Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına Adaylığını Açıkladı.


gloria

Önerilen İletiler

Kılıçdaroğlundan biraz umutluydum "Çözemeyeceğimiz anahtar yok" deyince gitti benim kafa... :P

Tayyip: "Wan münüts, wan münüts olmaz!" dediydi

Sarıgül'de şey demişti İzmir mitinginde heralde: "Bir dönüm Osman yan gel yat bostan" :lol:

 

Bu liderler böyle oldukça peeh :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gözlemcilerin Kılıçdaroğlu'nun konuşması ile ilgili değerlendirmeleri olumlu yönde. En öemli konular "Türklük" ve "Laiklik" vurgusu yapmaması.

 

Bunlar olumludur. Türklük vurgusunu ikide bir başa kakmak olumsuz etki yapıyor. Tabii ki ülkenin adı Türkiye ve bu bir atamadır, bir ırkçı asimilasyon değildir. O açıdan sıklıkla vurgulanmaması yerinde olur.

 

Laiklik de öyle. zaten vazgeçilmesi söz konusu olmayan bir temel değerdir. Bunun korunması diye bir vurguya gerek yok, zaten korunmaması düşünülebilecek bir şey değildir.

 

Böyle zaten belli olan vurgulara sığınmak ters etki yapıyordu, o yüzden Kılıçdaroğlu'nun konuşması isabetlidir.

 

Ekonomi düzene girsin, rant ve cep doldurma bitsin, zaten her şey rayına girer. Kimse laikliğe, Türklüğe filan zaten saldırmaz ki korumak gerekli olsun...

 

Ülkenin ilk gündemi rantiye, yolsuzluk, kayırmacılık, köşe dönmecilik, hukuksuzluk ve bunlara kılıf uyduran ikiyüzlü siyasettir. Söylem de bu olmalıdır, söylem doğrudur...

 

Onaylamadığım tek konu, "sol" söyleminin bu ülkede bir türlü sona ermemesi. "Sağ" söylemi sona erdi, bu anlamsız söylem direniyor. Doğal bir ayrımın siyasi bir biçime sokulması sakıncalıdır, ayrımcıdır, dışlayıcı, farklılaştırıcı, ötekileştirici ve reaksiyon nedenidir. "Bak ben solum, sen otomatik olarak sağ oluyorsun!" Var mı böyle bir şey ya? İsmet İnönü'nün "ortanın solu" deyiminden beri süren bu sorunun aşılması, bu sorunun bitmesi, ortadan kalkması gerekiyor. Bunu eskiden sağcıyız diyenler farketti ve bu söylemi ağzına alan yok, ama solcuyuz diyenler farkına varamadı daha.

 

Solculuk söyleminin yerini halkçılık söyleminin almasını öneriyorum. Kılıçdaroğlu bu yönde sinyaller verdi zaten ama, solculuk söylemini yine de anmadan geçemedi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti başkanlığına seçilmesinden heyecan ve mutluluk duyduğumu söylemek isterim. Sosyal Demokratların çokça söyledikleri gibi “değişim iyidir”.

CHP sol ve sosyal demokrat bir partidir, Sosyalist Enternasyonal’e de üyedir.

.

.

.

insanlarından oy alarak parlamentoda bulunmaktadır. Ve yine kişisel fikrime göre Kılıçdaroğlu ile birlikte büyük bir oy patlaması yaşayacak ve yine haklın oylarıyla iktidara gelecektir. Umarım o zaman da hiç kimse çıkıp CHP’yi iktidara asker getirdi diyerek komik duruma düşmez

Tesekkür edeim yorumunuz icin. Bende sizin görüslerinizi iyi nietli kabul ediyor ve sadece sizin sahsi görüsünüz olarak kabul ediyorum. Türkiye'de son 90 yilda yasananlar sizin anlattiginiz gibi olsaydi günümüzde bunlari konusur olmazdik. Önemli olan kac kisinin neler iddaa ettigi degil bilakis nelerin dogru ve nelerin yanlis oldugudur. Türkiye'de her dönem cok seyler söyleniyor, dün az kisinin savundugu insanlar nedense bu gün devlet tarafindan dahi savunulur hale geldi, dün resmi ideoloji Türkiye'de Kürt'lerin olmadigini isbatlayan "bilimsel arastirmalar" yapiyordu ama bu gün Kürt varligini kabul ediyor,......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dün resmi ideoloji Türkiye'de Kürt'lerin olmadigini isbatlayan "bilimsel arastirmalar" yapiyordu ama bu gün Kürt varligini kabul ediyor,......

Bana bir tanecik "Türkiye'de Kürtlerin olmadığını ispatlamak" yönünde yapılmış araştırma söyler misiniz?

Lütfen yaa, rica ediyorum...

 

Bu konularda kaç zamandır ilgileniyorum ama ben böyle bir araştırmanın bir tanesine bile rastlayamadım.

Ya hu bana bildiğiniz bir makale, kitap, dergi adı falan söyleyin de, ufkum genişlesin, bilime katkınız olsun.

Gerçekten rica ediyorum!

 

Ama bu kadar da bol keseden atılmaz ki canım!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana bir tanecik "Türkiye'de Kürtlerin olmadığını ispatlamak" yönünde yapılmış araştırma söyler misiniz?

Türklerin yolu bir gün dağlara düşmüş, karlar ayaklarının altında ezildikçe kart kurt ediyormuş, daha bir dikkatle iyice kulak verdiklerinde kürt kürt ettiğini farketmişler vee... Birden bu dağlarda kendilerine ne ad vereceklerini anlamışlar.

 

İşte "bilimsel" araştırma bu! Bu araştırma!! tez!!ini hangi!? prof?! hangi bilim kuruluna sunduysa? Bu olsa olsa kahvehane üniversitesi, tavla pişti vb. fakültesi, okey ana bilim dalında ortaya atılmış bir tez olsa gerek!

 

Belki yüzelli kere söyledik, ona kalsa zamanında telsiz bulunduramazdın, yasaktı, silahtan çok daha şiddetle yasaktı, cebinde 1 dolar çıksa hapsi boylardın diye, her şey bir gelişme çizgisi izliyor, öyle pat diye hiç bir şey kucağına düşüvermiyor, her şey zamanı gelince olgunlaşıyor, hele bu ülkede gelişmenin önünü tıkayan onca dogma, onca feodalizm, onca gerici engeller, onca bölünme, iki dünya gücü arasında sıkışma ve bocalama varken diye çok anlatmaya çalıştık ama...

 

Yani anlatamıyoruz, ne yapabiliriz bilmiyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Turancılıktan 1944 de tutuklanan ve hapse giren, işkence gören Reha Oğuz Türkkan ki Türkçülüğün fikir adamlarından en önemlilerinden biridir, "Kürtler muhakkak ki bir ırktır" diyor. Ben kulağımla duydum, Fatih Altaylı ile söyleşirken söyledi. Turan dergisinde "Türk, Kürt ve Fars halı sanatı" diye bir makaleyi gözümle gördüm.

 

Yani Kürtleri bir Türk boyu olarak gören ve gösteren kimse, Turancıların içinde bile yok! Ha, yalnız Doğu Anadolu'da yerleşip Kürt geleneklerine adapte olmuş ve Türk olduğunu unutmuş Türkler gerçekten vardır, o ayrı.

 

Bir kez daha söylüyorum: Bu ülkede Kürtçü ırkçılıktan başka ırkçılık yoktur, çok az Türk ırkçısı vardı, 1944 de tutuklandılar, yargılandılar, işkence edildiler, sesleri solukları kesildi. Bugün bir etkinlikleri öyle çok fazla yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CHP "ezilen Kürt'lerin ve alevilerin" hangi haklarini savunmustur ve vermistir? "ezilen Kürt'ler ve aleviler" CHP'ye siginmissa ve sonrasinda kendilerini geri cekmislerse burada sorgulanmasi gereken CHP'nin tavridir. "Leyla Zana" Kürt ve alevi oylari CHP'nin elinden silah zoruylami aldida böyle konusuyorsunuz?

 

Sevgili dominik, beraber grup oluşturduğun vekiller, seninle uyum içinde kalmayıp da yemin şovu filan yapmaya kalkarsa, ortamı gererse, gereği yokken böyle bir skandal yaratırsa siyaseten yollarını ayırırsın. çizgini koyarsın. netekim dep'liler, shp'lilerin birleşimi de şovenist bir yaklaşımla gerçekleşmeden son buldu, ve de ayrıştı.

doğu bölgesinde bölgeselcilik anlayışına dayalı damardan bir siyasi akım geliştirdiler, kim ne derse desin, doğunun bütün çözümsüzlüğü burda yatıyor. gerçi bu partiler de kapatıldıkça bu damardan giren anlayış daha çok benimsendi, mağdur imajı pekiştikçe de daha çok şovenleşti.

 

sadece bu mağdur imajından gelen oylarla hiçbir şey yapmasa bile sağlam bir bölgeselci parti oldular.

 

şimdi benim önerim kılıçdaroğlu iktidar olursa ki olacak % 10 barajını kaldırsın. ve bdp direk girsin parti olarak meclise. böylelikle bu mağduriyetin beslenmesinin önünü kessin. doğuya yatırımlar pekiştikçe bu şoven partilere de destek ortadan kalkacaktır. entegre süreci sağlanacaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili dominik, beraber grup oluşturduğun vekiller, seninle uyum içinde kalmayıp da yemin şovu filan yapmaya kalkarsa, ortamı gererse, gereği yokken böyle bir skandal yaratırsa siyaseten yollarını ayırırsın. çizgini koyarsın. netekim dep'liler, shp'lilerin birleşimi de şovenist bir yaklaşımla gerçekleşmeden son buldu, ve de ayrıştı.

doğu bölgesinde bölgeselcilik anlayışına dayalı damardan bir siyasi akım geliştirdiler, kim ne derse desin, doğunun bütün çözümsüzlüğü burda yatıyor. gerçi bu partiler de kapatıldıkça bu damardan giren anlayış daha çok benimsendi, mağdur imajı pekiştikçe de daha çok şovenleşti.

 

sadece bu mağdur imajından gelen oylarla hiçbir şey yapmasa bile sağlam bir bölgeselci parti oldular.

 

şimdi benim önerim kılıçdaroğlu iktidar olursa ki olacak % 10 barajını kaldırsın. ve bdp direk girsin parti olarak meclise. böylelikle bu mağduriyetin beslenmesinin önünü kessin. doğuya yatırımlar pekiştikçe bu şoven partilere de destek ortadan kalkacaktır. entegre süreci sağlanacaktır.

Kusura bakmayalim ama magduru oynayanlar su an Türk'ler ve devlet. Sanki 90 yili askin Kürt'ler iktidarda ve sorunlara cözüm üretmediler. Sorunlari üretenler, inkar edenler ve asimile politikasiyla cözüm üretmek isteyenler simdilerde magduru oynuyorlar. Alevi'lerdemi DTP'liler gibbi "skandal" politikalar yaptilarda sorunlarinin cözümsüzlügü onlara ait dersiniz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Turancılıktan 1944 de tutuklanan ve hapse giren, işkence gören Reha Oğuz Türkkan ki Türkçülüğün fikir adamlarından en önemlilerinden biridir, "Kürtler muhakkak ki bir ırktır" diyor. Ben kulağımla duydum, Fatih Altaylı ile söyleşirken söyledi. Turan dergisinde "Türk, Kürt ve Fars halı sanatı" diye bir makaleyi gözümle gördüm.

 

Yani Kürtleri bir Türk boyu olarak gören ve gösteren kimse, Turancıların içinde bile yok! Ha, yalnız Doğu Anadolu'da yerleşip Kürt geleneklerine adapte olmuş ve Türk olduğunu unutmuş Türkler gerçekten vardır, o ayrı.

 

Bir kez daha söylüyorum: Bu ülkede Kürtçü ırkçılıktan başka ırkçılık yoktur, çok az Türk ırkçısı vardı, 1944 de tutuklandılar, yargılandılar, işkence edildiler, sesleri solukları kesildi. Bugün bir etkinlikleri öyle çok fazla yoktur.

 

Tarihimizde var olup yargılanması, sorgulanması, tarışılması gereken yaklaşımların olmadığını iddia etmek onları yok yapmaz;

Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında."

 

12 Eylül darbesinden sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın yayınladığı Beyaz Kitap'tan bir alıntıdır yukarıdaki paragraf. ...

 

Şüphesiz bu yaklaşım 12 Eylül'den sonra icat edilen bir yaklaşım değildi. Deniz Gezmiş'lerin yargılandığı davanın savcısı Baki Tuğ, aynı şeyleri dava iddianamesinde de zikrediyordu. Yayınlarında "Kürtler ve Türkler daha önce olduğu gibi, yine tam bağımsızlık için birlikte mücadele etmelidir" diyen Deniz'leri, Oğuzlar'ın bir kolu olan dağ Türkleri'ne kürt dedikleri için bölücülükle itham ediyordu.

 

Neticede "Kürtler bir ırktır" söylemiyle aynı seviyede saçma ve akıl dışuı olan "Kürtler, Oğuz Türkleri'nin bir koludur" söylemi 90'lara kadar devletin temel yaklaşımını oluşturdu.

 

Irkçıların içinde böyle bir şey söyleyenin olup olmaması bir kriter olabilir mi? Bunu en son söyleyecek olan onlardır. Irkçı siyaset farklılıklar üzerine kendini inşa eder. Etnik kimlikleri yok saymak, unutturmak, asimile etmek gibi yaklaşımlar ırkçılığa en uzak yaklaşımlardır. Irkçılar aksine sürekli bunları vurgular ve dikkati bu noktalara çekmeye çalışır.

 

Irkçılık meslesine gelirsek öncelikle bir günde topluca tutuklanıp içeri atılan ırkçıların, tutuklanması için ikinci dünya savaşının kesin neticesinin aşağı yukarı belli olduğu 1944 Eylül'ünü mü beklemek gerekiyordu? Bu ülkeye ırkçılık, 1930'ların sonunda başlayan Nazi hayranlığı ile girmiştir. İkinci dünya savaşı boyunca da istediklerini söylemiş, istediklerini yazmış, istediklerini tehdit etmiş, istediklerini hedef göstermiş, istedikleri gibi vatandaşlar arasında etnik kimlik farklarına dayalı provakasyonlar yaratmaya çalışmışlardır. Taaki, Almanların savaşı kaybedeceği kesin olarak belli olduğu zamana kadar. Yani, Kızıl Ordu'nun Polonya'ya girdiği, ABD ve İngiltere'nin Normandiya'ya çıkarma yaptığı zamana kadar. Bu noktadan sonra Türkiye'nin de tavrı değişmiş, Almanlar ile sıcak ilişkilere son verilmiş, tarafsızlık anlaşması tek taraflı olarak fes edilmiş, müttefiklerle temaslar başlamıştır. Müttefiklerle temaslar başlayınca, ülke içerisinde hergün Alman ordusunun kahramanlık hikayelerini basan, Alman ordusu Türkiye'ye girince kimlerin tutuklanacağının listelerini yayınlayan gazetelerin ve dergilerin çıkıyor olması, siyasette, emniyette, orduda, akademik hayatta, nazi hayranı kimselerin bulunması müttefiklerle uzlaşmak ve işbirliği yapmak isten Türkiye'nin izin veremeyeceği bir tablo idi.

 

Fakat 1940 ve 1944 sonları arasındaki zaman diliminde bu ülkede ırkçı söylemler ve nazi hayranlığı, Nihal Atsız ve arkadaşlarını aşan bir yaygınlığa sahipti. Bunun için Nihal Atsız'ın savunmalarını okumak yeterlidir. Zira kendisi savunmasında kısaca "ya kardeşim bir tek ben miyim bunları söyleyen gücünüz bana mı yetiyor?" feryadını yükseltmektedir, mahkemede yargılanmalarına sebep olan sözlerin aynısını zikreden, emniyet müdürleri, bürokratlar, siyasetçiler ve gazetecilerin adını, yazılarını vererek.

 

Türkiye'nin bu döneminde ortaya çıkan manzara, savaşı Almanlar kazansaydı ne olurdu acaba diye düşünmeye sevketmektedir...

 

Not: Bu adamlar kendilerine turancı dedi diye, onlara turancı demek doğru değildir. Bu adamlar ırkçıdır. Faşisttir. Ve kendilerini hem ırkçı, hem de faşist olarak tanımlamaktadırlar. Artı savundukları, zikrettikleri ırkçı ve faşist ideolojinin argümanları, yaklaşımıdır. Fakat kendilerine turancı da dediler diye, turancı olmazlar. Turancılık macarlardan, finlere kadar çok geniş bir coğrafyada yaşayan orta asya kökenli kavimlerin birliğini savunan görüştür. Ancak geri kalanları yadsıyan, olumsuzluk atfeden, düşmanlık sergileyen bir görüş değildir. Bu ırkçıların, "Türkler'in dış düşmanları" listesinde adını zikrettikleri milletler arasında bile, turancıların birliği savunduğu milletler vardır. Kavramların önemi üzerine daha önce konuşmuştuk. Ziya Gökalp, Turancıdır. Ömer Seyfettin Turancıdır . Ömer Naci Turancıdır. İttihat Terakki'nin ideologları turancıdır. Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşları ise ırkçı, faşisttir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kusura bakmayalim ama magduru oynayanlar su an Türk'ler ve devlet. Sanki 90 yili askin Kürt'ler iktidarda ve sorunlara cözüm üretmediler. Sorunlari üretenler, inkar edenler ve asimile politikasiyla cözüm üretmek isteyenler simdilerde magduru oynuyorlar. Alevi'lerdemi DTP'liler gibbi "skandal" politikalar yaptilarda sorunlarinin cözümsüzlügü onlara ait dersiniz?

dostum iktidarda kürtler vardı türkler vardı diye bir şey sözkonusu olamaz. seçilmiş yurttaş vardır iktidarda. yeri gelir turgut özal gibi bir kürt, yeri gelir türk, yeri gelir bir yörük. alevilerin şu an oy verdiği parti belli. kendileri asla mezhepcilik yapmamıştır. baykal ve chp hiçbir zaman memnun etmese de aleviler chp'ye oy vermişlerdir. alevilerin sistemle entegrasyon problemi yok. alevilerin sıkıntısı fanatik sünni kesim ve ülkücü kesimdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dostum iktidarda kürtler vardı türkler vardı diye bir şey sözkonusu olamaz. seçilmiş yurttaş vardır iktidarda. yeri gelir turgut özal gibi bir kürt, yeri gelir türk, yeri gelir bir yörük. alevilerin şu an oy verdiği parti belli. kendileri asla mezhepcilik yapmamıştır. baykal ve chp hiçbir zaman memnun etmese de aleviler chp'ye oy vermişlerdir. alevilerin sistemle entegrasyon problemi yok. alevilerin sıkıntısı fanatik sünni kesim ve ülkücü kesimdir.

Herhalde kendimi tam olarak anlatamamisim. Ben sizin Kürt sorununun cözümsüzlügünde DTP ve benzeri partilerin ve onlarin killetvekillerinin tutumlarini sorumlu yapmistiniz ve yazilarinizdanda devletin ve sorunlarin gercek nedenleri olan biz Türk'lerin masumu oynamalari anlasilmisti. Bende sizin o yaziniza karsilik Alevi'lerdemi aynen Kürt'ler gibi sorunlarinin cüzümsüzlügünün nedeni diye sormustum.

 

Onlarin CHP'ye oy vermeleri hic bir seyi ifade etmez. 90 li yillara kadarda Kürt kökenli vatandaslarimiz agirlikli olarak CHP'ye oy veriyorlardi. Alevi'lerin sorunu sizin söylediginiz gibi fanatik sunni kesimle degil bilhassa devlet ile cünki, Alevi vatandaslarimizin hukuksal haklarini fanatik sunni kesim degil bilhassa devlet kisitlamaktadir. Ama sunu söylerseniz yanlis olmaz, devlet fanatik sunni kesmin istegi dogrultusunda politikalar üretiyor. Buu yaparkende sirf AKP dönemine degil tüm döneme bakmamiz gerekli. Yani Alavi vatandaslarimizin haklari 90 yili askin gasp altinda. Ve benim buradaki sorum , bu cözümsüzlügün nedeni Kürt'lerde oldugu gibi size göre Aleviler kendilerimi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herhalde kendimi tam olarak anlatamamisim. Ben sizin Kürt sorununun cözümsüzlügünde DTP ve benzeri partilerin ve onlarin killetvekillerinin tutumlarini sorumlu yapmistiniz ve yazilarinizdanda devletin ve sorunlarin gercek nedenleri olan biz Türk'lerin masumu oynamalari anlasilmisti. Bende sizin o yaziniza karsilik Alevi'lerdemi aynen Kürt'ler gibi sorunlarinin cüzümsüzlügünün nedeni diye sormustum.

 

Onlarin CHP'ye oy vermeleri hic bir seyi ifade etmez. 90 li yillara kadarda Kürt kökenli vatandaslarimiz agirlikli olarak CHP'ye oy veriyorlardi. Alevi'lerin sorunu sizin söylediginiz gibi fanatik sunni kesimle degil bilhassa devlet ile cünki, Alevi vatandaslarimizin hukuksal haklarini fanatik sunni kesim degil bilhassa devlet kisitlamaktadir. Ama sunu söylerseniz yanlis olmaz, devlet fanatik sunni kesmin istegi dogrultusunda politikalar üretiyor. Buu yaparkende sirf AKP dönemine degil tüm döneme bakmamiz gerekli. Yani Alavi vatandaslarimizin haklari 90 yili askin gasp altinda. Ve benim buradaki sorum , bu cözümsüzlügün nedeni Kürt'lerde oldugu gibi size göre Aleviler kendilerimi?

dostum tamam 90'dan sonrası için diyorsun da 90'dan sonra chp bir kere bile iktidara gelemedi zaten :)

kurulan hükümetlere bakarsanız hep sağ yapıyı görürsünüz. ecevit dönemi hariç genelde anap, dyp, akp gibi partiler gelmiş kurmuş hükümeti.

çözümsüzlüğün nedeni kesinlikle aleviler değil. aksine bu ülkede aleviler kadar uyumlu ve makul insanlar yoktur. devletin politikaları sünniyi kayırıyor olabilir, yerinde bir bakış. zaten sıkıntı şu dostum; bu devletin sürdürülebilir bir politikası yok. iktidar değişse bile bazı şeyler değişmemeli. bunlardan biri de madem ulus devletiz, ciddi devlet politikalarımız olacak.

 

mesela bakıyoruz akp'ye alevilerle çalıştay yapıyor. yahu bırak işte sohbeti muhabbeti, özür dile önce bi onlardan. sivas için özür dile, cemevleri cünbüş evleridir demişsin özür dile. türkiye'nin devlet politikasının olmayışından dolayı çoğunluk her zaman mevcut iktidarlara yön vermiş. yani popülizm almış başını gitmiş. benim düşüncelerim bunlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başta Kürt meselesi olmak üzere, başörtüsü, ekonomi ve azınlıklar meselesine değinmedi. Kılıçdaroğlu bir medya balonudur. Bu Doğan Grubu’nun özellikle AK Parti’ye karşı oluşturduğu bir balondur... Devletçi refklese sahip olduğu için başka türlü konuşması mümkün değildi.

Konuşmasına bakarsanız,halkın eline bir ekmek tutuşturup herkesi sus pus etme isteği ve düşüncesi vardır,zaten kendisi 63 yaşına gelmiş dersim'li bir alevi olmasına rağmen kendi kimliği ile bile yüzleşemeyen birindende bu beklenirdi....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başta Kürt meselesi olmak üzere, başörtüsü, ekonomi ve azınlıklar meselesine değinmedi. Kılıçdaroğlu bir medya balonudur. Bu Doğan Grubu’nun özellikle AK Parti’ye karşı oluşturduğu bir balondur... Devletçi refklese sahip olduğu için başka türlü konuşması mümkün değildi.

Konuşmasına bakarsanız,halkın eline bir ekmek tutuşturup herkesi sus pus etme isteği ve düşüncesi vardır,zaten kendisi 63 yaşına gelmiş dersim'li bir alevi olmasına rağmen kendi kimliği ile bile yüzleşemeyen birindende bu beklenirdi....

 

 

arada bir gazete oku bence ya da birinci ağızdan yorumlarını izle tv'den.

başörtüsü hakkında dediği çok netti; yasa değiştirilmesine gerek kalmaksızın, sağlanacak toplumsal mutabakatta chp'nin hiçbir kesime korku salmayacak oluşuyla beraber ortadan kalkabilecek bir yasaktır dedi.

 

ekonomi konusunda; devletçi bir ekonomiyi tercih ettiğini, doğuya devlet eliyle fabrikalar açılması gerektiğini, vergileri düşüreceğini, sendikal yapıların 70'li yıllardaki gibi çok ciddi önem kazanacağını, sosyal ekonomik modelin hayata geçirileceğini ifade etti.

 

azınlıklar konusunda ise; öncelikleri açısından yoksulluk ve işsizlik halledilmeden yapılacak şeylerin içi boş olacağını, ayrıştırıcı olmaması için önce işin ekonomik boyutunu ve sosyal boyutunun çözülmesi gerektiğini söyledi.

 

siz de aynı insandan bahsediyorsunuz, ben de.. sanırım yanlış kaynaklardan besleniyorsunuz. biraz iyi takip edin gündemi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarihimizde var olup yargılanması, sorgulanması, tarışılması gereken yaklaşımların olmadığını iddia etmek onları yok yapmaz;

Tabii ki yapmaz, olmadıklarını değil, artık kimsenin esamesini okumadığı düzeyde etkisiz olduklarını söyledim. Bugün için Türkiye'de bir Türk ırkçılığı tehdidi söz konusu değildir.

 

Şu an var olan ve etkisi hissedilen tehdit, belirgin şekilde Kürt ırkçılığıdır.

 

Irkçıların yargılanması için 1944 ün beklenmesi konusuna geldiğimizde, o dönem Alman korkusu tüm dünyayı sarmıştı. Savaşa girmemek için çareler arayan bir ülkenin Alman heyulası karşısında çok da cesur olmasını bekleyemezsiniz. Almanya'nın gücünden korkmayan kim vardı ki Türkiye olacak? Türkiye'de belli başlı gazeteler bile Almanya'nın yıldırım hızıyla işgallerini "Alman orduları harikalar yaratıyor" başlıklarıyla veriyorlardı.

 

O dönem Almanya'nın önünde durulmaz kudretinden çekinmeyen kimsenin olduğunu hiç sanmıyorum. Hele Türkiye'nin Almanya ile birlikte alması düşünülen bir rövanş olduğu hissi de buna eklenirse, (tabii buna sadece his diyorum, düşünce bile demiyorum, söz konusu bile olamaz, olmamalı) bence durumu anlayışla karşılamak gerekiyor.

 

Durum 1 Dünya savaşındakinden çok daha vahimdi. Almanya'nın deniz gücünün o zaman yeterli olmadığını Mustafa Kemal görmüştü. Fakat 2. Dünya Savaşına gelindiğinde Alman denizaltıları, uçakları, füzeleri dehşet saçıyordu, İngiltere Alman uçaklarının bombardımanlarından, ilk kez kullandığı pilotsuz uçakların teröründen perişan olmuştu. Yine ilk kez denemeleri yapılan füzeler ve uzun menzilli toplar korku salıyordu. Durum gerçekten çok vahimdi. Ben hala Almanya'nın bu kadar büyük bir gücü toparlamış olmasına hayret ediyorum. Bu çok büyük bir azim ve çalışma sonucu ortaya çıkan neredeyse mucizevi bir durumdur, en azından sıradan bir durum olmadığı kesindir. Bu bir hayranlık uyandırıyordu yani, bu kaçınılmazdı. Dünyanın bir ırkların üstünlüğü eksenine gireceğini hayal edenlerin önüne geçmek mümkün olmamıştır o ortamda...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genelkurmay Başkanlığı'nın yayınladığı Beyaz Kitap'tan bir alıntı

Bu konuda bir bilimsel tez, hatta (sivrinin birisi bir tez de atabilir) bir çok tezler olması gerekiyor ki tartışalım. Genelkurmay veya savcı böyle bir tez koymaya yetkin değiller. Yani örneğin savaşta genelkurmay başkanı askerlere hitap edebilir: "Aslanlarım, sizi tanrı kendi askerleri olarak seçti" de diyebilir, savaşta motive sağlamak için. "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" diyebilir, Bunları bir tez olarak algılayamayız.

 

"Aslında Türk" tezi Reha Oğuz Türkkan veya Osman Turan gibi bir akademisyenin tezi ise tartışabiliriz. Böyle yetkin bir isim ortaya bir tez atmış ve Kürtlerin Türk olduğunu iddia etmişse, o zaman işin boyutu büyür, tartışılacak hale gelir.

 

İddia edenler de Doğu Anadolu'da yerleşen bazı Türklerin zamanla Kürtleştiklerini söylemişlerdir. Ki bu doğrudur. Doğru olmanın ötesinde kaçınılmazdır, burası ırkların harman olduğu bir bölge, bir geçiş köprüsü.

 

Bölgede Farslara çok yakın bir etnik olarak Kürtlerin varlığı tartışılabilir bir şey değildir. Ayrıca gereksizdir, bu ülkede o kadar çok etnik ve ırk var ki, hangi birinin aslında Türk olduğunu iddia edeceksin? Bu mantıklı değildir.

 

Mantıklı olmayan tüm davranışlar, süregelen Kürt isyanları sonucu oluşmuş allerjik reaksiyonlardır. Bünyede farklı davranan hücrelere karşı gelişen immün reaksiyonlar gibidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabii ki yapmaz, olmadıklarını değil, artık kimsenin esamesini okumadığı düzeyde etkisiz olduklarını söyledim. Bugün için Türkiye'de bir Türk ırkçılığı tehdidi söz konusu değildir.

 

Sorun aynı düşüncelerin halen savunulup savunulmaması değildir. Sorun hesaplaşma, yüzleşme ve eleştirisini yapmaktır. Geçti, gitti, bitti olmuyor bu meselelerde. Açalım belli yayın organlarını her gün bunlardan bahsedilmektedir. Ve nasıl istiyorlarsa öyle sunmaktadırlar. Alıcıları da bunları aynen onların söylediği gibi almaktadır. TC= budur tablosu yaratmak için. E karşısındakinin söyelyecek bir sözü olmazsa, istediğini anlatır, istediği şekilde sunar.

 

Her devletin tarihinde kendi kurucu ilkeleriyle, devlet ilkeleriyle çelişen uygulamaları, politikaları vardır. Ve bilinçli devletler bunları yargılar, o devletin kurucu ilkelerini savunan siyasi hareketler bizzat yapar bunu.

 

ABD'de, Mc Carthy dönemini eleştirir cumhuriyetçiler , bu dönemin ABD'nin kuruluş ilkeleriyle, devlet ilkeleriyle bağdaşmadığını söyler. Diktatörlük, ifade özgürlüğü düşmanlığı olduğunu söyler. Kısaca, şu yüzden yanlıştı, şu yüzden reddediyoruz, şu yüzden kabul etmiyoruz, şunu savunuyoruz derler. Ha o yüzden kimse kalkıp Cumhuriyetçiler'e karşı bakın bunlar 1950'lerde bunları yaptı, bunların düşüncesi böyledir diye başarılı bir karşı politika yapamaz. Çünkü, hesaplaşmışlardır geçmişleriyle.

 

Stalin'den sonra, SBKP yönetimi Stalin'in uygulmalarının yanlış olduğunu, kabul etmediklerini, Stalin dönemi politikalarının Leninizmle bağdaşmadığını, Sovyet ilkelerine uymadığını resmi olarak deklare etmiş, konferanslar düzenlemişlerdir. Stalin dönemindeki uygulamaların telafi edilebilir olanlarını telafi etmişlerdir. Partinin yeni programında bu uygulmalara, politikalara ve yaklaşımlara karşı tavır almışlardır. (iade-i itibar, sürgünlerin kaldırılması vs)

 

Çin, Mao öldükten sonra, Mao'nun son dönem uygulamalarını reddetmiş, ve hatta bu uygulmaları halen savunanların bir kısmını idam etmiş, bir kısmını hapse atmışlardır (yanılmıyorsam Mao'nun karısı da dahil). Mao'nun kültür devriminden sonraki uygulamalarının Maoizmle bağdaşmayacağını söyelmişlerdir. Yani aynı adamın farklı politikalarını, aynı adamı referans alarak yargılamış, tavır almışlardır.

 

Bu ülkeleri örnek verme sebebim, ülkede devlet ilkelerinin, kuruluş ilkelerinin, rejimin değişmeden, hesaplaşılan dönem, uygulama ve yaklaşımlarla, hesaplaşanların aynı ideolojiye ve ilkelere mensup olduğu ülkeler olmasıdır.

 

Ancak bu ülkeye bakıyoruz, Varlık Vergisi, 40-44 arası ırkçı hezeyanlar, Dersim ayaklanması vs.. Bu konuda konuşmayan sadece Kemalistler. Yani Kemalistler bu konuda konuşmuyor diye bu konular unutulacak mı ? Hayır efendim, sen kaçtıkça peşinden kovalar. Her zaman istismara açık olur. Her zaman karşına bir silah gibi çıkar. Öyle de olmaktadır. Hele hele, tarih bilgisi bu kadar zayıf bir toplumda.

 

Örnek, Onur Öymen bir söz söyledi, Dersim ayaklanması gündeme geldi. Bir Cyrano kadar, ayaklanmanın bastırılması haklı ve meşrudur gerici bir ayaklanmadır şu şu yüzden , ancak bastırılırken kullanılan şiddetin oranı ise haksız ve gayri meşru idi, yanlış idi deyip altını dolduracak donanımda adam mı yok ?

 

Ne gördük onun yerine, "Onur bey öyle demedi çarpıtıyorlar" bunun dışında bir açıklama yok. Diğer konularda da Kemalistlerde aynı yaklaşım geçerli.

 

 

 

Irkçıların yargılanması için 1944 ün beklenmesi konusuna geldiğimizde, o dönem Alman korkusu tüm dünyayı sarmıştı. Savaşa girmemek için çareler arayan bir ülkenin Alman heyulası karşısında çok da cesur olmasını bekleyemezsiniz. Almanya'nın gücünden korkmayan kim vardı ki Türkiye olacak? Türkiye'de belli başlı gazeteler bile Almanya'nın yıldırım hızıyla işgallerini "Alman orduları harikalar yaratıyor" başlıklarıyla veriyorlardı.

 

O dönem Almanya'nın önünde durulmaz kudretinden çekinmeyen kimsenin olduğunu hiç sanmıyorum. Hele Türkiye'nin Almanya ile birlikte alması düşünülen bir rövanş olduğu hissi de buna eklenirse, (tabii buna sadece his diyorum, düşünce bile demiyorum, söz konusu bile olamaz, olmamalı) bence durumu anlayışla karşılamak gerekiyor.

 

Durum 1 Dünya savaşındakinden çok daha vahimdi. Almanya'nın deniz gücünün o zaman yeterli olmadığını Mustafa Kemal görmüştü. Fakat 2. Dünya Savaşına gelindiğinde Alman denizaltıları, uçakları, füzeleri dehşet saçıyordu, İngiltere Alman uçaklarının bombardımanlarından, ilk kez kullandığı pilotsuz uçakların teröründen perişan olmuştu. Yine ilk kez denemeleri yapılan füzeler ve uzun menzilli toplar korku salıyordu. Durum gerçekten çok vahimdi. Ben hala Almanya'nın bu kadar büyük bir gücü toparlamış olmasına hayret ediyorum. Bu çok büyük bir azim ve çalışma sonucu ortaya çıkan neredeyse mucizevi bir durumdur, en azından sıradan bir durum olmadığı kesindir. Bu bir hayranlık uyandırıyordu yani, bu kaçınılmazdı. Dünyanın bir ırkların üstünlüğü eksenine gireceğini hayal edenlerin önüne geçmek mümkün olmamıştır o ortamda...

 

Ülke içinde, vatandaşlar arasında etnik kimliklerine göre düşmanlık propagandası yapan, ırkçı şiddet çağrısı yapan adamları susturmak ile Almanya'dan çekinmenin pek alakasını göremedim ben. Almanya'yı ilgilendiren, Türkiye'nin sattığı bakır ve krom ile, boğazlarını askeri kullanıma kapalı tutması idi.

 

Dolayısıyla, ırkçılara gösterilen tevazu Almanya'dan çekinme ile açıklanamaz. Yani Almanya'ya ne Türkiye'de saf Türkler mi yaşayacak sadece, Çerkesler mi, Kürtler mi, Lazlar mı. Hepsi asya ve doğu ırklarına mensup nasıl olsa onlara göre. Yugoslavya'da aşağı ırktan oldukları için toplama kamplarına attığı Türkler'in kanının saflığı Naziler'in umrunda mı.

 

Mesele, Cumhuriyet dönemi Türk aydınlarının, eğitim için gönderildikleri ülke, çağın bilim ve felsefede en ileri ülkesi olan, aynı zamanda Avrupa'da Osmanlı ile tarihsel müttefikliği bulunan Almanya'da yaşanan siyasi değişimin bu insanları etkilemesi. Onların yurda döndüklerinde oturdukları koltuklar. 40'lı yıllarda Kemalist kadroların bu zihniyetle yeteri kadar hesaplaşacak çabayı gösterememesi. Nasıl ki, Fransa'da eğitim gören Jon Türkler, Fransız İhtilali'nin ilkelerini Osmanlı topraklarına taşıdıysa, Berlin'de eğitim gören kadroların eğitimi sırasında Almanya'da yaşanan siyasi, ideolojik değişim bu kadroları etkiledi ve yurda Nazizm'den etkilenmiş olarak döndüler. Kimi yok denecek kadar az, kimi çok, kimi az. Fakat o dönemde ideolojik olarak Nazi etkisini bu kadrolarda görüyoruz.

 

Nereden hasıl oldu memlekette "Alaman hayranlığı" Almanya'da üniversitelerde, bilim kuruluşlarında eğitim gören kalemler sayesinde. "savaşı Almanlar kaybeder" diyemiyormuş insanlar sokakta, iş yerinde, devlet dairelerinde, çevre korkusundan.

 

Bu kalemlerin sosyal hayata etkisine bakıyoruz, mesela Hababam Sınıfı romanı Rıfat Ilgaz "her şeyin Nazi Almanyası'ndan örnek gösterildiği yıllardı o yüzden Çolak Hamdi..." diyor. Karılar Koğuşunda, Kemal Tahir'in hapis yattığı cezaevinin okuma yazma bilmeyen meydancısı "Pravo Alamanlara be" diyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

mesela bakıyoruz akp'ye alevilerle çalıştay yapıyor. yahu bırak işte sohbeti muhabbeti, özür dile önce bi onlardan. sivas için özür dile, cemevleri cünbüş evleridir demişsin özür dile. türkiye'nin devlet politikasının olmayışından dolayı çoğunluk her zaman mevcut iktidarlara yön vermiş. yani popülizm almış başını gitmiş. benim düşüncelerim bunlar. [/b]

Sadece AKP'nin degil devlet birimlerinin tümünün ve diger siyasi partilerin özür dilemesi gerekli. Ama bunu sirf Aleviler ile sinirlayamayiz. Diger taraftan kültürümüzde özür dilemek ve kendi yanlislarini görüp mertce itiraf etmek gibi bir politikamiz olmadigi icin sonunda kalkariz magduru ve masumu oynariz ve güya bu sayede de kendimizi kurtarmis oluruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Örnek' date=' Onur Öymen bir söz söyledi, Dersim ayaklanması gündeme geldi. Bir Cyrano kadar, ayaklanmanın bastırılması haklı ve meşrudur gerici bir ayaklanmadır şu şu yüzden , ancak bastırılırken kullanılan şiddetin oranı ise haksız ve gayri meşru idi, yanlış idi deyip altını dolduracak donanımda adam mı yok ?[/quote']

 

Sevgili CYRANO önemli bir noktaya parmak basmışsın. Bir ulusalcı olarak Dersim ayaklanmasının bastırılışını doğru düzgün nedenlerle açıklamayı tercih etmişimdir hep. çoğunluk için ise konu kapansın diye bakılmış yalnız. bu da sistemli bir devlet politikasının olmayışından ve bizdeki tartışarak sonuca varma tavrının eksik oluşundan. biz hiçbir şeyi tartışamıyoruz aslında. o dönemde o niye oldu'yu konuşmuyoruz, yaşandı bi tatsızlık konuşmayalım diyoruz. halbuki ordaki gerici ve feodal ayaklanmanın gerçek nedenklerini çatır çatır anlatmamız gerekiyor. gerekiyor ki kimse bilip bilmediği bir konuda duygusallaşıp dersim'de durduk yere o kadar insan öldürdüler demesin.

 

çok açık söyliyim pek çok tuncelili arkadaşım, tuncelide yaşananların abartılı olduğunu ama ölenlerin feodal düşüncelerini sahiplenmeyeceğini söylüyor. atatürkü sevdiklerini söylüyor. kamer genç, kemal kılıçdaroğlu vs. gibi isimler bana göre atatürkü bu konuda gerçekten anlamışlar. ayaklanmanın nasıl gerici bir yapıda olduğunu anlamışlar. tunceli biliyorsunuz şu anda okuma yazma oranı en yüksek olan illerden biri. eski feodal kalıntısına devam etse, skolastik dehlizlerde boğulur giderdi. işte bu konuları böyle tartışmak lazım. anlatmazsak düşman gelir duygusallaştırarak kullanır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi ben 1944 te yargılanan ve hüküm giyen Türkçülerin itibarlarının iade edildiğine dair bir duyum almadım. Böyle bir iadei itibar olduysa da ben duymadıysam bağışlayın. Böyle bir iadei itibar olmadığına göre sorun nedir?

 

Konu biraz yerinden kaymış gibi. Türkiye tarihinde ırkçılığın iktidarda olduğu bir dönem olsaydı, tamam derdik o dönemden dolayı özür dileyelim, hatamızı kabul edelim. Halbuki biz burada ırkçılığın yargılandığı bir olaydan söz ediyoruz. Yargılanmış, mahkum olmuşlar, konu bitmiş. İadei itibar da olmamış. O mahkumiyetler geçerliğini koruyor.

 

Gelelim halen ırkçı söylemde bulunanlar varmış! Kökleri kurumamış, etnikçilere haklılık kazandırıyorlarmış!

 

Ben buna biraz gülerim, acı acı gülerim hem de. Bugün liberalleşme adına şeriat propagandası tümüyle serbest bırakılmış, recmin, kesip doğramanın yerinde olduğu, iyi olduğu açıkça ve rahatlıkla söylenebiliyor, liberalleşiyor özgürleşiyoruz diye kimse ses çıkarmıyor. İfade özgürlüğü kapsamında. E adamın görüşü de ırkçı, ifade özgürlüğü kapsamında o da ifade ediyor deyince yok efendim edemez. Asılsın kesilsin, susturulsun.

 

Bu çifte standart niye?

 

Ben söyleyeyim: Bir intikam operasyonu yürütülüyor da ondan. Atatürk Cumhuriyetinden intikam almak için dişler bileniyor, mesele tamamen budur. Bunun için de cumhuriyete en çok diş bileyen, kin besleyen iki kesim: Şeriatçılar ve Kürtçüler ittifak ettirildi. Olay tamamen budur. Ha, bir de eski paslı tüfek komünizmi gerçekleştirmeyi başaramamış militan artıkları da bu ittifaka dahil.

 

Bu konunun suçlama için yeterli olmadığı hissedildiği için bir de Dersim tartışması açılıyor. Dersim'de yapılan bir ırkçı soykırım olsa, durdukları yerde duran insanlar Hitler'in Yahudileri katletmesi gibi sırf etniklerinden dolayı katledilmeye başlanmış olsa derdik ki insanlık suçu işlenmiş. Ama yapılan devletin egemenliğine yapılan bir başkaldırı, devleti bölmeyi amaçlayan bir kalkışma. Dış desteklerle yürütülen bir ayrılıkçı hareket. Kullanılan gücün aşırı kaçması ayrı konu, insanlar hatasız olamazlar. Ayrıca etnik terörün kaşıdığı hassasiyetler aşılır, terör biterse daha sağlıklı konuşulur tabii ki Dersim gibi konular.

 

Almanlardan niye korkulsun korkulmasın konusunu açıkladım. Almanlar Türklerin ırk saflaşmasını pek umursadıkları için filan elbette değil. Söylediğim çok açık: Almanlar kazanırsa dünya ırkçılığın egemen olduğu bir dünya olacaktı, geçerli ve moda ideoloji bu olacaktı. Alman ırkçılığını örnek alan diğer ırkçıların da önünü kesmek, hatta iktidara gelmelerini engellemek bayağı bir zor olabilirdi. Yoksa Almanlar "aman bak ha, siz de bizim gibi ırkınızı saflaştırın, Türk ırkının saflaşması en az Alman ırkının saflaşması kadar dünya için gereklidir" elbette demeyeceklerdi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

atatürkü bu konuda gerçekten anlamışlar. ayaklanmanın nasıl gerici bir yapıda olduğunu anlamışlar.

Tabii ki ne Alevilerin, ne Tuncelili vatandaşlarımızın Atatürk ile, cumhuriyet ile bir alıp veremedikleri yok. Kimsenin yok esasen. Açıkça söyleyeyim: Atatürk Cumhuriyetine karşı hesaplaşma ve öç duygusu ile kıvrananlar, kin ve nefretlerini bastırmayı başaramayıp dışa vuranlar şeriatçılardır. Kürtçüleri sadece ve sadece kullanıyorlar. Tıpkı İran mollaları ve Humeyni'nin sosyalistleri önce kullanıp, sonra Tahran caddelerinde elektrik direklerinde dizi dizi sallandırdığı, Kürtleri toplu biçimde sıra sıra idam mangaları önünde diz çöktürüp kurşuna dizdiği gibi.

 

Şeriatçıları da daha üst güçler, emperyalistler kullanıyor. Zurnanın son deliği, kullanılma hiyerarşi zincirinin son halkası eski militan paslı tüfek devrimciler. Onların nostaljik hayal kırıklığını hepsi birden kullanıyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Bu konunun suçlama için yeterli olmadığı hissedildiği için bir de Dersim tartışması açılıyor. Dersim'de yapılan bir ırkçı soykırım olsa, durdukları yerde duran insanlar Hitler'in Yahudileri katletmesi gibi sırf etniklerinden dolayı katledilmeye başlanmış olsa derdik ki insanlık suçu işlenmiş. Ama yapılan devletin egemenliğine yapılan bir başkaldırı, devleti bölmeyi amaçlayan bir kalkışma. Dış desteklerle yürütülen bir ayrılıkçı hareket. Kullanılan gücün aşırı kaçması ayrı konu, insanlar hatasız olamazlar. Ayrıca etnik terörün kaşıdığı hassasiyetler aşılır, terör biterse daha sağlıklı konuşulur tabii ki Dersim gibi konular.

 

Tabii tabii, hep sizin aciklamalariniz dogru olacak. Devlete baskaldirildigi icin cocuklar, kadinlar ve yaslilar dahi öldürüldü. Ve hatta yetim kalan cocuklari Türklestirmek icin evletliga verildiler. Dahada yetmedi geri kalanlarin cogunu Türk böylegelerine zorla göc ettirip asimilasyon politikasini uyguladilar.

 

Insanlarin neden baskaldirdiklarina bakmadan oturdugumuz yerden ahkam kesiyoruz. Bu kafaylada bir 90 yil daha basimiz beladan eksik olmaz. Hep devlet hakli, hep digerleri bölücü, vatanhaini,.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili CYRANO önemli bir noktaya parmak basmışsın. Bir ulusalcı olarak Dersim ayaklanmasının bastırılışını doğru düzgün nedenlerle açıklamayı tercih etmişimdir hep. çoğunluk için ise konu kapansın diye bakılmış yalnız. bu da sistemli bir devlet politikasının olmayışından ve bizdeki tartışarak sonuca varma tavrının eksik oluşundan. biz hiçbir şeyi tartışamıyoruz aslında. o dönemde o niye oldu'yu konuşmuyoruz, yaşandı bi tatsızlık konuşmayalım diyoruz. halbuki ordaki gerici ve feodal ayaklanmanın gerçek nedenklerini çatır çatır anlatmamız gerekiyor. gerekiyor ki kimse bilip bilmediği bir konuda duygusallaşıp dersim'de durduk yere o kadar insan öldürdüler demesin.

 

çok açık söyliyim pek çok tuncelili arkadaşım, tuncelide yaşananların abartılı olduğunu ama ölenlerin feodal düşüncelerini sahiplenmeyeceğini söylüyor. atatürkü sevdiklerini söylüyor. kamer genç, kemal kılıçdaroğlu vs. gibi isimler bana göre atatürkü bu konuda gerçekten anlamışlar. ayaklanmanın nasıl gerici bir yapıda olduğunu anlamışlar. tunceli biliyorsunuz şu anda okuma yazma oranı en yüksek olan illerden biri. eski feodal kalıntısına devam etse, skolastik dehlizlerde boğulur giderdi. işte bu konuları böyle tartışmak lazım. anlatmazsak düşman gelir duygusallaştırarak kullanır.

 

 

Tam olarak bundan bahsediyorum, adına Ulusalcı, Kemalist, Atatürkçü ne dersek diyelim Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerini savunan düşünceye mensup çevreler ve yapılar karşıtlarının her gün dile getirdiği konular hakkında bir hesaplaşma, yüzleşme, değerlendirme, eleştiri, kritik yapmak zorundadır. Doğrulara sahip çıkmalı, hataları yargılamalı, hataların sebeplerini dönemin konjonktürüyle ortaya koymalıdır. Dediğim gibi bunu Kemalistler yapmıyor diye bu konular unutulacak değildir.

 

Bu ülkede Kemalist bir genç kendi külliyatından, Rusya'nın, ABD'nin, hatta Latin Amerika ülkelerinin 100 yıl önceki durumu, uygulmaları ve yaklaşımlarıyla ilgili incelemeler bulabilir. Onlardan beslenebilir. Ama 1919-1950 arası Türkiye'ye ilişkin onlarca konuda bir kaynak bulamaz.

 

Onlarca başlıkta yüzlerce konu şehir efsanesi gibidir. Sorulan ve sorulacak soru çoktur. Bunlara Kemalistler cevap vermedikçe, kim cevap veriyorsa onun cevabı muteber olur. Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi muamelesi yaparlar...

 

Türkçülüğü salt kültür ve vicdan meselesi olarak değil aynı zamanda "kan meselesi" olarak tanımlayan ve icraatları, söylemleri ile Menders'in Küçük Amerika'sı gibi Küçük Nazi Almanyası görüntüsü yaratan Şükrü Saraçoğlu nasıl başbakan olmuştur ? Kaç Kemalist düşünce adamı, 1940-1944 Türkiyesi ile ilgili bir değerlendirme koymuştur ortaya ? Koyan yoktur. Sani bu yıllar hiç yaşanmamış gibi davranılır. İsmet Paşa'nın memleketi savaş dışında tutmak için gösterdiği çaba ve başarı anlatılır ama diğer konular yokmuş gibi davranılır. Peki, bugün aydınlık ve çağdaş düşünceleri yansıtan Cumhuriyet gazetesinin bu yıllarda yayınlanan sayılarında, Yahudi karşıtı, Nazi destekçisi yazıları unutulacak mı ? Gidin bütün gerici forumlara ve yayın organlarına bir bakın. Unutulmuş gibi mi duruyor ?

 

Türkiye'nin geleceğini Naziler'in zaferine endeksleyen ve ona göre siyasi yatırımlar yapan Şükrü Saraçoğlu mensubu olduğu siyasi partinin ve davanın mensupları tarafından düşünsel olarak yargılanıp mahkum edilmiş midir ?

 

Dersim vakası, olay nettir. Cumhuriyet devriminin getirdiği yeniliklerle imtiyazlarından ve egemenliğinden mahrum kalacak aşiret reislerinin, ağa, şeyh tayfasının başlattığı bir ayaklanma. Hangi ülkede olursa olsun, her cumhuriyet devrimi böyle bir ayaklanmayı bastırırdı. Hiç bir devrimin gerici ayaklanmalara tahammülü yoktur. Olamaz. Fakat bastırılmasında kullanılan şiddetin oranı ve toplu cezalandırma yöntemi, cumhuriyet devriminin yıktığı Osmanlı'nın yöntemine yakın. Osmanlı Türkmen ayaklanmalarını nasıl bastırdıysa, ve bastırdıktan sonra ne yaptıysa hemen hemen aynısı yapılmış. Toplu cezalandırma, sağ kalanları ülkenin başka yerlerine sürgün. Bir Kemalist bunu doğru karşılar mı? O zaman Stalin'i niye yargılıyoruz.

 

Hayır doğru karşılamazlar. Ama bir şey söylemekten de kaçınırlar.

 

Bu ülkede siyasi olarak Bab-ı Ali baskını ile ilgili sadece Kemalizme düşünsel ve ideolojik olarak karşı olanlar konuşur, yazar. İzmir Suikasti ile ilgili sadece aynı kesimler konuşur ve yazar. Dersim vakası ile ilgili sadece aynı kesimler konuşur ve yazar. Topal Osman vakası ile ilgili, aynı kesimler konuşur ve yazar. Ankara Hükümeti-Sovyet ilişkileriyle ilgili aynı kesimler konuşur ve yazar. İttihat ve Terakki ile ilgili aynı kesimler konuşur ve yazar. Mahmud Esat Bozkurt ile ilgili, Şükrü Saraçoğlu ile ilgili aynı kesimler konuşur ve yazar. Varlık Vergisi ile ilgili aynı kesimler konuşur ve yazar. Atatürk'ün CHP'si içerisindeki ayrışma ile ilgili aynı kesimler konuşur ve yazar.

 

Ondan sonra okuyan, Bab-ı Ali baskınının sanki demokrasi ile yönetilen bir ülkede bir grup "darbeci" subayın silah zoruyla iktidarı ele geçirmesi gibi algılar. Dersim Vakası'nı "bunlar kürt ve alevi bunları öldürelim biz" diyerek Dersim'e durup dururken ordu gönderildiği gibi algılar. İttihat ve Terakki'yi demokratik bir ülkede diktatörlük kuran bir hareket olarak algılar.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerine, Kemalizm dediğimiz ilkeler bütününe aykırı görüşlere, düüncelere sahip Şükrü Saraçoğlu, Mahmud Esat Bozkurt gibi adamları Kemalizmle özdeşleştirir. Varlık Vergisi gibi uygulamaları Kemalizm'le özdeşleştirir.

 

Niye? Çünkü Kemalistler'de bu konularda konuşmamak, değerlendirme yapmamak gibi bir düşünsel rahatsızlık vardır. Dolayısıyla alternatif görüş yoktur ortada.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesela ;

 

 

"türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. saf türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları, vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler."

 

21 Eylül 1930 Son Posta gazetesi..

'Mustafa Kemal'in ilk öğrencisi Musolini, ikincisi benim.'

 

Falit Rıfkı Atay, Çankaya sayfa 205 Bozkurt'un açıklaması

 

“Zamanımızın bir Alman tarihçisi, gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin, Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür…”

 

Mahmut Esat Bozkurt, Ataürk İhtilali, sayfa 137

 

'Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki bir takım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur.'

 

Milliyet, 31 Ağustos 1930

 

Şimdi bu ülkede bir Kemalist düşünce adamı, Mahmut Esat Borkut'u eleştirmekten korkuysa, çekiniyorsa, kaçınıyorsa çok afedersiniz gitsin kumda oynasın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi Türkiye'nin Atatürk'ün ölümü ile birlikte bir bocalama geçirdiği, ötesinde Atatürk'ün çizgisinden sapma gösterdiği son derece açık. Ben bunu her zaman söylemişimdir. Hatta İsmet İnönü'ye olan eleştirilerim yüzünden bir çok forumdaşım bana çok büyük tepkiler göstermişlerdir.

 

Osman Pamukoğlu'nun söylemi bu açıdan nettir ve benim onu benimseyişimin bir nedeni de budur. "Bugün 11 Kasım 1938" diyerek yola çıkmıştır.

 

Fakat yani işi abartmamak lazım. Söylediğimin iyi anlaşılmasını dilerim. Dünya hızla faşizme, ırkçılığa kayıyor, tek egemen gücün faşizm olacağı görünümü var, Hitler orduları engel tanımaksızın yıldırım zaferleri üzerine zafer ekliyorlar. Savaşlardan bitmiş, gücünün son kertesini kullanarak yeni bir devlet kurmuş, sanayisi, silahı, hiç bir şeyi olmayan, kurtuluş savaşını halkının büyük fedakarlıkları ve Sovyet yardımları ile yürütmüş fakat ona da sırtını dönmüş, dünyada bir başına kalmış bir ülke bu bela karşısında bocalamış. Bu mu çok gördüğünüz, başa kaktığınız? Biraz insaf derim. Bakın Türkiye Almanlarla Rusların birbirini bitirmesi sayesinde arada işi götürmüştür, biraz insaflı yargılarsanız iyi olur. Sonra ortaya çıkan ABD faktörü ile de Sovyetler'in kurtuluş yardımı diyeti talebinden yine kurtulmayı başarmıştır. Bu topraklarda badire eksik olmaz, burası kilit bir yarımada. Burada işler yine de iyi götürülüyor, yani az daha diyeceğim ki "Allah yardım ediyor yine de..." :) Bu böyledir, hiç lafı evirip çevirmeyelim!

 

Kimse "Aman Şükrü Saraçoğlu ne büyük bir Atatürkçüydü, Atatürk'ün devamı gibiydi" filan demiyor yani, İsmet İnönü'nün Atatürk ile olan anlaşmazlıkları, Atatürk'ün istifasını verdirmesi, Celal Bayar'ı onun yerine koyması, bunun 1960 sürecine giden İnönü-Bayar savaşını sonuç vermesi... Bunlar konuşulan, bilinen konular.

 

Öyle bir Atatürkçülük tabusu olduğunu sanmıyorum. Atatürk'ten sonrası, hatta bırakın onu, Atatürk'ün insani zaafları konuşulmayan şeyler değil. İşte Veda filmi... Atatürk'ü, orduları dize getirmiş adamı bir İzmir kızının nasıl dize getirdiğini görüyoruz. Ben dahil kimse sesini de çıkarmadı bu filme yani. Mustafa filmini en ağır eleştirenlerden biri benim, ama Veda için tek kelime etmedim. Oysa Atatürk'ün kişisel zaafları konusunda belki Mustafa'dan daha etkili vurgu yapan bir film. Doğruya doğru, Latife hanım resmen Atatürk'e diz çöktürmüştür, bu işin lamı cimi yok.

 

Fakat mesele bu değil yani, mesele Atatürk devrimlerinden intikam alma, Atatürk'ü yok etme davasıdır. Dava budur, öyle Atatürk tanrı değildi, Atatürkçüler melaike değildi davası filan değil. Çünkü zaten böyle bir iddia yok.

 

Gözümüzü açsak çok iyi olur. Neyle karşı karşıya olduğumuzun, Türkiye Cumhuriyeti üzerine nelerin planlandığını görmemiz çok ama çok iyi olur.

 

Burası kilit coğrafya millet. Burada dört dönüm bostan, yan gel yat osman yok! Bunu herkesin iyice, sağlamca kafasına koyması gerek!

 

Dersim konusu da aynı. Büyük bir savaş belası önünde bulunan taze bir cumhuriyete baş kaldırılmış, büyük bir parçalanma tehdidi var. Elinizde bir şey yok, büyük fedakarlıklara katlanarak son gücünüzü kullanmış, bir taze cumhuriyet kurmuşsunuz. Daha Dersim'in arkası gelecek, yeni kurduğunuz cumhuriyet ardarda isyanlarla paramparça olacak!

 

Valla oraya psikopat katilleri bile tımarhaneden salıp gönderirsiniz arkadaşlar, etmeyin. Ne kadar oturduğunuz yerden rahat rahat ahkam kesiyorsunuz böyle ya?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.