Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BİR ATEİST'İN PSİKOLOJİSİ..


kralx

Önerilen İletiler

Sevgili arkadaşar, uzun zamandır merak ettiğim konuyu başlık seçtim..

Bir Ateist'in Psikolojisi.. acaba nasıldır...

Acaba bilinçsiz asla oluşamıyacak olan bu kainat düzeninin, gerçekten tesadüfi oluştuğunu düşünüyorlarmı..

Eğer böyle düşünüyorlar ve düşüncelerini ortaya atıp, bu düşünceleri kendilerine göre haklı bilip, bunu kabüllendirmeye çalışıyorlarsa bir şey söyleyemem, ancak tartışırım..

Ama, gerçekten öyle düşünmüyorlarsa, bu nasıl bir psikoloji ki; kendine faydamı sağlıyor, ruhunumu tatmin ediyor, sevinçmi, mutlulukmu, sıradışı olmakmı, inatmı...??

Sizce..??

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 59
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Sevgili arkadaşar, uzun zamandır merak ettiğim konuyu başlık seçtim..

Bir Ateist'in Psikolojisi.. acaba nasıldır...

Acaba bilinçsiz asla oluşamıyacak olan bu kainat düzeninin, gerçekten tesadüfi oluştuğunu düşünüyorlarmı..

Eğer böyle düşünüyorlar ve düşüncelerini ortaya atıp, bu düşünceleri kendilerine göre haklı bilip, bunu kabüllendirmeye çalışıyorlarsa bir şey söyleyemem, ancak tartışırım..

Ama, gerçekten öyle düşünmüyorlarsa, bu nasıl bir psikoloji ki; kendine faydamı sağlıyor, ruhunumu tatmin ediyor, sevinçmi, mutlulukmu, sıradışı olmakmı, inatmı...??

Sizce..??

 

"SİZCE" SORUSUNU CEVAPLAYACAK BİR KİŞİ EĞER ;

 

1-Ateist değilse...

 

2-Psikoloji dalında eğitim almamış uzman biri değilse...

 

VERİLECEK HER YANIT NE OLACAKTIR.?

 

1- Gerçek mi?...Kurgusal mı?

 

2- Tespit mi?...Ön yargı mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"SİZCE" SORUSUNU CEVAPLAYACAK BİR KİŞİ EĞER ;

 

1-Ateist değilse...

 

2-Psikoloji dalında eğitim almamış uzman biri değilse...

 

VERİLECEK HER YANIT NE OLACAKTIR.?

 

1- Gerçek mi?...Kurgusal mı?

 

2- Tespit mi?...Ön yargı mı?

 

Arkadaşım bura da uzman aramıyoruz, forum üyelerinin fikirlerini öğrenmek istiyoruz..

Herhangi bir konuda uzman değilsek o konu ile ilgili bir fikir belirtmek yasakmı...

Neden her sefewrinde işin bu yönüne gidiyorsunuz..

Yok bu bilimsel değil, yok siz bilim adamımısınız, yok siz uzman değilsiniz gibi sözlerin sebebi nedir..

O halde bizler bırakalım bu forumu fizikçiler, ilahiyatçılar, kimyacılar, doktorlar, psikiyatrisler, astroloklar, astranomlar gelsin yazsın..

Bu ne iştir her seferinde böyle boş bir cümleyle; tartışacağımız yere, beynimizi düşünce gücümüzü ve araştırma yönümüzü geliştireceğimiz yere çorbaya sinek düşürmek..??

 

Arkadaşlar ben bir cafe işletmecisiyim..

Hiç bir konu uzmanlık alanımda değildir, uzmanlık alanım internet ve bilgisayarlardır. Fakat kendimi araştırmaya ve bilgi edinmeye adadım..

Lütfen bu tür çıkışlar yerine, ortaya atılan konu hakkında ki fikirlerinizi iletirseniz daha zevkli ve daha faydalı bir platform oluşturacağız kanaatindeyim..

 

Eğer bir ateisti eleştiren ateist değilse yada psikolok değilse ve sen o ateist hakkında yazılanları tasvip etmediysen, aklına mantığına uymadıysa zaten karşı iletini yazacaksın yada topici bir şekilde kapatacaksın..

Belki gerçek, belki tespit, belki kurgu, belki de önyargı fakat kendi fikri..

Yeniçerinin verdiği cevap çok güzel.. "gözlem"

 

 

Saygılar-sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(Aslında bunu ateist arkadasların cevaplaması gerekir)

 

Kişilere göre bir çok sebebi olabilir elbet...

 

Fakat bana göre asıl sebebi ''benlik''...

 

Kendi yaptıkları ufak bir olayı bile mubalaga yaparken Kainatta ki kusursuz düzene bir anada tesadüf derler...

 

Çünkü aksi halde bir yaratıcı kabul etmelidirler...

 

Ve incelendiği zaman egonun karsımıza çıktıgını görürüz...Kendini hayatın merkezi ve tüm hayatı kendi ellerinde görür..Buna öylsine alışmışmıştır ki , aksini düşünmek bir yaradanı oldugunu ve sorumlulukları oldugunu ve belli noktalarda aciz oldugunu düşünmek bile onu rahatsız eder..

 

Çünkü ona göre ''o istese herşeyi basarır''

 

Mesela benim bir arkadaşım hep der ki ,'' gün gelecek ve ölüme de çare bulunacak ve diger gezegenlerde de yasayabilecegiz bu gün gelecek ve olacak..Bak insanlar neleri keşfediyor..İlla bir yaradan mı olması lazım..Bizler zaten yeterince zekiyiz..vs..''

 

Kendinin üstünde bir gücün olmasına inanmak istemez ve benliği bunu kabul etmez...

 

Bu arada bazı kişiler için de hayatta yaşadıkları adaletsizlikler diyebiliriz...

 

Dünyada gördüğü vahşeti , dökülen kanları , adaletsizlikleri insanların hatası görmek yerine , madem Allah var neden bize yardım etmiyor diyebiliyorlar...

 

Hayatlarında ki yasadıkları bazı olaylar travma etkisi yaratabiliyor ve onlarda bu yönelişe gidebiliyorlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Narsistleşmiş benlikler" kendi kendine yeteceği vehmine kapılırsa, kendi gerçekliğini kabul etmemek için direnir.

 

Benliğin ilk deneyeceği yol hiçbir şekilde acz-i mutlak, fakr-ı mutlak vs.. olduğunu kabul etmemek olacaktır. Benlik buradan beslenmektedir. Buradan soluklanmaktadır. Benlik kendisine yaşama alanları buldukça bu deneyimini artırır. Kendisini hep bağımsız düşünür. Öyle bir noktaya gelir ki bu tevehhümü artık "hakikat" zanneder. Ama bilmez ki bu dahi vehimdir.

 

Bu şekilde hayatın bütün sıkıntılarını ve yüklerini beline yükler. Fakat problem buralarda başlar. Gerçek asla böyle değildir. Ne kadar kendi kendime yeterim iddiası taşırsa o kadar burnu sürter. Kendisine acziyetini hatırlatan en ufak şeylere dahi tahammül edemez.

 

Mesela havanın güzel olmasını ister, ama kainattaki hadisat onun heva ve hevesine tabi değildir. Yağmur yağar. Bu yağmur ona acziyetini ve hükümsüzlüğünü hatırlatır. Kızgınlık başlar.

 

Saçları dökülür. Bakar ki saçları bile onu dinlemiyor. Kızar, hırçınlaşır...

 

Uyku bastırır uyumicam der ama gözlerini açtığında saatlerce uyumuştur. Nasıl uyuduğunu dahi hatırlamaz...

 

Hele ki ölüm benliğin sarsıldığı en büyük hakikattir. Ve gözlerimizin önünde ki en büyük GERÇEK tir.

 

Zaten bütün mesele "benlik davası" başlığı altında yatmaktadır.

 

"Ademinde vücud, vucüdunda adem vardır" Diyor Bediüzzaman.

 

 

Bence hepimiz insanız ve "benlik" hepimizin ortak çözüm bekleyen noktası. Benliği çözümleyebilirsek birçok hadise otomatik olarak çözülecektir.

 

Allah cc. hepimizin yardımcısı olsun..

 

Bu konuya devam etmek faydalı olacaktır bence...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Narsistleşmiş benlikler" kendi kendine yeteceği vehmine kapılırsa, kendi gerçekliğini kabul etmemek için direnir.

Madde özünün farkına varan bir benlik,

Özü maneviyata bağlayan benlikten çok daha bilinçlidir.

Uydurma, doğa üstü hikayelerle, varlıklarla uğraşmayıp somut hareket eder.

Kendi özünü doğanın özüyle birleştirip, yaşamı birlikte göğüsler.

Özünde maddecidir.

 

Benliğin ilk deneyeceği yol hiçbir şekilde acz-i mutlak, fakr-ı mutlak vs.. olduğunu kabul etmemek olacaktır. Benlik buradan beslenmektedir. Buradan soluklanmaktadır. Benlik kendisine yaşama alanları buldukça bu deneyimini artırır. Kendisini hep bağımsız düşünür. Öyle bir noktaya gelir ki bu tevehhümü artık "hakikat" zanneder. Ama bilmez ki bu dahi vehimdir.

 

Maddeci özbenliğine güvenen bir insan yaratılış zihniyeti karşısında güçlü olduğunu bilir.

Buradan soluklanmaktadır.

Cinle, şeytanla, kurgularla uğraşmaz.

Doğayı hakikat olarak tesbit etmiştir.

Asla bunun vehiminde de değildir.

 

Bu şekilde hayatın bütün sıkıntılarını ve yüklerini beline yükler. Fakat problem buralarda başlar. Gerçek asla böyle değildir. Ne kadar kendi kendime yeterim iddiası taşırsa o kadar burnu sürter. Kendisine acziyetini hatırlatan en ufak şeylere dahi tahammül edemez.

 

Burada söylediklerin bazıları yanlış.

Haytın sorunlarını bireysel değil, dayanışmacı bir zihniyetle yüklenir.

Kendi kendime yeterim iddiasında da değildir, paylaşımcıdır.

Doğadaki engelleri, problemleri çözdükçe dahada azimleşir.

"Burnu sürtülme" yerine yeni bir heyecanla diğer bir problemi göğüslemeye hazırdır.

Engeller aşıldıkça mutludur, kararlıdır tecrübelidir, tahammüllüdür.

 

Mesela havanın güzel olmasını ister, ama kainattaki hadisat onun heva ve hevesine tabi değildir. Yağmur yağar. Bu yağmur ona acziyetini ve hükümsüzlüğünü hatırlatır. Kızgınlık başlar.

 

Dediğimiz gibi doğa karşısında aciz değildir.

Doğanın yaptırımlarına karşı önlemini alır.

Doğanın kendisinden çok güçlü olduğunu da bilmektedir.

Bu bilgisinden dolayı doğaya kızmaz.

Doğanın artılarını daha fazla sevmektedir.

Birlikte mutlu bir şekilde yaşamaktan mutludur, kabullenmiştir

 

 

Saçları dökülür. Bakar ki saçları bile onu dinlemiyor. Kızar, hırçınlaşır...

 

Özbenliğini ön planda tutan birisi için önyargılardır bunlar.

Doğanın gerçeklerini iyi tanır, yaşamı sever, hırçın değildir.

 

Uyku bastırır uyumicam der ama gözlerini açtığında saatlerce uyumuştur. Nasıl uyuduğunu dahi hatırlamaz...

 

Hele ki ölüm benliğin sarsıldığı en büyük hakikattir. Ve gözlerimizin önünde ki en büyük GERÇEK tir.

 

Zaten bütün mesele "benlik davası" başlığı altında yatmaktadır.

 

"Ademinde vücud, vucüdunda adem vardır" Diyor Bediüzzaman.

Bence hepimiz insanız ve "benlik" hepimizin ortak çözüm bekleyen noktası. Benliği çözümleyebilirsek birçok hadise otomatik olarak çözülecektir.

 

Maddeci öz benlik, ölüme şimdildik bir çare olmadığını bilmektedir.

Ölümü anlamlı kılan yaşamın kendisidir der.

Yaşamın olabilmesi için ölüm şarttır.

Canlılık bir yerde sona ermedikçe, yaşam diye bir şey söz konusu olamaz.

Doğanın işleyiş şekline terstir.

Her ölüm farklı yaşamların oluşumuna neden olduğunu bilir.

Yaşam, kendisini var eden ölümlerin nedeni ile vardır.

 

Hiç bir olgu bir başka olgudan mutlak biçimde farklı değildir.

Her şey birbiriyle etkileşim halindedir.

Her ölüm, başka yaşamların tetikleyicisi durumundadır.

Ölüm o şey için yok oluş anlamına geliyorsa,

aynı anda başka "şeylerin" yaşamı anlamına da gelmektedir.

 

İyi dileklerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Terapi çok güzel tespitler yapmışsınız takdir ederek okudum.

Ve siz sevgili Bilimselci çok güzel bir cevaplama şekli seçmişsiniz çok keyf aldım okurken tez ve antitez oluşmuş ama her ikiside güzel saldırı yok hakaret yok kişiselleşmemiş genel bir uslup her ikinizede teşekkür ederim. :clover::clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İNANÇLI BENLİK

 

* Büyümekten kaçınır.

Aynı pozisyonda kalmak önemlidir.

* Olduğu gibi kalmayı istikrar ve tutarlılık olarak yorumlar.

Bu onun “karakter sahibi” olduğunu gösterir.

* Bütün umudu yinelemedir.

Tekrarları ve inançları yaratır ve korur.

* Kendisine bir hedef verilmesini ister.

* Seçilmiş olana uyar. Kendisi ya seçilir ya seçilmez.

* Dil bireylerin arasına mesafe koymak için kullanılır.

* Herkes nesnedir. Ama çoğunlukla herkes kendisini özne,

diğerlerini varsayarak hareket eder.

* Önemli olan roldür, pozisyondur.

 

MADDECİ BENLİK

 

* Büyümesine bir sınır koymaz. Farklı faaliyet gösterir.

* Yalnızca gelişip, büyüdüğü sürece vardır.

* Amacı gelişmektir. Bu yüzden değişiklik, hareketten yanadır.

Tekrar etme gereksidir, dahası komiktir.

* Kendi hedefini kendisi belirler.

* Seçer ve seçtiğini uygular.

* Kendisinin ve diğerinin de özne olduğunu bilir.

* Konuşur ve diyalogdan yanadır. İletişim değerlidir.

* Değerli olan bilgidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

selam bilimselci,

 

inançlı benligi ve maddeci benliği çok güzel ifade etmişin. :excl:

 

ama kafama takılan bir şey oldu.

 

"Kendisinin ve diğerinin de özne olduğunu bilir" demişsin. pekala bizi yani inançlı insanları neden gerici gibi gösterdin anlamadım. gerçi bu maddeci benlik için gayet doğal birşey. kendilerinin dışında herkes gerici. herşeyin en iyisine sizler layıksınız yaa. gayet normal. biz kendini bilmez birer abd-i aciz. bilimden falan ne anlarız. bizim ne haddimize gelişmek yükselmek toplum içinde bir sosyal sınıfta saygıdeğer biri olmak. hem ne işin var ne diye yükselmek istiyoruz ki. ateist kardeşlerimiz yeterince yükselmiş zati. hem onlar herkesi özne olarak görüyorlar. ama nedense bizlere birtürlü alışamıyorlar. fakat kaçırdıkları bir yer var onlar yokken biz vardık. yani teizm vardı. ama onların huyudur herşeyi inkar ederler. bırakalım etsinler önemlide değil. fakat hakarete varmazsa forumdaki teiz arkadaşlar sevinir herhalde.

hee bu arada inançlı benlik diye bir kategoriye koydugun için teşekkürler. "gerici benlik" demenden çok iyiydi. :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İNANÇLI BENLİK

 

* Büyümekten kaçınır.

Aynı pozisyonda kalmak önemlidir.

* Olduğu gibi kalmayı istikrar ve tutarlılık olarak yorumlar.

Bu onun “karakter sahibi” olduğunu gösterir.

* Bütün umudu yinelemedir.

Tekrarları ve inançları yaratır ve korur.

* Kendisine bir hedef verilmesini ister.

* Seçilmiş olana uyar. Kendisi ya seçilir ya seçilmez.

* Dil bireylerin arasına mesafe koymak için kullanılır.

* Herkes nesnedir. Ama çoğunlukla herkes kendisini özne,

diğerlerini varsayarak hareket eder.

* Önemli olan roldür, pozisyondur.

 

MADDECİ BENLİK

 

* Büyümesine bir sınır koymaz. Farklı faaliyet gösterir.

* Yalnızca gelişip, büyüdüğü sürece vardır.

* Amacı gelişmektir. Bu yüzden değişiklik, hareketten yanadır.

Tekrar etme gereksidir, dahası komiktir.

* Kendi hedefini kendisi belirler.

* Seçer ve seçtiğini uygular.

* Kendisinin ve diğerinin de özne olduğunu bilir.

* Konuşur ve diyalogdan yanadır. İletişim değerlidir.

* Değerli olan bilgidir.

 

 

1-) İnançlı benlik kendisini geliştirmekten asla kaçınmaz. Sürekli gelişim halindedir. İki günü eşit olsa kendisini zarar da sayar. Sürekli gayretli ve çalışkandır. Sürekli yenilikler peşinde öncülük rolü oynar. Sadece Kazanımlarını sahiplenmez...Kendisine mal etmez. Sadece "ben" demez.

 

2-) İnançlı benlik bulunduğu durumu yeterli görmez. Asla olduğu gibi kalmaz. Her an yeni bir heyecana ve yeni keşiflere açıktır. Karakter sahibi olmak ise söylemlerin ve eymelerin tutarlı olması ve bu sürecin uzun soluklu olmasıyla alakalıdır. Benlik oturmuş karakterlerde müthiş bir inkişaf vasıtasıdır. Önünde sınırsız bir özgürlük alanı vardır keşifler için.. Ama bu keşifler asla inançlı benliği şimartmaz. Tam tersine Yaratıcı'sını daha iyi tanımasına vesile olur.

 

3-) İnançlı benlik "herşeyi ben bilirim" vehmine kapılmadığı için başkalarına da değer verir. Başkalarının paylaşımlarından da faydalanır. Hayat artık bir yardımlaşma ve paylaşma halini alır. Kendisi de hedefler belirler önüne koyan hedefleri de dikkate alır. Eğer önüne konan hedefler tutarlı ve makul ise kabul edip ona ulaşmaktan gocunmaz. Bundan zevk alır.

 

4-) İnançlı benlik herşeyi, gözlemlediğimiz her şeyi en az Evren kadar değerli kabul eder. Çünkü hepsi Yaratıcı'yı tanıtan ve yansıtan bir aynadır. Bu sebeple Kainatta degersiz, gereksiz hiçbir şey yoktur.

 

5-) İnançlı benliğin tıpa tıp benzemeye çalıştığı başka bir benlik yoktur. Sadece faydalı ve değerli olan bütün kazanımları kendinde de uygulayabilme gayretindedir. Ortada bir güzellik varsa bunu ortak kazanım kabul eder. Paylaşmaktan asla korkmaz. Ve kaçınmaz...

 

6-) İnançlı benlik kendi gerçekliğinin farkına varır. Vehimlere düşmez. Sınırlarını bilir. Kendisinin bir sınırı olduğunu asla unutmaz. Yetersizliğini bir hırçınlaşma vasıta yapmaz. Evet ben yapılmışım der. Oradan beni yapana ulaşır.

 

"Mesela bir kediyi beslediğinizi düşünün. Büyük haz alırsınız. Kedinin ihtiyacını giderdiğiniz için.

 

Kediye süt verdiniz ve karnı doydu. Benlik bundan haz alır. T

 

am ben kediyi doyurdum diyecekken aklına gelir. Kediyi doyurma işlemine geri döner. Kediyi doyurma işleminin başlangıcına ulaşır.

 

Neden kediyi doyurma ihtiyacı hissettim? İçimdeki şefkat ve acıma duygusundan dolayı ? Peki bu duygular olmasa doyururmuydum ?hayır!

 

Demek ki doyurma işlemi duyulan şefkatle başlıyor. O zaman bu duyguları içimde oluşturan kim ben mi ? Hayır!

 

Peki beslemeye vesile olan sütü ben mi yaptım? Hayır!

 

Peki kediyi var edip benden süt istemesini ben mi sağladım? Hayır!

 

(vs.. vs... daha geniş ele alırız ilerde)

 

O zaman benim bu doyurma işleminde etkim ne? Sadece vesile olmak.

 

İşte inançlı benlik bu gerçekle yüzleşip kediyi doyurma işlemini sahiplenecekken buna hakkı olmadığını anlar. O yüzden inançlı benlik dürüsttür. Hırsızlık yapmaz.....

 

Evet der bunların hepsini yaptıran Yaratıcı'dır. O zaman kediyi doyuran da beni bu işe vesile ederek mutlu eden de Yaratıcıdır. Der..

 

7-) İnançlı benlik daima zor olan yolu seçer. Asla kolaycı değildir. Önce sahiplenir, sahiplenme duygusunu tadar ve öğrenir. Sonra sahiplenme hakkının olmadığı gerçeğiyle yüzleşme cesareti göstererek hakkı Hak Sahibine teslim eder. İşte inançlı benliğin en büyük cesareti ve en önemli ve erdemli özelliği budur...

 

Ne mutlu gerçekliğiyle yüzleşme cesareti gösteren benliklere..

 

Devam etmek ümidiyle

 

Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşar, uzun zamandır merak ettiğim konuyu başlık seçtim..

Bir Ateist'in Psikolojisi.. acaba nasıldır...

Acaba bilinçsiz asla oluşamıyacak olan bu kainat düzeninin, gerçekten tesadüfi oluştuğunu düşünüyorlarmı..

 

Bir kere bu tamamen sizin hüsnükuruntunuz... Tamamen bir tanrı inancı içinde söylenmiş, geçerliliği olmayan, dogmatik bir söylem... Dolayısıyla tamamen bir tanrı inancına özgü söylem olduğu için, ateist birinin kabul edeceği türden bir söylem de değildir. Dahası bir ateistin bunu kabul etmesini gerektirecek hiç bir gerekçe de yoktur. Evrendeki oluşumlar tamamen gözlenebilir, doğal süreçleri içerisinde oluşmuşlardır ve oluşum-gelişim süreçlerinin açıklamasında bir tanrıya yer de yoktur.

 

Güneşimiz, 70 milyar kere trilyon yıldızdan biridir... Dünyamızın yıldızına olan uzaklığı, yaşam için elverişli olduğundan dolayı canlılık oluşmuş ve gelişmiştir. Ancak sistemimizin diğer gezegenlerinin güneş ile olan uzaklığı yaşama elverişli olmadığından (şimdilik) canlılık yoktur diyebiliyoruz... Üstelik canlılığın başlangıcı da öyle hemen "ol" deyince olacak türden değildir. Öyle ise, evrenin ve dünyanın bilinçli bir tasarım olduğunu kabullenecek bir durum da söz konusu değildir.

 

Bir ateist asla evrenin bilinçli bir oluşum olduğunu düşünmez. Böyle düşünen biri ya teisttir, ya da deist...

O yüzden ateistlerin psikolojisi ile ilgili söylemlerinizin bir dayanağı yok... Cevabı gerektirecek bir durum da yok. Ancak, "falanca bir durumda bir ateistin psikoloji nasıldır" diye sorarsanız elbette verilecek cevabımız mevcuttur...

 

Bilginize....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1-) İnançlı benlik kendisini geliştirmekten asla kaçınmaz. Sürekli gelişim halindedir. İki günü eşit olsa kendisini zarar da sayar. Sürekli gayretli ve çalışkandır. Sürekli yenilikler peşinde öncülük rolü oynar. Sadece Kazanımlarını sahiplenmez...Kendisine mal etmez. Sadece "ben" demez.

 

Yanlışınız var;

Halen 1400 yıl önceki kurallara bağlı kalarak doğal ve sosyal olayları çözümlemeye çalışmaktadırlar...

Yeniliklerde gericidirler.

Ulemalar itiraz ederse kabullenemezler.

Kazanımları sevap ve günahtır.

Kendilerine mal ederler.

Kişi olarak sorumlu tutulurlar.

 

2-) İnançlı benlik bulunduğu durumu yeterli görmez. Asla olduğu gibi kalmaz. Her an yeni bir heyecana ve yeni keşiflere açıktır. Karakter sahibi olmak ise söylemlerin ve eymelerin tutarlı olması ve bu sürecin uzun soluklu olmasıyla alakalıdır. Benlik oturmuş karakterlerde müthiş bir inkişaf vasıtasıdır. Önünde sınırsız bir özgürlük alanı vardır keşifler için.. Ama bu keşifler asla inançlı benliği şimartmaz. Tam tersine Yaratıcı'sını daha iyi tanımasına vesile olur.

 

Yanlışınız var;

İnançlı benlik, yaratılışı yeterli ve mükemmel gördüğü için doğaya ve insana katkıyı gerekli görmezler.

Çalışmaları, ihtiyaç dışında genellikle diğer dünya içindir.

Benlik oluşturan inançlarından dolayı çoğunlukla inzivadadırlar.

Halk olarakta icatlar buluşlar ve keşiflerde dünyada en geri sıradadırlar.

 

 

3-) İnançlı benlik "herşeyi ben bilirim" vehmine kapılmadığı için başkalarına da değer verir. Başkalarının paylaşımlarından da faydalanır. Hayat artık bir yardımlaşma ve paylaşma halini alır. Kendisi de hedefler belirler önüne koyan hedefleri de dikkate alır. Eğer önüne konan hedefler tutarlı ve makul ise kabul edip ona ulaşmaktan gocunmaz. Bundan zevk alır.

 

Yanlışınız var;

İnançlı benlikte bigi silsile yoluyla kabulcülüktür.

Önce allah bilir başka kimse bilemez. Bu ayetle belirtilmiştir.

Sünnete itiraz edilemez.

Sahabelere, imamlara, ulemalara, son olarak şeyhlere itiraz yoktur, kınanır.

Yardımlaşma, paylaşma şekli zengin, fakir, sadaka, köle, efendi, zihniyetidir.

Sosyal adaletleri bunlara bağlı kurallardır.

Demokratlık içeren sosyal adaletin yabancısıdırlar.

Tartışmacı ve şüpheci olmadıkları için hedefleri belirleme şansları dini kurallara aittir.

 

4-) İnançlı benlik herşeyi, gözlemlediğimiz her şeyi en az Evren kadar değerli kabul eder. Çünkü hepsi Yaratıcı'yı tanıtan ve yansıtan bir aynadır. Bu sebeple Kainatta degersiz, gereksiz hiçbir şey yoktur.

 

Tanrı herşeyi zatan hesaplayarak gözlemleyerek yaratmıştır.

Kulun gözlemlemesine gerek yoktur.

Kul için herşey kusursuzdur.

Tanrının yaptığına, gözlemlerle katkılar ve eleştiriler olamaz.

 

5-) İnançlı benliğin tıpa tıp benzemeye çalıştığı başka bir benlik yoktur. Sadece faydalı ve değerli olan bütün kazanımları kendinde de uygulayabilme gayretindedir. Ortada bir güzellik varsa bunu ortak kazanım kabul eder. Paylaşmaktan asla korkmaz. Ve kaçınmaz...

 

İnançlı benlik metafiziktir, doğa ötesi inançlıdır. Bu yüzden faydalı ve değerli bulduğu kazınımları sadece

diğer dünya içindir. Ortak kazanım demokrasinin kuralıdır. İnançlı benlik demokrasiyi kabullenmez.

 

6-) İnançlı benlik kendi gerçekliğinin farkına varır. Vehimlere düşmez. Sınırlarını bilir. Kendisinin bir sınırı olduğunu asla unutmaz. Yetersizliğini bir hırçınlaşma vasıta yapmaz. Evet ben yapılmışım der. Oradan beni yapana ulaşır.

 

İnançlı benlik için kendi gerçekleri değil allahın gerçekleri söz konusudur.

Sınırları bu yüzden vardır. sınırları zorlaması günahtır.

Maddeci benlik madde ve sonsuzluğa inandığı işin sınır tanımaz.

Kendisini güncel medeni kurallarla sınırlar.

 

"Mesela bir kediyi beslediğinizi düşünün. Büyük haz alırsınız. Kedinin ihtiyacını giderdiğiniz için.

 

Kediye süt verdiniz ve karnı doydu. Benlik bundan haz alır. T

 

am ben kediyi doyurdum diyecekken aklına gelir. Kediyi doyurma işlemine geri döner. Kediyi doyurma işleminin başlangıcına ulaşır.

 

Neden kediyi doyurma ihtiyacı hissettim? İçimdeki şefkat ve acıma duygusundan dolayı ? Peki bu duygular olmasa doyururmuydum ?hayır!

 

Demek ki doyurma işlemi duyulan şefkatle başlıyor. O zaman bu duyguları içimde oluşturan kim ben mi ? Hayır!

 

Peki beslemeye vesile olan sütü ben mi yaptım? Hayır!

 

Peki kediyi var edip benden süt istemesini ben mi sağladım? Hayır!

 

(vs.. vs... daha geniş ele alırız ilerde)

 

O zaman benim bu doyurma işleminde etkim ne? Sadece vesile olmak.

 

İşte inançlı benlik bu gerçekle yüzleşip kediyi doyurma işlemini sahiplenecekken buna hakkı olmadığını anlar. O yüzden inançlı benlik dürüsttür. Hırsızlık yapmaz.....

Evet der bunların hepsini yaptıran Yaratıcı'dır. O zaman kediyi doyuran da beni bu işe vesile ederek mutlu eden de Yaratıcıdır. Der..

 

Geçmiştede bahsedildiği gibi maddelerein ve canlıları var olma ve yaşama özleri vardır.

Canlılar çeşitliliklerini öz yapı taşları olan DNA dizilimlerinden almıştır.

Yaşamını devam ettirebilmesi için ayrıca hareket ve düşünebilme yetisini de kazanmıştır.

Bu, milyonlarca yıl içerisinde yaşam koşullarına uyum sağlayarak gelişim sürecidir.

Bu diyalektik devinim sürecidir.

Canlı, doğadan edindiği yetiler içerisinde, heyecan üzüntü sevgi nefret duygularınıda geliştirmiştir.

Bu her canlıda çeşitlilik oluşturmaktadır.

İnançlı yada maddeci benlikteki doğaya olan sevgi insan özündeki özellikten kaynaklanmaktadır.

İnançlılar bunu tanrının programı olak görmekte.

Maddeci benlik ise doganın süreç içerisinde var olma devamlılık özellikleri olarak yorumlar.

 

7-) İnançlı benlik daima zor olan yolu seçer. Asla kolaycı değildir. Önce sahiplenir, sahiplenme duygusunu tadar ve öğrenir. Sonra sahiplenme hakkının olmadığı gerçeğiyle yüzleşme cesareti göstererek hakkı Hak Sahibine teslim eder. İşte inançlı benliğin en büyük cesareti ve en önemli ve erdemli özelliği budur...

 

Yanlışınız var;

İnançlı benlik daima kolay yolu seçer.

İbadet ve gerçek dünya için kazanılacak rahatlık.

Bu dünyan hayal olarak emirle bildirilmiştir.

Ayrıca iş ve üretim için emir ve öneri yoktur.

 

Ne mutlu gerçekliğiyle yüzleşme cesareti gösteren benliklere..

 

İnançlı benlik için gerçek olan sadece diğer yaşamdır.

Mutlulukları diğer yaşama endekslidir.

Bu dünyada mutlu olmasada olur.

 

Devam etmek ümidiyle.

İyi dileklerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben inananlar olarak bizlerin "inançlı benlik" tanımlamasından anladıklarımızı ve dinimizin bizlere öğrettiğini aktardım.

 

Kabul etmeyebilirsiniz.Böyle bir zorunluluk tabi ki yok.

 

Fakat bizlerin kendimizi bu şekilde ifade etmemize müsade edin lütfen. Ortada bir yanlış yok. Evet Aynen anlattığımız gibiyiz. İsterseniz de anlatmaya devam edebiliriz.

 

İnanmış olduğumuz inanç sistemi bize böyle öğretiyor. Bunun aksini düşünmek İslam'ın inanç esaslarını tam olarak anlayamamanın yada özümseyememenin bir yansımasıdır.

 

Bırakalım inanan insanlar kendilerini kendileri tanımlasın. Bu onların en doğal hakkı.

 

Her hadisede olduğu gibi burada da asıl husus, neye baktığımız değildir. Hangi şeye bakıyor olursak olalım, ona nasıl baktığımızdır.

 

Çünkü kuracağımız cümleler ve varacağımız sonuçlar hep bu temelden beslenmektedir.

 

Bir sual?

 

Bakış açımız kâinatı anlama tarzımızı belirliyor; peki bakış açımızı ne belirliyor?

 

İkinci Sual?

 

İnsan aynaya baktığında ne görür?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir kere bu tamamen sizin hüsnükuruntunuz... Tamamen bir tanrı inancı içinde söylenmiş, geçerliliği olmayan, dogmatik bir söylem... Dolayısıyla tamamen bir tanrı inancına özgü söylem olduğu için, ateist birinin kabul edeceği türden bir söylem de değildir. Dahası bir ateistin bunu kabul etmesini gerektirecek hiç bir gerekçe de yoktur. Evrendeki oluşumlar tamamen gözlenebilir, doğal süreçleri içerisinde oluşmuşlardır ve oluşum-gelişim süreçlerinin açıklamasında bir tanrıya yer de yoktur.

 

Güneşimiz, 70 milyar kere trilyon yıldızdan biridir... Dünyamızın yıldızına olan uzaklığı, yaşam için elverişli olduğundan dolayı canlılık oluşmuş ve gelişmiştir. Ancak sistemimizin diğer gezegenlerinin güneş ile olan uzaklığı yaşama elverişli olmadığından (şimdilik) canlılık yoktur diyebiliyoruz... Üstelik canlılığın başlangıcı da öyle hemen "ol" deyince olacak türden değildir. Öyle ise, evrenin ve dünyanın bilinçli bir tasarım olduğunu kabullenecek bir durum da söz konusu değildir.

 

Bir ateist asla evrenin bilinçli bir oluşum olduğunu düşünmez. Böyle düşünen biri ya teisttir, ya da deist...

O yüzden ateistlerin psikolojisi ile ilgili söylemlerinizin bir dayanağı yok... Cevabı gerektirecek bir durum da yok. Ancak, "falanca bir durumda bir ateistin psikoloji nasıldır" diye sorarsanız elbette verilecek cevabımız mevcuttur...

Bilginize....

 

Hüsnü kuruntuyla alakası yok.. Tammane merak etiğim bir konudur..

Siz yaratmak kavramından sadece yaşamımı anlıyosunuz.. KEndiniz de söylüyorsunuz ki milyarlarca yıldız var milyarlarca gök maddesi var.. Peki dünya tesadüfen yaşamsal bir gezegen olmuş ve tesadüfen orada canlılar oluşmuş, sonra tesadüfen insanlar da oluşuvermiş... :))

Peki belli bir yürünge de hareket eden o milyarlarca yıldız nasıl oluşuvermiş, big-bang hesapsız rastgele bir patlamamıymış.. ??

eğer patlamanın şiddetinde en küçük bir azalma olsaydı madde oluşmucaktı, doğal süreç diyorsun, bu doğal sürecin doğası nereden gelmiş, bu ortamı kim hazırlamış..?

Neden maddeye yüzeysel bakıyorsunuz..?

Neden maddedini özüne inip oradaki bilinçli hesapları ve dizilimleri görmüyorsunuz..

Neden üstü kapalı dantelli sözlerle "benlik psikolojinizi" bilme alet ediyorsunuz..?

Neden günümüzün ateizme tokat gibi inen big-bang keşfini, hafife alıp, itiraflarda bulunmuyorsunuz..?

Bu büyük patlamadan önce ne vardı?

Yok olan evreni var hale getiren güç neydi?

Bakın arkadaşım..

"Büyük patlama öncesinde ne olduğu sorusuna verilecek tek bir cevap vardır. Bu da elbette ki yerleri ve gökleri büyük bir düzen içinde yaratan, üstün güç ve kudret sahibi Allah'tır. Pek çok bilimadamı, inançlı olsun ya da olmasın, bu gerçeği kabul etmek zorundadır. Bilimsel platformlarda bu gerçeği kabul etmeseler bile, cümleleri arasına sıkışan itirafları onları ele vermektedir. Ünlü ateist felsefeci An.thony Flew itiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söyleyip, konuşmasına şöyle devam eder:

İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını. Ben hala ateizme inanıyorum, ama bunu Big Bang karşısında savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını itiraf etmeliyim.

İngiliz materyalist fizikçi H. P. Lipson gibi bazı bilim adamları ise Big Bang teorisini ister istemez kabul etmek zorunda olduklarını itiraf eder..

Bence, bu noktadan daha da ileri gitmek ve tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu onaylamak zorundayız. Bunun ben dahil çoğu fizikçi için son derece itici olduğunun farkındayım, ama eğer deneysel kanıtlar bir teoriyi destekliyorsa, bu teoriyi sırf hoşumuza gitmediği için reddetmemeliyiz.

Sonuç olarak bilim, materyalist bilim adamlarının önüne isteseler de istemeseler de tek bir gerçeği koymaktadır: Madde ve zaman, sonsuz güç sahibi olan, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri kusursuzca var eden bir Yaratıcı, her şeye kadir olan Allah tarafından yaratılmıştır."

 

Not: Terapi ve berceste kardeşimi tebrik ederim çok zekice cevaplardı.. :)

 

 

Saygılar-sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben inananlar olarak bizlerin "inançlı benlik" tanımlamasından anladıklarımızı ve dinimizin bizlere öğrettiğini aktardım.

 

 

Sayın terapi,

 

Fakat bizlerin kendimizi bu şekilde ifade etmemize müsade edin lütfen. Ortada bir yanlış yok. Evet Aynen anlattığımız gibiyiz. İsterseniz de anlatmaya devam edebiliriz.

 

Anlattığımız gibiyiz dediğiniz görüşleri paragraf paragraf açıklamaya çalıştım.

Üstelik açıkladığım görüşlerimi ayetler ve hadislerde desteklediğini söylemiştim.

İslami görüşün insanlığa yansıttığı bilgilerle cevaplamaya çalışmıştım.

O halde cevaplarımı yanlışlıyorsunuz.

 

Öyle gözüküyorki, bize düşen paragraf paragraf tartışmak gerekecek.

 

Fakat bizlerin kendimizi bu şekilde ifade etmemize müsade edin lütfen.

 

Kendinizi bu şekilde ifade etmenize kimsenin bir şey dediği yok elbette sayın terapi.

Ama inançlı benlikleri o şekilde anlatmışsınızki, sanki referans kaynağı bilimsellik gibi yansıyor.

 

Bakış açımız kâinatı anlama tarzımızı belirliyor; peki bakış açımızı ne belirliyor?

 

Bunu anlatmıştım sayın terapi

İnsanın bakışını dünya görüşü belirliyor.

Sizler doğa ötesi olgulara(kurgulara) inanmaktasınız.

(Bu izahtarzıma kızmayın lutfen. Bilim bu şekilde tahlil ediyor.)

Bizlerde diyalektik maddeciliğe inanıyoruz evreni bu şekilde izah ediyoruz.

 

İnsan aynaya baktığında ne görür?

 

Yansımasını görür sayın terapi.

Bu konu, doğa bilimleri olan fizik'te etraflıca açıklanmaktadır.

Bu konuda benim teknik açıklamalarım sizi tatmin edecekmi ?

Siz benden başka cevaplar beklemeyin.

Ben bilimsel düşünen bir insanım.

Bana değilde forum üyelerimize mesajınız olacaksa anlatın dinleyelim.

Kabul etmediğimiz kısımlar varsa bildiririz.

 

İyi dileklerimle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimselcinin yukarda bahsettiği "inançlı benlik", "maddeci benlik" meselesinin aslında söz konusu bilgilerin geçtiği kaynakta "kapalı akıl", "açık akıl" olarak farklı bir söylem ve hedef için yazıldığına dair belge aşağıdadır..

 

Kapalı Akıl, Açık Akıl...

 

Diyebilirsiniz ki kapalı toplumu, açık toplumu Karl Popper’dan duydukta kapalı akıl, açık akılda nereden çıktı. Ben bu kavramları filozof Henri Bergson’nun “Kapalı Ruh” kavramından türettim. Ancak bu metinde daha çok yazar Elias Canetti’nin izini süreceğim. Canetti “Kitle ve İktidar” adlı dev yapıtında kapalı ve açık kitleden söz eder. Ben de açıkçası onun kavramlarına, ifadelerine başvuracağım.

 

Yazar Elias Canetti “Kapalı kitlede göze çarpan ilk şey bir sınırının olmasıdır.” der ve kapalı kitlenin özelliklerini sıralar. Hemen söyleyeyim bu özellikler kapalı aklında özellikleridir. Buradan yola çıkarak kapalı aklın üzerine düşünelim.

 

Kapalı akıl, yine Canetti’nin kapalı kitle için söylediklerini göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki : “büyümekten feragat eder ve kalıcılığa önem verir. Kendi sınırlarını kabul etmek suretiyle kalıcılaşır.” Kapalı akıl, kendine bir dünya yaratacak ve onun dışında kalan her türlü düşünce biçimlerine kapılarını kapayacaktır. Büyümeye doyduğunda kulaklarını tıkayacak ve kendini bir yere sabitleyecektir. Bütün umudu yaşamın gelişmemesi ve sürekli tekrarlanmasıdır. Çünkü ancak değişmeyen bir yaşamda pozisyonunu koruyabilir.

Söylemek lazım mı bilmiyorum kapalı akıl için büyük düşünmenin yolu hayalcilikten geçer ve deliliğe çıkar. Sizden iyiden iyiye rahatsız olursa kutsal olana saldırdığınızı söyleyecek ve sizi suçlu ilan edecektir. Amacı sizi bulunduğunuz yerden sürmek veya ‘kapatmak’ olacaktır. Kapalı kitle veya akıl nasıl kendisi için bazı imkanları reddedip, kendi üzerine kapanıyor ve pozisyonunu koruyorsa, sizin imkanlarınızı da size kapatarak sizi köşeye sıkıştıracağını bilir.

 

Açık akıl ise -Canetti’nin izini sürmeye devam edelim- “doğal büyüme dürtüsüne kendisini bırakan” gerçek kitledir. Bu kitle kendisinin ve düşüncesinin ulaşabileceği boyutlara ilişkin her hangi bir sınır koymaz ve onu belirlemeye çalışmaz. Onu belirlemeye çalışsaydı zaten açık kitle olmazdı. Bu kitle –ve akıl- sürekli, sınırsızca büyümek ve özgürleşmek ister. Canetti gerçek kitlenin “açık kitle” olduğunu söyler. Bu gerçek aklın “açık akıl” olduğunu söylemekle birdir.

 

Abraham Zaleznik örgütlerin başını belaya sokan şeyin zorla düzen sağlamak isteği olduğunu söylüyordu. Bu tamda kapalı aklın istediği şeydir. Bu aklın egemen olduğu bir ortamda işletmede, okulda, dernekte, partide farklı düşünmek hoş görülmeyecektir. Çünkü farklı düşünmek kalıpları zorlayacak, dayatılanı ters yüz edebilecektir. Çünkü farklı düşünmek ve sürekli kendini yenilemek işleri olduğu gibi sürdürmek isteyenlere de, onları bir sürü gibi izleyenlere de zor gelecektir. Farklı düşünmek sürüden ayrılmaktır, bir pozisyonu bırakmak, riske girmek, ileri atılmaktır.

 

Kapalı Akıl

 

-Büyümekten kaçınır. Aynı pozisyonda kalmak önemlidir.

-Olduğu gibi kalması istikrar ve tutarlılık olarak yorumlanır. Bu onun “karakter sahibi” olduğunu gösterir.

-Bütün umudu yinelemedir. Tekrarları ve ritüelleri yaratır ve korur -Kendisine bir hedef verilmesini ister.

-Seçilmiş olana uyar. Kendisi ya seçilir ya seçilmez. Bu akıl söylenir veya bağırır. Dil, iletişim için değil, neredeyse iletişim kurmamak için vardır. Dil bireylerin arasına mesafe koymak için kullanılır.

-Herkes nesnedir. Ama çoğunlukla herkes kendisini özne diğerlerini varsayarak hareket eder.

-Önemli olan roldür, pozisyondur.

 

 

Açık Akıl..

 

-Büyümesine bir sınır koymaz. Farklı pozisyonlara sıçramak ister. -Yalnızca gelişip, büyüdüğü sürece vardır.

-Amacı gelişmektir. Bu yüzden değişiklik ve harekete geçmekten yanadır. Tekrar etme tehlikeli ve dahası komiktir.

-Kendi hedefini kendisi belirler

-Seçer ve seçtiğini uygular.

-Bu akıl konuşur ve diyalogtan yanadır. İletişim değerlidir. Bu akıl için herkes öznedir. Herkes kendisinin ve ötekinin de özne olduğunu bilir. -Değerli olan bilgidir

 

 

“Uzun sayılamayacak bir süre önce, Başkan Jimmy Carter’ın bütçe direktörü ve sırdaşı Bert Lance şöyle demişti: “Bozuk değilse tamir etme!’”

 

Oysa Zaleznik şöyle diyor “Bir şeyin bozuk olmadığı zaman, tamir edilebileceği tek zaman olabilir.”

 

Değişimin karşısındaki insanlar “pozisyonlarını” tehdit eden gelişmeleri korkuyla sezinler, kendilerini saldırı altında gördükleri için yeni fikirlere kapılarını kaparlar. Çok geçmeden çevrelerini sarmalamış olan güzelim yaşamla ilişkilerini bütünüyle kesmeye çalışacak, ellerinden gelse duvarların en kalınını, surların en uzununu şehirlerinin etrafına öreceklerdir. Mevlana bunu görmüş ve şöyle demiştir:

 

“Dün dünde kaldı cancağızım,

Bugün yeni şeyler söylemek lazım.”

 

Bu tespitler inanan ve inanmayan değil, teist olsun yada ateist olsun psikolojik ve toplumsal olarak bütün insanları kapsayan tespitlerdir..

Bir teistte psikolojik bir rahatsızlık varsa bir ateisttede bu hastalık olabilir...

Ben bir müslümanım ama yukarda yapılan tespitlerden bana birebir uyan "Açık akıl" tespitidir...

 

Not: Kullanmayı bilmiyorsan direksiyona geçme, şarampola yuvarlanırsın işte böyle.....!!!!

 

 

 

Saygılar-sevgiler efendim..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benlik=Karekter, kişilik, maya, meşrep, mizaç, nitelik, özellik, şahsiyet, fıtrat

 

Akıl= anlayış, bilinç, idrak, irfan, izan, muhakeme, mantık

 

Maddeci benlik=Maddeci kişilik , maddeci fıtrat, maddeci karakter

Maddeci akıl = Maddeci anlayış, maddeci mantık, maddeci idrak

 

İNANÇLI BENLİK

 

* Büyümekten kaçınır. (inançlı benlik)

Aynı pozisyonda kalmak önemlidir. (inançlı benlik)

* Olduğu gibi kalmayı istikrar ve tutarlılık olarak yorumlar. (inançlı benlik)

Bu onun “karakter sahibi” olduğunu gösterir.

* Bütün umudu yinelemedir. (İnançlı benlik)

Tekrarları ve inançları yaratır ve korur. (inançlı benlik)

* Kendisine bir hedef verilmesini ister. (inançlı benlik)

* Seçilmiş olana uyar. Kendisi ya seçilir ya seçilmez. (inançlı benlik)

* Dil bireylerin arasına mesafe koymak için kullanılır.(inançlı benlik)

* Herkes nesnedir. Ama çoğunlukla herkes kendisini özne,

diğerlerini varsayarak hareket eder. (inançlı benlik)

* Önemli olan roldür, pozisyondur. (inançlı benlik)

 

MADDECİ BENLİK

 

* Büyümesine bir sınır koymaz. Farklı faaliyet gösterir. (maddeci benlik)

* Yalnızca gelişip, büyüdüğü sürece vardır. (maddeci benlik)

* Amacı gelişmektir. Bu yüzden değişiklik, hareketten yanadır. (maddeci benlik)

Tekrar etme gereksizdir, dahası komiktir.

* Kendi hedefini kendisi belirler. (maddeci benlik)

* Seçer ve seçtiğini uygular. (Maddeci benlik)

* Kendisinin ve diğerinin de özne olduğunu bilir. (maddeci benlik)

* Konuşur ve diyalogdan yanadır. İletişim değerlidir. (maddeci benlik)

* Değerli olan bilgidir. (maddeci benlik)

 

Açık akıl=Objektif olmak (Maddeciliğin ögesi)

Kapalı akıl=Subjektif olmak (inancın ögesi)

 

Verilerin özünü bozmadan üreticilik maddeci benliğin bir özelliğidir.

 

Yukardaki eşitlemeler tanımların sadece psikolojik tespitler olmadığını gösterir.

Aksini iddia yine kalıpçılığın diğer bir yansıması.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilimselci cok güzel aciklamar yapmissin, ben kendimce biseyler ögrendim, tesekkür ederim...

 

yalniz beni düsündüren soru su ..... (ama hic bir yargi veya degerlendirme yok bu soruda, art niyette aranmasin, sadece merak )

 

Insan yapisi itibariyle biseylere inanmak (tutunmak) ister... (bunu ben demiorum, bilim dio.. yani beyinde öyle bir fonksiyon varmis, kaynakta veririm isteyenler icin )

 

simdi sorum su... bir insan hic bir dine mensup diilse, bir yüce varliga inanmiosa, neye inanir? Var olma nedenini, hayatin amacini, dinlerin var olusunu nasil aciklar, ölüm korkusunu nasil yener?

 

burda kimseye hesap sormuyorum, ki ne haddime, sadece kafamada dolasan bazi sorulari ortaya attim....

 

hani Decartes dio ya cogito ergo sum, düsünüyorum öyleyse varim... o acidan yani....

 

 

Kolay gelsin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

"SİZCE" SORUSUNU CEVAPLAYACAK BİR KİŞİ EĞER ;

 

1-Ateist değilse...

 

2-Psikoloji dalında eğitim almamış uzman biri değilse...

 

VERİLECEK HER YANIT NE OLACAKTIR.?

 

1- Gerçek mi?...Kurgusal mı?

 

2- Tespit mi?...Ön yargı mı?

Arkadaşım bura da uzman aramıyoruz, forum üyelerinin fikirlerini öğrenmek istiyoruz..

Herhangi bir konuda uzman değilsek o konu ile ilgili bir fikir belirtmek yasakmı...

Not: Terapi ve berceste kardeşimi tebrik ederim çok zekice cevaplardı.. :)

 

 

Not: Kullanmayı bilmiyorsan direksiyona geçme, şarampola yuvarlanırsın işte böyle.....!!!!

Saygılar-sevgiler efendim..

 

Sayın karlx;

 

Başlığı ilk açtığınızda yapılan iki tespite dayalı uyarıya tarfınızdan "forum üyelerinin fikirlerini öğrenmek istiyoruz.." yanıtıyla

 

konu daha olumlu yaklaşımlarla ilerlerken, gelmiş olduğunuz bu nokta da yazılarınızda kullandığınız bu son ifadeler

 

amaçladığınız şeyi mi, yoksa konunun kendi akışı içerisinde ulaştığınız yeni bir duygusal yaklaşımı mı ifade ediyor?..

 

Konu kendi içerisinde yapılan ilk uyarının da etkisiyle olumlu açılımlarla kişiliklere yönelmeden yararlı bir paylaşım olma yolunda ilerlerken, başlık sorumlusu olarak sizin tarafınızdan iki ayrı gurup terapisine doğru yönlendirlmesi iki ucu keskin bıçak gibi kişiliklerin yargılanmasına dönüştürülürse, insani değerleri gelişmemiş kişilerin olumsuz yaklaşımlarıyla kişilikler savaşına doğru gitmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkabilir. Başta belirttiğiniz o fikirlerini öğrenmek istiyoruz ifadesi,gözlem olmaktan çıkarak kişileri yargılıyoruza dönebilir...

 

Konuyu açan ve başlık sorumlusu olarak,konunun daha olumlu noktalara ulaşması amacıyla gerekli hassasiyeti göstermeniz için, geldiğiniz bu noktada ,yaklaşım,görüş ve ifadelerinizi bir kez daha gözden geçirmenizde yarar olduğunu düşünüyorum...Umarım bu yeni uyarı tarfınızdan olumlu karşılanarak değerlendirilir ve yeni polemik yaklaşımlara gerek duyulmadan tarafınızdan gereken samimi yaklaşımlara dönüştürülebilir...

 

Eğer amaç gerçekten bir bakış açısını kavramaksa o bakış açısına sahip kişilerin samimi yorum ve yaklaşımlarını anlamak için çaba harcanması gerekir...Bu bakış açısının tam bir açılımı sağlanmadan, yaklaşım ve ifadeler kişiliklere yönelik eleştiriler ve yargılamalara yönelirse, Bu Farklı bakış açılarını anlamak ve öğrenmenin değil, ön yargılara dayalı bir artniyetin ifadesi olarak karşımıza çıkar. Anlamak ve anlaşılmak çabalarının ötesine, polemik yazışmalardan ve demagojik tartışmalardan başka bir sonuca ulaşamaz...

 

Yok eğer amaç bilinç altındada olsa sizden farklı olanları yargılamak gibi ilkel bir yaklaşımsa o zamanda size de yönelebilecek bu tür eleştirileri kabullenebilme gibi o tatsız midesi genişliğe alışkın olunması gerekir...

 

Özetle ifade etmek istediğim her kim olursa olsun sizin gibi olmayan kişilere ve onların görüş ve düşüncelerine, biraz hoş görü, samimiyet ve yapılacak eleştirilerin dozunun etik davranışlar içinde kalmasının daha doğru olacağı...

 

***

 

Sevgili terapi, sayın bilimselci; karşılıklı yazılarınızda yararlı açılımlara katkılarınız için teşekkür ediyorum...

 

Sevgili terapi son diyaloglarımızdan sonra gelinen noktada yazılarınızda katılmadığım noktalar da olsa yararlanarak okuduğumu samimiyetle belirtmek istiyorum...

 

selamlar..sevgiler...

 

 

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşlar sorduğum sorulara verilen cevaplar içersinde elbetteki doğrular var var fakat kanaatimce yetersiz ve eksik.

 

Bizlerin bilime karşıt insanlar olarak algılamak doğru değildir.

 

Bizler için bilimde referanstır dinde..

 

Dinimiz bizlere yol gösterir, önümüze büyük hedefler koyar. Bilim ise dinimize bürhanlık eder..Konu özetle budur..

 

Bunu defalarca anlattık.... "Vicdanın ziyası ulumu diniyyedir, aklın nuru fünunu medeniyyedir. Bunların ikisinin imtizacından hakikat tecelli eder.."

 

Tekrar konumuza dönersek,

 

 

Konuyu yeni sorularla açalım. Hepsini en son bağlarız. Toparlarız..inşAllah

 

Ben kendimdem nefret ediyorum? cümlesinden ne anlıyoruz.?

 

Kimler "ben" der ?

 

Sevgiler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili gecekuşu, tartışmayı açtığımız anda gelen ilk ileti, bizleri bu tartışmanın dışında tutma fikrini içeren bir ileti olduğu için, böyle bir tutum sergiledim..

Herhangi bir konu hakkında uzman yada değil, araştırma yapmak, tartışmak, bilgi paylaşımında bulunmak yasak değil ki...

Ayrıca ben herhangi bir üye ve gruba taraf değilim..

Beni ikna eden kişileri ve fikirlerini tebrik etmemde ne sakınca var..

 

 

Saygılar-sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili arkadaşlar sorduğum sorulara verilen cevaplar içersinde elbetteki doğrular var var fakat kanaatimce yetersiz ve eksik.

 

Bizlerin bilime karşıt insanlar olarak algılamak doğru değildir.

 

Bizler için bilimde referanstır dinde..

 

Dinimiz bizlere yol gösterir, önümüze büyük hedefler koyar. Bilim ise dinimize bürhanlık eder..Konu özetle budur..

 

Bunu defalarca anlattık.... "Vicdanın ziyası ulumu diniyyedir, aklın nuru fünunu medeniyyedir. Bunların ikisinin imtizacından hakikat tecelli eder.."

 

Tekrar konumuza dönersek,

Konuyu yeni sorularla açalım. Hepsini en son bağlarız. Toparlarız..inşAllah

 

Ben kendimdem nefret ediyorum? cümlesinden ne anlıyoruz.?

 

Kimler "ben" der ?

 

Sevgiler

 

 

Devam ediyormuyuz arkadaşlar ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.