Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)


binyamin

Önerilen İletiler

önceki yazı'larımda kuranda bir sürü çelişki yazdım 

 

Hani bir çikolata reklamı vardı. "Süt bu çikolatanın neresinde" diye soruyor ve cevap olarak "her yerindeee!" diyordu. 

 

Onun gibi, Kuran'da çelişki bulmak çok zordur. Çünkü bir çelişkiler yumağıdır. Her tarafı çelişkilerle doludur, hangisini seçip alacağını bilemezsin. Aç herhangi bir sayfasını, bir dolu çelişki bulursun. 

 

Çünkü başta bir sistematiğe, bir yazım yöntemine, bir anlatım bütünlüğüne sahip değil. Mutfakta ne bulursan içine atılan acayip bir çorba gibi hazırlanmış. Ne çorbaya benziyor, ne aşureye, ne herhangi bir yemeğe... Sofraya konacak bir şey değil. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

alttan kazarız diyor yani mezarınızı 

 

Aynen öyle... Toplu bir soykırıma girişmiyor. Kısım kısım ayırıyor, önce bir kısmından başlıyor öldürmeye... Sıra geleni ya öldürecek, ya müslüman olacaklar. Bunu zaten baştan şart koşmuş. 

 

Amaç zaten Arapları soykırım yapmak değil. Amaç yahudileri soykırım yapmak. Tümünü öldürüp, mallarına el koyup oğlanlarını köle, kızlarını cariye, kadınlarını hizmetçi yapmak. Arapları bu soykırıma katılmaya zorluyor. Tabii ki dert namaz kılmaları değil. Zekat vermeleri, elbette. Orduyu bindirip saldırtmak için zekat lazım. Namaz da itaati pekiştirmek için. Allah filan bahane. Allahın emri diye kendi emirlerini dayatıyorlar.

 

Bunun için kısım kısım bölüp, lokma lokma yutuyor karşıtlarını, yani ele geçirdiği iktidarın eski sahiplerini. Haram aylar çıkar çıkmaz katliam başlayacak. Önce antlaşması olmayanlar öldürülerek yok edilecek. Sonra anlaşmaları bittiğinde yeni katliamlar başlayacak. En son kabenin yanında antlaşma yapanlar kalacak. Onları da son aşamada yutacak. Ruhsat zaten var:

 

"antlaşma yaptığın bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan sen antlaşmayı bozduğunu onlara bildir" (Kuran 8/58)

 

Korkmak yeterli! Rüyanda gördün antlaşmayı bozuyorlar, korktun "bunlar sakın antlaşmayı bozmasın?" Hemen sen boz. Bu kadar! Bitti! "Herkes yahudileri yağmalamak için bize katılacak. Katılmayan yok edilecek." Bu kadar! Tabii Araplar da ganimet, cariye, köle elde etmek varken biz niye öldürülelim, gidelim yahudileri öldürelim diyorlar. Madem iktidara bunlar geldi, bari boyun eğelim, hem de kârlı çıkalım diyorlar. Müslüman olmayı kabul ediyorlar. Olay tam olarak bu.

 

Ve yahudilere katliam başlıyor. Savaşa kışkırtmak için hurmalıkları bile sökülüyor, bir de bunu allah emretti diye ayet imal ediliyor. Yahudiler buna rağmen gaza gelip savaşmadıkları halde eteği açılıp bakılıp ergen olduğuna karar verilen çocuklar dahil, kafaları ölüm çukurlarının başında kesilip çukurlara dolduruluyorlar. Kadınlarına kızlarına daha katliam bitmeden gözlerinin önünde tecavüz ediliyor. Malları yağmalanıyor.

 

Ben diyorum Kuran'ın ele alınır, savunulur bir zerresi yok diye... Dogma gözünü bürüyenin, gerçek gözüne girse, ordan beynine yine ulaşmaz... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş


Tevbe suresinin yazıldığından Muhammed'in haberinin olduğunu sanmıyorum. Onu iktidarı ele geçirmek için ayet imalat makinesi olarak kullanmışlar ve karşılığında en aç olduğu şeyi, bir dolu harem vermişlerdi. O yaştan sonra bir iş beceremediği için de tüm kuzenleri, evlatlığının karısı dahil, kendini mehirsiz hibe eden tüm kadınlarla sonuna kadar denemeye, başarmaya çalıştı. Pek bir şey başardığını sanmıyorum. 


 


Amaçlarına ulaşınca, Mekke ele geçirilince Muhammed'in son kullanma tarihi doldu. Onu Medine'ye haremine yolladılar ve emekliliğinin son günlerini orada geçirmeye zorladılar. Artık ona ihtiyaçları yoktu, tevbe ültimatomunu kendileri ilan ettiler. Başına besmele bile koymadılar. Kurandaki besmelesiz tek suredir.


 


Fakat ona öyle uzun bir emeklilik yaşatacak da değillerdi. Çünkü her an ayet geldi deyip ortaya bir şey atması riski vardı. O yüzden çocuk yaşta bu yaşlı adama verilerek hayatı karartılan Aişe'ye intikam fırsatı sundular. Aişe kendisine hayatı zindan eden bu yaşlı adamı zehirleyerek öldürdü. Ölüsüne de kimse bakmadı, koktu, gömen olmadı. Sonunda iyice kokunca gece yarısı aceleyle yatağının yanına gömdüler. 


Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"antlaşma yaptığın bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan sen antlaşmayı bozduğunu onlara bildir" (Kuran 8/58)

 

“ (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez. “ ( Diyanet Meali )

 

Oradaki " de " bağlacını ve " aynı şekilde " zarfını neden attınız ? original.gif

 

Oradaki " de " bağlacı ve " aynı şekilde " zarfı , anlaşmayı bozanların önce diğer kavim olduğunu gösteriyor.

 

Ayrıca, Anlaşma ne üzerine, savaşmama üzerine mi ?

 

Örneğin; Yunanistan Lozan'a aykırı olarak Batı Trakya Türklerinin Lozan'a dayanan Vakıf okulu kurma haklarını çiğniyor, Türkiye de burada Lozan'ın 45. Maddesindeki Mütalabiliyet ( Karşılıklılık ) ilkesine dayanarak, İstanbul Rumlarının Vakıf okulu kurma haklarını çiğnemesi gerekir. Fakat, AKP Kuran'a aykırı biçimde buna ters davranıp Rum azınlığın Vakıf Okulu haklarını genişletiyor.

 

İşte bunun gibi ayette " sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir " demiş. Anlaşmayı bozmak potansiyel hainlik olarak tanımlanmış. Ama gidip savaşın dememiş, siz de anlaşmaya uymayın demiş.

 

Yunanistan Lozan'a aykırı davranmakla potansiyel hainlik işareti vermişse,  Türkiye'nin de Lozan'a uyması gerekmez. Ama tutup bu nedenle Yunanistan'a savaş açması da gerekmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabii Araplar da ganimet, cariye, köle elde etmek varken biz niye öldürülelim, gidelim yahudileri öldürelim diyorlar.

 

Arabistan Yahudileri de Araptır ve anadilleri Arapçadır . İbranice değil.

 

" Kendini Arap Yahudisi olarak tanımlayan yazar David Rabeeya, bu kimliğin daha öncelere dayandığını belirtir. İslam'dan önce Arap Devletlerinde mevcut olan Yahudilerin varlığı 20.yy'ın ortalarına kadar sürmüştür.[5] Yazdığına göre, Arap Yahudileri, Müslüman Araplar ve Hristiyan Araplar gibi kültürel olarak Araptırlar, tek farkları Yahudiliğe inanıyor olmalarıydı.[5] Arap Yahudileri çocuklarına Arap isimleri veriyorlardı ve "Her Arap gibi Yahudi Araplar da Arapça ve lehçeleriyle gurur duyup dilin güzellik ve zenginliğine bağlıydı."[5]  "

 

( tr.wikipedia.org )

 

Ayrıca, Tarihe bugünden bakarak değerlendirme yapılmaz. Arap-Yahudi düşmanlığı gibi bir durum bugüne aittir. Geçmişe değil. Dolayısıyla, Müşrik Araplar, Yahudileri öldürelim gibi bir güdü ile hareket etmemişlerdir. Bilakis, mesela Ben-i Kureyza Kabilesi ile ittifak yapmışlardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yahudiler buna rağmen gaza gelip savaşmadıkları halde eteği açılıp bakılıp ergen olduğuna karar verilen çocuklar dahil, kafaları ölüm çukurlarının başında kesilip çukurlara dolduruluyorlar. Kadınlarına kızlarına daha katliam bitmeden gözlerinin önünde tecavüz ediliyor. Malları yağmalanıyor.

 

Bunlar Ben-i Kurayza Yahudileri tarafından hakem tayin edilen Müslüman Sad bin Muaz'ın, Tevrat'taki bu duruma uyan cezayı onlar için uygun görmesi ile yapılmıştır. Yani, bir anlaşmaya bağlı olarak bu ceza verilmiş. Kuran'da böyle bir ceza yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yani kuran smile.png alttan kazarız diyor 

 

 

@@binyamin, eğer müslümanlardan anlaşmayı bozma konusunda Kuran'da "sen de aynı şekilde anlaşmayı boz" şeklinde bir ifade olduğu iddiasını duyarsan, inanma. Müslümanlar hiç Arapça bilmezler maalesef. Sadece Arapçanın her harfinde bin sevabın "mündemiç"!!! olduğuna inanırlar! Böyle anlaşılmaz Arapça kelimeleri de anlamını bilmeden, ortada bir şey var sanılsın diye kullanırlar.

 

Müslümanların Kuranda ne yazdığını hiç bilmemeleri çok ciddi bir sorundur. Das Kapital'de ne yazdığı hakkında hiç bir fikri olmayan Marksist olmaz. The Wealth of Nations'da ne yazdığından haberi olmayan biri liberal olamaz. Ama Kuranda ne yazdığını hiç bilmeyen biri müslüman maalesef olabiliyor.

 

Bu bence şu anda dünyadaki en önemli sorun. Ortada garabet bir nesne var. Hiç bir tarafı hiç bir şeye benzemiyor. Ama birileri diyor ki bu, gözleri yakuttan, gagası elmastan, pençeleri altından, tüyleri gümüşten Ankâ kuşudur! Bak, evir, çevir, hiç öyle bir şey yok! Değil Ankâ, kuşa bile benzemiyor. Değil kuş, canlıya bile benzemiyor. Düşmüş bir İHA enkazı olabilir!

 

Yahu diyorsun, bu olsa olsa pilotsuz bir uçak! Buraya düşmüş! "Yoook! O Zümrüdü Anka kuşu!" İllallah!!!

 

Şimdi sana müslümanların "sen de karşılık olarak boz" diye yutturdukları pasajı kelime kelime çözümleyeceğim. Bakalım "de" var mı, "karşılık olarak" var mı? İmmâ Türkçede de olduğu gibi "fakat". Tehafenne, korku kökünden "korkarsan". Min kavmin, "kavimden". Hıyaneten, bildiğimiz Türkçede de var, ihanet. Fenbiz, emir kipi "boz".

 

Gerisini alakasız olduğu için çözümlemiyorum. Bazı basmakalıp sözler. Önemsiz.

 

Sen de karşılık olarak boz filan diye bir ifade yok! İşte buna "hali pür melal" denir kardeşim... Bunlar ilerler, uygar olur mu artık sen karar ver...   

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1.         ve immâ           : amma, fakat ... olduğu zaman

2.         tehâfenne         : mutlaka, kesinlikle korkarsın

3.         min kavmin       : bir kavimden

4.         hiyâneten         : ihanet etmek

5.         fenbiz (fe inbiz) : o zaman at, anlaşmayı boz, artık iptal et

6.         ileyhim              : onlara

7.         alâ sevâ'in        : eşitlik (doğruluk) üzere

8.         inne allâhe        : muhakkak ki Allah

9.         lâ yuhıbbu el hâinîne     : hainleri (ihanet eden kimseleri) sevmez

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@@democrossian benim neye inanacağım zaten belli tanrıya inanmayan birisi nasıl olur kuran'da yazılan bir şeye inanır 

 

ben aklın ve bilimin olduğu yerde varım ben gördüğüm çelişkileri söylerim bakın burası 

böyle şurası böyle diye bu en doğal hakkım 

 

her zaman dediğim gibi kimin neye inandığı hiç mi hiç umrumda değil ama biz'de bildiklerimizi bir teist gibi söylemek en doğal hakkımız !!! 

 

harika bir sözüm var benim aynen şu ;din'siz inanç'lıyı imansız din'ciye tercih ederim 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

neye inanacağım zaten belli 

 

Ondan tabii ki eminim. 

 

Anlaşmanın nasıl keyfi biçimde bozulacağı ile ilgili Kuran pasajında "sen de aynı şekilde" diye bir ifade olmadığı kesinleştiğine göre, diğer bir konuyu açıklığa kavuşturalım:

 

Katliam yapmak için Sa'd adındaki ağır yaralanmış ve ölmek üzere olan biri sözde hakem seçiliyor. Zaten katliam sırasında da ölüyor. İntikam hırsıyla yanıp tutuşan ölümcül yaralanmış bir adamı tutsak insanların seçtiği iddiası tam bir trajikomedi örneği. Böyle tutarsız iddialar başka konularda ortaya atılsa kimse metelik vermez ama, söz konusu dogma olunca akan sular durur denmekle kalınmıyor, sular tersine akar denmekte sakınca görülmüyor.

 

Bu da dogmanın gerçek çarpıtmak için birincil araç olduğunu kanıtlıyor.

 

Dinsiz inançlı bence de elbette tercih edilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İntikam hırsıyla yanıp tutuşan ölümcül yaralanmış bir adamı tutsak insanların seçtiği iddiası tam bir trajikomedi örneği.

 

Rivayete göre, Sad bin Muaz o sırada orada değil. Dolayısıyla, Beni Kurayza Yahudilerinin onun yaralı olduğunu bilmelerine imkan yok. Onu daha öncesinden, Medineli olması nedeniyle tanıdıkları için ve güvendikleri için seçiyorlar. Gayet mantıklı.

 

Kaldı ki, bu rivayet İsrailiyat'a giriyor. Gerçekliği de şüpheli.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

muhammet diye biri var mı yok mu

 

Olmayabilir, ama olsa da bir şey farketmez. Yaşadıysa, sıfırdan bir efsanevi karakter olarak yaratılmadıysa da kullanılmış bir kişi. Yani atanan o efsanevi özellikleri tabii ki olmayan sıradan biri. Ki benim tezim bu yöndedir. Hiç yaşamamış olmasını daha zayıf olasılık görüyorum.

 

Faraklit diye bir bahis de olsa da olmasa da pek bir şey farketmez. İsrail kültüründe, kralları peygamber kabul etmek yerleşmiş bir gelenek. O halde bunu devam ettirmeyi düşünmelerinde bir olağanüstülük yok. Herhangi biri çıkıp "ben faraklitim" diyebilir. 

 

Tıpkı birinin çıkıp "ben mehdiyim" demesine engel olunamadığı gibi. Dilin kemiği yok, ağız da torba değil ki büzülse... Din tümüyle ağızla söylenen sözlerden oluşuyor. Söylenmesine de engel olabilecek bir etken yok. Yapılabilecek tek şey, inanmamak. Biz de onu yapıyoruz.

 

Anlaşmayı bozmak için rüyasında anlaşmanın bozulduğunu görmek mi artık her ne bahane bulacaksa "korkmakbahanesini yeterli gösteren Kuran pasajına "eşitlik" yaftasının yapıştırılmış olması da ayrı ilginç bir konu. Kuranda nasıl bir eşitlik anlayışı olduğunu çözmek gerçekten güç. 

 

Bu sözcüğün göstermelik olarak metinde yer alması, "korkmanın" anlaşmayı bozmak için yeterli bahane olması sorununu tabii ki çözmüyor. Anlaşma fiilen bozulmuş olsa, zaten bozulmuş anlaşmayı bir de öbür tarafın bozdum demesine hiç gerek olmadığı apaçık. Son derece kesin görünüyor ki anlaşma bozulmuş filan değil. Sadece anlaşmanın bozulacağından (nasıl emin oluyorsa) olduğunu iddia etme durumu var. "Korkarsan" dedikten sonra destan yazsa, değil eşitlik gibi havada kalan kelimeleri, tüm yalanları sıralasa önemi yok. Ben o yüzden gerisi laf güzaf diye elimin tersiyle ittim. Bir şey saklamak istemiş olmam olanaksız. Çünkü sık sık söylediğim gibi Kuran kırk mahzende kırk kilit altında değil. Açık bir kaynak.

 

"Nasıl emin oluyorsa" demem lafın gelişi... Allahtan vahiy alıyorum diyen bir adam neden emin olduğunu iddia edemez ki? Canı istediği her şeyden emin olduğunu söylemek için iddiasını önceden koymuş zaten. Allahtan vahiy aldığı kabul edildiği anda, önüne geçmenin bir yolu yok. Canı ne istiyorsa ondan emin olmasının anahtarı eline verilmiş olur.

 

Konu son derece açık ve net. Müşrikler aşamalı bir katliam tehdidi altında bırakılarak, yahudileri katliam etmeye ve yağmalamaya katılmaya zorlanıyorlar. Tevbe ültimatomunun yazılış amacı bu. 

 

Konuyu başta söylediğim konu ile bağlantılandırırsak, Muhammed bu ültimatomun yazıldığından da büyük olasılıkla haberdar değildir. Çünkü son kullanma tarihi dolmuş ve haremine yollanmıştır. Orada da yeni bir vahiy geldi diye bir iddiada bulunup, iktidarı kendisini kullanarak ele geçiren ekibin planlarını bozmaması için kısa zamanda öldürülecektir. Fakat bu ölümün normal gibi gözükmesi gerekmektedir. O yüzden eşi Ayşe bu işi onu aşamalı zehirleyerek gerçekleştirecektir. Muhammed zehirlendiğini anlar ve ateşler içinde yatarken zehiri içmek istemez ama iş işten geçmiştir. Onu yatağa düşüren zehir, ilaç diye içirilmektedir. Sonu bu şekilde gelir...

 

Bu benim tezim ve tüm rivayetler yorumlandığında çıkan sonuç.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Madem İsrail kültüründen bahsettik, bir konuyu daha açıklığa kavuşturmak isterim.

 

İslamda sık sık sığınılan bir bahane daha vardır. Savunmakta güçlük çekilen bir konu olduğunda hemen bu konunun İsrailiyat olduğu bahanesine sığınılır. Halbuki İslam kültürü elbette sıfırdan yaratılmış zaten değil. Tümüyle İsrailiyat üzerine inşa edilmiştir. İsrail krallarının peygamber kabul edilmesi bir gelenekti. İslam da tamamen bunun üzerine kurulmuş ve İbrani mitolojisini bu yeni icat edilen dinin belkemiği yapmıştır.

 

O yüzden zaten özünde olan bir konuyu dışardan sonradan ithalmiş gibi İsrailiyat diye damgalamak anlamsızdır. Bırakalım hadisleri, Kuran zaten tümüyle Tevrat üzerine kurulu. Fazladan olarak sadece o günün bazı güncel olayları var. Gerisi zaten İsrailiyat... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

harika bir sözüm var benim aynen şu ;din'siz inanç'lıyı imansız din'ciye tercih ederim 

 

Ben etmem. Bilim de tercih etmez. Zira ikisi de dogmacıdır. Bilime engel olarak icat edilmişlerdir. Dinsiz inançlının da, en az dinci kadar tehlikeli dogmaları vardır.

 

Tercihte kılavuz bilim olmalı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@ bu sesin fikrin sen olaya öyle bakarsın bir başkası böyle ...ille de benim dediğim gibi düşünmen lazım demiyorum fakat gene şunu diyorum

 

Aynen şunu:Dinsiz inançlıyı imansız din'ciye tercih ederim ..buradaki tercih kötünün iyisi anlamında .bana kalsa ateist olsun isterim madem ki olmamış o zaman bu daha iyi

 

Dipnot ateistim ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Binyamin dostum,

 

Fikirler farklı olacak fakat tutarlı da olacak. "A dogması tercihim ama B dogması değil" olamaz.

 

Doğru tabir "Kötünün iyisi" değil, kötünün kötüsü, yani yanlışın yanlışı olmalı. 

 

DipNot: Bu bir eleştiri değil katkı anlamında.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tercihte kılavuz bilim olmalı.

 

Elbette öyle. Ama konu felsefi... Bilim ve felsefe alanları özerktir. Birbirinden bağımsız alanlardır. Çalışma yöntemleri farklıdır. 

 

Hele hele gerçekte imansız olup kin ve nefretinden dolayı, çıkar sağlamak için dinci olmuş bir kişiden daha kötüsünü düşünemiyorum. Buna dinsiz inançlı elbette bin kat tercih edilir.

 

Aslında ben bu konuda, temelde tüm insanların agnostik olduğunu düşünüyorum. Temel bu. Fakat agnostisizm çok geniş bir yelpaze. Bir ucu yelpazeden çıkıp teizm oluyor. Diğer ucu yelpazeden çıkıp ateizm oluyor. Arada ise çok geniş bir alan var. Kendini teist sananların büyük çoğunluğu agnostik. Tanrı varmış gibi yapan agnostikler. Öbür yanda "bilmiyoruz ama büyük olasılıkla tanrı yok" diyen ateizme yakın agnostikler var. Böyle düşünmeyi daha bütünleştirici buluyorum. Temel agnostisizm. Gerisi yelpazenin açılımları. Benim din felsefesine yaklaşımım bu...

 

Fakat daha derin düşünürsek bu yelpaze 360 derece açılıyor, uçları birleşiyor. Eğer indeterminist anlayış altına girerlerse teist ve ateistler yan yana geliveriyor. Buna zıtların uzlaşması diyoruz. Ki bunu gördük. Bir gazete kuruldu, dinci baron sermayesi ile, ateist olduğunu söyleyen yazarlar dincilerle omuz omuza yalanlar ürettiler.

 

Ateizmin en büyük handikapı, determinist ateistlerle indeterminist ateistlerin tamamen zıt fikirde olmaları. Biz 360 derece açılan bir yelpazenin tam da kavuşum hattında yer alıyoruz. Burası, fikir çatışmasının en yoğun yaşandığı kavuşum çizgisi...  

 

Bu yüzden, ateistler kadar iç çatışma yaşayan başka bir fikir grubu yoktur. Ben bunun ta içindeyim. En keskin tartışmaları ateistlerle yapmışımdır. Ateist olduğum halde. Ateistler felsefe dünyasının dinamosudurlar. Ateistler arasındaki tartışmalar, tüm o yelpazenin gündemini belirler. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette öyle. Ama konu felsefi... Bilim ve felsefe alanları özerktir. Birbirinden bağımsız alanlardır. Çalışma yöntemleri farklıdır. 

 

Felsefe yapmak bilime karşın dogmatik düşünceler üretmek anlamına gelmez.

 

Felsefenin ve bilimin ortak özellikleri de vardır. Hele de sistemli ve tutarlı olması ile, genel amaçlarının bir olması, felsefenin tutarsız dogma üretmesine olanak tanımaz.

 

Sonuçta referansını bilimden almayan her tür düşünce dogmatiktir, güvensizdir. Tekrar bilimin rehberliğine dönülmelidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Felsefe özgür olmadan görevini yapamaz. Bilim de öyle. Felsefi düşünceler hiç kimseyi asla bağlamaz. Anahtar burda... Bırakın düşünsünler. Bilim ve felsefe alışveriş yapar ama birbirlerine diktede bulunmazlar. 

 

Dogma bilime getirilmeye kalkışılırsa bilim elinin tersiyle hemen iter. Bilim içinde dogma yer elbette edinemez. Ama bu felsefeye ne düşüneceğini dikte etmeyi gerektirmiyor. Felsefeye ne düşüneceği dikte edilirse fikir ve inanç özgürlüğü kaybolur. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlaşma fiilen bozulmuş olsa, zaten bozulmuş anlaşmayı bir de öbür tarafın bozdum demesine hiç gerek olmadığı apaçık. Son derece kesin görünüyor ki anlaşma bozulmuş filan değil. Sadece anlaşmanın bozulacağından (nasıl emin oluyorsa) olduğunu iddia etme durumu var.

Anlaşma yalnızca Saldırmazlık Paktı olsa, dediğiniz doğru olurdu. Ama anlaşmalar “ sen bana saldırma ben de sana saldırmayayım “ şeklinde olmaz. Ki böyle bir anlaşma zaten iki düşman arasında olur ancak, bunun adı da “ Saldırmazlık Paktı “dır.

 

İttifak anlaşmalarında ise Anlaşmanın şartlarının birinin veya bir kaçının tek taraflı ihlal edilmesi savaşma nedeni olmaz. Yalnızca ittifakı sona erdirir ya da şavaş dışı başka bir yaptırım doğurur vs. Mesela, tazminat veya misilleme söz konusu olabilir.

 

Zaten o nedenle Lozan Örneğini verdim. Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerinin Lozan ile belirlenen azınlık haklarını ihlal etmesi savaş nedeni midir ? Hayır.

 

Yalnızca karşılıklılık ilkesi gereğince Türkiye’ye de aynı ihlali yapabilme hakkı doğar.

 

İttifak anlaşmalarında bir tarafın bazı maddelere uymaması, onu potansiyel düşman yapabilir.

 

Şöyle ki; mesela, 1. Dünya Savaşından önce Almanya ile Osmanlı ittifak anlaşması yapmıştır. Bu anlaşmaya göre, Almanya Osmanlıya karşı bir İngiliz saldırısında Osmanlı’ya yardım edecekti ve etti.

 

Eğer, yardım etmeseydi, bu Osmanlı açısından bir hainlik şüphesi doğururdu ve bu durumda Osmanlı’nında, diğer bir maddedeki gereklilik olan Avusturya-Macaristan ile Sırbistan İhtilafı konusunda tarafsız kalması yerine bir önlem olarak Sırbistan’ın tarafında olma hakkı doğacaktı. Çünkü, bir maddeye uymaması, Almanya’yı potansiyel düşman yapar, hainlik edeceği konusunda şüphe uyandırır.

 

Sonrasında Osmanlı arkadan vurulurken, “ vay keşke biz de vakti zamanında, onların bize üstelik somut delili varken hainlik şüphesini duyduğumuzda, biz de Sırbistan’a destek verseydik “ denilmemesi için bir önlem yalnızca. Son derece doğal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.