Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

AK Parti, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sunduğu yeni önerilerde kamuda personel rejiminin kökten değişmesini gündeme getirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ise "laiklik" ilkesi yerine "siyasi tarafsızlık" esasına göre çalışması öngörüldü.

 

 

Yeni anayasa için çalışmalarını sürdüren TBMM Uzlaşma Komisyonu’nun aldığı karar uyarınca dört parti yeni anayasanın “idare” bölümüne ilişkin önerilerini dün akşam geç saatlerde TBMM Başkanlığı’na sundu. Vatan gazetesinin haberine göre, başkanlık sistemine uygun çarpıcı düzenlemeler dikkat çeken AK Parti’nin önerileri özetle şöyle:

 

- KAMUDA TÜRBAN SERBESTİSİ

 

“Kamu idaresinin genel esasları”nı belirlerken, mevcut anayasadan farklı olarak, “Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ayrımcılık yapılamaz” hükmüne yer verildi. AK Parti, iktidarının ilk döneminde Meclis’ten geçirdiği “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun”da da benzer bir hükme yer vermiş ancak hüküm Cumhurbaşkanı Sezer tarafından “kamu çalışanları için türban yasağının kalmasın amaçladığı” gerekçesiyle veto edilmişti.

 

- MAHALLİ İDARE YETKİLERİ

 

Öneride mahalli idarelerin yetkilerini artıracak hükme de yer verildi. Öneri metninde mevcut anayasada yer almayan “Mahalli idareler kanunda belirtilen ve münhasıran başka bir kamu idaresine verilmeyen kamu hizmetlerini yerine getirmeye yetkilidir” ifadesi yer aldı.

 

- G.KURMAY, BAKANLIĞA BAĞLI

 

AK Parti Genelkurmay Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlama projesini de yeni anayasa ile hayata geçirmeyi planlıyor. AK Parti önerisine göre Genelkurmay, Milli Savunma’ya bağlı olarak görev yapacak. Kuvvet Komutanlıkları ise mevcuttaki gibi Genelkurmay bünyesinde kalacak.

 

- GENELKURMAY BAŞKANI’NI BAŞKAN ATAYACAK

 

Öneri metninde Genelkurmay Başkanı’nın nasıl atanacağına ilişkin açık bir hüküm yer almazken, AK Parti kurmaylarına göre Genelkurmay Başkanı’nı Başkan atayacak. Mevcut anayasada Cumhurbaşkanı’na ait olan “Başkomutanlık” sıfatı “Başkan”a ait olacak.

 

- VALİ, BAŞKANLA GİDECEK

 

Mevcut anayasada yer alan “üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esaslarının kanunla özel olarak düzenlenir” hükmüne önerisinde yer vermeyen AK Parti, “Müsteşar, vali ve genel müdürlerin” görev süresini de “Başkanın görev süresi” ile sınırladı. Müsteşar, vali ve genel müdürlerin görev süresi Başkanın görev süresinin sona ermesiyle kendiliğinden sona erecek.

 

- MGK ANAYASAL KURUM OLMAKTAN ÇIKIYOR

 

AK Parti, MGK, YÖK, RTÜK, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla ilgili bir önermeye yer vermeyerek bu kurumları “anayasal kuruluş” olmaktan çıkarttı.

 

- ‘LAİKLİK’ YERİNE ‘SİYASİ TARAFSIZLIK’

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı “anayasal kurum” olarak koruyan AK Parti, mevcut anayasadan farklı olarak Başkanlığın “laiklik ilkesi doğrultusunda” görev yapacağına ilişkin bir bir hükme önerisinde yer vermedi. AK Parti önerisinde “Diyanet İşleri Başkanılğı, siyasi tarafsızlık ilkesi doğrultusunda, kanunda gösterilen görevleri yerine getirir” hükmü yer aldı.

 

- MEMUR YOK ‘KAMU ÇALIŞANI’ VAR

 

Devletin hizmetleri için “memur çalıştırma” zorunluluğu kaldırılıyor. Kamu hizmetleri “kamu çalışanları” eliyle yürütülecek. Kamu hizmetleri “hizmet alımı” yoluyla gerçekleştirilebilecek. Hangi kamu hizmetlerinin “hizmet alımı” yoluyla karşılanacağı ve çalışanların “istihdam tipleri” kanunla düzenlenecek.

 

BDP: 20 ÖZERK BÖLGE OLSUN

 

BDP’nin anayasa önerilerinde ise Türkiye’nin 20 özerk bölgeye ayrılması talebi yer aldı. BDP önerisine göre “adalet, ulusal savunma, ulusal güvenlik ve dış ilişkiler, maliye, hazine, dış ticaret, gümrük hizmetleri ile piyasalara ilişkin düzenleme görev ve hizmetleri dışındaki hizmetler yerel özerk yönetimlerce yerine getirilecek. Bölge meclisleri oluşturulacak ve bu meclisler kanun çıkarma yetkisine sahip olacak.”

 

Gazeteport.com/haber.

Gönderi tarihi:

Diyanet,Erdogan'in baskan olmasi durumunda "siyasi tarafsiz"olamiyacagi icin Türkiye'yi Islamist bir gelecek bekliyor demektir.

 

BDP'nin önerisi sasirtici degildir.Eyalet Sistemini getirmek isteyen ve bu amaca yönelik olarak BÜYÜK SEHIRLER olusturan AKP'nin yapmak istedigini BDP daha acik olarak önermis.Yani öyle veya böyle TÜRKIYE BÖLÜNECEKTIR.Bize de Hayirli olsun demek düsüyor.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Diyanet,Erdogan'in baskan olmasi durumunda "siyasi tarafsiz"olamiyacagi icin Türkiye'yi Islamist bir gelecek bekliyor demektir.

 

BDP'nin önerisi sasirtici degildir.Eyalet Sistemini getirmek isteyen ve bu amaca yönelik olarak BÜYÜK SEHIRLER olusturan AKP'nin yapmak istedigini BDP daha acik olarak önermis.Yani öyle veya böyle TÜRKIYE BÖLÜNECEKTIR.Bize de Hayirli olsun demek düsüyor.

 

saygilarla

 

Peki Erdogan oncesi Diyanet'in gorevi ne idi? Farki ne olacak?

Gönderi tarihi:

Laikligin tanimi ve anlami:"Din ile devlet islerinin birbirinden ayrismasi" yani laiklik, "DINI TARAFSIZLIKTIR"

 

Burada denmek istenen "dinin siyasi bir tarafi olmamalidir" anlamindadir. Yani bir carpitmadir.

 

Cunku laiklik SIYASET ILE DEGIL, DIN ILE BAGLANTILIDIR.

 

Zaten bu temelde TC tarihinde hic bir zaman laiklik saglanamamistir. Cunku diyanet devletin bir kurumudur ve bu bastan laiklige terstir.

 

Laikligi siyaset ile ozdeslestirmek, aslinda "TC Devletinin dini islamdirve bu siyaset olarak taraflandirilamaz" demektir.

 

Iste yine bu temelde laikligi saglayacak olan sekuler zihniyettir. Yani "dunyevilik ve dunya otesi reddi" Eger laiklik temelini sekuler zihniyertten almiyorsa, ki TC tarihinde hic bir zaman almamistir, yani dini devlet ile bagliyorsa, zaten laiklik yoktur.

 

Sekuler zihniyet te iki turlu olur. Ya eski SSCB' deki gibi dinsizligin diktatorlugu, ya da inancsal hak ve ozgurluk olarak devletin vatandasi uzerinde "dinli/dinsiz" ayrimi yapmamasi. Her ikisinin de hak ve ozgurlugunu korumasidir.

 

Ben laiklik ve sekuler farkini bir baslikta detayli olara acikladim.

 

Siyasi tarafsizligin anlami "din siyasete alet edilemez/dinin siyaseti olmaz" temelli bir dayatmadir ve laiklik ile uzaktan yakindan ilgisi yoktur. Ustelik dini "dindar/kindar nesil yetistirmek" olarak topluma zorlamaktir. Ayrica bu zorlama din olarak sadece islam ve onun tek bir mezhebi sunniliktir.

Gönderi tarihi:

Devlet din islerinden elini tümüyle cekmelidir. Diyanet ne laik ne de tarafsiz olabilir. Samimi olan devletin inanclara karismamasini saglamaktir, görevi sadece denetlemek olabilir. Inancli olan inandigi kuruma gider, inancsiz ise hic bir yere gitmez. Neden Alevi bir vatandasin, inancsiz bir vatandasin vergileriyle Diyenet finanse edilsin, camiilere ve imamlare kaynak aktarilsin,...? Bu sacmaliga derhal son verilmeli, her inanc kendi üyelerinin vergileriyle hizmet etmeli.

Hiristiyan toplulugu bu tip cag disi sorunlari coktan asmis. Katholik kilisesine sadece Katholik kilisesine üye olanlar vergi vermek zorunda, Protestan kilisesine de aynen kendi üyleleri vermekte,... hic ir kiliseye üye olmayandan ise asla vergi verilmemekte. Insanlar dogrudan üyeliklerinden dolayi vergi yoluyla aidat öderlerse bu insanlarin arzu ve istekleri göz önünde tutukur. Begenmeyenler ise istedigi an üyeliklerini fes ederler ve böylece her inanc istedigi gibi at oynatamaz.

Gönderi tarihi:

Türkiye diyanet konusunda dünden bugüne tam bir cikmazin icindedir,bunun da nedeni;Türkiye'yi yöneten kadrolarin laik kadrolar degil de dinci orijinli kadrolar olusudur.Eger tarihi iyi takip edenlerimiz varsa göreceklerdir ki;1926 yilinda o günün sartlarina uygun ve gerekli olarak cikartilan 163.madde 1949 yilinda yumusatilip daha caga uygun bir hale getirilmesi gerekirken tam aksine siddeti kat kat arttirillmal üzere degistirilmistir.Bununla da kalinmayip 1953 yilinda "vicdan ve toplanma özgürlügünün korumasi "basligi altinda yapilan bir kanunla bu siddet bütün ölcüleri asacak bir duruma getirilmistir.

 

Muhakkak ki bu yasalarin bu sekilde cikarilmalarini gerektiren nedenler olmustur ancak devlet,islah edici olmalidir cezalandirici degil.

 

Diyanet her degisen iktidarin bir mekanizmasi haline getirilip tek inanc.tek mezhep yaratma yoluna gidilmistir.Bugün kü iktidarin cikmazida budur.Laiklige ötedenberi karsi olan Erdogan ve kadrosu "siyasi tarafsizlik "saptirmasi ile milleti Islamlastirmayi öngörmektedir ki bu na da Islami Fasizm denir.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Bu sacmaliga derhal son verilmeli, her inanc kendi üyelerinin vergileriyle hizmet etmeli.

 

Bu zamanda böyle güzel ve doğru sözleri zor görür, duyar olduk. Çok yaşa sen emi dominik kardeş. smile.png

 

Karşı olduğum bir kurumu beslemek zorundamıyım? Neden bu mecburiyet, bu dayatma?

Gönderi tarihi:

Zaten bu temelde TC tarihinde hic bir zaman laiklik saglanamamistir. Cunku diyanet devletin bir kurumudur ve bu bastan laiklige terstir.

 

Efendim, bu görüş doğru değildir. Aşağıda bu konuya ilişkin daha önce yazdığım bir cevap var. Konu etraflıca tartışılmıştı.

 

Buyrun :

 

Efendim, işte; doğru bilinen yanlışlardan bir tanesi:

 

'' Diyanet olduğu için Türkiye tam laik bir ülke değildir ''

 

Aslında, diyanetin olması, tam da laik bir ülkede olması gereken bir uygulama olmasına rağmen, insanımız laikliği ABD'den öğrendiği için, maalesef bu anlayış yerleşti.

 

Din ve devletin tamamen ayrı tutulduğu Seküler devletlerle, dinin devlet üzerinde denetiminin olduğu Laik ülkeler arasındaki dine toplumsal bakışın temel farklılıklarının bilinmemesinden kaynaklanan, Protestan insanların çoğunluğunu oluşturduğu bir ülke olan ABD'nin Laik değil '' Seküler '' bir devlet olduğunu bilmemekten ve Katolik insanların çoğunluğunu oluşturduğu Laik bir ülke olan Fransa'da, yakın zamana kadar, devletin kiliseyi kontrol altına aldığının bilinmemesinden kaynaklı bir yanlış anlayış.

 

Çünkü, Protestanlık'ta, devlet için din hakimiyetini zorunlu gören bir toplumsal bakış yoktur. Oysa, Katoliklik'te devlet için din hakimiyetini zorunlu gören bir toplumsal bakış vardır.

 

Sünni İslam anlayışına bağlı insanların çoğunluğunu oluşturduğu Türkiye gibi bir ülkede de, Diyanet benzeri kurumların olmasının Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nde zorunlu olmasının da, Seküler Devlet ile Laik Devlet arasındaki temel ayrımın da kaynağı budur.

 

Bu nedenle, Laikliğin tamı, yarımı, ılımlısı, serti, ortaya karışığı, pilav üstü azı falan olmaz. Laiklik ya vardır, ya da yoktur.

 

'' Hiç okunmuyor, okunsa da hiç anlaşılmıyor '' derken haksız değilmişim, değil mi? smile.gif

 

 

 

Saygılar sunarım.

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Dinin zorunlulugu olmasi ve bunun da devlet eliyle olmasinin zorunlulugu nerden geliyor?

 

Halifeligi, saltanati, padisahligi v.s. kaldiran, dini neden devletten ayiramadi?

 

Bunun nedeni Ataturk'un bakis acisi degilmi.

 

Eger Ataturk o bilincte olsaydi:

 

SSCB'nde oldugu gibi dinsiz diktatorluk kurabilirdi.

 

Yada batida oldugu gibi birey devletinin sekuler zihniyetinde hem dinliye ve din cesitliligine hem de dinsize hak ve ozgurluk taniyabilirdi.

 

Zaten osmanli ayrimi muslim gayri muslimden dolayi toplumun gayri muslim/sunni kesimi zaten vardi.

 

Ayrica neden Ataturk 1924 muzayedesinde, Turkiye disindan dini sunni olanlari tercih etti de, turkce konusanlari tercih etmedi.

 

Evet Ataturk pragmatistti ve birey bilincine de sahip degildi. Yalniz kendisinin kisisel ideolojisive inanci dini distalasaydi, pekala sekuler laikligi secebilirdi. Secmemesi,kendisinin sekuler bilince sahip olmadigini gosterir.

 

 

Ayrica bireyin devletinin degil de; devletin vatandasini kurmasi da birey bilinci olmadigini gosterir. Din konusunda Istiklal Marsi bile dini ve fizik otesi misralar icerir. Ayrica dogana sormadan islam yazilmasi da bir gostergedir.

 

Birey devletinde, devlet bireyi icin vardir. Vatandas devletinde ise vatandas devleti icin vardir.

 

Bunu en guzel genclige hitabe'de goruruz. Yani "ey turk gencligi birinci vazifen, turk istiklalini turk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve mudafa etmektir" yani turkiyede dogmak kisiye bir gorev yukler.

 

Halbuki birey devletinde, devletin gorevidir bireyine egitim, ogretim, is, konut, saglik v.s. temelli yasam ve iliski olanagi saglamak. Ataturk'un genclige yukledigi gorevi;birey devletlerinde asker ve polis yuklenir.

 

Hic dusunuldumu Ataturk neden Lenin'i uygulamadi? Cunku Ataturk "murebbeh seviye" yani emperyalist seviye istiyordu.

 

Yani ne teokratik ve otokratik doguyu ne de yeni gelisen sosyalizmi secmemisti. Sadece sirf yunan olarak savastigi batiyi kendine hedef secmisti. Bunu da ancak milliyetcilik bilinci ile yapti. Kisaca on plandaki dinin yerine milliyetciligi ve turklestirmeyi on plana aldi ve dini ikinci plana aldi. Osmanlida zaten milliyetcilik yoktu.

 

Kisaca Ataturk 20. yuzyilda 18. yuzyilin ideolojik inancini secti. Zaten Osmanli'yi da parcalayan ve yikan milliyetcilik ayaklanmalari ve bu temelde ondan kopan ulkeler oldu.

 

Bu temelde din ile devlet islerinin ayrilmasi olan laiklik, ancak sekuler yani dunyevi/beseri ve akli bilinc ile saglanir. Sekuler bilinc yok ise laiklik te yoktur.

 

Ataturk'un yaptigi "ilimli Islam" ya da deizm anlayisidir. Yani tanri ve korkusu on pplandadir, dunya oteligi onplandadir. Islamin sartlari ve kuran ikinci plandadir. Zaten ilk plan olsa seriat olur.

 

Iste o yuzden TC islamin sartlarini ve kurani uygulayan degil; imanin sartlarini uygulayan bir toplumun temelini atmistir.

 

Bu da 1970'lere kadar surmus, sonra bir araplasma islami baslamistir.

Gönderi tarihi:

Efendim, evvela konu Atatürk'ün kişisel tercihlerinden bağımsız ele alınmalıdır.

 

İkincisi yukarıdaki yazıda belirttiğim gibi Atatürk tarafından uygulanmaya çalışılan Fransız tipi laiklik olmuştur. Bu tip laiklikte din devlet kontrolündedir. Sebebi dinin devlet yönetimi üzerinde hak iddia etmesidir.

 

Ama sizin bahsettiğiniz Anglosakson ülkelerde uygulanagelen seküler tip laiklikte din devletten tamamen bağımsızdır. Din devlet kontrolünde değildir ki buna gerek yoktur, zira Protestanlık, Katoliklikten reformlarla ayrılmış bir mezheptir ve devlet üzerinde yönetim iddiası yoktur.

 

Netice itibariyle her iki tipte de devletin din tercihlerine bakışı nötrdür.

 

Burada Atatürk'ün getirdiği sistemde kurdurduğu diyanet ile, hem devlet, din hizmetlerinin siyasi kontrolünü ele almış, hem de dinde çağdaş yorumların önünü açmıştır.

 

Bir bilgi yanlışını daha burada düzeltme gereğini hissediyorum. Mübadele ile Türkiye'ye gönderilen Yunan Müslümanları, Atatürk'ün isteği ile değil, Yunan Hükümetinin isteği ile, Anadolu Ortodoks Rumlarına karşılık gelmişlerdir.

 

Laiklik konusu, SSCB sistemi ile de karıştırılmamalıdır. SSCB laik değil, ateist bir devletti. Laiklik ateistlik değildir. Sekülerlük de ateistlik olmadığı gibi. Laik bir devlet için seküler anlayışta olan insanların çoğunlukta olması şart değildir. Devletin laik olması için, toplumun çoğunluğunun devlet için geçerli olan laiklik ilkesini kabul etmesi gerek ve yeter şarttır. Bunun yazdığınız yeni çıkan tanımlarla veya birey için geçerli felsefi görüşlerle uzaktan yakından ilgisi yoktur.

 

Atatürk bir devrimci idi. Fakat, insanlığın tarihsel gelişim evrelerini iyi okumuş olduğundan, burjuva ve işçi sınıfları olmayan aydınlanmayı yaşamamış bir toplumda sosyalizmin çok erken olduğunu gördü. Yalnızca emperyalizm destekli Ermenistan'a, Yunanistan'a karşı değil, bütünüyle emperyalizme karşı verdiği savaşta, milli bilincin oluşmasını önemsedi.

 

Devrim sürecinde yaklaşık 200 yıllık farkı kapatmak için Jakoben yaklaşım şarttı. Zira, devrim bireyi yetiştirmeden, bireyden beklenebilecek yegane davranış eskiye dönüştür. Bir devrimden bahsediyorsak, neden bireyin istekleri ön plana alınmamış şeklinde bir soru manasız kalır. İleri kapitalist ülkelerde yeni gelişen bir anlayış üzerinden geçmişte yaşanması gereken bir süreci eleştirmeye kalkmak da aynı ölçüde manasızdır.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Ben ornekleri verirken, herhangi bir seyi ima etmedim. Sadece Ataturkun bilgi bilinc ve farkindalik duzeyini belirtmek icin o ornekleri verdim.

 

Ataturk'un birey bilinci olmadigina ve pragmatist olduguna ne diyorsunuz?

 

Ayrica sen hangi TC doneminde devletin dine "notr" baktigini soyleyebilirsin.

 

Ya da TC hic bir zaman bir devlet oldu mu? Yani iktidarin tamamen emri altinda olmayan bir devlet donemi yasandi mi?

 

http://www.turkish-media.com/forum/topic/292117-laik-sekuler-farki-uzerine/

 

Ataturk emperyalizme karsi mi/yoksa emperyalist guclere karsi mi savas verdi?

 

Ayrica yunanlilar disinda hangi isgal devleti ile savasti?

Gönderi tarihi:

Ben ornekleri verirken, herhangi bir seyi ima etmedim. Sadece Ataturkun bilgi bilinc ve farkindalik duzeyini belirtmek icin o ornekleri verdim.

 

Ataturk'un birey bilinci olmadigina ve pragmatist olduguna ne diyorsunuz?

 

Ayrica sen hangi TC doneminde devletin dine "notr" baktigini soyleyebilirsin.

 

Ya da TC hic bir zaman bir devlet oldu mu? Yani iktidarin tamamen emri altinda olmayan bir devlet donemi yasandi mi?

 

http://www.turkish-m...-farki-uzerine/

 

Ataturk emperyalizme karsi mi/yoksa emperyalist guclere karsi mi savas verdi?

 

Ayrica yunanlilar disinda hangi isgal devleti ile savasti?

 

Efendim, isterseniz sorularınızı cevaplamaya tersten başlayayım :

 

İngiltere ve Fransa destekli Yunanistan dışında, yukarıda SSCB destekli Ermenistan'dan bahsetmiştim ( ayrıca bkz. Gümrü Antlaşması ). Fransızlarla yapılan savaşları da bilmeniz gerekir (bkz. KahramanMaraş, GaziAntep, ŞanlıUrfa ve diğer güney illeri kurtuluş günleri ). İngiltere destekli Karadenizdeki Rum çeteleri ve Koçgiri isyanı ile mücadeleleri saymayalım hadi.

 

2. sorunuzu biraz açmanız gerekir. Emperyalizm, Emperyalist güçleri içermiyor mu diyorsunuz ? Yoksa, bahsettiğiniz Kültür Emperyalizmi mi ? Veya zihniyet olarak Emperyalist zihniyetten mi bahsediyorsunuz anlamadım. Veya başka nedir ?

 

Devlet dediğimiz mekanizmayı normalde iktidar yönetir. 60 darbesinden önce böyleydi. Sonrasında iktidar devleti kısmen yönetebilmiştir.

 

1950 senesi de devletin dine nötr bakmasının sona erdiği tarihtir.

 

Birey bilincinden kastınız devletin birey için var olması ise, evet bence Atatürk uzun vadede bunu öngörüyordu. Devrim sürecindeki gereklilik ortadan kalktıktan ve devrimler oturduktan sonrası için elbette. Zira, her lider pragmatist olmalıdır ve öyledir de.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Bende tek tek yanitlayalim.

 

Fransizlarla olan savaslar bolge halkinin savaslariydi. Yani savastan ziyade ayakjlanmalar ve mufredit cikislar. Ben ordularin biri biri ile savasmasindan bahsediyorum. Bu temelde bilinen tek savas yunan ordusu ile osmanli ordusu ile de bir savas olmadi. Ayrica kurtulus savasi 1920-22 arasindadir. Oncesi osmanli ordusudur.

 

Seni isgal eden ile kendin hakimiyeti almak adina yapilan savas baskadir, bir savasin amacinin yani iktidarin emperyalist bir icerik gelecek tasimamasi baskadir.

 

Antiemperyalizm, emperyalistler ile fiziki savas degildir, dusunce olarak verilen savastir.

 

Ayni teroristlere karsi verilen savasin terorizm ile ilgili bir savasim olmadigi gibi. Yani biri fizikidir, digeri zihinseldir. Yani Ataturk'un zihninde ulkeyi emperyalist yapmama gibi bir dusunce yoktu.

 

Soyle dusunun. Bir dukkan birilerinin elinde, siz o dukkani ele gecirmekicin savasiyorsunuz. Ama dukkani aldiginizda ayni savastiginiz gibi dukkani yapacaksiniz. Yani emperyalizmi emperyalistler altinda degil; kendi iktidarinizda getireceksiniz.

 

Ataturk bunu ongoremezdi, cunku kendisi birey bilincine sahip degildi. Dikkat edin Ataturk nerede ne zaman kendi dusuncesini aciklamistir. Herseyi kendi algisinca ulke ve toplumun yararciligi adina yapmistir, yani pragmatisttir. Bunun icin Lenin'i bile kullanmistir. Ayrica demokratta degildir, cunku rakiplerine soz hakki tanimamistir.

 

Gelelim yaptiklarina; siz toplum ve farkli halklarinin padisahligin, halifeligin, kadiligin, imparatorlugun v.s. kaldirilmasina razi oldugunu dusunuyorsunuz da, neden sekulerlige razi olmasin. Yani Ataturk sekuler bilince sahip degildi. Kendi duzeyi her ne ise onu topluma vermek istedi.

 

TC hic bir tarihte birey yetistirme bilincine devlet ve iktidar olarak ulasamamistir. Zaten birey yoksa demokrasi de haklar da ozgurlukler desadece iktidarin getirdigi temeldedir, halkin talebi temelinde degil.

 

Peki 1923-38 arasi mesela N.Hikmet'e yapilanlari nasil karsiliyorsunuz, M.Suphi ve arkadaslari olayini A.Kemal olayini nasil acikliyorsunuz?

 

Kisaca TC hangi doneminde milli ve dini teklestirme politikasi gutmemistir? bu nasil bir laiklik anlayisidir?

 

Benim bu konudaki tarihi algim, Ataturk yapabildigini degil; ancak bilebildigini yapmistir.

 

Zaten pragmatist olmasi da buirdan gelir. Cunku her bir ideolojik inancsal izm kendine Ataturk'te yer bulur. Bunun fasizm ya da sosyalizm olmasi ya da ateizm teizm ya da deizm olmasi fark etmez. Yani herkes kendi ideolojik inancsal dogru penceresinden bakarak kendinde Ataturk'e yer bulur.

 

1938-50 donemini yani cok partili sisteme gecis ve CHP'nin kaybedisi donemini nasil acikliyorsunuz?

Gönderi tarihi:

Efendim, Kurtuluş Savaşı 1919-1922 tarihleri arasındadır ve Güney-Güneydoğu İllerindeki direniş hareketlerinin Kuvayı Milliye tarafından örgütlenerek başarıya ulaşması iledir. Halbuki, Osmanlı Ordusu 1918 Mondros ile çoktan lav edilmişti. Ki diğer bölgelerde savaşan ordu da başka bir ülkeden getirilmedi, yine bölgelerin insan kaynağı kullanıldı ( Efeler, Ethem Bey gibi.)

 

Emperyalizmden tam olarak neyi anladığınız konusunda kafamda kuşkular doğdu. Elbetteki anti-emperyalizm her türlü emperyalizm karşıtlığıdır. Hem fiziki hem de fikri mücadeleyi ihtiva eder. Bir ülkenin kendi insanının başka bir ülkeye kendi ülkesini sömürtmemesi elbetteki anti-emperyalistliktir. O sebeple dükkan misali biraz pek münasip olmamış. Neticede kurtarılan yabancı bir toprak değildir. Atatürk de başka bir ülkeden gelmedi.

 

Ülkeye kapitalist sistem getirmek de o ülkeyi emperyalist yapmaz. Aynı şekilde sosyalist sistemle yönetilen bir ülke de emperyalist olmaz diye bir yargıda da bulunamayız. Nitekim SSCB deneyimi gözümüzün önünde. Anlaşılan, ekonomik sistem ile siyasi sistemleri birbirine karıştırıyorsunuz.

 

Atatürk'ün pragmatist olduğunu ben de söyledim. Lenin'i kullanması da kendi koşullarında doğrudur. Ancak, bir noktayı gözden kaçırdığınızı düşünüyorum. Şöyle ki; hiç bir devrim sürecinde demokrasi yoktur, olamaz da. Çünkü, nihayetinde bir iktidar mücadelesi vardır. Aynen Fransız veya Bolşevik devrimi gibi...

 

Benim toplumun hilafete, padişahlığa, imparatorluğa karşı olduğunu düşündüğümü de nereden çıkardınız ? Elbette ki, o günkü toplum sekülerliğe de yabancıydı.

 

Nazım Hikmet olayı yalnızca Atatürk dönemi ile sınırlandırılamaz. Devrim sürecinde demokrasi olmayacağını zaten söylemiştim. Nazım Hikmet konusunu ayrı ele alabiliriz.

 

M. Suphi ve arkadaşlarını Atatürk değil, dönemin SSCB hükümeti öldürtmüştür. Sebeplerini de bilahare konuşabiliriz.

 

Ali Kemal'e gelince, onun vahşi bir şekilde öldürülmesi, Atatürk'ün iradesi dışında olmuştur. Tutuklanma sebeplerinde bir sorun görmüyorum.

 

Çok partili hayata 1946'da geçilmiştir. CHP içerisindeki bir grup iktidarı emperyalizm ve feodalizm adına 1950'de ele geçirebilmiştir.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Ilk soru bu resmi tarih degil midir?

 

Anti emperyalizmi tanimlar misin? Aslinda bu konuda baslik var.

 

Ben sizin oyle bir sey dediginizi soylemedim "Ataturk bunlari yapabildi de neden sekuler laikligi getiremedi?" olarak o soruyu sordum.

 

Nazim hikmet ile ilgili de baslik var.

 

M.Suphi ve arkadaslarini SSCB'nin oldurdugune dair elinizde ne gibi bir tarihi delil vardir?

 

Algilayabildigim tek sey yazilarinizdan, Ataturk taraftari olmaniz. Cunku "toz kondurmuyor sunuz" Bu konuda da Ataturk tarasfliligi/karsitliligi basligi var.

 

Kuvay-i milliye orgutlenmesi ne zaman baslatilmistir?

 

SSCB deneyimi derken, aciklar misiniz? neyin deneyimi?

 

"Yabanci toprak/baska bir ulke" derken hangi sinirlari baz aldiniz.

 

Tabiki devlet kapitalizxmi bir ulkeyi emperyalist yapmaz. Emperyalist olmak icin ulke disi somuru ve bu somuruden pay gerekir.

 

Yalnizunutmamak gerekirki pasta paylasilmis ve kimseye pay verilmiyor.

 

Sorulari "yanlis" algilamayin. Sadece sizin yazilarinizi daha iyi ve verdiginiz gibi algilamak adina soruyorum.

 

Bir somurulen icin ve acisindan, onu somurenin kendi vatandasi olmasi ya da yabanci biri olmasinin farki nedir?

 

1919'da ordular arasi bir savas yoktur. Yani kuvay- milliye ile yunanlilar arasinda.

Gönderi tarihi:

Efendim, hangi yazdığıma Resmi Tarih diyorsunuz ? Mondros Ateşkes Antlaşmasının ve Osmanlı Ordusunun lav edilmesinin tarihine mi ? Kuvayi Milliye örgütlenmesinin 1919 yılı başından itibaren başladığı da bir gerçektir. Resmi Tarih diyebileceğiniz konu ancak bir yorum olabilir. Fakat ben yorum yapmadım, yalnızca somut gerçekleri yazdım. Siz hangisine muhalefet ediyorsunuz anlamadım doğrusu.

 

Şahsen etiketlemekten ve etiketlenmekten hoşlanmam. Nesnel yazdığımı düşünüyorum.

 

Bir de, kavramlarla ilgili problemimiz var zannederim. Mesela, sekulerlikten anladığınız galiba din dışılık, dünyevilikten ziyade dinsiz olma durumu gibi. Halbuki, sekulerlik kavramı, bizatihi Protestan Mezhebi içinden çıkmış bir kavramdır. Ve bu anlayış Kapitalist Ahlakı getirmiş, kapitalist ekonomi için bir itki olmuştur.

 

Atatürk'ün eğitimi sekülerleştirme çabasının en önemli göstergesi Tevhid-i Tedrisat kanunudur. Sonraki dönemler karşı devrimle açıklanabilecek geriye gidişler konusu ise şimdilik konumuz dışıdır.

 

Elbette ki, sömürülen açısından, onu sömurenin kendi vatandaşı olması ya da yabancı biri olmasının farkı yoktur. Fakat biz ülke içi kapitalist sömürü düzenini değil, emperyalizmi konuşuyoruz. Onun da tanımı bellidir. Kısaca, başka bir ülkeyi kültürel, ekonomik, siyasi olarak sömürmedir. Buna karşı olmak da anti-emperyalistliktir. Devlet Kapitalizminin bir ülkeyi emperyalist yapmayacağını kendiniz de söylüyorsunuz zaten. Fakat, bu kavramlar da konjonktureldir elbette. Batılı Kapitalist Ülkeler Sermaye birikimi sayesinde gelişmiştir. Sermaye birikimi ise büyük ölçüde sömürülen ülkelerden aktarılan kaynaklar iledir. Buna bağlı olarak ekonomi geliştikçe emperyalist eğilimlerin artması söz konusu olur. Gelişmemiş bir ekonominin, emperyalist tehdit altında olması da tabiidir. Bu nedenle, gelişmemiş ülkeler açısından mevcut konjonktürde buna karşı olmak, ulus-devleti savunmak da anti-emperyalistliktir. Peki o zaman, Atatürk'ü anti-emperyalist yapmayan şey nedir ? Lenin Sosyalist devrim yaptığı için mi anti-emperyalistti. ? Lenin anti emperyalist ise, neden İngiltere ile, İngiliz sömürgelerindeki bağımsızlık savaşı yapan hareketlere destek vermeme anlaşması yaptı ?

 

Biz, Osmanlı toprağından, işgal altındaki bir ülkeden bahsediyoruz. Kurtarılabilen kurtarılmış, kurtarılamayan bırakılmıştır.

 

SSBC deneyimi, bir '' tek ülkede komünizm '' deneyimidir. Anti-Emperyalist olmayı başarabilmiş midir, sorgulatmak istediğim nokta budur.

 

M.Suphi ve arkadaşlarına gelince, bu konuda Atatürk'le ilgili bir belge de yoktur, SSBC ile ilgili de. Ancak, M.Suphilerin Komünist Partinin muhalif kanadında olması ve bu olaydan sonra SSCB'den hiç bir tepki gelmemesi düşündürücüdür. İlaveten, Ankara Hükümeti'nin, SSCB'den onların kanalı ile yardım aldığı halde, onları Ankara'ya davet edip, görüştükten sonra yolda öldürtmesi size mantıklı geliyor mu ?

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Atatürk'ü kötülemek onun degerini düsürmek icin akla hayalae gelmeyen,gercekle uzaktan yakindan bir ilgisi olmayan bir sürü hurafe ile adamlar tartisma yapiyor,kitaplar yaziyor ve onlari hem dinleyen hem de yazdiklarini okuyup "vay anasini"diyen niceleri var.

 

Gercek Atatürk ise taninmayi bekliyor bunca yildan sonra.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Evet, kavramlara ortak bir anlam ve icerik vermedigimizi ben de fark ettim. Unutmayalim ki dil "yasayan ve degisen bir iletisim aracidir."

 

Kavramlarda tarih sahnesine ciktiklari cografya ve topluma gore farkli anlam ve icerik kazanirlar. Ya da farkli cografya ve toplumlar farkli tarihlerde ayni kavrama farkli anlam ve icerik yuklerler.

 

O yuzden genelde ben kullasndiklarimi aciklarim. Size o yuzden "laik/sekuler farki" basliginin linkini vermistim.

 

Benim bu kavramlara verdigim anlam ve icerik.

 

Laiklik-Din ile devlet islerinin biribirinden ayrilmasi, dinin devleti olmamasi dini devletin olmamasi kisaca teokrasinin otokrasisinin ve demokrasinin soz konusu olmamasi. Bu temelde inancli, farkli inancli ya da inancsizin ayni toplumda hak ve ozgurlukleri ile birlikte yasamasi. Her kesimin her kesime saygili anlayisli olmasi ve mudahele etmesi ve de biribirlerinin bu durumlarini kisilik kimlik degerleri olarak algilamasi.

 

Iste bu icerikteki laiklik ancak sekuler bir devlet yapisinda mumkundur. Yani devletin temelinin dunyevilik beserilik ve aklilik olma temeli. Bu da bilimin cagdasligin gelisimin birey hak ve ozgurlugunun one cikmasi demektir. Yani fizik otesi inanci sekuler bir zihniyette yoktur, ama ona hak ve ozgurluk tanir.

 

Baska ulke derken, yururluge girmeyen misak-milli ya da bir kurd gozuyle kurdistan "baska ulke" olamaz mi? Yani ic ve dis somurudeki ayrim emperyalist zihniyeti degistirmez.

 

Iste bu temelde anti emperyalizm den once antiemperyalist bir zihniyetin aslinda emperyalist bir zihniyetten pek de farkinin olmadigini algilamak gerekir. Cunku iktidar, guxc, otorite kendi ideolojik inancsal dogrusunun diktatorlugu ve bunun icin her turlu insanlikdisi uygulamayimubah ve mesru kilmak ortak noktadir.

 

Soyle bir ornek verelim. Hitler de Stalin de kendi ideolojik inancsal dogrulari icin onca adam oldurmus ve insanlik sucu islemistir. Bu iki izmin fasizm/sosyalizm biribirine zit olmasi neyi degistirir? Ya da boyle bir zihniyertte sahip bir uygulamaya antiemperyalist zihniyet denebilir mi?

 

Bu isin bir yonu, yani insan haklari yonu. Sistem duzen kurumlasma ollarak ise her turlu kapitalizmi yasatacak olan onun emperyalizme acilmasidir. Bu temelde emperyal guclere karsi savasim vererek, emperyalizm acilimini kendin saglamak anti emperyalist bir savasim midir?

 

Aslinda Konular Ataturk'ten ziyade kavramlarda onem kazaniyor. Cunku benim algimda kapitalizmi destekleyen anti emperyalist olamaz. Yani emperyal guclere karsi ulusal savasim vermek emperyalizme karsi savasim vermek anlamina gelmez.

 

Ataturk acisindan da uc yol vardi. Dogu teokratik otokrasisi, Sovyet sosyalizmi ya da denemesi ve bati emperyalizmi.

 

Buradan onun sectigi bati emperyalizmidir. Tabiki bunu da bir ulke toplum olarak saglayabilir, o yuzden de isgal edenler ile savasmis ve anlasmistir.

 

M.Suphi'yi kendi cagirtmis ve cagirttigi yere gelmemesi icin de tedbir almis ve onlari geri donmeye zorlamistir, neden?

 

Ayrica bir dusunun bakalim bati emperyalizmi acisindan, amac zaten Osmanli'yi bitirmek degilmiy di ve bunu basarmadilar mi?

 

Onlar acisindan iki yol vardi, hakimiyetlerini koruyarak olan cografya da ya bir paylasim yunan ordusu galibiyetinde, olmazsa da yeni dogacak bir direnis ile her turlu bati cikari temelinde bir anlasma.

 

Yoksa tarihlerini ve ruyaslarini susleyen Istanbul'u her turlu ele gecirmisken; orayi birakip gitmek; pek de emperyalist cikar kari olmasa gerek.

 

Bati yunan kuvayi savasiminda yunana destek verse bile tarafsiz kalmistir. Kim yenerse onun ile kendi cikari dogrultusunda anlasacaktir. Olan da budur.

 

Yani kurtulus sadece bir savasdegil bir anlasmadir. Bu anlasmada batiya ne gibi imtiyazlar verildigi ise tarihten okunabilir.

 

Umarim yazismamiz ayni cercevede devam eder. Cunku site kitlesi adina bilgi ve dusunce iceren bir sunum yaptigimizin farkinda ve bilincindeyim. Ayrica ben konulari degerlendirirken, qua felsefesi temelinde yani notr algi ve gozlem ile degerlendiririm. Ya ne Ataturk yanlisiu ne de karsiti olarak, sadece yapilanlar ve yasananlar olarak. Tabi ki ...e gorem "butun bu olanlardan cografi ve toplumsal olarak hak ve ozgurlukler olarak sistem duzen kurumlasma ve yasam standarti olarak cagdaslik bilim ve bilis olarak bu cografya toplumu ve farkli halklari ne kazanmis/kaybetmistir?" Osmanli'nin kalmasi ya da ulkenin bati isgalinde bir tarih gecirmesi ile mukayese edildiginde bugun gelinen nokta neresidir? v.s.

Gönderi tarihi:

Efendim, birey hak ve özgürlükleri açısından anlattığınız Sekuler devlet yapısı zaten Laik devlet yapısı ile aynıdır. Benim işaret etmeye çalıştığım nokta ise, iki devlet yapısı arasındaki tarihsel ve dinsel koşullardan ileri gelen önemli bir ayrımdır. 1920’li yılların Türkiye koşullarında Seküler bir devlet yapısı uygun değil, Laik bir devlet yapısı uygundu. Bunu diğer başlıkta geniş bir biçimde açıklamış ve ilgili yazımı yukarıya taşımıştım.

 

http://www.turkish-media.com/forum/topic/227987-devlet-laik-olur-birey-laik-olmaz-safsatasi/page__p__922820?do=findComment&comment=922820

 

Osmanlı’nın 1. Dünya savaşı öncesi sınırları yalnızca misak-ı milli değildir. Buna göre ‘’ başka ülke ‘’ ne Musul vilayeti olabilir ne de Hicaz vilayeti ne Suriye vilayeti ne Halep vilayeti ne Deyr-i Zor vilayeti ne Bağdat vilayeti ne Basra vilayeti ne Kudüs vilayeti ne de Beyrut vilayeti. Başka bir deyişle olmayan bir ülkeye yönelik emperyalizm icat etmek olur bu.. Saydığım vilayetler bir ülkenin işgal öncesi halihazırdaki sahip olduğu ‘’ kendi ‘’ topraklarıdır netice itibariyle.

 

Anti-Emperyalizm kavramının konjonktürel olduğunu bir evvelki yazımda belirtmiştim. Şöyle bir benzetme yaparsak zannederim yanlış olmaz. Meşru müdafaa hiçbir hukuk sisteminde suç değildir. Ancak saldırganı bertaraf edip etkisiz hale getirdikten sonrası veya hemen akabinde saldıran taraf durumuna geçmek ve zarar vermeye devam etmek suçtur.

 

Buna benzer şekilde yapabilirlik tartışması saklı kalmak şartıyla kurtuluştan hemen sonraki dönem biraz güçlendikten sonra aynı zihniyetle başka ülkelere yönelik emperyalist amaçlar doğrultusunda hareket etmek durumunun somut bir örneği yaşanmış mıdır ? Yoksa, bu durum yalnızca zanla yani emperyalizmin kapitalizmle ilişikliğinin zorunlu sonucu yaşanması kesin gözüyle bakılabilecek bir şey midir ? Bir yerde durabilmek, bunun için gerekli sistem içi tedbirleri, yöntemleri geliştirmek mümkün müdür ? Mesela tam ve katılımcı demokrasi gibi ?

 

Başka bir soru da; Atatürk özelinde Kapitalizm ideal olarak benimsenen nihai hedef midir ? Diğer taraftan sosyalizm örneklerinde yaşanmışlıklar haricinde zihniyet temelinde herhangi bir başka ideoloji gibi insan hakları açısından sosyalist bir devletin de emperyalist olabileceğini ifade ediyorsunuz. Peki, Atatürk SSCB’den bağımsız olmak kaydıyla sosyalizmi seçseydi yine emperyalist mi olacaktı bu açıdan size göre ?

 

Batı emperyalizmi açısından amaç Osmanlı’yı bitirmek değil, petrol bölgelerine hakim olmak ve Yunanistan ve Ermenistan tarafından işgal edilen topraklar dışında göstermelik bırakılacak kontrollü yarı sömürge bir Osmanlı ile devam etmekti. Tam aksine kapitalizmi seçen tam bağımsız bir devlet bölgesel çıkarları açısından açıkça bir tehditti.

 

Üstelik, bir düşünürseniz İstanbul için savaşmaya karar vermesi Loyd George hükümetinin düşmesine sebep olmuştur. Mudanya ateşkes antlaşması bundan sonradır. Siz ise tarihte yazdığını söylediğiniz Batıya verilen imtiyazlardan bahsetmişsiniz, bunlar nelerdir açıklar mısınız ?

 

Atatürk, 3. Enternasyonal’da alınan kararlara uygun olarak Doğu Halkları kongresinde kararlaştırıldığı şekilde Sovyetlere bağlı Komünist Partinin kurulmasına izin vermiştir. Lenin ile yaptığı anlaşmaya uymuştur. M. Suphi’nin Ankara’ gelmesine izin vermiş ve davet etmiştir. Fakat, M. Suphi’nin gelişinin, Ethem ( Çerkes Ethem ) İsyanının başlaması ile aynı zamana rastlaması ve yanında bir askeri kuvvet ile gelmesi onu endişelendirmiş, onları geri dönmeye ikna etmek için K.Karabekir’e bazı tertipler yaptırmıştır.

 

M.Suphi’nin öldürülmesinde çıkarı olanlar, İttihatçı Enver Paşa ve Lenin-Stalin dir. Yine onları öldüren Yahya Kahya da Enver’in adamıdır. Aslında, Sovyet Yönetimi, Milli Mücadele sırasında Enver’i yedekte tutmaktadır. Nitekim Sakarya zaferinden sonra Atatürk’ü desteklemeye karar verirler. M. Suphi Türkiye’ye sokulmayınca daha önce Bakü’de Türk Komünist Fırkasını İttihatçılardan temizleyen M. Suphi’nin İttihatçılar tarafından ortadan kaldırılması, Rus Komünist Partisinde M. Suphi’nin de yer aldığı muhalif kanatla derinleşen ayrılıkların olduğu dönemde Lenin ve Stalin’in işine gelmiş olabilir. Zira, Trabzon o dönem hem İttihatçıların kalesi durumundaydı hem de orada Sovyet Konsolosluğu bulunuyordu. Üstelik, M.Suphi Ankara’ya gelmek için Lenin’den izin almamıştı ve asıl amacı milli mücadeleye kendi birlikleri ile katılıp sonrasında Sovyetlerden bağımsız ve 3. Enternasyonalde alınan karara aykırı olarak iktidar mücadelesine girişmekti. Konu tartışmalıdır ama qua felsefesine göre değerlendirirsek öne sürülen 4-5 iddiadan en mantıksal olanı budur.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Efendim, birey hak ve özgürlükleri açısından anlattığınız Sekuler devlet yapısı zaten Laik devlet yapısı ile aynıdır. Benim işaret etmeye çalıştığım nokta ise, iki devlet yapısı arasındaki tarihsel ve dinsel koşullardan ileri gelen önemli bir ayrımdır. 1920’li yılların Türkiye koşullarında Seküler bir devlet yapısı uygun değil, Laik bir devlet yapısı uygundu. Bunu diğer başlıkta geniş bir biçimde açıklamış ve ilgili yazımı yukarıya taşımıştım.

 

Ulke turkiye ise ayni degildir. Yalniz laikligin olabilmesi sekuler zihniyet gerektirir. Ataturk sekuler degildi. Boyle bir ayrim yoktur. Cunku diyanetin devlete bagliligi laikligi yerine getirmez.

 

Osmanlı’nın 1. Dünya savaşı öncesi sınırları yalnızca misak-ı milli değildir. Buna göre ‘’ başka ülke ‘’ ne Musul vilayeti olabilir ne de Hicaz vilayeti ne Suriye vilayeti ne Halep vilayeti ne Deyr-i Zor vilayeti ne Bağdat vilayeti ne Basra vilayeti ne Kudüs vilayeti ne de Beyrut vilayeti. Başka bir deyişle olmayan bir ülkeye yönelik emperyalizm icat etmek olur bu.. Saydığım vilayetler bir ülkenin işgal öncesi halihazırdaki sahip olduğu ‘’ kendi ‘’ topraklarıdır netice itibariyle.

 

Anti-Emperyalizm kavramının konjonktürel olduğunu bir evvelki yazımda belirtmiştim. Şöyle bir benzetme yaparsak zannederim yanlış olmaz. Meşru müdafaa hiçbir hukuk sisteminde suç değildir. Ancak saldırganı bertaraf edip etkisiz hale getirdikten sonrası veya hemen akabinde saldıran taraf durumuna geçmek ve zarar vermeye devam etmek suçtur.

 

Buna benzer şekilde yapabilirlik tartışması saklı kalmak şartıyla kurtuluştan hemen sonraki dönem biraz güçlendikten sonra aynı zihniyetle başka ülkelere yönelik emperyalist amaçlar doğrultusunda hareket etmek durumunun somut bir örneği yaşanmış mıdır ? Yoksa, bu durum yalnızca zanla yani emperyalizmin kapitalizmle ilişikliğinin zorunlu sonucu yaşanması kesin gözüyle bakılabilecek bir şey midir ? Bir yerde durabilmek, bunun için gerekli sistem içi tedbirleri, yöntemleri geliştirmek mümkün müdür ? Mesela tam ve katılımcı demokrasi gibi ?

 

Boyle bir seyin yasanabilmesi icin firsat gerekir. Emperyalizm bu firsati tanimaz, oyuzden Turkiye gibi "emperyalizmin zayif halkasi" ulkeleri kendi cikarina kullanir. Bugun de yaptigi gibi. O zaman kimse kimseyi kandirmaz ve antiemperyalistim demez. Sonucta emperyalizm icin yola cikmak onu basaramamak olarak antiligi icermez.

 

Başka bir soru da; Atatürk özelinde Kapitalizm ideal olarak benimsenen nihai hedef midir ? Diğer taraftan sosyalizm örneklerinde yaşanmışlıklar haricinde zihniyet temelinde herhangi bir başka ideoloji gibi insan hakları açısından sosyalist bir devletin de emperyalist olabileceğini ifade ediyorsunuz. Peki, Atatürk SSCB’den bağımsız olmak kaydıyla sosyalizmi seçseydi yine emperyalist mi olacaktı bu açıdan size göre ?

 

Ben tarihte olani okuyorum. Ataturk'un sosyalizmi secmesi ulkeyi nereye getirirdi, onu bilemem. Ama ulke bugunku duruma gelmezdi. Belki o zaman taa bastan bir suru sorun cozulmus olabilirdi. Sence su an sosyalist bir ulke var mi?

 

Batı emperyalizmi açısından amaç Osmanlı’yı bitirmek değil, petrol bölgelerine hakim olmak ve Yunanistan ve Ermenistan tarafından işgal edilen topraklar dışında göstermelik bırakılacak kontrollü yarı sömürge bir Osmanlı ile devam etmekti. Tam aksine kapitalizmi seçen tam bağımsız bir devlet bölgesel çıkarları açısından açıkça bir tehditti.

 

O tarihte o bolge de kac feodal devlet kalmisti? Evet zaten bati kurtulus savasini yaratti diyen yok. Sadece bu gelisime seyirci kaldi ve akisina birakti. Onemli degildi. Cunku kapitalizm emperyalizmre muhtactir ustelik onu besleyen bahcesidir. "Tam bagimsiz!?"

 

Üstelik, bir düşünürseniz İstanbul için savaşmaya karar vermesi Loyd George hükümetinin düşmesine sebep olmuştur. Mudanya ateşkes antlaşması bundan sonradır. Siz ise tarihte yazdığını söylediğiniz Batıya verilen imtiyazlardan bahsetmişsiniz, bunlar nelerdir açıklar mısınız ?

 

Lozan'a bir bakiniz. Neden Inonu ilk basta imzalamadi. Lozanda TC yeni bir ulke olarak degil; Osmanli'nin devami olarak kabul edilir. Iste o yuzden de 1923 te kurulan TC Osmanli donemindeki Ermeni olaylarindan sorumlu tutulur, ya da Osmanlidan ayrilan onca ulke degil de, TC kendisini Osmanli'nin devami olarak gosterir. Ayrica o donemde yerlesik emperyalizm sona ermisti ve disaridan ve iceriden yonlendirimli emperyalizm gundemdeydi.

 

Atatürk, 3. Enternasyonal’da alınan kararlara uygun olarak Doğu Halkları kongresinde kararlaştırıldığı şekilde Sovyetlere bağlı Komünist Partinin kurulmasına izin vermiştir. Lenin ile yaptığı anlaşmaya uymuştur. M. Suphi’nin Ankara’ gelmesine izin vermiş ve davet etmiştir. Fakat, M. Suphi’nin gelişinin, Ethem ( Çerkes Ethem ) İsyanının başlaması ile aynı zamana rastlaması ve yanında bir askeri kuvvet ile gelmesi onu endişelendirmiş, onları geri dönmeye ikna etmek için K.Karabekir’e bazı tertipler yaptırmıştır.

 

Tarih boyle yazmiyor. M.Suphi'nin gelememesi icin her turlu engelin konuldugunu yaziyor. TKP ne zamandan beri illegaldi? "Askeri kuvvet?!" Karadenizde bogdurulanlar sadece arkadaslariydi, hangi asker? Ethem neden "isyan etti?"

 

M.Suphi’nin öldürülmesinde çıkarı olanlar, İttihatçı Enver Paşa ve Lenin-Stalin dir. Yine onları öldüren Yahya Kahya da Enver’in adamıdır. Aslında, Sovyet Yönetimi, Milli Mücadele sırasında Enver’i yedekte tutmaktadır. Nitekim Sakarya zaferinden sonra Atatürk’ü desteklemeye karar verirler. M. Suphi Türkiye’ye sokulmayınca daha önce Bakü’de Türk Komünist Fırkasını İttihatçılardan temizleyen M. Suphi’nin İttihatçılar tarafından ortadan kaldırılması, Rus Komünist Partisinde M. Suphi’nin de yer aldığı muhalif kanatla derinleşen ayrılıkların olduğu dönemde Lenin ve Stalin’in işine gelmiş olabilir. Zira, Trabzon o dönem hem İttihatçıların kalesi durumundaydı hem de orada Sovyet Konsolosluğu bulunuyordu. Üstelik, M.Suphi Ankara’ya gelmek için Lenin’den izin almamıştı ve asıl amacı milli mücadeleye kendi birlikleri ile katılıp sonrasında Sovyetlerden bağımsız ve 3. Enternasyonalde alınan karara aykırı olarak iktidar mücadelesine girişmekti. Konu tartışmalıdır ama qua felsefesine göre değerlendirirsek öne sürülen 4-5 iddiadan en mantıksal olanı budur.

Saygılar sunarım.

 

Ya Ataturk'un pragmatist cikari? Ayrica M.Suphi'nin amacini siz kimin hangi ideolojinin agzindan aktariyorsunuz? Ya da bu yazdiklarinizi.

 

saygilarimla.

Gönderi tarihi:
Ulke turkiye ise ayni degildir. Yalniz laikligin olabilmesi sekuler zihniyet gerektirir. Ataturk sekuler degildi. Boyle bir ayrim yoktur. Cunku diyanetin devlete bagliligi laikligi yerine getirmez.

 

Neden efendim ? O halde siz Fransa’yı da laik bir devlet olarak görmüyorsunuz. Atatürk’ü seküler görmemenizin nedeni Diyanet’in olmasıysa, Fransa’daki laiklik serüvenini inceleyin derim. Seküler olmaktan kastınız başka bir şey ise onu da açık olarak yazabilirsiniz.

 

Boyle bir seyin yasanabilmesi icin firsat gerekir. Emperyalizm bu firsati tanimaz, oyuzden Turkiye gibi "emperyalizmin zayif halkasi" ulkeleri kendi cikarina kullanir. Bugun de yaptigi gibi. O zaman kimse kimseyi kandirmaz ve antiemperyalistim demez. Sonucta emperyalizm icin yola cikmak onu basaramamak olarak antiligi icermez.

Ben tarihte olani okuyorum. Ataturk'un sosyalizmi secmesi ulkeyi nereye getirirdi, onu bilemem. Ama ulke bugunku duruma gelmezdi. Belki o zaman taa bastan bir suru sorun cozulmus olabilirdi. Sence su an sosyalist bir ulke var mi?

 

Emperyalizm için yola çıkılmış olduğu bir zandan ibaret olmuyor mu ? Nasıl bu kadar kesin emin olunabilir ? Elbette, tam ve katılımcı demokrasi için bir fırsat olmadı. Devrim süreci tamamlanamadan 2. Dünya savaşı koşulları ve ertesinde 2 kutuplu dünya ve NATO gerçeği dururken ?

Bence sosyalizm ile başlansaydı devrim süreci çok daha sancılı, tepkiler, isyanlar çok daha yaygın ve sert olacaktı. Ayrıca belki de daha önce bağımsızlık yitirilecekti. Onu da bilemiyoruz. Ama ortalama eğitim seviyesi daha yüksek olurdu zannederim.

 

O tarihte o bolge de kac feodal devlet kalmisti? Evet zaten bati kurtulus savasini yaratti diyen yok. Sadece bu gelisime seyirci kaldi ve akisina birakti. Onemli degildi. Cunku kapitalizm emperyalizmre muhtactir ustelik onu besleyen bahcesidir. "Tam bagimsiz!?"

 

Lozan'a bir bakiniz. Neden Inonu ilk basta imzalamadi. Lozanda TC yeni bir ulke olarak degil; Osmanli'nin devami olarak kabul edilir. Iste o yuzden de 1923 te kurulan TC Osmanli donemindeki Ermeni olaylarindan sorumlu tutulur, ya da Osmanlidan ayrilan onca ulke degil de, TC kendisini Osmanli'nin devami olarak gosterir. Ayrica o donemde yerlesik emperyalizm sona ermisti ve disaridan ve iceriden yonlendirimli emperyalizm gundemdeydi.

 

İtilaf devletlerinin, Kurtuluş Savaşı sürecinde çıkar birliği bozulmuştu. Akışa bırakanlar ve hatta akışa bırakmanın ötesinde destek bile verenler Fransa ve İtalya idi . En son mücadele edilenler Yunanistan ve tabii ki İngiltere idi. İngiltere için Türkiye’nin Sovyet güdümünde veya o birliğe katılan bir ülke olmaması ehven-i şer idi derseniz buna katılırım ki gerçek de budur. Sovyetler desteği için de İngiltere’nin bu coğrafyaya yerleşmemesi yeter sebeptir.

Lozan’ın hangi kararlarını Batıya verilmiş imtiyazlar olarak görüyor sunuz ?

 

Tarih boyle yazmiyor. M.Suphi'nin gelememesi icin her turlu engelin konuldugunu yaziyor. TKP ne zamandan beri illegaldi? "Askeri kuvvet?!" Karadenizde bogdurulanlar sadece arkadaslariydi, hangi asker? Ethem neden "isyan etti?"

Ya Ataturk'un pragmatist cikari? Ayrica M.Suphi'nin amacini siz kimin hangi ideolojinin agzindan aktariyorsunuz? Ya da bu yazdiklarinizi.

 

Efendim, Bakü’den M.Kemal’e yazılan raporda bu vardır. İyi hatırlattınız Ethem de Yeşil Ordu ile iktidar mücadelesine soyunmamış mıydı ?

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Neden efendim ? O halde siz Fransa’yı da laik bir devlet olarak görmüyorsunuz. Atatürk’ü seküler görmemenizin nedeni Diyanet’in olmasıysa, Fransa’daki laiklik serüvenini inceleyin derim. Seküler olmaktan kastınız başka bir şey ise onu da açık olarak yazabilirsiniz.

 

Sekuler olmak; dunyevi beseri ve akli olmaktir.

 

Emperyalizm için yola çıkılmış olduğu bir zandan ibaret olmuyor mu ? Nasıl bu kadar kesin emin olunabilir ? Elbette, tam ve katılımcı demokrasi için bir fırsat olmadı. Devrim süreci tamamlanamadan 2. Dünya savaşı koşulları ve ertesinde 2 kutuplu dünya ve NATO gerçeği dururken ?

Bence sosyalizm ile başlansaydı devrim süreci çok daha sancılı, tepkiler, isyanlar çok daha yaygın ve sert olacaktı. Ayrıca belki de daha önce bağımsızlık yitirilecekti. Onu da bilemiyoruz. Ama ortalama eğitim seviyesi daha yüksek olurdu zannederim.

 

Daha once de sordum. Dunya da su an sosyalist bir ulke var mi?

 

İtilaf devletlerinin, Kurtuluş Savaşı sürecinde çıkar birliği bozulmuştu. Akışa bırakanlar ve hatta akışa bırakmanın ötesinde destek bile verenler Fransa ve İtalya idi . En son mücadele edilenler Yunanistan ve tabii ki İngiltere idi. İngiltere için Türkiye’nin Sovyet güdümünde veya o birliğe katılan bir ülke olmaması ehven-i şer idi derseniz buna katılırım ki gerçek de budur. Sovyetler desteği için de İngiltere’nin bu coğrafyaya yerleşmemesi yeter sebeptir.

Lozan’ın hangi kararlarını Batıya verilmiş imtiyazlar olarak görüyor sunuz ?

 

Turkiye cografi, politik, stratejik bir ulke olarak zaten baska ulkenin eline gecemez. Buna turkiye degil; kimin ele gecirmesinde kendine bir cikar bulmayan diger ulkeler mani olur. En basta osmanli devamliligi ve yapilamayacagi bile bile cagdaslik sozleri. Demokrasi, hak ve ozgurlukler, etnik haklar v.s. Bogazlarin serbestligi v.s.

 

Efendim, Bakü’den M.Kemal’e yazılan raporda bu vardır. İyi hatırlattınız Ethem de Yeşil Ordu ile iktidar mücadelesine soyunmamış mıydı ?

Saygılar sunarım.

 

 

Ataturk te soyundu. Zaten Ataturk'un diktatorlugu de burdan geliyor. Kendi gibi iktidara soyunanlari bertaraf etti, hem de acimasizca.

 

Sizce Ataturk nasil bir Turkiye icin yola cikmisti?

 

Saygilarimla

Gönderi tarihi:
Turkiye cografi, politik, stratejik bir ulke olarak zaten baska ulkenin eline gecemez. Buna turkiye degil; kimin ele gecirmesinde kendine bir cikar bulmayan diger ulkeler mani olur. En basta osmanli devamliligi ve yapilamayacagi bile bile cagdaslik sozleri. Demokrasi, hak ve ozgurlukler, etnik haklar v.s. Bogazlarin serbestligi v.s.

 

Efendim, pekala konjonktür müsait olursa Türkiye de ele geçirilebilir. Taviz konusuna gelirsek, elbette ki pazarlıklar ve her iki tarafın verdiği tavizler söz konusu olacaktı. Kapitülasyonların kaldırılması da, Türk-Yunan sınırı çizilirken Yunanistan’ın savaş tazminatı olarak Edirne Karaağaç bölgesini vermesi de, Osmanlı borçlarının tamamının Türkiye tarafından üstlenilmemesi de Batı’nın verdiği tavizlerdir. İtalya bile Osmanlı borcu ödedi, düşünün. İhtilaf konuları İstanbul’un boşaltılması ve Musul’du. Neticede İstanbul boşaltılmadı ve Musul alınamadı ama petrollerinden pay alındı. Yapılamayacağı biline biline çağdaşlık sözü vermek nasıl taviz oluyor bunu pek anlamadım.

 

 

 

Sekuler olmak; dunyevi beseri ve akli olmaktir.

 

Atatürk’ün yaklaşımının bu tanıma uygun olmadığını söylemiş oluyorsunuz o halde. Fakat gerekçelerinizi ortaya koymuyorsunuz. Bir iddiada bulunuyor ama tartışmadan kestirip atmak istiyorsunuz gibi geldi bana.

 

 

 

Ataturk te soyundu. Zaten Ataturk'un diktatorlugu de burdan geliyor. Kendi gibi iktidara soyunanlari bertaraf etti, hem de acimasizca.

 

Sizce Ataturk nasil bir Turkiye icin yola cikmisti?

 

Bir tespit yapıyorsunuz. Fakat tespitiniz objektif ve bilimsel görünmüyor çünkü aynı zamanda duygusal yaklaşımla olumsuz eleştiri de içeriyor. Size göre M.Suphi veya Ç.Ethem Türkiye’ye sosyalizmi getirebilecekler miydi ? Atatürk sosyalizmi getirseydi daha iyi olurdu diyorsunuz fakat o senelerdeki siyasi konjonktürü ve toplum yapısını gözardı ederek olabilirliğini etüd etmeden. Stalin de Galiyev’i öldürdü. O halde Türkiye o zaman M.Suphi etkisiyle veya onun sayesinde sosyalist olsaydı yardım ve destek alacağı bir güç kalmayacaktı. Veyahut doğrudan Bolşevik olsaydı belki daha şiddetli emperyalist saldırılara hedef olacaktı. Kuzey Türkiye-Güney Türkiye olarak da ayrılabilirdi. Bunları bilemeyiz, iyi yada kötü diye bir yargıda bulunamayız. Bildiğimiz tek şey tarihte yaşanmışlıkler ve somut durumlar. Sınıflar oluşurken bu sürece darbe vuran etkenler bellidir. 2.dünya savaşı ve Nato’ya derinden bağlılık.

 

 

 

Daha once de sordum. Dunya da su an sosyalist bir ulke var mi?

 

Bu soru ile nereye varacağınız merak ediyorum. Mesela, size Küba dersem, Türkiye ile kıyaslayıp bir ispat yoluna mı gireceksiniz ? Fakat, Türkiye’nin stratejik konum ve tarihi, kültürel özelliklerinin farklı olduğunu siz de söylemiştiniz, değil mi?

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Atatürke su veya bu gerekcelerle karsi olanlarin ideolojileri belli ollmuyor mu,bu ideolojiler dogrultusunda tartisma yaptiklari acik degil mi?

 

Dinciler Ataürke karsidir cünkü Atatürk onlarin inanc sömürülerine son verdi.Cahil insanlara "ögrenimin yerinin hocalarin,seyhlerin yani degil okul oldugunu ögretti"dincilerin Atatürk'e karsi olmalari tabii ki bu iki nedenle bitmez,bu gerekceler cogaltilabilir.

 

Atatürk'e karsi olan diger bir kesim de Sosyalist Komünist kesimdir.Bunlarin dertleride Atatürk'ün hem sosyalist olmamasi hem Komünist olmamasi ve bu ideolojilerin Türkiye'de kök salamamasinin nedeni olarak Atatürkü göstermeleridir.

 

Diger bi kesim de Masonlardir.Cünkü Atatürk bir emirle tüm mason localarini kapattirmis ve faaliyetlerini yasaklamistir.DP ile mason localari yeniden acilmistir.

 

Bir baska kesimde Kürtcü kesimdir,cünkü Sevr ile kurulmasi imza altina alinmis olan Kürdistanin kurulmasina Atatürk Lozan'la HAYIR demistir.Bu gerekce ona düsmanlik icin yeterlidir saniyorum.

 

Bunlarin disinda kalan tüm Türk milleti Atatürke sonsuz bir sevgi duyar.Onun büyüklügünü ve yaptiklarini inkar etmez.O ve arkadaslari ol,asaydi Türkiye olamazdi,Islam olamazdi TÜRKIYE'de.Bagimsiz olamazdik ve Ingilterenin veya baska bir emperyalist gücün sömürgesi olurduk.Zaten Atatürkün cevresinde bile mandacilar vardi,aynen simdikilerin ABD'ye yaslanmalari gibi.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Efendim, pekala konjonktür müsait olursa Türkiye de ele geçirilebilir. Taviz konusuna gelirsek, elbette ki pazarlıklar ve her iki tarafın verdiği tavizler söz konusu olacaktı.

.

.

.

Saygılar sunarım.

 

Soyle oluyor. Toplum da birey bilinci yoktur ve verilmemistir. O yuzden de tum cagdaslik iceren insan yasam ve iliskileri olan hak ve ozgurlukler basta olmak uzere, ulkenin politikasinin cikar amacli oyuncagi olmak ile kalmamis, toplumsal "biz/oteki" kutuplasmasi olarak ulke ve toplumu daimi bir kaosun icine sokmustur. Cunku ulke ve toplumumun henuz boyle bir baslangici bile yoktur. Yani devlet bireyi icin degil; vtandas devleti icin vardir.

 

Gerekceleri ortadadir. Ataturk bir pragmatist olarak kendisi birey bilincine sahip degildi. Bu temelde de kendince ulke ve toplumun yararina ne oldugunu dusunerek onu yapmaya calisti. Bu da zaten cagin gerisindeydi.

 

Konu o degil, konu meclise her tur dusuncenin girebilmesini onlememek. Yani "demokratik" davranmak.

 

Hayir hic bir ispatim yok. Bunu sadece Ataturk'un ne yaptigi/yapmadigi olarak sordum.

 

Saygilarimla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.