bu, ister istemez, bizi egemen cumhuriyet anlayışının ilkeleri ve değerleri denilen şeyleri yeniden değerlendirmeye, hatta sorgulamaya iter.

 

Cumhuriyet ilkelerindeki sorun

 

Cumhuriyet ilkeleri, hiç şüphesiz, altı ok değildir. Altı ok CHP’nin ilkeleridir. CHP elbette bu ilkeleri savunmakta özgürdür; ama onların herkesin benimsemesi gereken ilkeler olduğunu hiçbir şekilde iddia edemez. Hele hele onların devlet zoruyla topluma dayatılmasını talep etmeye hiç hakkı yoktur. Başka kişi, grup ve partilere altı oku benimsemedikleri için yöneltilen eleştiriler gülünçtür. Bu istikametteki bütün baskılar ise zorbalıktır.

 

Demokratik cumhuriyetin ilkeleri Anayasa’nın 2. maddesinde sayılan ilkeler olabilir: Laiklik, demokratiklik, sosyal devlet oluş ve hukuk devleti oluş. Ancak, bu ilkelerin de iyi anlaşılması ve doğru yorumlanması gereklidir. Laiklik, özgürlükçü-demokratik laiklik olmalıdır, totaliter laiklik değil. Bu laiklik en küçük azınlık olan bireyden başlayarak dinî grupları veya aynı dinin farklı gruplarını birbirlerinin baskı ve saldırılarına karşı gerekirse devlet eliyle korumayı esas almalı; ama hiçbir zaman, bizde olduğu gibi, devlet eliyle bir din anlayışı yaratmayı veya dine şöyle veya böyle bakan, onu şu veya bu şekilde yaşayan bireyler yetiştirmeyi hedeflememelidir.

 

Demokratik cumhuriyetin baskın ögesi cumhuriyet değil demokrasi olmalıdır. Demokrasi hem insan hak ve özgürlüklerinin tesis edilip korunması, hem yönetimin rızaya ve katılıma dayanması, hem yönetimin şeffaf olması ve hesaba çekilebilmesi olarak anlaşılmalı ve uygulanmalıdır. Türkiye’de yaşadığımız için, silahlandırılmış bürokrasinin sivil denetime tabi tutulması ve politikacıların emri altında olması gerektiği ayrıca ve bilhassa vurgulanmalıdır.

 

Demokratik cumhuriyette sosyal devlet ilkesi piyasa ekonomisini boğacak, uygulamalarına meşruluk sağlayacak şekilde daraltılmamalıdır. Piyasa ekonomisi hem insan haklarının hem demokrasinin zarurî temellerindendir. Devlet-kamu otoriteleri ekonomik alanı işgal etmeye, bireylerin ve birey birliklerinin iktisadî faaliyetlerine keyfî müdahalelerde bulunmaya, vatandaşlarını negatif ve pozitif diskriminasyona tabi tutmaya hevesli ve muktedir olmamalıdır. İyi tanımlanmış kriterlere göre zaruret hâli içinde olduğu objektif olarak tespit edilen kişi ve gruplara faktör fiyatlarını (piyasaları) çarpıtmadan, kamu kaynaklarını yaratan kimselerin rızası hilafına olmadan, onları muktedir hâle getirecek şekilde veya onlar muktedir hâle gelene kadar geçici maddî destek sağlanmalıdır. Sosyal devletin ikinci ayağı organize ve geniş çaplı müdahaleyi gerektiren tabiî afetlerde kamu organlarının ve imkânlarının vatandaşlara yardımcı olmak üzere devreye sokulmasıdır.

 

Hukuk devleti veya hukukun hâkimiyeti medeniyetin elzem, vazgeçilmez gereğidir ve günümüzde demokratiklik ve demokratik laiklikle ilişkili bir ilkedir. Kanunların genel, soyut, eşit olması, geriye yürümemesi, kanunsuz suç olmaması, âdil yargılanma hakkı, bağımsız ve (devlete karşı da) tarafsız yargı, kanun yapma sürecinin açık, parçalı, kademeli ve kanundan etkileneceklerin katılımına açık olması hukukun hâkimiyetinin gerekleridir.

 

Özgürlükçü, barışçı, demokratik laiklik; doğrudan demokrasinin kimi araçlarıyla takviye edilmiş; ama özel alanı daraltmayan liberal temsilî demokrasi; devleti bir hayır organına çevirme görünümü altında kayırmacı bir devlet cihazı yaratmayan ve toplumsal dokuyu tahrip etmeyen bir sosyal devlet; ve bilgili, âdil, bilge yargıçlarla işleyen ve evrensel standartlara uygun bir mevzuata sahip bir hukuk devleti bir cumhuriyeti kıymetli ve tercihe şayan kılacak unsurlardır. Böyle bir cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyettir. Bunun tersi ise totaliter cumhuriyettir. Ben, bir liberal olarak, totaliter cumhuriyeti değil, demokratik cumhuriyeti tercih etmekteyim. Ya siz?

 

Zaman Gazetesi

26/06/2006

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laiklik ne bir ideoloji, ne bir din, ne de bir felsefedir. O, hiç kimsenin hiçbir kitleyi Tanrı adına yönetme yetkisinin olmadığı temel tezinden hareket eden ve bu tez doğrultusunda insanı sadece insan olarak saygın görmeyi esas olan, hiç kimseye inancı yüzünden farklı'lık tanımayan bir sosyal ve hukuksal tavır ve tarzdır.

 

''Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşü ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyoruz. Kaste ve Fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermiyeceğiz." Mustafa Kemal ATATÜRK

 

saygılarımla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bunların hepsi var sayın evrensel,kilise çok daha güçlü.

 

Sevgili Sedelina,

Unutmamak lazımdırki, dünyada ne demokrasi, ne laiklik, nede insan hakları henüz yeterince gelişmemiştir.

Bu 3 olgu da henüz gelişme sürecindedir.

Bu yüzden, AB ülkelerinin de henüz yeterince laik olmaması normaldir.

Hatta kendileri dahi yeterince laik olduklarını iddia etmiyorlar, tam tersine yeterince laik olmadıklarından şikayet ediyorlar.

Ve hatta bazı konularda Türkiye bazı AB ülkelerinden daha laiktir.

Ancak şunu da kabul etmek lazımdırki, laik olmak için tüm kriterlere baktığınızda, Türkiye bütün AB ülkelerinden çok daha geridir.

Böyle olması da bir derece normaldir çünkü laiklik denen kavram bize zaten Avrupadan ithal edilmiştir.

Biz laiklik ilkesini, Avrupa ülkelerinden aldık, aynen kopyaladık, fakat bizim o yıllardaki kopyaladığımız laiklikle şimdiki laiklik arasında çok fazla fark vardır.

Laiklik yıllar boyunca sürekli gelişmiş ve daha fazla ülkeye yayılmaya başlamıştır.

Biz Avrupadan onların şimdiki düzeydeki laikliğini yine kopyalasak, 20 yıl sonra laiklik konusunda yine onlardan geri kalırız.

Çünkü, onlardaki laiklik sürekli gelişiyor. Türkiyede ise Atatürk'ten bu yana laiklik konusunda neredeyse hiçbir adım atılmıyor.

 

Bahsettiğim konuların hepsinin AB ülkelerinde var olduğunu yazmışsınız.

Tabiki bazıları bazı ülkelerde hala var fakat Türkiye gibi hepsinin bir arada olduğu tek bir ülke bile varmı ?

 

Türkiyede devletin beslediği 80,000 tane cami var. Acaba Avrupanın tüm kiliselerini toplasanız 80,000 tane kilise çıkarmı ?

Tüm Avrupa ülkelerini toplasanız, acaba Türk devletinin beslediği kadar din adamı besleniyormu ?

Avrupada dini bir okuldan, profesör ünvanı alan tek bir kişi varmı ?

Böyle birisi varsa, lütfen bana ismini veriniz, bende bilmek istiyorum.

 

 

Önceki yazımdaki "tüm kriterlere" uyan bir AB devleti varsa lütfen onun da ismini bana veriniz.

Örneğin bana şu paragrafı ülke adı kısımlarına herhangi bir ülkenin adını yazıp gönderebilirmisiniz ?

Değiştirmeden tam bu paragrafı istiyorum ama, sadece ülke adlarını değiştirebilirsiniz :)

 

Fransa 80,000 tane kilise besliyor ?

Fransada devlet televizyonundan dini yayınlar yapılıyor ?

Fransa müslümanlardan vergi toplayıp, o paraları kiliselere harcıyor ?

Fransada devletin hristiyanlık üniversitesi var ?

Fransada devletin papaz hatip lisesi var ?

 

------

Örneğin ben size 2 tane AB ülkesini örnek olarak vereyim.

Bu ülkelerin ikiside henüz yeterince laik değil, ama Türkiye ile arasındaki farklara bakınız.

İngilterede mezhep bakımından devlet onaylı 2 çeşit kilise vardır.

Bu kiliselerden ikisi de vergiden pay alamazlar.

Kiliselerin masrafları bu kiliselere mensup halk tarafından karşılanmaktadır.

Okullarda ailelerin isteğine bağlı, seçmeli din dersleri verilmektedir, fakat devletin din adamı yetiştirmeye yönelik hiçbir devlet okulu yoktur.

İngilterede incil okuyan devlet televizyonu da yoktur.

 

Almanyada devlete ait din okulları vardır fakat kiliseler hristiyan halktan toplanan, Kirchensteuer adında vergilerle geçinmektedir.

Dileyen kişi "ben bu dine inanmıyorum" deyip bu vergiyi ödemek zorunda kalmamaktadır.

 

 

 

papanın onayı olmadığı için kök hücre projesı hala tam yetkıde yapılamıyor.genetık kopyalamaya papa ızın vermedı dıye yasak kondu..

Papanın AB ülkelerininin kanunlarında imza veya veto yetkisi yoktur.

Papa sadece dini bakımdan sakıncalı diyerek ortalığı karıştırdı.

Bazı milletvekilleri de muhafazakar oylarını kaybetmemek için, bu yasağı koymak zorunda kaldı.

Peki bu yasağın 10 yıl daha süreceğine siz inanıyormusunuz ?

Dünyada birçok ülke bu yasağı kaldırdı ve kök hücre çalışmaları yapıyor.

AB ülkeleri onların gerisinde kalmayı ne kadar süre hazmedebilir ?

Burda da bir gün kök hücre çalışması yapılsa ortalık ayağa kalkar, ama en sonunda birgün kabul edilmek zorunda kalır.

Bilim zaten daima dini engellerle boğuşmak zorunda kalmıştır.

Standart halk da malesef, bilimin bütün nimetlerinden faydalandığı halde, bilimle bir sürtüşme olduğunda bilimadamları yerine, din adamlara destek olmaktadır.

 

 

Avrupa da bır çok ülkenın resmı dini var.Fransa hariç.

Evet ama o resmi dinler yüzyıllar önce ilan edilmiş, şu anda birçok ülkede geçerliliği yok.

Yavaş yavaş da daha çok ülkede resmi dinler kaldırılıyor.

Yanlış hatırlamıyorsam en son 2000 yılında Avusturalyada kaldırıldı.

Şu anda da Avusturalyada yargıçlar, anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğu için, okullardaki "seçmeli din derslerinin" tamamen kaldırılmasını istiyorlar.

AB de öyle ülkeler varkı, halkının yarıdan fazlası dinlere inanmıyor.

Öyle bir ülkede resmi din olsa veya olmasa ne farkeder.

 

bızde müslüman üniversıtesı mı var ki..

İlahiyat fakültesi varya.

Müslümanlıktan başka din yokki orda.

Üstelik sadece sunni müslümanlık var.

Daha da kötüsü, buradan yetişenlere, hiçbir bilimsel buluş yapmadan veya bilimsel makale yazmadan, profesörlük ünvanı bile veriliyor.

Oysaki bu kanunlara bile aykırı.

 

Sevgiyle kalın sevgili Sedelina. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özellikle ABD'nin laiklik bakımından Türkiye'nin çok ilerisinde olduğuna dair fikri nasıl edindin anlayamadım...Amerika'nın seküler yapıda bir devlet olduğunu herkes bilir ve bunun laiklekle hiçbir bağlamda ilişkisi yoktur...Yok eğer Avrupa'dan örnek gösterecek olursak yanı başımızda ki Yunanistan'ın Ortodoks kilisesinin Yunanistan siyasetindeki etkisi bu konuları biraz merak edenler tarafından bilinir...Bunlarla beraber kusura bakma ama yaptığın diğer yorumlarda da genek bir bilgi birikimi noksanlığı göze çarpıyor...

Değerli arkadaşım...

 

Bu yazınızı okuduktan sonra sayın evrenselin size bir cevabı olacak mı diye merakla bekledim...

 

Yazınızın içeriğini cevaplamasına karşın size hitaben yazmadığını farketmişsinizdir umarım...

 

Sanırım " olduğuna dair fikri nasıl edindin " ifadenizin yaklaşımını uygun görmedi galiba... Nedersiniz.?

Yazılarında centilmenliği Sürekli öne cıkan ve düzeyli ifadeleri kullanmaya özen gösteren birine karşı sizce de uygun bir hitap şekli olmasa gerek öyle değil mi?

 

Bu arada sizden çok önemli bir ricam olacak...

 

Sayın evrensele hitaben yazmış olduğunuz "kusura bakma ama yaptığın diğer yorumlarda da genel bir bilgi birikimi noksanlığı göze çarpıyor" ifadenizde onda görmüş olduğunuz bilgi birikimi eksiklerini lütfen siz tamamlayarak bize onun yaptığı katkılara eşdeğer katkılarda bulunurmusunuz.?.

 

Ondaki bu bilgi birikimi noksanlıklarını farkedecek derecede bilgi birikiminiz olduğu anlaşılıyor...

 

Bu da hepimiz için büyük bir kazanç...

 

O nedenle lütfen bu eksiklikleri tamamlayarak bizlere en az onun kadar katkılarda bulununuz.!.

 

Size şimdiden onda görmüş olduğunuz eksklikleri tamamlayarak bizlere yapacağınız katkılar için teşekkür ediyor...

 

Sevgi ve saygılarımı sunuyorum...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sizin belirttiklerinizin hepsi elbette Avrupa'da var...

Merhaba sevgili Berceste,

Sevgili Sedelinaya aynı konuda yukarıdaki yazımda cevap yazdım.

 

Kaynak belirterek vermiş olduğunuz laiklik tanımınıza cevap yazmak isterim.

Hem TDK nın ve hemde yüce Atatürk'ün yaptığı laiklik tanımlamasında aşağıdaki kriterler vurgulanıyor:

1- Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması.

2- Bütün yurttaşlara din ve ibadet hakkı verilmesi.

3- Halkın din ve vicdan özgürlüğüne devletin tarafsız kalması, bütün dinlere karşı eşit mesafede bulunması.

 

Bütün bunlara zaten itiraz eden yok. Fakat dikkat ederseniz verdiğiniz kaynaklarda, bunun nasıl yapılacağı hakkında en ufak bir bilgi bile yok.

Tabiki devlet bu 3 kriteri yerine getirmekten mesuldür. Fakat bunu ne şekilde sağlayacaktır ?

Devletin bunları sadece söylemesi yeterlimidir ?

Laik bir devletin bütün dinlere eşit mesafede kalabilmesi için dinsiz olması gerekmezmi ?

Laik bir devletin resmi veya gayrıresmi bir dini olursa, o devletin bütün dinlere eşit mesafede durabileceğini kim garanti edebilir ?

Futbol federasyonu "biz bütün takımlara tarafsızız" deyip de, tek bir klup için her tarafta stadyumlar sosyal tesisler yaptırması onların tarafsız olduğunu gösterirmi ?

İtiraz edildiği zamanda "Biz tarafsızız ama ne yapalım. En çok bu klübün taraftarı var" diyebilirmi ?

 

Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. (1930)

 

M. KEMAL ATATÜRK

Atatürk burada bütün yurttaşlara din sağlanmasıdır demişmi ?

"din hürriyeti" demek, halkın din konusunda devletten alacaklı olduğu manasına mı gelir ?

Eğer halkların her özgürlüğü onu devletten alacaklı konuma getiriyorsa, o zaman devlet bana da şunları sağlamakta mecburdur:

 

Benim Türkiyenin her tarafını gezme özgürlüğüm var. Öyleyse devlet beni Türkiyenin her tarafını gezdirmeye mecburdur.

Benim alkol alma özgürlüğüm var. Öyleyse devlet bana alkol bulmaya mecburdur.

Benim evlenme özgürlüğüm var. Öyleyse devlet beni evlendirmeye mecburdur.

Otomobil kullanma özgürlüğüm var. Öyleyse devlet bana bir otomobil sağlamaya mecburdur.

 

 

Nasıl ki devletin halkına tüm özgürlüklerini uygulatma mecburiyeti yoksa, laik bir devletin halkın din özgürlüğü var diye bunun uygulanmasını da sağlama mecburiyeti yoktur.

 

Halkların yaşamak için zorunlu ihtiyaçları vardır. Bunlar da bilimsel olarak belirlenmiş ihtiyaçlardır.

Devlet elinden geldiği kadar halkın bu zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamakla mükelleftir.

Din olanakları sağlaması için, "din, yaşamak için zorunlu bir ihtiyaçtır" demesi gerekir.

Bunu da ancak 2 türlü yapabilir; ya "bütün dinler, yaşamak için zorunlu bir ihtiyaçtır" deyip, her tarafa kiliseler, camiler, havralar ve diğer tür tapınakları yapar.

Veya "sadece falanca din, yaşamak için zorunlu bir ihtiyaçtır" der ve her tarafa o dinin tapınaklarını ve olanaklarını sağlar. Şu yapılanda zaten budur.

Ancak laik bir devlet ne birincisini, nede ikincisini yapabilir.

Çünkü "din zorunlu bir ihtiyaçtır" dendiğinde, devletin bu dini bilimsel olarak ispatlaması ve bunu bir kanun olarak yayınlaması gerekir.

İşte o zaman laiklik elden gider. Çünkü dini gerçek olarak deklare eden bir devletin kendi kanunları yerine o dindeki kanunları uygulaması gerekir.

O zaman da din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gibi birşey söz konusu dahi olamaz.

Heleki her din için din özgürlüğü, hiç sözkonusu olamaz.

 

Dinler karşısında tarafsız olan , laik olan devlet , din karşıtı felsefe veya ideolojilerden asla birini de tercih hakkı yoktur.

Gördüğünüz gibi temelde anlaşabiliyoruz.

Anlaşamadığımız konu ise özgürlüğün ne şekilde kullanılacağıdır.

Yani din özgürlüğü sağlamakla, din olanakları sağlamak arasındaki fark.

 

Din karşısında bir felsefî görüşü (19. yüzyıldan kalma pozitivizmi) savunmak, bizde laiklik zannediliyor.

Malesef sevgili Berceste,

Tam tersine, laiklikteki "din özgürlüğü" kelimesi "din olanaklarının sağlanmasının mecburiyeti" şekline sokularak laiklik çoğunluğun istediği bir şekle sokuluyor.

Bunun da en kesin kanıtı, Türkiyedeki laiklikten bazı sunni müslümanların dışında hiçkimsenin memnun olmamasıdır.

Örneğin, benim bu forumlarda yazdıklarıma, şimdiye kadar alevi, ermeni, rum ve diğer din mensuplarının bir tanesi bile etmemiştir.

İtiraz edenlerin hepsinin sunni müslümanlar olmasında bir gariplik yokmu sizce ?

 

ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN UYGULANMASI; NE DEVLETE, NEDE BİR BAŞKASINA DAYATMA ŞEKLİNDE OLMAMALIDIR.

 

Kendinize iyi bakın sevgili Berceste,

Sağduyunuzun, adaleti destekleyeceğine eminim. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özellikle ABD'nin laiklik bakımından Türkiye'nin çok ilerisinde olduğuna dair fikri nasıl edindin anlayamadım...Amerika'nın seküler yapıda bir devlet olduğunu herkes bilir ve bunun laiklekle hiçbir bağlamda ilişkisi yoktur...

Sevgili Scaramouche,

Özür dileyerek, sizi kendi kullandığınız "seküler" kelimesinin manasını öğrenmeye davet ediyorum.

Bu kelimenin manasını öğrendiğiniz zaman, ABD nin bizden çok daha laik bir devlet olduğunu siz benden fazla söyleyeceksiniz.

İsterseniz biraz ben yardımcı olayım.

Seküler kelimesi dilimize ingilizceden girmiştir.

İngilizcede "secular" olarak geçer.

Manası ise din ile alakasız demektir. Yani dünyevi demektir. Yani laik demektir.

İnanmazsanız bir ingilizce sözlük alıp bakabilirsiniz.

 

 

Yok eğer Avrupa'dan örnek gösterecek olursak yanı başımızda ki Yunanistan'ın Ortodoks kilisesinin Yunanistan siyasetindeki etkisi bu konuları biraz merak edenler tarafından bilinir...Bunlarla beraber kusura bakma ama yaptığın diğer yorumlarda da genek bir bilgi birikimi noksanlığı göze çarpıyor...

Sevgili Scaramouche,

İnsanların bilgi birikimi, o insanın nerde dolaştığına, neler okuduğuna bağımlıdır.

Eğer siz sürekli zaman gazetesi okursanız, kanal 7 yi, Samanyolu tv yi izlerseniz, bilgi birikiminiz onların size verdiği şekilde olur.

Avrupayı, Avrupalıyı ve hristiyan dünyasını çekemeyen kaynaklardan bilgi birikimi sağlamaya kalkarsanız, biriktirdiğiniz bilgilerde, bilgi değil, birilerinin dolduruşu şeklinde olur.

Benim çocukluk ve gençlik yıllarımın büyük çoğunluğu Rumlar ve Ermeniler arasında geçti.

Bu yüzden de yıllardır konuşmamama rağmen hala azda olsa ermenice bilirim.

Istanbulda yaşadığım bölgenin %85 inden fazlası gayrimüslümdü.

Bu insanlardan bir kısmı sunni islami baskılarımızdan bunalarak Yunanistana (Rumlar) veya diğer AB ülkelerine (Ermeniler) göç ettiler. (Kimisi de ABD ye)

Dolayısıyla, bu eski dostlarımdan bahsettiğiniz, Yunanistan hakkında detaylı bilgileri alıyorum hiç merak etmeyin.

Diğer AB ülkelerini ve Avrupalıları tanımaya gelince;

Benim arkadaşlık ettiğim insanların yarısından çoğu Avrupalı.

Ancak genelde olduğu gibi, internette bir kaç kere yarım yamalak chat yapıp da Avrupalı arkadaşlarım var demiyorum.

Onların hepsi yüzyüze ve daimi görüştüğüm insanlardır.

Müşterilerimin ise sadece bir tanesi ABD li, geri kalanının tamamı İngiliz.

Bir tane de çocuğum var, o da Almanyada yaşıyor ve annesi de alman.

Okuduğum kitapların da en az yarısı İngilizce.

Lütfen bana, Ab ülkelerindeki Türk gurbetçilerinden söz edip, sizinde onlar vasıtasıyla, batı dünyası ve hristiyanlar hakkında bilgileriniz olduğundan söz etmeyiniz.

Bizim ordaki gurbetçi vatandaşlarımız, AB de değil, orada kurdukları kendi Türk ve islam dünyalarında yaşıyorlar.

 

 

Ancak üzülmeyiniz,

Biraz bölge ve çevre değiştirecek olursanız, sizin de yeterince bilgi birikiminiz olacaktır.

Lütfen söylediklerimden alınıp, darılmayınız.

Sanıyorum yaşınız benden genç olmalı.

Buna dayanarak söylüyorumki, sizin yaşınızdayken bende, kendi büyüklerimden bazen böyle hafif tatlı sert cevaplar alıyordum.

Bu da zamanla insanın pişmesini sağlıyor.

Biraz yörünge değiştirirseniz, beni çok mutlu edersiniz.

Kendinize iyi bakın.

En derin sevgilerimi sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli arkadaşım...

 

Bu yazınızı okuduktan sonra sayın evrenselin size bir cevabı olacak mı diye merakla bekledim...

Sevgili GeceKuşu,

Umarım sihhattesinizdir.

Sevgili Scaramouche arkadaşımıza cevap yazmak biraz zordu.

Sanıyorum yaşı biraz genç, o yüzden kensisine onun yaşına uygun cevap verilmesi gerekiyordu.

Bu da tabiki pek kolay değil, bu sebeple ona verilecek cevabımı tembellik edip biraz ertelemiştim.

Sonrada forumdaki tüm konuların birbirine benzemesinden dolayı, Scaramouche arlkadaşımızın yazıtını arayıp bir türlü bulamamıştım.

Çok konuya yazdığınız zaman, forumdaki yazdıklarınızı bir süre sonra bulamaz oluyorsunuz, forumdaki Asistanım özelliği de en fazla en son 10 yazdığınızı gösteriyor.

Forumdaki yazışmalarımı takip etmek için, kendime göre bir sistem kuracağım ama onada şimdilik pek vakit bulamadım.

Eğer cevap yazamadığım başka arkadaşlarda varsa kendilerinden özür dilerim ve mümkünse bunu bana bildirmelerini rica ederim.

Şu anda sevgili Scaramouche için cevabımı yazdım, umarım bana fazla kızmaz.

Ancak öyle bir soru tarzına da, hiç kızdırmadan da yazmak malesef biraz imkansız gibiydi.

Fakat ben yine de inanıyorumki, Scaramouche gibi arkadaşlar zamanla, daha çok şeyler görecek, öğrenecek ve bizleri de geçeceklerdir.

Tekrar görüşmek üzere çok değerli GeceKuşu .

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli arkadaşım...

 

Bu yazınızı okuduktan sonra sayın evrenselin size bir cevabı olacak mı diye merakla bekledim...

 

Yazınızın içeriğini cevaplamasına karşın size hitaben yazmadığını farketmişsinizdir umarım...

 

Sanırım " olduğuna dair fikri nasıl edindin " ifadenizin yaklaşımını uygun görmedi galiba... Nedersiniz.?

Yazılarında centilmenliği Sürekli öne cıkan ve düzeyli ifadeleri kullanmaya özen gösteren birine karşı sizce de uygun bir hitap şekli olmasa gerek öyle değil mi?

 

Bu arada sizden çok önemli bir ricam olacak...

 

Sayın evrensele hitaben yazmış olduğunuz "kusura bakma ama yaptığın diğer yorumlarda da genel bir bilgi birikimi noksanlığı göze çarpıyor" ifadenizde onda görmüş olduğunuz bilgi birikimi eksiklerini lütfen siz tamamlayarak bize onun yaptığı katkılara eşdeğer katkılarda bulunurmusunuz.?.

 

Ondaki bu bilgi birikimi noksanlıklarını farkedecek derecede bilgi birikiminiz olduğu anlaşılıyor...

 

Bu da hepimiz için büyük bir kazanç...

 

O nedenle lütfen bu eksiklikleri tamamlayarak bizlere en az onun kadar katkılarda bulununuz.!.

 

Size şimdiden onda görmüş olduğunuz eksklikleri tamamlayarak bizlere yapacağınız katkılar için teşekkür ediyor...

 

Sevgi ve saygılarımı sunuyorum...

 

 

 

Umarım özelden attığım mesaj yeterli cevap olmuştur...

 

Sevgili Scaramouche,

Özür dileyerek, sizi kendi kullandığınız "seküler" kelimesinin manasını öğrenmeye davet ediyorum.

Bu kelimenin manasını öğrendiğiniz zaman, ABD nin bizden çok daha laik bir devlet olduğunu siz benden fazla söyleyeceksiniz.

İsterseniz biraz ben yardımcı olayım.

Seküler kelimesi dilimize ingilizceden girmiştir.

İngilizcede "secular" olarak geçer.

Manası ise din ile alakasız demektir. Yani dünyevi demektir. Yani laik demektir.

İnanmazsanız bir ingilizce sözlük alıp bakabilirsiniz.

Sevgili Scaramouche,

İnsanların bilgi birikimi, o insanın nerde dolaştığına, neler okuduğuna bağımlıdır.

Eğer siz sürekli zaman gazetesi okursanız, kanal 7 yi, Samanyolu tv yi izlerseniz, bilgi birikiminiz onların size verdiği şekilde olur.

Avrupayı, Avrupalıyı ve hristiyan dünyasını çekemeyen kaynaklardan bilgi birikimi sağlamaya kalkarsanız, biriktirdiğiniz bilgilerde, bilgi değil, birilerinin dolduruşu şeklinde olur.

Benim çocukluk ve gençlik yıllarımın büyük çoğunluğu Rumlar ve Ermeniler arasında geçti.

Bu yüzden de yıllardır konuşmamama rağmen hala azda olsa ermenice bilirim.

Istanbulda yaşadığım bölgenin %85 inden fazlası gayrimüslümdü.

Bu insanlardan bir kısmı sunni islami baskılarımızdan bunalarak Yunanistana (Rumlar) veya diğer AB ülkelerine (Ermeniler) göç ettiler. (Kimisi de ABD ye)

Dolayısıyla, bu eski dostlarımdan bahsettiğiniz, Yunanistan hakkında detaylı bilgileri alıyorum hiç merak etmeyin.

Diğer AB ülkelerini ve Avrupalıları tanımaya gelince;

Benim arkadaşlık ettiğim insanların yarısından çoğu Avrupalı.

Ancak genelde olduğu gibi, internette bir kaç kere yarım yamalak chat yapıp da Avrupalı arkadaşlarım var demiyorum.

Onların hepsi yüzyüze ve daimi görüştüğüm insanlardır.

Müşterilerimin ise sadece bir tanesi ABD li, geri kalanının tamamı İngiliz.

Bir tane de çocuğum var, o da Almanyada yaşıyor ve annesi de alman.

Okuduğum kitapların da en az yarısı İngilizce.

Lütfen bana, Ab ülkelerindeki Türk gurbetçilerinden söz edip, sizinde onlar vasıtasıyla, batı dünyası ve hristiyanlar hakkında bilgileriniz olduğundan söz etmeyiniz.

Bizim ordaki gurbetçi vatandaşlarımız, AB de değil, orada kurdukları kendi Türk ve islam dünyalarında yaşıyorlar.

Ancak üzülmeyiniz,

Biraz bölge ve çevre değiştirecek olursanız, sizin de yeterince bilgi birikiminiz olacaktır.

Lütfen söylediklerimden alınıp, darılmayınız.

Sanıyorum yaşınız benden genç olmalı.

Buna dayanarak söylüyorumki, sizin yaşınızdayken bende, kendi büyüklerimden bazen böyle hafif tatlı sert cevaplar alıyordum.

Bu da zamanla insanın pişmesini sağlıyor.

Biraz yörünge değiştirirseniz, beni çok mutlu edersiniz.

Kendinize iyi bakın.

En derin sevgilerimi sunarım.

 

Sosyal hayatlarımızın bilgi birikimimiz ve dünya görüşümüz üzerinde bıraktığı etkiler konusunda bir karşılaştırma yapmayı ve olayı fikir tartışmasından çok kişisel karşılaştırmalar ve yaşam deneyimi örnekleri vererek açıklamanızı darılmayın ama anlamsız buluyorum...Muhtemelen sizin de arkadaşlarınız arasında sizin deyiminizle sizden daha çok görmüş geçirmiş,daha çok bilgi birikimine sahip dostlarınız vardır...Heralde onlarla olan siyasi veya başka konulardaki tartışmalarınızda onlar size hayat deneyimlerinin üstünlüğü veya okuduğu yabancı dildeki kitapların sizden daha fazla olmasını örnek gösterek bir tartışmada haklılığını ispat etmeye çalışmıyorlardır...Ayrıca sözünü ettiğiniz basın yayın kuruluşlarının siyasi görüşlerine olan mesafemden dolayı pek takip etmediğimi ancak karşıt olduğum görüşün ne demek istediğini anlayabilmek ve elimden geldiğince empati kurabilmek için temel fikri noktaları hakkında donanıma da sahip olmayı bir insanlık vazifesi olarak gördüğümü bilmenizi isterim...Yani onları desteklemiyor ve ideolojik olarak uzak bir konumdayım..Yalnız demokrasi prensibi açısından bireysel haklar bağlamında mağdur oldukları bir durum varsa hangi siyasi görüş olursa olsun savunucusu olacağımdan da kuşku duymayın...Bu sanırım sizinle demokrasiye olan bakış açımız arasındaki temel farkı oluşturuyor...

 

Sekülerizmin kelime anlamına gelecek olursak sanırım burda bir kavram karmaşası yaşıyorsunuz...Seküler devletin dini siyaset kapsamından çıkardığı doğrudur...Bu bakımdan laiklikle karıştırılabilir ... dinin kontrolünü, elinde bulundurmaz..Peki onu kimlerin eline bırakır..tabi ki dini cemaatlerin...Şimdi bu noktada ABD'yi de laiklik hususunda örnek göstererek Türkiye'de de dinin Fethullah Gülen hareketine,Nakşibendilere ve daha birçok dini tarikatın eline bırakılmasından mı yanasınız...Tıpkı ABD'de olduğu gibi...Eğer böyle bir sistemin savunucusuysanız(ki seküler devlet yapısının tam tanımı budur)bu inanç sistemlerinin içinde yer alan arkadaşlarla olan tartışmanızın nedeni nedir...Sizce Amerika'da ki sadece örnek gösteriyorum Bush'un içinde bulunduğu Evangelist hareketin bir benzeri izdüşümü olarak Nakşibendi tarikatına mensup bir cumhurbaşkanımızın olabilmesinden mi yanasınız...

 

Bu hususlarda sizde gördüğüm fikri ve kavramsal temeldeki çelişkilerinin yanlış bir izlenim olduğunu ispatlayabilirseniz sevinirim...

 

Mümkünse bu cevap sadece fikri bağlamda kalıp karşınızdaki kişinin fikri farklılıklarını baz alarak psikoanaliz tahlinini yapmamaya özen göstererek ve tanımadığınız bir kişinin yaşı ve sosyal statüsü hususunda üstünkörü ve anlamsız etiketlemelerden uzak bir yapıda olsun...

 

 

saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sosyal hayatlarımızın bilgi birikimimiz ve dünya görüşümüz üzerinde bıraktığı etkiler konusunda bir karşılaştırma yapmayı ve olayı fikir tartışmasından çok kişisel karşılaştırmalar ve yaşam deneyimi örnekleri vererek açıklamanızı darılmayın ama anlamsız buluyorum..

Gerçekten çok özür dilerim değerli Scaramouche,

Amacım karşılaştırma yapmak değildi ama mecburen biraz öyle oldu galiba.

Size bu şekilde cevap yazmamın sebebi, hakkımda düşündüğünüz bilgi noksanlığı fikrinizi değiştirmenize yönelikti.

Bu sebeple bu konuda hangi seviyede bilgi sahibi olduğumu yazmak zorunda kaldım.

Tekrar özür dilerim.

 

 

Yalnız demokrasi prensibi açısından bireysel haklar bağlamında mağdur oldukları bir durum varsa hangi siyasi görüş olursa olsun savunucusu olacağımdan da kuşku duymayın...

Bu sanırım sizinle demokrasiye olan bakış açımız arasındaki temel farkı oluşturuyor...

Çok sevgili Scaramouche,

"Bireysel hakların" savunulması konusunda böyle düşünmeniz beni sevindirdi.

Ayrıca "Bireysel haklar" ve demokrasi hakkında benim düşüncelerim hakkında ne gibi bir izlenim edindiğinizi de öğrenmek isterim.

 

 

 

Türkiye'de de dinin Fethullah Gülen hareketine,Nakşibendilere ve daha birçok dini tarikatın eline bırakılmasından mı yanasınız...

Tıpkı ABD'de olduğu gibi...Eğer böyle bir sistemin savunucusuysanız(ki seküler devlet yapısının tam tanımı budur)bu inanç sistemlerinin içinde yer alan arkadaşlarla olan tartışmanızın nedeni nedir...

Çok güzel dile getirmişsiniz sevgili Scaramouche,

Evet ben gerçekten ABD nin bu tür yapısına laiklik bakımından iyi bir puan veriyorum.

Ancak ABD nin yapısıyla Türkiyenin yapısı biraz farklıdır.

O fark da şurdan kaynaklanmaktadır.

Oradaki tarikat ve hareketler devlet yönetimini ele geçirip bir dini yönetim kurma amacında değildir.

Yani laik ve demokratik devlet rejimini tehlikeye sokmuyorlar.

Zaten dikkat ederseniz, hristiyan dünyasında bu türden devleti yıkıp, dini rejim kurma çabasında olan gruplar yoktur.

Bunu yapmak isteyen çok az sayıda kişi çıksa da, onlar da zaten gruplaşmış halde değildirler.

Hristiyan dünyasının dindar insanları, devleti ele geçirmek isteyecek kadar fanatikleşmiyorlar, sadece dini özgürlüklerini istiyorlar.

Zaten de bu insanlara dini özgürlükleri büyük bir ölçüde verilmiştir.

Ancak müslüman dünyası böyle değildir.

Bazı kişiler ve gruplar (Tarikat da diyebilirsiniz) dindarlaştıkça fanatikleşiyor ve devlet yönetimlerini ele geçirmeye çalışıyorlar.

Yani onlara dini özgürlükler filan yetmiyor.

Bu farkları göz önünde bulundurursanız, Türkiyede bu tür tehlikeli tarikatların hareketlenmelerine izin verilmemelidir.

Ancak, dini tarikatlar yanında birde dini mezhepler de vardır. Onları da düşünmek gerekir.

Bu sebeple, devlet onaylı ve kontrollü dini kurumlara serbestlik verilmelidir. Bu şekilde yapıldığı zaman bunun hiçbir tehlikesi yoktur.

 

"bu inanç sistemlerinin içinde yer alan arkadaşlarla olan tartışmanızın nedeni nedir" demişsiniz ona cevap vereyim.

 

Gerçektende yukarıda yazdığım şekilde düşünen biri olarak sanki daha fazla din ister gibi bir hal sergiliyor gibi olabilirim.

Halbuki ben tam tersine dinsiz (Ateist değil) bir insanım.

 

Benim karşı çıktığım şey, din özgürlüğü adı altında din kayırması istenmesidir.

Üstelik de bunu yapanlar, Türkiyedeki türban hariç tüm din özgürlüklerini almış ve başkasına hiç din özgürlüğü bırakmamış olanlardır.

Diğer tüm din ve mezhep mensuplarının yüzlerce din özgürlüğü hakkı kendileri tarafından alınmış olmasına rağmen, mağdurlar yerine en çok onlar din özgürlüğü diye bağırıyorlar.

En fazla din özgürlüğü mağduru olan kişiler susuyor. Çünkü susmasalar da azınlık oldukları için onları kimse dikkate bile almıyor.

 

Benim karşı çıktığım şey, din özgürlüğü kelimesinin sadece sunni müslümanlar için kullanılmasıdır.

Üstelik "din özgürlüğü" kelimesini çarpıtarak, "devletin din olanakları sağlaması" mecburiyeti şekline sokuyorlar.

Tabiki devlet de hangi dinin, hangi mezhebinin olanaklarını sağlayacak, onu da çok iyi biliyorlar.

 

Din özgürlüğü başkadır, devletten din alacaklısı olmak başkadır.

Hiçkimse din özgürlüğü adı altında devletten din isteyemez.

Devletin din sahibi olmasını isteyemez.

Eğer herkez devletten kendi dinine, kendi mezhebine inanmasını isterse, işte şimdi olduğu gibi devlet de çoğunluğun dinine ve mezhebine inanır.

O zaman da yine şimdi olduğu gibi, çoğunluğun dini, azınlığın din özgürlüğünü ortadan kaldırır.

 

Şimdi akla şu soru gelebilir.

Bir dinsiz olarak bu beni neden bu kadar ilgilendiriyor ?

Çünkü ben bu kadar dinle yatıp kalkan halktan kişisel olarak zarar gördüğüme inanıyorum.

Eğer devlet (halk değil) bir gün bu sunni inanışından vazgeçip (halk değil) dinsizleşirse, halkına suni bir şekilde din pompalamaktan da vazgeçecektir.

Devlet halkına din pompalamadığı sürece de bu toplum bu kadar din düşkünü olmayacaktır.

O zaman da daha çağdaş, daha gelişmiş bir ülke olmamız kaçınılmaz olacaktır.

Bu nasıl olur ? Devletin sunni islamdan maddi ve manevi desteğini kaldırmasıyla olur.

O zaman dinlerin insan mantığında, isteğinde, arzusunda ne boyuta kadar büyüyebileceğini de görmüş oluruz.

Bakalım arabayı arkadan mı itiyorlar, yoksa kendi motoruyla mı gidiyor. Onu görmüş oluruz.

Ya kendi motoruyla da gidebiliyorsa ?

O zaman o dine bende inanacağım. Çünkü bu onun gerçekliğini ispatlar.

 

 

Bush'un içinde bulunduğu Evangelist hareketin bir benzeri izdüşümü olarak Nakşibendi tarikatına mensup bir cumhurbaşkanımızın olabilmesinden mi yanasınız...

Olabilir neden olmasın.

Yeterki ABD başkanları gibi devletin dinsiz olması gerektiğini bilsin, kimseye kendi inancını pompalamaya kalkmasın.

Özel hayatında da isterse günde 25 kere namaz kılsın.

 

-----------

Çok sevgili Scaramouche,

Bir önceki yazdığımdan dolayı tekrar özür diler, sizi sevgiyle kucaklarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fakat Türkiye'de bu sözde! laik düzen sadece islamı yok etmek için belli kitlenin arkasına sığındıkları bir kavram haline gelmiştir...

Kesinlikle katılıyorum. Bunu forumumuzda bile görmek mümkün. Bazı arkadaşlarımızın mesajlarına dikkat edildiğinde çok açık meydana çıkıyor asıl laiklik savunuculuğunun ne amaç beslediği...

Arkadaşlar aslında farkındaysanız, yakınen aynı fikirdeyiz.

Fikirlerimiz arasında sadece ufak bir fark var, laiklik gelirse (yani devletin islama desteği kalkarsa) ben islamın azalacağını düşünüyorum, siz de tamamen yok olacağını düşünüyorsunuz.

Bence bu konuda endişeye kapılmanıza gerek yok.

Bırakın islam kendi ayaklarıyla, insanların mantığında, insanların desteğinde nereye gidiyorsa oraya gitsin.

Hiç belli olmaz belkide insanların kendi mantığında daha da ileri seviyeye ulaşır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hangi Cumhuriyet?

 

Sanırım hepimizin, Cumhuriyetten beklentilerimiz ve onu kavrayışımız birbirinden farklı, oysa Cumhuriyet'in kendi çizgileri ve şekli var...

 

Bir özeleştiri yapalım... Bizler ne kadar demokratız, birbirimizin inançlarına ne kadar hoşgörü ile bakabiliyoruz, kendi anlayışımıza sahip çıkarken, başkalarının inancını eksik ya da yanlış mı buluyoruz... İnancın doğru şeklini sadece biz mi anladık? Doğru sandığımız yanlışlar, yanlış sandığımız doğrular olamaz mı?

 

Hangi Cumhuriyet? sorusuna verilebilecek tek yanıt... "Atatürk'ün kurmuş olduğu Cumhuriyet"... O'nun kurduğu Cumhuriyet, bugün tam anlamıyla yaşanmamakta, çünkü Cumhuriyet'le yönetilmekten memnun olmayanlar var, onlar bu yönetim şeklini dejenere etmek istiyorlar, sorunlu hale getirip, içini boşaltıp, tartışılır hale getiriyorlar insanların aklını karıştırmak istiyorlar... Çünkü bunu yapanların beklentileri var ve onlar çok tehlikeli çünkü, kasıtlı bir eleştiri bu...

 

Aile meselelerinizin birileri tarafından tartışılır hale getirildiğini düşünün, dışardan müdahale ediliyor ve aile bireylerinin hepsine farklı şeyler söyleniyor ve bu ailede demokrasi yok, deniyor... Siz bu müdahalecilere "sanane" demiyorsunuz ve aile bireylerinizle kavga etmeye başlıyorsunuz ve zamanla aile olmaktan çıkıp, birey haline gelip ayrı evlerde yaşamaya başlıyorsunuz, artık görüşmüyorsunuz, hatta ailenizden nefret ediyorsunuz ve artık bir aile değilsiniz, birliğiniz bozuldu... Artık tek başınıza devam edeceksiniz ama bakıyorsunuz başka ailelelere onlar hala birlikte, bu kez yalnızlığınız ve pişmanlığınız fayda vermiyor...

 

Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

LAİKLİKLE DİNSİZLİĞİ KARIŞTIRMAYIN

ben inanıyosam eğer devletim de benim ibadetlerimi yapabileceğim ortamı kesinlikle hazırlamalı siz devletin parasının camilere vs. gibi dini müesseselere gittiğini düşünüyosanız eğer önce kendinize bakın acaba devlete ne kadar faydalısınız

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

LAİKLİKLE DİNSİZLİĞİ KARIŞTIRMAYIN

ben inanıyosam eğer devletim de benim ibadetlerimi yapabileceğim ortamı kesinlikle hazırlamalı siz devletin parasının camilere vs. gibi dini müesseselere gittiğini düşünüyosanız eğer önce kendinize bakın acaba devlete ne kadar faydalısınız

Sayın kurtoğlu,

Yazdığınıza ve forumda taşıdığınız resime bakınca aslında size cevap yazmamın boşuna olacağını biliyorum ama, malesef cevap yazmak zorundayım,

çünkü forumu başka arkadaşlar da okuyor, belki onlardan birkaçına birşeyler anlatma imkanım olur.

Size cevap yazmamın boşuna olduğunu kendinize hakaret olarak almayın lütfen.

Boşuna dememin sebebi sizinle kendimi ayrı dünyalarda görüyor olmamdır.

Yani siz başka makinesiniz, ben başka bir makineyim.

Sizin düşünce tarzınızla benimkisinin uyuşması asla mümkün olamaz.

Kendimin düşünce tarzımın da sizinkinden üstün olduğu gibi bir iddiam da yok, belkide sizinkisi benimkinden üstündür ama yinede sizinle anlaşamayacağımız kesin.

 

Sevgili arkadaşlar,

Forumdaki soru ve cevaplara baktığınızda, bu örnekte de gördüğünüz gibi, devletten din özgürlüğü adı altında din olanakları isteniyor.

Ve de devlet buna mecbur tutuluyor.

Bu din olanaklarını isterkende, başkalarının inançları hiçe sayılıyor, diğer inançların maddi ve manevi hakları ellerinden zorla alınmasına devam edilmesi isteniyor.

Çünkü gördüğüm kadarıyla, sunni müslümanlardan hiçbiri şimdiki haksız sistemden rahatsız olmuyor, başkalarının da hakları olabileceğinden hiç bahsetmiyor.

 

Evet, çoğunluk olmanın tadını azınlıkların hakkının gasp edilmesini destekleyerek çıkarabilirsiniz.

Ancak unutmayınızki, AB bütün bunları görüyor ve bu haksızlıklar sürdüğü sürece sizi kabul etmeyecektir.

"Etmezse etmesin" dediğinizi duyar gibiyim. Çoğunluk olmanın tadını AB ile değişmeyeceğinize de eminim.

Fakat şunu da unutmayın ki, Türkiye yeni dünya düzeninde artık bulunacağı yeri seçmek zorunda kalacaktır.

Bu coğrafyada bulunduğumuza göre karşımızda sadece 2 seçenek var.

Ya batı dünyası, yada doğu.

Batının kapısını kapattığınız zaman, batı da size kapısını kapatır, sizde doğu dünyasının şeriat dünyasına kavuşmuş olursunuz.

Belki "olsun şeriata geçsek daha iyi" de diyebilirsiniz fakat bunuda unutmayın ki, petrolsüz şeriat açlık ve sefalet demektir.

Artık orayı burayı fethedip, her tarafı vergiye kesen osmanlı dönemi de mazide kaldı. Şeriat Türkiyesi en fazla Afganistan seviyesine gelebilir.

 

 

önce kendinize bakın acaba devlete ne kadar faydalısınız

Sayın kurtoğlu,

Kendime bakmadığımı nereden çıkardığınızı bilmiyorum.

Forumlarda kimin kim olduğunu bilemezsiniz.

Karşınızdaki kişi cahilin, berduşun biri veya çoluk çocuk olabileceği gibi, hiç ummadığınız bir kişi de olabilir.

Böyle bir cümleye cevap yazmak istemezdim ama kendi hakkımda böyle düşünülmesini de istemem o yüzden size cevap yazmak mecburiyetindeyim.

Bu cevabı yazdığım için de diğer arkadaşlardan özür dilerim.

Sayın kurtoğlu,

Ben bu ülkeye yılda birkaç milyon dolar döviz girdisi sağlıyorum.

Yüz taneye yakın aileye geçim kaynağı sağlıyorum.

Teknemle yıllarca, sevgili vatandaşlarımızın denizlere attığı onlarca ton çöpü topladım.

Bağış yoluyla diktirdiğim ağaçların yanında 500-600 kadar ağacı devlet arazilerine kendi ellerimle diktim.

Yine sevgili vatandaşlarımızın eziyet ettiği hayvanlarımızı koruma derneğimizin en aktif üyelerinden biriyim.

Çok yakında ise daha önce yazmaya başlamış olduğum teknolojik bir daldaki makalelerimi ücretsiz yayınlayıp, Türkiyenin teknolojisinin gelişmesine katkıda bulunacağım.

Daha bunlara benzer çok şeyler yazardım ama, artık o kadarı da ayıp olur.

 

Sayın kurtoğlu,

Sizin hayat görüşünüzün çok farklı olduğunu biliyorum.

Bu yüzden, ben size ne cevap yazarsam yazayım, doğal olarak bana yinede mualif olacaksınız.

Dolayısıyla da sizden beni anlamanızı beklemiyor ve konunun ikili polemik haline dönüşmemesi için, bana cevap yazmamanızı daha uygun görüyorum.

 

Siz yazdınız bende cevapladım, daha ileri götürmeyelim lütfen.

 

saygılarımla. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Malesef sevgili Berceste,

Tam tersine, laiklikteki "din özgürlüğü" kelimesi "din olanaklarının sağlanmasının mecburiyeti" şekline sokularak laiklik çoğunluğun istediği bir şekle sokuluyor.

Bunun da en kesin kanıtı, Türkiyedeki laiklikten bazı sunni müslümanların dışında hiçkimsenin memnun olmamasıdır.

Örneğin, benim bu forumlarda yazdıklarıma, şimdiye kadar alevi, ermeni, rum ve diğer din mensuplarının bir tanesi bile etmemiştir.

İtiraz edenlerin hepsinin sunni müslümanlar olmasında bir gariplik yokmu sizce ?

 

ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN UYGULANMASI; NE DEVLETE, NEDE BİR BAŞKASINA DAYATMA ŞEKLİNDE OLMAMALIDIR.

 

:clover:

 

sayın Evrensel Türkıye (laiklik kavramının içeriğine bakarsak) laik bir ülke değildir..ve kımseyı memnun etmıyor gördüğünüz gibi.sizi de bizi de(yanlış anlamayın görüş farklılığı nedeni ile dıyorum sız bız derken)

 

laik bır devlet olabilmemiz için -ki kavramın doğruluğu ile konuşacaksak-diyanet işleri başkanlığı olmaması gerekir..yani devlete bağlı..

 

ve diyanet başkanını halkın seçmesı gerekir..

 

devletin imam atamaması gerekir..

 

bu liste uzar gider..

 

kısacası laiklik bıçok tarafı yeterince memnun edecek düzeyde değildir ülkemizde..

 

laiklikten sunnı muslumanların memnuın olduğundan emin olmayın..

 

saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

laik bır devlet olabilmemiz için -ki kavramın doğruluğu ile konuşacaksak-diyanet işleri başkanlığı olmaması gerekir..yani devlete bağlı..

 

ve diyanet başkanını halkın seçmesı gerekir..

 

devletin imam atamaması gerekir..

 

bu liste uzar gider..

Merhaba sevgili Sedelina,

Benim de istediğim bu zaten.

Farklı birşey söylemiyorum.

Bu dedikleriniz yapılırsa, bu ülke çağdaş medeniyete o zaman ulaşacaktır.

O zaman AB ye bile gerek kalmaz ve zamanla onları bile geçeriz.

 

 

kısacası laiklik bıçok tarafı yeterince memnun edecek düzeyde değildir ülkemizde..

 

laiklikten sunnı muslumanların memnuın olduğundan emin olmayın..

Sevgili Sedelina,

Şimdiki laiklikten dediğiniz gibi sunni müslümanlar da memnun değil.

Fakat onların istediği daha da sunni müslüman bir laiklik, bu yüzden memnun değiller.

Yani zaten baskın olan dinlerinin daha da baskın olmasını istiyorlar, memnuniyetsizlikleri buradan geliyor.

Ama gerçek laiklik istendiği zaman, "aman şimdiki kalsın. hiç olmazsa bizden yana" diyorlar.

Dinlerine değinmiyorum ama, onlarında vicdan özgürlüğü bu demekki.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.