Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA


Misafir demirefe

Önerilen İletiler

 

Ancak toplum yönetimi, kural koyma yetkisi sadece bilime aittir. Bilimin dışında kural oluşturma yetkisi yoktur. Din ve felsefe toplumsal kural koyamazlar. Onların kuralları bireyleri inancına göre tek tek bağlar, toplumu bağlamaz. Toplum bağlamında kuralı ancak bilim koyar. Bunu da tarafsız temel bilimlerden veri alıp ve bunları uygulamalı bilimler olan etik, tıp, hukuk içinde yapar.

 

Bu sırada felsefi etik tabii ki çalışmasına devam eder, bunu kimse engelleyemez ve “etiği senden aldım, bilime verdim, sen artık bundan böyle etik işiyle uğraşma” diyemez. Felsefe anadır, her şeyin felsefesi vardır. Felsefesi olmayan, felsefi temelden köken almayan hiçbir insan kültür faaliyeti ve ürünü yoktur…

 

Sayın demirefe açıklamanızı okudum, sorduğum soruya yine cevap yok, bunu tekrardan geçeyim maviyle belirttiğim cümlenizde geçen ''...tarafsız temel bilimler'' tabiri bilimsel bir tabir midir, szin tabiriniz midir yine merak ettim,demek ki ''taraflı temel bilimler'' şeklinde de karşısında başka bir bilimsel tasnif tabiri olmalı?Etiğin felsefe olarak anılmadığına, felsefeden ayrıldığına dair bir kaynak vermediğiniz gibi, bir de ileriye götürüp uygulamalı bilimler içine koymuşsunuz, bunu bu şekilde ifade eden bir kaynağınız olmalı ki bu kadar net konuşabilesiniz...

 

...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

''taraflı temel bilimler'' şeklinde de karşısında başka bir bilimsel tasnif tabiri olmalı?

Hayır, tabii ki öyle bir şey olamaz ve yok. Bunu bir sınıflandırma olarak değil, temel bilimlerin ayrılmaz niteliğini vurgulamak için belirttim.

 

Sorunuzun yanıtı ise, etik tüm insanlık kültür ürünleri gibi felsefeden kaynak aldığı ve ayrı bir bilim dalı olarak uygulanmadığı, tüm bilim dallarına tıp etiği, mühendislik etiği... gibi yayıldığı için hâlen felsefe olarak algılanıyor.

 

Fakat modern bilimin özerkliği devrimsel modern bir anlayış ve giderek daha çok yerleşecek. Tartışmalar halen bitmiş değil. Örneğin başka bir başlıkta ayrıntılı tartıştığımız gibi Bayet de etiğin bilim olarak algılanmasını savunuyor. Demek ki bu alanda tartışma bitmiş değil ki bu konuda kitap yazma ihtiyacı hissetmiş.

 

Örnek olarak elektrik akımının artıdan eksiye gittiği yerleşik bir kabuldür. Elektron teorisi elektriğin tam tersine eksiden artıya doğru gittiğini kanıtladığı halde, hâlen tüm elektrik ve elektronik semboller akımı artıdan eksiye gösterir durumda. Devrimsel anlayışların yerleşmesi kolay olmuyor. Açın diyot, transistör sembollerini, elektronikten anlamasanız bile akım yönünü gösteren ok işaretleri göreceksiniz. Bunları anlayan birine sorabilirsiniz, söylediğimi teyit edecektir. Örneğin PNP tipi bir transistöre akım emiter ucundan girer, kollektör ucundan çıkar. (NPN tipinde tersinedir.) Halbuki transistör sembolündeki ok işareti hâla akımı kollektörden girip emiterden çıkıyor gibi göstermektedir. Diyot da böyledir. Diyot akımı tek yönde ileten bir elemandır ve akım katottan anota doğru iletilir. Halbuki sembolünde akım anottan girip katottan çıkıyor şeklinde gösterilmektedir.

 

Belki bu uzmanlık isteyen bir bilgi diye itiraz edebilirsiniz ama en çarpıcı örnek bu. Başka örnek isterseniz klasik psikanalizde rüyalar önemli bir analiz unsuru kabul edilirken günümüz psikanalistleri rüyalara dayalı bir analizi geçerli saymıyorlar. Bilim hızlı devrimsel gelişmelere imza atıyor ve literatür buna uyum göstermekte zorlanıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır, tabii ki öyle bir şey olamaz ve yok. Bunu bir sınıflandırma olarak değil, temel bilimlerin ayrılmaz niteliğini vurgulamak için belirttim.

 

Sorunuzun yanıtı ise, etik tüm insanlık kültür ürünleri gibi felsefeden kaynak aldığı ve ayrı bir bilim dalı olarak uygulanmadığı, tüm bilim dallarına tıp etiği, mühendislik etiği... gibi yayıldığı için hâlen felsefe olarak algılanıyor.

 

Fakat modern bilimin özerkliği devrimsel modern bir anlayış ve giderek daha çok yerleşecek. Tartışmalar halen bitmiş değil. Örneğin başka bir başlıkta ayrıntılı tartıştığımız gibi Bayet de etiğin bilim olarak algılanmasını savunuyor. Demek ki bu alanda tartışma bitmiş değil ki bu konuda kitap yazma ihtiyacı hissetmiş.

 

 

Belki bu uzmanlık isteyen bir bilgi diye itiraz edebilirsiniz ama en çarpıcı örnek bu. Başka örnek isterseniz klasik psikanalizde rüyalar önemli bir analiz unsuru kabul edilirken günümüz psikanalistleri rüyalara dayalı bir analizi geçerli saymıyorlar. Bilim hızlı devrimsel gelişmelere imza atıyor ve literatür buna uyum göstermekte zorlanıyor.

 

Sayın demirefe basit bir soru sordum siz içinde net cevabı olmayan sayfalarca yazı yazdınız, farkında mısınız?Önce etiği felsefeden apayrı aldınız felsefeye karşı savundunuz sorumun akabinde yazdığınız yazılarla da etiğin felsefenin içinde olduğunu litaratürde hala bir ayrımın yapılmadığını söyleyerek kendinizle çeliştiniz.Tartışma bitmiş değil diyorsunuz tartışmasız, net ifadelerle etikle ilgili felsefeden bağımsız olduğunu ifade eden tabirlerle düşüncenizi savunma yolunu seçtiniz önceki yazılarınızda.Şu anki geldiğiniz noktayı önceki yazılarınızda ifade etmiş olsaydınız cevap alamadığım soruları sormak zorunda kalmazdım.Bilimsel gelişmelerin litaratüre aynı hızda yansıyıp ortak dil oluşturması tabiki zaman alır;lakin mevcut litaratürde köklü değişiklikler varmış gibi olmayan bir bilim litaratürü üzerinden konuşmak kavram karmaşasına neden olur, savunulan düşüncenin gücünü de zayıflatır, tartışma anlamsızlaşır.

 

Ayrıca Bayet'ten bahsetmişsiniz,etiğin bilim olarak alınmasını savunduğu kitabının tam ismi nedir, verirseniz,okuyup bilgi sahibi olmak isterim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İşte etik felsefedir dediğiniz zaman ve sınırlar, dikte eder, denetler dediniz mi bu kavağa çıkıp elma toplayan ve pazarda satan balık masalı oluyor. :lol:

 

Efendim yazdıklarım çok nettir ve de sayfada asılıdır.Etik Felsefenin Aksiyoloji kolunun bir alt dalıdır. Uygulamalı Etik de Etik'in bir alt dalıdır. Uygulamalı bilimleri sınırlayan, dikte eden, denetleyen yalnızca Uygulamalı Etiktir.

 

Yaşlıların hayat tecrübesinin fazla olduğu ve hormonal durumlarının gençlerle kıyaslanması tamamen bilimsel gerçeklere dayalıdır. Bu işin felsefeyle alakası yok. Bilimin tutun yaşlılara tapının diyecek hali yok. :D

 

Bu önermenizin çok kolay çürütülebileceğini söylemiştim. El öpme geleneğinin bilimsellikle ilgisi yoktur efendim. Tarih yaşlılara saygı göstermeyen, hayat tecrübelerinden yararlanmayan, kendi doğruları ile hareket eden insanlığa atılım yaptırmış büyük adamlarla doludur. Üstelik '' akıl yaşta değil baştadır '' diye de bir atasözümüz vardır.El öpme geleneğinin olduğu bir toplumda sizin gerekçelerinizle ele alınan el öpme davranışı bu atasözüne tezatlık oluşturur. Dolayısıyla, her zaman ve her yerde ve herkes için geçerli olmayan bir önerme bilimsel olmaz. Saygı bilimsel bir yargı değildir. Bir değer yargısıdır. Kişiden kişiye, toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya saygının yöneldiği nesne değişir. Bu davranış geleneksel ahlak içinde yer bulur. Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben size felsefenin bilimi denetlemesinin örneğini söyleyeyim:

 

Bu denetim Sovyet Rusya'da yaşanmıştır. Lisenko adında bir sözde bilimci düzenbaz, devletin evrensel bilim ilkeleri ile değil, belli bir felsefi doktrinle yönetilmesini kullanarak Stalin'e etki ederek genetiği savunan bilimcileri Sibirya'ya sürgün ettirmiş ve Sovyet bilim kurulunu eline geçirmiştir.

 

Bu yüzden Sovyetler biyolojisi, genetiğe hiç bir katkı yapamamıştır.

 

Yazdıklarımda, temel bilimlere yönelik, felsefenin denetimi, sınırlaması, yönlendirmesi olduğunu, olması gerektiğini yazmadım. Bu yazdıklarınızın benim iddiamla ilgisi yok efendim. Lütfen yazdıklarımı bir daha okuyunuz. Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önce etiği felsefeden apayrı aldınız felsefeye karşı savundunuz

Böyle bir şey savunmuş olmam olanaksız, yanlış anlamışsınız. Defalarca felsefeden köken almayan hiç bir insanlık kültür ürünü olmadığını vurguladım. Hiç bir insanlık kültürü ürünü gösteremezsiniz ki "işte bu felsefeden bağımsız gelişmiştir" diyebileyim. Böyle bir şey olamaz ve yoktur da zaten. Bu konuda kesin yargımı çok kesin ve defalarca koydum.

 

Benim söylediğim bir anlayış devrimi, bilimin yolunu felsefeden ayırmış ve özerkliğini ilan etmiş olması.

 

Skolastik çağda din her şeye hükmetmiş, tüm insanlık kültürünü ele geçirmişti. Kendisini doğuran felsefeye egemen olmuştu. (Boynuz kulağı geçermiş) Bilim zaten felsefe içindeydi, bağımsız değildi ve felsefe de dine hizmet etmek, dinin denetiminde çalışmak zorundaydı. Bu karanlık çağdan çıkılınca önce felsefe dinden bağımsızlığını ilan etti, sonra bilim de felsefeden bağımsızlığını ilan etti.

 

Böylece üç özerk alan oluştu. Bunlardan en güçlü ve önemlisi, (boynuz kulağı yine geçti) belirleyici konumda olan bilim, ikincil öneme sahip, bilime öneri sunan, anlayış, düşünüş tarzı önerileri üreten felsefe ve en önemsiz konumda donmuş, kalıplaşmış inançlardan ibaret kalan, fakat bireyin iç dünyasında etkili olan, bu yüzden de vazgeçilmez olan, incelse de hiç bir zaman kopmayacak olan, bir şekilde mutlaka ve her zaman varlığını kaçınılmaz şekilde sürdürecek olacak olan din.

 

Konu budur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

akıl yaşta değil baştadır

Akıl ister yaşta olsun, ister başta, hayat tecrübesinin uzunluğu değerini artırır, bir... Hormonal durum büyük avantajdır, iki... Bunlar bilimsel gerçeklerdir, kesindir.

 

Bilimin yaşlılara tapınmayı önermediğini tekrar mı edeyim?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kitabının tam ismi nedir

Google'a Bayet yazınca bir tıkla bulur ama, neyse, "Bilim Ahlakı - Albert Bayet"

 

"Dine Karşı Düşünce Tarihi" diğer önemli bir kitabı yazarın.

 

"Bizi kurtaracak tek devrimin bir ahlak devrimi olduğuna inanılan bir çağda. Ulusları yıkımdan yıkıma sürüklemiş ve faşizmi kanla boğmaya zorlamış olan eski ahlakların karşısında iyi niyetli insanlar, uluslara yeniden umut verebilecek bir ahlak istiyorlar. Bu insanlar yüzlerini bilime doğru çeviriyorlar kendiliğinden. İşte tam da o anda "bilgeler" dikleniyor: "çekil şuradan" diyorlar bilime. Hakları var mı bunu söylemeye.

 

Ahlaka aykırı ahlak dışı diye bilimi arka plana itmeye varmı hakları? Dinlerle felsefelerin toplulukları ve ruhları canlandırabileceğini, biliminse böyle bir şey yapamayacağını ileri sürmek için bir takım sağlam nedenler varmı ellerinde?"

 

BAYET

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Akıl ister yaşta olsun, ister başta, hayat tecrübesinin uzunluğu değerini artırır, bir... Hormonal durum büyük avantajdır, iki... Bunlar bilimsel gerçeklerdir, kesindir.

 

Bilimin yaşlılara tapınmayı önermediğini tekrar mı edeyim?

 

Bu önermenizin çok kolay çürütülebileceğini söylemiştim. El öpme geleneğinin bilimsellikle ilgisi yoktur efendim. Tarih yaşlılara saygı göstermeyen, hayat tecrübelerinden yararlanmayan, kendi doğruları ile hareket eden insanlığa atılım yaptırmış büyük adamlarla doludur. Üstelik '' akıl yaşta değil baştadır '' diye de bir atasözümüz vardır.El öpme geleneğinin olduğu bir toplumda sizin gerekçelerinizle ele alınan el öpme davranışı bu atasözüne tezatlık oluşturur. Dolayısıyla, her zaman ve her yerde ve herkes için geçerli olmayan bir önerme bilimsel olmaz. Saygı bilimsel bir yargı değildir. Bir değer yargısıdır. Kişiden kişiye, toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya saygının yöneldiği nesne değişir. Bu davranış geleneksel ahlak içinde yer bulur. Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Böyle bir şey savunmuş olmam olanaksız, yanlış anlamışsınız. Defalarca felsefeden köken almayan hiç bir insanlık kültür ürünü olmadığını vurguladım. Hiç bir insanlık kültürü ürünü gösteremezsiniz ki "işte bu felsefeden bağımsız gelişmiştir" diyebileyim. Böyle bir şey olamaz ve yoktur da zaten. Bu konuda kesin yargımı çok kesin ve defalarca koydum.

 

Benim söylediğim bir anlayış devrimi, bilimin yolunu felsefeden ayırmış ve özerkliğini ilan etmiş olması.

 

Skolastik çağda din her şeye hükmetmiş, tüm insanlık kültürünü ele geçirmişti. Kendisini doğuran felsefeye egemen olmuştu. (Boynuz kulağı geçermiş) Bilim zaten felsefe içindeydi, bağımsız değildi ve felsefe de dine hizmet etmek, dinin denetiminde çalışmak zorundaydı. Bu karanlık çağdan çıkılınca önce felsefe dinden bağımsızlığını ilan etti, sonra bilim de felsefeden bağımsızlığını ilan etti.

 

Böylece üç özerk alan oluştu. Bunlardan en güçlü ve önemlisi, (boynuz kulağı yine geçti) belirleyici konumda olan bilim, ikincil öneme sahip, bilime öneri sunan, anlayış, düşünüş tarzı önerileri üreten felsefe ve en önemsiz konumda donmuş, kalıplaşmış inançlardan ibaret kalan, fakat bireyin iç dünyasında etkili olan, bu yüzden de vazgeçilmez olan, incelse de hiç bir zaman kopmayacak olan, bir şekilde mutlaka ve her zaman varlığını kaçınılmaz şekilde sürdürecek olacak olan din.

 

Konu budur...

 

Efendim felsefeden din değil, dinden felsefe doğmuştur. Uygulamalı Etik felsefesi ilgili uygulamalı bilimlere denetim getirir, sınırlamalar getirir.

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dinden felsefe doğmuştur.

Tümüyle yanlış ve gerçeğin tam tersi bir bilgi daha... Her insan kültürel ürününün anası, kaynağı, kökeni felsefedir.

 

El öpme konusuna gelince... :D Demek bir atasözü ile insanın hormonal durumlarını ortaya çıkaran onca bilimsel araştırma güme gidiyor ha? :lol: Demek atasözü diyor ki "akıl yaşta değildir, sakın yaşlıların elini filan öpmeyesüz! Aklı olanın başı öpüleee!" :lol:

 

Kusura bakılmasın, bu iddia bir komedi olduğu için gülmek zorundayım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tümüyle yanlış ve gerçeğin tam tersi bir bilgi daha... Her insan kültürel ürününün anası, kaynağı, kökeni felsefedir.

 

Efendim batı felsefesinden bahsediyorsak, arkeoloji, antropoloji bilimleri ortadadır. İlkel dinlerin ortaya çıktığı tarihlerle, antik çağ filozoflarının yaşadığı tarihler bilinmeyen tarihler değildir. En temel konularda bile böyle tartışmayalım lütfen.

 

El öpme konusuna gelince... Demek bir atasözü ile insanın hormonal durumlarını ortaya çıkaran onca bilimsel araştırma güme gidiyor ha? Demek atasözü diyor ki "akıl yaşta değildir, sakın yaşlıların elini filan öpmeyesüz! Aklı olanın başı öpüleee!"

 

Kusura bakılmasın, bu iddia bir komedi olduğu için gülmek zorundayım...

 

Gülmeniz bittiyse tekrar anlatalım o zaman efendim.

 

Sizin toplumumuzda görülen yaşlıların elinin öpülmesi geleneğinin kaynağı olarak sunduğunuz gerekçe aşağıda :

 

Daha uzun bir yaşam sürmüş olanların daha çok tecrübe kazandıkları bilimsel bir gerçektir. Ayrıca gençlerin hormonal durumları heyecanlı, isyankar ve romantik olmalarına neden olarak gerçekleri soğukkanlı ve sağduyu ile görmelerini engeller. Bu yüzden yaşlıların tecrübe ve olgunluklarından yararlanılması gerekir. Bu yararlanılma durumu her toplumda bir davranış ile simgeleştirilir, ya işte ayağa kalkacaksın, ya ne bileyim yol vereceksin, ya da elini öpmek gibi bir seremoni sergileyeceksin. Ama evrensel olan, yaşlıların hayat tecrübesi ve olgun düşüncelerinden faydalanılmasıdır. Bunu simgeleştiren her toplumda farklı ritüeller, burada da el öpme benimsenmiş. Hepsinin kökeni bilimsel ve nedensel olarak açıklanabilir.

 

Bu açıklamanıza göre, toplumumuz eskilerde bir dönemde bu bilimsel gerçekleri(!) keşfedip el öpme şekilinde simgeleştirmişler. Peki aynı toplum, bu bilimsel gerçekleri keşfedip ona göre kural koyan toplum neden '' akıl yaşta değil baştadır '' gibi sunduğunuz bilimsel gerçeğe(!) aykırı bir atasözü söylemiş olsun ?

 

Bunun iki açıklaması olabilir ancak.

 

Birincisi; toplum bu kuralları bilimsel(!) olduğu için koymamıştır. Bu gelenek bir başeğme, itaat kültürünün göstergesidir.

 

Yada ikincisi; toplumda iki kesim vardır. Bunlar birbirine zıt bilimsel yargılarda bulunmuşlardır. Bu mümkün mü ?

 

Demek ki, işin aslı şöyledir ;

 

Daha uzun bir yaşam sürmüş olanların çoğunun( atıyorum %70'inin ) daha çok tecrübe kazandıkları görülmüştür.

 

Bununla birlikte, gençlerin hormonal durumları heyecanlı, isyankar ve romantik olmalarına neden olarak gerçekleri soğukkanlı ve sağduyu ile görmelerini engellemesine rağmen bazı gençlerin (atıyorum %30 ), daha yoğun yaşadıkları, daha erken tecrübe sahibi oldukları için yaşlılardan, bazı yaşlılardan (atıyorum %30 ), daha çok tecrübe kazandıkları da gözlenmiştir.

 

Bilimsel gerçekler bunlardır. Çünkü, bazı genellemeler yanlıştır.

 

Bu bilimsel gerçeklere göre de toplumda yaşlı birisinin eli, genç tarafından yapılan ufak bir değerlendirme sonucunda kendisinden daha tecrübeli olup olmadığı anlaşıldıktan sonra öpülür veya öpülmez. Böylece gencimiz gayet bilimsel şekilde bilim tarafından temellendirilen ahlaka göre davranmış olur.

 

E var mı efendim böyle bir şey, şimdi ?

 

Toplum bu kuralları '' yaşlıların hayat tecrübesi ve olgun düşüncelerinden faydalanılması gerektiği '' için koymamıştır. Bu gelenek, bir baş eğme, itaat kültürünün göstergesidir, bilim öyle diyor. Baş eğme kültürünün de bilimsel sebepleri vardır elbette fakat toplum bu kültürü bilimsel bir gerçeği keşfedip geliştirmemiştir. Hatta, bilimsel gerçeklere aykırı kültür geliştirmiş insan toplulukları daha çoktur.

 

Komedide abartma vardır, bolca genelleme vardır. Bunları yapan da bol güldürür efendim tavsiye ederim nacizane.

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Google'a Bayet yazınca bir tıkla bulur ama, neyse, "Bilim Ahlakı - Albert Bayet"

 

"Dine Karşı Düşünce Tarihi" diğer önemli bir kitabı yazarın.

 

"Bizi kurtaracak tek devrimin bir ahlak devrimi olduğuna inanılan bir çağda. Ulusları yıkımdan yıkıma sürüklemiş ve faşizmi kanla boğmaya zorlamış olan eski ahlakların karşısında iyi niyetli insanlar, uluslara yeniden umut verebilecek bir ahlak istiyorlar. Bu insanlar yüzlerini bilime doğru çeviriyorlar kendiliğinden. İşte tam da o anda "bilgeler" dikleniyor: "çekil şuradan" diyorlar bilime. Hakları var mı bunu söylemeye.

 

Ahlaka aykırı ahlak dışı diye bilimi arka plana itmeye varmı hakları? Dinlerle felsefelerin toplulukları ve ruhları canlandırabileceğini, biliminse böyle bir şey yapamayacağını ileri sürmek için bir takım sağlam nedenler varmı ellerinde?"

 

BAYET

 

aynı kitaptan ( Bilim Ahlakı - Albert Bayet )

 

''Başkaları bu güçlükle karşılaşınca, biyolojiye başvurmuyorlar ama bu kez ''ahlak bilimi'' dedikleri hem bilimin hem de ahlakın bütün değerlerini bir araya getiren bir başka bilime başvuruyorlar ve bize : ''işte size sorunun çözümü'' diyorlar böbürlenerek!

 

Ya!''Ahlak bilimi'' de hiç de nazlanmıyor maaşallah. Ne isterseniz veriyor hem de bol keseden: Akıl ahlakları ya da duygu ahlakları, kişisel yada ortalaşa yarar ahlakları, onur ahlakları, dayanışma ahlakları, aşk, ödev ahlakları...say sayabildiğin kadar. Bizlere sunulan bu düzenlerden her biri bir tümevarım yada tümdengelim sistemine bağlı olduğu için bunları birer '' bilimsel '' düzen olarak gösteriyorlar. ''

 

Ama bunların hiçbiri, bilimin azıcık da olsa kafalarda sağladığı anlaşmayı yaratamamıştır. Sadece bu bile bu ahlak bilimlerinin büründüğü üstünlükleri kuşkuya düşürebilir. Nitekim, Levy-Bruhl unutulmaz bir eserinde bu sözde ''ahlak bilimi''nin, ''kuralcı bilim'' olmak bakımından temelden tutarsız bir varlık, doğaya aykırı doğmuş bir yaratık olduğunu göstermiştir. Bilimsel çalışmanın adını dış görünüşünü boşuna benimsiyorlar: inceleme konusu olarak, olanı değil, olması gerekeni ele aldığınız anda, bilginin hem işini hem de ruhunu küçümsüyorsunuz demektir...''

 

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilim Ahlakdışı mıdır?

 

Bilim ahlaka aykırı değildir, kabul; ama ahlakdışıdır öyleyse; yalnız gerçeği aramaktan başka

kaygısı olmadığı için iyi ve kötü ile ilgilenmez; bu yüzden, bir ülkü aramak için bilime

başvurmak delilik olur. Ahlakçı olması gerekeni, bilgin de olanı arar. Bilmekte usta, iyiyi

kötüyü göstermekte güçsüz olan bilim, özü gereği ahlak dışıdır. Ondan bir takım yaşama

kuralları istemek, onu küçümsemek, ona ihanet etmek olur. Bilim gerçeği görür, kurallar

koymaz. Olanı söyler, olması gerekeni değil. Bilimsel geçinen bütün ahlaklar, pozitif

araştırmanın ne olduğunu bilmedikleri için bilimselliğe kalkışmışlardır. İnceleme konusu

olarak, olanı değil olması gerekeni ele aldığımız anda, bilginin hem işini, hem işinin ruhunu

küçümsüyorsunuz demektir.

Bilim bize, insan topluluklarının ahlaksal düşüncelerinin ne olduğunu, nasıl geliştiğini

söyleyebilir; ne değerde olduklarını, ya da nasıl olmaları gerektiğini söyleyemez. LécyBruhl’a göre: “Bir topluma ancak kendinde var olan ahlak verilebilir”. “İklim değiştirince

niteliğini değiştirmeyen haklı ya da haksız hiçbir şey yoktur. Kutuplardan üç derece yükselme

bütün hukuk sistemini altüst eder. Doğruluk bir boylamdan öbürüne değişir. Az bir süre içinde

temel yasalar değişir. Aynı şey Pirenelerin bu yanında doğru, öbür yanında yanlış sayılır.

Bilim Ahlakı

Bugüne dek bir ahlak bilimi kurmaya çalışılmışsa da, bu yoldaki çabalar boşuna gitmiştir.

Çünkü kurallarla ilgili olanın bilimi olamaz. Bilim ahlakı, bilim araştırmasının kendinde

bulunan ahlak ilkelerinin bütünüdür. Bunlar, bilimi doğuran, yaşatan, ona amacını gösteren,...''

 

Bilim Ahlakı(Albert Bayet) web.itu.edu.tr

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demokrasi yetismis insana gereksinim duydugundan,i.ö 1000 yillarinda bilgi deger kazanarak yayginlasmistir.Bilim ruhban sinifinin tekelinden kurtulmus ve yayginlasmistir.Örgütlü olmasada egitim yayginlasarak;akil dogmalarinin yerini almaya baslamistir.Cok tanrili dinlerinde etkisi ile dini bir hosgörü yayginlasmistir.

 

Milattan önce 6.yüzyilda Milet'li THALES(TALES)insan aklini binlerce yildir kurcalayan "EVREN NEDIR"sorusuna ilk kez dinlerin disinda bir yanit aramistir.

Felsefenin baslangici böyledir.

 

Bu baslangicta:

1-Gelisen ekonomik kosullarla zenginlesen toplum

2-Yayginlasan yönetim erki yani demokrasi

3-Dogmalarin kosullanmalarini asacak ölcüde hosgörülü LAIK anlayis etkili olmustur.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimin "yaşlıların ellerinin öpülmesinin (veya toplumuna göre başka saygı ritüelleri geliştirmesinin) nedenleri vardır" dediğinin ve bu nedenlerin tamamen bilimsel, geçerli, evrensel nedenler olduğunun, bu böyle diye yaşı küçüğün büyüğe tapması gerektiğini ya da aklın başta değil yaşta olduğunu söylediği gibi bir durum söz konusu olmayacağını anlamakta ne zorluk var ben anlayabilmiş değilim.

 

Felsefenin dinden çıktığı tamamen dogmatik ve akıl dışı bir savlamadır. Bunu iddia etmenin dogmatik olmaktan başka bir yolu yoktur. Çünkü bu ancak dogmatik masallarda doğru olabilir. Şöyle ki: Felsefenin dinden doğmuş olması için Adem tanrı tarafından balçıktan yaratılacak, öylece kaskatı bir heykel şeklinde beklerken tanrı ona ruh üfleyecek ve Adem gözlerini açacak... Daha "ne oluyor, nerdeyim" diye düşünmeye kalmadan karşısında tanrıyı görecek ve tanrı ona isimleri belletecek. Sonra melekler kıskanacaklar filan, masallar böyle akıp gidecek.

 

Böyle bir şey olmadığı, insan primatlarla evrilen bir hayvan türü olduğu için evrildikçe düşünmeye, yani felsefe yapmaya başlamıştır. Adını henüz felsefe koymamıştır ama yapmaya başlamıştır. Bu düşünme, yani felsefe yapma sonucu dinleri icat etmiştir.

 

Bayet'den değişik tartışma alıntıları yapılabilir. Söylediğim gibi konu tartışmalı ve Bayet de bu tartışmalara katkı yapmak için bu kitabı yazmış. Ama kitabın tamamının anafikrini gözönüne almak gerek. Kitabın anafikri ise benim alıntıladığım cümlelerde öyle net ve açık ki, ek açıklamaya gerek duymuyorum. Felsefeciler bilime çekil kenara sen ahlak yapamazsın diyemezler, insanlar ahlakı bilimden bekliyorlar diyor yani, daha ne desin adam?

 

Dikkat edilmesi gereken, felsefenin etik ile uğraşan bölümüne "ahlakbilim" denmesi. Nitekim teolojiye de "tanrıbilim" denildiği, ama tanrının bilim konusu olmadığı gibi. Yani Bayet ahlakbilimi eleştirirken, etik bilimini değil, felsefenin etik koyma yetkisini bilime bırakmak istemeyişini eleştiriyor.

 

Temel bilimlerin ise yargı koymadıkları, zaten koyarlarsa bilim olmaktan çıkacakları tabii ki doğru. Yani fizik "kurşun demirden ağırdır, ama aslında demir ağır olmalıydı" tabii ki demez. Fakat neden demirin değil de kurşunun ağır olduğunu araştırır. Bu durum uygulamalı bilimlerde, etik, tıp, hukuk... geçerli değildir. Uygulamalı bilimler yanlış doğru yargısı koyarlar, işleri bu zaten... İşte çok cips yememelisin obez olursun, sigara içme kanser olursun, sakın cinayet işlemeye kalkışma hapse atılırsın, insanlara nazik davranmazsan onlar da nezaketi elden bırakır... gibi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

felsefe yapma sonucu dinleri icat etmiştir.

Bu tamamen bir boynuz kulağı geçme hikayesidir. İnsan düşündükçe, yani felsefe yaptıkça önce dini icat etmiş. Fakat din zamanla düşünmenin önüne geçip düşünmemeyi, sadece inanmanın gerekli olduğunu empoze etmeye başlamış. Yani ilk kez boynuz kulağı burda geçmiş. Din, anası olan felsefeye egemen olmuş. Felsefe bu egemenliğe girmekle birlikte beyin durur mu, düşünmeye devam etmiş. Dini dinlememiş. Bunun sonucunda felsefe ikinci ürününü, bilimi doğurmuş. Bilim önce felsefe içinde, onunla birlikte hareket ederek dini dogmalara karşı çıkmış. Sonunda da dinden bağımsızlık ilan etmişler. Sonra boynuz kulağı geçme olayı bir daha tekrarlanmış, bilim de felsefeden bağımsızlığını ilan etmiş.

 

Böylece üç özerk, birbirine karışamayan, müdahale edemeyen ve empozede bulunamayan, direktif veremeyen ve yönlendiremeyen alan oluşmuş. Bunlar içinde en güçlenen bilim olmuş. Felsefe ona düşünce biçimi, öneri sunma pozisyonunda kalmış, din ise en zayıf konuma indirgenerek insanların duygularına hitap etme konumunda kalmış.

 

Günümüzde iki tür temel felsefe vardır. Bunlardan bilim felsefesi olarak determinizm benimsenmiştir. İndeterminist eleştiri ve öneriler (şu gün itibariyle kuantum yoluyla) devam etmekte ve bilime farklı öneriler sunulmaya devam edilmektedir. Tabii ki bu konu buranın değil, bilim felsefesinin veya genel felsefenin konusu. Burada sadece din felsefe bilim ilişkilerindeki konumu belirtmek için değiniyorum determinizme...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Etik bilimi görgü kurallarının bile nedenselliklerini açıklamaktadır. Tıpı, hukuku bir kenara bırakalım, görgü kuralları bile artık bilimsel temellere oturtuluyor. Örneğin cep telefonu ile toplum içinde yüksek sesle konuşmanın etik olmadığını belirlemiş, bunun nedenselliğini de bilimsel olarak açıklamıştır.

 

Psikologlar araştırmışlar, bir insanın kiminle konuştuğu belli olmadan yüksek sesle konuşmanın insanların tümünü tedirgin ettiğini bulmuşlar. Telefonda karşı tarafın sesi duyulmadığından aynı duygu uyanıyormuş. Bunun temelinde kişinin paranoyak veya şizofren olması endişesi yatıyormuş. Endişeli kişilerin ise hormonal kokteyli yani kimyası değişir, davranışları derhal olumsuzlaşır, sonuç olarak milletin içinde cep telefonuyla konuşurken bağırmayın!

 

İnsanın bir çok davranışının halen taş devri insanının dürtülerinden çok fazla farklılaşamadığını bilim ortaya koyuyor. Trafikte önümüze kıran adamı aslında inip tepelemek istiyoruz. Aynen av kovalanırken önüne geçen adamı tepelemek isteyen taş devri insanı gibi. Hormonal kimyamız yaklaşık benzer tepkiyi vermeye devam ediyor. Bilim ne diyor? Sakin ol, medeni ol. Kimyan değişir, ama hormonlarını harcayamadığın için damar sertliği, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları yapar.

 

Bilim niye faydalı zararlı, iyi kötü belirlemesi yapamasın? Bundan alıkoyan kim ve ne, Bayet'nin sorduğu gibi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi yazacağım hikaye aklıma ben deyim üç siz deyin beş yorum öncesinde gelmişti, biraz daha bekleyeyim dedim tam zamanı geldi,gelmişken de yazmamak olmaz şimdi.

 

Efendim iki adam yolda gidiyorlarmış.Yolun ilerisinde bir çalılıkta bir kıpırdanma görmüşler.Bu kıpırdanmanın ne olabileceğiyle ilgili admalar iddiaya girmişler.Adamın biri bunun kuzu olabileceğini(Kesin demiyor,olasılıklı konuşuyor dikkat ederseniz.:D ), diğeri de bunun leylek olabileceğini(Aynı şekilde bilmediği bir durumla ilgili bu zatı muhterem de kesin konuşulmayacağının idrakinde...:D ) söyl üyor.Adamlar çalının yanına gidiyorlar ve ak koyun kara koyun neymiş belli oluyor.Çalılıktaki o kıpırtı leylekmiş meğerse.''leylek'' tahmininde bulunan adam gördün mü benim dediğim çıktı, diyor.''Kuzu'' diyen adam, yok bu ''kuzu'' diyor.Adam, yahu gözümüzün, önünden uçtu,gitti sen de gördün laylekti, diyor.''Kuzu'' diyen adam ''Kardeşim, ben kuzu diyorum, o kuzu.'' diye inanılmayacak bir hal sergileyerek hikayemizden çıkarılacak derse güzel bir örnek oluyor...:D

 

 

Ben çok güldüm...

 

Şimdi siz Sayın demirefe ''Nereden çıkardınız kuzunun, ineğin yavrusu olduğunu,bilim kuzunun koyunun yavrusu olduğunu bütün delilleriyle, kanıtlamıştır.'' şeklinde bir de cevap yazarsanız bundan sonra şaşmam.

 

Muhabbetle...

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilim kuzunun koyunun yavrusu olduğunu bütün delilleriyle, kanıtlamıştır.'' şeklinde bir de cevap yazarsanız

Alaka kuramadım. Olgular ya dogmatik, ya nedensel olmak üzere iki biçimde açıklanır. Bunlar bilim ve dinin açıklamalarıdır. Felsefeye ise nasıl açıklayacağı yönünde hiç bir kayıt, kural, bağlam konmaz. Çünkü bulguları öneridir, bağlayıcılığı yoktur ve bağlamı yoktur, tümüyle özgürdür ki her türlü öneriyi getirebilsin, düşüncede sınır olmasın, devrimsel anlayışlar geliştirmenin önü açık olsun diye.

 

Din zaten dogmatik olmak zorundadır, kimse kalkıp dine "kanıtla madem" demez. Bilim de kanıtlara ve nedenselliklere dayanma bağlamından devrim yapayım hevesiyle çıkamaz. Bu özgürlük, yani tamamen kuralsız ve sınırsız düşünme özgürlüğü sadece felsefede vardır. Ama buna karşılık felsefi önerilerin hiç bir bağlayıcılığı yoktur, sadece öneridir. Kabul etmedin mi yok sayılır. Kabul edilen öneriler bilim tarafından uygulamaya sokulur.

 

Konu böyle yani, bence anlaşılabilir, koyunla kuzuyla da alakası yok...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimin "yaşlıların ellerinin öpülmesinin (veya toplumuna göre başka saygı ritüelleri geliştirmesinin) nedenleri vardır" dediğinin ve bu nedenlerin tamamen bilimsel, geçerli, evrensel nedenler olduğunun, bu böyle diye yaşı küçüğün büyüğe tapması gerektiğini ya da aklın başta değil yaşta olduğunu söylediği gibi bir durum söz konusu olmayacağını anlamakta ne zorluk var ben anlayabilmiş değilim.

 

Efendim bu süper bir cümle olmuş gerçekten. Tebrik ederim sizi. Demek ki; bilim, insan ve toplum davranışlarının '' neden ve nasıl olduğu''nu ortaya koyarmış, '' nasıl olması gerektiği ''ni değil. İnsan ve toplum davranışlarının '' nasıl olması gerektiği''ni felsefi bir tavsiye mahiyetinde söyleyen sözde '' Ahlak Bilimi '' değil, Etİk ( Ahlak Felsefesi ) imiş.

 

Yalnız; '' aklın başta değil yaşta olduğunu '' söyleyebileceğini anlamış olmak gerekir. Çünkü;

 

'' Gençlerin hormonal durumları heyecanlı, isyankar ve romantik olmalarına neden olarak gerçekleri soğukkanlı ve sağduyu ile görmelerini engellemesine rağmen bazı gençlerin (atıyorum %30 ), daha yoğun yaşadıkları, daha erken tecrübe sahibi oldukları için yaşlılardan, bazı yaşlılardan (atıyorum %30 ), daha çok tecrübe kazandıkları da gözlenmiştir ''

 

ibaresi bilimsel bir sonucu bildirebilir. ( mesela 1000 denek üzerinde yapılan çalışmalara daynarak gibi Tıp'ta, Psikoloji'de çok kullanılan ''Epidemiyolojik çalışmaların ürettiği yargılar bilimseldir )

 

 

Felsefenin dinden çıktığı tamamen dogmatik ve akıl dışı bir savlamadır. Bunu iddia etmenin dogmatik olmaktan başka bir yolu yoktur. Çünkü bu ancak dogmatik masallarda doğru olabilir. Şöyle ki: Felsefenin dinden doğmuş olması için Adem tanrı tarafından balçıktan yaratılacak, öylece kaskatı bir heykel şeklinde beklerken tanrı ona ruh üfleyecek ve Adem gözlerini açacak... Daha "ne oluyor, nerdeyim" diye düşünmeye kalmadan karşısında tanrıyı görecek ve tanrı ona isimleri belletecek. Sonra melekler kıskanacaklar filan, masallar böyle akıp gidecek.

 

Böyle bir şey olmadığı, insan primatlarla evrilen bir hayvan türü olduğu için evrildikçe düşünmeye, yani felsefe yapmaya başlamıştır. Adını henüz felsefe koymamıştır ama yapmaya başlamıştır. Bu düşünme, yani felsefe yapma sonucu dinleri icat etmiştir.

 

Tabi. Felsefe'yi, Mustafa Topaloğlu'nun bir zamanlardaki hit şarkısı '' felsefe yapma '' daki düzeyde görmek kişiye böyle garip iddialar ürettirir efendim, normaldir.

 

Örneğin;

 

'' Din kavramının kökeni nedir? Tanrı insanların korkularından kaynaklanan bir varsayım mıdır? Tanrı var mıdır? '' gibi bir soruyu daha din ortada yokken sorup kafayı yemek üzere olan filozofları gören Tanrı onların bu haline acıyıp, vahiyle bu soruların cevabını göndermiş olmalı.

 

Yani; '' Felsefe nedir ? '' sorusunun cevabı bilinmeyen bir şey değildir. Yalnızca düşünmek, soru sormak felsefe yapmak için yeterli olmadığı gibi verilen cevapların belli bir yöntemle önceden bilinen bilgiler için bir açıklama getirmemesi, onun ayrı bir disiplin olarak sınıflandırılmasında temel teşkil eden bu unsurların gerekliliğini yerine getirmemesi demektir. İşte böyle bir disiplin olarak Felsefenin ayrışması, bilime göre, ilk olarak mitolojiden kopan Antik Çağ filozoflarının ( M.Ö. 7.yy ) yapıtlarında gözlenmiştir.

 

Oysa bir şey iddia etmeden en azından açıp bir kaynaklara ne diyorlarmış diye bakmak zor bir olay olmaması gerektir. Bakınız sayın Politika bir yerden doğrusunu bulup alıntı yapmış. Kişi '' yok ben herşeyi kendim yazarım ona inanırım '' diyorsa uzaylıların derin devlet kurduğuna dogmatik bir şekilde inananlardan bir farkı yok demektir efendim. Primatlardan evrilen ilk insanın doğa kuvvetlerinden korkup onlara tapınmaya başlamasını '' felsefe yapmak '' diye tanımlamak gibi...

 

 

Bayet'den değişik tartışma alıntıları yapılabilir. Söylediğim gibi konu tartışmalı ve Bayet de bu tartışmalara katkı yapmak için bu kitabı yazmış. Ama kitabın tamamının anafikrini gözönüne almak gerek. Kitabın anafikri ise benim alıntıladığım cümlelerde öyle net ve açık ki, ek açıklamaya gerek duymuyorum. Felsefeciler bilime çekil kenara sen ahlak yapamazsın diyemezler, insanlar ahlakı bilimden bekliyorlar diyor yani, daha ne desin adam?

 

Efendim, Bayet o kitabı takriben 100 yıl önce yazmış. 100 yıl önce tartışmalı olan bir mevzunun sizin dediğiniz gibi sonuçlanıp sonuçlanmadığını açıp kaynaklarda görebilmemiz gerekir, öyle değil mi ?

 

Sayın Fuzuli yazmış, Bayet'in ''Bilim Ahlakı'' adı altında bir ahlakfelsefesi( Etik ) teorisi varmış anlaşılan . Kitabın ismi de, vardığı sonuçta bunu gösteriyor :

 

''Ne kadar eksikleri bulunursa bulunsun, ne kadar yanlışları çıkarılırsa çıkarılsın, bu incelemenin sonunda, okuyucu benimle birlikte, hiç değilse,şu noktalar üstünde anlaşırsa, ne mutlu bana :

 

1-Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise gerçektir, hem de canlı bir gerçek.

 

2-Bugün kavrayabildiğimiz biçimiyle bu ahlak, insan topluluklarına sunulan bütün ahlaklara, güzellik bakımından eşittir ya da ondan üstündür. ''

''

 

Dikkat edilmesi gereken, felsefenin etik ile uğraşan bölümüne "ahlakbilim" denmesi. Nitekim teolojiye de "tanrıbilim" denildiği, ama tanrının bilim konusu olmadığı gibi. Yani Bayet ahlakbilimi eleştirirken, etik bilimini değil, felsefenin etik koyma yetkisini bilime bırakmak istemeyişini eleştiriyor.

 

Bu da süper bir cümle olmuş efendim. Yine tebrik ederim sizi. Doğru, Teoloji'nin Türkçe'sinin Tanrı Bilimi olması Tanrının bilimin konusu olmadığı gibi, Etik'in de Türkçede kullanımının Ahlak Bilimi olması, Ahlakın bilimin konusu olmadığını gösterir.

 

Ayrıca, Bayet'in nihai olarak savunduğu tekrar okunursa yazdıklarının tefsire gerek bırakmadığı anlaşılır :

 

''Bugüne kadar bir ahlak bilimi kurmaya çalışılmışsa da, bu yoldaki çabalar boşuna gitmiştir. Çünkü, kurallarla ilgili olanın bilimi olamaz. Ama, sorunu tersinden alalım: Ahlak bilimi olamayacağına göre, bir bilim ahlakı olamaz mı, ya da böyle bir ahlak yok mudur ?''

.

 

Temel bilimlerin ise yargı koymadıkları, zaten koyarlarsa bilim olmaktan çıkacakları tabii ki doğru. Yani fizik "kurşun demirden ağırdır, ama aslında demir ağır olmalıydı" tabii ki demez. Fakat neden demirin değil de kurşunun ağır olduğunu araştırır. Bu durum uygulamalı bilimlerde, etik, tıp, hukuk... geçerli değildir. Uygulamalı bilimler yanlış doğru yargısı koyarlar, işleri bu zaten... İşte çok cips yememelisin obez olursun, sigara içme kanser olursun, sakın cinayet işlemeye kalkışma hapse atılırsın, insanlara nazik davranmazsan onlar da nezaketi elden bırakır... gibi.

 

Hukuk bilimi, birey ve toplum ve devlet arasındaki devletlerin koyduğu suç, cezaların tarih boyunca gelişimini, dayandıkları uygulanmış hukuk felsefesi teorilerini, koyduğu normlar çerçevesinde inceleyen, düzenleyen normatif bir bilimdir.

 

Dolayısıyla, '' sakın cinayet işlemeye kalkışma hapse atılırsın '' diyen kamu otoritesidir.

 

Hukuk felsefelerinin, bu suçun tanımlanmasında ve cezanın belirlenmesinde dayanak olan yaklaşımları farklıdır. '' Verilen cezanın amacı ne olmalıdır ?, adalet nedir, neye göredir ? '' gibi sorulara cevap oluştururlar.

 

Hukuk bilimi kamu otoritesinin seçtiği felsefi yaklaşıma göre, kabul edilmiş normlar çerçevesinde belirlenen suç ve cezaları sistemli biçimde düzenler.

 

Hukuk felsefesi, Felsefenin, Aksiyoloji dalının içinde yer alan Etik'in bir alt dalıdır.

 

Etik, yani Ahlak felsefesi, Felsefenin, Aksiyoloji dalının içinde yer alır. Var olan ahlakın yapısını araştırır, sorgular, doğru ve erdemli davranışın nasıl olması gerektiğini cevap arar.

 

'' insanlara nazik davranmazsan onlar da nezaketi elden bırakır '' yargısı bilimsel bir yargı olamayacağı gibi '' insanlara nazik davranırsan tepene çıkarlar '' yargısı da bilimsel olamayacağından bu tip yargılar felsefi yargılardır. Nereden bakıldığına göre, kişiden kişiye değişen subjektiflik içeren yargılardır.

 

Uygulamalı bilimlerde, ilgili bilim Etiki, uygulamada karşılaşılan etik sorunlara cevap arar. Mühendislik yemini, Hipokrat yemini tıp ve mühendislik mesleklerinin uygulanması sırasında uyulması gereken etik kuralları bildirir. Bu ana felsefi kurallar çerçevesinde yeni çıkan sorunlara etik kurullarında çözüm aranır, yapılması gereken kararlaştırılır.

 

Neyse, uzatmaya gerek yok efendim. Bu yazdıklarım dünyadaki bütün kaynaklarda mevcut zaten. İsteyen açıp bakabilir ve doğrusunu görebilir.

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Etik bilimi görgü kurallarının bile nedenselliklerini açıklamaktadır. Tıpı, hukuku bir kenara bırakalım, görgü kuralları bile artık bilimsel temellere oturtuluyor. Örneğin cep telefonu ile toplum içinde yüksek sesle konuşmanın etik olmadığını belirlemiş, bunun nedenselliğini de bilimsel olarak açıklamıştır.

 

Psikologlar araştırmışlar, bir insanın kiminle konuştuğu belli olmadan yüksek sesle konuşmanın insanların tümünü tedirgin ettiğini bulmuşlar. Telefonda karşı tarafın sesi duyulmadığından aynı duygu uyanıyormuş. Bunun temelinde kişinin paranoyak veya şizofren olması endişesi yatıyormuş. Endişeli kişilerin ise hormonal kokteyli yani kimyası değişir, davranışları derhal olumsuzlaşır, sonuç olarak milletin içinde cep telefonuyla konuşurken bağırmayın!

 

İnsanın bir çok davranışının halen taş devri insanının dürtülerinden çok fazla farklılaşamadığını bilim ortaya koyuyor. Trafikte önümüze kıran adamı aslında inip tepelemek istiyoruz. Aynen av kovalanırken önüne geçen adamı tepelemek isteyen taş devri insanı gibi. Hormonal kimyamız yaklaşık benzer tepkiyi vermeye devam ediyor. Bilim ne diyor? Sakin ol, medeni ol. Kimyan değişir, ama hormonlarını harcayamadığın için damar sertliği, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları yapar.

 

Bilim niye faydalı zararlı, iyi kötü belirlemesi yapamasın? Bundan alıkoyan kim ve ne, Bayet'nin sorduğu gibi?

 

Sayın demirefe bey, bilim, '' hem bağırmayın medeni olun başkaları tedirgin olmasın '' diyor, hem de '' bağırır, medeni olmazsanız sağlığınız bozulur '' diyorsa biz hangi yargısını tercih etmeliyiz bilimin ? hayır, bilim net bir şey söylesin ki trafikte ona göre davranalım. hangisi iyi ?

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Günümüzde iki tür temel felsefe vardır. Bunlardan bilim felsefesi olarak determinizm benimsenmiştir. İndeterminist eleştiri ve öneriler (şu gün itibariyle kuantum yoluyla) devam etmekte ve bilime farklı öneriler sunulmaya devam edilmektedir. Tabii ki bu konu buranın değil, bilim felsefesinin veya genel felsefenin konusu. Burada sadece din felsefe bilim ilişkilerindeki konumu belirtmek için değiniyorum determinizme...

 

Artık hangi birini düzelteceğime şaşırdım beyefendi, yapmayın.

 

Determinizm Bilim Felsefesi olarak mı benimsenmiştir, yoksa bilimsel yöntem olarak mı ?

 

Determinizm de indeterminizm de Bilim Felsefesi içindedir.

 

Günümüzde iki tür temel felsefe yoktur. Bir çok farklı dalda bir çok farklı felsefe ekolü vardır. Devam etmeyen ekol pek yoktur.

 

Saygılar sunarım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zannedildiği gibi bir çelişki yoktur, açıklayayım:

 

Her şeyin bir felsefesi olduğu gibi bilimin de felsefesi tabii ve elbette ki vardır. Bu felsefe (determinizm) uyarınca bilimde esas olan belirlenimdir. Nedenleri belirleyerek öncelikle olanları, sonra olacakları ve olması gerekenleri de belirlemek. Bilimin konusu olmayacak hiç bir şey yoktur, ama her şey kademe kademe.

 

Fizik bilimi temel bilim olarak suyun hangi şartlarda kaynayacağı, bir dirençten ne kadar akım geçeceği ve bir ortamdan başka ortama geçen ışığın ne kadar kırılacağını kolaylıkla belirler. Kaynama derecesini, akımı ve kırınımı nasıl değiştireceğini de öngörür ve istenen değerleri elde edebilir. Ama atom çekirdeği çevresindeki elektronların konumlarını o kadar kesin belirleyemez. Uygulaması olan meteoroloji de yarın havanın nasıl olacağını yüzde yüz kesinlikle belirleyemez. Kimya keza...

 

Biyolojide karmaşa artar. Gen yapısını tam bir kesinlikle çıkaramaz ve buna bağlı olarak uygulaması olan tıp bilimi de bir insanın kanser olup olmayacağını, kalp krizi geçirip geçirmeyeceğini kesin belirleyemez. Her şey gibi bilim de mükemmel değil.

 

Ne oldu da böyle oldu? Değişkenler çok arttı ve karmaşıklaştı. Teknolojimiz yeterli araçları henüz ve yeterince geliştiremedi. Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Teknoloji geliştikçe belirlenim artıyor.

 

Psikolojide karmaşa daha da artar. Bilinç ve bilinçaltı buzdağına ve dibine tortu biriken havuza benzetilse de kimsenin beyninde ne havuz, ne içinde buzdağı vardır. İnsan ne zaman nasıl davranır, bir insan cinayet işleyebilir mi, kesin öngöremeyiz. Kleptomaniyi belirleriz, ama insan saat kaçta ne çalacak belirleyemeyiz. Neden? Çünkü karmaşa arttı, belirlenim zorlaştı.

 

İdeal olan her şeyi ayrıntılı belirlemek. Ama bu çok zaman alacak veya tam bir mükemmellik hiç olmayacak. O yüzden bilim yaşlıların hayat tecrübesi ve hormonal durumları avantaj sağlar derken ne tapının der, ne ellerini öpün der. Bu tamamen doğal, anlaşılabilir bir durum. Tabii ki durum çok karmaşık. Sözleri harfiyen yerine getirilecek bir yaşlı bulmak ve mutlak itaat etmek diye bir şey imkansız.

 

Ne kadar köfte, o kadar ekmek...

 

Bilimin uygulama dalları etik, hukuk, tıp, faydalı ve zararlıyı da, olması gerekeni de olmaması gerekeni de, her şeyi belirlemeye çalışır, hedefi budur ama tam bir başarı tabii ki olamaz. Olamıyor diye bilimi sınırlamak, kısıtlamak gerekmez. Bugüne getirilen belirlenim başarısı küçümsenebilir değildir. Bilimden daha iyi bir belirleme yöntemini henüz felsefe önermedi. Yarın uçan daireler iner, "uğraşıp durmayın ahana size evrenin sırrı budur budur budur" der, o başka.

 

Üç alandan en güçlü olan alan, bilim alanıdır. Evreni en zayıf açıklama aracı ise dindir. Felsefe geneldir, öneri üretir, önerileri kabul edilir edilmez o ayrı bir konudur. Feşlsefe öneri ve alternatif düşün tarzı üretmek dışında herhangi bir kural, yasa, belirlenim üretmekle görevli değildir. Örneğin trafikte hız sınırı ne dinle, ne felsefe ile değil, bilim ile üretilir ve kural, yasa haline getirilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.