Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Düşünmekten korkuyorum


entari

Önerilen İletiler

Sayın entari, çabanız takdirle karşılanacak türden, ama başlığı hiç uygun koymamışsınız. Düşünmekten korkmak çok kötü bir durum. Adınıza üzüldüm.

 

 

Sayın demirefe,

 

Aslında sözlerinizde çok haklısınız...

''Belkide allah var mı yok mu diye düşünmekten korkuyorum'' sözleri kendimi daha iyi ifade etmeme yardımcı olacaktı...

Yoksa kendimi irdelediğimde asla korkak sınıfına girmiyorum.... Bu konu hariçti... onuda aştım sanırım.... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 59
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

''Belkide allah var mı yok mu diye düşünmekten korkuyorum'' sözleri kendimi daha iyi ifade etmeme yardımcı olacaktı...

Bundan da korkmayın! Gayet rahat ve korkmadan düşünün bu konuyu da. İster olduğuna karar verin, ister olmadığına. İster olsun, ister olmasın!

 

Siz yine de gönül yıkmayın, hiç bir canlıyı incitmeyin, doğayı, insanları yine sevin. Yine bir kimsesiz çocuk görünce yüreğinize saplanan acıyı dindirmek için kimseler görmeden onun küçük avucuna biraz para sıkıştırın. Sokakta miyavlayan, insanlardan yardım isteyen, annesi kim bilir hangi arabanın altında kalmış bir yavru kediye bir kap içinde süt verin. Önüne kedi çıktığında frenden zaten vaz geçtim de, gazdan ayağını çekmeyen insan kılıklı yaratıklardan nefret edin.

 

Siz tanrı için değil, o sizi cennetine alacak diye değil, kendiniz için, iyi bir insan olmak için iyi bir insan olun. İnanın o tanrının verdiği hurilerle birlikte olma hayali kuran tanrı inanırları ne dürüstler, ne ahlaklı. Kendileri gibi düşünmeyenleri tanrıları cehenneminde yakarken, etleri yanıp dökülünce yeniden et giydirip tekrar yakarken hurilerle şarap içip keyif yapacağını düşünenlerden olmayın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siz yine de gönül yıkmayın, hiç bir canlıyı incitmeyin, doğayı, insanları yine sevin. Yine bir kimsesiz çocuk görünce yüreğinize saplanan acıyı dindirmek için kimseler görmeden onun küçük avucuna biraz para sıkıştırın. Sokakta miyavlayan, insanlardan yardım isteyen, annesi kim bilir hangi arabanın altında kalmış bir yavru kediye bir kap içinde süt verin. Önüne kedi çıktığında frenden zaten vaz geçtim de, gazdan ayağını çekmeyen insan kılıklı yaratıklardan nefret edin.

 

Siz tanrı için değil, o sizi cennetine alacak diye değil, kendiniz için, iyi bir insan olmak için iyi bir insan olun. İnanın o tanrının verdiği hurilerle birlikte olma hayali kuran tanrı inanırları ne dürüstler, ne ahlaklı. Kendileri gibi düşünmeyenleri tanrıları cehenneminde yakarken, etleri yanıp dökülünce yeniden et giydirip tekrar yakarken hurilerle şarap içip keyif yapacağını düşünenlerden olmayın...

 

Sorarım size yukarıdaki ilk pasajda yazılanları bir hukuka bindirip insanlar o şekilde davranmaları gerektiği hususun altını çizen kaynak hangisi? Elbette Kur an.Hani demiştiniz ya Kur an la ilgili muhtevasında kaale alınacak herhangi bir emare yok diye.Yine cinselliğe vurgu yapmışsınız. Ve yine işinize geldiği gibi davranıyorsunuz.Kur an da Ahlakla ilgili prensipleri düzenleyen o kadar ayet var olmasına fuhuştan menedip yeltenenleri tehdit eden o kadar ayet bununla birlikte senin tahayyülünün üstünde ''en zor günde,en darda paylaşılmasını' tavsiye eden ayetlere rağmen bu ithamlarınla ancak siz rahatlarsınız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bundan da korkmayın! Gayet rahat ve korkmadan düşünün bu konuyu da. İster olduğuna karar verin, ister olmadığına. İster olsun, ister olmasın!

.

.

Siz tanrı için değil, o sizi cennetine alacak diye değil, kendiniz için, iyi bir insan olmak için iyi bir insan olun.

Peki.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yanlis..

 

bu ifade paranoya haline gelen arap düsmanligiyla alakali bir sey..örnegin,"kabe arabin olsun ,cankaya bize yeter" önermesinde bulunan fasist bir zihniyet ürünü..ülkemizde köpegine "arap" ismi vermek gibi ucuk kacik uygulamalar da var..

 

düsünün, türk olmayan bir komsunuz köpegine !"türk" ismi koymus ve eminim siz de rahatsiz olursunuz iste bir baskasi da o kadar rahatsiz oluyor..

 

 

slm.

 

Bu kadar mı farkındasınız çevrenizde olup bitenden...

İnsanlar köpeklerine "arap" derler köpek "Türk" olmadığı için değil rengi siyah olduğu için...

Dikkat edilirse "arap" ifadesini küçük harfle yazdım. "Türk" de olduğu gibi büyük harfle değil...

Çünkü buradaki amaç bir ırkı ifade etmek ve aşağılamak değil...

Söz konusu olan köpeğin rengi...

 

Ama görünen o ki; sizin derdiniz başka, "Arap"ın yada "Türk"ün ırksal haklarını savunmak değil.

Öyle olsaydı konuyu çarpıtma çabası içinde olmaz ırkçılığın ne kadar anlamsız bir yaklaşım olduğunu vurgulardınız.

 

"Kabe","Çankaya" kıyaslamaları yaptıktan sonra konuyu köpekler üzerinden çarpıtıp,

"Arap"ların ne kadar rahatsız olabileceğinden dem vurmak yerine,

Ümmetçilik üzerine bir şeyler karalasanız daha anlaşılır ve tutarlı olurdu...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hâla çoğu kişi fotoğrafın negatifine de "arap" der!

 

Geleneksel tiyatroda önemli bir tipleme "arap bacı" dır ki lakabı "gündüz feneri" dir.

 

Yani bu adlandırma yanlış da olsa Cumhuriyetle ortaya çıkmış bir şey değil, Osmanlıdan gelen bir anlayış. Geleneksel tiyatro Cumhuriyetle doğmadığına göre?

 

Kimse Cumhuriyetle birlikte köpeğinize arap diye isim koyun şeklinde bir empozede bulunmaya başlamadı, halk siyah olan her şeye arap diyordu zaten.

 

Türklüğe elden gelen lekeyi sürmek, Osmanlıyı ise kutsamak gibi bir moda yaratıldı yapay olarak ama, durum hiç de öyle değil, gördüğünüz gibi... Bu şikayet edilen mevzunun kaynağı da Osmanlı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konuyla ilgili şüpheleri,karmaşık duyguları, cevapsız soruların ızdırabını yaşayanlardan biriyim.Aileden, çevreden,eğitimle edindiğim dini inancın aklımdaki, gönlümdeki bütün yerleşik düşünce kalıpları, duygu halleri yıkıldı, herkesin ortalama inandığı din çerçevesinin tamamıyle dışına çıktım.Aklımın her düşünceyi,olayı,durumu sorgulama anlayışı yine aklımın kontrol edemediği zihin hali, bana o derece zarar vermeyi başardı ki hayata bakışımı, kişiliğimi oluşturan ilkeleri, dini inancımı altüst etti,düşüncelerimin mesnetleri birbir çürüdü.En önemli yıkım dini inancımda oldu.Düşünce kalıplarımın yıkılmaması için zihnimi düşünmemeye zorladım ama olmadı.İnsanlar inanç bağlamında farklı düşünceler taşırlar.İnançla ilgili düşünceler farklı şartlarda farklı anlayışlar, düşünceler kazandırır insana.İnsanların çoğu kültürel inanç taşırlar, ailesinin, toplumunun inancını kendi aklıyla, gönlüyle bulmadan hazır alır ve o inancın sorgulamasıyla ilgili bir fiilin içinde bulunmaz, zihin yapısı bu yönde şekillenmiştir.Aynı şekilde belli bir dini inanç taşımayan bir yaratıcının olduğunu inkar edenlerin büyük kısmı da dini inanca karşılık felsefe temelli gerekçelerle oluşturulmuş bir inancın yoğun etkisi altındaki ailede büyümüş, çevrede bulunmuş kişilerde de durum böyle.Şimdi bu noktada hayır bu böyle değil, inanmayan insanlar akıllarını kullandıkları için inanmıyorlar, bir yaratıcının olmadığını kendi düşünceleriyle buldular,sorguladılar demeyin bu anlayış çerçevesinde kültürel inançlılık gibi kültürel inançsızlık niteliğini taşıyan çok insana tanık oldum.Bir kısım insanlar da inançlı olsunlar olmasınlar kendi inançlarını sorgulama evresinden geçirip inançsızlıklarını ya da inançlı olmalarını sorguladıktan düşündükten sonra kendilerini ikna eden gerekçeleri düşünüp bulma haliyle yeniden inançlarını oluşturuyorlar.Bu grupta olanlar düşünüp inananlar, inanmayanlar veya arada kalmayı tercih edenler.

 

Ben şimdiki düşünce halimden önce kültürel inancın bana tesiriyle oluşan inancı taşıyordum, sonra olanlar oldu,sorgulamaya başlamayı kendi irademle tercih etmiş değilim ya da sürekli her şeyi sorgulayan bir zihin yapısı oluşturmak için bir niyet de taşıyor değildim.İçinde bulunduğum ruh hali beni düşündürmeye sevk etti.Neyse bu kısım uzun mesele.Kader mevzuu başımı çok ağrıttı.Bana öğretilen kader inancı yaşadığım ruh hallerini açıklamaya, gördüğüm olayları çözümlemeye, hayatı anlamaya özünde inancın var olmamızla,hayatın anlamıyla ilgili ortaya koyduğu düşünceyi ikna edici, tatmin edici bulmaya kafi gelmedi.''Kader'' kelime anlamı itibariyle düzen, nizam ve buna benzer anlamalar içeriyor.Bununla birlikte bir de ''kaza'' kelimesi birlikte bir düşünce oluşturuyor ve kaza da Allah'ın olacakları önceden takdir ettikten sonra zamanı gelince olması anlamına geliyor.Bu mevzuda insanla ilgili bir kavram var ki o da irade hepsini birlikte düşündüğümde inanmam gereken düşünceyle hayatta olan karşılığı birbiriyle çelişir nitelikte.Bu noktada şunu söyleyeyim ben kendimi yani akıl yapısı,ruh hali, duygusal nitelikleriyle herkes gibi tercih etmiş değilim.Burada yazı yazan birçok arkadaş var değil mi?Birbirine yakın düşünen, birbirinden farklı düşünen, akıl özellikleri, kişilik özellikleri dolayısıyla inançları farklı.Ne ben bir başkası olabilirim ne de bir başkası ben olup ben gibi düşünebilir.Söylemek istediğim kendime döndüğümde ben bütünüyle neysem ben kendi kendimin esiriyim, her insan da kendinin esiri.Mevlana Mevlan'a olmaya karar verdiği için Mevlan'a olmadı, Mustafa Kemal Mustafa Kemal diye bir insan kalıbı var onu tercih ettiği için Mustafa Kemal olmadı, Einstain Einstain gibi bir insanı tercih ettiği için Einstain olmadı.Her insan tercihsiz olarak kendini yaşıyor bu dünyada, ben başkası olamıyorum bir başkası da bir bir başkası olamıyor.

 

Ben Sayın demirfe olsaydım demirefe gibi yaşayacak demirefe gibi düşünecektim, o ben olsaydı benim gibi düşünecek benim gibi yaşayacaktı.Anlaşılması zor bir durum esasında.Yani benim kaderim ben olmam, başkasının kaderi başkası olması.Ben Mevlan'a olmak istiyorum ama olamıyorum, Mevlana da başkası olmak isteseydi örneğin Hitler olmak isteseydi olmazdı buna ne yetişme şartları izin verir ne akıl yapısı ne gönül yapısı, kimse kendini tercih etmiyor bu bağlamda.Benim iradem ben neysem o yönde karar veriyor kendi irademi kendimi aşamam bir başkası olamam yani.

 

Ben sokaktaki bu düşüncelerle uğraşmayan, günlük kaygıları olan, standart inancı olan bir insan gibi olmak istiyorum ama gel gör ki ben benim kendimden kurtulamıyorum.Şimdi bu şekilde kendindeki düşüncelerden, ruh halinden, düşünce dünyasından şikayetçi biri olarak ben kendi dışımda başka biri olmayı nasıl tercih edebilirim.Bana ben olmam rolü verilmiş ben benle yaşıyorum.Ben Hitler olsaydım Hitler gibi bir inanca sahip olacaktım Hitler ben olsaydı ben gibi düşünecekti.Dünya alemi inanç bağlamında bir sınavsa ben Mevlana olmayı tercih etmek istiyorum ki Mevalana gibi yaşayayım, Mevlana gibi inançlı olayım böyle değil durum ama.

 

Kaderle ilgili bütün düşüncelerimi açıklayamadım sayfalar yetmez buna diğer boyutlarına da değinirsem ki istediğim gibi de açıklayamadım zaten.Sözün özü insan isterse iyi olur isterse kötü olur,isterse inançlı olur istemezse olmaz gibi bütün şartların herkes için eşit olduğu hiçbir gücün irademize müdahale etmediği, herkesin eşit karar verme yetisiyle donandığı bir iradeye sahip değiliz.Bu durumda bu sınav garip bir sınav oluyor.

 

Başka bir konu biz sınanıyorsak başka bir gariplik çıkıyor ortaya.Yaratıcı bizim dünyada ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı önceden biliyor, bilmediği bir zaman dilimi, bilmediği bir fiil yok.Kendi katında zamansız, mekansız olarak her şeyin bilindiği, yaşandığı bittiği bir durumda yaratıcı bizim ne yapacağımızı sınayarak görmek istiyor mantığı yaratıcının bizim ne yapacağımızı öncden bilmediği anlamına gelir ki bu çelişki bütün inancın bütün değerlerini yerle bir eder.Bu noktada şu açıklama yapılır evet yaratıcı nazarında bilinmeyen bir şey yok bizim ne yapacağımız biliyor, cennete mi gireceğiz cehenneme mi gideceğimiz biliniyor ama biz yaşayarak kendimiz görelim itiraz etmeyelim diye bu sınavı dünyada yaşıyoruz.Bu noktada da başka bir çelişki ortaya çıkıyor.Yaratıcı bizim itirazımızdan mı korkuyor da olmuş bitmiş bir sınavı bizim yaşamamızı sağlıyor?Bu şekilde düşünmek de yine yaratıcıyı garip bir niteliğe büründürüyor ki bu da inancın kendi mantığına aykırı.

 

Bu düşüncelerin net cevabını bulamadım, önceki inancımı kaybettim ama inançsızlığın, bir yaratıcının olmadığını savunan düşünceler de aynı derece de aklı teskin etmeyen,ispatlanmamış, evrenin anlamına dair güçlü deliller ortaya koyan düşünceler değil.

 

Ben kendimin var olduğunu düşünüyorsam başka bir yazımda da dediğim gibi bana bu düşünme yetisini veren beni de kapsayan, evreni de kapsayan benim bilincimin geldiği bir üst bilinç olmalı ama bu bilinç ne?

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn Fuzuli,

 

Böyle mutlaka "bir üst bilinç olmalı" şeklinde, "mutlaka"ya odaklanırsan ömür boyu içinden çıkamazsın. Tarih çıkabilmişmi ki sen çıkabilesin? Hemen basitçe bir araştırma ile bu bilinmezliklere cevap verilebileceğini mi sanıyorsun? Kim cevap verebilmişki sen verebilesin? Hangi düşünür, hangi filozof, hangi peygamber?

 

Yukarda kültürel bilince değinmişsin. "Yaratıcı" yada "üst bilinç" dediğin kavramın da bir kültürel ön yargı olduğunu neden düşünmüyorsun? Kader konusunda bulduğun çelişkileri, aynen yaratılma konusunda da bulabilirsin aslında. İnsanın yaratılışı konusunda da bir çok eksiklikler, adaletsizlikler var. Bunlar bir yaratıcının yada üst bilincin adaletsiz ve yeteneksiz olduğunu göstermez mi?

 

Bu çıkmazlara, mümkün olduğunca doğruya yakın cevapları bulabilmek, çağlar öncesi insan aklının, ilkeli mantık yürütmenin gelişmediği dönemlerin dogmaları ile değil, şimdinin bilimsel bulguları, bilgileri ile cevap aramak en geçerli olanı.

 

Bu konular için akademik, veya ağır geliyorsa daha sade bilimsel bilgilerden "evrenin evrimi" konularnı okuyabilirsin. Seni, önceki bilgilerinden daha çok tatmin edeceğine inanıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Evrensel,

 

İnsan inanç bağlamında da tamamıyla özgür iradesinin bir ürünü olarak kendine ait bir inanç oluşturamıyor dediğim gibi.İnancımla ilgili düşünme yetisini evet ben inancım hakkında düşünmeliyim şeklinde bir kararla harekete geçirmiş bu durum sonucunda şüpheler içinde kalmış değilim.Şu anki düşüncelerim de bir süre sonra yaşamım devam ettiği sürece tecrübeler, bilgiler sonucunda değişecek aklımı, ruhumu teskin eden bir inanç oluşacak veya oluşmayacak tamamıyla bana bağlı olmayan bir durum.Hayatımızda inançların çok büyük yeri var.Her insanın dini inançlar karşısında bir pozisyonu var değil mi?Pozisyonumu kaybettim hastalık boyutunda bir halin içindeyim.Şunu yapamıyorum ne eskisi gibi bütünüyle eski inancım doğrultusunda hayata bakabiliyor ne de bu inancın yerine aklıma uygun, sorularıma tatminkar cevap veren bir inancı bulabiliyor onu kabul edip o doğrultuda hareket edebiliyorum.Doğmatik inanç, doğmatik inançsızlık veya sınırını bilinemezcilikle belirleyenler gibi daha ötesini düşünmeden belli bir inanç kalıbı içinde hayatıma devam etme iradesini kullanamadım sokaktaki vatandaşlık zihninin dışına çıktı aklım.Bu karmaşayı yaşayıp kitabı inancı olup inaçsızlıkta karar kılanlar, inançsızken kitabi bir inançta kendini bulanlar veya her ikisinin ortasında yer alanlar var.Yaşayıp göreceğiz artık.

 

Benim özünde cevap bulmak istediğim gerçekten bu evren, biz bir amaç doğrultusunda bir güç tarafından mı var edildik ve bu şekildeyse bizden, benden istenen ne?Bu soruların cevapları inacımda vardı lakin bütünüyle evrene baktığımda kendimce birçok garipliğin, çelişkinin, anlamsızlığın da bu inancın içinde olduğunu düşünmeye başladım ve sonra olan bu.Buna mukabil evrenin anlamı, bizim var oluş sebebimiz, bir yaratıcının olup olmadığına dair de okuduğum, tanıştığım din dışı felsefeler, düşünceler de bu soruya dediğiniz gibi net yanıt verebilmiş değil.

 

Bugün bilimin geldiği noktada bilim hala din alanına girebilmiş, felsefenin, metafiziğin alanını daraltabilmiş, karanlıkta kalan manaları bulabilmiş değil.Bilim evreni var eden güç şudur, insanın amacı şudur, yani bizden bir şeyler isteyen bir yoktur veya vardır dememiştir ama insanda hala bu bilinmezi dolduracak bir düşünceye ihtiyacı hala vardır ve inanca olan ihtiyacı hala devam etmeketedir.

 

Bilim benim için önemsiz değildir, bilime değer vermemem, bilimin bulgularıyla düşüncelerimi şekillendirmemem irademin dışında bir durum.Fakat bilim ne bu evrenin var oluş sebebi, ne de var eden güçtür.Benim dini inancım yok bilim ne derse ben ona göre hareket ederim demek de inançtır ve bu düşünce de var oluş sorununu çözen bir yaklaşım değildir.Bilim yaratıcının var olup olmadığını ortaya koyana kadar insan inançsız kalmaz bazı insanlar inancını bu temelde şekillendirebilir.Bilim bir şey demiyor diyene kadar inanmam düşünce tavrı da bir inançtır ve doğruluğu felsefi temeldedir, bilimsel zeminde değil.

 

Bir yaratıcı olmalı meselesine gelince siz yaratıcı kısmının doğmatik anlamına takıldınız.Bütün düşüncelerden, düşünce kalıplarından sıyrılıp evreni temaşa ettiğinizde evrende bir düzen görürsünüz.Evren kendi kuralları dahilinde vardır ve bilim dediğimiz araç da evrende var olan kanunları, sistemleri bulmanın peşinde, evreni anlamaya çalışmakta, bulgularıyla da hayatımıza katılmaktadır.Evrende, fizik, kimya kanunları vardır ki bilim bunları bulmuştur bu kanunlar düzensizse bir sistem, bir bilinç oluşturmuyorsa bilim bu kanunları bulamazdı değil mi efendim,olmayan bir şeyi ortaya koyamaz, bilimin yaptığı var olanı görünür kılmak ve bundan fayda sağlamak.Bu bağlamda insanın aklına şu gelmez mi düşünmek istersek bu kadar kanunu en ince ayrıntısına kadar kurgulayan bir güç veya üst bilinç olmalı sorusunu sormak evrenin mantığına hiç de aykırı değil.Bakın burda bir konu üzerinde konuşuyor, tartışıyoruz yani düşünüyoruz.Biz kendimizin ve evrenin farkındayız değil mi?Buna evet diyorsanız bu farkındalığı sağlayan düşünce hangi kaynaktan geliyor, evren niçin bize kendisinin farkında olmamız, kendisini düşünmemiz için farkındalık ve düşünce yetisi vermiş.Bu soruyu sormadan da daha alt bir sınırda ben buraya kadar düşünmüyorum, ben yaratıcı görmüyorum, nerden geldiyse geldi düşüncesiyle de tatmin olabilir, bu düşüncede kalabilirsiniz.

 

Size yeri gelmişken bir belgesel tavsiyesinde bulunayım, tek kelimeyle müthiş bir yapım:''Tavşan Deliği'' İzlemiş olabilirsiniz, başka bir açıdan da izlemiş olsaydınız şu anki evrenle ilgili fikirlerinizi derinlemesine gözden geçirmek zorunda kalırdınız.Belgesel ''Kuantum Fiziği'' konusu üzerine maddenin özüne, yani evrenin özüne doğru bir kapı aralıyor ki ki Kuantum Fiziği evreni anlamada büyük bir adım niteliğinde.Sizin tavsiye ettiğiniz kitabı da en kısa zamanda temin edip okuyacağım bu tarz kitaplarla haşır neşirliğim çoktur.

 

Bu belgesel beni derinden etkiledi, inancımla ilgili yeni bir şekilllenmenin zeminini oluşturdu.Evrende bir bilinç var efendim, bu belgesel bunu ikna edici bir üslupla ortaya koyar.Belgeselin ve Kuantum Fiziği'nin ortaya çıkardığı en önemli bulgu evrenin özünde bir enerji olduğu, evrende var olan her görüntünün bu enerjinin dalgalanmalarından oluşan bir yansıma oluşturduğu fikri.Dolanıklık, Sicim Taorisi v.s...

 

Evreni oluşturan bizi oluşturan bu enerji, farkına tam vakıf olamadığımız bu bilincin amacı var mıdır, bu yaratıcı mıdır sorusunun cevabı ise yok...

 

Bu arada Caner Taslaman'ın ''Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı'', Şehbenzade Filibeli Ahmet'in ''Allah'ı İnkar Mümkün mü?(Atatürk'ün hayatını değiştiren kitap iddiasıyla üstünde yazı taşıyan bir kitaptı benim okuduğum basımı ve çok hoşuma gitti.)kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim.

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran herkesin anlayabilecegi kadar vazih yazilmis bir kitaptir.Tanri insanlara kendini tanitmak icin arabuluculara ihtiyac duymaz.Elcisini göndermis,onunla Kuran'in dinin kitabi oldugunu ve Kuran disinda hicbir kelamin gecerli olmadigini,peygamberin bile Kuran disi hicbir söz söyleme hakkinin olmadigini bildirmistir.Peygambere 'canli Kuran'denmesinin nedeni budur.

 

Kuran herkesin anlayabilcegi sekilde yazilmistir.Hicbir ayet Kurani Arapca ögrenmeyi sart kosmaz.Peygamber Arap oldugu icin ona "Kurani anlayasin diye onu senin dilinde gönderdik"diyen Tanri cok acik bir sekilde,herkesin Kurani kendi dilinde okuyup ögrenmesi gerektiginide vurgulamistir.

 

Kuran anlasilmasin diye,etrafina 1400 yildir duvarlar örüldü,Kuran duvarlarda asili kaldi,cicili bicili Kuran kiliflarinin icine saklandi.Mezarlik kitabi oldu ama asla insanlarin ögrenmesi istenmedi,cünkü birtakim adamlar cikti,kendilerini ermis,evliya,seyh ,sih olarak tanitip kendilerine göre Kuran uydurdular.Islami,Tanri'nin 'tek din islam'dedigi dini hadisler dini yaptilar.Hadiscilik ise yüzde 90'i Yahudilerin hurafelerinden uyarlanip Islama aktarilmis ve bugün tam bir vurgun meslegi haline gelmistir.Bunlari söylediginizde hemen cephe ayaga kalkar ve sizi "din karsiti "olarak yaftalar.

 

Atatürk "herkes dinini tam olarak ögrenmelidir ve bunun yeride okuldur"demistir ki dogrudur.Fakat din bezirganlari,okul yerine seyhten,sihtan,hocadan hacidan ögrenmeyi sart kosarak okulu dinden cikma olarak saf insan yiginlarina empoze etmislerdir.Naksi tarikatinin önde gelenlerinden Seyh Kibrisi denilen adam televizyonda kendisine soru sorup okuldan bahseden gazeteciye "SAKIN HA OKUL DEMEYIN DINDEN CIKARSINIZ"diyecek kadar bagnazlik örnegi göstermistir.

 

Kuran'i, insanlar Tanri'nin dediklerini ögrenmesinler diye bir duvarla kapladilar,kaplayanlar ise Allahi kendine alet edip Allah adina aldatanlardir.Islamin bugünküp icler acisi durumunun nedeni,Islamin ne oldugunu insanlarin ögrenmesini engelleyen haci hoca takimidir.Yüzleri bile kizarmadan hala Atatürk'e ve onun kurdugu diyaneti sucluyorlar.Iyiki o diyanet kuruldu eger o diynet kurulmasaydi Türkiye Kerbela'da Hz.Hüseyin'i sehit edenlerle dolardi.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Evrensel,

 

İnsan inanç bağlamında da tamamıyla özgür iradesinin bir ürünü olarak kendine ait bir inanç oluşturamıyor dediğim gibi.İnancımla ilgili düşünme yetisini evet ben inancım hakkında düşünmeliyim şeklinde bir kararla harekete geçirmiş bu durum sonucunda şüpheler içinde kalmış değilim.

 

Keşke böyle yapmış olsaydınız. Zira inançlar olgulardan oluşan bilgiler değildirler. Bilgi olması için mutlaka doğa gerçeklerinden duyumlarla algılanan ve insan beyni tarafından bilgiye çevrilen soyutlamalardır bilgiler. Yani somutluklarla örtüşen soyutlamalardır. Bunu siz de en az benim kadar bilirsiniz.

 

Ama inançlar böyle değildir. Hiç bir somutlukla örtüşmediği gibi, insan sezgileri ve zanlarıdır. Güvenilir bulduklarımıza(!), ebeveyinlerimizde olanlara, bize lokal olan toplumlarda olan söylentilere inanırız. Sadece bu. Bu yüzden inançların ögeleri yöreseldir, kültüreldir. İnançlarda ortak olan, asıl üzerinde durulması gereken, sizin de üzerinde durduğunuz, bir üst bilinç yani yaratıcı. Kayda değer bir tek bu var.

 

Ama bunun sorusunu sorarken, siz de her zaman sorulan klasik soruyu soruyorsunuz. "Bütün bu programları yapan bir üst bilinç olmalı.." Bunu sorarken nedense şu ikinci soruyu hiç aklınıza getirmiyorsunuz, getirmek istemiyorsunuz.. "Bütün bu programlamayı yapan üst bilinç acaba kendi kendine mi oluştu?" BÖYLE BİR ŞEY MÜMKÜN OLABİLİRMİ? Olamaz zira bu da bir oluşum. Oluşumlar için hep aynı soru sorulmalı.

Cevabı, insanı maddesel evrenin sonsuzlukla devinimine götürüyor.

 

Şu anki düşüncelerim de bir süre sonra yaşamım devam ettiği sürece tecrübeler, bilgiler sonucunda değişecek aklımı, ruhumu teskin eden bir inanç oluşacak veya oluşmayacak tamamıyla bana bağlı olmayan bir durum.Hayatımızda inançların çok büyük yeri var.Her insanın dini inançlar karşısında bir pozisyonu var değil mi?Pozisyonumu kaybettim hastalık boyutunda bir halin içindeyim.Şunu yapamıyorum ne eskisi gibi bütünüyle eski inancım doğrultusunda hayata bakabiliyor ne de bu inancın yerine aklıma uygun, sorularıma tatminkar cevap veren bir inancı bulabiliyor onu kabul edip o doğrultuda hareket edebiliyorum.Doğmatik inanç, doğmatik inançsızlık veya sınırını bilinemezcilikle belirleyenler gibi daha ötesini düşünmeden belli bir inanç kalıbı içinde hayatıma devam etme iradesini kullanamadım sokaktaki vatandaşlık zihninin dışına çıktı aklım.

 

İyi de bu "dogmatik inançsızlık" derken biraz insaflı ve gerçekçi davranmak gerekmez mi? İnançsızların "ben sadece doğada ki gerçeklere inanırım" demesinin neresi dogmatik? Dogmatikliği az da olsa yukarıda anlamlandırdım. Bilgi ve sezgi farkı diyerek. İnsanların sezgilerinin hangisine inanacaksın da bu dogmatik olmayacak? Böyle bir şey mümkün olabilirmi? Kaldı ki bize kadar gelen hangi sezgilerin güvenirliğini nasıl ve neyle ölçümleyeceğiz. Ölçümleme dışındaki kabullerimiz de bizim sezgilerimiz olmıuyormu? Bu mu güvenirlilik?

 

Bu karmaşayı yaşayıp kitabı inancı olup inaçsızlıkta karar kılanlar, inançsızken kitabi bir inançta kendini bulanlar veya her ikisinin ortasında yer alanlar var.Yaşayıp göreceğiz artık.

 

Benim özünde cevap bulmak istediğim gerçekten bu evren, biz bir amaç doğrultusunda bir güç tarafından mı var edildik ve bu şekildeyse bizden, benden istenen ne?

 

Her şeyi yaratabilecek bir üst bilinç, benden bir şey talep ediyorsa bu onun acizliğini göstermiyormu? İstediği şey eğer benim tarafımdan karşılanacaksa bu onun bana muhtaç olduğunu göstermez mi? Muhtaçlık sıfatı olan bir üst bilinç nasıl olabilir?

 

Bu soruların cevapları inacımda vardı lakin bütünüyle evrene baktığımda kendimce birçok garipliğin, çelişkinin, anlamsızlığın da bu inancın içinde olduğunu düşünmeye başladım ve sonra olan bu.

 

İşte benim kanbullendiğim size de önerebileceğim yaşam ve devamını sağlayan bu yukarda söylediğiniz ÇELİŞKİ. Çelişki oluşumların özü. Buna felsefede diyalektik gelişim, oluşum deniliyor. Karşıtların(çelişkilerin) çatışmasından yeni bir oluşumun gerçekleşmesi ve bunun sonsuzlukça devamı. Ha bunun başı nedir dersen "baş" düşüncesinin cevabını da yine olgular(bilim) verecek. CERN deneyi bunun için yapılmakta. Kuvetli ihtimalle yine maddeye gidilecek. Maddenin enerji halinden maddeye dönüşümü, bunun sonsuzlukça tekrarı.

 

Cern deneyinin bir getirisi de, insanların düşüncelerini ZAN'dan SEZGİ'den Yani İNANÇ'tan sıyırıp somuta dayandırmak.

 

Buna mukabil evrenin anlamı, bizim var oluş sebebimiz, bir yaratıcının olup olmadığına dair de okuduğum, tanıştığım din dışı felsefeler, düşünceler de bu soruya dediğiniz gibi net yanıt verebilmiş değil.

 

Bugün bilimin geldiği noktada bilim hala din alanına girebilmiş, felsefenin, metafiziğin alanını daraltabilmiş, karanlıkta kalan manaları bulabilmiş değil.Bilim evreni var eden güç şudur, insanın amacı şudur, yani bizden bir şeyler isteyen bir yoktur veya vardır dememiştir ama insanda hala bu bilinmezi dolduracak bir düşünceye ihtiyacı hala vardır ve inanca olan ihtiyacı hala devam etmeketedir.

 

Tarihte insanlar, düşünebilme yeteneği kazanır kazanmaz bu soruya cevap verebilirmiydi Sn. Fuzuli? Biligilenmenin de bir tarihi süreci yokmudur? Bilgilenmenin de evriminin olduğunu kabullenme zorunluluğumuz var.

 

Bilim benim için önemsiz değildir, bilime değer vermemem, bilimin bulgularıyla düşüncelerimi şekillendirmemem irademin dışında bir durum.

 

Böyle diyebilmeniz için düşüncelerinizin bir alt yapısının olmadığını iddia edebilmeniz gerekir. Zira inançlı insanların tamamına yakınının söyleyebildiği bir söz bu. İnançlarla programlanmayan bir insanın doğa gerçeklerinden başka bir ediniminin olmayacağını hep söyler bilimciler.

 

Fakat bilim ne bu evrenin var oluş sebebi, ne de var eden güçtür.Benim dini inancım yok bilim ne derse ben ona göre hareket ederim demek de inançtır ve bu düşünce de var oluş sorununu çözen bir yaklaşım değildir.Bilim yaratıcının var olup olmadığını ortaya koyana kadar insan inançsız kalmaz bazı insanlar inancını bu temelde şekillendirebilir.Bilim bir şey demiyor diyene kadar inanmam düşünce tavrı da bir inançtır ve doğruluğu felsefi temeldedir, bilimsel zeminde değil.

 

Yukarda da belirttiğim gibi, bilim insanın somutluklardan ürettiği, tanımladığı, isimlendirdiği, işaretlendirdiği bir soyutlamadır. ZAN veya sezgi olmadığı gibi, kısaca maddeyi ve olguyu tanımlamadır. Felsefe gibi insan sezgisine dayalı geniş tanımlama(metafizik) alanı olan yorumlar da yapmaz. Dinler gibi matafizik tanımlamaya dayandırarak mistik tanımlamalar hiç yapmaz. Bilim sadece bilgiden kaynaklanır. Bilgi ise madde ve olgudan.. Bunun için bilgi(bilim), İNANÇ OLAMAZ. Bu ayrıntının üzerinde durmak, bu konular için son tahlillerinizden en önemlisi olsun Sn. Fuzuli.

 

Bu kadar vakit bulabildim. Diğer ayrıntıları cevaplayacağım. Son olarak, insanların çelişkilerinin yoğunlaşması olumluya işarettir. Durağan ve kabulcü bir beyinden çok çok tercih edilendir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim bilime kapılarım sonuna kadar açık ki inanan insanın da inancının yol arkadaşı olmalı bilim.Bir inanç evrenle ilgili iddialarda bulunuyorsa bilim onun en büyük destekleyicisi konumundadır mantıken.Bir inanç bilimin bulgularına ters düşüyorsa iddiaları açısından o inanç yok hükmündedir mantıken.Evrenin bir yaratıcısı olacak kendi gönderdiği kitaba farklı bilgiler koyacak evreni de buna ters bilgilerle, sistemlerle donatacak ve kendi yarattığı sistem ilahi kitapta söylediğini yalanlayacak.Bilim söylendiği gibi bir yaratıcının olmadığını ortaya koyarsa, ilahi kitaptaki bilgilerin yanlışlığını ispatlarsa tartışma da biter bu noktada biz de öğrenmiş oluruz niye var olduğumuzu.Gerçek şu ki insan hayatını anlamlandırma bağlamında yerini bilimin dolduramadığı madde ötesi bir değerler bütününe yaslanarak, yaslanmak zorunda kalarak yaşıyor.Siz yaşamınızın anlamına dair yaşamınızı oluşturan hayat felsefenizin bilimsel temelde olduğu iddiasındasınız ve böyle olması gerektiğini düşünüyorsunuz..Siz niçin yaşıyorsunuz?Yaşamınızın anlamı ne bu anlamı size bilim mi söyledi?Dünyadasınız ve bir yaşam sürüyorsunuz, insanın yaşam anlamı şudur şeklinde bilimsel bir bilginiz mi var?Sevginizin,öfkenizin,acınızın, mutlu olmanın, mücadele etmenin, hayallerinizin asıl anlamı ne, bilimsel bir anlam mı içeriyor, bilimsel bir anlam için mi yaşıyorsunuz?İnsanlara iyilik yapmanın güzel bir davranış olduğunu, kimseyi kırmamanın, kimsenin hakkını yememenin doğru olduğunu,yalan söylemenin kötü olduğunu, insanları,canlıları sevmenin doğru olduğunu bilimsel bir araştırmanın sonucunda mı öğrendiniz?Hareket noktamız bize bu konularda yön veren bunların kaynağı bilim mi?Annemizi, babamızı, arkadaşımız sevmemizi, onlar için gerektiğinde acı çekip fedakarlık yapmamızın dayanak noktası bilim mi, bilim söylediği için mi biz böyle davranıyoruz,hayır.

 

Düzenlenmiş bir sistemde çerçevesi belirlenmiş kurallar dahilinde düşünüyor, hissediyor ve yaşıyoruz.Esasında her insan kendi rolünü oynuyor evrende,evren de kendi içinde.

 

Muhabbetle...

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

OYUN kurucu var..bizde OYUNCU..:)

 

Oyun içerisindeki hareket serbesitiliği sonucu etkiliyor..yazılarından bu ETKİLEMEZ,i çıkardım..sonuca varan bizim TERCİHLERİMİZ..başka bi şekil olsaydı Allahında canı sıkılırdı.. :D

 

Sınav falan yok..bunlar sosyal düzeni sağlamakla kayıtlı..sen KAYITLARDAN kurtulmak üzeresin..biraz daha gayret.. :D

 

Birde şunu diyeceğim..Evreni yaratan,ı değil Evrendeki yada bu gezegendekini ara..mutlaka bulacaksın..dayı böyle bakıyor..ve..hep MUTLU.. :D İnsanı gerçekten MUTLU edecek olan fenomen bir başka İNSAN..:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arayanlar bulamamış..fakat bulanların hepisi arayanlar olmuş..:)

 

Sen düşüncede evrim geçiriyorsun..bu evrimin,değişimin sürekli olacak..ahaaaa bu diyemiyeceksin,diğerlerinin ahaaaa bu dediği gibi..her açılan kapıdan sonra başka kapılara yürüyeceksin..tatminsizlik başladı sende..hayırlı olsun..varacağın yerde bir pencere var..SONSUZLUĞA açılan..korkma sakın sana oradan seyr ettirirlerse CAN..:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim bilime kapılarım sonuna kadar açık ki inanan insanın da inancının yol arkadaşı olmalı bilim. Bir inanç evrenle ilgili iddialarda bulunuyorsa bilim onun en büyük destekleyicisi konumundadır mantıken. Bir inanç bilimin bulgularına ters düşüyorsa iddiaları açısından o inanç yok hükmündedir mantıken.

Yanlış bilgi.. Bilim ne felsefe, ne ideoloji, ne de inançların destekleyicisi değildir. Söylemiştim bilimin ilgi alanı sadece doğa gerçekleri ve olgulardır. Bilim, sezgilerin zanların destekçisi olamaz. Böyle bir amacı veya görevi yoktur. Bu yukardaki iddianızı nereden çıkartıyorsunuz?

 

Söylediklerimiz boşuna gidiyor. Bu şekildeki tartışmanın, paylaşımın da bir anlamı kalmıyor. Bilgi ve inancın farklılıkları konusuna dikkatinizi çekmiştim. Bu konu üzerinde durmuyorsunuz. Durulsa eğer konular çözümlenecek aslında. İnsanlar kendi bildiklerinin ve düşündüklerinin etrafında sürekli dolanıp durmamalı. Mümkün olduğunca resetlenip, çözüm için dışardan gelen önerilere de açık kapı bırakmalı.

 

Evrenin bir yaratıcısı olacak kendi gönderdiği kitaba farklı bilgiler koyacak evreni de buna ters bilgilerle, sistemlerle donatacak ve kendi yarattığı sistem ilahi kitapta söylediğini yalanlayacak. Bilim söylendiği gibi bir yaratıcının olmadığını ortaya koyarsa, ilahi kitaptaki bilgilerin yanlışlığını ispatlarsa tartışma da biter bu noktada biz de öğrenmiş oluruz niye var olduğumuzu.

Gerçeklerden kopuk ve uydurulmuş "niye var olduğumuz"u tanımlayan yüzlerce sav var.. Bu inançların hangi birine inanacağız? Bilimsel bilgilerden gayrı her hangi bir söylem yalandır. Bilgi değildir.

 

Bir yaratıcının var olduğu, bir kitap halinde insanlara mail göndermesi, bilimin bir yaratıcının olup olmadığı ile uğraşması... Bunlar hep kişisel, subjektif düşünceler. Bu tür edinimlerden kurtarıp, problemleri ilkeli bir şekilde çözümlemeye çalışılmadığı sürece, hep aynı takıntılar tekrarlanıp durulacaktır.

 

Gerçek şu ki insan, hayatını anlamlandırma bağlamında, yerini bilimin dolduramadığı madde ötesi bir değerler bütününe yaslanarak, yaslanmak zorunda kalarak yaşıyor.

İnsanların madde ötesi değerlere yaslanması(kapılması) bilimin hatası değil ki.. İnsanların hatası. Uyanık olsun masallara kanmasın. Herkesin her dediğine inanmasın. Akıl mantık yöntemini kullansın. Bilim dogma da değilki uydursun uydursun söylesin. Her çözüm belli bir süreç içerir.

 

Siz yaşamınızın anlamına dair yaşamınızı oluşturan hayat felsefenizin bilimsel temelde olduğu iddiasındasınız ve böyle olması gerektiğini düşünüyorsunuz..Siz niçin yaşıyorsunuz?Yaşamınızın anlamı ne bu anlamı size bilim mi söyledi?

Bilim bana yaşamın ne ve nasıl olduğunu söylüyor. Neden ve nasılı ise felsefeye bırakıyor. Felsefe özünde sallama disiplini değildir. Ne ve nasılla örtüşebilme kaydıyla (tümdengelim) bilimsel çıkarımlardır.

 

Dünyadasınız ve bir yaşam sürüyorsunuz, insanın yaşam anlamı şudur şeklinde bilimsel bir bilginiz mi var?Sevginizin,öfkenizin,acınızın, mutlu olmanın, mücadele etmenin, hayallerinizin asıl anlamı ne, bilimsel bir anlam mı içeriyor, bilimsel bir anlam için mi yaşıyorsunuz?İnsanlara iyilik yapmanın güzel bir davranış olduğunu, kimseyi kırmamanın, kimsenin hakkını yememenin doğru olduğunu,yalan söylemenin kötü olduğunu, insanları,canlıları sevmenin doğru olduğunu bilimsel bir araştırmanın sonucunda mı öğrendiniz?Hareket noktamız bize bu konularda yön veren bunların kaynağı bilim mi?Annemizi, babamızı, arkadaşımız sevmemizi, onlar için gerektiğinde acı çekip fedakarlık yapmamızın dayanak noktası bilim mi, bilim söylediği için mi biz böyle davranıyoruz,hayır.

Neden hayır olsun? İnsan mutluluğunun, mutsuzluğunun gözlemi, tahlili, bilimseldir. İnsan üzerindeki analizlere dayanır. Bunda da tümevarım bilimsel metod kullanılır.

 

Düzenlenmiş bir sistemde çerçevesi belirlenmiş kurallar dahilinde düşünüyor, hissediyor ve yaşıyoruz.Esasında her insan kendi rolünü oynuyor evrende,evren de kendi içinde.

Kader konusunu anlayabildiğinizi sanıyordum. Düzenlenmiş bir sistem derken, kaderi belirlenmiş bir düzenden bahsediyorsunuz. Öyle bir üst bilinç uydurularak, kaderimizi düzenlediğini düşünemezsiniz. Bu kez o üst bilinç her ne ise onun kaderinin de olması söz konusudur. Böyle bir sav geçerli olamaz. İnsan düşünen ve kendi kaderini belirleyen canlıdır. Evrendeki makro ve mikro maddeler ise çevresinin ve kendi dinamiğinin etkisi altında değişime uğrar, gelişirler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Fuzuli, benden o kadar da farklı değilsiniz. Beni de ailem dini kurallar çerçevesinde yetiştirdi, her çocuk gibi mahalle hocasına gönderdi, camiye götürdü, vs... Fakat ben bana verilenlerle yetinmedim. Bu din nedir, bana ne söylüyor diye merak edip camiye gitmekle, Arap harflerini anlamını bilmeden okumakla yetinmedim. Ailem namaz kılmamı, bunun için sureleri ezberlememi istiyorlardı. Bense bunların saçma olduğunu hemen anlamıştım. Anlamını bilmediğim sözleri okuyarak niye yatıp kalkacaktım ki?

 

İşi birinci elden öğrenmek için dini cemaatlerle yakın temasa geçtim. Bana ne açıklama yapacaklarını merak ediyordum. Dışardan biri gibi değil, içlerine girerek, onlarla birlikte namaz kılıp dini kitap okuyarak ilk elden bu din işinin ne olduğu sorusuna yanıt aradım.

 

Zamanla gördüm ki, onlar da ailem gibi sorgulama yapmamı istemiyor, ne empoze edilirse ona inanmam gerektiğini dayatıyorlar. "İyi ama Kuran'da sizin dediğiniz gibi yazmıyor" demek en ağır bakışların, en çatık kaşların üzerinize dönmesine yol açıyordu. Bana Kuran'ı kendi başıma anlayamayacağımı, onu tefsir edenler ne dediğini söylüyorlarsa Kuran'da söylenenin o olduğunu belirtiyorlardı. Peki diyordum, şu tefsirde şöyle yazıyor, bu ise çok yanlış ve mantıksız? "O tefsiri okuma!" Ne okuyayım? "Şunu oku!" Onda ise Kuran'da gerçekte ne yazdığı ile ilgili hiç bir şey yok, adam kendi halisünasyonlarını, kendi paranoyak hayallerini yazmış ve bunlar allahtan geldi demiş! Tefsir olmakla uzaktan yakından ilgisi yok!

 

Tabii neyin ne olduğunu anlamıştım ve cemaate el sallamanın zamanı gelmişti. Bir menfaat şebekesinden başka bir şey olmadıklarını o günlerde görmüştüm ve aynen de öyle olduğu zamanla ortaya çıktı. İlk zamanlar eski dostlar, birlikte oturup zaman geçirdik, sohbet ettik, yedik içtik diye hatır saydım, ters çıkmadım.

 

Ama ne zaman "biz dini siyasete karıştırmayız" iddialarını kendi elleriyle çürüttüler, laik Atatürk Cumhuriyetine savaş açtılar, artık dostluk bitti. Tersi kavrama dönüştü dostluk. Buraya kadarmış yani...

 

Din siyasete alet edilmese, insanlık heykeli bilmem ne hazretin yanıbaşında diye yıkılmasa, cemaate ters çıkanlar cemaat savcılarınca hukuk dışı tutuklanmasa, benim din ile ne alıp veremediğim olabilirdi ki? İnanç özgürlüğü vardır. Benim dine inanmamam, din karşıtı, din düşmanı olmamı gerektirmezdi.

 

Bunlar dinin en büyük yıkıcısı ve insanları dine düşman etme misyoneri olarak görev yapmaktalar. Başka bir şey değil.

 

O yüzden, iç sorgulamalarınızı bunalım olarak algılamaktan vazgeçin. Doğru bir iş yaptığınızdan emin olun. İnsan kendisine egemen kültürün dayattıklarını sorguladığı zaman insan olabilir. Aksi halde sadece sosyal bir yaratık olur.

 

Ancak toplum kültürünü sorgulamanın toplum tarafından reaksiyonla karşılanması sorunu evet var. Yaşadığınız, iç çatışma huzursuzluğu değil, sorun içinizde değil. İç sorgulamalarınızı dışarıya yansıttığınız zaman karşılaştığınız tepkiler sorun oluşturuyor!

 

En yakınınızdan, ailem, parçam dediklerinizden gördüğünüz tepkiler, gerçekten yıkıcı olabiliyor.

 

Din, kardeşi kardeşe, evladı ana babaya yabancılaştırma kapasitesine sahip, insanlığın gördüğü, tarihte şahit olduğu en şiddetli ayrımcı düşüncedir. Irkçılık filan eline su bile dökemez bu konuda! İnsanlığın en acil sorunu, bu zehire bir panzehir bulmaktır.

 

İç sorgulamalarınız hakkında kısaca şunu söyleyeyim: Kader düşüncesi dini inancın belkemiğidir, orada yoğunlaşmakta haklısınız ve dinciler de kaderi kurcalamayın derler. İşin özünün orada olduğunu iyi bilirler.

 

Evrenin geçmişi, geleceği konusunda ise en mükemmel yanıtları ben determinizm felsefesinde buldum ve dini inancımı terkedip felsefi bir inanç olarak determinizmi benimsedim.

 

Böyle bir şart yok, inanç özgür bir platformdur. İnanç konusunda insan istediğini yapar. Benim demem şu: İlla bir inanca sahip olmak isteyenlere bu sözüm. Yoksa insanın dini inancı olur, olmaz, başka bir inanç sistemi arar, aramaz, o tamamen kendi bileceği iş. İhtiyaç duyuyorsa arar, bulur... Duymuyorsa şart değil... Bu inanç konusunu toplumsallaştırmaktan mutlaka çıkarmalı, bireysel özgürlük konumuna oturtmalıyız. Yoksa gerçek anlamıyla söylüyorum, insan olamayız...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ortaokul sıralarında saf, parlak ve net bir bilimsel merakım vardı. Başka hiç bir şeye kafa yormazdım. Bilimden başka hiç bir şeye merak duymuyordum. Gök niye mavi? Bitkiler niye yeşil? Kan niye kırmızı? Güneş dünyadan ne kadar büyük ve ne kadar uzak? Nasıl bu kadar sıcaklık verebiliyor? Patlayıcılar neden patlar? Niye şeker patlamıyor da gübre patlıyor? Bunu ölesiye merak ediyordum. En büyük hayalim kademeli bir roket yapıp bunu fırlatmak ve paraşütle geri inmesini sağlamaktı. Hatta içine bir hayvan koyup sağ kalıp kalmayacağını merak ediyor ama hayvana eziyet edemeyeceğim için bunu yapmayı hiç düşünmüyordum. Sonuçta ilk denemede roketim yerden kalkmadan şiddetli bir patlamayla paramparça oldu ve deneylerim şiddetli bir tepkiyle derhal sona erdirildi.

 

Ardından din baskısı başladı. Hayatımda din ile hiç tanışmamış olmayı yeğliyorum. Keşke bu virüs beynime hiç girmese, onunla hiç uğraşmasaydım. Bir virüs gibi bunu beynime soktular. Yıllarımı onun ne olduğunu anlamak için harcadım. Lise yıllarım tamamen din düşüncesi ile uğraşmakla geçti. Neydi bu bana dayatılan, aslı astarı var mıydı, bunu ister istemez merak etmiştim. Bunca ısrarla dayatıldığına göre bu konuyu mutlaka çözmem gerekiyordu.

 

Ne olduğunu anladığımda ise bir hiçten başka bir şey olmadığını gördüm. İnsanların hayal dünyasında yarattıkları düşlerin, aralarındaki en keskin ayrımcılığa ve düşmanlaşmaya yol açması korkunç bir şeydi. Kendileri gibi inanmayanlardan ebediyen ayrı olduklarını, kendileri sonsuz zevk sefa içinde ebedi yaşarken, kendileri gibi inanmayanların sonsuz korkunç işkenceler altında inim inim inleyeceklerine inanıyorlardı!

 

Ömrümde bundan korkunç, bundan büyük insanlık düşmanı bir iddia duymadım!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanlış bilgi.. Bilim ne felsefe, ne ideoloji, ne de inançların destekleyicisi değildir. Söylemiştim bilimin ilgi alanı sadece doğa gerçekleri ve olgulardır. Bilim, sezgilerin zanların destekçisi olamaz. Böyle bir amacı veya görevi yoktur. Bu yukardaki iddianızı nereden çıkartıyorsunuz?

 

Söylediklerimiz boşuna gidiyor. Bu şekildeki tartışmanın, paylaşımın da bir anlamı kalmıyor. Bilgi ve inancın farklılıkları konusuna dikkatinizi çekmiştim. Bu konu üzerinde durmuyorsunuz. Durulsa eğer konular çözümlenecek aslında. İnsanlar kendi bildiklerinin ve düşündüklerinin etrafında sürekli dolanıp durmamalı. Mümkün olduğunca resetlenip, çözüm için dışardan gelen önerilere de açık kapı bırakmalı.

 

 

Gerçeklerden kopuk ve uydurulmuş "niye var olduğumuz"u tanımlayan yüzlerce sav var.. Bu inançların hangi birine inanacağız? Bilimsel bilgilerden gayrı her hangi bir söylem yalandır. Bilgi değildir.

 

Bir yaratıcının var olduğu, bir kitap halinde insanlara mail göndermesi, bilimin bir yaratıcının olup olmadığı ile uğraşması... Bunlar hep kişisel, subjektif düşünceler. Bu tür edinimlerden kurtarıp, problemleri ilkeli bir şekilde çözümlemeye çalışılmadığı sürece, hep aynı takıntılar tekrarlanıp durulacaktır.

 

 

İnsanların madde ötesi değerlere yaslanması(kapılması) bilimin hatası değil ki.. İnsanların hatası. Uyanık olsun masallara kanmasın. Herkesin her dediğine inanmasın. Akıl mantık yöntemini kullansın. Bilim dogma da değilki uydursun uydursun söylesin. Her çözüm belli bir süreç içerir.

 

 

Bilim bana yaşamın ne ve nasıl olduğunu söylüyor. Neden ve nasılı ise felsefeye bırakıyor. Felsefe özünde sallama disiplini değildir. Ne ve nasılla örtüşebilme kaydıyla (tümdengelim) bilimsel çıkarımlardır.

 

 

Neden hayır olsun? İnsan mutluluğunun, mutsuzluğunun gözlemi, tahlili, bilimseldir. İnsan üzerindeki analizlere dayanır. Bunda da tümevarım bilimsel metod kullanılır.

 

 

Kader konusunu anlayabildiğinizi sanıyordum. Düzenlenmiş bir sistem derken, kaderi belirlenmiş bir düzenden bahsediyorsunuz. Öyle bir üst bilinç uydurularak, kaderimizi düzenlediğini düşünemezsiniz. Bu kez o üst bilinç her ne ise onun kaderinin de olması söz konusudur. Böyle bir sav geçerli olamaz. İnsan düşünen ve kendi kaderini belirleyen canlıdır. Evrendeki makro ve mikro maddeler ise çevresinin ve kendi dinamiğinin etkisi altında değişime uğrar, gelişirler.

 

Yanlış bilgi değil,yazdığım inançta, ,inançlı insanda bilimin yeri ne olmalı konusuyla ilgili benim fikrim, siz bunu bilgi zannedip buna mukabil bir yorum yaptınız, yanlış anladığınız için de yorumunuz da düşünceme karşılık gelecek anlamda örtüşmüyor.Ben bilim inancı desteklemelidir veya bilimin inancı destekleyen bir işlevi olmalıdır gibi bir fikir ortaya atmadım.İnançlı için bilimin yeri ne olmalıdır konusunda ki fikrimi söyledim ikisi çok ayrı fikirler efendim.Bilimin bırakın dini bir düşünceyi din dışındaki bütün ideolojik düşünceleri, bu düşüncelerden herhangi birini destekleme, bunun için çalışma gibi gayesi yok.Bilim bir ideoloji oluşturmak için var değildir bu ideoloji ister dini olsun isterse din dışı bir ideoloji olsun.Bilimin ve inancın yerini çok iyi biliyorum efendim ama bilimin hayat felsefemizdeki yerine, hayatımızda konumlandırdığımız yerine gelince bu herkes için değişir.

 

Bilimsel hayat felsefesiyle hayat yaşamak, bilimsel hayat felsefesi şeklinde bir hayat felsefesi duymadım.İnançlı bir insan bilime karşıdır, hayatında bilimin yeri yoktur gibi bir düşünce varsa bu düşünce bilimsel değilidir.Bu anlayıştan üretilen bir hayat felsefesi de bilimseldir diye sunulamaz.Bu mantıkla bakarsak dünyadaki gelmiş geçmiş bütün bilimadamlarının dini bir inanca bulaşmamış, hayatında buna hiç yer vermemiş olması gerekir.Bilimsel düşünen bir insan inançlı olamaz diye bir kanun mu ortaya koydu bilim?Bilim insan hayatının her alanını kapsayan insan hayatında bilimin somut bilgiler üretemediği düşünce anlayışlarına karşılık her zaman için bir alternatif bilimsel düşüncesi olan bir faaliyet alanı değildir.Siz hayatınızdaki hiçbir fiilde dini bir inancın refaransını kullanmıyor olabilirsiniz, buna bilimsel hayat felsefesi de diyebilirsiniz ama bu felsefe bilimseldir iddiasında bulunamazsınız.

 

Sizin de siyasetle ilgili bir tavrınız, desteklediğiniz bir siyasi anlayışınız vardır.Sizin desteklediğiniz siyasi anlayış bilimin ürettiği, kanun niteliğinde bir anlayış mıdır?Desteklediğiniz anlayışı destekliyor olmanızın sebebi,sizin düşüncelerinizle, örtüşmesinden, dolayısıyla o düşünceye sevgi besliyor olmanızdandır.Bilim mi söyledi o düşünceyi savunmanızı, o düşüncenin yanında yer almanızı veya ona ilgi, sevgi beslemenizi.Vatanınızı, milletinizi seviyorsunuzdur nedeni ne?Bilimsel bir araştırma sonucunda bir bilim adamı vatanı,milleti sevmenin kanununu mu buldu?Bu sevgi bilimsel bir sevgi midir, seviyor olmamızın kaynağı bilim midir?Yardıma ihtiyacı olan birine yardım ettiniz ve bundan büyük haz duydunuz, niçin yardım ettiniz?Bilim yardım et dediği için mi, bilime mi yaslandınız?Anlatmak istediğim şu bilim hayatın her alanına kaynaklık edecek bilgi üreten, hayatın her alanını kapsayacak bir hayat kanunu üretmiş değildir.Bunları söylerken iyilik yapmanın,vatanı sevmenin benzer fiillerin dayanak noktası inanç olmalı doğru olan bu demiyorum.İnançlı insan vatanı sevmesi gerektiğini inanca dayandırır, insan ayardım etmeyi inancından hareketle yapar, inanmayan da bilimsel bir temele dayandırarak yapmaz, yapmak iyidir, insan olmak budur gibi bir felsefeyle yapar bilim dediği için değil.

 

Bilimin şu an için ulaşamadığı ama var olan bir gerçek bilim ulaşamadığı diye yok olmaz efendim bilimin de bu düsturda bir ilkesi yoktur, varsa söyleyin.Bir zamanlar bilim maddenin en küçük yapı taşı parçalanamaz olan atom diyordu, ama atomun parçalanabilir bilgisi orda duruyordu,bilim atom parçalanamaz derken başka kaynaktan gelen bir bilgi parçalanabilir deseydi bu bilgi yalan mı olacaktı bilim bulamadığı için.Bugün bilim evreni yaratan bir bilinç var veya yok demiyor, diyemiyor, yarın derse dini kitapların dediği gibi çıkarsa nolacak?Bugün bilim bunu bilmiyor diye yarın böyle bir bilinç var derse yok mu diyeceğiz?

 

Dini inanç refaranslı bir yaşamı bir kenara koyuyorum, benim hayatta hareket noktam bilimdir ve bu doğrudur mahiyetinde bir mantığın doğruluğunu yanlışlığını kıyaslayacağımız biz mantık yok efendim.Ben hayata sizin gibi bakmıyorum ama bilim benim hayatımın her yerinde ve yerli yerinde, ne kadar bir alana hitap ediyorsa orda duruyor.

 

 

Kader konusunu tartışmak istemiyorum çünkü kader kavramıyla ilgili anlaşabileceğimiz bir ortak kavram alanı yok anlaşılan o.İnsan hayatta her istediğini yapamıyor efendim, en azından bugün bu bir gerçek.Çarpıcı bir örnek var söylemeden geçemiyeceğim.İki ayağımız var.Birini havaya kaldır denildiğinde kaldırabiliriz ama ikisini kaldır denildiğinde kaldıramayız, bunu tercihimizle yapamayız.Sınırlandrırılmış bir hayatta sınırlandırılmış bir akılla,duygu dünyasıyla ve bunların kendimize özgü oluşan şartları kadar kaderimizi belirliyor, irademizi kullanıyoruz.İşte size insanın kendi kaderi...

 

Muhabbetle...

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"inanan insanın da inancının yol arkadaşı olmalı bilim."

 

Sn. Fuzuli,

 

Bu cümleyi siz yazmışsınız.

 

İnanan insanın inancı, ideolojisi de olsa, felsefesi de olsa ve hatta inançları ile örtüşen fiiliyatı da olsa bilim ona arkadaşlık yapmaz, yapamaz.

 

Nasıl yanlış anlama olsun? Bilim, inanan insanın İNANCININ nasıl yol arkadaşı olacak? İnancın ne tür bir felsefe olduğunun ismini belirtirsek, bilimin ona arkadaş olup olamayacağını çıkartabiliriz.

 

Ama eğer ben bunu kastetmedim diyorsan kabullenmek zorundayım. Fakat cümlenden anlaşılan bu..

 

Bilimsel hayat felsefesiyle hayat yaşamak, bilimsel hayat felsefesi şeklinde bir hayat felsefesi duymadım.İnançlı bir insan bilime karşıdır, hayatında bilimin yeri yoktur gibi bir düşünce varsa bu düşünce bilimsel değilidir.Bu anlayıştan üretilen bir hayat felsefesi de bilimseldir diye sunulamaz.

 

İnançlı bir insan bilime karşı olmayabilir. Ama hem bilimi hem fizik ötesini kabullenmek çelişkili bir kabuldür. Zira hem evrimi hem de evrenin altı günde yaratılışını kabullenmek ne derece doğrudur? İnançlara ait ögelerinin tümü bilimsel çıkarımlara aykırıdır. Ama Hayat felsefesi de olsa bilimden çıkarım yapılmayan tüm savlar geçersizdir.

 

İnsan yaşamındaki mutluluk yada mutsuzluk, madde olan insana ait bir deneyimdir. Binlerce kez denenmiş ve insan yararına olan evrensel çıkarımlar bilimsel olması gerekir. Kaldı ki evrensel insan hakları hukuku maddeleri hayat felsefesidir, bilim kaynaklıdır. Hukuk bilimini oluşturmuştur. Bilimin özü deneydir. İnsan yaşamına ait her defasında aynı sonuçlara varan çıkarımlar bilimseldir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"inanan insanın da inancının yol arkadaşı olmalı bilim."

 

Sn. Fuzuli,

 

Bu cümleyi siz yazmışsınız.

 

İnanan insanın inancı, ideolojisi de olsa, felsefesi de olsa ve hatta inançları ile örtüşen fiiliyatı da olsa bilim ona arkadaşlık yapmaz, yapamaz.

 

Nasıl yanlış anlama olsun? Bilim, inanan insanın İNANCININ nasıl yol arkadaşı olacak? İnancın ne tür bir felsefe olduğunun ismini belirtirsek, bilimin ona arkadaş olup olamayacağını çıkartabiliriz.

 

Ama eğer ben bunu kastetmedim diyorsan kabullenmek zorundayım. Fakat cümlenden anlaşılan bu..

 

Bilimsel hayat felsefesiyle hayat yaşamak, bilimsel hayat felsefesi şeklinde bir hayat felsefesi duymadım.İnançlı bir insan bilime karşıdır, hayatında bilimin yeri yoktur gibi bir düşünce varsa bu düşünce bilimsel değilidir.Bu anlayıştan üretilen bir hayat felsefesi de bilimseldir diye sunulamaz.

 

İnançlı bir insan bilime karşı olmayabilir. Ama hem bilimi hem fizik ötesini kabullenmek çelişkili bir kabuldür. Zira hem evrimi hem de evrenin altı günde yaratılışını kabullenmek ne derece doğrudur? İnançlara ait ögelerinin tümü bilimsel çıkarımlara aykırıdır. Ama Hayat felsefesi de olsa bilimden çıkarım yapılmayan tüm savlar geçersizdir.

 

İnsan yaşamındaki mutluluk yada mutsuzluk, madde olan insana ait bir deneyimdir. Binlerce kez denenmiş ve insan yararına olan evrensel çıkarımlar bilimsel olması gerekir. Kaldı ki evrensel insan hakları hukuku maddeleri hayat felsefesidir, bilim kaynaklıdır. Hukuk bilimini oluşturmuştur. Bilimin özü deneydir. İnsan yaşamına ait her defasında aynı sonuçlara varan çıkarımlar bilimseldir.

 

Daha önce de ifade ettiğim gibi ben bilime dini destekleme işlevini yüklemiyorum, bu meyanda bir düşünce gülünç olurdu.İnanan insan için bilimin yerinin ne olması gerektiğini kendi penceremden ifade ifade ettim, düşüncemin tercümesi bu.Bir inanç bilimin bulgularına ters düşüyorsa o inancın inandırıcılığı kalmaz.

 

Bilimi kabullenmek demek neden fizik ötesini reddetmek demektir?Sizin mantığınıza göre yine daha önceki düşüncemi tekrar edeceğim yeri geldiği için bütün bilimadamlarının inançsız olması gerekir.Bilimadamlarının bütünü ya da geneli inançsız mıdır, inançsızlığı mı savunmuşlardır yaptıkları bilimle çelişki oluşturmamak için?Siz bilimi inancın yerini de dolduracak kapsamda bir değer zannediyorsunuz efendim.Bilim dine alternatif insanın inanma alanını dolduran bir değerler bütünü değildir, din de bilimin yerini işgal etme iddiasında değil, bilimin alternatifi değildir.

 

İnsan da da ne sadece akıl vardır ne de sadece gönül.İnsanın fiillerini oluşturan akıl ve gönlüdür.(Zamanım olmadığı için burda bitirmek zorundayım.)

 

Muhabbetle...

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu tartışmaya bir açıklama eklemeye kendimi zorunlu hissettim:

 

Felsefe, bilim ve din birbirinden özerk alanlardır. Birbirlerinin alanına doğrudan müdahale etmezler. Bilimin dine müdahale edip tanrı var yok kanıtlamaya kalkışması söz konusu değildir.

 

Şu var ki üçünün yöntemi de birbirinden farklıdır. Bilim ile dinin yöntemleri ise taban tabana zıttır. Aralarında tam bir tezat vardır, bağdaşması mümkün değildir.

 

Bilimsel verileri kullanarak insan inancına bir format verebilir elbette, ama bunu bireysel olarak yapar. Kurumsal olarak, toplumsal bazda bu konudaki en küçük empoze bile geçersizdir.

 

Bilimci laboratuarında çalışırken ezan okununca beyaz önlüğünü çıkarıp mescide gider mi? Bence bu davranış gülünçtür, ama bence! Bu benim kişisel görüşümdür. Bilimcilere mescid yolunu yasaklayacak bir yasa yapamayız! Bu inanç özgürlüğünü ihlal eder.

 

İnanç özgürlüğü en temel insan hakları içindedir.

 

Bilimin yetkinliğini giderek artırıp felsefe ve dini gereksiz kılacağı ve tek insanlık kültürü olacağı şeklinde gelecek tezleri var. Olabilir, buna gelecek nesiller karar verir. Öngörü istenirse bu ayrı bir tartışma konusu olur.

 

Şimdiki durum bu merkezde...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kim bilir gelecekte dinle bilim kanka bile olabilir, oturur gelecek nesiller yahu nedir bu düşmanlık, ayrılık gayrılık, son verelim bu kavgaya, bitsin bu hasret, diyebilirler.Her öngörü olasılık dahilinde.Var olana daha çok yaklaşacak böyle giderse bu kesin.

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.