Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk'ün AKP'ye vasiyeti: Modern hilafet!..


GeceKuşu

Önerilen İletiler

Bu gece internette dolaşırken Serdar Turgut'un -25 Şubat 2011- tarihli HaberTürk'de yazdığı aşağıdaki " Atatürk'ün gizli vasiyeti ve AKP'nin tarihi misyonu" yazısıyla karşılaştım. Nasıl olduysa günlük yaşamın yoğunluğu içinde benim gibi diğer forumdaşlarında gözden kaçmış...

 

Okuduktan sonra tarihsel gerçeklerin yalakalık yapmak adına nasıl çarpıtıldığının bir örneği olan Serdar Turgut'un bu yazısını burada gündeme almak istedim...

 

Atatürk'ün gizli vasiyeti ve AKP'nin tarihi misyonu

 

HALİFELİK KALDIRILMADI Kİ!

Birçoğumuz Türkiye'de Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle birlikte halifeliğin kaldırıldığını sanırız. Ama halifelik hiçbir zaman kaldırılmadı. Sadece aktif bir kurum olarak çalışmaları askıya alındı. Bununla ilgili belgeler, yapılan açıklamalar var. Bunları değerli araştırmacı Aytunç Altındal geçtiğimiz hafta "Öteki Gündem" programımızda açıkladı. Atatürk'ün de bu konuda net açıklamaları bulunuyor.

Yani, "AKP iktidarı halifeliği tekrar getirecek" deniliyor ya, aslında hiçbir şey yapmasına gerek yok. Halifelik zaten var, sadece aktive edilmesi yetecek.

Peki ben, halifeliğin bekleme odası olarak neden TBMM'yi özellikle işaret ediyorum.

 

ATATÜRK'ÜN VASİYETİ

Çünkü Atatürk böyle olmasını istemişti de ondan.

Halifeliği kaldırmayan Atatürk, bu kuruma ileride modern Cumhuriyet geliştikten sonra çok ihtiyaç duyulacağını düşünüyordu.

O günlerde sadece 3 Müslüman ülkesinin var olduğuna dikkat çeken Atatürk, ileride bu sayının 30 ya da 40 olabileceğini ve bütün bunların ortak bir amaç doğrultusunda koordine edilebilmeleri için bir halifeliğin olması gerekeceğini düşünüyordu.

 

GÜLEN HALİFE OLUR

Yazıyı okuyanların, benim aklıma gelen konuyu düşünmemeleri imkânsız, dolayısıyla ben de açık söyleyeyim dedim bunu. AKP ile Fethullah Gülen arasındaki ilişkilerin tarihine ve Gülen ile ABD arasındaki ilişkilere baktığımızda; Fethullah Gülen'in çeşitli düşüncelerini okuduğumuzda veya dinlediğimizde, ileride yeniden aktive edilecek bir halifenin o olması ihtimalinin büyük olduğu görülüyor. Gülen'in Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili söylemleri de bu olasılığa işaret ediyor. Bu gerçeği zamanında Bülent Ecevit de görmüştü ve Gülen ile ilişkileri o nedenle çok iyiydi. Cemaatin her ülkede açılan okulları da, o ülkelerdeki halifeliği kabul sürecini kolaylaştırmaya yönelik adımların zorunlu bir temeli sayılabilir.

Yazılanları okuduktan sonra biraz olsun tarih kitaplarının sayfalarını çevirmiş, tarhisel akışın farkında olanların, içinde bulunduğumuz süreç içinde yaşananların ne olduğunu algılayanların şöyle dediklerini duyar gibi oluyorum...

 

Turgut gibi cahil yalakalara yapılması gereken acil tavsiye, tarih üzerine konuşmayı bırakmalarıdır.

Çünkü; Alemi kendine bu biçimde güldürmenin bir yalakaya ne gibi bir yararı olabilir ..! biggrin.gif

 

Neden mi böyle diyorum?.. Aşağıdaki iletide Arşiv Faresinin, Serdar turgut'a bu yazısı üzerine verdiği yanıtı okuyunca bu ifadelerin az ve çok hafif kaldığını daha da iyi anlayacaksınız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk'ün AKP'ye vasiyeti: modern hilafet!

 

Bir süredir yandaş ve yalaka basının kalemşorları AKP iktidarı sayesinde Türkiye'nin Arap ve islam alemine model olduğundan coşkuyla söz ediyorlar:

 

"Yıldızı pırıl pırıl parlayan bir ülkeyiz. Daha bugünden Türkiye'nin bölgesel süper güç olduğunu bütün dünya tasdik ediyor. Türkiye modelinin cazibesi ile boydan boya ayaklanan, bize benzemeye çalışan Arap dünyası bu cazibenin açık delili değil mi?"

 

Bu satırların yazarı Mümtaz'er Türköne gibileri tescilli sağcıların laflarına alışmıştık da zaman zaman Marksçılık ve solculuktan bahsetmeye devam eden Serdar Turgut gibi acemi yalakaların kendilerini iktidara yarandırmak için ortaya attıkları yeni zırvalar her şeyin üstüne tüy dikmiş durumda.

 

Bilmediği konulara cahil cesaretiyle bodoslama dalan Turgut, okuduğu eski TBMM tutanaklarından birisinde hilafetin kaldırılması sırasında Mustafa Kemal'in yaptığı bir konuşmaya sazan gibi atlıyor. Bu konuşmada diğer şeylerin yanı sıra Mustafa Kemal şunları da söylemiş:

 

"Bundan sonra makamı hilafetin Türkiye devleti için ve bütün âlemi İslam için ne kadar feyizkâr olacağını da istikbal bütün vuzuhuyla gösterecektir." (Salondan inşallah sesleri.)

 

Bu büyük keşfin verdiği coşkuyla kendinden geçen Turgut, hilafet makamı ile AKP'nin yeni emperyal vizyonunu ustalıkla şöyle birleştiriyor:

"Sevgili okurlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun bahsettiği o istikbal bugündür. Türkiye Cumhuriyeti dün anlattığım gibi hilafeti hiçbir zaman kaldırmadı, sadece halifeyi değiştirdi.

 

Hilafet makamı TBMM bünyesinde bugüne kadar tekrar görev alacağı günü beklemektedir. Dünyanın ve Türkiye'nin gidişatı, o günün artık çok yaklaşmış olduğunu göstermektedir.

 

Ülkemizin kurucusu büyük devlet adamı, o günlerde bugünleri net biçimde görmüş ve gelişmeleri tahmin etmiştir.

 

Bu yaşanan değişim artık kaçınılmazdı ve AKP'nin şansı doğru zamanda, doğru yerde ve doğru duruşla bulunmak olmuştur. Tarih Türkiye'ye bir misyon yükledi. Türkiye, bölgesinde lider ülke olmak zorunda ve bunun uygulayıcısı da tarihi şansı nedeniyle AKP olacak.

 

Türkiye, Atatürk'ün de dediği gibi modern hilafeti yakında devreye sokacak. Ben bunun Cumhuriyet'in ilanının 100. yıldönümünden önce, yani 2023'ten önce olmasını bekliyorum. Evet dünyada bir eksen kayıyor ama Türkiye'ye doğru kayıyor." (Serdar Turgut, Atatürk'e Göre AKP'nin Tarihi Misyonu, 26 Şubat 2011, Habertürk-)

 

Mustafa Kemal'in saltanat kaldırılmadan iki üç gün önce mecliste sultan ve Osmanlı hanedanına coşkulu övgüler düzdüğünü Turgut bilmiyor herhalde. Dahası onun Anadolu'ya çıkabilmek için İngilizlere, İtalyanlara ve sultana yazdığı dilekçelerden ve rica mektuplarından da haberi yok anlaşılan. Bunlara bir göz atsa, o mektup ve dilekçelerdeki saygı ifadeleriyle verilen sözleri okusa Turgut'un neler düşüneceğini Allah bilir! O metinlerin düz anlamlarından yola çıkarak Mustafa Kemal'i bir kalemde İngiliz veya İtalyan ajanı ya da sultanın Anadolu'daki sadık temsilcisi sayması işten bile değil. Mustafa Kemal gibi politikanın kurdu olmuş, aynı anda on ipte oynayan, çok değişik kesimlerle geçici, karmaşık ve çok yönlü ittifaklar kurabilen, alabildiğine pragmatist tarihsel bir kişiliğin konuşma ve yazılarından herkesin kendi işine yarayacak malzeme bulması kolaydır.

 

Ancak velev ki konunun bu yönü gerçek olsun! Mustafa Kemal'in saltanat ve hilafet konusundaki ciltler dolusu görüşlerini bir yana bırakarak velev ki Turgut'un yorumun yüzde yüz doğru olsun. Mustafa Kemal'in bir sazan gibi böylesi ham hayalleri savunduğunu kabul edelim.

 

Bunun anlamı ne olabilir? AKP modern hilafeti devreye sokacak da bütün islam alemi kuyruğa girip Türkiye'ye biat mı edecek? Neden etsin? Daha geçenlerde Kaddafi'nin oğlu Libya'yı "İtalyanlara ve Türklere bırakmayacaklarını" söyledi. Daha sonra anlaşıldı ki adam bugünkü Türkiye'yi kastetmiyor. O deyiş kendi dillerinde sömürgeciliği ve işgali betimleyen bir atasözüymüş!

 

Geçenlerde bir gazeteci eski dışişleri bakanlarından İhsan Sabri Çağlayan'ın şu sözlerini aktarıyordu:

 

"Batılı devlet adamları ve diplomatlar karşısında rahat rahat oturur, konuşurum. Ancak Arap yetkililer karşısında mutlaka ceketimin önünü ilikler, ayak ayak üstüne atmamaya dikkat ederim. Çünkü onlarda bize karşı büyük bir hassasiyet vardır. En küçük bir hareketimizi kötüye yorabilirler."

 

Neden? Çünkü Araplar Türklerden çok çekmiştir de ondan!...

 

Ama bu da önemli değil... Velev ki bunu da es geçelim. Kabul edelim ki bu denilenler doğru değil ve Araplar Türklere karşı sıcak ve samimi duygular besliyor.

 

Yine de Turgut'un zırvalarının hiçbir geçerlilik ihtimali yok. Neden yok?

 

Birincisi, İslam anlayışında halife olmanın koşulları bellidir. Erkek, köle değil özgür, aklı başında, müslüman ve en önemlisi peygamberin soyu Kureyş kabilesinden olmak! Dolayısıyla bütün müslümanlarca benimsenen ilk dört halifeden sonrası hiçbir zaman bütün müslümanları kucaklayamamıştır. Dolayısıyla genel bir etkileri olmamıştır. Ne Abbasi halifeleri ne de Emevi halifeleri üstelik de Kureyş soyundan olmalarına rağmen bunu başaramamıştır!...

 

Zaten bir süre sonra, 9. Yüzyıl'la birlikte Abbasi sarayına köle asker olarak gelen Türklerin etkinlik kazanmasıyla islam devletinin ve halifeliğin altı oyulmaya başlamıştır. Abbasilerin son döneminde halifeler artık birer siyasi kukladan başka bir şey değillerdi. İktidara geçen hiziplerin meşruiyet aracı olarak kullanılan göstermelik vitrin konumuna inmişlerdi. Nitekim Bağdat'ta geçerli bir söz bunu kanıtlıyordu: "Kimin halife olacağı, Türklere bağlıdır!"

 

11. Yüzyıla gelindiğinde halifelik artık içi boş bir kabuktan başka bir şey değildi. Nitekim 70 yaşındaki Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, kendisine gerekli prestijli lakapları zamanın halifesinden tehditle almıştı. Daha sonra bununla yetinmemiş kendisine gencecik kızını vermeyen halifeye karşı Bağdat'a yürüyerek ona gözdağı vermiş, halifenin kızını zorla nikahına alarak, kendisini zorla halife damadı yapmıştı!...

 

12. Yüzyıl'da halifelik makamının etki ve gücü artık neredeyse hiç kalmamıştı. En yetkin İslam tarihçilerinden birisi olan Barthold, 12. yüzyıldaki Samanileri anlatırken şunları yazıyor:

 

"Devletin başında Allah'a karşı mesul olan otokratik hükümdar vardı. Gerçekten Bağdat'ın (halifenin) gözünde Samaniler ancak emir (vali), "emir-ül mümin'in mevalisi" (hizmetlisi) veyahut "amil" (vergi tahsildarı) oldukları halde, kendi ülkelerinin bağımsız hükümdarları oldukları şüphesizdir. Taht için yapılan mücadeleler esnasında bazen her iki taraf da menşur için halifeye başvururlardı. Halife Samanilere rakip olan Büveyhilerin tahakkümü altında bulunduğundan bazen de asilere menşur gönderdiği olurdu. Bu kavgalar halife tarafından gönderilen menşurdan dolayı hak iddia edenlerin taraftarlarının sayısının bir dereceye arttığına veyahut herhangi bir tesiri olduğuna dair hiçbir delil yoktur." (*1)

 

Osmanlı tarihinin yaşayan en büyük ustası Halil İnalcık, Osmanlılardan çok önce bütün Müslüman hükümdarların artık kendilerini halife ilan ettiklerini şöyle belirtiyor:

 

"I. Selim Suriye ve Arabistan'ın imparatorluğa katarak islam dünyasının sınırlarında yalnızca bir gazi sultan değil, aynı zamanda Mekke ve Medine'nin hamisi ve hac yollarının koruyucusu oluyordu. Bu, o zamanlar her müslüman hükümdarın kullandığı halife ünvanını taşımasından daha anlamlıdır." (*2)

 

Dolayısıyla milliyetçi ve Türk-islam sentezcisi vavelacı ve hamaset düşkünü sığ tarihçilerin bağıra çağıra ilan ettikleri ve Turgut gibi cahillerin de bilip bilmeden üzerine atladıkları halifelik makamını I. Selim'in Osmanlı başketine taşıması gibi bir şey söz konusu değildi:

 

"I. Selim, hilafetin simgeleri sayılan peygamberin kutsal eşyalarını İstanbul'daki sarayına göndermişse de, Abbasi halifesi el-mütevekkil'in halifeliği Selim'e devir ettiği ya da Selim'in geleneksel anlamda bütün islam dünyasının halifesi olduğunu iddia ettiği doğru değildir. Sünni öğretiye göre halife peygamberin kabilesi Kureyş'ten olmalıydı. Üstelik bütün islam ümmeti için tek bir halife kavramının 13. yüzyıldan beri hiçbir anlamı kalmamıştı." (*3)

 

İyi ama Kanuni Sultan Süleyman'ın "halife" ünvanını açıkça kullandığı da mı yalan? Konunun en iyi uzmanlarının başında gelen İnalcık'ın buna yanıtı şöyle:

 

"I. Süleyman, "yüce hilafet"te hak iddia ettiği ve "halifetü'l-müslimin" ünvanını kullandığında, yalnızca İslam hükümdarları arasındaki üstünlüğünü ve islamı koruyuculuğunu vurgulamak istemiştir. Osmanlı sultanları hep gazi sultan olarak kalmışlardır." (*4)

 

Allah allah, iyi ama II. Abdülhamit'in halifelik konusunda birçok girişimi olduğu, bu konuda bir sürü gürültünün koptuğu da mı doğru değil?

 

Bunlar doğru ama anlamı ve amaçları farklı:

 

"Şeyhülislamlık kurumunun I. Süleyman döneminde devlet kurumlarının en saygın ve yükseklerinden biri aşamasına yükselmesi yönetim biçiminin 'islamileşmesi'nin göstergesiydi. Osmanlılar sultanın artık en büyük sünni hükümdarı olarak tüm müslümanların halifesi kabul edilebileceğini savunuyorlardı. Yine de bu ünvan çok daha sonraki yıllarda ve çok farklı koşullarda, 19. yüzyıl sonlarında pan-islamist bir politika geliştirilene kadar resmi olarak benimsenmemiştir." (*5)

 

Nitekim II. Abdülhamit'in bu Pan-islamizm numarası tutmadı ve sonuç kocaman bir başarısızlık oldu. Daha sonra yıkılan imparatorluğu kurtarmak isteyen bürokrasi, askerler ve Osmanlı münevverleri arasında Osmanlıcılık, Pan-islamizm ve Türkçülük arasında kıyasıya tartışmalar oldu. Meraklısı bunları Yusuf Akçura'nın "Üç Tarz-ı Siyaset" eserinden okuyabilir.

 

DİPNOTLAR[/b]

*1 - Moğol İstilasına Kadar Türkistan, Vasiliy Viladimiroviç Barthold, Kervan Yayınları, 1981, İstanbul, sf. 288-89.

*2 - Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300-1600), Halil İnalcık, YKY, 2003, İstanbul, sf. 63.

*3 - Age.

*4 - Age.

*5 - Kanuni ve Çağı, Ed: Metin Kunt-Christine Woodhead, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002 İstanbul, sf. 25.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mustafa Kemal Atatürk daha Turgut gibi yüzbin kişiyi ipe dizip oynatır.

 

Büyük Taarruz, onun dehasının tipik şaheseridir. Tüm paşalar, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir taaruz edecek gücümüzün olmadığını, ordumuzun yok olacağını ve bağımsızlığın bir hayale dönüşeceğini söylediler. Atatürk ise Lenin'i saltanatı yıkınca Bolşevizmi getireceğine inandırmış ve Maksim markalı Rus malı makineli ve piyade tüfeklerinden bolca almıştı. Bu fırsatın, kullanabileceği son fırsat olduğunu biliyordu. Ruslar desteğini çekerse Türkiye başaramazdı. Azeriler Atatürk'ün bir dublörünü konuk etmeyi ve onu Atatürk olarak lanse etmeyi üstlendiler. Dünya Atatürk'ü Azerilerle görüşüyor, içiyor eğleniyor zannediyordu. Halbuki Atatürk taarruzun son hazırlıklarını denetliyordu. Diğer tüm paşalar Batılı askeri uzmanların inceleyip "Türkler bu istihkamları altı ayda bile değil, altı yılda bile aşamazlar" diye rapor verdikleri Yunan hattına çarpan kuvvetlerimizin yok olacağından endişelenirken Mustafa Kemal Atatürk "Ya istiklal, ya ölüm!" sloganı ile emrini verdi:

 

"Ordular! ilk hedefiniz Akdeniz'dir! İleri!"

 

Ordular sel oldu coştu. Kat kat sarılı, her katın arası mayınlı istihkamları uçar gibi geçtiler. Kan oluk gibi aktı. Türk, tarihinin en şanlı destanını yazdı. 29 Ağustos, 9 Eylül. Türk ordusu İzmir'de! Tarih böyle bir şey yazmamış olmalıdır. Hep aklımdadır, Afyon'dan İzmir'e kadar yürümek, o savaşın hatıralarını solumak isterim. Onlar savaşarak, yiyecekleri, çarıkları, atları olmadan koşarak gittiler. Ben savaş filan yokken, gereksinimlerim tam olduğu halde kaç günde o yolu yürürüm diye merak ederim.

 

Daha sonra Stalin, Atatürk'ün Lenin'i aldattığını ve yardımlar karşılığında Kars ve Ardahan'ın Ermenistan Sovyet Cumhuriyetine bırakılması, Boğazlarda ortak denetim hakkı verilmesini istedi. Artık Atatürk yoktu ne yazık ki ve Türkiye Cumhuriyetini çok zor günler bekliyordu. Neredeyse bu diyeti ödemek zorunda kalacaktık. İki süper gücün arasında mengeneye sıkışmış gibi ezildik. Daha hâla bu hesabın bizden ödenmesi isteniyor.

 

Tarihini bilmeyen, gelecekte var olamaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Erdogan icin herkes iki rekat namaz kilsin,diyenlerin Atatürk'ü hazmetmeleri mümkün degildir.Atatürk Kurtulus Savasi verdi diye onu eskiyalikla niteleyenlerin,ona duyulan sevgiden rahatsiz olmalarida dogaldir onlar icin.

 

Atatürk bu millet icin calisti,bu millete haysiyetin ne oldugunu ögretti.Bu milleti kulluktan efendilige gecirdi.O sevilmeyi fazlasiyla hak etti.

AB kapilarinda süründürenler,AB'ne alsinlar diye neredeyse ayagindaki donunu bile satmayi siyaset sananlari sevenler Atatürk'ü sevemezler.

 

Atatürk demek Türkiye demektir,Atatürk demek bagimsizlik ve namus demektir.Atatürk Yahudi kuruluslarindan cesaret nisani alarak baskalarina calismadi.O nedenle sevilmez.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ölüden MEDET bekleyene ne denir ? HURAFECİ...

"Şefaat ya Rasulullah" diye dua edenlerden bahsediyorsunuz değil mi? Doğru, tam bir hurafe! Çok haklısınız.

 

Muhammed zamanında ve yönetiminde de insan hakları yoktu. İnsanlar arasında inanç, cinsiyet, hür-köle ayrımı yapılıyordu. Ne yaparsınız işte, uygarlık kolay kurulmuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.