Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

***

 

türban siyasete alet edildiği müddetçe tehlike olabilir.

 

ama simge anlamında annelerimizin başındaki türban değildir

 

burda kasıt,laikliğe karşı bir gelişme oluyorsa orda müdahale gereklidir...

ancak sosyal anlamda insanların yaşam tarzını bu şekilde eleştirmeyi uygun bulmuyorum...

zaten hassas bir konu yazar bu hassas konuyu en kötü yerden vurmuş...

 

genelleme yapmak ciddi bir yanılgıdır türban konusunda...

 

duyarlı olalım ve türban konusunda kim kötü niyetli kim değil bunu ayırdetmeye çalışalım...

 

 

 

Bu bakış açısına katılıyorum...

 

Sevgili 'seREnaDE', Bu bakış açını destekliyorum....Seninle aynı görüşteyim...

 

Ama kimin iyi niyetli, kimin rejimi değiştirerek, din esaslarına dayalı bir rejim istediği tam olarak açığa çıkmıyor...

 

Bence bunun üzerine gidip sorunun çözümü için elbirliğiyle bir şeyler üretmek zorundayız...

 

Bu şekilde toz duman içerisinde kimin ne dediğide anlaşılamıyor,

 

kimin çözümden yana kim kavaga ve çatışmaların devamından egolarını tatmine çalışıyor,

 

Kimler bu çözümsüzlükten mazlumlar yaratıp, sinsice başka hesaplar peşinde ortaya çıkmalı...

 

Bu gidişle ,

 

Ne baş örtüsü takıpta ben Türbanın siyasi kimlik olarak kullanılmasını istemiyorum diyenlerle,

 

Nede ;Ben Türbanın Siyasi kimlik olmasına karşıyım ,

 

Ama inançları için Baş örtüsü takanları bundan ayrı görüyorum diyenler

 

birtürlü yan yana gelip elele bu soruna bir son veremeyecekler...

 

 

 

Galiba ortak çözüm konusun da sağduyulu arkadaşların,

 

Önce ;

 

1-Türbana Siyasi simge olarak, karşı olmanın gerekçelerini,

 

toplum üzerinde yaratmış olduğu kuşku ve hassasiyetleri tespit edip sıralamalı...

 

2-Türbanı İnançları gereği takan arkadaşlarında, Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı olduklarını,

 

toplum üzerinde yaratılan bu kuşku ve hassasiyeti ortadan kaldıracak yaklaşımlar içinde

 

Din esasına dayalı bir rejim isteyip istenmediklerini açıkca deklare etmeleri gerekli...

 

 

İlk olarak bunu yapabilirsek çözüm konusun da gerekli ilk adımları atabilir,

 

Her iki taraftan Çözümden yana olanlar bir araya gelerek

 

birlikte Amacı rejim değişikliği olanlarla mücadele edebilir,

 

Amaçları laf üretmek olanlarla, amaçları çatışmak olanları başbaşa bırakabiliriz

 

Onların gerçek amaçlarını ortaya serebiliriz...

Çözümden yana taraf olan, objektif, sağduyulu, duygudaş arkadaşlar aranıyor.(!)

 

saygılar...

 

*tna

***

  • Cevaplar 234
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Zira 1___ Bilim ile din aynı kefede asla olamaz...

 

o halde -güya- bilimi kullanarak din ile uğraşmayın!

 

Zira 2___ Evet bizim için bilim bir dindir... Bir sporun din olarak algılanması gibi mesela...

 

bilim bir din olarak ele alınamayacak kadar değişkenlik, güvensizlik ve ihtimallik özelikleri taşır. kesinliği hep şüphelidir. ve tek gerçeği şüphenin kendisidir. tekrar vurguluyorum "din" olamayacak kadar değişkendir. bu da onun "iman" hususunda güvenilirliği olmadığını belirler. bilim bir din değil, "gerçek" olanları bulmaya çabalamaktır. onu din haline getirenlerle onu yok sayanlar bilimden bihaber -sadece- konuşmacılardır.

 

Siz spor yaparsınız biz kupayı alırız...

dediğim gibi sadece konuşmacı olduğunuzu tasdiklemişsiniz.

 

Zira 3___ Evet tüm yobaz, gerici, bağnaz, tutucu, ticani, ulema vb. bilmem ne... Tümü benim için mücadele edilmesi gereken ve ülkeme zarar ve ziyan verecek olan potansiyel tehlikeler arzedenlerdir...

 

bu mücadele haktır. bu gibilerle sizden çok biz mücadele ediyoruz. ama biz iki kişi için binlerce insanı bir kefeye koymuyoruz. biz biliyoruz ki tek bir kişi bile bizim için büyük bir değerdir.

 

Zira 4___ Evet şeriattan korkuyorum çünkü dinsel bir dünyanın ne kadar tehlikeli olabileceğini, ne kadar anlamsız olabileceğini ve ne kadar gereksiz olabiliceğinin farkındayım da ondan..

 

bu korku konusunda profösyönel bir yardım almalısınız. bu ülke bu gibi koşullara gelmeyecek kadar güçlü ayaklar ve değerler üzerindedir.

 

Zira 5___ Hayır onları ezmek, aşağılamak, incitmek gibi bir niyetim yok... Sadece amacım gerçekçi olmaları ve kör karanlık uykulardan uyanıp tüm gerçekleri modern, gerçekçi ve yaşama anlam katan ve onu cennede ceviren insanlar olabiliriz... Kaldı ki bu dünya cennete çevirilmedikçe yarınki cenneti kimse garanti edemiz... bu da İsa ile, Musa ile ve Muhammed ile olmayacak. Akıl ile, mantık ile ve gerçek bir dünyaya bakışı yakalamak adına olacak...

 

bilim "cennet, cehennem" tabirlerini kullanmaz ve böyle bir emeli de yoktur. ya bilimi bilmiyorsunuz ya da din düşmanlığınıza acil bi kılıf olarak bilimi seçmişsiniz.

 

Zira 6___ Baş örtüsü bir bez parçasıdır ve bundan meden umanların ne kadar yanlış ve anlamsız bir yol izlediğinin artık farkına varmaları gerekir... Tuhafiyeden alınan bir bez parçası sizi ve inancınızı ne kadar ifade edebilir anlayamıyorum...

 

baç örtüsü bir bez parçasıdır. bu bilimsel bi açıklama. size yakışan bi tavır. ama aynı bilimsellik bayrağında bir bezden ibaret olduğunu size söyleyecektir. gerisindeki değerler o bez parçası dediğiniz nesneyi kutsal ve paha biçilmez kılar. bu da bilimi alakadar etmez. kaldı ki baş örtüsü anlamsız bir bez parçası dahi olsa başkalarının tercihidir. sizin ve diğerlerinin had sınırlarını aşar.

 

Zira 7___ Evet kur'an bozulmuştur ve günümüz gerçeklerine cevap verememektedir. Kur'an günümüz koşullarına tepki amacı ile kullanılmış ve gelişme, ilerleme ve çağdaşlaşmanın bir psikolojik tepkisidir. Sahte bir huzurdur... Aslinda gerçek huzur başarı, yaratıcılık, güven, toplumsallaşma ve vatandaş bilincini yaşayabilmektir...

 

Sevgi ve saygılarımla

 

haddinizi aşıyorsunuz. dilinize şiar ettiğiniz "saygı" kelimesini ahvalinize aksederseniz çok daha iyi olacaktır. Kuran bozulmamıştır ve bozulmayacaktır!

 

tarih sizin gibi insanları da mahkemesinden geçirdi sayın dipnot. görüldüğü üzere adolf hitler gibi sizin de kınanmaktan öte bi şekilde anılma ihtimaliniz yok.

Gönderi tarihi:

Bizim bildiğimi tek bir kitap vardır ve o da Çağdaş laik Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN yazpmış olduğu devrimler ve yazmış olduğu destanıdır...

 

Köktendinci ideoloji dünyanın her yerinde özgürlük ve sevgiye düşmandır. Bunun içindir ki toplumun özgürlük arzularına dinsel duyguları sömürerek gem vurmaya çalışır. Aslında tarihin her döneminde statükodan, değişmezlikten, insan aklını körleştiren çağdışı dogmalardan yanadır... Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN a'sına bile tahammülleri yoktur...

 

Sevgiyle kalın..

 

 

Bence bu cümleler kafidir...... Daha fazla tartismaya gerek yok.

 

(Yaziyi destekledigim anlami cikar diye düzeltme yapiyorum. Yani kitabi Kuran degil, kitabi Atatürk'ün nutku. Dini Islam degil, dini Kemalizm. Ben bunu cikariyorum bu yazinda Dipnot, yanlis anladiysam düzeltebilirsin)

 

Sevgiler, Saygilar

Gönderi tarihi:

Kemalizm'in ne demek olduğunu ve Kemalistliğin nekadar gurur verici olduğunu anlayamamışsın ve anlayamayacaksınız da...

 

Atatürk'ün ve atalarımızın yazdığı destanı görmezden geliyor ya da kabullenemiyorsunuz anlaşılan...

 

Ayrıca kemalist olmanın şeriat tarftarları ve dindar kesimce kâfirlik olarak algılanması kadar saçma bir şey olamaz.

 

Atatürk'ün de dine ne kadar önem verdiğini bilemiyor olmalısınız ki kemalizmi bu kadar eleştirme girişiminde bulunuyorsunuz...

Gönderi tarihi:

Bence bu cümleler kafidir...... Daha fazla tartismaya gerek yok.

 

(Yaziyi destekledigim anlami cikar diye düzeltme yapiyorum. Yani kitabi Kuran degil, kitabi Atatürk'ün nutku. Dini Islam degil, dini Kemalizm. Ben bunu cikariyorum bu yazinda Dipnot, yanlis anladiysam düzeltebilirsin)

 

Sevgiler, Saygilar

Bizim bildiğimi tek bir kitap vardır ve o da Çağdaş laik Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN yapmış olduğu devrimler ve yazmış olduğu destanıdır...

 

Lütfen tekrar yorumlayabilirmisiniz sevgili Abendstern... Her zaman ki gibi konu çarpıtılması... Bu yeni değil ama önemli de değil... Yüzlerce de açıklarız yeterki anlaşılabilsin!...

 

Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN yapmış olduğu devrimler ve yazmış olduğu destanıdır...

Dikkat 1__ Yapılmış olan devrimler...!

Dikkat 2__ Yazmış olduğu destanıdır...!

.

Gönderi tarihi:

profesör.... senin yazdiklarini okumuyorum ben.

Bana hitaben yazma lütfen.

 

Benim vatanimdan sanki kendi maliymis, tapusu varmis gibi kovma cüretini gösteren bir sahisla muhattab olmam.

 

NOKTA

 

 

Sayin Dipnot aynen öyle anladim, ikinci seferde okudum aynen öyle.

 

Kemalizme karsiyim, Atatürk'e degil. Atatürk'ün dinimiz hakkinda söylediklerini defalarca okudum. Ve de müslüman bir insandi.

Kemalizm ise farklidir, Atatürkü ilahlastirmis, anitkabiri kabe yapmis, nutugunu da (ve selanikteki ani defterini) Kuran-i Kerim gören, dini dislayan bir görüstür.

 

 

 

Saygilarimla...

Gönderi tarihi:

Sevgili profesör

 

 

Yazın baştan aşağı slogan.tamamen bağnazca.kemalist olmanın şeriat taraftarları tarafından kafirlik olarak algılanması ne kadar saçmaysa kemalist olmayanların da hepsinin şeriatçı olduğunun düşünülmesi aynı derecede saçmadır.bu da sizin çelişkiniz.....

 

Sevgili dipnot

 

Birtakım şeylerden ağzım yandığı için yani alakasız cevaplar aldığım için size karşı bir yazı yazma konusunda hayli düşündüm.kuran bozulmuştur diyerek haddin olmayarak kimsenin özeline dil uzatamazsın.insanların inançlarını bu kadar rahatlıkla ağzına sakız yapamazsın.hani şu bildiğin tek kitap varya onlardan biraz bahset de biz de bakalım ki hangisini onaylamıyoruz hangisine karşıyız?

 

Ha ben böyle söyledim ya ben de şeriatçıyım değil mi????

Gönderi tarihi:

Sayin Dipnot aynen öyle anladim, ikinci seferde okudum aynen öyle.

 

Kemalizme karsiyim, Atatürk'e degil. Atatürk'ün dinimiz hakkinda söylediklerini defalarca okudum. Ve de müslüman bir insandi.

Kemalizm ise farklidir, Atatürkü ilahlastirmis, anitkabiri kabe yapmis, nutugunu da (ve selanikteki ani defterini) Kuran-i Kerim gören, dini dislayan bir görüstür.

Saygilarimla...

 

Yanılıyorsun... Atatürk'ümüzü Atatürk düşmanlarından ve taraftar toplamak istiyen takiyecilerden duymuşsun ve lütfen kendin araştır, emek sarfet ve inan bana göreceksin ki gerçekleri bir bir yakalamanın ve içinde bulunduğun sarmalın girdabından kurtulmanın ışığını gerçek anlamda göreceksin...

 

Sevgili profesör

 

 

Yazın baştan aşağı slogan.tamamen bağnazca.kemalist olmanın şeriat taraftarları tarafından kafirlik olarak algılanması ne kadar saçmaysa kemalist olmayanların da hepsinin şeriatçı olduğunun düşünülmesi aynı derecede saçmadır.bu da sizin çelişkiniz.....

 

Sevgili dipnot

 

Birtakım şeylerden ağzım yandığı için yani alakasız cevaplar aldığım için size karşı bir yazı yazma konusunda hayli düşündüm.kuran bozulmuştur diyerek haddin olmayarak kimsenin özeline dil uzatamazsın.insanların inançlarını bu kadar rahatlıkla ağzına sakız yapamazsın.hani şu bildiğin tek kitap varya onlardan biraz bahset de biz de bakalım ki hangisini onaylamıyoruz hangisine karşıyız?

 

Ha ben böyle söyledim ya ben de şeriatçıyım değil mi????

 

Sana gelince 2023...

KURAN' IN ORİJİNALLERİ YOK... LÜTFEN BUNU BİLİN ARTIK...

 

Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı.

 

Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

 

Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar". Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

 

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: ıb Ebi Davud, Leiden 1937, yay., s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulum-il Kuran).

 

Kuran nasıl derlendi?

Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı. Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi. Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

 

"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyor ama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:

 

"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129. Ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu. Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

 

Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

Birinci hadis: Amr Ibnu'l-*** anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

 

İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)

 

Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 24ö5. Hadis.) Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.) İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El ıtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.) ıl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El ıtkan, 95-9ö.)

Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

 

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

 

Kuran ikinci kez derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi:

 

"(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

 

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.) Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi. ileri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı. Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir? Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir.

 

Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (ıtkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

 

Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç: Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor:

 

"Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's_Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.)

 

Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu? Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil: Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki:

 

"Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum)demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çogu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el ıtkan, 2/32.)

 

Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor... Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el ıtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları. Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var. Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır. Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.

 

Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır. Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor. Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?? Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı belirtilmektedir. Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, peygamberin "vahiy katiplerine yazdırdığı" söylenen Kuran'ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor.

Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı

 

Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri. Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

 

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "müradiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzü" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'na"yerine,"halelna" diye okurdu. Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

 

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

 

-İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

 

Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

 

_________________________________________________________

Yararlanılan İslami Kaynaklar: 1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El ıtkan Fi Ulumi-l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih (Arapça), 5.Ebu Davud

Gönderi tarihi:

çevirilerine yorum katıldığı için özgün soyutlanarak çeviri yapılmadığı için yıllarca dinin yanlış tanıtıldığını kabul ederim

tutup da çeviren notlarını okuyup ayet sananlar var

ama kuranın kendi diliyle bozulduğuna inanmıyorum ve içinde kötü gördüğüm bi şeyler olmadığından inanmak da istemiyorum

çevirenlere kızılmaz aslında insan ister istemez çeviriye kendinden bi şeyler katar bir eser çevrildiğinde artık çevirenin essri haline geliyor

bu dezavantajdan kurtulmak için de ********* bi şekilde arapçayı okumayı öğrenmeyi bırakıp ona verilecek zamanı grameriyle vesayresiyle arap dilini öğrenmeye harcamalı

incili ibraniceyle öğrenmek gibi

Gönderi tarihi:
çevirilerine yorum katıldığı için özgün soyutlanarak çeviri yapılmadığı için yıllarca dinin yanlış tanıtıldığını kabul ederim

tutup da çeviren notlarını okuyup ayet sananlar var

ama kuranın kendi diliyle bozulduğuna inanmıyorum ve içinde kötü gördüğüm bi şeyler olmadığından inanmak da istemiyorum

çevirenlere kızılmaz aslında insan ister istemez çeviriye kendinden bi şeyler katar bir eser çevrildiğinde artık çevirenin essri haline geliyor

bu dezavantajdan kurtulmak için de ********* bi şekilde arapçayı okumayı öğrenmeyi bırakıp ona verilecek zamanı grameriyle vesayresiyle arap dilini öğrenmeye harcamalı

incili ibraniceyle öğrenmek gibi

 

Yol yordam yakınken yani.. Yakışır...

Sevgiler...

Gönderi tarihi:

Yanılıyorsun... Atatürk'ümüzü Atatürk düşmanlarından ve taraftar toplamak istiyen takiyecilerden duymuşsun ve lütfen kendin araştır, emek sarfet ve inan bana göreceksin ki gerçekleri bir bir yakalamanın ve içinde bulunduğun sarmalın girdabından kurtulmanın ışığını gerçek anlamda göreceksin...

 

Bir daha okuyun yazimi sayin Dipnot, Atatürkü taniyorum, ben Atatürkten degil kemalistlikten bahsediyorum. Atatürk sizler gibi Kuran-i Kerime dil uzatmadi ki...O'nu övdü! Cebinde Kur'an tasidi.

Özür dileyerek bu son cümleyi yazdim cünkü gercekten son iletiniz yani neredeyse Kuranin bile gercek olmadigini anlatmaya calismaniz, uydurulmus bir yazi sifati vermeniz, gercekten beni derin üzdü.

Sizin aydinlik anlayisinizla aydin olmak istemiyorum ben. Ben Hz. Muhammedin ümmetiyim, Atatürk'ün degil.

 

Allah'in huzurunda ümmetler toplantiginda siz de Atatürk ümmetleri nereye diye sorarsiniz. E tabi öyle bise de yoktur sizce bu da uydurmadir.

 

Kurani Kerim yokmus yani, yani biz 'kitapsiz' bir 'uydurmaca' dine inaniyoruz demek...

Pes! Bir kemalist daha, kesinlikle kemalizm'in din düsmanligi ,daha dogrusu Islam düsmanligi yaptigini tekrardan benim icin onayladi. Tesekkür ederim.

 

 

 

Saygilarimla..

Gönderi tarihi:

Sizin aydinlik anlayisinizla aydin olmak istemiyorum ben. Ben Hz. Muhammedin ümmetiyim, Atatürk'ün degil.

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın ******* başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber'de...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikay alet eden allahın ******* başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

 

 

Burada ben bir tane ****** görüyorum Dipnot. O da sensin.

 

Müslümanlar zavalli degildir. Farkinda misin, sen dini politikaya alet edenler diyorsun ama genel anlamda Islam'a karsisin.Burada kendini ele veriyorsun, cogu yerde kendini ele verdin zaten. Sen dindar bir iktidari bu oyunlarla, irtica sacmaliklariyla kullaniyorsun yani isine geliyor aslinda dindar iktidar senin. Asil maksadin olan, Islamiyeti Türkiye'den silmek, artik buna ben yüzde yüz eminim. Istedigine inanmakta serbestsin, birak müslümanlari, ugrasma, birak inandiklari gibi yasasinlar.

 

Asla ama asla müslümanligi Türkiye'den kaldiramayacaksiniz. Bunu asla yapamayacaksiniz.

Kemalizme karsi olmam 10 kat artti bilesiniz.

 

Saygilarimla (Ilk defa bunu yazarken kendimi zorladim)

 

 

Not: Bu yazinizi diger yazdigim forumlarada pastelleyerek kemalizm'in gercek yüzünü bütün müslüman alemine göstermeyi kendime bir borc biliyorum.

Gönderi tarihi:

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın ********** başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

 

 

Burada ben bir tane zavalli görüyorum Dipnot. O da sensin.

 

Müslümanlar zavalli degildir. Farkinda misin, sen dini politikaya alet edenler diyorsun ama genel anlamda Islam'a karsisin.Burada kendini ele veriyorsun, cogu yerde kendini ele verdin zaten. Sen dindar bir iktidari bu oyunlarla, irtica sacmaliklariyla kullaniyorsun yani isine geliyor aslinda dindar iktidar senin. Asil maksadin olan, Islamiyeti Türkiye'den silmek, artik buna ben yüzde yüz eminim. Istedigine inanmakta serbestsin, birak müslümanlari, ugrasma, birak inandiklari gibi yasasinlar.

 

Asla ama asla müslümanligi Türkiye'den kaldiramayacaksiniz. Bunu asla yapamayacaksiniz.

Kemalizme karsi olmam 10 kat artti bilesiniz.

 

Saygilarimla (Ilk defa bunu yazarken kendimi zorladim)

 

Lütfen bu ***** değerlendirin...

Sevgiyle kalın..

Gönderi tarihi:
bu dezavantajdan kurtulmak için de ******** bi şekilde arapçayı okumayı öğrenmeyi bırakıp ona verilecek zamanı grameriyle vesayresiyle arap dilini öğrenmeye harcamalı

incili ibraniceyle öğrenmek gibi

 

Yol yordam yakınken yani.. Yakışır...

Sevgiler...

Gönderi tarihi:

Yanılıyorsun... Atatürk'ümüzü Atatürk düşmanlarından ve taraftar toplamak istiyen takiyecilerden duymuşsun ve lütfen kendin araştır, emek sarfet ve inan bana göreceksin ki gerçekleri bir bir yakalamanın ve içinde bulunduğun sarmalın girdabından kurtulmanın ışığını gerçek anlamda göreceksin...

Sana gelince 2023...

KURAN' IN ORİJİNALLERİ YOK... LÜTFEN BUNU BİLİN ARTIK...

 

Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı.

 

Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

 

Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar". Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

 

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: ıb Ebi Davud, Leiden 1937, yay., s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulum-il Kuran).

 

Kuran nasıl derlendi?

Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı. Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi. Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

 

"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyor ama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:

 

"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129. Ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu. Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

 

Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

Birinci hadis: Amr Ibnu'l-*** anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

 

İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)

 

Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 24ö5. Hadis.) Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.) İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El ıtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.) ıl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El ıtkan, 95-9ö.)

Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

 

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

 

Kuran ikinci kez derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi:

 

"(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

 

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.) Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi. ileri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı. Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir? Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir.

 

Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (ıtkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

 

Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç: Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor:

 

"Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's_Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.)

 

Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu? Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil: Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki:

 

"Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum)demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çogu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el ıtkan, 2/32.)

 

Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor... Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el ıtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları. Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var. Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır. Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.

 

Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır. Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor. Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?? Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı belirtilmektedir. Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, peygamberin "vahiy katiplerine yazdırdığı" söylenen Kuran'ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor.

Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı

 

Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri. Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

 

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "müradiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzü" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'na"yerine,"halelna" diye okurdu. Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

 

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

 

-İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

 

Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

 

_________________________________________________________

Yararlanılan İslami Kaynaklar: 1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El ıtkan Fi Ulumi-l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih (Arapça), 5.Ebu Davud

 

İşinize gelen sözde! islami kaynakları nasılda kullanıyorsunuz!

 

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın zebanileri başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

 

Bu yazıyı nasıl okuduğumu bilemiyorum..Hala bu çağda bu kadar YOBAZ bu kadar SIĞ ve ÖN YARGILI insanların olması ve bu görüşmelrini utanmadan bu şekide yazıya dökmeleri beni çok üzdü...

 

Artık bu yazıdan sonrada sakın ben islamı kullananlara karsıyım deme!Kendini iyice küçültme Dipnot...[/b]

 

Ve hala dipnotun yazısının altına imzasını atanlarada şimdiden PES!

 

Sen bana göre asıl devlet düşmanısın devleti içten çökertmeye çalışanlarında ekmeğine yağ sürenlerdensiz...

Bu ülkem kimseye hele size asla kalmaz...

Türkiye Cumhuriyeti asla sizin emellerinize alet olmayacak!

Bu ülke gerçekten vatanını milletini sevenlerindir...

 

Burada ben bir tane zavalli görüyorum Dipnot. O da sensin.

 

Müslümanlar zavalli degildir. Farkinda misin, sen dini politikaya alet edenler diyorsun ama genel anlamda Islam'a karsisin.Burada kendini ele veriyorsun, cogu yerde kendini ele verdin zaten. Sen dindar bir iktidari bu oyunlarla, irtica sacmaliklariyla kullaniyorsun yani isine geliyor aslinda dindar iktidar senin. Asil maksadin olan, Islamiyeti Türkiye'den silmek, artik buna ben yüzde yüz eminim. Istedigine inanmakta serbestsin, birak müslümanlari, ugrasma, birak inandiklari gibi yasasinlar.

 

Asla ama asla müslümanligi Türkiye'den kaldiramayacaksiniz. Bunu asla yapamayacaksiniz.

Kemalizme karsi olmam 10 kat artti bilesiniz.

 

Saygilarimla (Ilk defa bunu yazarken kendimi zorladim)

Not: Bu yazinizi diger yazdigim forumlarada pastelleyerek kemalizm'in gercek yüzünü bütün müslüman alemine göstermeyi kendime bir borc biliyorum.

 

:clover::clover::clover:

 

Lütfen bu yobazı değerlendirin...

Sevgiyle kalın..

 

 

Yobaz ne demek bence git bir araştır...

 

:)

 

Evet sapka düstü kel göründü, demisti bir arkadasimiz, aynen katiliyorum.

 

:clover:

 

Evet arkadasım haklısın dogru söze ne denir..

Ama keşke böyle olmasaydı...

Gönderi tarihi:

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın zebanileri başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

 

 

Birisi beni uyandırsın bu okuduklarım kabus olmalı bir daha baktım,bir kez daha,inanamadım bu nasıl bir zihniyettir."Bir kahraman tanrılaştırılırsa kahramanlığıda gider" demişti bir yazar adını hatırlayamadım müslümanlığı Arab milliyetçiliği olarak algılamak nasıl bir zihniyettir eğer Peygamber efendimiz İngiliz olsaydı biz gene onun yolundan gidecektik hiç şüpheniz olmasın milliyetçi ateistler!!gerçi ateistin milliyetçiliğide tartışılır ya neyse....

Ben sürekli Dipnot'a sinsice din düşmalığı yapıyorsun demiştimde aksini idda etmişti peki nedir bu yazı?

Evet benim ülkemde çok acıdır ki dini sömürenlerde var ama dahada beteri Atatürk'ü kullanarak kendi dar görüşlerini insanlara empoze etmeye çalışanlar daha çoğunlukta örnekmi?yukarda ki yazıyı okuyun tekrar tekrar okuyun.

Arab Suudi bize düşman demişsin peki dostun kim hangi ülke Fransa mı?İngiltere mi?İsrail mi?vs.vs.

Zavallı halkmış halk artık uyandı sen hiç merak etme kimin dost kimin düşman kimin neyi hangi zihniyetle savunduğunu öyle bir idrak ediyor ki şaşarsın.Bu oyunlarıda yemez artık bu halk kendinize din düşmalığınızı yaymak için yeni yöntemler bulun ama dikkat edin o yöntemin içinde ATATÜRK olmasın.

 

Evet ne güzel demiş arkadaşımız takke düştü kel göründü

Gönderi tarihi:

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın kulları başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

 

__________________________________________________

 

Arkadaşlarımız yukarıdaki düşüncelerimi görünce epey forklı yorumlamışlar anlaşılan...

Önce Ümmet ne demek onu bir bakalım isterseniz; Ümmet: Hz. Muhammed'e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü: İsa'nın ümmeti, Musa'nın Ümmeti vb.

 

Ümmet = Ümmet kavramı devlet olamamış islam şeriatında ümmet kavramına düşer. Fakat Türkiye Cumhuriyeti devlet kavramını kazanmış bir sosyal gerçek oluştuğu için bundan bahsedilemez. Bakınız Merhum Emrullah Efendi kaleminde bunu çok iyi açıklamıştır...

 

___ Millet henüz faaliyete geçmeyen ve devlet kavramini kazanmamis bir sosyal durumda olabilir. Fakat faaliyet halinde olup hukuki kisiligini tamamlamis olan millet, Islam seriatinda ümmet kavramina karsi düser. Merhum Emrullah Efendi "ümmet" kelimesini "ümmi" kelimesiyle ilgili zannederek "nation" tabirini millet diye ifade etmeyi tercih etmisti. O zamandan beri ümmet kavrami kaybedilmiştir (1)

 

Yukarıdaki bu düşünceye göre;İsa'da, Musa'da ve Muhammed'te çağının gerektirdiği biçimde bir sistem (ütopya = Düşsel toplum düzeni) düşlemişler ve bunu da tüm çabalara rağmen başarmışlarda (ümmeti ile birlikte ve halen şerihatçılar bunun ümmetinden olduğunu belirtirler)...

 

Eğer ki şeriatçılara göre bir ümmetçilik varsa ve ben de onların anlayabileceği bir dil ile yukarıdaki düşüncelerimin başında belirtiğim "Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern..." şeklindeki yazımı doğrudur yanlış anlaşılmış olabilir fakat bu düşünceden yola çıkmamın nedeni şeriatçilerin bunu iyi anlayabileceği düşüncesiydi...

 

Ama ne mutlu ki bu forumda bu yazılara eleştiri sunan arkadaşlarımın şeriatçi olmadıkların anlamış oldum ve gerçekten de bundan mutluluk duydum...

 

Sevgi ve saygılarımla...

 

___________________________________________

Kaynak:

(1)Elmalı Hamdi / FELSEFE, DIN, ÜMMET, MILLET

Wepadresi:http://72.14.207.104/search?q=cache:hBxF9NrsAVgJ:www.wakeup.org/anadolu/07/2/felsefe_ -

din.html+%C3%9Cmmet&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=3&client=firefox-a

(2) Kitabı hazırlayan - Binnur Al

.

Gönderi tarihi:

Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern...

Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani...

Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum...

Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum...

Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir...

Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın...

Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil...

Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın kulları başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar...

Ne için?

Tabiki dini sömürmek,

Tabiki dini politikalarına alet etmek,

Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için...

Ah benim halkım..

Zavallık halkım...

Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse.

Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini...

Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini...

Bir bilebilse...

Saygılarımla...

 

__________________________________________________

 

Arkadaşlarımız yukarıdaki düşüncelerimi görünce epey forklı yorumlamışlar anlaşılan...

Önce Ümmet ne demek onu bir bakalım isterseniz; Ümmet: Hz. Muhammed'e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü: İsa'nın ümmeti, Musa'nın Ümmeti vb.

 

Ümmet = Ümmet kavramı devlet olamamış islam şeriatında ümmet kavramına düşer. Fakat Türkiye Cumhuriyeti devlet kavramını kazanmış bir sosyal gerçek oluştuğu için bundan bahsedilemez. Bakınız Merhum Emrullah Efendi kaleminde bunu çok iyi açıklamıştır...

 

___ Millet henüz faaliyete geçmeyen ve devlet kavramini kazanmamis bir sosyal durumda olabilir. Fakat faaliyet halinde olup hukuki kisiligini tamamlamis olan millet, Islam seriatinda ümmet kavramina karsi düser. Merhum Emrullah Efendi "ümmet" kelimesini "ümmi" kelimesiyle ilgili zannederek "nation" tabirini millet diye ifade etmeyi tercih etmisti. O zamandan beri ümmet kavrami kaybedilmiştir (1)

 

Yukarıdaki bu düşünceye göre;İsa'da, Musa'da ve Muhammed'te çağının gerektirdiği biçimde bir sistem (ütopya = Düşsel toplum düzeni) düşlemişler ve bunu da tüm çabalara rağmen başarmışlarda (ümmeti ile birlikte ve halen şerihatçılar bunun ümmetinden olduğunu belirtirler)...

 

Eğer ki şeriatçılara göre bir ümmetçilik varsa ve ben de onların anlayabileceği bir dil ile yukarıdaki düşüncelerimin başında belirtiğim "Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern..." şeklindeki yazımı doğrudur yanlış anlaşılmış olabilir fakat bu düşünceden yola çıkmamın nedeni şeriatçilerin bunu iyi anlayabileceği düşüncesiydi...

 

Ama ne mutlu ki bu forumda bu yazılara eleştiri sunan arkadaşlarımın şeriatçi olmadıkların anlamış oldum ve gerçekten de bundan mutluluk duydum...

 

Sevgi ve saygılarımla...

 

___________________________________________

Kaynak:

(1)Elmalı Hamdi / FELSEFE, DIN, ÜMMET, MILLET

Wepadresi:http://72.14.207.104/search?q=cache:hBxF9NrsAVgJ:www.wakeup.org/anadolu/07/2/felsefe_ -

din.html+%C3%9Cmmet&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=3&client=firefox-a

(2) Kitabı hazırlayan - Binnur Al

.

 

 

Dipnot argo tabir ile kıvırmaya çalışmıssınız ama malesef bunu aklı başında olan kimse yemeyecek...

 

Düşen maskenizi tekrar takmak istiyorsunuz galiba ama artık o size bir beden buyuk gelecektir..

 

Haberiniz olsun...

 

Bu arada yazınızda ki başörtülü kişilere ALLAHIN ZEBANİLERİ İFADENİZİDE -ALLAHIN KULLARI YAPMISSINIZ ama iş işten geçti...

 

Yemezler malesef...

 

Gerçekten sizin bu yazılarınız üzerine belki de duygularımı hakkıyla ifade edecek tek söz KELİMELERİN KİFAYETSİZ KALDIĞIDIR!

 

Ama gönül isterdi ki bu sözleri sizden duymamıs olmak...

Gönderi tarihi:

garden bar da konuşan iki adam

 

_Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak!Ne derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık insan dudağı kızıllığıdır.Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar güzel değil!Kırmızı, sarı, yeşil,siyah boyalar ,renksiz etleri, çipil gözleri,soluk dudakları başkalaştırarak harap vücutlardan birer gençlik ve güzellik mucizesi meydana getirmiş.Kim diyor ki kadın şimdi eskisi gibi yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor?Ya boya örtüleri?Bunların altında gerçek yüzü görmek hiç olası mı?Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?

_Kadın ne yapardı bilmem...Fakat boyalar olmasa bilmemki göz nasıl boyanırdı

 

 

ahmet haşim in bize göre kitabından aldım

tabi bizim karanlıkları seven "pek yakışıklı olmayan" yazarımız kendisini beğenmeyen kadınlara nefretlerini sunmuş da olabilir

 

bu arada bir tarafla yazmadım bu yazıyı sadece yazdım

yol yordam yakınken yakışır bana (bu da ne demekse)

Gönderi tarihi:

bir akıma (felsefî, dinî vs) en çok iki kısım insan zarar verir. ama bunlardan biri zarar vermeye çalışırken aynı zamanda onu daha çok güçlendirebilir. bunlar o akımın düşmanlarıdır.

 

ikincisi ise akımın bilinçsiz bağnaz fanatikleridir. bunların o akıma hiçbir faydası olmaz, aksine akımın rengini bulandırır güç ve ilgi kaybetmesine sebep olur. DEYİM YERİNDEYSE BU KİŞİLERİN AKIMA MENSUBİYETİ AKIM İÇİN TALİHSİZLİKTİR. Atatürk'ün getirdiği akım için de geçerli.

 

Atatürk, İslamiyete saygısızlık etmemişken sizin bu dedikleriniz hakaret ve iftiradır.

yok eğer siz haklıysanız ve Atatürk "din"i bir gerici unsur olarak görmüşse sizin ona peygamberlik yüklemeniz yine Ona karşı hakaret ve iftiradır.

 

kendi bağnazlığınızda boğuluyorsunuz dipnot.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.