Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor


evrensel-insan

Önerilen İletiler

Atatürke su veya bu gerekcelerle karsi olanlarin ideolojileri belli ollmuyor mu,bu ideolojiler dogrultusunda tartisma yaptiklari acik degil mi?

 

Dinciler Ataürke karsidir cünkü Atatürk onlarin inanc sömürülerine son verdi.Cahil insanlara "ögrenimin yerinin hocalarin,seyhlerin yani degil okul oldugunu ögretti"dincilerin Atatürk'e karsi olmalari tabii ki bu iki nedenle bitmez,bu gerekceler cogaltilabilir.

 

Atatürk'e karsi olan diger bir kesim de Sosyalist Komünist kesimdir.Bunlarin dertleride Atatürk'ün hem sosyalist olmamasi hem Komünist olmamasi ve bu ideolojilerin Türkiye'de kök salamamasinin nedeni olarak Atatürkü göstermeleridir.

 

Diger bi kesim de Masonlardir.Cünkü Atatürk bir emirle tüm mason localarini kapattirmis ve faaliyetlerini yasaklamistir.DP ile mason localari yeniden acilmistir.

 

Bir baska kesimde Kürtcü kesimdir,cünkü Sevr ile kurulmasi imza altina alinmis olan Kürdistanin kurulmasina Atatürk Lozan'la HAYIR demistir.Bu gerekce ona düsmanlik icin yeterlidir saniyorum.

 

Bunlarin disinda kalan tüm Türk milleti Atatürke sonsuz bir sevgi duyar.Onun büyüklügünü ve yaptiklarini inkar etmez.O ve arkadaslari ol,asaydi Türkiye olamazdi,Islam olamazdi TÜRKIYE'de.Bagimsiz olamazdik ve Ingilterenin veya baska bir emperyalist gücün sömürgesi olurduk.Zaten Atatürkün cevresinde bile mandacilar vardi,aynen simdikilerin ABD'ye yaslanmalari gibi.

 

saygilarla

 

Kusura bakma ama, Ataturk yanlisi olan bir beyin, kendi aklinin dogrusuna uymayanlari "Ataturk karsiti" olarak degerlendirir.

 

Halbuki onemli olan Ataturk'un ne yaptigini "yanli/karsit" olarak degil; ulke ve toplum adina cagdaslik adina ve gelindigi nokta adina ve olanlari oldugu gibi ortaya koyma adina yapmaktir.

 

Ben ne yanliyim, ne de karsiyim. Bu konuda zaten basligim var. Yani Ataturk temelinde karsit degerlendirme olarak.

 

O yuzden ya ufkunuzu genisletin, ya da aklinizin bildigi ve inandigi bir sekilde kendi dogrunuza uymayanlari otekilestirmek adina, din ile v.s. etiketlemeyin ve suclamayin.

 

Zaten bunu daimi yaptiginiz icin farki gormuyor ve algilayamiyorsunuz?

 

Bir de damga ve etiket vermeden once, vereceginiz kisinin soyle bir yazdigi yazilara bakin. Nereye oturtabileceksiniz?

 

Otekilestirmek, aklin bilgi noksanligi ile kolaya kacmasidir. Burada ise konu kavram kisi yapilanlar her yonu ile her temelde farkli bakis acilari ile ortaya konmaya calisilmaktadir. Bu da otekilestirmeyi degil; herkesin biribirini algilayarak neler dendiginin degerlendirilmesidir.

 

Cunku otekilestirmek, etiketlemek, niyet okumak, kisinin adina konusmak v.s. sorunu ortadan kalkmadan saglikli bir dusunce ve bilgi alis verisi, olanlarin her yonuyle ortaya konmasi v.s. de pek olanakli gorunmuyor.

 

Kimsenin kimseye kendi dogrusunu kabulettirmek gibi bir takintisi olmamali. Ayrica dile gelenleri de "bana kabul ettirmeye calisiyor" olarak algilamamali.

Tabi herkesi bilemem. Benim yaptigim budur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Soyle oluyor. Toplum da birey bilinci yoktur ve verilmemistir. O yuzden de tum cagdaslik iceren insan yasam ve iliskileri olan hak ve ozgurlukler basta olmak uzere, ulkenin politikasinin cikar amacli oyuncagi olmak ile kalmamis, toplumsal "biz/oteki" kutuplasmasi olarak ulke ve toplumu daimi bir kaosun icine sokmustur. Cunku ulke ve toplumumun henuz boyle bir baslangici bile yoktur. Yani devlet bireyi icin degil; vtandas devleti icin vardir.

 

Gerekceleri ortadadir. Ataturk bir pragmatist olarak kendisi birey bilincine sahip degildi. Bu temelde de kendince ulke ve toplumun yararina ne oldugunu dusunerek onu yapmaya calisti. Bu da zaten cagin gerisindeydi.

 

Konu o degil, konu meclise her tur dusuncenin girebilmesini onlememek. Yani "demokratik" davranmak.

 

Hayir hic bir ispatim yok. Bunu sadece Ataturk'un ne yaptigi/yapmadigi olarak sordum.

 

Saygilarimla

 

Efendim, pragmatist olmanın birey bilincinin olmaması ile ilişkisini anlayamadım. '' Birey için devlet '' bilincinin var olabilmesi ya da toplumda olmayan birey bilincini oluşturmak öncelikli olarak eğitimi gerektirir. Bu konuda çalışmalar yapıldığı biliniyor. 

 

Köy Enstitüleri ile ilgili bir anektod :

‘’ Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bir gün enstitülerden birini ziyarete gider ve o gün öğrencilere yemekte baklagil çıkmasına rağmen, İsmet İnönü’ye okul müdürü tarafından etli bir yemek sunulur. Enstitünün durumu haftada bir bazen iki haftada bir et yemeye müsaade ederken İsmet İnönü’ye et yemeği sunulması öğrencileri son derece rahatsız eder ve haftalık olağan toplantıda öğrenciler çok sert ve ateşli bir şekilde bu konuya olan itirazlarını dile getirirler.

 

Enstitü müdürü ise, İsmet İnönü’ye cumhurbaşkanı olduğu için değil, şeker hastası olduğu için et yemeği çıkarıldığını, farklı zamanlarda enstitü içerisinde hasta olan öğrencilere de özel olarak bu tarz yemeklerin çıkarıldığını ve bunu da tüm öğrencilerin bildiğini ifade eder. Öğrenciler durumu anlayışla karşılar ve mesele tatlıya bağlanır. ‘’

 

1. Meclis’de 3 grup vardı; Kalpaklılar, Sarıklılar ve Fesliler...Egemene ve işgal güçlerine karşı mücadele bu ittifakla yapıldı. 

 

Sonrasında tüm ihtilallerin sonunda olduğu gibi, İttifak yapılanlar ( Fesliler ve Sarıklılar ) tasfiye edilerek devrim iradesi için 2. Meclis kuruldu.

 

Devrim süreci sonunda öngörülen nihai yapı elbette her akımın temsil edilebileceği burjuva demokrasisiydi. Buna mukabil,  yeni bir toplumsal örgütlenme kurulmaya çalışılırken yani devrim sürecinde bazı üst ve alt yapı kurumları oluşturulup, oturmadıkça demokrasinin olamayacağını belirtmiştim.

Anladığım kadarıyla yapılan devrimin çağın gerisinde olması değerlendirmesini çağdaşı Rus Devrimine bakarak yapmıyorsunuz. Veyahut Atatürk yapmışken neden Sosyalist devrim yapmadı da demiyorsunuz. Ölçütünüz, Meclis içinde Bolşevik akımın veya M. Suphi önderliğinde Galiyevci akımın yada başka bir sosyalist akımın temsil edilmemesi.

 

Yukarıda anlattığım konularda mutabıksak elbette tartışmamıza bu konudan devam edebiliriz.

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim, pragmatist olmanın birey bilincinin olmaması ile ilişkisini anlayamadım. '' Birey için devlet '' bilincinin var olabilmesi ya da toplumda olmayan birey bilincini oluşturmak öncelikli olarak eğitimi gerektirir. Bu konuda çalışmalar yapıldığı biliniyor. 

.

.

.

Saygılar sunarım.

 

Koy enstutulerinin kapatildigini unuttunuz galiba. Ben iliski kurmadim. YalnizAtaturk'un pragmatisizminin bireyci akilciliktan degil de; toplumsal kisilikten geldigini soylemek istedim.

 

Burjuva diye de isci sinifi diye de bir sinif yoktu. Olcum dunyanin geldigi duzeydir. Bireycilik nihilizm ile dunyaya tanitilmistir. Burjuvazi fransa ihtilali ile.

 

M.Suphi olayini ben devrim ya da cagdaslik olarak degil; demokratik bir firsat ve tanitimi olarak degerlendirdim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk akil disi birsey yapmadigi icin onun yaptiklarini akil disi göstermek veya Atatürkü savunan birisinin görüslerini sadece Atatürk yanlisi olarak degerlendirmek Atatürk karsitligidir,Türkcenin baska bir türü varmi bilmiyorum.

 

Atatürk'ün yaptiklarinin hepsi cagdas adimlardi,bunun icin sahifeler dolusu yazilar aktardim foruma demek ki asil ötekilestiren ben degil bunca kanita ragmen hala ayni noktada kalabilmektir.

 

Atatürk devrimleri cagin gerisinde degil tam tersine cagin da ötesindeydi,bu devrimlerin cagdisi oldugunu ileri sürmekle Atatürk karsiti olmanin arasindaki fark Kusla karga arasindaki farka  benzer.

 

Surasi bir gercek ki sizin bu bilgi diye bu basliga tasidiginiz tezlerin hemen hepsi Atatürk karsiti isimler tarafindan hergün zikrediliyor yani bu iddialar yeni ve de öyle sasirtici degil bizler icin.Ve bu bilgileri alip satan zihniyet bence bu bilgileri bilimsel yalani ile yedirmeye calisan zihniyetten farki yoktur.

 

 Insan da eger düsünce kabiliyeti yeterli seviyede degilse ona gercekleri kabul ettirmek hemen hemen mümkün degildir.Atatürk karsitliginin bu kadar nasirlasmis olmasi ve hep ayni ideolojik kesimden gelmesi zaten  oynanan oyunu anlatmaya yetiyor.

 

Atatürk ne yaptiysa insan icin yapti,Okuma yazma oraninin hemen hemen yok denecek kadar az oldugu bir toplumda bireycilige yönelmek sanildigi kadar kolay birsey degildir.Ülkenin her tarafi yakilmis yikilmistir.Millet fakrü zarüret icindedir.Burada devlet bu milleti korumakla yükümlüdür.Yapilan sanayi atilimlari bireylerin gelecegi icindir ancak bu atilimlari devlet finanse etmek durumundadir,devletin görevi sadece vergi toplamak degildir.Eger cumhuriyetin ilanindan sonra devlet destegi olmasaydi ülkede hicbir sey yapilamazdi,bunu yapacak kapasitede bir burjuva yoktu.Buna ragmen kurulan tesislere halk ortak edildi.1923'ün sartlarini kabul etmeden Atatürk'ü kabul etmeniz zaten mümkün degildir.Eger Atatürk'ün izinden gidilmis olsaydi Türkiye bugün bambaska bir konumda olurdu.Menderes'in ve Bayar'in Amerikanci rolleri Türkiye'de kalkinmayi baltalamis,Türk milletine katilimciligi engellemistir.

 

Atatürk'ü tüm dünya sever sayar, bu dünyanin icinde TÜRKIYE*'yi 60 yildir yönetenler yoktur.Namusunu,serefini,bagimsizligini,ezanini,dinini ,imanini kurtarmak icin cepheden cepheye kosan,gecesini gündüzüne katan,icinde yasadigi toplumu cagdas ülkelerin ötesine tasimayi kendisine hedef ve amac edinen ulu önderi Türkiye'yi yönetenlerin disinda herkes sevip saymistir.Onun yaptigi devrimler tüm dünyaya örnek ve rehber olmustur ancak icimizdeki hainler Atatürk'ü sevememislerdir.Bu hainleri sagda ve solda arayabiliriz.Atatürk'e cagdisi devrim yapti diyenler UNESCO'nun 1976 yilinda almis oldugu ve altina 152 ülkenin imza attigi karari okumalari icin asagiya aktariyorum:

 

"Atatürk kimdir:

 Atatürk uluslararasi anlayis,isbirligi,baris yolunda caba göstermis üstün kisi,olaganüstü devrimleri gerceklestirmis bir inkilapci,sömürgecilik ve yayilmaciliga karsi savasan ilk önder,insan haklarina saygili,dünya barisinin öncüsü,bütün yasami boyunca insanlar arasinda renk,dil,din,irk ayirimi göstermeyen esi olmayan DEVLET ADAMI,Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu.

 

Bu metin,76 ve 81 yillari arasinda 152 üyenin 151'inde her yerden görülebilecek sekilde sergilendi,sergilenmeyen tek bir Unesco üyesi haric:TÜRKIYE!

 

Atatürk'ün büyüklügünü tüm dünya kabul etmektedir ve ona saygi duymaktadir.Tüm dünyanin saygisini sevgisini kazanmis bir büyük önderi.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk akil disi birsey yapmadigi icin onun yaptiklarini akil disi göstermek veya Atatürkü savunan birisinin görüslerini sadece Atatürk yanlisi olarak degerlendirmek .

.

.

.

Atatürk'ün büyüklügünü tüm dünya kabul etmektedir ve ona saygi duymaktadir.Tüm dünyanin saygisini sevgisini kazanmis bir büyük önderi.

 

saygilarla

 

"Ataturk disindan, yani ne tarafkarligi ne de karsitligi olarak bakmamak" ne demektir?

 

Zaten imansal inancin sorunudur bu dualist monizm. Ama onemli olan dualizmin verdigi ortak noktayi bulmak.

 

 

Cunku dile gelenleri yanliliga oturtamayanlar, karsitliga; karsitliga oturtamayanlar da yanliliga oturturlar. Iste aklin bu tikanik inanc ve ideolojik siniri da budur. 

 

"Ataturke karsi mi o zaman su/Ataturk'ten yana mi o zaman bu" karsitligini disaridan gorebildigin zaman, ancak benim dediklerim algilanir. Cunku ben ne yanayim ne de karsitim. Ataturk'un yaptiklarini, dediklerini notr disaridan ve duygusal akilci degil; mantiksal, cagdas ve insanlik adina ve yararina degerlendiriyorum.

 

Bu konuda benim bir basligim var "Ataturk yanliligi ve karsitligi" diye burada her ikisi de sorun olarak ortaya konuyor.

 

Ayrica konu Ataturk'un kisiligi kimligi v.s. degil; yaptiklari, dusuncesi, davranisi ve hizmetinin ne oldugunun degerlendirilmesidir.

 

Iste buradaki ....e gore; insan ve onun insanligi cagdasligi bilimsel ve bilisselligi adina, insan haklari, evrensel hukuk ve hak ve ozgurlukler adinadir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Koy enstutulerinin kapatildigini unuttunuz galiba. Ben iliski kurmadim. YalnizAtaturk'un pragmatisizminin bireyci akilciliktan degil de; toplumsal kisilikten geldigini soylemek istedim.

 

Burjuva diye de isci sinifi diye de bir sinif yoktu. Olcum dunyanin geldigi duzeydir. Bireycilik nihilizm ile dunyaya tanitilmistir. Burjuvazi fransa ihtilali ile.

 

M.Suphi olayini ben devrim ya da cagdaslik olarak degil; demokratik bir firsat ve tanitimi olarak degerlendirdim.

Efendim, dünyanın geldiği düzey ile geçmişi yargılamak yanlış olur. Olayları kendi zamanına göre değerlendirmek gerekir.

 

Atatürk’ün gerek söylemlerinden, gerek faaliyetlerinden benim çıkarımım ise, tüm fikirlerin temsil edilebildiği bir burjuva demokrasisi öngördüğü yönünde. Onda, bu burjuva demokrasisinde devletin fonksiyonunun, müdahil oluşunun asgari düzeyde olacağı, birey bilinci gelişmiş vatandaşlar eliyle aklı ve bilimin hakim olacağı şeklinde bir yapıya kavuşacağı ereği var bence. Üst yapıyı alt yapı belirler netice itibariyle.

 

Ancak, Fransız ihtilali ile aradaki farkı kapatmak adına üst yapı için bir takım devrimci adımların atılması bu amaca ters görünmüyor. Diğer taraftan, bireyci olmak için de nihilizm şart değil.

 

Köy enstitüleri kapatılma süreci ayrı ele alınabilecek bir konu olmakla beraber, Atatürk’ün bunda ne gibi bir sorumluluğu olduğunu ve buradan nasıl bir çıkarımla birey bilincinin yokluğuna bağladığınızı biraz daha açmanız gerekir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim, dünyanın geldiği düzey ile geçmişi yargılamak yanlış olur. Olayları kendi zamanına göre değerlendirmek gerekir.

Burada yapilan gecmisi bugun ile mukayese degil; bugunun gelismisligi ile bugunun gericiligi arasindaki mukayesedir. Yani ayni cagda cagdisi kalmak.

Atatürk’ün gerek söylemlerinden, gerek faaliyetlerinden benim çıkarımım ise, tüm fikirlerin temsil edilebildiği bir burjuva demokrasisi öngördüğü yönünde. Onda, bu burjuva demokrasisinde devletin fonksiyonunun, müdahil oluşunun asgari düzeyde olacağı, birey bilinci gelişmiş vatandaşlar eliyle aklı ve bilimin hakim olacağı şeklinde bir yapıya kavuşacağı ereği var bence. Üst yapıyı alt yapı belirler netice itibariyle.

Peki neden devlet kapitalizmini gelistirirken burnunun ucuindaki SSCB gibi sosyalizme yonelmedi, sence? Birey bilincinin gelismesi icin once bireyleri beyin olarak egitmek ve serbest birakmak gerekir. Yani okumayi ogretmek ama ne okuyacagini soylemek yerine, kisinin ne okuyacagini kendi secmesi. Boyle bir zihniyet birakin 90 yil oncesini bugun bile hala yok. O yuzden vatandas devleti icin var; devlet bireyi icin degil. O yuzden ilk vazife turk istiklali, kisinin yasami egitimi kendini yetistirimi v.s. degil.

Ancak, Fransız ihtilali ile aradaki farkı kapatmak adına üst yapı için bir takım devrimci adımların atılması bu amaca ters görünmüyor. Diğer taraftan, bireyci olmak için de nihilizm şart değil.

Ben nihiulizm sart demedim, ortaya atan in Nietzche oldugunu soyledim. Atilan devrimci adimlar halka bilinc vermeden atildigindan bugun geri alinabiliyor. O fark devsirmeyle kapanmaz yasanarak ya da yasatilarak kapatilir, yani fiziksel devrim yerine, zihinsel devrim ile.

Köy enstitüleri kapatılma süreci ayrı ele alınabilecek bir konu olmakla beraber, Atatürk’ün bunda ne gibi bir sorumluluğu olduğunu ve buradan nasıl bir çıkarımla birey bilincinin yokluğuna bağladığınızı biraz daha açmanız gerekir.

Ben koy enstitulerinin kapatilisini Ataturk'e degil; inonu'ye bagladim. Birey bilincinin yoklugu, Ataturk'un pragmatisizminin kendi kisisel degil; kendi algisinca topluma yonelik olmasi ve kendi degerlerini hic bir surette "ben buyum" temelinde ortaya koy (a) mamasi. Sonucta bir kisi kendinin ne oldugunun farkinda ve bilincinde ise onu ortaya koyabilir. Halbuki birey bilincinin ilk sarti kendi varliginin farkina ve bilincine varmaktir. Yani kendini bir kul, kole, mal, meta, madde v.s. olarak ve nicelik olarak degil de; bir insanoglu turu biri ve nitelik olarak algilamak. Zaten ancak bu algidan sonra fenomenaldevrim, zihinsel yani numenal devrime donusebilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nihilizmi ya da ben, kendi, ego, benlik, bencilik, bencillik, bananecilik, bireycilik, bireysellik, birey bilisselligi v.s. kavram v konularini daha detayli yazismak istersen; sitedeki formun ilgili bolumlerindeki ister lakabimin ister baska yazarlarin basliklarinda yazisabiliriz.

 

Laikligi de kendi basliginda yazisabiliriz. Bu baslik bir gazete haberine yonelik bir baslik. Mesela lakabimin "laiklik ve sekulerlik farki" basligi var, ordan yazisabiliriz.

 

Eger istersen basliklarin linklerini de hangi kavramda istiyorsan, verebilirim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada yapilan gecmisi bugun ile mukayese degil; bugunun gelismisligi ile bugunun gericiligi arasindaki mukayesedir. Yani ayni cagda cagdisi kalmak.

 

Atatürk dönemini ve Atatürk'ü tartıştığımızı sanıyordum. Atatürk bugün yaşamadığına göre tartıştığınız bugün değil. Yaptığınız bugünün değerleri ile geçmişi yargılamak.

 

 

Peki neden devlet kapitalizmini gelistirirken burnunun ucuindaki SSCB gibi sosyalizme yonelmedi, sence? Birey bilincinin gelismesi icin once bireyleri beyin olarak egitmek ve serbest birakmak gerekir. Yani okumayi ogretmek ama ne okuyacagini soylemek yerine, kisinin ne okuyacagini kendi secmesi. Boyle bir zihniyet birakin 90 yil oncesini bugun bile hala yok. O yuzden vatandas devleti icin var; devlet bireyi icin degil. O yuzden ilk vazife turk istiklali, kisinin yasami egitimi kendini yetistirimi v.s. degil.

 

Neden Sosyalizm'i uygun bulmadığını bir beyanında açıklıyor. Fikir yürütmek yerine o beyan üzerine tartışalım. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Daha önce de açıkladım. Feodaliteden burjuvaziyi atlayıp sosyalizme geçilmez.

 

Ayrıca, ters mantıkla düşünüyorsunuz. Bir işin başarılamaması, çıkış noktasının ve amacın sonradan istemeden gelinen/getirilen nokta olduğu anlamına gelmez. Burada eğitim kurumlarının yapısının geriye götürülmesinin payı çok. Neticede bir mücadele söz konusu. Devrimi isteyenler olduğu gibi istemeyenler de vardı.

 

 

Ben nihiulizm sart demedim, ortaya atan in Nietzche oldugunu soyledim. Atilan devrimci adimlar halka bilinc vermeden atildigindan bugun geri alinabiliyor. O fark devsirmeyle kapanmaz yasanarak ya da yasatilarak kapatilir, yani fiziksel devrim yerine, zihinsel devrim ile.

 

Nihilizmi ortaya atanın Nietzche olduğunu söylemediniz ve  ayrıca ortaya atan o  değildir.

 

Halka bilinç eğitimle verilir. Yalnızca gardrop devrimi söz konusu değil.  Bir bütünsellik var. Ama başarılamamış. Nedenlerini tartışmak yerine sonuca bakarak karar veriyorsunuz.

 

 

Ben koy enstitulerinin kapatilisini Ataturk'e degil; inonu'ye bagladim. Birey bilincinin yoklugu, Ataturk'un pragmatisizminin kendi kisisel degil; kendi algisinca topluma yonelik olmasi ve kendi degerlerini hic bir surette "ben buyum" temelinde ortaya koy (a) mamasi. Sonucta bir kisi kendinin ne oldugunun farkinda ve bilincinde ise onu ortaya koyabilir. Halbuki birey bilincinin ilk sarti kendi varliginin farkina ve bilincine varmaktir. Yani kendini bir kul, kole, mal, meta, madde v.s. olarak ve nicelik olarak degil de; bir insanoglu turu biri ve nitelik olarak algilamak. Zaten ancak bu algidan sonra fenomenaldevrim, zihinsel yani numenal devrime donusebilir.

 

İnönü'ye bağlamadınız ve kapatan da o değil zaten.  Tartıştığımız Atatürk idi. Topluma yönelik pragmatizmin kullukla, kölelikle, mallıkla vs. irtibatını kuramadım. Daha açık yazarsanız daha kolay anlaşılırsınız bence.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Atatürk dönemini ve Atatürk'ü tartıştığımızı sanıyordum. Atatürk bugün yaşamadığına göre tartıştığınız bugün değil. Yaptığınız bugünün değerleri ile geçmişi yargılamak.

Tamam oyleyse, Ataturk 1923'te tarihsel olarak 16. yuzyildaki ingiliz ic savasinda yasanan patriotizm, yani yurtseverligi ve ondan hemen hemen 2 asir sonra gelen,1789 da olani yapmaya calismadi mi? Zaten ilkini baz alsa onu takip ederdi, o ikinciye yani fransa ornegine yoneldi. Ilkinin de tam tersini yapti. Yani etnisite ve etnik kokeni yok saydi ve gale almadi. Halbuki sirf bu turklestirme politikasi kendi basina Cografyanin tarihine ve yapisina tersti. 

Yani cagin bir asir gerisinde. Ustelik o bilinc kendinde ve toplumunda yok iken. Yoksa laikligine diyaneti ekler miydi? Laiklik din ve devlet iliskilerinin farkliligi iken, o devlet eliyle diyaneti kurmadi mi? Burjuvazi desen ya da isci sinifi henuz ortada yok. Yani cagin gerisinde bile yapmak istediklerinin alt yapisi hazir degil. Sadece Osmanlinin parcalanmasina sebep olan diger milli cikislarin, en sonuncusunu yaparak Osmanliyi Imparatorluk olarak tarihe gomdu.

Neden Sosyalizm'i uygun bulmadığını bir beyanında açıklıyor. Fikir yürütmek yerine o beyan üzerine tartışalım. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Daha önce de açıkladım. Feodaliteden burjuvaziyi atlayıp sosyalizme geçilmez.

Peki Lenin neden denedi? Ya da Ataturk o zaman neyin savasini verdi, emperyalist olma hayali mi? Evet ulkesini isgal edenlere karsi verdigi savas ulkeyi kendi eline gecirmekti. Buna antiemperyalist bir savas diyebilir misin? Lenin kapitalizmi devlet eliyle, sosyalizm amaci ile uyguladi, ya Ataturk devlet kapitalizmini hangi amac icin uyguladi? Sence neydi o gunun sartlarina uygun ve toplumun ve farkli halklarinin da algilayabilecegi sistem/duzen?

Ayrıca, ters mantıkla düşünüyorsunuz. Bir işin başarılamaması, çıkış noktasının ve amacın sonradan istemeden gelinen/getirilen nokta olduğu anlamına gelmez. Burada eğitim kurumlarının yapısının geriye götürülmesinin payı çok. Neticede bir mücadele söz konusu. Devrimi isteyenler olduğu gibi istemeyenler de vardı.

Tabiki her devrimci surecte karsi devrim ile mucadele vardir. Yalniztarih gosteriyorki o karsi devrim bugun iktidarda. Sence Ataturk neye ya da kime guvenerek pragmatisizm yapti. Yani 1925 oncesi hem etnisite kabulu hem muslumanlik gorunumu ve 25 sonrasi birdsen bire turklestirmeye yonelim ve deist soylemler.

 

Nihilizmi ortaya atanın Nietzche olduğunu söylemediniz ve  ayrıca ortaya atan o  değildir.

Ben nihilizmi nietzche'nin ortaya attigini soylemedim, gerci o kitlesellestirdi. Ben bireyciligi onun ortaya attigini soyledim. Aksini dusunuyorsaniz, yanitiniz nedir?

 

Halka bilinç eğitimle verilir. Yalnızca gardrop devrimi söz konusu değil.  Bir bütünsellik var. Ama başarılamamış. Nedenlerini tartışmak yerine sonuca bakarak karar veriyorsunuz.

Tamam tartisalim. Basarilamayacak bir hedef konmus olmasi ana neden degil mi? Ya da iki uc sene icinde pragmatisist politikanin tam tersine cevrilmesi. Ya da Ataturk'un tek adamligi ve digerlerini bertaraf edip hak tanimamasi. Kisaca herkesi ve herseyi pragmatisizm algisi dogrultusunda kullanmasi ve harcamasi.

 

İnönü'ye bağlamadınız ve kapatan da o değil zaten.  Tartıştığımız Atatürk idi. Topluma yönelik pragmatizmin kullukla, kölelikle, mallıkla vs. irtibatını kuramadım. Daha açık yazarsanız daha kolay anlaşılırsınız bence.

Kim kapattirdi koy enistutulerini? Aslinda neyi tam olarak tartismamiz yerine, ben size verdiginiz yanitlara yonelik yanitlart veriyorum. Bagi surda; insanogluna insan degeri vermek yerine; ideolojik inancsal olarak kitle ve nicelik olarak degerlendirmek. Burada topluma yonelik pragmatisizmin topluma ne getirdigi sizce nedir? Ortada insan haklari evrensel hukuk ya da hak ve ozgurlukler mi var? Yoksa belirli bir yonlendirim ve yaptirimin dayatimi mi?

 

Ne diyelim "Ataturk bu vatani dusmandan kurtardi" duygusalligi ile mi yetinelim?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Tamam oyleyse, Ataturk 1923'te tarihsel olarak 16. yuzyildaki ingiliz ic savasinda yasanan patriotizm, yani yurtseverligi ve ondan hemen hemen 2 asir sonra gelen,1789 da olani yapmaya calismadi mi? Zaten ilkini baz alsa onu takip ederdi, o ikinciye yani fransa ornegine yoneldi. Ilkinin de tam tersini yapti. Yani etnisite ve etnik kokeni yok saydi ve gale almadi. Halbuki sirf bu turklestirme politikasi kendi basina Cografyanin tarihine ve yapisina tersti. 

Yani cagin bir asir gerisinde. Ustelik o bilinc kendinde ve toplumunda yok iken. 

 

Efendim, o çağda hangi Avrupa ülkesinde etnik hakların olduğunu yazarsanız dediğiniz doğru olur. Ve bu etnik haklar hangi yılda verilmiş onu da eklerseniz. Örneğin Almanya, Fransa'nın ulus tanımı, etnik haklar konusundaki açılımlarının tarihleri gibi...Bugünün değer ve kavramları ile geçmiş yargılanamaz demiştim.

 

 

Yoksa laikligine diyaneti ekler miydi? Laiklik din ve devlet iliskilerinin farkliligi iken, o devlet eliyle diyaneti kurmadi mi? 

 

Bu konuyu bu başlıkta ve linkini verdiğim diğer başlıkta geniş olarak açıklamıştım. Laikliğin beşiği Fransa neden Kiliseyi kontrol altına aldıysa ve reforma zorladıysa Diyanet'in kurulma nedeni de o olmasın sakın. 

 

 

 

Burjuvazi desen ya da isci sinifi henuz ortada yok. Yani cagin gerisinde bile yapmak istediklerinin alt yapisi hazir degil. Sadece Osmanlinin parcalanmasina sebep olan diger milli cikislarin, en sonuncusunu yaparak Osmanliyi Imparatorluk olarak tarihe gomdu.

Peki Lenin neden denedi? Ya da Ataturk o zaman neyin savasini verdi, emperyalist olma hayali mi? Evet ulkesini isgal edenlere karsi verdigi savas ulkeyi kendi eline gecirmekti. Buna antiemperyalist bir savas diyebilir misin? Lenin kapitalizmi devlet eliyle, sosyalizm amaci ile uyguladi, ya Ataturk devlet kapitalizmini hangi amac icin uyguladi? Sence neydi o gunun sartlarina uygun ve toplumun ve farkli halklarinin da algilayabilecegi sistem/duzen?

Tabiki her devrimci surecte karsi devrim ile mucadele vardir. Yalniztarih gosteriyorki o karsi devrim bugun iktidarda. Sence Ataturk neye ya da kime guvenerek pragmatisizm yapti. Yani 1925 oncesi hem etnisite kabulu hem muslumanlik gorunumu ve 25 sonrasi birdsen bire turklestirmeye yonelim ve deist soylemler.

 

Efendim, böyle bir emperyalizm tanımı yok. Ülkesini savunanlara emperyalist denilmez. Anti emperyalist olmak konjonktüreldir demiştim. Evet, bu anti emperyalist bir savaştı. Sonradan başka ülkeye saldırırsa bu kez emperyalist denilebilir, fakat böyle bir durum söz konusu olmamış. Burada muktedirlik bir ölçü değil. Bu etiketler somut fotoğrafların analizi üzerinden yapıştırılır ve geçicidir. Mutlak, sabit ve değişmez karakterlerin olması doğaya aykırı. Ezilen bir ulus başka bir konjonktürde ezen bir ulus haline gelebilir. Ama her zaman belirli somut bir olayda ezen ve ezilen, emperyalist-anti emperyalist olacaktır. Tüm ülkelerde Sosyalizm olmadıkça bu dediğiniz türden idealistik durum söz konusu olamayacaktır ne yazık ki.

 

Diğer taraftan işçi sınıfı yoktu demişsiniz. Doğal olarak Sosyalizmin zemininin olmadığını söylemiş oluyorsunuz. Burjuvaziyi geliştirmek için yapılan Devlet Kapitalizmini ise Sosyalist ekonomilerdeki Devlet Kapitalizmi ile karıştırıyorsunuz.

 

İhtilal sonrası ittifak yapılanların tasfiyesi ve devrim süreci kısmını daha önce açıklamıştım. Bolşevikler neden Menşevikleri tasfiye ettiğini de bilmeniz gerekir. Devrimler böyledir.

 

 

Ben nihilizmi nietzche'nin ortaya attigini soylemedim, gerci o kitlesellestirdi. Ben bireyciligi onun ortaya attigini soyledim. Aksini dusunuyorsaniz, yanitiniz nedir?

 

Bir önceki yazınızda nihilizmi Nietzche'nin ortaya attığını söylemiştiniz bir daha bakınız.

 

 

Tamam tartisalim. Basarilamayacak bir hedef konmus olmasi ana neden degil mi? 

 

 

 

Sosyalizm hedefini koysaydı, başarır mıydı ? Lenin başarmış mıdır ? Yoksa yeniden imparatorluğa mı çevirselerdi ülkelerini ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim, o çağda hangi Avrupa ülkesinde etnik hakların olduğunu yazarsanız dediğiniz doğru olur. Ve bu etnik haklar hangi yılda verilmiş onu da eklerseniz. Örneğin Almanya, Fransa'nın ulus tanımı, etnik haklar konusundaki açılımlarının tarihleri gibi...Bugünün değer ve kavramları ile geçmiş yargılanamaz demiştim.

Ben Buyuk Britanya'yi baz aliyorum. Eger 20. yuzyildan bahsediyorsak, bugun ile arasinda emperyalist ulkeler acisindan pek bir fark yok. 20. yuzyil oyle veya boyle emperyalist ulke ve toplumlarin kendi ic celiskisini gorunurde cozmus oldugu cagdir.

 

 

 

 

Bu konuyu bu başlıkta ve linkini verdiğim diğer başlıkta geniş olarak açıklamıştım. Laikliğin beşiği Fransa neden Kiliseyi kontrol altına aldıysa ve reforma zorladıysa Diyanet'in kurulma nedeni de o olmasın sakın. 

Ben sekuler laiklikten bahsediyorum. Sonucta laiklik seculer dusunce ve davranis temelinde sekillenmedikce, o laiklik layik bir laiklik degildir. Ayrica diyanetin kurulmasi devletin dini kontrol altina almis olmasi anlamina gelmiyor. Ustelik din de degil; sadece sunnilik ve dini ogretim de degil, dini egitim. Nitekim 1950 ler ile birlikte kontrol altina alinamadigi ortaya cikti. Ayrica turkiyede devlet sadece iktidar politikalarina hizmet eden bir arac olarak vardir. Bu da saglikli nesillerin degil; her iktidar ile yonlenen kafasi karisik nesillerin yetismesidir.

 

 

 

 

Efendim, böyle bir emperyalizm tanımı yok. Ülkesini savunanlara emperyalist denilmez. Anti emperyalist olmak konjonktüreldir demiştim. Evet, bu anti emperyalist bir savaştı. Sonradan başka ülkeye saldırırsa bu kez emperyalist denilebilir, fakat böyle bir durum söz konusu olmamış. Burada muktedirlik bir ölçü değil. Bu etiketler somut fotoğrafların analizi üzerinden yapıştırılır ve geçicidir. Mutlak, sabit ve değişmez karakterlerin olması doğaya aykırı. Ezilen bir ulus başka bir konjonktürde ezen bir ulus haline gelebilir. Ama her zaman belirli somut bir olayda ezen ve ezilen, emperyalist-anti emperyalist olacaktır. Tüm ülkelerde Sosyalizm olmadıkça bu dediğiniz türden idealistik durum söz konusu olamayacaktır ne yazık ki.

Misak-i Milli ne idi? Her emperyalist guclere karsi verilen savas antiemperyalist midir? "idealistik durum!?"

Diğer taraftan işçi sınıfı yoktu demişsiniz. Doğal olarak Sosyalizmin zemininin olmadığını söylemiş oluyorsunuz. Burjuvaziyi geliştirmek için yapılan Devlet Kapitalizmini ise Sosyalist ekonomilerdeki Devlet Kapitalizmi ile karıştırıyorsunuz.

Peki sen "karistirma" da farkini acikla. Ayrica su sosyalist ekonomi eger yerine geldi ise SSCB de onu da acikla.

 

İhtilal sonrası ittifak yapılanların tasfiyesi ve devrim süreci kısmını daha önce açıklamıştım. Bolşevikler neden Menşevikleri tasfiye ettiğini de bilmeniz gerekir. Devrimler böyledir.

 

Bir önceki yazınızda nihilizmi Nietzche'nin ortaya attığını söylemiştiniz bir daha bakınız.

 

 

 

 

 

 

Sosyalizm hedefini koysaydı, başarır mıydı ? Lenin başarmış mıdır ? Yoksa yeniden imparatorluğa mı çevirselerdi ülkelerini ?

O konuya aciklik getirmistim. Yani nihilizmin kitlesellesmesi olarak. Bilmem sizce SSCB neden parcalandi, ya da yugoslavya?

 

Bakin size buraya bir alinti yapacagim.

 

Ziya Gökalp,Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri vermiştir:

Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere  bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi.

Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti.(s.34)

 

Yukaridaki alintiyi bugun itibari ile Kurdlere ve kurdculuge yoneltsek, bir fark olur mu? Yani turk gecen yere kurd koymak. Tarih tekerrur mu ediyor, acaba. Yoksa "alma mazlumun ahini, cikar aheste aheste" mi demek gerekiyor?

 

Sonucta toplumuna ve farkli halklarina uyum saglamayan hic bir zorlama ustelik bilinc vermeye yonelmeden, maalesef kalici olmuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siyasi Tarafsizlik benim kanimca"Devlet islerine son zamanlarda acikca karismaya baslamis olan Diyanet'in mümkün oldugunca siyasi tarafsiz olmasi"anlamina gelir.

 

Cumhuriyet Tarihinde emsali görülmemis bir sekilde özellikle son aylarda;Diyanet Isleri Baskanligi tarafindan yapilan bazi aciklamalar müdahale izlenimi vermektedir.Hazirlanan;anketler,bu anketlere cevap verme zorunlulugu ve bunun cezai müeyyidesinin olmasi,Izmir hakkinda Diyanet Isleri Baskani'nin sasirtici aciklamalari,Fetulahci bir Müftü'nün abuk subuk bir gerekceyle Izmir'e atanmasi,Hutbelerden Atatürk'ün  adinin cikarilmasi ve bunlara benzer daha bircok siyasi tarzda aciklamalar bana Türkiye'de zaten yarim aksak yürüyen Laikligin yerine siyasete karisan Diyanet'in mümkün oldugunca Siyasi Tarafsiz olmaya dikkat ederek Laikligin rafa kaldirilmasi calismalaridir.

 

Hani söyle de denebilir:Hükümet dini dayali kararlar almiyor ve Türkiye de laiklik devam ediyor.Ancak Tarim Bakani Eker'in,Polis Teskilati'nin 168'inci Kurulus Yildönümünde Diyarbakir'da Protokol Masasina oturtulmus olan Mollalari görünce Türkiye'de laikligin rafa kaldirilmasinin arefesini yasadigimizi anliyorum.Hatirlayin;Basbakan Erbakan Meclis'e cemaat liderlerini yemege davet etmisti.Erdogan neden ondan ayri bir adim atsin ki?

 

Laiklige 60 yildir saldiriliyor asil önemli saldirilar Özal döneminde baslamisti.Ciller ve Erbakan'in iktidari döneminde bu saldirilar yogunlasmis ancak 28 Subat bunu engellemis (veya degil)ve kilik kiyafet yasasi uygulamaya konmustu.Bugün özellikle PKK'nin dinci kesiminden olan Ertugrul Kürkcü'nün Kilik Kiyafet ve Sapka,Tekke ve Zaviyelerle ilgili önerileri iktidarin türban yaklasimi bize Türkiye'de laikligin yok edilmesinin yakin oldugunu gösteriyor.

 

Iste tam da bu noktada,"SIYASI TARAFSIZLIK"yasasi devreye sokuluyor ve diyanet siyasilesiyor.

Paradoks ise,TSK'nin siyasete karismasina karsi olanlardan,Diyanetin siyasete karismasina alkis geliyor.O TSK'ki irticaya karsi laikligin kalesi olarak görevini yerine getiriyordu,iste o görevi yerine getiren TSK lagvedimis ve yerine hem siyasete karismayan ve hem de irticaya göz yuman bir güc olusturulmustur.Emniyet Teskilati'nin Erdogan döneminde dincilestirilmesi laikligin kalesi olan TSK'ya karsi bir denge unsuru yaratma amacliydi.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Hem musluman hem laik olunmaz, ya musluman olursun, ya laik" Basbakanin bu sozunu aciklar misin?

 

Birde "laiklik halk isterse tabi ki gider" sozunu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hem müslüman hem laik olunmaz sözüyle basbakan zaten amacini ortaya koymustur.Bunun aciklanacak bir yani yok.Halbuki "dinde zorlama yoktur"senin dinin sana benim dinim bana"sözleriyle dini acidan da laiklik vurgulamasi yapilmistir

 

Basbakan ve pesindekiler oldu bitti Laiklige karsidirlar ve laiklik karsiti eylemlerinde odagi olmusturlar.

 

Laiklik dinsizliktir diyenlerin basinda basbakan ve cemaatler gelir.Yani devletin herhangi bir dine ait olmamasi bütün inanc kesimlerine ayni esitlikte yaklasmasi gerekirken Türkiyede belirli bir mezhebin sözcülügü yapilmaktadir.Insanlarin inanclariyla alay etmek,siyaset yapmak etik degildir.Laiklik hic degildir.

 

"Laiklik halk isterse tabi ki gider"sözü de popülist ve kökten dinci yiginlara yönelik söylemlerden biridir.Adim adim toplumun büyük kesiminin  inanclarini sömürerek laiklige karsi beyin yikama uygulamalariyla halki yönlendirip laiklige karsi büyük bir cephe olusturmak ve nihayet bu cepheden "laiklik kalksin mi ?EVET!" yanitini alacagina emin olan bir insan tabi ki halki kullancak ve laikligi rafa kaldirmanin sorumlulugunu ve sucunu halka yükleyecektir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Ben Buyuk Britanya'yi baz aliyorum. Eger 20. yuzyildan bahsediyorsak, bugun ile arasinda emperyalist ulkeler acisindan pek bir fark yok. 20. yuzyil oyle veya boyle emperyalist ulke ve toplumlarin kendi ic celiskisini gorunurde cozmus oldugu cagdir.

Efendim, Birleşik Krallık’ı baz alamayız. Gerek Uluslaşması, gerek kapitalistleşmesi gerekse burjuva demokrasisinin kuruluşu Kıta Avrupası’ndan çok farklı süreçlerden geçmiştir. İskoçya, Galler, İrlanda başından beri bağımsız devletlerdi.

 

 

Ben sekuler laiklikten bahsediyorum. Sonucta laiklik seculer dusunce ve davranis temelinde sekillenmedikce, o laiklik layik bir laiklik degildir. Ayrica diyanetin kurulmasi devletin dini kontrol altina almis olmasi anlamina gelmiyor. Ustelik din de degil; sadece sunnilik ve dini ogretim de degil, dini egitim. Nitekim 1950 ler ile birlikte kontrol altina alinamadigi ortaya cikti. Ayrica turkiyede devlet sadece iktidar politikalarina hizmet eden bir arac olarak vardir. Bu da saglikli nesillerin degil; her iktidar ile yonlenen kafasi karisik nesillerin yetismesidir.

Tamam işte, sayın Evrensel İnsan, ben de seküler düşüncenin gelişmesi için atılmış adımlardan söz etmiştim. Bir yandan laik ve çağdaş eğitim diğer yandan deyim yerindeyse Ortodoks İslam’ın denetimi ve yine deyim yerindeyse Protestanlaştırılması ( teokratik devleti arzulayanların denetimi ve azaltılması ). Elbette bu bir süreçtir. 1950’de bu süreç tamamlanamadan iç ve dış konjonktür nedeni ile ‘’ demokrasi ‘’ye geçilmek zorunda kalındı. Açıkçası, bence 2. Dünya Savaşı yaşanmamış olsaydı, durum çok başka olabilirdi.

 

Ayrıca, efendim o tarihten sonra devlet NATO politikalarına uyumlu olabilen asker eliyle sağ iktidar politikalarına hizmet eden bir araç haline geldi. Dediğinizin tersine her iktidarda değil.

 

 

Misak-i Milli ne idi? Her emperyalist guclere karsi verilen savas antiemperyalist midir? "idealistik durum!?"

Misak-ı Milli bir ülkenin işgal öncesi halihazırdaki sahip olduğu ‘’ kendi ‘’ topraklarıdır. Bakınız bunu bir iki ileti önce açıklamıştım :

 

Efendim, böyle bir emperyalizm tanımı yok. Ülkesini savunanlara emperyalist denilmez. Anti emperyalist olmak konjonktüreldir demiştim. Evet, bu anti emperyalist bir savaştı. Sonradan başka ülkeye saldırırsa bu kez emperyalist denilebilir, fakat böyle bir durum söz konusu olmamış. Burada muktedirlik bir ölçü değil. Bu etiketler somut fotoğrafların analizi üzerinden yapıştırılır ve geçicidir. Mutlak, sabit ve değişmez karakterlerin olması doğaya aykırı. Ezilen bir ulus başka bir konjonktürde ezen bir ulus haline gelebilir. Ama her zaman belirli somut bir olayda ezen ve ezilen, emperyalist-anti emperyalist olacaktır. Tüm ülkelerde Sosyalizm olmadıkça bu dediğiniz türden idealistik durum söz konusu olamayacaktır ne yazık ki.

 

 

 

Peki sen "karistirma" da farkini acikla. Ayrica su sosyalist ekonomi eger yerine geldi ise SSCB de onu da acikla.

Sorunuz her ne kadar anlaşılması güç olsa da, anladığım kadarıyla yanıtlamaya çalışayım efendim.

 

Türkiye’de uygulanan Devlet Kapitalizmi geçici bir süreyi öngörmüş ve yerli burjuva sınıfının doğmasını ve gelişmesini amaçlamıştır. Yap – İşlet - Devret formülü ile, devletin halkın ihtiyaçları olan ve ihracata yönelik ürünleri teknokratların kararı ile tespit edip özel sermayenin giremediği sektörlerde üretimde devletin öncülük etmesini ve zamanı geldiğinde kurumların özel sermayeye devredilmesini amaçlamıştır.

 

SSCB’de uygulanan Devlet Kapitalizmi ise, yine devletin halkın ihtiyaçları olan ve ihracata yönelik ürünleri teknokratların kararı ile tespit edip üretime yönelik faaliyetlerde bulunmuştur.

 

Farkı SSCB burjuva sınıfını mülksüzleştirmeyi amaçlamış ve yapmışken, Türkiye tam tersine burjuva sınıfını oluşturmak istemiştir. En büyük fark ise, bilindiği gibi artı değerin paylaştırılması noktasındadır.

 

 

O konuya aciklik getirmistim. Yani nihilizmin kitlesellesmesi olarak. Bilmem sizce SSCB neden parcalandi, ya da yugoslavya?

Ama aslında Nietzche nihilist olmamıştır.

 

Diğer sonunuzu da özetle söyle cevaplayayım :

 

Yugoslavya örneğinde olduğu gibi etnik milliyetçilikleri ve sahip olma güdüsünü körükleyen Kapitalist Batı’nın faaliyetleri bir yana, SSCB’de sosyalizm dairesinde bile farklı fikirlere tahammül, demokrasi olamamıştır.

 

 

Bakin size buraya bir alinti yapacagim.

 

Ziya Gökalp,Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri vermiştir:

Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi.

Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti.(s.34)

 

Yukaridaki alintiyi bugun itibari ile Kurdlere ve kurdculuge yoneltsek, bir fark olur mu? Yani turk gecen yere kurd koymak. Tarih tekerrur mu ediyor, acaba. Yoksa "alma mazlumun ahini, cikar aheste aheste" mi demek gerekiyor?

Evet, siz de Ziya Gökalp gibi etnik veya kültürel milliyetçiliği doğru görüyorsanız bir fark olmaz elbette.

 

Sonucta toplumuna ve farkli halklarina uyum saglamayan hic bir zorlama ustelik bilinc vermeye yonelmeden, maalesef kalici olmuyor.

Laik ve çağdaş eğitim hamleleri bilinçsizlik için miydi efendim yapmayın ? İç ve dış dinamiklerin etkisini göz ardı ederek yorum yaptığınızın farkında mısınız ?

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim, Birleşik Krallık’ı baz alamayız. Gerek Uluslaşması, gerek kapitalistleşmesi gerekse burjuva demokrasisinin kuruluşu Kıta Avrupası’ndan çok farklı süreçlerden geçmiştir. İskoçya, Galler, İrlanda başından beri bağımsız devletlerdi.

Ben her zaman her konuda olmasi gereken en cagdasini baz alirim. Baska turlu bir degerlendirme cagdisidir.

 

Tamam işte, sayın Evrensel İnsan, ben de seküler düşüncenin gelişmesi için atılmış adımlardan söz etmiştim. Bir yandan laik ve çağdaş eğitim diğer yandan deyim yerindeyse Ortodoks İslam’ın denetimi ve yine deyim yerindeyse Protestanlaştırılması ( teokratik devleti arzulayanların denetimi ve azaltılması ). Elbette bu bir süreçtir. 1950’de bu süreç tamamlanamadan iç ve dış konjonktür nedeni ile ‘’ demokrasi ‘’ye geçilmek zorunda kalındı. Açıkçası, bence 2. Dünya Savaşı yaşanmamış olsaydı, durum çok başka olabilirdi.

 

Ayrıca, efendim o tarihten sonra devlet NATO politikalarına uyumlu olabilen asker eliyle sağ iktidar politikalarına hizmet eden bir araç haline geldi. Dediğinizin tersine her iktidarda değil.

Hangi iktidarda degil, mesela!

 

 

 

Misak-ı Milli bir ülkenin işgal öncesi halihazırdaki sahip olduğu ‘’ kendi ‘’ topraklarıdır. Bakınız bunu bir iki ileti önce açıklamıştım :

Bir ulkenin cografi sinirini o tarihlerde kim neye gore ciziyor. Ona kalsa tum osmanli topraklari baz alinmaliydi.

 

Sorunuz her ne kadar anlaşılması güç olsa da, anladığım kadarıyla yanıtlamaya çalışayım efendim.

 

Türkiye’de uygulanan Devlet Kapitalizmi geçici bir süreyi öngörmüş ve yerli burjuva sınıfının doğmasını ve gelişmesini amaçlamıştır. Yap – İşlet - Devret formülü ile, devletin halkın ihtiyaçları olan ve ihracata yönelik ürünleri teknokratların kararı ile tespit edip özel sermayenin giremediği sektörlerde üretimde devletin öncülük etmesini ve zamanı geldiğinde kurumların özel sermayeye devredilmesini amaçlamıştır.

 

SSCB’de uygulanan Devlet Kapitalizmi ise, yine devletin halkın ihtiyaçları olan ve ihracata yönelik ürünleri teknokratların kararı ile tespit edip üretime yönelik faaliyetlerde bulunmuştur.

 

Farkı SSCB burjuva sınıfını mülksüzleştirmeyi amaçlamış ve yapmışken, Türkiye tam tersine burjuva sınıfını oluşturmak istemiştir. En büyük fark ise, bilindiği gibi artı değerin paylaştırılması noktasındadır.

Peki Lenin'in "Sosyalizm altinda kapitalist uretim iliskilerini gelistirmek ve sosyalizme hazir etmek gerekir" soylemini nasil acikliyorsun. Adi ustunde devlet kapitalizmi iki ulkenin sartlarindan dolayi farkli olabilir, ama yapilan kapitalizme devletin verdigi destektir.

 

Ama aslında Nietzche nihilist olmamıştır.

Ben boyle bir sey dedigimi hatirlamiyorum. Nietzche nihilizmi bir sorun olarak dile getirirve kurtulusu da overman de bulur.

 

Diğer sonunuzu da özetle söyle cevaplayayım :

 

Yugoslavya örneğinde olduğu gibi etnik milliyetçilikleri ve sahip olma güdüsünü körükleyen Kapitalist Batı’nın faaliyetleri bir yana, SSCB’de sosyalizm dairesinde bile farklı fikirlere tahammül, demokrasi olamamıştır.

 

Evet, siz de Ziya Gökalp gibi etnik veya kültürel milliyetçiliği doğru görüyorsanız bir fark olmaz elbette.

Dogru gordugumu de nerden cikardin? ben serbest dusunurum, nasil dogru gorebilirim. Bence bunu demek yerine sitede olan basliklarima bir goz atsaniz en azindan boyle bir onyargi da bulunmazsiniz.

 

Laik ve çağdaş eğitim hamleleri bilinçsizlik için miydi efendim yapmayın ? İç ve dış dinamiklerin etkisini göz ardı ederek yorum yaptığınızın farkında mısınız ?

Evet benim yorumlarim insanoglunun niteligi uzerinedir, niceligi degil. Zaten bir sistem ya da duzenin zorla gelmesi de insanoglunu bir nicelik olarak algilamasindandir.

 

Bunun en guzelornegi bilinci olmayan toplum ve farkli halklarinin ne SSCB'de ne de su an Turkiye'de kazanilmis haklari koruyamamasidir. Cunku haklar bilincli kazanilirsa korunur, tepeden inme guce dayanan nicelik devrimi ile degil.

 

Sorun da zaten algida herkesin kendi politik cikarinda ve gucunu kullanmasinda ""ic ve dis dinamiklerin etkisi" bir bahanedir.

 

 

Ne oldu da AKP' AB den cark edip, su an Turkiye'yi ortadogu ulkesi yapmaya ugrasiyor, sizce? Hangi ic ve dis dinamiklerin etkisi ile?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben her zaman her konuda olmasi gereken en cagdasini baz alirim. Baska turlu bir degerlendirme cagdisidir.

Öyle mi efendim ? Şu halde, o dönemin Galler’inde okullarda Galce’nin B.K.tarafından yasaklanmasını da çağdaşlık olarak görüyorsunuz demektir.

 

 

Hangi iktidarda degil, mesela!

Mesela 71, 80 ve 98 darbelerinin yapıldığı iktidarlarda.

 

 

Bir ulkenin cografi sinirini o tarihlerde kim neye gore ciziyor. Ona kalsa tum osmanli topraklari baz alinmaliydi.

Osmanlı Mebusan Meclisi. Misak-ı Milli, olası 1. Dünya savaşı barış anlaşması için pazarlığa konu olacak, şart olacak asgari sınırlardır. Mümkün olsa elbette tüm Osmanlı toprakları için de masaya oturulabilirdi. Ne yapacaklardı, buyurun hepsini alın mı diyeceklerdi ?

 

 

Peki Lenin'in "Sosyalizm altinda kapitalist uretim iliskilerini gelistirmek ve sosyalizme hazir etmek gerekir" soylemini nasil acikliyorsun. Adi ustunde devlet kapitalizmi iki ulkenin sartlarindan dolayi farkli olabilir, ama yapilan kapitalizme devletin verdigi destektir.

Lenin’in o sözlerini bilmiyorum. Nerede ve ne zaman söylemişse alıntı ile metnin tamamını verirseniz iyi olur. Ama tahminen şunları söyleyebilirim:

 

Bilindiği gibi, Rus İhtilali, Marks’ın öngördüğü şekilde burjuvazisi gelişmiş, sanayileşmiş, işçi sınıfının oluştuğu modern kapitalist ülkelerde değil, aksine burjuvazisi gelişmemiş sanayileşmemiş işçi sınıfının oluşmadığı, aristokrasinin egemen olduğu, tarım üretim ağırlıklı, köylü sınıfının yaygın olduğu feodal bir ülkede yapıldı. Burada gerçekten işçi sınıfının etkin ve söz sahibi olduğu bir proleter devlet yapısı oluşturmak için sanayi hamleleri ve köylü sınıfını dönüştürmek gerekliydi.

 

Fakat 1. Dünya savaşı ve ardından süren iç savaştan sonra yoksul düşmüş ülke için tarımsal üretim bir çıkış noktasıydı. Lenin, eğitim, sağlık, tarım ve gıda için birikim sağlamak üzere, toprak özel mülkiyetini tamamen kaldırmak ve köylü sınıfının desteğini kaybetmek yerine, özellikle tarımda kollektif mülkiyeti ikna yolu ile teşvik etmek suretiyle bir süreliğine kısıtlı bir piyasa düzenini gerekli gördü. Sonrasında köylü sınıfının bilinçlenmesiyle kendiliğinden işçi sınıfının tam iktidarını hedeflemişti.

 

Lenin’in ölümünden sonra Stalin, ve uluslar arası tehditler ve rekabet adına, silahlanmaya harcanmak üzere sermaye birimini artırmak için bu programa son vererek, Bolşevik partide işçi sınıfı temsilcilerini tasfiye ederek karar mekanizmalarından uzaklaştırıp, eski burjuvazi ve aristokrasi artıkları ile işbirliği yaparak onları bürokrasi sınıfına dönüştürüp, köylüleri ağır sanayi fabrikalarına tıkıp işçi yaparak, devleti adeta tekelci bir kapitalist şirkete dönüştürdü. Bu bir anlamda karşı devrimdi.

 

Atatürk de benzer şekilde, savaşlardan yoksullaşmış ülkede, kurtuluş hareketine destek veren feodallerin ve köylülerin burjuva ve işçi sınıfına zamanla dönüşmesi için gerekli emini oluşturmaya çalıştı. Sonrasında 2. Dünya savaşı sırasında silahlanmaya ve gıdaya harcanmak üzere vergilerin ağırlından köylü sınıfı ezilirken, kaynak yetersizliğinden eğitim ve sanayi girişimleri de sekteye uğradı, feodal değerler en sonunda feodallerin temsilcisi partiyi iktidar getirdi. Bu da bir anlamda karşı devrimdi.

 

 

Ben boyle bir sey dedigimi hatirlamiyorum. Nietzche nihilizmi bir sorun olarak dile getirirve kurtulusu da overman de bulur.

Nietzche’nin Nihilim’i kitleselleştirdiğini söylemiştiniz ya, o bakımdan belirtme gereği duydum.

 

 

Dogru gordugumu de nerden cikardin? ben serbest dusunurum, nasil dogru gorebilirim. Bence bunu demek yerine sitede olan basliklarima bir goz atsaniz en azindan boyle bir onyargi da bulunmazsiniz.

O halde neden Kürt Milliyetçiliğini Ziya Gökalp üzerinden haklı göstermeye çalıştınız ?

 

 

Evet benim yorumlarim insanoglunun niteligi uzerinedir, niceligi degil. Zaten bir sistem ya da duzenin zorla gelmesi de insanoglunu bir nicelik olarak algilamasindandir.

 

Bunun en guzelornegi bilinci olmayan toplum ve farkli halklarinin ne SSCB'de ne de su an Turkiye'de kazanilmis haklari koruyamamasidir. Cunku haklar bilincli kazanilirsa korunur, tepeden inme guce dayanan nicelik devrimi ile degil.

Tam tersine her iki devrim de nitelik üzerinedir, nicelik üzerine yapılanlar ise karşı devrimler olmuştur. Daha iyi anlamanız için şu soruyu sorayım; Mısır’daki, Libya’daki ‘’ devrim ‘’ler, Ö.S.O’nun Suriye’de yapmaya çalıştığı ‘’ devrim ‘’ nitelik üzerine midir ? Türkiye neden onlardan farklı bunun üzerinde de düşünmek gerekir.

 

300 sene bekleyelim nasıl olsa su yolunu bulur, arada iç savaşlar olur, ölen ölür kalan kalır, en sonunda nitelik kazanır diyorsanız bu da bir fikir, olabilir.

 

 

Sorun da zaten algida herkesin kendi politik cikarinda ve gucunu kullanmasinda ""ic ve dis dinamiklerin etkisi" bir bahanedir.

 

Ne oldu da AKP' AB den cark edip, su an Turkiye'yi ortadogu ulkesi yapmaya ugrasiyor, sizce? Hangi ic ve dis dinamiklerin etkisi ile?

Efendim, hayatın gerçeklerini nasıl yok sayabilir siniz ? Burada kriterimiz yapılmak istenen hamlenin ilerici mi, yoksa gerici mi olduğudur. Başka bir deyişle kolay olan mı, yoksa zor olan mı tercih edilmiştir. Önemli olan bu.

 

Yoksa AKP’nin AB vizyonuna inanmış mıydınız ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Canraşit, 29 May 2013 - 15:25 tarihinde , dedi ki

 

Öyle mi efendim ? Şu halde, o dönemin Galler’inde okullarda Galce’nin B.K.tarafından yasaklanmasını da çağdaşlık olarak görüyorsunuz demektir.

 

Hangi donem?

 

 

 

Mesela 71, 80 ve 98 darbelerinin yapıldığı iktidarlarda.

 

Tamam da "sag iktidar" ile "sol iktidar" arasindaki fark nedir?

 

Osmanlı Mebusan Meclisi. Misak-ı Milli, olası 1. Dünya savaşı barış anlaşması için pazarlığa konu olacak, şart olacak asgari sınırlardır. Mümkün olsa elbette tüm Osmanlı toprakları için de masaya oturulabilirdi. Ne yapacaklardı, buyurun hepsini alın mı diyeceklerdi ?

 

Padisah toprak bile talep etmedi "sarayima dokunmayin, yeter" dedi. Oyle dendigi halde, Sevr'de Osmanli'ya denizsiz Ic Anadolu birakildi.

 

Lenin’in o sözlerini bilmiyorum. Nerede ve ne zaman söylemişse alıntı ile metnin tamamını verirseniz iyi olur. Ama tahminen şunları söyleyebilirim:

Bilindiği gibi, Rus İhtilali, Marks’ın öngördüğü şekilde burjuvazisi gelişmiş, sanayileşmiş, işçi sınıfının oluştuğu modern kapitalist ülkelerde değil, aksine burjuvazisi gelişmemiş sanayileşmemiş işçi sınıfının oluşmadığı, aristokrasinin egemen olduğu, tarım üretim ağırlıklı, köylü sınıfının yaygın olduğu feodal bir ülkede yapıldı. Burada gerçekten işçi sınıfının etkin ve söz sahibi olduğu bir proleter devlet yapısı oluşturmak için sanayi hamleleri ve köylü sınıfını dönüştürmek gerekliydi.

 

Sozlere gerek yok, devlet kapitalizmi zaten kapitalizmin devlet eliyle ve kontrolu altinda gelistirilmesi demektir.

 

Fakat 1. Dünya savaşı ve ardından süren iç savaştan sonra yoksul düşmüş ülke için tarımsal üretim bir çıkış noktasıydı. Lenin, eğitim, sağlık, tarım ve gıda için birikim sağlamak üzere, toprak özel mülkiyetini tamamen kaldırmak ve köylü sınıfının desteğini kaybetmek yerine, özellikle tarımda kollektif mülkiyeti ikna yolu ile teşvik etmek suretiyle bir süreliğine kısıtlı bir piyasa düzenini gerekli gördü. Sonrasında köylü sınıfının bilinçlenmesiyle kendiliğinden işçi sınıfının tam iktidarını hedeflemişti.

 

Zaten Mao ile farklilastiklari nokta orasidir. Yalniz sence o tarihlerde carlik Rusya'sinda Isci sinifi ve de bilinci ne kadar gelismistir, dersin?

 

Lenin’in ölümünden sonra Stalin, ve uluslar arası tehditler ve rekabet adına, silahlanmaya harcanmak üzere sermaye birimini artırmak için bu programa son vererek, Bolşevik partide işçi sınıfı temsilcilerini tasfiye ederek karar mekanizmalarından uzaklaştırıp, eski burjuvazi ve aristokrasi artıkları ile işbirliği yaparak onları bürokrasi sınıfına dönüştürüp, köylüleri ağır sanayi fabrikalarına tıkıp işçi yaparak, devleti adeta tekelci bir kapitalist şirkete dönüştürdü. Bu bir anlamda karşı devrimdi.

 

Neye gore karsi devrim, yukarida  sordum; isci sinifi ve bilinciu var miydi? Yani bir proleter temelli bir diktatorluk kurulabildi mi/yoksa "kucuk burjuva" denilen bir kesim mi iktidardaydi? Lenin ya da Stalin isci kokeninden mi geliyor, ya da Polit Buro ve bolsevikler.

 

Atatürk de benzer şekilde, savaşlardan yoksullaşmış ülkede, kurtuluş hareketine destek veren feodallerin ve köylülerin burjuva ve işçi sınıfına zamanla dönüşmesi için gerekli emini oluşturmaya çalıştı.

 

Ataturk neden "Koylu milletin efendisidir." Dedi, Isci ya da bilinci nerde, o tarihte?

 

 

 

Sonrasında 2. Dünya savaşı sırasında silahlanmaya ve gıdaya harcanmak üzere vergilerin ağırlından köylü sınıfı ezilirken, kaynak yetersizliğinden eğitim ve sanayi girişimleri de sekteye uğradı, feodal değerler en sonunda feodallerin temsilcisi partiyi iktidar getirdi. Bu da bir anlamda karşı devrimdi.

 

Koyluyu ezen hangi kesimdi? Koy Enstitulerinin amaci neydi ve neden kapatildi?

 

Nietzche’nin Nihilim’i kitleselleştirdiğini söylemiştiniz ya, o bakımdan belirtme gereği duydum.
O halde neden Kürt Milliyetçiliğini Ziya Gökalp üzerinden haklı göstermeye çalıştınız ?

 

Burada bir haklilik yok. Sadece oradaki "turk" yerine "kurd" koy ve "osmanli" yerine de "turk" koy. Ayni turkculuk mantigini, kurdculuge donusturursun. Yani nasil o zaman Osmanli'ya karsi turk vardi, bugun de turk'e karsi kurd var.

 

Tam tersine her iki devrim de nitelik üzerinedir, nicelik üzerine yapılanlar ise karşı devrimler olmuştur. Daha iyi anlamanız için şu soruyu sorayım; Mısır’daki, Libya’daki ‘’ devrim ‘’ler, Ö.S.O’nun Suriye’de yapmaya çalıştığı ‘’ devrim ‘’ nitelik üzerine midir ? Türkiye neden onlardan farklı bunun üzerinde de düşünmek gerekir.

 

Ben burada devrimin niteliginden bahsetmiyorum yiginlari niteliginden bahsediyorum. O yuzden yiginlar sadece devrime cekilir, yani sadece sayidirlar. Nitelik ise ya yiginlari bilinclendirmek ya da onlarein bilincine kulak vermektir. Devrimlerde karsi devrimlerde halk kitlesi ile yapilir, iste buradaki kitle nitelik degil; niceliktir. Zaten nitelik olsa en azindan devrimi yapanlarin bilinc duzeyinde olurlar. Sonucta devrim/karsi devrim kime/neye gore. Cara gore Lenin karsi devrim degil mi? Ya da Osmanli'ya gore kurtulus savasi karsi devrim degil mi? Devrim/karsi devrim sadece devrimin basi cekenlerin kendi cikar ideolojik inancsal dogru niteligidir. Buna katilan kitle ise niceliktir. Sonucta buradaki devrim/karsi devrim niteligi olan nitelige karsi bir niteliktir. Yalniz bu nitelik toplumun ve farkli halklarinin niteligi degil, sadece devrimi yapan kadronun politik ideolojik inancsal cikari ve onun guc otorite ve iktidar savasidir. 

 

300 sene bekleyelim nasıl olsa su yolunu bulur, arada iç savaşlar olur, ölen ölür kalan kalır, en sonunda nitelik kazanır diyorsanız bu da bir fikir, olabilir.

 

Boyle dedigimi de nerden cikardin. Benim dedigim devrimi yiginlar ile degil; bilincli nitelikli yiginlar ile yapmaktir. Bu da once yiginlari egitmekten bilinclendirmekten gecer. Mesela SSCB yiginlar din konusunda bilinclendirilselerdi, bu toplum bugun dine doner miydi?



 

Efendim, hayatın gerçeklerini nasıl yok sayabilir siniz ? Burada kriterimiz yapılmak istenen hamlenin ilerici mi, yoksa gerici mi olduğudur. Başka bir deyişle kolay olan mı, yoksa zor olan mı tercih edilmiştir. Önemli olan bu.

 

2002 de AKP'nin gelmesi ile gecen on yilda, ne oldu gercekler mi degisti? Kime neye gore ilerici/gerici? Dini bir yapilanmaya O.Dogu zihniyeti ile AKP'nin gecmek istemesi orta cag'sa Ataturk'un getirmek istedigi de yenicagdir. Yani cagdaslik olarak ikisi de gericidir. Sen simdi ulkeyi diyelim AKP'den kurtarip Ataturk'un 1923 rayina oturtmayi "ilericilik" mi goruyorsun? Yani Turk milliligini? Neye/kime gore kolay/zor ayrica kolay/zor'dan kastiniz nedir?

Yoksa AKP’nin AB vizyonuna inanmış mıydınız ?

 

Konu ben degilim ki yiginlar yani niteliksiz nicelik. Ben AKP'nin ne oldugunu taa bastan biliyordum. Anayasa ve laikligin ustune gidecegini taa 2000 lerde soyledim.

 

O yuzden bugun T.C Devleti, ulkesi ve toplmunun farkli halklari ve onlarin evrensel hukuk insan haklari temelindeki her turlu hak ve ozgurlukleri adina Ataturk milliligi birak bugunu 1923 de zaten cagin gerisindeydi.

 

Bu da en basta politikanin oyuncagi kullanim araci olmayan bir birey devleti yapi ve isleyisini gerektirir. Yani tum toplumu her turlu farkli halklari ile birlikte kucaklayacak, hic bir farki digerlerine ustun kilmayacak ve yok saymayacak ve de ustelik politik ollarak bu hak ve ozgurlukleri politikanin oy somurusu olarak kullanmasina izin vermeyen bir devlet.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hangi donem?

Efendim, konuştuğumuz hangi dönemdi? Galce’nin ilköğretimden başlayarak tedricen okullarda serbest olması 1960’lardan sonradır.

 

Başka bir örnek : Kadınlara seçme ve seçilme hakkı İngiltere’de 1928’de verilmiştir.

 

 

Tamam da "sag iktidar" ile "sol iktidar" arasindaki fark nedir?

Sorunun konu ile ilgisini de açıklasaydınız. Şimdi nereden başlayacağımı bilemedim. Sizce fark nedir, aklınıza takılan nedir tahmin edemedim açıkçası.

 

 

Padisah toprak bile talep etmedi "sarayima dokunmayin, yeter" dedi. Oyle dendigi halde, Sevr'de Osmanli'ya denizsiz Ic Anadolu birakildi.

Bunun Misak_ı Milli yi yanlışlayan yanı nedir anlayamadım.

 

 

Sozlere gerek yok, devlet kapitalizmi zaten kapitalizmin devlet eliyle ve kontrolu altinda gelistirilmesi demektir.

Kapitalizmin nihai amaç olup olmaması önemsiz mi ?

 

 

Zaten Mao ile farklilastiklari nokta orasidir. Yalniz sence o tarihlerde carlik Rusya'sinda Isci sinifi ve de bilinci ne kadar gelismistir, dersin?

Sanayi gelişmediğinden niceliksel bir işçi sınıfından söz edemeyiz. Buna rağmen var olan işçi sınıfı hem 1905’de hem Şubat İhtilal’inde hem de Ekim İhtilal’inde öncü rol oynamıştır. Olaylar hep grevler ve işçi talepleriyle başlamıştır.

 

 

Neye gore karsi devrim, yukarida sordum; isci sinifi ve bilinciu var miydi? Yani bir proleter temelli bir diktatorluk kurulabildi mi/yoksa "kucuk burjuva" denilen bir kesim mi iktidardaydi? Lenin ya da Stalin isci kokeninden mi geliyor, ya da Polit Buro ve bolsevikler.

1917 Ekim devrimi ile iktidarı ele alan Bolşevik partinin %70 işçi konseyi temsilcilerinden oluşuyordu. 1924’den sonra bu oranın eski burjuva ve aristokratların lehine Stalin tarafından çok düşürüldüğünü söylemiştim. Lenin veya Stalin’in işçi kökeninden gelmesi gerekmez. Önemli olan işçi sınıfından yana ilerici aydın zihniyeti taşıyıp taşımadıklarıdır. ‘’ Karşı devrim ‘’ den sonra böyle bir zihniyeti göremiyoruz.

 

 

Ataturk neden "Koylu milletin efendisidir." Dedi, Isci ya da bilinci nerde, o tarihte?

İşci ya da bilincinin olmadığını söylemiştim. Atatürk burjuva devrimini olmayan burjuva sınıfına dayanarak değil, asker ve aydınlarla birlikte kurtuluş hareketine destek veren feodal, köylü, kentli küçük burjuva, eşraf ‘a dayanarak yapmaya çalıştı. Köylü için toprak reformu öngördü ve kısmen gerçekleştirebildi.

 

 

Koyluyu ezen hangi kesimdi? Koy Enstitulerinin amaci neydi ve neden kapatildi?

2. Dünya savaşı sırasında ağır vergilerle, yoksullukla savaşan köylü bürokratlar ve feodalitenin hakim olduğu bölgelerde feodaller tarafından ezilmiştir.

 

Köy enstitülerinin amacı köylüyü yerinde bilinçlendirmek, aydınlanmayı bu yolla sağlamaktır. Feodallerin baskısı, sağ kesimin olumsuz propagandaları neticesinde önce niteliği değiştirilmek zorunda kalındı, 1950’den sonra ise resmen kapatıldı.

 

 

Burada bir haklilik yok. Sadece oradaki "turk" yerine "kurd" koy ve "osmanli" yerine de "turk" koy. Ayni turkculuk mantigini, kurdculuge donusturursun. Yani nasil o zaman Osmanli'ya karsi turk vardi, bugun de turk'e karsi kurd var.

Efendim sizin de Türkçülüğü savunuyormuşum gibi bunu bana anlatmanız yersiz.

 

Ayrıca, karşılaştırmanız yanlış.

Emperyalistler, Osmanlı’ya karşı Türkçülüğü desteklemedirler.

Ama hem Osmanlı’ya karşı hem de Türkiye’ye karşı Kürtçülüğü desteklediler.

 

Atatürk’ün perspektifi emperyalizme karşı her iki halkın omuz omuza mücadelesi idi. Deniz Gezmiş de ‘’ yaşasın ‘’ Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ‘’ derken aynı zihniyeti taşıyordu.

 

 

Ben burada devrimin niteliginden bahsetmiyorum yiginlari niteliginden bahsediyorum. O yuzden yiginlar sadece devrime cekilir, yani sadece sayidirlar. Nitelik ise ya yiginlari bilinclendirmek ya da onlarein bilincine kulak vermektir. Devrimlerde karsi devrimlerde halk kitlesi ile yapilir, iste buradaki kitle nitelik degil; niceliktir. Zaten nitelik olsa en azindan devrimi yapanlarin bilinc duzeyinde olurlar. Sonucta devrim/karsi devrim kime/neye gore. Cara gore Lenin karsi devrim degil mi? Ya da Osmanli'ya gore kurtulus savasi karsi devrim degil mi? Devrim/karsi devrim sadece devrimin basi cekenlerin kendi cikar ideolojik inancsal dogru niteligidir. Buna katilan kitle ise niceliktir. Sonucta buradaki devrim/karsi devrim niteligi olan nitelige karsi bir niteliktir. Yalniz bu nitelik toplumun ve farkli halklarinin niteligi degil, sadece devrimi yapan kadronun politik ideolojik inancsal cikari ve onun guc otorite ve iktidar savasidir.

Efendim, Romanoflar devrimle mi gelmiş de, Osmanlılar devrimle mi gelmiş de onlara karşı ayaklanma karşı devrim olsun ?

 

Devrime destek veren yığınlar Kapital’i mi okumuş olmalılar yada İnsanlar arasındaki Eşitsizliğin kaynağı kitabı gibi kitapları ?

 

Fransa’da Köylüler, burjuvalar çıkarının bilincinde değil miydi 1789’da ?

 

Rusya’da işçiler, köylüler çıkarının bilincinde değil miydi 1917’de

 

Yığınların hiç mi çıkarı yok yada bir düzeni devirdiklerinde daha iyi yaşama ulaşma konusunda bilinçleri, umutları yok ? İhtilalleri gerçekleştirenleri tamamen bilinçsiz kitleler olarak değerlendirmeniz, bu çok elitist bir yaklaşım.

 

 

Boyle dedigimi de nerden cikardin. Benim dedigim devrimi yiginlar ile degil; bilincli nitelikli yiginlar ile yapmaktir. Bu da once yiginlari egitmekten bilinclendirmekten gecer. Mesela SSCB yiginlar din konusunda bilinclendirilselerdi, bu toplum bugun dine doner miydi?

Efendim,o zaman dediğiniz Devrim değil Evrim olur zaten.

 

‘’ Rus toplumunun dine dönmesi ‘’ üzerinden bir çıkarım yapmak doğru olmaz. Aynı şekilde Çek toplumunun dine uzak oluşu üzerinden de.

 

Ayrıca, hem Sosyalizm de hem de Liberalizm de din öznel bir alandır. Devlet aygıtında feodal bir iddiası olmadıkça din vicdanidir, devlet karışamaz.

 

 

2002 de AKP'nin gelmesi ile gecen on yilda, ne oldu gercekler mi degisti? Kime neye gore ilerici/gerici? Dini bir yapilanmaya O.Dogu zihniyeti ile AKP'nin gecmek istemesi orta cag'sa Ataturk'un getirmek istedigi de yenicagdir. Yani cagdaslik olarak ikisi de gericidir. Sen simdi ulkeyi diyelim AKP'den kurtarip Ataturk'un 1923 rayina oturtmayi "ilericilik" mi goruyorsun? Yani Turk milliligini? Neye/kime gore kolay/zor ayrica kolay/zor'dan kastiniz nedir?

Konu ben degilim ki yiginlar yani niteliksiz nicelik. Ben AKP'nin ne oldugunu taa bastan biliyordum. Anayasa ve laikligin ustune gidecegini taa 2000 lerde soyledim.

 

O yuzden bugun T.C Devleti, ulkesi ve toplmunun farkli halklari ve onlarin evrensel hukuk insan haklari temelindeki her turlu hak ve ozgurlukleri adina Ataturk milliligi birak bugunu 1923 de zaten cagin gerisindeydi.

Tarihsel Çağlar arasında Yeni Çağ diye bir şey yoktur. O bizim sağcı tarihçilerin uydurma

sıdır.

 

1923 geldiğimiz çağdaşlık düzeyinin gerisindeydi diyebiliriz ama bulunduğu çağdaşlık düzeyinin gerisinde diyebilmemiz için kriterimiz nedir. B.Krallık demeyin sakın.

 

Kolay olan çoğunluk olanın/kitlelerin geri bilinç düzeyine boyun eğmektir. Zor olan kitlelerin geri bilinç düzeyini yukarı çekmeye çalışmaktır.

 

 

Bu da en basta politikanin oyuncagi kullanim araci olmayan bir birey devleti yapi ve isleyisini gerektirir. Yani tum toplumu her turlu farkli halklari ile birlikte kucaklayacak, hic bir farki digerlerine ustun kilmayacak ve yok saymayacak ve de ustelik politik ollarak bu hak ve ozgurlukleri politikanin oy somurusu olarak kullanmasina izin vermeyen bir devlet.

Dindarlığı ve dini geri görüp, dindar’ı kucaklamayabilir veya yok sayabilir veya aşağılayabilir diyorsunuz ama...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@@Canraşit

 

 

 

Efendim, konuştuğumuz hangi dönemdi? Galce’nin ilköğretimden başlayarak tedricen okullarda serbest olması 1960’lardan sonradır.

Başka bir örnek : Kadınlara seçme ve seçilme hakkı İngiltere’de 1928’de verilmiştir.

Tamam da bunlar ile neyi anlatmaya calisiyorsunuz. B.Britanya zaten devlet yapisi olarak laiklige ya da sekulerlige gerek duymuyor ki; sonucta evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurlukler her turlu farkta gecerli.

 

 

Sorunun konu ile ilgisini de açıklasaydınız. Şimdi nereden başlayacağımı bilemedim. Sizce fark nedir, aklınıza takılan nedir tahmin edemedim açıkçası.

Soru laiklik farki acisindan.

 

 

 

Bunun Misak_ı Milli yi yanlışlayan yanı nedir anlayamadım.

Yani padisah icin istenen bir ulke siniri yoktu.

 

 

Kapitalizmin nihai amaç olup olmaması önemsiz mi ?

Nihai amac kapitalizm degildi, sosyalizm di; SSCB'de Turkiye'de ise "Murebbeh ulkeler" di amac, sizce neydi hedeflenen? Yani devlet eliyle yetistirilen kapitalizmden amac neydi?

 

 

 

Sanayi gelişmediğinden niceliksel bir işçi sınıfından söz edemeyiz.

Aksine niteliksel bir isci sinifindan bahsedemeyiz. Nicelik zaten devrimi yapacaklar acisindan yiginsal destekti. Sizce Lenin devrimine nicelik olarak taraftar toplarken toplumu ve halki ne olarak degerlendirdi? Kimlerle devrimi yapti?

 

 

Buna rağmen var olan işçi sınıfı hem 1905’de hem Şubat İhtilal’inde hem de Ekim İhtilal’inde öncü rol oynamıştır. Olaylar hep grevler ve işçi talepleriyle başlamıştır.

Var olan isci sinifi? Bir yukarda, kendiniz Sanayi gelismediginden isci sinifindan soz edilemeyeceginden bahsetmistiniz.

 

 

 

1917 Ekim devrimi ile iktidarı ele alan Bolşevik partinin %70 işçi konseyi temsilcilerinden oluşuyordu. 1924’den sonra bu oranın eski burjuva ve aristokratların lehine Stalin tarafından çok düşürüldüğünü söylemiştim. Lenin veya Stalin’in işçi kökeninden gelmesi gerekmez. Önemli olan işçi sınıfından yana ilerici aydın zihniyeti taşıyıp taşımadıklarıdır. ‘’ Karşı devrim ‘’ den sonra böyle bir zihniyeti göremiyoruz.

Kime/neye gore isci. Burjuva!? Isci sinifindan yana olmak, ulkede isci sinifi oldugu anlamina gelmez. Evet "zihniyet" ya toplumsal gercekler?

 

 

 

İşci ya da bilincinin olmadığını söylemiştim. Atatürk burjuva devrimini olmayan burjuva sınıfına dayanarak değil, asker ve aydınlarla birlikte kurtuluş hareketine destek veren feodal, köylü, kentli küçük burjuva, eşraf ‘a dayanarak yapmaya çalıştı. Köylü için toprak reformu öngördü ve kısmen gerçekleştirebildi.

2. Dünya savaşı sırasında ağır vergilerle, yoksullukla savaşan köylü bürokratlar ve feodalitenin hakim olduğu bölgelerde feodaller tarafından ezilmiştir.

Kim ezilmistir?

 

 

 

Köy enstitülerinin amacı köylüyü yerinde bilinçlendirmek, aydınlanmayı bu yolla sağlamaktır. Feodallerin baskısı, sağ kesimin olumsuz propagandaları neticesinde önce niteliği değiştirilmek zorunda kalındı, 1950’den sonra ise resmen kapatıldı.

Efendim sizin de Türkçülüğü savunuyormuşum gibi bunu bana anlatmanız yersiz.

Ben onu sizin de benim de savunusu uzerine vermedim. Sadece bir metnin her turlu milliyetcilik icin kullanilabilecegini gostermek icin verdim.

 

 

 

Ayrıca, karşılaştırmanız yanlış.
Emperyalistler, Osmanlı’ya karşı Türkçülüğü desteklemedirler.

Ne zaman?
 

Ama hem Osmanlı’ya karşı hem de Türkiye’ye karşı Kürtçülüğü desteklediler.

 

Ne zaman?

 

 

 

Atatürk’ün perspektifi emperyalizme karşı her iki halkın omuz omuza mücadelesi idi. Deniz Gezmiş de ‘’ yaşasın ‘’ Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ‘’ derken aynı zihniyeti taşıyordu.

O yuzden mi Ataturk 1927 sonrasi birdenbire turkculuge dondu ve kurtculugun ustune yurudu? Deniz Kurtculugun ustune yurumedi.

 

 

Efendim, Romanoflar devrimle mi gelmiş de, Osmanlılar devrimle mi gelmiş de onlara karşı ayaklanma karşı devrim olsun ?

Devrim ile karsi devrim farki nedir? Osmanlilar nasil Osmanli Imparatorlugu olmustur? Bir de sizce devrim nedir? belki burdan karsi devrim daha bir aciklanir olur. Yani ne devrimdir ki ve neye/kime gore, onun karsiti da devrim degil, karsi devrim olsun?

 

 

 

Devrime destek veren yığınlar Kapital’i mi okumuş olmalılar yada İnsanlar arasındaki Eşitsizliğin kaynağı kitabı gibi kitapları ?

Hem devrimi yapanlar toplumu bir nicelik olarak degil; nitelik olarak degerlendirmeli hem de toplum neden o devrimin pesinden gittiginin nitelik olarak bilincinde ve farkinda olmali. Olmali ki yaptigi devrimi koruyabilsin.

 

 

 

Fransa’da Köylüler, burjuvalar çıkarının bilincinde değil miydi 1789’da ?

Mantiken olamaz. Cunku ancak isci sinifi varligi ve bilinci burjuvanin farkinda olur. Ustelik zaten o devirdeki devrimi yapanlar burjuvaydi. Yani feodalitedeki beylerin yerini aldilar.

 

 

 

Rusya’da işçiler, köylüler çıkarının bilincinde değil miydi 1917’de

 

Degildi, sadece Carlik'tan bikmislar ve memnun degillerdi.

 

 

 

Yığınların hiç mi çıkarı yok yada bir düzeni devirdiklerinde daha iyi yaşama ulaşma konusunda bilinçleri, umutları yok ? İhtilalleri gerçekleştirenleri tamamen bilinçsiz kitleler olarak değerlendirmeniz, bu çok elitist bir yaklaşım.

Ortada yiginlarin arasinda olan duzenden bir huzursuzluk, rahatsizlik var ve memnunsuzluk var. Ama neyin devriminin yapildiginin bilinci yok. Ayni Turkiyedeki "Yetmez ama evet" referandumculari gibi. Ya da oy kullanan nicelik gibi.  Bu gozlemse ltarihi ve olani oldugu gibi ortaya koyan bir yaklasim. Eger aksi olsa yani yiginlar bilincli olsa, devrimlerden gelen kazanimlari vermemek icin savasirlar. Sen mesela emperyalist bir ulkede her turlu duzeye gelmis yiginlari nicelik olarak feodaliteye geri dondurebilir misin, razi olurlar mi?

 

 

 

Efendim,o zaman dediğiniz Devrim değil Evrim olur zaten.

Nasil yani, evrim kendi ic dinamigi ile olandir, devrim ise nitelik gerektirir. Buradaki sorun niteligin yiginlarda degil; onu kendine ceken devrimin basini cekenlerdedir. Yiginlari kendine cekerken onlarin niteligine bakmaz, sadece nicelik olarak kendine katilimina bakar. Blogda secilmis basligi ya da e.i. Blogundaki son basligi okuyabilirsin. Yanit vermek istersen de "Evrensel-insan'a sorular" basligindan yanit verebilirsin.

 

 

 

‘’ Rus toplumunun dine dönmesi ‘’ üzerinden bir çıkarım yapmak doğru olmaz. Aynı şekilde Çek toplumunun dine uzak oluşu üzerinden de.

Ayrıca, hem Sosyalizm de hem de Liberalizm de din öznel bir alandır. Devlet aygıtında feodal bir iddiası olmadıkça din vicdanidir, devlet karışamaz.

"Karisamaz, ama desteklemez de.

 

 

 

Tarihsel Çağlar arasında Yeni Çağ diye bir şey yoktur. O bizim sağcı tarihçilerin uydurma

Caglari siralarmisin? Fransa Ihtilali ile baslayan nedir?

 

 

 

1923 geldiğimiz çağdaşlık düzeyinin gerisindeydi diyebiliriz ama bulunduğu çağdaşlık düzeyinin gerisinde diyebilmemiz için kriterimiz nedir. B.Krallık demeyin sakın.

1789 Fransa Ihtilali'dir.

 

 

 

Kolay olan çoğunluk olanın/kitlelerin geri bilinç düzeyine boyun eğmektir. Zor olan kitlelerin geri bilinç düzeyini yukarı çekmeye çalışmaktır.

Dindarlığı ve dini geri görüp, dindar’ı kucaklamayabilir veya yok sayabilir veya aşağılayabilir diyorsunuz ama...

Benim dedigim devlet, hem dindari, hem dinsizi kucaklar; bir mezhebi ya da dini digerlerine ustun ya da hakim kilmaz. Kisaca devletin dini de milliyeti de yoktur. Cunku devlet ulkenin toplumunun her farktaki dininin dinsizliginin etnik kokeninin devletidir. Yani bireyin devletidir. Bireyi korumak ve kollamak bireyin farki ile birlikte devletin sivil kurum ve kuruluslarinin gorevidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tamam da bunlar ile neyi anlatmaya calisiyorsunuz. B.Britanya zaten devlet yapisi olarak laiklige ya da sekulerlige gerek duymuyor ki; sonucta evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurlukler her turlu farkta gecerli.

 

Efendim, hem soru soruyorsunuz, cevap verince neyi anlatmaya çalışıyorsun diye sorunuzu unutarak cevap veriyorsunuz.

 

1923 Dünyasındaki B.Krallık’ın en ileri, çağdaş olduğunu, Atatürk’ün en ileri, çağdaşı örnek almadığını öne süren sizsiniz. Ben de o dönemin B. Krallık' ında etnik hakların, kadın haklarının olmadığını gösterdim.

 

 

Soru laiklik farki acisindan.

 

Bir siyasi partiyi solcu/sağcu yapan onun laiklik taraftarı/karşıtı olması değildir.

 

Bugünün Türkiye’sinin çarpık siyasi kavramlarıyla geçmişi değerlendiremezsiniz.

 

Bir siyasi partiyi solcu/sağcu yapan onun piyasa düzeni yanlısı/karşıtı olmasıdır, sosyal devlet yanlısı/karşı olmasıdır, işçiden yana/patrondan yana olmasıdır, insan haklarından yana/karşıtı olmasıdır.

 

Normal bir burjuva demokrasinde tüm partiler laiklikten yanadır, feodal zihniyetli laiklik karşıtı bir partiden söz edilmesi bile tuhaftır, normal değildir.

 

Sizin İngiltere’de bir siyasi partiyi solcu/sağcı yapan onun laiklik taraftarı/karşıtı olması mı ?

 

 

Yani padisah icin istenen bir ulke siniri yoktu.

 

Misak-ı Milli’nin Padişah için istenen bir ülke sınırı olduğunu kim söyledi ? O dönem ( sakın hangi dönem demeyin ) Osmanlı Meşrutiyetle yönetiliyordu. Dolayısıyla savaş ile ilgili kararlar alan bir hükümeti ve parlementosu ( Osmanlı Mebusan Meclisi ) vardı.

 

 

Nihai amac kapitalizm degildi, sosyalizm di; SSCB'de Turkiye'de ise "Murebbeh ulkeler" di amac, sizce neydi hedeflenen? Yani devlet eliyle yetistirilen kapitalizmden amac neydi?

 

Birleşik krallık gibi ‘’ Müreffeh ‘’ olmasıydı.

 

 

Aksine niteliksel bir isci sinifindan bahsedemeyiz. Nicelik zaten devrimi yapacaklar acisindan yiginsal destekti. Sizce Lenin devrimine nicelik olarak taraftar toplarken toplumu ve halki ne olarak degerlendirdi? Kimlerle devrimi yapti?

 

Bana göre diye bir şey yok. Bunlar her yerde yazan şeyler. İşçi sınıfı nicelik olarak azdı ama bilinçli oldukları için nitelik olarak devrime öncülük ederek etkin oldular. Aydınlar, İşçiler nitelik olarak, Askerler, Köylüler nicelik olarak devrime destek vermişlerdir.

 

 

Var olan isci sinifi? Bir yukarda, kendiniz Sanayi gelismediginden isci sinifindan soz edilemeyeceginden bahsetmistiniz.

 

Bir şeyin az olması onun yok olduğu anlamına mı gelir ? Efendim, bilhassa mı yapıyorsunuz bu gibi demagojileri yoksa farkında mı değilsiniz anlayamadım ‘’ farkın farkında ‘’ biri olarak.

 

 

Kime/neye gore isci. Burjuva!? Isci sinifindan yana olmak, ulkede isci sinifi oldugu anlamina gelmez. Evet "zihniyet" ya toplumsal gercekler?

 

Pardon ? Sorunuz ya da yorumunuz nedir anlaşılır değil.

 

 

Kim ezilmistir?

2. Dünya savaşı sırasında ağır vergilerle, yoksullukla savaşan köylü[/size]

, bürokratlar ve feodalitenin hakim olduğu bölgelerde feodaller tarafından ezilmiştir.

 

 

 

Ben onu sizin de benim de savunusu uzerine vermedim. Sadece bir metnin her turlu milliyetcilik icin kullanilabilecegini gostermek icin verdim.

 

Buna, Yansıtma ve Rasyonalizasyon denir.

 

 

Ne zaman?

 

Ne, ne zaman ? Rusların, İngilizlerin Kürtleri kışkırtma girişim ve çalışmaları, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni açın okuyun efendim.

 

 

O yuzden mi Ataturk 1927 sonrasi birdenbire turkculuge dondu ve kurtculugun ustune yurudu? Deniz Kurtculugun ustune yurumedi.

 

Çünkü Denizlerin döneminde Kürtler emperyalizmin safında değil, doğru saftaydı. Ayrıca, Atatürk Türkçülüğe ‘’ yönelmedi ‘’.

 

 

Devrim ile karsi devrim farki nedir? Osmanlilar nasil Osmanli Imparatorlugu olmustur? Bir de sizce devrim nedir? belki burdan karsi devrim daha bir aciklanir olur. Yani ne devrimdir ki ve neye/kime gore, onun karsiti da devrim degil, karsi devrim olsun?

 

Devrim, devirmedir. Ama her devirme devrim değildir. Darbeler de bir devirmedir ama devrim değildir. Devrim ileri doğru olur, ilericilik taşır. Karşı devrim geriye doğru olur, gericilik taşır.

 

Kabileden İmparatorluk kurmak elbette devrimdir.

Monarşi’den Meşruti Monarşi’ye geçiş albatte devrimdir.

Meşruti Monarşi’den Cumhuriyet’e geçiş elbette devrimdir.

  

Hem devrimi yapanlar toplumu bir nicelik olarak degil; nitelik olarak degerlendirmeli hem de toplum neden o devrimin pesinden gittiginin nitelik olarak bilincinde ve farkinda olmali. Olmali ki yaptigi devrimi koruyabilsin.

 

Devrimi yapanlar toplumu bir nicelik olarak değil; nitelik olarak değerlendirmese hem de toplumun kritik bir niceliği neden o devrimin peşinden gittiğinin nitelik olarak bilincinde ve farkında olmasa devrim hiç yapılamaz zaten. Bugün devrimin kazanımlarını savunanların ataları devrime destek vermiş olmasalardı, bilinçlenmiş olmasalardı karşı devrim süreci daha yakın zamanda tamamlanırdı.

 

 

Mantiken olamaz. Cunku ancak isci sinifi varligi ve bilinci burjuvanin farkinda olur. Ustelik zaten o devirdeki devrimi yapanlar burjuvaydi. Yani feodalitedeki beylerin yerini aldilar.

 

Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik sloganını anlamak çok mu zor ? Serfler, feodallerden kurtulmak istememişler miydi sizce ? Bu bir bilinç değil mi? İlla ki kuramları yutmalarını bekleyemezsiniz insanlardan.

 

 

Degildi, sadece Carlik'tan bikmislar ve memnun degillerdi.

 

Efendim, cevabı kendiniz vermişsiniz işte. Demek ki, devrimin yapılmasında yalnızca önderlik edenlerin değil, kitlelerin de çıkarı vardı ve onlar bunun bilincindeydi.

 

 

Ortada yiginlarin arasinda olan duzenden bir huzursuzluk, rahatsizlik var ve memnunsuzluk var. Ama neyin devriminin yapildiginin bilinci yok. Ayni Turkiyedeki "Yetmez ama evet" referandumculari gibi. Ya da oy kullanan nicelik gibi.

"Yetmez ama evet"çileri bir tarafa koyarsak, oy kullanan nicelik halinden gayet memnun ve gayet bilinçli. Karşı devrim kazanımlarını kaybetmek istemezler.  Çünkü, yıllardır çok güzel propaganda yapılıyor.

 

 

Bu gozlemse ltarihi ve olani oldugu gibi ortaya koyan bir yaklasim. Eger aksi olsa yani yiginlar bilincli olsa, devrimlerden gelen kazanimlari vermemek icin savasirlar. Sen mesela emperyalist bir ulkede her turlu duzeye gelmis yiginlari nicelik olarak feodaliteye geri dondurebilir misin, razi olurlar mi?

 

Olmazlar, çünkü devrimin oturması için gereken süreç geçmiştir artık. Aradan en azından 200 sene geçmiş. Hatta, Fransa yeniden İmparatorluğa bile dönmüş bu süreç içerisinde, Paris Komünü deneyini de görmüştür. Biriken çelişkiler patlamayı gerektirir. Patlama sonrası yeniden çelişkiler birikir. Bu çelişkiler yeni bir patlamaya yol açabileceği gibi, geri de tepebilir.

 

 

Nasil yani, evrim kendi ic dinamigi ile olandir, devrim ise nitelik gerektirir.

 

[Efendim, evrim kendi ic dinamigi ile olan değildir. Evrim evirme demektir. Sizin dediğiniz ‘’ evirilme ‘’. Devirme-Devirilme farkı gibi. Evolution’un tam karşılığı Evrilimdir.

 

 

Buradaki sorun niteligin yiginlarda degil; onu kendine ceken devrimin basini cekenlerdedir. Yiginlari kendine cekerken onlarin niteligine bakmaz, sadece nicelik olarak kendine katilimina bakar.

 

Bu çok normal,  İnsanlar genellikle ideallerle harekete geçmezler, homoeconomicus davranışı sergilerler.

 

İşler öyle yürümüyor. Size kalsa insanlık Ortaçağ’dan bir adım ileri gidemezdi.

 

 

"Karisamaz, ama desteklemez de.

 

Ama SSCB ateist bir devletti ve dine ve dindarlara ‘’ karıştı ‘’.  Ve ateist olmanın Sosyalizmle alakası olmadığı gibi, SSCB’nin ateist propaganda yapması da kitleleri bilinçlendirmek değildir. Dolayısıyla, Rusların dine dönmesini bilinçlenmemelerine bağlayamayız. Çeklerin çoğu da ateisttir üstelik.

 

 

Caglari siralarmisin? Fransa Ihtilali ile baslayan nedir?

 

O dediğiniz Yakın Çağ’dır ve halen devam ediyor. İnternetiniz var, açın bakın efendim.

 

 

1789 Fransa Ihtilali'dir.

 

O zaman, yine başa döneceğiz :

 

Efendim, o çağda hangi Avrupa ülkesinde etnik hakların olduğunu yazarsanız dediğiniz doğru olur. Ve bu etnik haklar hangi yılda verilmiş onu da eklerseniz. Örneğin Almanya, Fransa'nın ulus tanımı, etnik haklar konusundaki açılımlarının tarihleri gibi...Bugünün değer ve kavramları ile geçmiş yargılanamaz demiştim.

Benim dedigim devlet, hem dindari, hem dinsizi kucaklar; bir mezhebi ya da dini digerlerine ustun ya da hakim kilmaz. Kisaca devletin dini de milliyeti de yoktur. Cunku devlet ulkenin toplumunun her farktaki dininin dinsizliginin etnik kokeninin devletidir. Yani bireyin devletidir. Bireyi korumak ve kollamak bireyin farki ile birlikte devletin sivil kurum ve kuruluslarinin gorevidir.

 

Anlaşılmamış. Amacım bir çelişkiyi ortaya koymaktı.. Konu sizin SSCB’nin ateist propaganda yapmasını bilinçlendirmek olarak görmeniz idi. ‘’ Dine dönmeleri ‘’ni, bilinçlendirilmemelerine bağlamıştınız.

 

Zor olan / Kolay olan nedir diye sormuştunuz.

 

‘’ Kolay olan çoğunluk olanı kitlelerin geri bilinç düzeyine boyun eğmektir. Zor olan kitlelerin geri bilinç düzeyini yukarı çekmeye çalışmaktır. dedim. ‘’ 

 

Buraya da Atatürk’ten geldik ve ben zor olanı seçti diyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Efendim, hem soru soruyorsunuz, cevap verince neyi anlatmaya çalışıyorsun diye sorunuzu unutarak cevap veriyorsunuz.
 
1923 Dünyasındaki B.Krallık’ın en ileri, çağdaş olduğunu, Atatürk’ün en ileri, çağdaşı örnek almadığını öne süren sizsiniz. Ben de o dönemin B. Krallık' ında etnik hakların, kadın haklarının olmadığını gösterdim.

 

Olabilir, bugun o kadin haklari geliserek korunurken; Turkiye'de ellerinden aliniyor. Iste nicelik ve nitelik farki.
 
 
 

 

Bir siyasi partiyi solcu/sağcu yapan onun laiklik taraftarı/karşıtı olması değildir.
 
Bugünün Türkiye’sinin çarpık siyasi kavramlarıyla geçmişi değerlendiremezsiniz.
 
Bir siyasi partiyi solcu/sağcu yapan onun piyasa düzeni yanlısı/karşıtı olmasıdır, sosyal devlet yanlısı/karşı olmasıdır, işçiden yana/patrondan yana olmasıdır, insan haklarından yana/karşıtı olmasıdır.
 
Normal bir burjuva demokrasinde tüm partiler laiklikten yanadır, feodal zihniyetli laiklik karşıtı bir partiden söz edilmesi bile tuhaftır, normal değildir.
 
Sizin İngiltere’de bir siyasi partiyi solcu/sağcı yapan onun laiklik taraftarı/karşıtı olması mı ?

 

Hayir, halktan ve hak ve ozgurluklerinden yana/karsiti olmasi.
 
 
 

 

Misak-ı Milli’nin Padişah için istenen bir ülke sınırı olduğunu kim söyledi ? O dönem ( sakın hangi dönem demeyin ) Osmanlı Meşrutiyetle yönetiliyordu. Dolayısıyla savaş ile ilgili kararlar alan bir hükümeti ve parlementosu ( Osmanlı Mebusan Meclisi ) vardı.
 
 
 
Birleşik krallık gibi ‘’ Müreffeh ‘’ olmasıydı.
 
 
 
Bana göre diye bir şey yok. Bunlar her yerde yazan şeyler. İşçi sınıfı nicelik olarak azdı ama bilinçli oldukları için nitelik olarak devrime öncülük ederek etkin oldular. Aydınlar, İşçiler nitelik olarak, Askerler, Köylüler nicelik olarak devrime destek vermişlerdir.
 
 
 
Bir şeyin az olması onun yok olduğu anlamına mı gelir ? Efendim, bilhassa mı yapıyorsunuz bu gibi demagojileri yoksa farkında mı değilsiniz anlayamadım ‘’ farkın farkında ‘’ biri olarak.

 

Yazdiklarimin algilandigini dusunmuyorum.
 
 
 
Pardon ? Sorunuz ya da yorumunuz nedir anlaşılır değil.
 
 
 
 

 
Buna, Yansıtma ve Rasyonalizasyon denir.
 
 
 
Ne, ne zaman ? Rusların, İngilizlerin Kürtleri kışkırtma girişim ve çalışmaları, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni açın okuyun efendim.
 
 
 
Çünkü Denizlerin döneminde Kürtler emperyalizmin safında değil, doğru saftaydı. Ayrıca, Atatürk Türkçülüğe ‘’ yönelmedi ‘’.
 
 
 
Devrim, devirmedir. Ama her devirme devrim değildir. Darbeler de bir devirmedir ama devrim değildir. Devrim ileri doğru olur, ilericilik taşır. Karşı devrim geriye doğru olur, gericilik taşır.
 
Kabileden İmparatorluk kurmak elbette devrimdir.
Monarşi’den Meşruti Monarşi’ye geçiş albatte devrimdir.
Meşruti Monarşi’den Cumhuriyet’e geçiş elbette devrimdir.
  
 
Devrimi yapanlar toplumu bir nicelik olarak değil; nitelik olarak değerlendirmese hem de toplumun kritik bir niceliği neden o devrimin peşinden gittiğinin nitelik olarak bilincinde ve farkında olmasa devrim hiç yapılamaz zaten. Bugün devrimin kazanımlarını savunanların ataları devrime destek vermiş olmasalardı, bilinçlenmiş olmasalardı karşı devrim süreci daha yakın zamanda tamamlanırdı.
 
 
 
Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik sloganını anlamak çok mu zor ? Serfler, feodallerden kurtulmak istememişler miydi sizce ? Bu bir bilinç değil mi? İlla ki kuramları yutmalarını bekleyemezsiniz insanlardan.
 
 
 
Efendim, cevabı kendiniz vermişsiniz işte. Demek ki, devrimin yapılmasında yalnızca önderlik edenlerin değil, kitlelerin de çıkarı vardı ve onlar bunun bilincindeydi.
 
 
"Yetmez ama evet"çileri bir tarafa koyarsak, oy kullanan nicelik halinden gayet memnun ve gayet bilinçli. Karşı devrim kazanımlarını kaybetmek istemezler.  Çünkü, yıllardır çok güzel propaganda yapılıyor.
 
 
 
Olmazlar, çünkü devrimin oturması için gereken süreç geçmiştir artık. Aradan en azından 200 sene geçmiş. Hatta, Fransa yeniden İmparatorluğa bile dönmüş bu süreç içerisinde, Paris Komünü deneyini de görmüştür. Biriken çelişkiler patlamayı gerektirir. Patlama sonrası yeniden çelişkiler birikir. Bu çelişkiler yeni bir patlamaya yol açabileceği gibi, geri de tepebilir.
 
 
 
[Efendim, evrim kendi ic dinamigi ile olan değildir. Evrim evirme demektir. Sizin dediğiniz ‘’ evirilme ‘’. Devirme-Devirilme farkı gibi. Evolution’un tam karşılığı Evrilimdir.
 
 
 
Bu çok normal,  İnsanlar genellikle ideallerle harekete geçmezler, homoeconomicus davranışı sergilerler.
 
İşler öyle yürümüyor. Size kalsa insanlık Ortaçağ’dan bir adım ileri gidemezdi.
 
 
 
Ama SSCB ateist bir devletti ve dine ve dindarlara ‘’ karıştı ‘’.  Ve ateist olmanın Sosyalizmle alakası olmadığı gibi, SSCB’nin ateist propaganda yapması da kitleleri bilinçlendirmek değildir. Dolayısıyla, Rusların dine dönmesini bilinçlenmemelerine bağlayamayız. Çeklerin çoğu da ateisttir üstelik.
 
 
 
O dediğiniz Yakın Çağ’dır ve halen devam ediyor. İnternetiniz var, açın bakın efendim.
 
 
 
O zaman, yine başa döneceğiz :
 

 
Anlaşılmamış. Amacım bir çelişkiyi ortaya koymaktı.. Konu sizin SSCB’nin ateist propaganda yapmasını bilinçlendirmek olarak görmeniz idi. ‘’ Dine dönmeleri ‘’ni, bilinçlendirilmemelerine bağlamıştınız.
 
Zor olan / Kolay olan nedir diye sormuştunuz.
 
‘’ Kolay olan çoğunluk olanı kitlelerin geri bilinç düzeyine boyun eğmektir. Zor olan kitlelerin geri bilinç düzeyini yukarı çekmeye çalışmaktır. dedim. ‘’ 
 
Buraya da Atatürk’ten geldik ve ben zor olanı seçti diyorum.

 

Nicelik nitelik farkinin yazilanlarin algilandigini zannetmiyorum. Ayrica konu cok dallandi budaklandi, o yuzden nereye yanit verecegimden de emindegilim. Sizden daha once rica etmistim, konulari basliklarinda tartisalim diye. 

 

Neyse, algilama olmadan yazismanin da bir anlami yok.

 

Benim sizin yazdiklarinizdan tek algiladigim her olani nicelik olarak degerlendirmeniz ve savunmaniz. Halbuki ortada savunulacak hic bir sey yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim, hem soru soruyorsunuz, cevap verince neyi anlatmaya çalışıyorsun diye sorunuzu unutarak cevap veriyorsunuz.

 

1923 Dünyasındaki B.Krallık’ın en ileri, çağdaş olduğunu, Atatürk’ün en ileri, çağdaşı örnek almadığını öne süren sizsiniz. Ben de o dönemin B. Krallık' ında etnik hakların, kadın haklarının olmadığını gösterdim.

 

 

 

Bir siyasi partiyi solcu/sağcu yapan onun laiklik taraftarı/karşıtı olması değildir.

 

Ben oyle bir sey demedim. Laiklik acisindan ikisinin farki yok dedim.

 

 

Bugünün Türkiye’sinin çarpık siyasi kavramlarıyla geçmişi değerlendiremezsiniz.

Bunu ben degil, siz yapiyorsunuz.

 

 

 

Bir siyasi partiyi solcu/sağcu yapan onun piyasa düzeni yanlısı/karşıtı olmasıdır, sosyal devlet yanlısı/karşı olmasıdır, işçiden yana/patrondan yana olmasıdır, insan haklarından yana/karşıtı olmasıdır.

Hayir efendim, Turkiyedeki algi oyle degildi.

 

Sag algisi-muhafazakar dinci ve milliyetci, fasist

Sol algisi-sosyal demokrat, sosyalist, marksist/leninist

 

Son ucta her ikiside duruma gore ve kendi ideolojisinin iktidarda olup olmamasina gore, duzen yanlisi/karsitidir. Digerlerine deginmiyorum bile, cunku insan haklarindan ve isciden yana olan bugun yok zaten.

 

 

 

Normal bir burjuva demokrasinde tüm partiler laiklikten yanadır, feodal zihniyetli laiklik karşıtı bir partiden söz edilmesi bile tuhaftır, normal değildir.

Oylemi AKP nedir, sizce?

 

 

 

Sizin İngiltere’de bir siyasi partiyi solcu/sağcı yapan onun laiklik taraftarı/karşıtı olması mı ?

Hayir cunku B.Britanya'da boyle bir taraf/karsitlik yok.

 

 

 

Misak-ı Milli’nin Padişah için istenen bir ülke sınırı olduğunu kim söyledi ? O dönem ( sakın hangi dönem demeyin ) Osmanlı Meşrutiyetle yönetiliyordu. Dolayısıyla savaş ile ilgili kararlar alan bir hükümeti ve parlementosu ( Osmanlı Mebusan Meclisi ) vardı.

Hayir, ben size sordum bu sinir nerden cikti diye? O yuzden de padisah'in sarayindan bahsettim. Cunku onun boyle bir siniri yoktu ve olamazdi. Cunku milli degildi.

 

 

 

Birleşik krallık gibi ‘’ Müreffeh ‘’ olmasıydı.

Evet kelimeyi yanlis yazmisim.

 

 

 

Bana göre diye bir şey yok. Bunlar her yerde yazan şeyler. İşçi sınıfı nicelik olarak azdı ama bilinçli oldukları için nitelik olarak devrime öncülük ederek etkin oldular. Aydınlar, İşçiler nitelik olarak, Askerler, Köylüler nicelik olarak devrime destek vermişlerdir.

O yuzden mi devrim geri dondu?

 

 

 

Bir şeyin az olması onun yok olduğu anlamına mı gelir ? Efendim, bilhassa mı yapıyorsunuz bu gibi demagojileri yoksa farkında mı değilsiniz anlayamadım ‘’ farkın farkında ‘’ biri olarak.

Bence demogojiyi siz yapiyorsunuz. Benim nitelik vurgumda niceligin azi cogu mukayesesi yoktu. Siz daha niteligin ne oldugunun bilgisinde degilsiniz.

 

 

 

Pardon ? Sorunuz ya da yorumunuz nedir anlaşılır değil.

Dedim ya, nicelkik ile nitelik farkindan bi habersiniz.

 

 

 

Buna, Yansıtma ve Rasyonalizasyon denir.

 

Ne, ne zaman ? Rusların, İngilizlerin Kürtleri kışkırtma girişim ve çalışmaları, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni açın okuyun efendim.

Çünkü Denizlerin döneminde Kürtler emperyalizmin safında değil, doğru saftaydı. Ayrıca, Atatürk Türkçülüğe ‘’ yönelmedi ‘’.

Hangi kurtler, 1960-70 lerde bana bir kurd hareketi ismi verir misin?

 

 

 

Devrim, devirmedir. Ama her devirme devrim değildir. Darbeler de bir devirmedir ama devrim değildir.

Oylemi sizce neden ulusalcilar 60 darbesini devrim olarak degerlendiriyorlar? Ayrica darbe olmadan devrim nasil oluyor?

 

 

 

Devrim ileri doğru olur, ilericilik taşır. Karşı devrim geriye doğru olur, gericilik taşır.

Kime neye gore. Ulusalcilarin 60 darbesine devrim demesi neyin "ilerisi" neyin "gerisi" nerden basliyor ileri ve geri?

 

 

 

Kabileden İmparatorluk kurmak elbette devrimdir.

Monarşi’den Meşruti Monarşi’ye geçiş albatte devrimdir.

Meşruti Monarşi’den Cumhuriyet’e geçiş elbette devrimdir.

  

Devrimi yapanlar toplumu bir nicelik olarak değil; nitelik olarak değerlendirmese hem de toplumun kritik bir niceliği neden o devrimin peşinden gittiğinin nitelik olarak bilincinde ve farkında olmasa devrim hiç yapılamaz zaten.

Ozaman dunyanin hic bir yerinde simdiye kadar devrim olmadi. Cunku devrimi yapan ust yapidan gelir, alt yapidan gelir ve hic bir devrimde yiginlar nitelik bilincinde degildir, devrim yiginsal ve kitlesel bir govde gosterisidir, beyin ya da dusunce degil.

 

 

 

Bugün devrimin kazanımlarını savunanların ataları devrime destek vermiş olmasalardı, bilinçlenmiş olmasalardı karşı devrim süreci daha yakın zamanda tamamlanırdı.

Nerden bahsediyorsun? ve de geri donenleri nasil acikliyorsun?

 

 

 

Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik sloganını anlamak çok mu zor ? Serfler, feodallerden kurtulmak istememişler miydi sizce ? Bu bir bilinç değil mi? İlla ki kuramları yutmalarını bekleyemezsiniz insanlardan.

Bilemem bu ancak yiginlarin devrimi korumak icin ne yaptiklarinin gozlemi ile algilanir. Ulkemizde bile karsi devrim tohumlari DP ile atildi, 80'lerle sekillendi, 90'larla orgutlendi ve 2000 lerle geldi. Ancak o da IP onculugunde 2010 lar ile Ataturk kazanimlarina karsi hareketlenme basladi. Tek HALK HAREKETI YANI ONCUSUZ BUGUNKU GEZI PARKIDIR. O da bir doga savunusu ile baslamistir.

 

 

 

Efendim, cevabı kendiniz vermişsiniz işte. Demek ki, devrimin yapılmasında yalnızca önderlik edenlerin değil, kitlelerin de çıkarı vardı ve onlar bunun bilincindeydi.

Hangiu devrimin, onun icin mi tum cikislar sadece ozel gunlerde ve bir gunluk ustelik gecmis unutularak ustelik sadece toplumun bir kesimi v.s.

 

 

 

"Yetmez ama evet"çileri bir tarafa koyarsak, oy kullanan nicelik halinden gayet memnun ve gayet bilinçli. Karşı devrim kazanımlarını kaybetmek istemezler.  Çünkü, yıllardır çok güzel propaganda yapılıyor.

Bence sadece niteligin degil; bilincliligin de ne oldugunu bilmiyorsunuz.

 

 

 

Olmazlar, çünkü devrimin oturması için gereken süreç geçmiştir artık. Aradan en azından 200 sene geçmiş. Hatta, Fransa yeniden İmparatorluğa bile dönmüş bu süreç içerisinde, Paris Komünü deneyini de görmüştür. Biriken çelişkiler patlamayı gerektirir. Patlama sonrası yeniden çelişkiler birikir. Bu çelişkiler yeni bir patlamaya yol açabileceği gibi, geri de tepebilir.

 

[Efendim, evrim kendi ic dinamigi ile olan değildir. Evrim evirme demektir. Sizin dediğiniz ‘’ evirilme ‘’. Devirme-Devirilme farkı gibi. Evolution’un tam karşılığı Evrilimdir.

To evolve-evrilmek fiilidir. Evolution-evrimdir. Bir seyin evrilmesi de kendi ic dinamigidir. Ornek dogal secilim, mutasyon v.s. Ayrica evirme, bir ozne icerir. Sanki eviren biri ya da bir guc varmis gibi ki buda akilli tasarimdir.

 

 

 

Bu çok normal,  İnsanlar genellikle ideallerle harekete geçmezler, homoeconomicus davranışı sergilerler.

Homoeconomicus davranisi bati gibi bireyi olanlar ve bireyi icin var olan devletler icin gecerlidir. Bizim gibi vatandasi devleti icin var olan toplumlar icin degil. Bizim gibi toplumlarda herkes bilsin bilmesin politiktir. Zaten devlet politiktir.

 

 

 

İşler öyle yürümüyor. Size kalsa insanlık Ortaçağ’dan bir adım ileri gidemezdi.

Ortacagda insanoglunun ilerleyisinin baslangici ronesanstir. Ondan sonrada politikm savaslar soz konusudur, taki 18. yuzyila yani kapitalizme kadar. Kapitalizm ile emperyalizme ulasan ulkeler, ekonomik olurken; diger emperyalist olamayan ulkeler hala politik savas vermektedir, ustelik emperyalist ulkelerin ekonomilerine destek vererek. ABD neden Irak'a girdi dersin? Ekonomik cikar, politik savasimi daima diri tutar ki, ekonomik olarak beslensin diye. Ne zaman evrensel hukuk ve insan haklari temelli hak ve ozgurlukler savasi biter, iste bu birey bilinci o zaman politik degill; ekonomik ve kendini dusunen devletini kurar.

 

 

 

Ama SSCB ateist bir devletti ve dine ve dindarlara ‘’ karıştı ‘’.  Ve ateist olmanın Sosyalizmle alakası olmadığı gibi, SSCB’nin ateist propaganda yapması da kitleleri bilinçlendirmek değildir. Dolayısıyla, Rusların dine dönmesini bilinçlenmemelerine bağlayamayız. Çeklerin çoğu da ateisttir üstelik.

Eeee, neye bagliyalim. Dedim ya niteligin ve bilincliligin ne oldugunu bilmiyorsun.

 

 

 

O dediğiniz Yakın Çağ’dır ve halen devam ediyor. İnternetiniz var, açın bakın efendim.

Siz de yanildiniz. Uzay cagi var. Ayrica millenium var. Dunyanin politik cag degistirimi Fransa ihtilali ile sona ermistir.

 

 

 

O zaman, yine başa döneceğiz :

 

Anlaşılmamış. Amacım bir çelişkiyi ortaya koymaktı.. Konu sizin SSCB’nin ateist propaganda yapmasını bilinçlendirmek olarak görmeniz idi. ‘’ Dine dönmeleri ‘’ni, bilinçlendirilmemelerine bağlamıştınız.

 

Zor olan / Kolay olan nedir diye sormuştunuz.

 

‘’ Kolay olan çoğunluk olanı kitlelerin geri bilinç düzeyine boyun eğmektir. Zor olan kitlelerin geri bilinç düzeyini yukarı çekmeye çalışmaktır. dedim. ‘’ 

 

Buraya da Atatürk’ten geldik ve ben zor olanı seçti diyorum.

Ataturk birey bilinci olmayan ve kendince de doinem donem degisen bir pragmatistti.

 

1881-1919

1919-1925

1925-1938

 

Uc farkli Ataturk var. Hatta bu fark oyle bir farkki, kurd varligini kabulden turk milliligine, dindarliktan dinsizlige, halife, padisahlik v.s. yi kaldirma cesaretinden, diyanet cesaretsizligine degisim gostermis.

 

O yuzden bugun ve dun her politik duzeyden ve hatta AKPa bile kendinde bir ataturk bulur.

 

Hem dindari hem dinsizi

Hem milliyetcisi hem enternasyoneli ya da liberali

Hem fasisti hem komunisti/sosyalisti

Hem turku/hem kurdu v.s.

 

Kendinde bir ataturk bulur.

 

Bunlari ben uzun uzun basliklardaacikladim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.