Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

din totaliter bir baskı aracıdır.


shankara

Önerilen İletiler

din denilen olgular toplumlar üzerinde totaliter(baskıcı) yapılardır. devletler gruplar hatta kurumlar halklar üzerinde baskı kurmak, onları kullanmak hatta sömürmek için dini kullanmışlar kullanacaklardır. din tekil bir olaydır. cemaat oluşturulması gerek hıristiyanlıkta gerek müslümanlıkta kitlesel sömürüyü kolaylaştırmaktadır.

 

yani insanlar eğer dinlerini toplumsal değilde kişisel yaşarlarsa bu dünya çok daha insancıl ve çekilir bir yer olacaktır. hoşgörü tüm dinlerin temelinde yatmaktadır. ancak bir devlet düzenbini sarsmak ele geçirmek sistemleri demokrasiden ayırarak insanlığa yakışmayan şer-i yasalarla yönetmek bir inancın temelini oluşturuyorsa bunun insanlık olarak karşısında olmak gerekir.

 

inançlılar neden kendilerine önder aramaktadır. said nursi fettullah gülen gibileri islama zarar vermektedir aynı şekilde papalık kurumuda hıristiyanlığa. oysa bunlar gibi istekleri olmayan bir mevlana örneği vardır. hangi ateist mevlanaya dil uzatmıştır. uzatmazda.

 

inançlarımızı sömürtmeyelim. ancak bu şekilde yaşayabiliriz. 2000 li yıllardayız, insanlık gelişti, dğüşüncelerimiz olgunlaştı ama hala din savaşları ceryan ediyor. bu nasıl bir hoşgörü. dinler bize bunlarımı vaad ediyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

din denilen olgular toplumlar üzerinde totaliter(baskıcı) yapılardır. devletler gruplar hatta kurumlar halklar üzerinde baskı kurmak, onları kullanmak hatta sömürmek için dini kullanmışlar kullanacaklardır. din tekil bir olaydır. cemaat oluşturulması gerek hıristiyanlıkta gerek müslümanlıkta kitlesel sömürüyü kolaylaştırmaktadır.

 

yani insanlar eğer dinlerini toplumsal değilde kişisel yaşarlarsa bu dünya çok daha insancıl ve çekilir bir yer olacaktır. hoşgörü tüm dinlerin temelinde yatmaktadır. ancak bir devlet düzenbini sarsmak ele geçirmek sistemleri demokrasiden ayırarak insanlığa yakışmayan şer-i yasalarla yönetmek bir inancın temelini oluşturuyorsa bunun insanlık olarak karşısında olmak gerekir.

 

inançlılar neden kendilerine önder aramaktadır. said nursi fettullah gülen gibileri islama zarar vermektedir aynı şekilde papalık kurumuda hıristiyanlığa. oysa bunlar gibi istekleri olmayan bir mevlana örneği vardır. hangi ateist mevlanaya dil uzatmıştır. uzatmazda.

 

inançlarımızı sömürtmeyelim. ancak bu şekilde yaşayabiliriz. 2000 li yıllardayız, insanlık gelişti, dğüşüncelerimiz olgunlaştı ama hala din savaşları ceryan ediyor. bu nasıl bir hoşgörü. dinler bize bunlarımı vaad ediyor.

 

Sevgili 'shankara'; Tespitlerini katılıyorum,

 

-Eğer insanların kişisel ibadet kavramları, Kişisel olmaktan çıkıp toplumların yaşamını yönlendirme,onların toplumsal ilişkilerini belirleme iddiasına girdiği zaman.Yani Siyasallaştığı zaman....

 

1-Dinsel olgular toplumlar üzerinde totaliter(baskıcı) yapılara. Devletler, gruplar(Cemaatler), (hatta partileşerek) kurumlar tarafından halklar üzerinde baskı kurmak amaçlı olarak kullanılmakta,

 

-Yine tekil olmaktan çıkıp, siyasi yada ekonomik olarak çıkar çevreleri tarafından kullanılmaya başlandığı zaman

 

2-Kitlesel sömürü aracı olarak kullanılmaktadır.

 

Dinler bizlere bunları mı vaad ediyor diyerek iyi niyetli bir yaklaşımla konunun kişisel olarak ele alınması gerektiğini ifade ediyorsun...Bir noktada haklı olabilirsin...Ama ne yazıkki dinler doğası gereği kişisel olmaktan çok toplumsal bir olgudur ve toplumları her açıdan yönlendirmek ve yönetmek iddiasındadır...Yani kişisel ve toplumsal olarak bir çok yasalar ve kurallar üretmiş ve bunların hiç koşulsuz yerine getirlimesini emrederler.

 

 

Mistik özellikleri olan dinsel öğretilerin dışında kalan kitabı olan bütün dinler, kişisel olmaktan çok toplumları yönetmek iddası ile ortaya çıkmıştır...Bu anlamda Teist felsefeler ile, toplumları yönetmek iddasındaki yüz yıllar içerisin de karşımıza çıkan (Vs..Vs..Kapitalist, Marksist felsefeler gibi) Hepsinin Toplumların yaşamını düzenleyen yasa, kuram ve kuralları vardır...

 

Burada En önemli ve en tehlikeli fark, teist kuram ve kavramların bu diğer sistemlerin içerisinde de (Marksizim hariç) varlığını sürdürebilme imkanını bulabilmesidir...Bu nedenledir ki çağımızda da örneklemeye çalıştığın dinsel görünüm veren savaşların olması yadsınamayacak bir gerçektir...

 

İşte yine bu nedenledir ki, toplumları hala yönetme iddiasındaki teist yaklaşımlar Marksizme ve Laikliğe tamamen ve çok ciddi olarak karşı dururlar.Çünkü bu Felsefe ve ilkeler onların varlığını tamamen ortadan kaldırır, dinsel değerleri kişiselleştirip, kişisel ibadetlerini yerine getirme noktasına taşıdıkları için toplumları kendi felsefeleriyle yönetmelerine imkan tanımaz...

 

Ülkemizde de Marksizim söz konusu olmadığı için,

 

Laikliğe karşı bukadar çok saldırı ve yıpratma çabalarının arkasında yatan en önemli neden budur...

 

Devlet düzenini ele geçirmek, sistemleri demokrasiden ayırarak insanlığa yakışmayan şer-i yasalarla yönetmek Teist inancların temelini oluşturur, ve buna ulaşmak için her çeşit Yaklaşımı ( Siyasi, ekonomik, demokrasiyi kullanmak, bölücülük yapmak, terörist saldırıları)araç olarak kullanırlar.

 

inançlılar neden kendilerine önder aramaktadır. said nursi fettullah gülen gibileri islama zarar vermektedir yaklaşımı senin için doğru olabilir ama bahsettiğin çevreler için onlar zararlı değil yararlı ve önder kişilerdir, ve her dönem ( bu sayfalarda yapılan kaplumbağa benzetmesinde olduğu gibi) şartların durumu ve olgunluğuna göre toplumun yönetimini ele geçirmek için fırsat bekleyip var olmaya devam edeceklerdir...

 

Ve elbette Yaşadıkları çağın akılcı yaklaşımlarını ve yönetim şekillerini benimseyen her insan bunun insanlık olarak karşısında olmak gereğini bildiği, düşündüğü ve inandığı için, bu yaklaşımlara her zaman kararlılıkla karşı dururlar...Ülkemizde ve dünyada bu çatışmaların ardında yatan en önemli etken budur...

 

Bu çatışmanın şu andaki görünümü, demokrasi içinde bu kurallarla yapılıyor görünmekteyse de, her an yerini demokrasi dışı çatışmalara bırakabilir...İnançları gereği bu gelişmeleri görmemezlikten gelen yada ne zararı var diyenler, dinsel değerlerin devlet işlerine hakim olduğunda, demokratik değerler ortadan kalktığında, bunun basit bir başörtüsü istemi olmadığını görüp anlayacaklardır.

 

Bu gün ülkemizde yaşananlar,

 

Teist kavramlara inananlarla, çağdaş değerlere inananlar arasındaki çok hem de çok şiddetli var olma savaşıdır.

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu düşünceye gülsem mi ağlasam mı

şaşırdım doğrusu

 

BENCE GÜLMELİSİN...HEMDE KASIKLARINI TUTA TUTA...

 

ÜSTELİK ZİL TAKIP OYNAYABİLİRSİNDE...

 

 

GÜLMEN YADA AĞLAMAN NEYİ DEĞİŞTİRİR Kİ...

 

VAR OLAN BU GERÇEKLERİ DEĞİŞTİREBİLİR MİSİN.?

 

 

ANCAK ANLAMAMAZLIKTAN GELİP AĞLAMAK YADA GÜLMEK ARASINDA ŞAŞIRIP KALINIR...

 

GERÇEKLER ACIDIR YA DELİ DELİ GÜLDÜRÜR YADA FERYAT FİGAN AĞLATIR...

 

BENCE GÜLMELİSİN CANINI SIKMANA GEREK YOK...ARZULANAN DA BUDUR ZATEN...

 

BU ARADA ZİL TAKIP KUTLAMA DA YAPILMIŞ OLUR ÜSTELİK...

 

Yahu bir gün de adam gibi fikir üretip yaklaşım gösterseniz ölürmüsünüz!

 

Bu gün ülkemizde yaşananlar,

 

Teist kavramlara inananlarla, çağdaş değerlere inananlar arasındaki çok hem de çok şiddetli var olma savaşıdır.

 

Birde burayı oku gerçekleri biraz daha anlarsın

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=227065

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

büyük ölçüde haklısın gecekuşu

 

din denen olgu varlık felsefesinde tümden gelen bir yasadır. ancak tüme varım toplumlarında düzenli ve insani yaşayışlar izlenir. marksist veya diğer yönetim politikaları toplumsal teorilerini yayınlarken devlet sistemi içerisinde dinin rolünüde belirlerler. leninizm den kapitalizme değin tümünde din bir yerlere konulmuştur. ancak dinlerin bu sistemlerle hiç bir bağı olmamalıdır. yasaları dinleri gözönüne alarak yapamazsınız. yada yapmamalısınız.

 

burada dah çok insanların inanç isteklerini tartışmak gerekiyor herhalde. insanlar özellikle özgürleşememiş insanlar ki sanırım büyük çoğunluğu oluşturuyorlar, toplumsal bir sürü psikoljisi ile dinsel inancı ortak yaşama peşindeler. cemaat oluşturma ve o na katılma bu sürü dürtüsünden kaynaklanıyor.

asla kendi düşüncelerine sistemlerine sahip olamamış yığınlar bazı açıkgöz ler tarafından sürükleniyor.

 

bu açık gözlerin psikolojileri bir derebeyi olma heveslisi gibi geliyor bana. büyük egolara sahip akıllı insanlar. işte toplumlar için en tehlikeli insan grupları bunlar büyük egolu zeki insanlar. bornova camisi imamlığından en büyük cemaat başı olan fettullah gibileri yani

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şimdi konuyla alakası yok ancak madem link vermişim

 

bak kardeşim bu konuda bildiğim bir kaç husus

1.Hayırdır.

2.Tıbben Tamamen ölmüş(organı bağışlananın) olması organının alınmasından zarar görmeyeceği için gereklidir.

3.Para karşılığında Yapılmamalıdır.

 

Sonra o kişi bulamamışsa bulamamış

 

Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” (Mâide, 5/32)

 

ancak konuyla alakası olmayan bu linki vermenin nedenini inan anlamış değilim.

 

senin o yazınını alıntı yapıp gülsemmi ağlasammı dememin nedeni büyük bir genelleme yapmandan dolayı ve çağdaşakarşı olarak yani gerici olarak görmenden dolayıdır.

 

yani gülesemmi dedim çünkü bu kötü zihniyetinize katılmıyorum yani zil takıp oynaya bilirim

 

ağlasammı dedim çünkü sizin gibi kardeşlerimizi gaflete düştüğünü görmektende üzlüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

büyük ölçüde haklısın gecekuşu

 

din denen olgu varlık felsefesinde tümden gelen bir yasadır. ancak tüme varım toplumlarında düzenli ve insani yaşayışlar izlenir. marksist veya diğer yönetim politikaları toplumsal teorilerini yayınlarken devlet sistemi içerisinde dinin rolünüde belirlerler. leninizm den kapitalizme değin tümünde din bir yerlere konulmuştur. ancak dinlerin bu sistemlerle hiç bir bağı olmamalıdır. yasaları dinleri gözönüne alarak yapamazsınız. yada yapmamalısınız.

 

burada dah çok insanların inanç isteklerini tartışmak gerekiyor herhalde. insanlar özellikle özgürleşememiş insanlar ki sanırım büyük çoğunluğu oluşturuyorlar, toplumsal bir sürü psikoljisi ile dinsel inancı ortak yaşama peşindeler. cemaat oluşturma ve o na katılma bu sürü dürtüsünden kaynaklanıyor.

asla kendi düşüncelerine sistemlerine sahip olamamış yığınlar bazı açıkgöz ler tarafından sürükleniyor.

 

bu açık gözlerin psikolojileri bir derebeyi olma heveslisi gibi geliyor bana. büyük egolara sahip akıllı insanlar. işte toplumlar için en tehlikeli insan grupları bunlar büyük egolu zeki insanlar. bornova camisi imamlığından en büyük cemaat başı olan fettullah gibileri yani

 

Çok Sevgili 'shankara' Açmış olduğun başlık içerdiği konu itibariyle uzun süredir aklımda olan ama paylaşıma açmak için daha geniş belgeleri toparlamak amaçıyla geciktirdiğim bir konu...

 

Artık açtığına göre bu bilgi ve belgeleri buradan bütün forumdaşlara duyurmak bir zorunluluğumuz ve Demokratik laik cumhuriyete karşı oyanan bu oyunları buralarda sergilemek hepimiz için birer yurtaşlık borcumuz...

 

Bu nedenle konuyu başlattığın için teşekkür ediyorum...

 

Bence her birimiz elimizdeki bilgi ve belgeleri ve görüşlerimizi , Üzerimize gelebilecek, baskı, demogoji ve çarpıtmalardan yılmadan doğru bilgi ve belgeleri burada yazarak üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz...

 

Bu arada; Başı sonu belli ve Çok uzun olmayan alıntı ve yorumlarla yazılar göndermekte, daha anlaşılır olması ve okuna bilmesi açısından yarar var...

 

Senin ve bu konuya duyarlı diğer arkadaşların da hep birlikte katkıda bulunabilmemiz gerektiğini vurgulamak istiyorum...

 

Herkese kolay gelsin diyerek

 

sana selam ve sevgilerimi yolluyorum...

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önce dinin "amaç" mı yoksa "araç" mı olduğu kavramını anlamalıyız... Malesef bir kısım güçlü insanlar saf ve temiz bir inançla dinlerine bağlı olanları kullanmışlardır ve kullanacaklardır. Din nedir sorusuna ben anladığım kadarıyla şöyle bakıyorum... Din bir yoldur, ALLAH'ın yoludur. Adem a.s dan bu yana sürekli yol gösterici ve insanları bu yol üzerinde tutucu peygamberler, veliler gelmişlerdir ancak insanlar zamanla sürekli bu yoldan sapmışlardır. Her sapmadan sonra yeniden yol göstericiler gelmişlerdir. Ancak inanç çok hassas bir konu olduğundan bunu kullananlarda çok fazladır.

 

Din bir yoldur ve onun yol göstericileri peygamberlerdir. "Biz yeryüzünde hiç bir millet yoktur ki kendilerine uyarıcı göndermiş olmayalım" der Kuran... Din yol olduğu için ancak araçtır, o yolda yürüyebilmemiz için ancak birileri için amaç haline geliyor işte o zaman din savaşları çıkıyor, maddi gücü ve kontrolü ellerinde tutmak isteyenler de bunu kullanıyorlar...

 

Yoksa din uydurulmuş bir şey değildir. Yeryüzünde insanın varolduğu günden beri adamın biri çıkıp ben bir din uydurayım dememiştir ki bu mümkün de değildir ama uydurma dinlerde yok değildir bunuda biliyoruz. Aslı varsa taklitide var olur, doğrusu varsa yalanıda vardır. Herşey zıddıyla anlaşılır.

 

selam ve saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önce dinin "amaç" mı yoksa "araç" mı olduğu kavramını anlamalıyız... Malesef bir kısım güçlü insanlar saf ve temiz bir inançla dinlerine bağlı olanları kullanmışlardır ve kullanacaklardır. Din nedir sorusuna ben anladığım kadarıyla şöyle bakıyorum... Din bir yoldur, ALLAH'ın yoludur. Adem a.s dan bu yana sürekli yol gösterici ve insanları bu yol üzerinde tutucu peygamberler, veliler gelmişlerdir ancak insanlar zamanla sürekli bu yoldan sapmışlardır. Her sapmadan sonra yeniden yol göstericiler gelmişlerdir. Ancak inanç çok hassas bir konu olduğundan bunu kullananlarda çok fazladır.

 

Din bir yoldur ve onun yol göstericileri peygamberlerdir. "Biz yeryüzünde hiç bir millet yoktur ki kendilerine uyarıcı göndermiş olmayalım" der Kuran... Din yol olduğu için ancak araçtır, o yolda yürüyebilmemiz için ancak birileri için amaç haline geliyor işte o zaman din savaşları çıkıyor, maddi gücü ve kontrolü ellerinde tutmak isteyenler de bunu kullanıyorlar...

 

Yoksa din uydurulmuş bir şey değildir. Yeryüzünde insanın varolduğu günden beri adamın biri çıkıp ben bir din uydurayım dememiştir ki bu mümkün de değildir ama uydurma dinlerde yok değildir bunuda biliyoruz. Aslı varsa taklitide var olur, doğrusu varsa yalanıda vardır. Herşey zıddıyla anlaşılır.

 

selam ve saygılarımla

 

Sevgili Sardunya;

 

İnsana, onun yaşamına, Cumhuriyetin temel ilkelerine, Ülke gerçeklerine, Sağduyu ile yaklaşmak gerektiğini bugüne kadar yazdığın yazılarla hep vurguladın...Bu yazınıda bu çerçevede ele alarak yazdığını görüyorum...Ve yine bu bakış açına bağlı kalarak senin bu düşüncelerine bende katılıyorum...

 

Her ne kadar başlık Din kavramını ele alıyorsada, konunun burada ele alınış biçimi kişilerin inanç değerlerini incelemek değil, kişilerin dini değerlerle yönetilmek istendiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar iredelenmeye çalışılıyor... Bu nedenle yazılanları ve ifade edilmeye çalışanları bu çerçevede ele alarak, seninde bu konudaki katkılarını okumak ve değerlendirmek isterim...

 

Sana selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum sevgili Sardunya...

 

 

Not:

Kulandığın yazı rengi bir bayana yakışan ve çok güzel bir renk...

Ama okumakta oldukca zorluk yaratıyor bunu da ifade etmek istedim...

Sevgiler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

DİN VE DEMOKRASİ

Din ile demokrasinin bağdaşacağını ifade eden kişilerin,

 

Gerçek mi söylediklerini, takiye mi yaptıklarını anlamak için şu iki sorunun yanıtını bulmamız gerekir..

 

1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı?

 

2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var?

 

Dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için, dini siyasete alet eden bazı politikacılar,

"din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, gerçek dışı ifadelerde bulunurlar.

Oysa bu amaçlarını gizlemek için ortaya attıkları bir söylemdir. Kendilerini olduğundan farklı göstererek,

takiye yapan bu siyasiler gerçekte “laik devlet hukuk kurallarını” kendi İslami öğretileri ile bağdaştıramayarak kabul etmezler.

 

Kurdukları Çeşitli partiler kanalıyla bu maskeyi kullanarak yanlarına aldıkları çıkar çevreleri ile birlikte toplumu çeşitli varyosyon

ve yöntemlerle yanıltıp, kandırarak iktidara gelip demokrasinin her türlü olanaklarını kullanarak onu yok etmeye çalışırlar.

 

Çünkü dinde demokrasiye yer yoktur.

Burada hiçbir tanımlama yapmadan sadece İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere baktığımız da durum apaçık görülür:

İslam ülkeleri asla demokrasiyle yönetilmemektedirler.

 

Dünya'da İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere bakılacak olduğunda durum apaçık görülür: İslam ülkeleri demokrasi fakiridir.

 

Bu ülkelere baktığımızda “Laik demokratik hukuk kurallarının” yerini alan “şeriat hukuku ve hükümleri ” O toplumların yaşamlarını ve bağlı bulundukları devlet düzenini kendi istediği ve akıllarının kabul ettiği şekilde tayin edip belirleyemezler.

 

İnsan haklarının ve hukukunun yerini kuran esaslarına göre halkı yönetenlerin kendi hakları şeriat yasaları ve hükümleri almıştır…

 

 

1400 yıl öncesinin toplumunu yöneten bu esaslar hala geçerli olduğu için bu toplumlar çağdaş bir yönetim ve toplum görüntüsü dışında

ilkel, geri kalmış, insan haklarının geçerli olmadığı dine dayalı esasların geçerli olduğu ülkeler olarak karşımızdadırlar.

 

Din esasları geçerli olduğu için yönetimler teokratiktir ve demokrasiye asla yer yoktur…

 

Şeriat yasalarına göre yönetilen bu ülkelerde toplum ve bireyler, Kuran'da açıklanan İslam anlayışına göre yönetilirler.

Şeriat hukukunun kendi “anlayışına göre, ortada insan ve toplum için Allah'ın tayin edip belirlediği kurallar vardır

ve bunlar Allah'ın kitabı Kuran'da açık bir şekilde belirtilmiştir. Uyulması gereken hükümler bunlardır.

 

İnsanların Çağın ve yaşamın gereklerine uygun geliştirip koyduğu hukuk düzeni değildir.

Bu ülkelere deki (Bir zümrenin yâda kralların yada diktatör yada hükümdarların) elindeki yönetimler,

insanın uyması gereken hukuk kurallarını, yaşamlarına dair diğer yasaları Kuran hükümlerini temel alarak belirlemektedirler.

Bu nedenle, şeriatla yönetilen ülkelerde Asla demokrasiye yer yoktur.

 

 

Bu söylem demokrasiyi kullanarak onu yok etmeye çalışanların,

Demokratik hukuk kuralları yerine şeriat hükümlerini getirmek isteyenlerin,

Din esaslarına dayalı rejim getirmek isteyenlerin yalanlarından

ve takiye yaparak halkı kandırmaya çalışmalarından başka bir şey değildir…

 

Çünkü; eğer Kuran'ı Allah kelamı olarak kabul edip esas alındığında,

bu çerçevede şeriatçı anlayışın değerlendirmesinin gerçekte hiç de demokrasiye yer olmadığını açıkça görürüz…

 

Aşağıdaki ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimiz zaman, Onların nasıl bir kandırmaca ve takiye yaptıklarını,

İslam devleti anlayışında demokrasiye asla yer olamayacağını açıkca görürüz…

 

 

1-Nisa / 59. da açık bir şekilde İslami Devlet anlayışı, belirtilmiştir..

 

Ayette, bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a götürün ifadesini çok dikkatli anlamak gerekir..

Buradaki anlam, hukuk kuralları için açıkça Kuran'daki ayetlerin esas alınmasını öngörmektedir…

 

2-Maide / 47.de Ayet, Allah'ın hükümleri ile hükmetmeyenleri açıkça

“Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen.” Yani fasık olarak niteler..

 

Maide / 47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler.

Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır

 

Buradaki anlam, yönetim erkini elinde bulunduranlar eğer demokrasiyi uygularsa,

Toplumları demokratik kurallara göre yönetir ve halkın yönetimdeki söz hakkını tanırlarsa fasık olurlar demektir.

Yani bu gün demokrasiyi kullanarak iktidara gelenler yarın şeriat hükümlerini getirdiklerinde ülkeyi artık demokrasiyle yönetemezler,

eğer bunu yapmaya kalkarlarsa fasık olurlar… Zaten de şeriat yasalarını getirenler buna niyetleri bile olmaz…

 

 

Özetle;

 

1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun cevabı hayırdır…

 

2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun cevabı da hiç yoktur…

 

Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın,

Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur…

 

 

Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek,

dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar.

Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de Laiklik ilkesi ile dine yer vardır.

 

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özgürlükleri bağlayan her türlü zincir kırılmalı, en başta da kafalardaki "iman zinciri". İman zincirine bağlı düşünce sabittir, değişmezdir. Bu ise doğanın değişken yapısına terstir. Zincirli zihin gelişme gösteremez; değişmelere, gelişmelere ayak uyduramaz. Dünyamızdaki her türlü olumlu gelişme, dinin ve imanınki başta olmak üzere, tabuların zincirinden kurtulabildiği, yol bulabildiği ölçüde gerçekleşebilmiştir. İnsan aklı, bilim, teknoloji, insan hakları alanında ulaşılan noktalar, bu yoldaki adımların ürünleridir.

 

Akıl ve bilim aydınlık kesimdedir. Din ve iman ise karanlık kesimde. Aklın, bilimin ölçüleri bellidir. Gözlem vardır, deney vardır, nesnellik vardır...Yolu ışıklandıran da bunlardır. Öyleyse "din"in üzerine nasıl gidilmesi gerektiği ortada ve son derece açık: Karanlığın üzerine nasıl gidilirse, "din"in üzerine de öyle gidilmelidir. Karanlıkla savaşılırken ışık gereklidir. Dinin, imanın üzerine gidilirken de..."

 

 

Ben yanmasam,

Sen yanmasan,

Biz yanmasak,

Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.

 

Nazım Hikmet

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Sevgili Sardunya;

 

İnsana, onun yaşamına, Cumhuriyetin temel ilkelerine, Ülke gerçeklerine, Sağduyu ile yaklaşmak gerektiğini bugüne kadar yazdığın yazılarla hep vurguladın...Bu yazınıda bu çerçevede ele alarak yazdığını görüyorum...Ve yine bu bakış açına bağlı kalarak senin bu düşüncelerine bende katılıyorum...

 

Her ne kadar başlık Din kavramını ele alıyorsada, konunun burada ele alınış biçimi kişilerin inanç değerlerini incelemek değil, kişilerin dini değerlerle yönetilmek istendiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar iredelenmeye çalışılıyor... Bu nedenle yazılanları ve ifade edilmeye çalışanları bu çerçevede ele alarak, seninde bu konudaki katkılarını okumak ve değerlendirmek isterim...

 

Sana selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum sevgili Sardunya...

Not:

Kulandığın yazı rengi bir bayana yakışan ve çok güzel bir renk...

Ama okumakta oldukca zorluk yaratıyor bunu da ifade etmek istedim...

Sevgiler

merhaba gecekuşu

 

Ben bu yazımda insanların inanç değerlerini sorgulamadım, kendi anlayışımla "din" olgusunu anlatmaya çalıştım. Din bir yoldur dedim, evet yoldur ve yola araçla çıkarsınız yolun kuralları vardır, onlara uyarsınız, yolu iyi öğrenirsiniz, yoldan sapmazsınız... Ama o yola çıktığınızda siz, bazı sahtekarlarda sizinle çıkıyorlar ve size eşlik ediyorlar ve eğer bazı şeyleri özgür beyninizle düşünmeden kulaktan dolma öğrenirseniz o sahtekarlar sizi yanlış yollara götürüyorlar ama siz düşünemediğiniz için hangi yola gittiğinizi bilemiyorsunuz. Sadece onlar öyle söylüyorlar diye yola devam ediyorsunuz..... gittiği yere kadar, sürü psikolojisine uyum sağlamayan "özgür beyinler" ise bu yoldan sapanlara anlatmaya çalışıyorlar, kandırıldıklarını ancak onlar sizi duymuyorlar... Çünkü sözde yol göstericilerine öylesine inanıyorlar ki, sizi hainlikle bile suçlayabiliyorlar.

 

Bugün İslam alemindede dahil olmak üzere, diğer dinlerde de hep bu uyanıklar ve fırsat avcıları bu tür insanları kandırıyorlar... Gidiyorlar, gidiyorlar bir süre sonra o sahte liderler daha fazlasını istiyorlar ve daha fazla "para, güç, iktidar" istedikleri için oyun içinde oyun oynuyorlar... "Allah ile aldatmak" tabiri vardır Kuran'da işte bunu uyguluyorlar. Malesef....

 

selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

büyük ölçüde haklısın gecekuşu

 

din denen olgu varlık felsefesinde tümden gelen bir yasadır. ancak tüme varım toplumlarında düzenli ve insani yaşayışlar izlenir. marksist veya diğer yönetim politikaları toplumsal teorilerini yayınlarken devlet sistemi içerisinde dinin rolünüde belirlerler. leninizm den kapitalizme değin tümünde din bir yerlere konulmuştur. ancak dinlerin bu sistemlerle hiç bir bağı olmamalıdır. yasaları dinleri gözönüne alarak yapamazsınız. yada yapmamalısınız.

 

burada dah çok insanların inanç isteklerini tartışmak gerekiyor herhalde. insanlar özellikle özgürleşememiş insanlar ki sanırım büyük çoğunluğu oluşturuyorlar, toplumsal bir sürü psikoljisi ile dinsel inancı ortak yaşama peşindeler. cemaat oluşturma ve o na katılma bu sürü dürtüsünden kaynaklanıyor.

asla kendi düşüncelerine sistemlerine sahip olamamış yığınlar bazı açıkgöz ler tarafından sürükleniyor.

 

bu açık gözlerin psikolojileri bir derebeyi olma heveslisi gibi geliyor bana. büyük egolara sahip akıllı insanlar. işte toplumlar için en tehlikeli insan grupları bunlar büyük egolu zeki insanlar. bornova camisi imamlığından en büyük cemaat başı olan fettullah gibileri yani

 

 

peşlerınde gençleri birbirini vurdurmaya kadar götüren diğer tarz izmler sömuru aracı değilmidir?

 

sosyal komun de bır nevı cemaat yapısı olmuyor mu,oda bır nevı sürü psıkolojısı değilmi?

 

komunıst yada sosyalıst geçinip te kendı ekmeğine yağ surmeye çabalayan ınsan yok mu sızce..

 

bence düşünceler gereği gibi yaşanmadığında her nevı fıkırde sömuru olabılır

 

genelemeyın

 

bak ben genelleme yapıp beynımı dünyaya kapamıyorum

 

o halde her sosylıst ve komunıst de sömurur demıyorummm

 

insanı kurtarmadan ınsanlığı kurtarmaya çalışmayın..güzel şeylerı savunup tersını savunanlar sömurur

 

sömuren fıkır değildir,kişilerdır bunu unutmayın :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dini toplulukların dışında, herhangi bir örgüt ya da ideolojik bir topluluk kurulduğunda orada da zamanla dejenerasyon oluşmuyor mu?

 

Siz çok iyi niyetle bir yardım kuruluşu kurduğunuzu düşünün; insanlar sizin düşünecelerinizi benimsiyor ve size katılıyorlar zamanla çoğalıyorsunuz ancak katılan her insanın size yarar sağlamayacağı kesindir, insanların niyetlerini bilemezsiniz. Ancak zamanla tanır ve anlarsınız. Kurluşunuzun adını kullanarak çıkar elde ettiklerini görürsünüz bu sizi üzer ama olan olmuştur.

 

Kısaca söylemek istediğim, adına cemaat deyin, çoğunluk deyin, dernek deyin, örgüt deyin ne derseniz deyin insanın olduğu yerde her türlü düzenbazında bulunacağını unutmayın. Ve bir kaç kişinin yaptığını genele mal etmeyin. 10 kişi olsun 100 kişi olsun, herkes başka bir niyet içerisinde olacaktır. O yüzden insanların inanç adına bir araya gelmelerinden rahatsızlık duyanlar, lütfen bunu daha geniş perspektiften görmeye çalışın. Siz ne kadar iyi niyetli ve dürüst olsanızda aranızda sizinle aynı düşüncede olmayan çıkar gruplarıda olacaktır.

 

selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

DİN VE DEMOKRASİ

 

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi?

 

Şeriat hukuku buna izin verir mi?

Dinsel kavramlara, şeriat hukukunu uygulayarak devlet yönetimini savunan, günlük yaşamda dahi insanların uyması gerektiği yasaları şeriat yasalarıyla düzenlenmesi gerektiği iddiasında bulunan ve Kuran’ın da Allah'ın özü olduğuna inanan şeriatçıların İslam dini demokrasiyle bağdaşır demelerine karşın demokrasi hakkındaki gerçek görüşlerinin ne olduğunu anlamak için şu soruyu sorup, yanıtını aramamız gereklidir.?

İslâm Dini, demokrasi ile ve ona dayanan laiklik sistemiyle bağdaşır mı?

 

Prensip itibariyle bağdaşmaz. Çünkü demokrasi halk idaresi olup akla ve insan kafasına dayanır.

 

İslam ise, hak idaresidir, yani Allah idaresidir; vahye dayanır.

 

 

Bir başka ifade ile; İnsanin önünde iki hukuk vardır.

 

Bunlardan biri beşerî (İnsanoğlu ile ilgili) diğeri ise ilahîdir.

 

Birincisi akla dayanır diğeri ise vahye dayanır.

 

Biri insanin sadece madde ve dünya yapısını, diğeri ise hem madde ve hem de mana yapısını; ahiret hayatini da ilgilendirir.

 

 

Bu iki hukuk, bazı noktalarda birbiriyle uyuşursa da birçok noktalarda birbirine ters düşer.

 

Bir başka yönden de aralarında büyük farklar vardır.

İslam hukuku sabittir, kalıcıdır, değişmez; kıyamete kadar sürüp gider.

Beşerî hukuk ise değişkendir. Yaşanılan çağın koşullarına ve ihtiyaçlarına göre değişir.

 

Yaptırımları da farklıdır:

Nicelik yönünden: Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların tatbik ettiği cezalar değişkendir,

İslam’ın Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen şeriat yasaları ise değişmez olup kıyamete kadar geçerlidir.

 

Keyfiyet yönünden:

Biri sadece dünyevî, diğeri ise hem dünyevî ve hem de ahiret ile ilgili (uhrevî )dir.

 

Demokraside kanunlar ve anayasalar ekseriyete ve parmak sayısına dayanırken,

İslâm hukukunda kanunlar Allah’ın şaşmaz ilmine ve sonsuz kudretine dayanmaktadır.

 

 

Bu itibarladır ki, bu iki hukuk sistemini birbirleriyle bağdaşan noktalarını arayarak karşılaştırma yapmak gereksiz, yersizdir.

 

Demokrasi ile bağdaşır mı? sorusuna verilecek tek yanıt vardır. O da "Hayır" seklindedir.

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilemez ve Şeriat hukuku buna asla izin vermez.

 

Bu, neye benzer?

 

Şimdi şöyle bir soru sorarsak, “ insan mi daha bilgili Allah mi? İnsan mi daha kuvvetli yoksa Allah mi?”

 

Bu soruya Allah'ın özü olan Kuran’ın tek bir yanıtı vardır! İnsanin kanun yapmaya gücü yetmez!

 

Neden?

Çünkü insan daha tam mânasıyla kendisini tanımamış ki!

 

Tam manasıyla tanımadığı bir şey hakkında söz sahibi olabilir mi?

 

Kaldı ki, erkeklik ve kadınlık yönünden, hastalık ve sağlık yönünden,

 

Büyüklük ve küçüklük, yönünden, zenginlik ve fakirlik yönünden,

 

İsçi ve işveren yönünden, amir ve memur olma yönünden,

 

Beden yapısı tam ve sakat olma yönünden ve nihayet beden ve ruh yönünden,

 

İradede kuvvet ve zaaf yönünden, cesaret ve korkaklık yönünden ve daha bilemediğimiz yönlerden!

İste bu kadar farklılık arz eden insanlık idaresiyle ilgili kanun ve anayasalar yapmak kolay bir is değildir,

 

İnsanin yapabileceği bir is değildir. Bu iş Allah’ın işidir.

 

Kuran bir ayetinde şöyle der: (Araf, 54) :

"Yaratma da emir ve talimat verme de O'na mahsustur?"

 

O, bilir, O açıklar, O haber verir, O bildirir ve iste bildirmiştir.

 

Sebep ve Amaç kesin olarak bellidir: Kâinat, bütün nimetleriyle Sebeptir; Amaç değildir.

 

İnsanın bütün ihtiyaçlarını gideren bir Sebeptir.

 

Kâinatın yaratılısında, şayisiz nimetlere sahip olusunda hedef, insanın yaratanına kul olması ve O'na ibadet ve kullukta bulunmasıdır;

 

O'nun emir ve talimatını yerine getirmesidir. Ve neticede O'nun rızasını kazanmak ve O'nun cennetine girip ebediyken mutlu olmaktır.

Allah’ın mutlak hâkimiyetini ifade eden ayetlerden birkaçı:

 

(Casiye, 18):

"Sonra (Ya Muhammed!) seni de bir din emrinden şeriat’ın üzerine memur kıldık.

O halde sen o şeriat’a tabi ol! Bilmezlerin heva ve hevesine uyma!"

 

(Araf, 3):

"Rab’inizden size indirilen Kuran’a uyun! Ondan başkasını dost edinip de kendisine uymayın!

Ne kadar da az öğüt tutuyorsunuz!"

 

Müslümanlar, Kuran’ın Allah'tan geldiğine inanır. Kuran ayetlerinde ceza kanunu, miras kanunu gibi ayetler vardır.

Bu ayetlerin değiştirilmesi, demokrasi tarafından mümkün değildir.

Mademki Kuran, Allah'tan gelmiştir, o halde bu ayetleri de ancak Allah değiştirebilir.

 

Örneğin, "Hırsızların elinin kesilmesi"ni buyuran ayeti, kim değiştirebilir?

İnsanların oluşturduğu demokrasilerdeki kanun yapıcılar mı? Yoksa Allah mı?

 

Örneğin, "Kadınların miras paylaşımında erkeğe göre yari pay almasını hükmeden" ayeti

hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir?

 

Örneğin, "Erkeklerin bir, iki uç, dört kadınla evlenebileceğini söyleyen" ayeti

hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir?

 

Örneğin, "Erkeklerin kadınlardan bir gömlek ustun olduğunu söyleyen ayeti

hangi demokrasinin hangi kanun yapıcısı değiştirebilir?

Kuran ayetini, sadece Allah değiştirebileceğine göre, demokrasilerin kanun yapıcıları Allah ile çelişki içindedir.

 

Ve demokrasi, İslamiyet göre değildir.

 

 

Özetle, İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun yanıtı hayırdır…

 

İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun yanıtı da hiç yoktur…

 

Din esaslarına dayalı rejimler demokrasi ile yönetilebilir mi? Sorusunun yanıtı hayırdır…

 

Şeriat hukuku buna izin verir mi? Sorusunun yanıtı da asla izin vermezdir…

 

 

Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın,

 

Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur…

 

Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek,

 

dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar.

 

Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de dine yer vardır.

 

 

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette din bir baskı aracıdır... Kurallarını tanrının koyduğuna inanılan bir sistemde, tornadan çıkmışcasına tek tip insan oluşturmaya çalışır. İnsanların en kolay güdülebildiği sistemdir. Zira kuralları tanrı koymuştur ve buna itiraz söz konusu değildir. İnsanların özgür düşüncelerini baskı altına alarak sistemin kolayca yürümesini sağlar. Ne yani, insan tanrıdan daha mı iyi bilecektir? Üstelik hayır ve şerrin tanrıdan geldiğine inanıldığı için, her şeyi tanrının üzerine yıkarak oluşabilecek tepkiyi rahatlıkla önleyebilirsiniz. Şükür müessesesi ile insanların bulundukları durumdan rahatsız olmamasını, buna tepki göstermemesini sağlarsınız. Böylelikle uygulamış olduğunuz yanlış politikalar sonucu insanlar ne durumda olurlarsa olsunlar, kendilerini her zaman bir alttaki ile mukayese edecek, bulundukları durumdan şikayetçi olmayacaktır. Zira şikayet etmek, tanrıya isyan etmek demektir. Sistemin bir diğer koruyucusu da "helâk" müessesesidir. İnsanların mevcut sistemin dışına çıkmamaları konusunda baskı unsuru oluşturur. Zira tanrı, kendine uymayan toplulukları yok etmiştir ve edecektir.

 

Ve dini kurallarla yönetilen devletler her zaman geri kalmaya muhtaçtırlar. Zira kendilerini değişen toplumsal şartlara göre yenileyemezler. Sitemin kuralları tanrı tarafından konmuştur ve asla değişmeyecektir. Oysa toplumsal şartlar her zaman değişecektir. Ya şartlara göre kendinizi yenileyeceksiniz, ya da şartları kendinize uyduracaksınız. Şartları kendinize uydurmaya çalışırsanız yenilikleri yok sayacaksınız. Bu da, bir ülke için en tehlikeli yoldur. Ya olduğu yerde sayacak, ya da yok olup gideceksiniz. Dini rejimler, yeniliğin önündeki en büyük engeldir. Dini rejim ile yönetilen ülkeleri gözleyin, bunu göreceksiniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette din bir baskı aracıdır... Kurallarını tanrının koyduğuna inanılan bir sistemde, tornadan çıkmışcasına tek tip insan oluşturmaya çalışır. İnsanların en kolay güdülebildiği sistemdir. Zira kuralları tanrı koymuştur ve buna itiraz söz konusu değildir. İnsanların özgür düşüncelerini baskı altına alarak sistemin kolayca yürümesini sağlar. Ne yani, insan tanrıdan daha mı iyi bilecektir? Üstelik hayır ve şerrin tanrıdan geldiğine inanıldığı için, her şeyi tanrının üzerine yıkarak oluşabilecek tepkiyi rahatlıkla önleyebilirsiniz. Şükür müessesesi ile insanların bulundukları durumdan rahatsız olmamasını, buna tepki göstermemesini sağlarsınız. Böylelikle uygulamış olduğunuz yanlış politikalar sonucu insanlar ne durumda olurlarsa olsunlar, kendilerini her zaman bir alttaki ile mukayese edecek, bulundukları durumdan şikayetçi olmayacaktır. Zira şikayet etmek, tanrıya isyan etmek demektir. Sistemin bir diğer koruyucusu da "helâk" müessesesidir. İnsanların mevcut sistemin dışına çıkmamaları konusunda baskı unsuru oluşturur. Zira tanrı, kendine uymayan toplulukları yok etmiştir ve edecektir.

 

Ve dini kurallarla yönetilen devletler her zaman geri kalmaya muhtaçtırlar. Zira kendilerini değişen toplumsal şartlara göre yenileyemezler. Sitemin kuralları tanrı tarafından konmuştur ve asla değişmeyecektir. Oysa toplumsal şartlar her zaman değişecektir. Ya şartlara göre kendinizi yenileyeceksiniz, ya da şartları kendinize uyduracaksınız. Şartları kendinize uydurmaya çalışırsanız yenilikleri yok sayacaksınız. Bu da, bir ülke için en tehlikeli yoldur. Ya olduğu yerde sayacak, ya da yok olup gideceksiniz. Dini rejimler, yeniliğin önündeki en büyük engeldir. Dini rejim ile yönetilen ülkeleri gözleyin, bunu göreceksiniz...

 

Elbette inanmayanlar kendi düşüncelerini aktarırken, kendilerince kanıtlar koyarlar ortaya, özelliklede dinleri araştırmışlar iseler zor bir karşıt görüş olurlar.

 

Din sizin deyiminizle "tek tip insan" oluşturmaya çalışmış olsaydı bugün yeryüzünde yaşayan insanların birbirinden bu kadar farklı olması mümkün olurmuydu? Din bir ihtiyaçtır, insan hayatına yön veren, ahlak ve insani değerlerinin altını çizen... Yeryüzünde insan insanla sınanırken, insana bilmesi gerekenler öğretildi, dinler bu yüzden geldi, insan olarak ne olduğunu bilenler için din ancak "yol" yani "araç" olarak algılanır. Ancak bir önceki iletimde de belirtmiş olduğum gibi. Her beyin istediği gibi düşünür, her beden istediği gibi yaşar. Yani sizin iddia ettiğiniz gibi tek tip insan oluşturmaz, ancak belli kurallar koyar, bir ailenin bile kendince kuralları vardır, toplumların, birliklerin, resmi ve gayriresmi kuruluşların, öyle değil mi? Her kurumun belli kuralları vardır, yeryüzünde insanlar bir arada yaşarlarken bir kurum oluşturuyorlar ve o kurumunda kurallarını "ALLAH" belirliyor.

 

Çünkü bu büyük kuruluşun tek Hakimi ve Yaratıcısı olan koyar kurallarını, insan ancak küçük toplulukların kendi iç kurallarını belirler ancak bunlar zamanla değişmek zorundadır. Yetersizleşirler zamanla, gelişen dünyada her 10/20 yılda bir anayasal hükümlerde değişiklik yaparlar... Neden?

 

Ancak Allah'ın hükümlerinde değişiklik olmaz. Çünkü insanın ahlaki ve insani değerleri değişmez.

 

Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette inanmayanlar kendi düşüncelerini aktarırken, kendilerince kanıtlar koyarlar ortaya, özelliklede dinleri araştırmışlar iseler zor bir karşıt görüş olurlar.

 

Din sizin deyiminizle "tek tip insan" oluşturmaya çalışmış olsaydı bugün yeryüzünde yaşayan insanların birbirinden bu kadar farklı olması mümkün olurmuydu? Din bir ihtiyaçtır, insan hayatına yön veren, ahlak ve insani değerlerinin altını çizen... Yeryüzünde insan insanla sınanırken, insana bilmesi gerekenler öğretildi, dinler bu yüzden geldi, insan olarak ne olduğunu bilenler için din ancak "yol" yani "araç" olarak algılanır. Ancak bir önceki iletimde de belirtmiş olduğum gibi. Her beyin istediği gibi düşünür, her beden istediği gibi yaşar. Yani sizin iddia ettiğiniz gibi tek tip insan oluşturmaz, ancak belli kurallar koyar, bir ailenin bile kendince kuralları vardır, toplumların, birliklerin, resmi ve gayriresmi kuruluşların, öyle değil mi? Her kurumun belli kuralları vardır, yeryüzünde insanlar bir arada yaşarlarken bir kurum oluşturuyorlar ve o kurumunda kurallarını "ALLAH" belirliyor.

 

Çünkü bu büyük kuruluşun tek Hakimi ve Yaratıcısı olan koyar kurallarını, insan ancak küçük toplulukların kendi iç kurallarını belirler ancak bunlar zamanla değişmek zorundadır. Yetersizleşirler zamanla, gelişen dünyada her 10/20 yılda bir anayasal hükümlerde değişiklik yaparlar... Neden?

 

Ancak Allah'ın hükümlerinde değişiklik olmaz. Çünkü insanın ahlaki ve insani değerleri değişmez.

 

 

Ele aldığınız şeyler konumuzun dışında o nedenle konumuzun dışına taşacağı için eleştiri hakkımı burada kullanmak istemiyorum...

 

Yüzeysel olarak ifade etmek gerekirse katıldığım ve katılmadığım noktalar var...

 

Ancak konumuz Din ve demokrasi...Sorularda şunlar, bu soruların yanıtlarını arıyoruz...

 

1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı?

 

2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var?

 

-(İslamiyet ile insanın ahlaki birbirleriyle bağdaşır mı?) - (İslamiyet’te insani değerlere ne kadar yer var?)

 

Sorularının yanıtlarını aramıyoruz...Ayrıca yam yamın tektip inasan kavramını ele alışıyla..." sizin tek tip insan oluşturmaz," yanıtınız onun anlatmak istediği yönetilmekle ilgili tespitinin dışında bir yorum..bunuda yine bizi konunun dışına çıkaracağı için ele almak istemiyorum...

 

ilk iletinizin de altına yazdığım gibi;

Her ne kadar başlık Din kavramını ele alıyorsada, konunun burada ele alınış biçimi kişilerin inanç değerlerini incelemek değil, kişilerin dini değerlerle yönetilmek istendiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar iredelenmeye çalışılıyor... Bu nedenle yazılanları ve ifade edilmeye çalışanları bu çerçevede ele alarak, seninde bu konudaki katkılarını okumak ve değerlendirmek isterim...

 

Bunun devamında verdiğin yanıta itiraz olacak bir karşı görüşüm olmadığı için okudum ve tespitlerini ilerde yararlanmak üzerine dağarcığıma attım...

 

Dikkat edersek yam yam sana yazdığım o yazıyı okumuş olacak ki, Çerçevenin dışına taşmadan kendi görüşlerini ifade etmeye çalışmış...Katılmak yada katılmamak elbette kişiye göre değişir buna kimsenin itirazı olamaz...Ama itirazlarda yine konunun içinde kalarak yapılabilmeli...

 

Dikkat edersen konu dışına taşan yazılara cevap vermiyorum...O nedenle birbirimize katkılarımız olacaksa eğer ve bu samimi görüşlerle bir aradaysak, paylaşımları kendi mecrası içerisinda geliştirmek hepimizin yararlanacağı ve karşılıklı olarak birbirimizi geliştirecek bilgi ve deneyimlerimizi arttıracak sonuçlara ulaşabilmelidir...

 

ve ben sizin görüşlerinize önem veren bir kişi olarak bana katkıda bulunacak görüş ve düşüncelerinizi konu içerisinde kalarak yapmanızı rica ediyorum...

 

Lütfen ve lütfen "Elbette inanmayanlar kendi düşüncelerini aktarırken, kendilerince kanıtlar koyarlar ortaya, özelliklede dinleri araştırmışlar iseler zor bir karşıt görüş olurlar. " cümlesinde ele aldığınız zorluklar içine atmıyalım birbirimizi...Zaten bunu yaparak kör parmağım gözüne ayrımları körükleyen bir dolu kafa var..Bu cözüm değil... Sağduyu dediğimiz şey bu olmasa gerek...Ve hiçbirimizin yararına değil...

 

En içten sevgilerimle Sevgili Sardunya...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

[/size]

 

Ele aldığınız şeyler konumuzun dışında o nedenle konumuzun dışına taşacağı için eleştiri hakkımı burada kullanmak istemiyorum...

 

Yüzeysel olarak ifade etmek gerekirse katıldığım ve katılmadığım noktalar var...

 

Ancak konumuz Din ve demokrasi...Sorularda şunlar, bu soruların yanıtlarını arıyoruz...

 

1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı?

 

2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var?

 

-(İslamiyet ile insanın ahlaki birbirleriyle bağdaşır mı?) - (İslamiyet’te insani değerlere ne kadar yer var?)

 

Sorularının yanıtlarını aramıyoruz...Ayrıca yam yamın tektip inasan kavramını ele alışıyla..." sizin tek tip insan oluşturmaz," yanıtınız onun anlatmak istediği yönetilmekle ilgili tespitinin dışında bir yorum..bunuda yine bizi konunun dışına çıkaracağı için ele almak istemiyorum...

 

ilk iletinizin de altına yazdığım gibi;

Her ne kadar başlık Din kavramını ele alıyorsada, konunun burada ele alınış biçimi kişilerin inanç değerlerini incelemek değil, kişilerin dini değerlerle yönetilmek istendiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar iredelenmeye çalışılıyor... Bu nedenle yazılanları ve ifade edilmeye çalışanları bu çerçevede ele alarak, seninde bu konudaki katkılarını okumak ve değerlendirmek isterim...

 

Bunun devamında verdiğin yanıta itiraz olacak bir karşı görüşüm olmadığı için okudum ve tespitlerini ilerde yararlanmak üzerine dağarcığıma attım...

 

Dikkat edersek yam yam sana yazdığım o yazıyı okumuş olacak ki, Çerçevenin dışına taşmadan kendi görüşlerini ifade etmeye çalışmış...Katılmak yada katılmamak elbette kişiye göre değişir buna kimsenin itirazı olamaz...Ama itirazlarda yine konunun içinde kalarak yapılabilmeli...

 

Dikkat edersen konu dışına taşan yazılara cevap vermiyorum...O nedenle birbirimize katkılarımız olacaksa eğer ve bu samimi görüşlerle bir aradaysak, paylaşımları kendi mecrası içerisinda geliştirmek hepimizin yararlanacağı ve karşılıklı olarak birbirimizi geliştirecek bilgi ve deneyimlerimizi arttıracak sonuçlara ulaşabilmelidir...

 

ve ben sizin görüşlerinize önem veren bir kişi olarak bana katkıda bulunacak görüş ve düşüncelerinizi konu içerisinde kalarak yapmanızı rica ediyorum...

 

Lütfen ve lütfen "Elbette inanmayanlar kendi düşüncelerini aktarırken, kendilerince kanıtlar koyarlar ortaya, özelliklede dinleri araştırmışlar iseler zor bir karşıt görüş olurlar. " cümlesinde ele aldığınız zorluklar içine atmıyalım birbirimizi...Zaten bunu yaparak kör parmağım gözüne ayrımları körükleyen bir dolu kafa var..Bu cözüm değil... Sağduyu dediğimiz şey bu olmasa gerek...Ve hiçbirimizin yararına değil...

 

En içten sevgilerimle Sevgili Sardunya...

 

Sevgili Gecekuşu

 

Öncelikle yanlış anlaşılmaktan dolayı duyduğum üzüntüyü dile getirmeliyim. Ben bugüne kadar savunduğum sağduyu ve samimiyet ilkelerinden uzak bir yaklaşım içinde algılanmak istemem.

 

Ancak sonuçta burada iki faklı görüş savunuluyor. Bu görüşleri savunanlar kendi düşüncelerini, kendi uslüplarıyla ve bilgileriyle anlatıyorlar, bende öyle... Hangi görüşten olursa olsun yüreğini ortaya koyan, dürüst, önyargısız insanlar ile tartışmaktan dolayı mutlu olurum...

 

1) İslamiyet ile demokrasi bağdaşır mı? sorunun ilki... Kesinlikle bağdaşır diyorum. Zaten İslamiyetin özünde özgürlük vardır, ifadede, davranışta, Kuran kitapsal kaynak olarak bunu anlatır, peygamber de insansal kaynak olarak bunu uygulamıştır. Peygamberimizin hicretten sonra Mekke'ye geri dönüşünde gösterdiği üstün hoşgörü ve insanlara gösterdiği sonsuz güvende oldukları mesajı bunun kanıtıdır. Üstelik savaş halinde oldukları kavimlere karşı...

2)İslamiyette demokrasiye ne kadar yer var? sorusunun yanıtı bir önceki cevabımın içerisinde var.

 

Siz buna karşılık günümüzde Şeriat sistemi ile yönetildiklerini sanan milletlerin uygulamalarını baz almamalısınız. Onların yapmış olduğu şeylerin hiç birini İslamın peygamberi uygulamamıştır.

 

Ve sayın yamyamın konuya yaklaşımı da "İslamda demokrasiye ne kadar yer var"dan ziyade, dinin baskıcı tutumu iddialarını anlatmış. Bende ona karşılık böyle bir cevap yazdım.

 

Yine altını çiziyorum. Saygı ve önyargısız çerçevede, akılcı ve alaysız sözlerle yapılan yorumlara ve yorumculara sonsuz saygım var.

 

Sizlere saygı ve sevgilerimi yolluyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette inanmayanlar kendi düşüncelerini aktarırken, kendilerince kanıtlar koyarlar ortaya, özelliklede dinleri araştırmışlar iseler zor bir karşıt görüş olurlar.

 

Din sizin deyiminizle "tek tip insan" oluşturmaya çalışmış olsaydı bugün yeryüzünde yaşayan insanların birbirinden bu kadar farklı olması mümkün olurmuydu? Din bir ihtiyaçtır, insan hayatına yön veren, ahlak ve insani değerlerinin altını çizen... Yeryüzünde insan insanla sınanırken, insana bilmesi gerekenler öğretildi, dinler bu yüzden geldi, insan olarak ne olduğunu bilenler için din ancak "yol" yani "araç" olarak algılanır. Ancak bir önceki iletimde de belirtmiş olduğum gibi. Her beyin istediği gibi düşünür, her beden istediği gibi yaşar. Yani sizin iddia ettiğiniz gibi tek tip insan oluşturmaz, ancak belli kurallar koyar, bir ailenin bile kendince kuralları vardır, toplumların, birliklerin, resmi ve gayriresmi kuruluşların, öyle değil mi? Her kurumun belli kuralları vardır, yeryüzünde insanlar bir arada yaşarlarken bir kurum oluşturuyorlar ve o kurumunda kurallarını "ALLAH" belirliyor.

 

Çünkü bu büyük kuruluşun tek Hakimi ve Yaratıcısı olan koyar kurallarını, insan ancak küçük toplulukların kendi iç kurallarını belirler ancak bunlar zamanla değişmek zorundadır. Yetersizleşirler zamanla, gelişen dünyada her 10/20 yılda bir anayasal hükümlerde değişiklik yaparlar... Neden?

 

Ancak Allah'ın hükümlerinde değişiklik olmaz. Çünkü insanın ahlaki ve insani değerleri değişmez.

 

Saygılar

 

İnsanları bu kadar farklı yapan etki sizce nedir sayın sardunyam? Bakalım neler olabilir ...

 

1- Karakter ve düşünce yapısı

2- Kültür

 

Peki din, insanların karakterine direkt müdahalede bulunmaz mı? Mesela : Yalan söyleme, başkalarına karşı iyi davran, şükret, isyan etme, hep tanrıyı düşün vs.vs...

 

Peki din, kültüre direkt müdahale etmez mi? Zaten yapısı gereği kendi kalıpları olan ve bu kalıpların dışında gelişmelere açık olmayan din, kültüre de müdahale etmiyor mu? Mesela : Dini ritüeller, kılık kıyafet, kadın erkek ilişkileri, kendi belirlediği ve değişmeyecek olan suç ve ceza kavramları ve hayatı yönlendiren diğer hükümler...

 

Görüyorsunuz ya, karakter ve kültürü sabitlediğiniz ve herkesin bunlara kayıtsız şartsız uymasını sağladığınız zaman, ortaya tek tip insanlar çıkacaktır. Yani demokrasinin tam tersi... Zira demokrasi, özünde çoğulculuk olan ve toplum yaşamında değişik görüşlerin, farklı ideolojilerin bir arada bulunduğu, bu görüş ve ideolojilerin de sahipleri tarafından rahatlıkla ifade edilebilmesini sağlayan bir sistemdir. Demokrasi yeniliklere açıktır. Değişen, gelişen şartlara göre kendini yenileyebilir.

 

Elbette kurallar vardır. Ancak bu kurallar insanın daha özgür, daha iyi bir yaşamı olması için vardır. Demokrasi bir daire çizer ve bu dairenin içinde istenildiği gibi yaşanmasını ister. Ancak teizmin dairesi, bir bisiklet jantına benzer. Yani dairenin her bir yerinden kesilmiş doğrular vardır. İçi boş bir dairenin içinde "S" oluşturabilirsiniz, "T" oluşturabilirsiniz ya da "ST" oluşturabilirsiniz. Ancak teizm buna, dairenin içini kesen doğrularla müsade etmez. Hareket alanınız daraltılmıştır. Yalnızca sistemin izin verdiği şekilde hareket edebilirsiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanları bu kadar farklı yapan etki sizce nedir sayın sardunyam? Bakalım neler olabilir ...

 

1- Karakter ve düşünce yapısı

2- Kültür

 

Peki din, insanların karakterine direkt müdahalede bulunmaz mı? Mesela : Yalan söyleme, başkalarına karşı iyi davran, şükret, isyan etme, hep tanrıyı düşün vs.vs...

 

Peki din, kültüre direkt müdahale etmez mi? Zaten yapısı gereği kendi kalıpları olan ve bu kalıpların dışında gelişmelere açık olmayan din, kültüre de müdahale etmiyor mu? Mesela : Dini ritüeller, kılık kıyafet, kadın erkek ilişkileri, kendi belirlediği ve değişmeyecek olan suç ve ceza kavramları ve hayatı yönlendiren diğer hükümler...

 

Görüyorsunuz ya, karakter ve kültürü sabitlediğiniz ve herkesin bunlara kayıtsız şartsız uymasını sağladığınız zaman, ortaya tek tip insanlar çıkacaktır. Yani demokrasinin tam tersi... Zira demokrasi, özünde çoğulculuk olan ve toplum yaşamında değişik görüşlerin, farklı ideolojilerin bir arada bulunduğu, bu görüş ve ideolojilerin de sahipleri tarafından rahatlıkla ifade edilebilmesini sağlayan bir sistemdir. Demokrasi yeniliklere açıktır. Değişen, gelişen şartlara göre kendini yenileyebilir.

 

Elbette kurallar vardır. Ancak bu kurallar insanın daha özgür, daha iyi bir yaşamı olması için vardır. Demokrasi bir daire çizer ve bu dairenin içinde istenildiği gibi yaşanmasını ister. Ancak teizmin dairesi, bir bisiklet jantına benzer. Yani dairenin her bir yerinden kesilmiş doğrular vardır. İçi boş bir dairenin içinde "S" oluşturabilirsiniz, "T" oluşturabilirsiniz ya da "ST" oluşturabilirsiniz. Ancak teizm buna, dairenin içini kesen doğrularla müsade etmez. Hareket alanınız daraltılmıştır. Yalnızca sistemin izin verdiği şekilde hareket edebilirsiniz.

 

 

Dinin etkisi her zaman olumlu anlamdadır. toplumun ahlaki degerlerini,belirler ve güven ortamı saglar.

dinin illaki kendi kuralları vardır ama bu insanları belli kalıplara sokmaz, toplum düzenini saglamak için vardır.

 

saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet dinin kalıpları vardır ama bu kalıplar değişime ve gelişime kapalı değildir..

Aslında bu değişimin ne olduğunu saptamak gerekir..

Değişimden kasıt kültürmüdür, sanatmıdır, bilimmidir, dinin kendisimidir...?

Eğer kültürse; Zaten insanların benimsediği ve yaşadığı bir ortam vardır.. Bu var olan kültürü insanlar kendileri zamanla oluşturmuşlardır.. Bu oluşumda dinin yüzde yüz bir etkisi yoktur, kısmen vardır.. Bir kültürün oluşumunda, ekonomi, jeopolitik konum, savaşlar, ırk, millet gibi bir çok sebep vardır.. Sevgi, dostluk, barış, yardımlaşma, tevazu, acıma, gibi kavramlar bir kültürün temel özlemi, hedefi olmalıdır ki, din bunu emretmekte yada teşfik etmektedir.. Eğer kültürden sadece kılık kıyafet, müzik ve eğlence kastediliyorsa ve sadece bu kavramlarda sabitleniliyorsa, bu apayrı bir tartışma konusudur..

Kuralsız toplumlar yok olmaya mahkumdur...

 

 

 

 

Saygılar-sevgiler..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

konu başlığının bir din karşıtlığı gibi algılanmasından rahatsız oldum.

 

dinlerin olması gerektiği ve toplumların en azından düşük kültür seviyesinde sıkışıp kalmış insanlarının düzen adap ve adalet şekillerini belirlemeleri için gerekli olduğu muhakkaktır. ancak bu düzen sağlanırken dinin tek silah olarak kullanılmasıyanlıştır. böyleleikle hiçbir ilerlemeden nasibini almamış kapalı toplumlar yaratıyoruz. bu kapalı toplumlar kendi sınırlarını dahi bilmiyorlar ve kendilerine din tarafından çizilen çizgileri tek sınır kabul ediyorlar. bu şartlarda ilerleme ve modernleşme ülkemiz için bir hayal oluyor.

 

dini yasakladığı sandığı için bir çocuk doğuda küçük bir köyde televizyon bile izlemeden büyüyor. çünkü ona öyle öğretilmiş. okula gönderilmiyor.

 

bir arkadaşım böyle biriyle askerde tanılmış. revire götürdüğü bu cahil genç hayatında ilk defa gördüğü asansörden öylesine korkmuş ki.

 

asansöre bir erkek binmiş ve daha sonra bir kadın inmiiş. ve bizim genç korku dolu gözlerle bakmış asansöre ve onu bindirmek istediklerinde binmemekte direnmiş o kutuya girersem kadın olup çıkarım demiş:)

 

işte dinin yarattığı kayıp insanlarımızdan biri. din cehalet değildir. olmamalıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.