Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

“Bravo MOSSAD” örnek alın (!)


S&S

Önerilen İletiler

Hayranlık duyduğunuz işgalci israil

Söylediklerimin hayranlık olduğunu da nerden çıkardınız? İsrail hayranı değilim, İsrail'de yaşamayı hiç ama hiç istemezdim. Dünyada gitmek istemeyeceğim ülkelerden biridir. Yolum düşsün bile istemem. O halde İsrail hayranı filan değilim.

 

Ben sadece gerçekleri söylerim. Açıkça görüldüğü halde söylenmek istenmeyen, aslında içten içe söylenmek istenen, ama bir türlü söylenemeyen gerçekleri söylemek ise özel zevklerim arasındadır. Böyle gerçekleri söylemeye bayılırım. Kendimin hoşuna bile gitmese de...

 

Yalanlar değil gerçekler acıtır. Yalanlara kanmak tatlıdır, gerçekleri görmek ve itiraf etmek zordur. Gerçek basit ve yalındır, yalan ise karmaşık, kompleks ve ayrıntılıdır. Çoğu kez irdelemek yerine inanıvermek çok daha kolay ve tatlı gelir.

 

Normalize edilmiş, standarda bağlanıp kalıplaştırılmış yalanlar en tehlikelileridir. Bu yalanlar milyonları toplu şekilde zehirler, farkına bile varmak istemezler.

 

Yalan uyuşturucu gibidir, zehirlediğini bilir, ama karşı koyamaz, hatta fanatiği kesilirsin. Seni öldüren şey uğruna cinayet işlemek ne aptalcadır, ama bunu bile yaptırır.

 

Yalan her zaman başka yalanlarla mücadele ederek yükselir. Yalan gerçekle savaşmaz, zaten savaşamaz. Yalan, başka yalanlara basarak, onları ezerek yükselir. Gerçekten daima kaçar. Yalanlar ne kadar yoğun olsa da gerçeği asla boğamaz, ancak yoğun şekilde önüne geçerek perdeler. Bunu ise gerçeğin etrafını sararak asla yapamaz, ancak bulutun güneşi gölgelemesi biçiminde yapar. Gerçek aslında tüm görkemiyle parlamaktadır, ama sadece yalan perdesine bürünenler göremiyordur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 56
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Biz burada Kadınları recmeden, escinselleri katleden, çocukları "en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider" diye yetiştiren, kisi hak ve özgürlüklerini hice sayan Hamas´dan bahsediyoruz..

 

Efendi, ben neyi merak ediyorum dostum biliyor musun ? Sen bu forumda iddia ettiklerini nereden okuyorsun ?

 

Dostum Hamas'ın hangi kadını recmettiğini duydun ? Hangi eşcinseli katlettiğini duydun? Hangi çocuğu "en az 7 yahudi öldüren cennete gider" diye yetiştirdiğini duydun ?

 

Kısaca bu yazdıkların kesinlikle doğru değildir.

 

Tabi, doğru diyorsan, dayanağını gösterirsin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ahirzamanda Yahudilerin Mehdi ordusu tarafından toplu kıyıma uğratılacaklarının, taşın ağacın "Yahudi arkamda saklanıyor" diye dile geleceği ve o Yahudinin de böylece öldürüleceğinin her camide, her tarikatta, her dini cemaatte "hadisi şerif!!" adı altında dogma olarak yediden yetmişe herkesin beyinlerine kazınmaya çalışıldığı bir kültürde biz neyi tartışıyor, neyi savunuyoruz?

 

Yalanlara bu kadar bürünen, bizzat kendisini bu kadar inkar eden, bırak evreni, dünyayı, daha kendi özünü çözemeyen, nasıl dogmalarla sarmalandığını anlayamayan insanlara neyi anlatıp neyi kanıtlayacaksın?

 

Ha, Tevrat dogmaları bin beterdir, elbette. Dogmaya karşı savaş her yerde, her cephede, her alanda verilecek elbette. Toplumlar klişe olarak sütten ak kaşık olarak çıkmaz ve topluca zifte batıp bulanmazlar. Dogmalar ırk, coğrafya dinlemez, pandemik salgın gibidir. Dogmanın ırkı coğrafyası olmaz.

 

Ama çıkar dogmanın dibine kadar batmış toplumları, onları dogmanın en koyu karanlığı ile yöneten terör örgütlerini sütten çıkmış ak kaşık gösterirseniz, bir milim yol almak olası değildir, insanlık adına...

 

Koskoca bir devlet çıkar, "İsrail'in kökü Orta Doğu'dan kazınacaktır, ABD Alaska'da yurt versin Yahudilere, madem çok seviyorsa" der, bunu resmi ağızdan, resmi söylem olarak belirtirse, bir toprağın en eski halkını oradan sürüp çıkarma iddiasını alenen resmi beyan olarak ortaya atarsa, bu da alkışlarla karşılanırsa, ortada dogmalar tarafından nefes alamayacak derecede kuşatılmışlık gibi çok ama çok ciddi bir sorun vardır.

 

Dogma, en korkunç ırkçılığa tehdit ve tehlike olarak bin basar. Dünyada böylesine korkunç bir insanlık katili daha çıkamaz, çıkmamıştır. En şiddetli ırkçılığa bin kere rahmet okutur. Irkçılık bir dalgadır, gelir geçer. Yanlış olduğu da apaçık ortaya çıkar. Dogmayı yanlışlama gibi bir lüksünüz yoktur. Ne bilim ile, ne felsefe ile dogmayı yanlışlayamazsınız, araçları farklıdır. "Benim inancım öyle, sana ne?" dediği anda biter, beynine girip formatlayamazsınız. Dogma ne kanıtlanır, ne çürütülür, yalnızca inanılır.

 

Ama o "sana ne, inancım" toplumsal hayata bir zehir gibi, bir eroin gibi sızdı mı, bireysellikten çıkıp toplumsallaştı, yani laiklik yok edildi mi, dogmalar beyinlerden çıkıp toplumu kuşatıp esir aldı mı, örümcek ağına düşen sinek gibi işiniz biter. İnsanlık düşmanı, erdem düşmanı bir yaratığa dönüştürür insanları. Okuluna giden minicik çocukları havaya uçurur, cennette yetmiş hurinin kucağına düşeceği paranoyası ile hasta beynini uyuşturur.

 

Bir tutup insanların Pol Pot, Stalin yöntemleri ile dine inanmaktan men edilmesini, bir tutup halk ne derse o olacağını savunanları ibretle izliyoruz. Bu insanların aklının ermediği tek şey vardır: Laiklik. Bu kelimeyi duyunca sinirleri bozulur. Çünkü dogmaların dayatılması, zorunlu kılınmasından başka bir yönetim şekline akılları ermez. Kafalarındaki kara ütopyaya göre devlet bir felsefeyi benimsedi mi, tüm yapılanmasını o felsefeye göre yapar. O felsefe her şeye hükmeden dogma haline gelir. Diğer görüşlere hayat hakkı tanımaz, yok eder. Bilim bunlar için bir araçtır, hizmetinde kullanılacak bir araç. Bilime felsefe emreder: "Genetik diye bir şey yoktur!" Lisenkolar çıkar ortaya, genetiği savunan bilimciler Sibirya'da kamplarda toplanır. Genetiği savunmak Amerikancılık olur.

 

Dogmalar dünyayı ve insanları iki kesin kampa böler: Bu dini dogmalarda da aynıdır, bir felsefi görüşü dogmalaştıranlarda da. Karşı kamp kökü kazınması, yok olması gereken kamptır. Karşı kamptan nefret eder, çocuklarına, bebeklerine varıncaya kadar yok etmeyi hayal ederler.

 

Bu zihniyette zaten alaşağı ettiğin, iktidarına son verdiğin kişileri yurt dışına sürgün etmek filan yoktur. "Topyekün temizlik" ilkesi vardır, bebeklerine kadar. Çok kalabalıklar, hepsini öldürmek zorsa Sibirya'ya sürer, kendiliklerinden ölmelerini sağlarsın. Osmanlı padişahları yurt dışında yaşar, torunları ülkesine döner gelir, iyi de karşılanır, ama Çar ailesinin bebeklerinden biri bari hayatta kaldı mı diye senaryolar yazılmak, filmler çekilmek zorunda kalınır. Cesetlerini bile neredeyse bulamazsın çünkü...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendi, ben neyi merak ediyorum dostum biliyor musun ? Sen bu forumda iddia ettiklerini nereden okuyorsun ?

 

Dostum Hamas'ın hangi kadını recmettiğini duydun ? Hangi eşcinseli katlettiğini duydun? Hangi çocuğu "en az 7 yahudi öldüren cennete gider" diye yetiştirdiğini duydun ?

 

Kısaca bu yazdıkların külliyen yalandır.

 

Tabi, yalan değil doğru diyorsan, dayanağını gösterirsin.

Sayin CYRANO, senin iddia ettiklerin kadar benim tezlerimde önemlidir.

 

Varsa karsi tezin korsun ortaya öylemi?

 

Bugün en hafifi ülkemizde 17.yasinda ki bir kiz topragi gömülüyorsa bu senin icin recm olmuyorsa benim icin recm dir..anlatabildim mi? Dindar insanlardan bahsetmiyorum; dincilerin evrim gecirecegine inaniyormusun önümüzde ki yüzyil..

 

Devam edelim Hamas israil tarafindan kurulmus dinci bir terör örgütümüdür degilmidir?.. bu örgüt militani intihara gönderirken cennet vaat edermi etmez mi !!! ederse neleri kullanabilir?

 

Öyle ya mazlum insanlarin icinde kendini patlatacak !!! bunlar asker degil ki? ama yahudi bir iki kiside ölmeyecek, sorarim bunun ilaci ne olabilir?

 

Benim yazdiklarim illahin alinti olmasi sart degil alintida olabilir ama benim tezime yatkinsa kullanabilirim..yok kullanamazsin dersen o zaman karsilikli sözlükten devam ederiz..

 

Arkadasim daha dün ülkemiz de escinsel diye omuzun da tato ile Allah yaziyor diye öldürülmedi mi eger bu sahis escinsel olmasaydi yargilamasi o kadar kolay olurmuydu..Dincilerin hangi argümanlari kullandiklarini bilmiyor olamazsin? Cami kösesinde ki dincilerden bahsetmiyoruz agzi köpüren ciblak baldiri gördümü tüyleri diken diken olanlardan bahsetmiyoruz..

 

Bunlarin ininden bahsediyoruz !!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin CYRANO, senin iddia ettiklerin kadar benim tezlerimde önemlidir.

 

Varsa karsi tezin korsun ortaya öylemi?

 

Ne tezi dostum ? Ben iddia ettiklerin kesinlikle yanlış diyorum.

 

Şimdi arkadaşımız ne iddia ediyor ?

 

Biz burada Kadınları recmeden, escinselleri katleden, çocukları "en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider" diye yetiştiren, kisi hak ve özgürlüklerini hice sayan Hamas´dan bahsediyoruz.

 

Biz de diyoruz ki, bunlar doğru değildir. doğru olduğunu söylüyorsan dersin ki bakın Gazze'de şu kadın recm edilmiştir. Şu eşcinsel idam edilmiştir vs.

 

Bunu sorunca arkadaşımızın iddia ettiğine dayanak olarak ne gösteriyor ?

 

Bugün en hafifi ülkemizde 17.yasinda ki bir kiz topragi gömülüyorsa bu senin icin recm olmuyorsa benim icin recm dir..anlatabildim mi? Dindar insanlardan bahsetmiyorum; dincilerin evrim gecirecegine inaniyormusun önümüzde ki yüzyil..

 

Devam edelim Hamas israil tarafindan kurulmus dinci bir terör örgütümüdür degilmidir?.. bu örgüt militani intihara gönderirken cennet vaat edermi etmez mi !!! ederse neleri kullanabilir?

 

Öyle ya mazlum insanlarin icinde kendini patlatacak !!! bunlar asker degil ki? ama yahudi bir iki kiside ölmeyecek, sorarim bunun ilaci ne olabilir?

 

Benim yazdiklarim illahin alinti olmasi sart degil alintida olabilir ama benim tezime yatkinsa kullanabilirim..yok kullanamazsin dersen o zaman karsilikli sözlükten devam ederiz..

 

Arkadasim daha dün ülkemiz de escinsel diye omuzun da tato ile Allah yaziyor diye öldürülmedi mi eger bu sahis escinsel olmasaydi yargilamasi o kadar kolay olurmuydu..Dincilerin hangi argümanlari kullandiklarini bilmiyor olamazsin? Cami kösesinde ki dincilerden bahsetmiyoruz agzi köpüren ciblak baldiri gördümü tüyleri diken diken olanlardan bahsetmiyoruz..

 

Bunlarin ininden bahsediyoruz !!!

 

Türkiye'de genç kız toprağa gömülüyor, eşcinsel birisi öldürülüyor vs. Bu nedir ya ? Hamas, kadınları recm ediyor, eşcinselleri idam ediyor iddiasına dayanak olarak Türkiye'de şu oluyor, Türkiye'de bu oluyor diye örnek göstermek. Hayır sanki, Hamas, Gazze'de değil de Türkiye'de iktidarda.

 

Tekrar söylüyorum bu iddia ettiklerin kesinlikle yanlışdır. Doğru olduğunu iddia ediyorsan, Hamas'ın hangi eşcinseli idam ettiğini, hangi kadını recmettiğini, hangi çocuğu 7 yahudi öldüren cennete gider diye eğittiğini gösterirsin.

 

Ben böyle tartışma tarzı da görmedim gerçekten.

 

Efendi arkadaşımızla tartışma genelde böyledir, birşey iddia eder, iddia ettiğine dayanak sorunca böyle yanıtlar alırsınız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne tezi dostum ? Ben iddia ettiklerin kesinlikle yanlış diyorum.

 

Şimdi arkadaşımız ne iddia ediyor ?

 

 

 

Biz de diyoruz ki, bunlar doğru değildir. doğru olduğunu söylüyorsan dersin ki bakın Gazze'de şu kadın recm edilmiştir. Şu eşcinsel idam edilmiştir vs.

 

Bunu sorunca arkadaşımızın iddia ettiğine dayanak olarak ne gösteriyor ?

 

 

 

Türkiye'de genç kız toprağa gömülüyor, eşcinsel birisi öldürülüyor vs. Bu nedir ya ? Hamas, kadınları recm ediyor, eşcinselleri idam ediyor iddiasına dayanak olarak Türkiye'de şu oluyor, Türkiye'de bu oluyor diye örnek göstermek. Hayır sanki, Hamas, Gazze'de değil de Türkiye'de iktidarda.

 

Tekrar söylüyorum bu iddia ettiklerin kesinlikle yanlışdır. Doğru olduğunu iddia ediyorsan, Hamas'ın hangi eşcinseli idam ettiğini, hangi kadını recmettiğini, hangi çocuğu 7 yahudi öldüren cennete gider diye eğittiğini gösterirsin.

 

Ben böyle tartışma tarzı da görmedim gerçekten.

 

Efendi arkadaşımızla tartışma genelde böyledir, birşey iddia eder, iddia ettiğine dayanak sorunca böyle yanıtlar alırsınız.

 

Anladigim kadar dünya da ki yasamdan cok uzak düsmüssünüz? konuyu islerken yolda birseye takilmis gibi hareket tarzi hic hosuma gitmez.

 

Sayin CYRANO, gercekleri biraz yaklas biraz yasami onun üzerinde kurmaya calis.

 

Yazdiklarim tabiatiyla gözlemleri ortaya koyarken olabildigince gercek tespitlerdir bu gercekler neden korku veriyor. Bu korku sizi anlamsiz vede sürekli geriliyorsunuz.

 

Biraz saglam durmaya calisin bir kere deneyin birsey kaybetmezsiniz.

 

Bir örnekle tamamlamak gerekirse..

 

Said Nursi´nin yazdiklarin dan simdiye kadar bir anlam nasil cikaramiyorsaniz benide öyle kabul edin !!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tavsiyem, bir dahaki sefere, başkaları hakkında gerçek dışı ithamlar yazacağın zaman, insanların ithamlarına dayanak göstermeni isteyebileceğini hesaba kat.

 

Bu konuda açık bir nokta kaldığını da sanmıyorum. Efendi arkadaşımızın Hamas'a ilişkin iddia ettiği, kadınları recm etme, eşcinselleri idam etme, çocukları 7 yahudi öldürerek cennete gidecekleri şeklinde eğitme, kesinlikle doğru değildir.

 

İddia sahibinden, iddia ettiklerini yani Hamas'ın bunları yaptığına dair bir örnek bir dayanak göstermesi istenmiştir. Verdiği cevaplar da yukarıdadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tavsiyem, bir dahaki sefere, başkaları hakkında gerçek dışı ithamlar yazacağın zaman, insanların ithamlarına dayanak göstermeni isteyebileceğini hesaba kat.

 

Bu konuda açık bir nokta kaldığını da sanmıyorum. Efendi arkadaşımızın Hamas'a ilişkin iddia ettiği, kadınları recm etme, eşcinselleri idam etme, çocukları 7 yahudi öldürerek cennete gidecekleri şeklinde eğitme, kesinlikle doğru değildir.

 

İddia sahibinden, iddia ettiklerini yani Hamas'ın bunları yaptığına dair bir örnek bir dayanak göstermesi istenmiştir. Verdiği cevaplar da yukarıdadır.

Psikoloji

Canlı Bombalar

 

11 Eylül'le başlayan ve İstanbul'daki patlamalarla süren korku sonrasında dünya büyük bir bilmeceyle karşı karşıya: Seven, evlenen, hiç zorlanmadan farklı kültürlere uyum sağlayabilen, yabancı okullara gidip en iyi diplomaları alan ve bütün bunların ardından katliam yapıp kendini de öldürebilen bu intihar komandoları ne tür insanlar? Nasıl oluyor da korkularından sıyrılıp bir anda hayatta kalma isteklerini hiçe sayabiliyorlar? "Kendini kurban etmek" fikri, köktendinciliğin, nefretin ve beyin yıkamanın bir ürünü mü? Yoksa tamamen güçsüzlüğün bir sonucu mu?

 

imperiaflex_0_5_0.jpg

İstanbul Levent'te HSBC genel müdürlük binasına, İngiliz Başkonsolosluğu'na ve sinagoglara yönelen intihar saldırıları Türkiye'de karşılaşılan en büyük terör eylemleriydi.

Bir gülümseme... Tek yaşayan tanığın, 23 Ekim 1983 tarihinde, gün aydınlanırken bir ton patlayıcı ile Güney Beyrut'taki ABD denizcilerinin kışlasına giren kamyon şoförüne ait görebildiği son şeydi bu!.. Daha sonra büyük bir patlama oldu, bina havaya uçtu, 241 insan yaşamını yitirdi.

 

Dhanu, 21 Mayıs 1991'de Hindistan başbakanı Rajiv Gandhi'ye yaklaştı; gelenekleri uyarınca ayaklarını öpmek için yere eğildi. Gandhi onu ayağa kaldırmak istedi. O anda kızın sağ işaret parmağı, devlet adamını, kendini ve başka 16 insanı paramparça eden bombanın ipini çekti. Suikastı gerçekleştirmeden önce çektirdiği son fotoğrafında, beyaz örtünün altından siyah perçemleri dökülmüş beyaz elbiseli çekingen bir genç kadın görülüyor. Bu elbisenin altına, ceplerinde 80 gram ağırlığında altı tane C4 RDX tipi ağır bomba, patlayıcı madde, ateşleyici ve bir de mikropil bulunan bir kot yelek giymişti.

 

11 Eylül 2001, saat 8.45... United Airlines şirketine ait bir jet uçağıyla New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin kuzey kulesine çarpan Muhammed Atta'nın son anlarıyla ilgili elimizde hiçbir bilgi yok; ne bir kelime ne bir jest ne de bir mimik...

 

Bunlar, geçtiğimiz 20 yıl içinde tek bir hedefle, yani kendisiyle birlikte olabildiğince çok insanı ölüme götürmek düşüncesiyle, yaşamlarını feda eden 500'den fazla intihar komandosundan sadece üçü. Bu insanlar arkalarında büyük acılarla birlikte büyük bilinmezlikler de bıraktılar.

Bizler böyle bir mantığı kavrayamıyor, ruhsal ve zihinsel sağlığımızı koruyabilmek için, canlı bombaları canavar ya da yozlaşmış karakterler olarak görüyoruz.

 

Saldırganlar, ortalama oyarak 22 yaşlarında, toplumun farklı tabakalarından ve farklı eğitim düzeylerinden gelen, yani her açıdan normal insanlardan oluşuyorlar. Tel Aviv Üniversitesi'nde görevli İsrailli psikolog Ariel Merari, 50'den fazla canlı bombanın sosyal çevresini araştırdı. Araştırmada ne ortak bir karakter yapısı, ne de patolojik bir kimlik özelliği saptayabildi. Bütün bu katillerde en önemli benzerlik, hiç dikkat çekmemeleriydi.

 

 

Sizin, bizim gibi insanlar mı yani? Yüzeysel olarak bakıldığında: evet. İntihar komandolarının psikolojik analizlerini yapmaya çalışan farklı branşlardaki bilim adamları böyle söylüyorlar. Açıklama yaparken de, mezhep, tarikat veya intihar araştırmalarında kullanılan yöntemlere başvuruyorlar: "narsisist (özsever) bir ruhsal yapı", "sınırlarda gezinen kişilik" ve "intihar öncesi sendrom".

 

Terörizm uzmanları, suçluların psikolojik özelliklerini analiz ederken, intihar ve katliamın, sapkın nitelikte ortak bir çekirdeğe sahip olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu tip saldırılar, ötekilerine oranla daha kolay planlanabiliyor ve son ana kadar denetlenebildiği için de, uygulama bakımından daha "kârlı" ve "garantili sonuç" veriyor.

 

Saldırgan, arkada işe yarar hiçbir iz bırakmıyor, yardım aldığı kişiler hakkında bilgi veremiyor. Her şeyden önemlisi de, lojistik planlamanın en zor bölümünü oluşturan "kaçış" için kaygılanmayı gerektirmiyor.

 

Canlı bombaların çoğunluğunun genç ve hiçbir bağlantısı olmayan insanlardan oluşması, belirli bir sosyal mantık gözetiyor: Ölümleri, yeri doldurulamayan bir boşluk yaratmıyor. İrlanda'da eğitim veren psikolog Maxwell Taylor, terörizmi, diğer meslekler gibi gelir getiren, bir gruba aitlik ve önemli derecede sosyal prestij sağlayan bir "işkolu" olarak görüyor.

 

Ayrıca, intihar saldırısı, suçluyu toplumun nefret duygusundan, dava ve cezalandırma sürecinden de koruyor. Böyle bir kaçış, toplumun kızgınlığını iyice artırıyor ve istenen etki fazlasıyla sağlanıyor.

 

Sahip olduğu bütün bu "avantajlar"a rağmen, intihar saldırılarına tarihte ender rastlanıyor. Daha 12. yüzyılda, "Assasinler" adı verilen Suriye İsmailileri, düşmanları Haçlılar'ı durdurabilmek için yaşamlarını feda etmişlerdi. Bu suikastçıla-rın çoğu, canlı olarak geriye dönemeyeceklerini biliyorlardı. Günümüzde de intihar komandoları var; ancak, planlı intihar ve toplu katliamdan oluşan kombinasyon son 20 yılda görülmeye başladı.

 

İtiraf

Beyin yıkama işlemi, intihar saldırısı için seçilen militanların hepsi için gerekli değil. İslami Cihat Örgütü'ne gönüllü katılarak, saldırıyı gerçekleştirmeden önce 10 kiloluk patlayıcıyla İsrail'in liman kenti Hayfa'da tutuklanan 18 yaşındaki Samir Tubası'nda olduğu gibi...

Samir Tubası artık daha fazla yaşamak istemiyordu. İntifada'dan bu yana yaşam koşulları onun için iyice kötüleşmişti. Öncesinde, İsrail'de iyi bir işi vardı, para kazanıyordu ve mutluydu. Artık hiçbir şeyi kalmamıştı. Aslında ailesi o kadar fakir sayılmazdı. Ama kendini işe yaramaz hissediyordu, ölmek istiyordu.

Her şey çok çabuk gelişti. Örgütle bağlantı sağlayabilecek birisiyle görüştü. Bir ay sonra onu aradılar, "bugün!" dediler. Tubası, hiçbir eğitim almadığını, bir ikna konuş-masına bile ihtiyaç duymadığını belirtiyor.

Bir adam, Jenin'deki bir restoranda ona içi bomba dolu bir bavul verdi ve düğmeye nasıl basacağını açıkladı. Daha fazla bilgi verilmedi. Verilen otomobille yola koyuldu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Tutuklanmadan 15 dakika önce Hayfa'da olduğunu fark etti. Yol boyunca ailesini düşünmüştü. Cennet onun öncelikli hedefi değildi. O, sadece anlamsız gelmeye başlayan yaşamına bir son vermek istiyordu.

Yeni bir başlangıç yapan Samir Tubası, artık yaşamın o kadar ucuz olmadığını düşü-nüyor. Onun her şeyini, hatta kötü kaderini bile paylaşabileceği bir ailesi vardı ne de olsa...

Bu yeni döneme ait ilk işaret, Kasım 1982'de 17 yaşında İslamcı bir genç kızın, Güney Lübnan'daki Sur kentine konuşlandırılmış İsrail işgal kuvvetlerinin ana karargâhına intihar saldırısı düzenlemesiyle verilmişti. Patlama, sekiz katlı binanın yıkılmasına, aralarında Filistinli ve Lübnanlı tutukluların da bulunduğu 89 kişinin de ölümüne yol açmıştı. O günden bu yana, bütün dünyada yaklaşık 350 intihar saldırısı gerçekleştirildi.

 

Çoğunluğunu, Gandhi'ye saldırı düzenleyen Dhanu'nun da üye olduğu Sri Lanka'daki Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) gerçekleştirdi.

Terör uzmanı Rohan Gunaratna, şu sıralarda intihar saldırılarına hazır, yaklaşık 10 grubun bulunduğunu söylüyor: Hizbullah, Hamas, İslami Cihat, Mısır kökenli iki köktendinci örgüt, Cezayir'deki Silahlı İslami Cephe (GIA), Aşırı Sihler, Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları (LTTE), PKK ve Usame bin Ladin'e bağlı El Kaide.

 

Amerika'ya yapılan intihar saldırılarının ardından, her yerde yeni canlı bombaların dolaştığı korkusu yaşanıyor. Dinamit, diğer malzemeler, her yere korkuyu yayacak medya yıllardır varken, neden bu planlı intihar saldırıları yeni görülmeye başladı?

Bir intihar saldırısının gerçekleştirilebilmesi için, bireysel, ailesel ve her şeyden önemlisi, bazı toplumsal koşulların bir araya gelmesi gerekiyor.

 

Özellikle Ortadoğu kaynaklı saldırıların arkasında, yıkıcı toplumsal deneyimler yatıyor. Birçok Müslüman, 200 yıl önce Napolyon'un Mısır'ı fethetmesiyle başlayan yakın tarihi, kültürlerinin aşağılandığı bir süreç olarak görüyor. Arap dünyası, kendini birden Avrupa ve Amerika'nın üstün teknik, ekonomik ve askeri yapısıyla karşı karşıya bulmuş.

 

Bir dünya imparatorluğu olduğu ve bilginlerinin öncülük ettiği "altın çağ"larını hatırladıkça, bu hastalıklı duygu doruk noktasına ulaşıyor.

Arap dünyası, 20. yüzyılda Avrupa'nın siyasi kavramlarını taklit etmeye çalıştı. Orta ve Yakındoğu'da bulunan Arap devletleri, Mısır'ın önderliğinde kurtuluşu önce milliyetçilikte, sonra da sosyalizmde aradı. Ancak "aşağılanmışlık yaraları", 1967'de yapılan Altıgün Savaşı'nın yenilgisiyle yeniden kanamaya başladı.

 

Nobel ödüllü yazar V.S. Naipaul, bütün başarısızlıkların ardından, İslami devletlerin yeniden şeriat yönetimine döndüğünü belirtiyor. Geleneksel yapıya geri dönüş, son on yılda radikal İslami hareketleri artırdı.

 

 

Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırıda ölen terörist Muhammed Atta

Bu güçsüzlük duygusu, uluslararası arenada yaşanan iki gelişmeyle iyice perçinlendi. Bunlardan birisi küreselleşme. Üçüncü dünya ülkeleri, o ana kadar modernleşme hareketinin vaatlerine inanmış, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun kalkacağı beklentisine girmişlerdi. Ancak bu ümit, küreselleşmenin girdabında parçalanıp yok oldu. Kuzey ile aralarında büyüyen uçurum, derin bir hayal kırıklığı yarattı ve zamanla Amerika'ya karşı nefrete dönüştü.

 

Genel aşağılanmışlık duygusunun nasıl intihar saldırılarına dönüşebildiğini bir Müslüman militan şöyle açıklıyor: "Düşmanın sahip olduğu silahlar bizde yok. Bu nedenle, şehitlik mertebesi en meşru yol." Bu açıdan bakıldığında terörizm, güçsüzlüğün bir işareti olarak görülebilir. Çünkü, güçlü olan karşı çıkar ya da savaşır.

 

Uluslararası alanda yaşanan ikinci gelişme ise, soğuk savaşın sona ermesi. O ana kadar, zayıf devletler Sovyetler Birliği ya da Amerika'nın tarafında yer alarak hem güç kazanıyor hem de saygı görüyorlardı. Ancak bu koşullar, tek bir ülkenin büyük güç olmasıyla birlikte yok oldu. Küresel eşitsizlik, insanları bireysel olarak da etkilemeye başladı. Fakirlik, geleceğe ilişkin ümitsizlik, adaletsiz davranış, kişilerin yaşamlarını anlamsız kılan bir baskıya dönüştü.

 

Bu psikososyal olgu, 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren intihar komandolarının ülkeleri Suudi Arabistan, Lübnan ve Mısır'da da yaşanıyor. Bu genç insanlar da, uzun süre, toplu çaresizliğin ve kızgınlığın egemen olduğu bir ortamda yetişmişler. Psikanaliz uzmanları, bu ortamın, benlik kaybına yol açan narsisizm hastalığını beslediğini söylüyorlar.

 

Ancak bu noktada dikkatli davranıp, bütün bir İslam kültürünü patolojik diye nitelendirme hatasına kapılmamalı. Eylem yapmaya eğilimli insanlar yine de sayılı. Bazı insanları hastalıklı ruh yapısına yatkın kılan mekanizmanın ne olduğu henüz bilinmiyor. Ancak aklı karışmış insanlar, yaşadıkları dayanılmaz çaresizlik duygusunu, psikologların tanımıyla "fanatik kişilik" yoğunlaşmasıyla, zaman zaman aşırı tepkilerle açığa vuruyorlar.

 

Başka insanları önemsemeyen bu aşırı saygısız tutumun temelini, alıngan, yaralanmaya elverişli bir ruh yapısı, geçmişten gelen ve narsisist özellikte büyüklük fantezileriyle beslenmiş nefret oluşturu-yor. Fanatik, "ben hâlâ buradayım, ben de bir etkiye sahibim" mesajını verebilmek için, kendini şiddet dolu bir gösteri yapmak zorunda hissediyor.

 

Şiddet konusunda araştırmalar yapan Peter Waldmann, terörizmi, mesaj vermek isteyen bir "iletişim stratejisi" olarak nitelendiriyor. İntihar saldırısında verilen mesaj: "güçsüzlük de bir güce dönüşebilir"...

 

 

New Jersey'den geçen Hudson Nehri kıyısında, şimdiye kadar görülen en büyük intihar saldırısının kurbanları için mumlar yakıldı, mesajlar bırakıldı.

Ancak, bu dış koşullar tek başına, suçluların karmaşık ruh yapısını anlamaya yetmiyor. İdeolojik bir üst yapıyla desteklenmeden, kimse yaşamını terörist bir eyleme kurban vermeyi akıl edemez. Sri Lanka'daki LTTE'ye bağlı intihar ko-mandoları örneğindeki gibi, sebep her zaman din kaynaklı olmayabiliyor. Ama, terör uzmanlarına göre, yine de din kökenli terörizmin gelişmesiyle intihar saldırılarının artışı arasında zaman ve mantık açısından sıkı bir bağ var.

 

1968 yılında uluslararası terör örgütleri arasında din kökenli bir oluşum yoktu. Bunlar, ancak 70'li yılların sonuna doğru ortaya çıktılar. 90'lı yılların ortasında, terörist örgütlerin dörtte biri din kökenliydi ve bu grupların çoğalmasıyla birlikte saldırıların şiddeti de arttı. 1995'e gelindiğinde, uluslararası çapta saldırıların yüzde 25'inden, ölümlere yol açan eylemlerin ise yüzde 58'inden dini gruplar sorumluydu: Japon Aum Tarikatı'nın 1995 yılında Tokyo metrosuna yaptığı ve 12 insanın ölümüne, 5.000'den fazla insanın yaralanmasına yol açan zehirli gaz saldırısı, fanatik Hıristiyan Timothy Mc Veigh'in Oklahoma'daki bir resmi binaya düzenlediği ve 168 kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırı, Mısır'ın Luksor kentinde 58 turistin öldürülmesi vb...

 

Kendilerini dünya üzerindeki güçlere değil, sadece Tanrı'ya karşı sorumlu hisseden insanlar, ölmekten çekinmiyor, yaptıkları eylemi terör olarak görmüyor ve kurbanlarını seçerken çok fazla ayırım gözetmiyorlar. Mısır kökenli bir terörist örgütün lideri, Yahudiler yerine yanlışlıkla Alman turistleri öldürdükten sonra duygusuzca: "Kâfirlerin hepsi aynı" demişti.

 

İntihar terörizminin altında, ağırlıklı olarak "şehit olma" inancı yatıyor. İran-Irak Savaşı'nda yaşamını kaybeden askerleri onurlandırmak amacıyla, Ayetullah Humeyni'ye bağlı İslam Devrimcileri Tahran'da "Kanlı Çeşme" adı verilen bir anıt diktirmişti. Anıt, şehitlik inancını daha da popüler hale getirdi. Çok katlı Kanlı Çeşme'den 24 saat boyunca kan kırmızıya boyanmış su akıyor.

 

Bu ortamı fırsat bilen Humeyni'nin askerleri, 80'li yılların başında 12-14 yaşındaki çocukları okullardan alıp, Irak'taki Sünni yönetime karşı savaştırdılar. Boyunlarında cennete açılan kapının plastik anahtarını taşıyan çocuklar, gözlerini kırpmadan en ön safta, mayınların ve Iraklı askerlerin makineli tüfeklerinin üstüne yürüdüler.

 

Planlı ilk intihar saldırısını, 1982'de, İran'dan gelen para ve silahlarla savaşan Lübnan'daki "Allah'ın Partisi" Hizbullah gerçekleştirdi. Suikastçılar, toplum önünde devleştirildi, onurlandırıldı ve kahramanlaştırıldı. Bu yolla insanların beynine, Tanrı aşkının ve uğruna ölerek elde edilen şehitlik mertebesinin ne kadar özel bir şey olduğu kazındı. Bu bakış açısının yayılmasına, "kader" inancı da yardımcı oldu: İnsanların ne zaman öleceği önceden belli, ancak nasıl öleceğini kendisi seçmiş oluyor.

 

 

Üç çocuk babası Salah Ghandour, 25 Mayıs 1995'te 450 kilogram ağırlığında patlayıcı madde yüklü araçla İsrail konvoyuna daldığında, bir TV ekibi bu patlamayı görüntülemeyi başarmıştı. Daha sonra yapılan röportajda, Ghandour'un dul eşi planı önceden bildiğini açıklarken, dört yaşındaki oğlu da videodan olayı tekrar tekrar izleyip gururlanarak "benim babam" diye gösteriyordu.

 

Bu akım, İsrail'in 1992'de 400 Hamas militanını Güney Lübnan'a sürmesiyle, Şiîlik mezhebine inanan Hizbullah'tan, Sünni Hamas örgütüne sıçradı. LTTE'nin de Hizbullah'tan etkilendiği düşünülüyor. Sonunda Filistin toplumuna bile bulaştı.

 

Milyonlarca genç insan aynı bunalımlı ortamda yaşarken, neden sadece bazıları intihar komandosu olmaya karar veriyorlar? Canlı bomba haline gelinceye kadar nelerden etkileniyor ve nasıl eğitiliyorlar?

 

11 Eylül'deki gibi geniş çaplı ve büyük hasar veren bir intihar saldırısı çok daha zor, karmaşık ve uzun bir eğitim süreci gerektiriyor. Hamburg'da yaşayan iki pilot, üniversiteden aylarca, bazen de yıllarca kayboluyor ve bu sırada özel eğitim alıyorlardı. Aşamalı olarak gerçekleşen bu süreçte, "özel bir görev için se-çilmişlik" duygusu iyice güçlendiriliyor. Sonunda en uygun aday, "altrüist (özgeci) intihar" eylemiyle, başkaları adına kendini kurban etme onuruna layık görülüyor.

 

Kişilerin motive olmaları için, narsisist yaraları iyice deşiliyor, varlıklarının tehlike altında olduğu tekrar tekrar vurgulanıyor: "Amerikalılar kültürümüzü ve dinimizi yok etmek istiyorlar" ya da "düşman, kardeşlerimizi öldürüyor". Böylelikle şiddetli bir çatışma potansiyeli yaratılıyor.

 

Düşman iyice şeytanlaştırılıyor, alçaltılıyor ve insan dışı bir varlığa dönüştürülüyor. Tamil intihar komandolarında olduğu gibi, eylemlerinin temelinde dini değil, siyasi nedenlerin bulunduğu yolunda yapılan "yalancı savunma"yla, mantıklı bir tablo çizmeye çalışıyorlar. Ancak yine de inanç, güçlü bir motivasyon kaynağı oluşturuyor.

 

Geleneklerle yetişen dindar insanlar, öteki dünya ile ilgili vaatlere daha kolay inanıyorlar. En büyük ödül onların olacak: hem cennette hem de öldükten sonra yeryüzünde, kahramanlaşarak ölümsüzlüğe ulaşacaklar...

 

 

Güney Lübnan'da faaliyet gösteren Hizbullah'a mensup bir ressam, kutsal savaşın şehitlerini, meleklere özgü kanatlarla, daha iyi bir dünyaya uçarken böyle tasvir etmiş.

Filistin'deki mülteci kampları ve Kur'an kursları, içinde bulundukları çaresiz durumdan kurtulmaya çalışan aklı karışmış gençler için ideal ortamlar. Hamas ve İslami Cihat örgütü taraftarlarını buralardan seçiyorlar. Camiler ve Kur'an kursla-rında "Allah yoluna cihat"ın kutsallığı beyinlere iyice kazınıyor; olaylar, televizyondan videoya kaydedilerek tekrar tekrar izletiliyor; saldırıları gerçekleştirenlerin posterleri her yere dağıtılıyor.

 

Allah adına savaşmak isteyenler bu örgütlere kaydoluyor. Sıra, başvuranların çeşitli baskılara ne kadar dayanıklı olduklarını ölçmeye geliyor.

Genç adayları, biyolojik bakımdan hayatta kalma tepkilerini hedef alan ruhsal işkencelere hazırlayabilmek için, bir dizi yöntem uygulanıyor. Bu yöntemler gizli bilinç kontrolünden, şiddete dayalı tekniklerle beyin yıkamaya kadar uzanıyor. "Fedakârlık arzusu" ve otorite kompleksi, insanın içine iyice kök salıyor.

 

"Kişiliğin iyice zayıflatılması", tarikatlarda ya da intihar komandolarının yetiştirilmesinde büyük rol oynuyor. Zihinsel programlamanın çekirdeğini oluşturuyor. Sinsice ilerleyen bu süreçte, inançlar, duygular, tutumlar ve düşünce motifleri yavaş yavaş değiştiriliyor. Bu arada, gerçekliğin yeni bir versiyonunu kabul ettirebilmek için, kişinin özgeçmişi yeniden yorumlanıyor ve dünya görüşü radikal bir şekilde değiştiriliyor. Bu aşamadan sonra kişiler, her türlü fedakârlığı yapmaya hazır bir araca dönüşüyorlar.

 

Beyin yıkama tekniklerine "düşünmeyi durdurma ritüeli" de dahil. Grup halinde bir araya gelerek toplu yeminler ediliyor, iyi ya da kötü, bazı sözler koro halinde saatlerce ateşli bir şekilde tekrarlanarak bilinç uyutuluyor. Üyeler transa geçinceye kadar kendi kendine dualar okunuyor. Böyle toplantılar sıkça tekrarlanarak düşünme yeteneği iyice bastırılıyor. İlişkilerin ve bilgi akışının sıkıca denetimi, bakış açısını iyice daraltıyor. Kişide en ufak bir tereddüt görüldüğünde, grup, duygusal baskı uyguluyor.

 

Kişinin utanması ve kendini suçlu hissetmesi sağlanıyor. Sonunda kişi, "korkak" damgası yemektense ölümü tercih ediyor.

Kişilere, her şeyi sadece siyah-beyaz gören yalancı bir kişilik naklediliyor. Artık onların yaşamındaki her şey, sadece inananlar ve inanmayanlar, insan ve insan olmayanlar, her şey yada hiçbir şeyden ibaret! Sorunları çözebilmenin bir tek yolu var: intihar saldırısıyla düşmanın yok edilmesi!

 

Gerçek ve inanç dünyasında her şeyi iyi ve kötü diye birbirinden ayırabilme yeteneği, intihar saldırısı düzenleyen insanların en belirgin özellikleri. Psikolojinin bu büyüleyici temel özelliği, aslında bir tür savunma yöntemi. Normal bir psikolojik gelişim sürecinde bu özellik, kişilerin çevreye uyumunu ve içinde bulunduğu gruba göre davranışlarını değiştirebilmeyi sağlıyor: Büroda sessiz ve uyumlu, birahanede esprili ve kafa dengi, spor faaliyetlerinde mücadeleci bir insan oluyor. Gizli ajanlar bu özelliği iyi kullanıyor ve onun yardımıyla zorluk çekmeden farklı ortamlarda yaşamlarını sürdürebiliyorlar.

 

Okul öncesi dönemde bu ayrım becerisi, bilinçten bağımsız gelişiyor. Bu dönemde çocuklar, kendilerini kolayca masal dünyasında kaybedebiliyorlar. Fantezi dünyasının etkisine çabuk kapılan, dolayısıyla olaylar ve ortamlar arasında çok daha çabuk ve yoğun bir ayırıma gidebilen insanlar kolay etki altında kalabiliyor; ayrıca, akıl yoluyla denetlenmesi mümkün olmayan deneyimler elde ediyorlar.

 

Farklı kişilikler arasında düzenli olarak gidip gelmeyi sağlayan ayrım yeteneği, iki gerçeklik arasında salınan "sınırda kişilikler"de yoğun görülüyor. İçinde bulunduğu ortamda, ötekini tamamen yok sayabiliyor.

 

 

Adayların seçilme sürecinde bu tür yatkınlıklar belirleniyor ve sonra iyice geliştiriliyor. Eğitimin uygulamalı bölümünde, cesaretlerini ve ruhsal dayanıklılıklarını kanıtladıkları testlerden geçiriliyorlar. Bunlar arasında "beyin yıkama"yı çağrıştıran uygulamalara da rastlanıyor: tamamen yalıtılmış bir odada günlerce sessiz bir şekilde oturmak ya da bazen yerin altına kazılan bir çukurda, bir cesetle birlikte 48 saat geçirmek...

 

Psikologlar, gizli servislerin ya da ordunun kullandığı acı veren sorgu ya da işkence tekniklerinin "ayrım yapma becerisi"ni çok daha çabuk geliştirdiğini söylüyorlar. Bedensel ve ruhsal aşağılamadan oluşan eğitim süreci, içinde bulundukları grupla tamamen özdeşleşmelerini sağlıyor. Aşağılanmanın en doruk noktasında, kişinin gözlerinin önüne düşman ve çözüm sağlayacak olan öldürme eylemi geliyor.

 

Düşman, 11 Eylül intihar saldırılarını gerçekleştiren üç pilottan biri olan ve Hamburg'da öğrenim gören Muhammed Atta'nın sekiz yıl boyunca gözünün önündeydi. Ayrım yeteneği çok yüksek bir insan olduğu tahmin ediliyor. Ruhunun bir parçası öğreniyor, seviyor ve mutlu oluyordu. Batılı insan portresinin gereklerini tam anlamıyla yerine getiriyordu.

 

Aynı zamanda, işlevsel akılcılık yeteneğini geliştiriyor; ödevlerini en iyi şekilde yerine getiriyor ve çevresiyle uyumlu hareket ediyordu. Atta'nın üniversitede eğitim aldığı profesörü, onun sorumluluk sahibi bir öğrenci olduğunu, eleştirel bir zekâya sahip olduğunu, bilinçli ve kanıta dayalı konuşmalar yaptığını söylüyor.

Peki , bu kadar iyi eğitim almış bir insan, bu gerilime yıllarca nasıl dayanabildi? Bu süre içinde Muhammed Atta, çevresindeki insanların gerçekte şeytan olmadığını anlayamadı mı? Babasının söylediği gibi, esprili ve hassas bir ruh yapısına sahip Atta, neden hiçbir şeyle barışamadı?

 

Bilim adamları, asıl kültürler arasında kalan bu yaşamın, genç adamın düşüncelerini daha da güçlendirdiğini, daha yoğun fantezilere sürüklediğini ve liderine bağlılığını artırdığını ileri sürüyorlar. Köktenci tutumların garip karmaşası ile batıdaki teknik ve akılcılığa dayalı kültür, büyük olasılıkla bu ayırım becerisini iyice artırdı.

 

Yani bir tür kültür şoku yaşattı. Atta Almanya'da eğitim görmüştü, ama yabancı olmaya devam etmişti. Nüanslara egemen değildi ve gerekli "kültürel sermaye"ye sahip değildi. Zorluklarla baş etmeyi başarmış, ancak hep bir ya-bancı olarak kalmıştı.

 

 

Böyle durumlarda kişilik gerilim içine giriyor; kişi, birbirinden farklı ve kesinlikle uyuşmayan iki dünya arasında kalarak bir iç çatışma yaşıyor. Kişi, bir kültüre bu kadar yabancı kaldığı zaman, anlamsız ve zarar veren şeylere karşı daha du-yarlı hale geliyor. Kültüre uzaktan bakmasını sağlayan bu konumu, ondaki muhalif duyguları körüklüyor.

 

Bu da, daha önceden aşılanmış öldürme planını, mükemmel oluncaya kadar irdeleyen temel deneyimlerle bağlantı kurma isteğini yükseltiyor.

Muhammed Atta'nın davranışları, dört yıl önce Mısır'dan Almanya'ya döndüğünde tam bir değişim yaşamıştı. Önce sakal bıraktı, sonra da üniversite yönetiminden Müslüman öğrencilerin ibadet edebileceği bir mescit açılmasını istedi.

 

Kaygılı tavırlar sergilemeye başladı. Kendisi gibi düşünen insanlarla olan diyalogu, Mısır'da aldığı tahmin edilen emri uygulama isteğini yoğunlaştırıyordu. Dar bir çerçeveye sıkıştıran bu tutumları, pragmatik çözümlerin bir sonuç getirmeyeceği ve tek bir seçeneğin olduğu konusunda onu teşvik ediyordu: Eylemi ger-çekleştirmeliydi.

 

Hiç kimsenin dikkatini çekmeyecek bir yaşama sahip bu insan, uzun süre beklediği haberi aldı. Suikastçıyı harekete geçiren, belki sadece bir kod, bir dua ya da bir el temasıydı. Artık çifte yaşamlılığı sona eriyor, konuk olduğu ülkeye u-yum için kullandığı işlevsel kişiliği arka plana atılıyordu. Bir odadan diğerine geçiyor ve aradaki kapıyı sonsuza kadar kapatıyormuş gibi hiç sorun yaşamadan özbenliğine geri dönüyordu.

 

İçine girdiği yeni odayı gayet iyi tanıyordu. Burası onun kendi eviydi. Duvarları dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan yoldaşları tarafından örüldü, harcını dualar, simgeler ve nefret oluşturdu. Taşınırken, yanında sadece teknik malzemeleri birlikte götürdü; çünkü onlara hâlâ ihtiyacı vardı. Düşmanının dünyasında öğrenilenler, neredeyse otomatik olarak uygulanıyordu.

 

 

Geriye, ertelenmesi mümkün olmayan bir ödevi kalmıştı. Amerika'ya uçtu; bir daire kiraladı, bir otomobil satın aldı ve pilotluk okuluna kaydoldu. Hiçbir stres, hiçbir olay artık onu durduramazdı. Bunda bir tür hipnozun da etkisi olabilir mi? Modern bilimlere göre hipnoz altındayken, ayırım yapma konusunda en usta kişiler bile kendi öz değerlerine ters bir şey yapmaya yönlendirilemez.

 

Ancak, intihar komandolarında posthipnotik (hipnoz sonrası) bir emir olasılığı tamamen yok sayılamaz; çünkü kişi, hipnozun "geleneksel değerleri"yle hareket ediyor: düşmanı yok etmek için her yol mubahtır. İnsanın içinde, geri dönüşü olmayan yola bir an önce girme bilincini yıllarca ayakta tutan bir iç mekanizmanın olduğu kesin. Suikastçı bu uzun yolu çoktan tamamlamış, yemin etmiş ve emri yerine getirme konusunda vazgeçilmez bir sorumluluk almıştı.

 

Eylemden önceki son hazırlıklar da yolunda gidince, psikiyatristlerin kişilerde intihar öncesi sıkça gözlediği presuisidal (intihar öncesi) sendrom devreye giriyor ve büyük bir kararlılık gözleniyor. Aynı fırtına öncesi sessizlik gibi, insan büyük bir iç huzuruna kavuşuyor, serinkanlı ve dostça davranıyor. Veda mektubu yazıyor, arkadaşlarıyla eğlenmeye gidiyor, yiyip içiyor, video oyunları oynuyor.

 

Algılama ve bilinç giderek daralıyor. Bir yöne karar verildiği için, psikolojik ayırım işlemi çözülmeye başlıyor. Artık tereddütler yok, sadece konsantrasyona dayalı eylem var. Özellikle de 11 Eylül'de yaşanan saldırıyı gerçekleştiren pilotlar, dikkatle hazırladıkları planlarını titizlikle uyguladılar.

 

Bu kadar yoğun konsantrasyon gerektiren ortamda katil, bekleme salonunda otururken, üstelik de Atta'nın arkadaşlarının birindeki gibi, "bir baba" olduğu halde, ölüm makinesine kendisiyle birlikte binecek küçük çocukların oyunlarını rahatsızlık hissetmeden izleyebiliyor. Artık dünyayla en ufak bir ilişkileri kalmıyor. Çünkü bu tip insanlar, uzun süredir endişe ve acıma duygularından uzak yaşıyorlar. Hatta Amerikalılar'ı, bu zavallı küçük çocukları bile katletmekle suçluyor da olabilirler.

 

Yine de her şey bitmiş değil. Bilinç işlevini hâlâ sağlıklı bir şekilde yürütüyor, düşünceleri kendisini, endorfinin de yardımıyla, nihai hedefe, özgürlüğü sağlayacak patlamaya, son gülümseyişin huzuruna götürüyor. Maddeden ve dikkat çekmeyişinden kaynaklanan ilgisizlikten sıyrılıp ölümsüzlüğe ulaşıyor.

http://www.focusderg...00395/index.php

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan Hakları

Antisemitizm bildirisinin amacı ne?

ID:383

Tarih:17.1.2009

 

Antisemitizm bildirisinin amacı ne?

Taraf / herTaraf - Istanbul - 17.01.2009

 

 

AYŞE GÜNAYSU* / Antisemitizme karşı bildiri tek bir şeye dikkat çekmek için kaleme alındı: Gazze’deki sivil ölümler protesto edilirken, bir kısım İslami çevreler en açık, en kaba şekilde Yahudi düşmanlığı yapılmasına. Bu, kasıtlı, gayet şuurlu, militan bir antisemitizm. Buna karşı hiçbir tepki gelmemesine dikkat çekmek üzere yazıldı.

 

 

Savaş Bahane, Antisemitizm Her Yerde” ya da değiştirilmiş “Her Fırsatta Antisemitizm” başlığı altında yayınlanan Antisemitizme karşı bildiri (http://antisemitiz- mehayir.blogspot.com) e-posta gruplarında ve Taraf’ta tartışmalara neden oldu.

 

Bildiriyi kaleme alanlardan biri olarak, konuyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

 

İlk önce tuhaf bir illüzyondan bahsetmem gerek. Sık sık, 13 Ocak 2009 tarihli Taraf’ın HerTaraf sayfasındaki Enver Gülşen’in yazısının başlığında ve içinde de geçtiği gibi, antisemitizm suçlamasının insanların tepesinde “Demokles’in kılıcı” olduğuna, bu suçlamalar yüzünden Israil’in eleştirilemez bir hale geldiğine ilişkin yakınmalar okuruz. Hatta birkaç yıl önce “bıktık usandık” mealinde şikayetlenmelere de rastlamıştık.

 

Bu yakınmalar karşısında hep, bu yakınma sahiplerinin Türkiye’de değil de, antisemitizme karşı kamuoyunun gerçekten duyarlı olduğu, insanların diline, söylediğine dikkat etmek zorunda olduğu ülkelerden birinde yaşadıkları yanılsaması içinde oldukları duygusunakapılmışımdır. Başka türlü Türkiye’de hiçbir zaman insanları bu konuda dikkatli olmaya “aman antisemitik bir dil kullanıyor olmayayım” tedirginliğine sevkedecek bir iklim olmadığını görmemek, bilmemek nasıl mümkün olabilirdi? Türkiye’deki sol ve sağ basına ait bir döküm yapılsaantisemitizm konusundaki yazıların okyanusta bir damla bile etmeyeceği, buna karşılık antisemitizme karşı duyarsızlık içeren yayınların yaygınlığı tabak gibi ortaya çıkar. Antisemitizmi protesto eden bir avuç insan, bırakın herhangi baskı oluşturacak bir güç olmayı, ya da bıktıracak kadar sesini yüksek perdeden çıkarmayı, kırk yılın bir günü derdini anlatmaya kalksa Islami basinda ve kimi sol çevrelerde İsrail yardakçısı olarak damgalanmış olmanın baskısı altındadır.

 

AMACIMIZ NEYDİ?

 

Antisemitizme karşı bildiritek bir şeye dikkat çekmek için kaleme alındı: Gazze’deki sivil ölümler protesto edilirken, bir kısım İslami çevreler en açık, en kaba şekilde Yahudi düşmanlığı yapıyor. Bu, kasıtlı, gayet şuurlu, militan bir antisemitizm. Buna karşı hiçbir tepki gelmiyor. Bir de, sol muhalif çevrelerin önemli bir bölümünde bu açık antisemitizme duyarsızlıktan, ırkçılık, ayrımcılık ve antisemitizm konusunda bilgisizlikten, meraksızlıktan, konuya uzak olmaktan/durmaktan ileri gelenantisemitik söylem, davranış ve tavır alışlar var.

 

Sol muhalif çevrelerin büyük bir bölümü İsrail’i protesto edeyim derken, kendileri ile bu açık Yahudi düşmanlığı arasına mesafe koyma konusunda hiçbir çaba harcamıyor, safını Hamas’tan yana belirliyor, Hamas’ın yanında yer alıyor. Filistin’in Hamas’tan ibaret olmadığının, Hamas’ın Filistin’deki siyasi güçlerden yalnızca biri olduğunun, hem de faşizan bir siyasi güç olduğunun üzeri örtülmüş oluyor. İnsan sormadan edemiyor: Sol’un Hamas’la paylaştığı nedir? Kadınları recmeden, eşcinselleri katleden, çocukları “en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider” diye yetiştiren, kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan Hamas’la ne gibi ortak değerlere sahipler?

 

Antisemitizme karşı bildiri buna dikkat çekmek üzere yazıldı.

 

Holokost kurbanlarının şimdi cellata dönüştükleri söylemi çok yaygındır. Bu söylem eleştirildiğinde, bunun “metafor” olduğu, eleştirenlerinde “metafor”un ne olduğundan bile habersiz cahiller, takıntılılar filan oldukları iddia edilir.Oysa dünyanın her yerinde ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele edenler bilirler ırkçılık, ayrımcılık, özel olarak da antisemitizm metaforlar üzerinden yaşam kültürünün bir parçası haline gelir ve sıradanlaştırılır, gündelikleştirilir. Irkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele edenlerin en çok anlatmaya çalıştıkları dilimizdeki bu benzetmeler, metaforlar, fıkralar, veciz sözlerdir. Şimdi burada örnek vermeyi okurlara saygısızlık addederim.

 

Irkçılık konusuna bırakın özel bir ilgi duymayı, uzaktan yakından aşinalığı olanlarbile lanetlenirken Yahudilikle bağlantı kurulmasının, belirli siyasi çizgisi olan, belirli bir tarihsel dönemle sınırlı olan bir iktidarla, çok çeşitli siyasi kanaatlere, davranışlara sahip bir etnik/dinsel toplumun özdeşleştirilmesi anlamına geldiğini, dolayısıyla ırkçılık olduğunu bilir.

 

İsrail eleştirisi ile antisemitizm bağlantısına gelince. Bu bildirinin İsrail eleştirisini yasakladığı vebu savaşta İsrail’in yanında saf tuttuğu iddia ediliyor. Çünkü bildiride şöyle bir cümle var: “Savaş bahane edilerek, bizzat savaşın vahşeti yerine İsrail ve kolay bir geçişle Yahudiler şeytanlaştırılıyor.”

 

Irkçılık, ayrımcılık, antisemitizm gibi konulara biraz aşina olanlar, “şeytanlaştırma” teriminin anlamını bilir. Şeytanlaştırma,diğerlerindenfarklı standartlar uygulayarak, tüm kötülükleri bir ülkeye, bir ulusa atfetme demektir. Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi’ninönerdiği antisemitizm tanımında antisemitizmin İsrail bağlamındaki tezahürlerine verilen örnekler arasında, Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımamak, İsrail devletinin varlığını ırkçı bir girişim olarak görmek; İsrail’den, diğer demokratik ülkelerden talep edilmeyen bir uygulamayı talep ederek çifte standart uygulamak; çağdaş İsrail politikaları ile Naziler arasında parallelik kurmak; İsrail devletinin uygulamalarından kolektif olarak Yahudileri sorumlu tutmak yer alıyor. (http://eumc.europa.eu/eumc/material/pub/AS/AS-WorkingDefinition-draft.pdf)

 

Şimdi, biliyorum ki, bu kriterler birçok okurda “yok artık” türünden bir tepkiyle karşılaşacak. Çünkü onlar Avrupa’nın göbeğinde, yirminci yüzyılın ortasındaHolokost’u yaşamış toplumların utancına, bu yüzden kılı kırk yarmasına, kriterler, normlar belirlemesine çok ama çok uzaklar. Oysa bizim ülkemiz de böyle bir mahçubiyet kültürünü gerekli kılan bir tarihle ve bugünle malûl. İsrail’in kuruluşuna, sonrasına, şimdisine bakarak dünyanın ilk ve tek Yahudi devletinin haritadan silinmesini talep edenler, Türkiye’nin tarihindeki kara sayfalarına, kuruluşuna, sonrasına ve şimdisine bakıp Türkiye’nin haritadan silinmesini talep edebilirler mi?

 

Bütün devletlerin tarihi şu ya da bu şekilde, şu ya da bu düzeyde kirlidir. Ama İsrail’den başka hangi devletin haritadan silinmesi için yürüyüşler düzenlendiğine tanık oluyoruz? Ben şahsen bütün devletlerin bir sistem olarak yeryüzünden silinmesini arzu edenlerdim. Ama özel olarak İsrail’in haritadan silinmesini isteyenlerin hiçbirinin bir sistem olarak devletle bir sorunun olmadığını düşünüyorum. Mevcut devletlere karşı olanların hepsi de kendince daha adaletli olacağına inandığı iktidarlar ve devletler kurma peşinde. O halde neden bir tek yüzyıllar boyu, veba salgınlarından tutun da, ekonomik krizlere kadar bütün felaketlerden sorumlu tutularak toplu katliamlara uğratılmış Yahudilerin ilk ve tek devletinin haritadan silinmesi isteniyor?

 

METAFORUN ANLATAMADIĞI

 

Söz metaforlardan, demoklesin kılıcından filan açılmışken, izninizle bir örnek vermek istiyorum: Barış Müstecaplıoğlu, Stella Acıman’ın “Bir Masaldı Geçen Yıllar” adlı romanını tanıtıyor, Radikal Kitap’ta. Romanın “hayata dair, insancıl” bir roman olduğunu yazmış. Romanın asıl kahramanlarının, ailenin farklı yaşlarda kadınları olduğunu, Varlık vergisinden 6-7 Eylül Olayları’na, Adnan Menderes döneminden ihtilale kadar, hem ailelerini hem de çevrelerindeki Türkleri etkileyen olayları onların gözünden seyrettiğimizi anlatmış. Ve kitap tanıtımını şöyle bağlamış: “Yeri gelmişken söylemek lazım. Acıyı ve toprağından sürülmenin ne demek olduğunu iyi bilen Yahudilerin, İsrail’in Filistin’de yaptıklarını ve komşularına karşı ölçüsüz saldırılarını nasıl onayladıkları, onaylamayanların neden seslerini yeterince güçlü çıkarmadığı da, roman boyunca, gittikçe büyüyen bir yumru oldu boğazımda..”

 

Şimdi, sevgili okurlar, “hayata dair insancıl bir romanı” tanıtırken, “yeri gelmişken söylemek lazım” diyerekten, Türkiye’de herhangi birini, bir Kürdü ya da Türkü, Ermeniyi ya da Rumu değil de, özellikle bir Yahudi kadın yazarı, dolayısıyla bütün Yahudileri, İsrail’e karşı çıkmakla yükümlü tutmanın, karşı çıkmadığı için sitem etmenin ne anlama geldiğini sahiden açıklamam gerekiyor mu? Yoksa “el insaf, sen de bizi ne yerine koyuyorsun” mu diyorsunuz? Gerçekten soruyorum.

 

* İnsan Hakları Savunucusu / [email protected]

 

http://www.hyetert.com/yazi3.asp?Id=383&DilId=1

 

Tavsiyem, bir dahaki sefere, başkaları hakkında yalan ithamlar yazacağın zaman, insanların ithamlarına dayanak göstermeni isteyebileceğini hesaba kat.

 

Bu konuda açık bir nokta kaldığını da sanmıyorum. Efendi arkadaşımızın Hamas'a ilişkin iddia ettiği, kadınları recm etme, eşcinselleri idam etme, çocukları 7 yahudi öldürerek cennete gidecekleri şeklinde eğitme, külliyen yalandır.

 

İddia sahibinden, iddia ettiklerini yani Hamas'ın bunları yaptığına dair bir örnek bir dayanak göstermesi istenmiştir. Verdiği cevaplar da yukarıdadır.

Benim gönderdigim postla bu yazinin ciktigi tarihe bir zahmet bakarsan bir takim verilere daha iyi ulasabilirsin? bu en basiti..

 

Hamas gercegi filistin´de baslamiyor?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eee ? Külliyen Yanlış dediğimiz iddiaları Taraf gazetesinden copy paste edip buraya yapıştırmışsın onu anladık. Öncelikle buradaki tutarsızlığın büyüklüğüne bakar mısınız ? Forumda Taraf gazetesini yerden yere vuran Efendi arkadaşımız, şimdi Taraf gazetesinden copy paste yaparak tartışıyor. Taraf gazetesinden copy paste ettiği argümanlarla tartışıyor :)

 

Ayşe Günaysu, Efendi arkadaşımızın kaynak belirtmeden iddialarını kullandığı yazar. Ayşe Günaysu, Taraf'ın en İsrail ve Amerika yanlısı yazarlarındandır. Türkiye'de kim İsrail'i protesto gösterisi düzenlese ertesi gün bu hanımefendi, o insanları antisemitik olmakla suçlar. En son suçladığı da CHP idi. Hatta yine Taraf gazetesi yazarı olan, Yahudi Roni Margulies'i de İsrail'i eleştirdiği için antisemitik olmakla suçlamıştı.

 

Bir ikincisi, Efendi arkadaşımız ne zamandan beri gerçeklere ulaşmak için Taraf gazetesini referans alır olmuş da, bize gerçeklere ulaşmak için Taraf gazetesini referans gösteriyor :)

 

Tekrar söylüyorum Efendi arkadaşımızın dile getirdiği, Hamas'ın kadınları recm ettiği, eşcinselleri idam ettiği, çocukları 7 yahudi öldüren cennete gider diye eğittiği iddiaları külliyen yanlıştır.

 

O gerçek dışı iddiaları, kaynak belirtmeden kendi iletisinin içine copy-paste eden ve ardından savunan Efendi arkadaşımızdan, Hamas'ın ne zaman nerede kadınları recm ettiğini, eşcinselleri idam ettiğini vs göstermesini istedik. Sayfalar dolusu copy-paste yaparak konuyu boğuntuya getirme çabası dışında bir şey göremedik.

 

Efendi dostum sana tavsiye, Taraf gazetesine telefon aç ya da mail gönder. Böyle böyle de, ben sizin yazarınızın iddialarını copy paste ettim. Tartışırken muhatabıma karşı kullandım. Şimdi benden bu iddialar için dayanak istiyorlar. Aradım aradım Hamas'ın kadınları recm ettiğini, eşcinselleri idam ettiğini falan bulamadım de...

 

Bakalım yardımcı olabilecekler mi. Bir örnek gösterebilecekler mi :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anlamadigim,Ayse Günaysu,yazisinda Efendi Türkler'in iddia ettigi konuyu dile getirmis zaten.Yani kadinlari recmedenle baslayan iddia.Simdi yalansa Ayse Günaysu yalan söylüyordur.Arkadas alinti yapmis olduguna göre iddia zaten onun degil Ayse Günaysu'yun iddiasi olmuyormu?Peki buradaki tartisma nedir o zaman.

 

Diger yanda Israil'i elestirmek nasil ki Yahudi düsmanligi anlamina gelmiyorsa,Hamas'in kim oldugunu anlatmakta Filistin düsmanligi olmaz.Israil'in elestirilmesini Yahudi düsmanligi olarak gören Ayse Günaysu kendi yazdigi gazetede yapilan Türk düsmanligini hangi siyasi kavramin icine yerlestiriyor acaba?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anlamadigim,Ayse Günaysu,yazisinda Efendi Türkler'in iddia ettigi konuyu dile getirmis zaten.Yani kadinlari recmedenle baslayan iddia.Simdi yalansa Ayse Günaysu yalan söylüyordur.Arkadas alinti yapmis olduguna göre iddia zaten onun degil Ayse Günaysu'yun iddiasi olmuyormu?Peki buradaki tartisma nedir o zaman.

 

Diger yanda Israil'i elestirmek nasil ki Yahudi düsmanligi anlamina gelmiyorsa,Hamas'in kim oldugunu anlatmakta Filistin düsmanligi olmaz.Israil'in elestirilmesini Yahudi düsmanligi olarak gören Ayse Günaysu kendi yazdigi gazetede yapilan Türk düsmanligini hangi siyasi kavramin icine yerlestiriyor acaba?

 

 

saygilarla

Cok güzel izahat etmissin Sayin politika kavram kargasasi yaratmamak acisindan..Tesekkürler.

 

Ayse Günaysu? nin bu konuda ki ideolojik konumunu paylasilir veya paylasilmaz. Türkiye´de bir eksiklik varsa bu kaygilari birileri doldurur. Birileri Cihad´in arkasina durursa terör´ün arkasinda durursa birileride bir yerde durur..aciklamasini yapar.. Yapmasa vahimdir..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anlamadigim,Ayse Günaysu,yazisinda Efendi Türkler'in iddia ettigi konuyu dile getirmis zaten.Yani kadinlari recmedenle baslayan iddia.Simdi yalansa Ayse Günaysu yalan söylüyordur.Arkadas alinti yapmis olduguna göre iddia zaten onun degil Ayse Günaysu'yun iddiasi olmuyormu?Peki buradaki tartisma nedir o zaman.

 

şimdi;

 

Biz burada Kadınları recmeden, escinselleri katleden, çocukları "en az 7 Yahudiyi öldüren cennete gider" diye yetiştiren, kisi hak ve özgürlüklerini hice sayan Hamas´dan bahsediyoruz.. Demokratik filistin halkinin temsilcisi olamaz. Bugün nasil AKP ABD nin sermayisinle basimiza getirildiyse? Bugünde ayni sekilde HAMAS Israil tarafindan getirilmistir.. Dünyaya karsi kendi progandalari dogrultusunda kullanmaktadir onun sayesinde mazlumu oynayan filistin halki degil Israildir.. Hamasla filistin halki bitirilmistir biz neden bahsediyoruz !!!

 

Altı çizili iddiaların Taraf gazetesinden copy-paste edildiğine dair bir ibare var mı bu iletide ? Efendi arkadaşımız bu cümleyi Taraf gazetesinden kopyalayıp kendi iletisinin içinde, kendi cümlesi gibi kullanmış. Bir insan başka birisinin yazısından alıntı yapıp kendi yazısıymış gibi sunarsa, elbette okuyanlar o yazıdaki iddiaları, o kişinin iddiaları olarak kabul eder.

Bir gazetenin köşe yazısından alıntı yapar. Altına da hangi gazeteden , hangi yazardan alıntı yaptığını yazarsan, ve o iddialar yalansa eleştirenler alıntının yapıldığı gazeteyi veya gazeteciyi yalan ve iftirada bulunmakla itham eder. Ama sen bir gazeteden ya da bir yazardan alıntı yapıp, bunu kendi yazının içinde sanki sen yazmışsın gibi kullanırsan. Ve orada yalan iddialar varsa, eleştirenler tabiki senin yalan iddialarda bulunduğunu söyler.

 

 

 

Diger yanda Israil'i elestirmek nasil ki Yahudi düsmanligi anlamina gelmiyorsa,Hamas'in kim oldugunu anlatmakta Filistin düsmanligi olmaz.Israil'in elestirilmesini Yahudi düsmanligi olarak gören Ayse Günaysu kendi yazdigi gazetede yapilan Türk düsmanligini hangi siyasi kavramin icine yerlestiriyor acaba?

saygilarla

 

Herkes Hamas'ı eleştirebilir. Ben de eleştiriyorum. Ancak, insanlar ya da kurumlar yapmadıkları şeylerle eleştirilemez. Bu sadece yalancılıktır, iftiracılıktır. İttihat Terakki'yi herkes eleştirebilir, benim de eleştirdiğim yanları vardır. Fakat, İttihat Terakki'nin Ermenilere soykırım uyguladığını iddia etmek ne eleştiridir, ne de inceleme. Sadece yalancılık ve iftiradır. Saddam Hüseyin'i herkes eleştirebilir. Ben de eleştiriyordum. Ama Saddam'ın kimyasal silah ürettiğini söylemek sadece yalancılık ve iftiracılıktır. Türkiye Cumhuriyeti'ni herkes eleştirebilir. Hepimiz eleştiriyoruz bu forumda çeşitli konularda. Ama Türkiye Cumhuriyeti'nde büyük şehirlerde kürtlerin meydanlarda kancalara asıldığını iddia etmek sadece yalancılık ve iftiracılıktır.

 

 

Artı dediğim gibi, bir yandan Taraf gazetesini yerden yere vurup. Öbür yandan o gazeteden kopya ettiklerini kendi yazısıymış gibi sunmanın nasıl bir tutarsızlık olduğunun aşikar olduğunu düşünüyorum.

 

Tavsiyem geçerlidir. İnsanlar başkalarının iddialarını, yazılarını kendi yazısıymış gibi sunarken, en azından yazı sahibi yerine cevap verip veremeyeceğini gözönüne alsın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şimdi;

Altı çizili iddiaların Taraf gazetesinden copy-paste edildiğine dair bir ibare var mı bu iletide ? Efendi arkadaşımız bu cümleyi Taraf gazetesinden kopyalayıp kendi iletisinin içinde, kendi cümlesi gibi kullanmış. Bir insan başka birisinin yazısından alıntı yapıp kendi yazısıymış gibi sunarsa, elbette okuyanlar o yazıdaki iddiaları, o kişinin iddiaları olarak kabul eder.

Bir gazetenin köşe yazısından alıntı yapar. Altına da hangi gazeteden , hangi yazardan alıntı yaptığını yazarsan, ve o iddialar yalansa eleştirenler alıntının yapıldığı gazeteyi veya gazeteciyi yalan ve iftirada bulunmakla itham eder. Ama sen bir gazeteden ya da bir yazardan alıntı yapıp, bunu kendi yazının içinde sanki sen yazmışsın gibi kullanırsan. Ve orada yalan iddialar varsa, eleştirenler tabiki senin yalan iddialarda bulunduğunu söyler.

 

Artı dediğim gibi, bir yandan Taraf gazetesini yerden yere vurup. Öbür yandan o gazeteden kopya ettiklerini kendi yazısıymış gibi sunmanın nasıl bir tutarsızlık olduğunun aşikar olduğunu düşünüyorum.

 

Tavsiyem geçerlidir. İnsanlar başkalarının iddialarını, yazılarını kendi yazısıymış gibi sunarken, en azından yazı sahibi yerine cevap verip veremeyeceğini gözönüne alsın.

Artı dediğim gibi, bir yandan Taraf gazetesini yerden yere vurup. Öbür yandan o gazeteden kopya ettiklerini kendi yazısıymış gibi sunmanın nasıl bir tutarsızlık olduğunun aşikar olduğunu düşünüyorum.

 

Tavsiyem geçerlidir. İnsanlar başkalarının iddialarını, yazılarını kendi yazısıymış gibi sunarken, en azından yazı sahibi yerine cevap verip veremeyeceğini gözönüne alsın.

Bunlarin neresi addia var olan gercekler.. Güldürmeyin.

 

 

Sayin CYRANO, yazdiklarimin o kadar disina tasiyorsun ki anlasilir gibi degil tabiiki dar bir cercevenin icinde kalmayacaksin fakat senin yaptigin dostum bir kafesin icinde bogusmak bir kere kirmizi dedin mi kirmizi da kaliyorsun yesil yandi yürü desen yürümüyorsun...

 

Degerli dostum Sayin CYRANO himayesine aldigi Hamas örgütünün 1988 yilinda yayinladigi tüzügünde, amaclarinin cihad yoluyla Israil´i haritadan silmek oldugu yazar. Kendisini büyük bir aydin olarak tanidigimiz cyrano arka ciktigi örgüt iste budur ´´Cihad. Genelde hak arayisindan uzak; Israil ile Hamas her türlü müzakereyi reddettigi gibi Filistin’de bir din devleti kurmak istemektedir. Hamas’in Filistin Kurtulus Örgütü’ne karsi olmasinin en temel sebeplerinden biri de FKÖ’nün laik bir örgüt olmasidir. Iste siz de bu kökten dinci örgütün hamisi olarak onu destekliyor ve saldirilarini mazur görürseniz. Yanlis olan budur desen anliyabilecekmiyiz Hamas´in Lübnan da filistin de filistin sorunu ile türemedigini anlatabilecekmiyiz..Bu örgütün kurulusun kökü misirlara dayanan bu cografyada demokratik gelisimlerin önüne gecmek icin varlik gösterdigini hamilerinin de dis gücler oldugunu bilemeyecekmiyiz ki bu kadar arka cikiyoruz anlasilmasi zor bir yani da bu..

 

Hamas eger filistin´e geldiyse transfer olduysa sadece filistinlilerin basarmak üzere oldugu mücadeleyi baltalamak icin transfer olmustur vede silahli gücüyle birtlikte transfer olmustur bu silahli gücüyle bugun ki mevcuduyetini korumaktadir? Yani gücüyle zikriyle milisleriyle transfer bir örgüttür..Dis gücler kadar Arap ülkeleri bu cografya da ikinci bir demokratik ülke görmek istemediginden Hamasin varligi onun icin orda mevcut..Filistin halki bir isik ti Araplar icin o isik Hamas´la söndürülmüstür. Terör saldirilari ile Israil´in eli güclendirilmistir..Bununla da kalinmayacak Hamas la filistinin varligi kaldirilmasi söz konusudur.

 

Düsünebiliyormusunuz Akdeniz de sinirimiz da Israil´e elimize uzatmiyoruz da filistin´e uzatiyoruz birakin simdi yardim konvoyu bile hareketsiz birakiliyor sevgili Arap dostlarimiz vede dostumuz misir tarafindan..

 

 

AYSE GÜNAYSU* / Antisemitizme karsi bildirisine neden bu konuda tek bir tepki gelmemis simdiye kadar !!! Sevgili CYRANO dan baska kimbilir ! Hamas´i destekleyenler bile Israil´in elinin güclendigi farkinda olabilirler..Basbakan haric, Hamas´i daha iyi taniyor olabilirler..Demek oluyor ki? Basbakan vede Sayin CYRANO bu konu da yanlizlari oynuyor..

 

Eger intihar saldirisi varsa ortada onlarin egitiminde zaten cennet var bunun copy si olurmu? O zaman toplu sivil yerlere yönlendiriliyorsa bu beyinler 7. yahudiye icine koymamanin bir anlami olmamasi gerekir.. Bu tür intihar da sivillere yönelen intiharin masum insanlara yönelen intiharin icinde 7.yahudi bulunuyor diye neresi itici geliyor anlamis degilim.. Asiri dinci örgütler de bu tür progandalar caiz degilmidir ki bu kadar tepki neden anlamis degilim. Bir anlatabilsen !!! Dostum..Psikoloji Canlı Bombalar kendini patlatacaksinla olmuyordur herhalde..Onun serbetini iyi biliyorsan yaz !!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendi dostum,

 

1- Gidiyorsun, yerden yere vurduğun gazeteden copy-paste yapıyorsun, ve kendi yazmışsın gibi sunuyorsun.

 

2- Kendin yazınmış gibi sunduğun iddialar külliyen yanlış.

 

3- Senden bu iddialar için dayanak göstermeni istiyoruz. Ve bir cevap alamıyoruz.

 

 

Ondan sonra kalkıyorsun yok Cyrano, Hamas'ın hamisisin, arka çıkıyorsun falan.

 

Bu nasıl bir tartışma uslübudur?

 

Sanki arkadaşımız Hamas'ın tüzüğünü yazmış da biz ona doğru değil demişiz.

 

Benim yanlış olduğunu belirttiğim iddialar nedir ? Hamas'ın kadınları recmettiği, eşcinselleri idam ettiği, çocukları 7 yahudi öldüren cennete gider diye eğittiği iddiaları. Arkadaşımız bu iddiaları copy-paste yaptığını belirtmeden kendi yazmış gibi gönderdiği için, sonradan öğreniyoruz ki, iddiaların sahibi Taraf gazetesinin, İsrail'i eleştiren herkese "antisemitist" damgası vurmakla mükellef bir yazarı.

 

.....

 

Onun için tavsiye ediyorum herkese. Bir yerden bir yazıyı copy-paste ettiğiniz zaman kendiniz yazmışsınız gibi iletinizin arasına sokmak yerine, altına kaynağını yazın. Böylece iddia sahibinin kim olduğunu okuyan anlar.

 

Yok bunu yapmadığınızda yazı sizden sadır olacağı için, iddialara ilişkin kaynak sorulduğunda cevap verip veremeyeceğinizi önceden düşünün.

 

Böylece, karşıdakini bir şeylerle etiketleyerek kendinizi savunmak zorunda kalmazsınız.

Hamas'ın kadınları recmettiği, eşcinselleri idam ettiği vs tarzı gerçek dışı iddialar, İsrail'in Filistin üzerinde uyguladığı zulmü meşru kılmak için, İsrailperest kalemşörler tarafından pompalanan argümanlardır.

 

İsrail'in saldırgan politikalarını meşru kılmak için üretilen argümanların doğru olamadığını göstermek, Hamas hamisi yapmaz kimseyi.

 

Artı, İsrail'in saldırgan politikalarını meşrulaştırmak için, üretilen gerçek dışı iddialarını savunmakta, Hamas eleştirisi olmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendi dostum,

 

1- Gidiyorsun, yerden yere vurduğun gazeteden copy-paste yapıyorsun, ve kendi yazmışsın gibi sunuyorsun.

 

2- Kendin yazınmış gibi sunduğun iddialar külliyen yalan.

 

3- Senden bu iddialar için dayanak göstermeni istiyoruz. Ve bir cevap alamıyoruz.

 

 

Ondan sonra kalkıyorsun yok Cyrano, Hamas'ın hamisisin, arka çıkıyorsun falan.

 

Bu nasıl bir tartışma uslübudur?

 

Sanki arkadaşımız Hamas'ın tüzüğünü yazmış da biz ona yalan demişiz.

 

Benim yalan olduğunu belirttiğim iddialar nedir ? Hamas'ın kadınları recmettiği, eşcinselleri idam ettiği, çocukları 7 yahudi öldüren cennete gider diye eğittiği iddiaları. Arkadaşımız bu iddiaları copy-paste yaptığını belirtmeden kendi yazmış gibi gönderdiği için, sonradan öğreniyoruz ki, iddiaların sahibi Taraf gazetesinin, İsrail'i eleştiren herkese "antisemitist" damgası vurmakla mükellef bir yazarı.

 

.....

 

Onun için tavsiye ediyorum herkese. Bir yerden bir yazıyı copy-paste ettiğiniz zaman kendiniz yazmışsınız gibi iletinizin arasına sokmak yerine, altına kaynağını yazın. Böylece iddia sahibinin kim olduğunu okuyan anlar.

 

Yok bunu yapmadığınızda yazı sizden sadır olacağı için, iddialara ilişkin kaynak sorulduğunda cevap verip veremeyeceğinizi önceden düşünün.

 

Böylece, karşıdakini birşeylerle etiketleyerek kendinizi savunmak zorunda kalmazsınız.

Hamas'ın kadınları recmettiği, eşcinselleri idam ettiği vs tarzı yalan iddialar, İsrail'in Filistin üzerinde uyguladığı zulmü meşru kılmak için, İsrailperest kalemşörler tarafından pompalanan argümanlardır.

 

İsrail'in saldırgan politikalarını meşru kılmak için üretilen argümanların yalan olduğunu göstermek, Hamas hamisi yapmaz kimseyi.

 

Artı, İsrail'in saldırgan politikalarını meşrulaştırmak için, üretilen yalan iddialarını savunmakta, Hamas eleştirisi olmaz.

1- Gidiyorsun, yerden yere vurduğun gazeteden copy-paste yapıyorsun, ve kendi yazmışsın gibi sunuyorsun.

 

2- Kendin yazınmış gibi sunduğun iddialar külliyen yalan.

 

3- Senden bu iddialar için dayanak göstermeni istiyoruz. Ve bir cevap alamıyoruz.

 

Sorarim yararlandigim bir vurgu neresi copy pasta oluyor? bunun icin saymadigin kelime kalmadi..

 

Degerli arkadasim, isin özeti sudur ki;

Benim yaptigim ahlaki olmuyor ama seriatci terörün arkasinda durmak ahlaki oluyor konu o noktaya geliyor ?

 

Recm olayina gelince yoksa onlarin recm e karsi oldugunu vurgulamak mi istiyorsun. Bunlarin yapmayacaklarini yaptiginin garantisini mi veriyorsun?..Sonra ne zamandan beri recm kopya oluyor var olan gercegin kopyasi mi olur seriat düzenin icinde var olan seyler ne zamandan beri copy pasta oluyor bir anlatabilsen.. Siddeti ve terörü yöntem olarak benimseyen bir örgüte sahip cikmanin yeni kosulu bu mu? Bunu neden Türkiye’de yasayan Musevi asilli vatandaslarimiz sormasin en azindan ben soruyorum? Musevi asilli vatandaslarimiza karsi haksizlik ayni zamanda seriata primdir..bu yaptiginiz desem yanilirmiyim.

 

Tüzük diyorsun yazdik yazmadik mi.. bir daha yazalim bu örgüt ne diyor 1988 yilinda yayinladigi tüzügünde ne geciyor amaclarının cihad yoluyla İsrail´i haritadan silmek gecmiyor mu? Cihad yoluyla haritadan silecegiz burda bir din devleti kuracagiz her türlü müzakereyi de kabul etmiyoruz diyen gene bu örgüt degil mi bunu da 1988 de tüzügünü yayinlamadi mi? EE soralim bu örgütten recm olmaz mi.. Bu örgütle bu topraklarda gelisen intihar saldirilari.. soralim sorduk da cevabini alamadik bir intihar saldirisi düzenleyecek kisiye verilen gazin icinde 7. yahudi neden olmasin olmamasi icin bir neden mi var? escinsellere gelince orda bir yanilgi olabilir mi onu arastirmak ta yarar var !!!

İsrail'in saldırgan politikalarını meşru kılmak için üretilen argümanların yalan olduğunu göstermek, Hamas hamisi yapmaz kimseyi.

Israil’in Gazze saldirilari konusunda bizim tavrimiz her daim acik olmadi mi.. istenen ne tek tarafli siddeti kinamak, bunu her daim yapmadik mi !!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben böyle bir tartışma tarzı da görmedim.

 

Böyle bir tartışma tarzından da sıkıldım. öne sürülenlerin yanlış olduğu deşifre edilince, karşısındakini birşeylerle itham ederek durumu kurtarmaya çalışması.

 

Hamas'ın kadınları recmettiği, eşcinselleri idam ettiği, çocukları 7 yahudi öldüren cennete gider diye eğittiği, İsrail'in Filistin'de uyguladığı vahşeti mazur göstermek için üretilen gerçek dışı iddialardır.

 

Diyoruz ki, kişi diyorsa yok benim yazdıklarım doğrudur, buyurur iddia ettiklerine örnek gösterir. Gazze'de şu kadın recmedilmiştir, şu eşcinsel idam edilmiştir, şu okulda çocuklar şöyle eğitilmektedir. Bunun yolu budur.

 

Arkadaşımızın iddia ettikleri gerçek dışıdır. Kendisinden iddia ettiklerien örnek göstermesi istenmiş, yukarıda herhangi bir örnek gösteremediği görülmüştür. Onun yerine, iddia ettiklerinin doğru olmadığını ortaya koyan kişiye, "şeriatçı terörün arkasında durmak" vs gibi ithamlarda bulunarak doğrusunu anlatana saldırmak şeklinde, internette alışkın olduğumuz bir tavrı göstermiştir.

 

 

ABD, Irak'ta kimyasal silah var, Saddam kimyasal silah üretiyor diyerek Irak'ı işgal ederken, bunun gerçek dışı olduğunu söyleyenlere, Saddam destekçisi olmakla itham etmek gibi, yanlışların üstünü örtmek için üretilen ucuz argümanlardan.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi işin doğrusu Hamas o kadar da olamadı, recm uygulayabilecek kadar filan... Filistin halkı çok çeşitli geleneklerden gelen bir yapıya sahiptir, dünyanın çeşitli toplumlarıyla ilişkileri olmuştur. Bu halka böyle şeyleri dayatmak öyle pek de kolay değil, en azından henüz.

 

Ama gerçek olan o ki Hamas'ın büyük abisi İran recm skandalları ile sık sık çalkalanıyor. İran'da kadınlar boyunlarına kadar toprağa gömülürken, erkekler bellerine kadar gömülüyor. Taşlama başladığında çukurdan kurtulabilen affediliyor.

 

Bunun neresinden tutup neresinden tiksineceğini şaşırıyor insan. Akıl almaz, hiç bir şeye sığmaz, insanı insan olduğundan iğrendiren bu acaip uygulamalar dogmanın en bağnazı ve şiddetlisi tarafından üretilip yayılmaktadır.

 

Mehdi geldiği zaman taşın ağacın dile gelip arkasına saklanan Yahudileri ihbar edeceği dogmasının çok yaygın olduğunu ise söyledik. Bunu her yerde, her cemaat ve tarikatta rahatlıkla duyabilirsiniz.

 

Tüm İslam dünyası ağız birliği ile Yahudilere Arap yarımadasında yaşama hakkı olmadığını, kökünün kazınıp yok edilip sürüleceklerini söyledikleri zaman çok eski değil. Şimdilerde bükemedikleri eli mecburen öpmek babından 1947 den daha sonraki tarihlerdeki sınırlara çekilmesini artık lütfen!! yeterli gördüklerini söylemeye başladılar. İran ise halen İsrail'in yok olması gerektiğini resmi ağızlardan söylüyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi işin doğrusu Hamas o kadar da olamadı, recm uygulayabilecek kadar filan... Filistin halkı çok çeşitli geleneklerden gelen bir yapıya sahiptir, dünyanın çeşitli toplumlarıyla ilişkileri olmuştur. Bu halka böyle şeyleri dayatmak öyle pek de kolay değil, en azından henüz.

 

Ama gerçek olan o ki Hamas'ın büyük abisi İran recm skandalları ile sık sık çalkalanıyor. İran'da kadınlar boyunlarına kadar toprağa gömülürken, erkekler bellerine kadar gömülüyor. Taşlama başladığında çukurdan kurtulabilen affediliyor.

 

Bunun neresinden tutup neresinden tiksineceğini şaşırıyor insan. Akıl almaz, hiç bir şeye sığmaz, insanı insan olduğundan iğrendiren bu acaip uygulamalar dogmanın en bağnazı ve şiddetlisi tarafından üretilip yayılmaktadır.

 

Mehdi geldiği zaman taşın ağacın dile gelip arkasına saklanan Yahudileri ihbar edeceği dogmasının çok yaygın olduğunu ise söyledik. Bunu her yerde, her cemaat ve tarikatta rahatlıkla duyabilirsiniz.

 

Tüm İslam dünyası ağız birliği ile Yahudilere Arap yarımadasında yaşama hakkı olmadığını, kökünün kazınıp yok edilip sürüleceklerini söyledikleri zaman çok eski değil. Şimdilerde bükemedikleri eli mecburen öpmek babından 1947 den daha sonraki tarihlerdeki sınırlara çekilmesini artık lütfen!! yeterli gördüklerini söylemeye başladılar. İran ise halen İsrail'in yok olması gerektiğini resmi ağızlardan söylüyor...

Demek sizin deyiminizle iran halki hazirdi recm sartlarina onun icin bugün orda uygulanabiliyor buda ayri cesit uygulama yazisi olmus..

 

Iran tarihini veyahutda sah dönemini inceleyecek olursak onlarin hicde hazir olmadigini araplarla zerre kadar benzerlik tasimadiklarini görürüz.. Ama böyle bir ülke bugün araplarin önüne gecmis rejim ithal edecek asamaya gelmistir bunu az zamanda kisa zamanda basarmislardir..

 

Iran halkida hayal edemiyordu Hümeyni transfer olasiya kadar. Bugün bakin bugün ki Türkiye dün ki iranla arasinda hicde bir fark yoktur belkide bugünde yoktur !!! Fark sadece rejimdir birde kadinlarin üzerinde bulunan kara carsaftir bizler az gittik uz gittik ama biryerede gidemedik..Bu yazdiklarinizla da bunu pekisterebiliriz. Sagolasin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İran'da "iffete uygun düşmeyen hareketlerde bulunduğu" gerekçesiyle taşlanarak idam edilenlerden biri de 16 yaşındaki Atefeh Recabi'ydi. Son duruşmada genç kızın kendini savunması hakimin daha da çok öfkelenmesine neden olmuştu.

 

15 Ağustos 2004'te İran'ın Neha kentinin ana caddesinde, Atefeh Recabi adında bir kız taşlanarak idam edildi. 16 yaşındaydı. "İffete uygun düşmeyen hareketlerde bulunmakla" itham edilmişti. Fakir olduğu için avukat tutamamış, kendi savunmasını üstlenmek zorunda kalmıştı. O zamana kadar, evli erkeklerle olan ilişkilerinden ötürü kamçılanmış ve hapse atılmıştı. Sonuncu davasında hakime, "kurbanın değil, cinsel ilişkinin failinin cezalandırılması" gerektiğini söyledi ve "neden benimle zina yapanları cezalandırmıyorsunuz?" diye sordu. Hakim Hacı Rıza öfkeden çılgına döndü, "dinsiz, imansız" ın olabildiğince çabuk idam edilmesi için elinden geleni yaptı, infazında bizzat bulundu.

 

GERÇEK SUÇLUYA CEZA YOK

1997 yılında Afsaneh Novruzi adlı bir kadın, Kiş adasında bir polisin tecavüzüne uğradı, saldırganını meşru müdafaa halinde öldürdü. İdama mahkum edildi, 7 yıl idam bekledi. 12 Ocak 2005'te polisin ailesi 62.500 dolarlık bir tazminatı kabul edince kurtuldu. Bir Tahran gazetesinde 28 Kasım 2004'te çıkan bir habere göre, doktorların zeka yaşını 8 olarak belirledikleri bir kadın, "iffete aykırı davranış" tan ve evlilik dışı çocuk doğurmaktan idama mahkum edildi. Leyla M. idam edilmesinden önce kamçılandı. Elle Dergisi, 25 Ekim 2004'te ünlü Fransız kadın filozof Elizabeth Badinter'in bir çağrısını yayınladı. Bu çağrıda, 15 yaşındaki erkek kardeşiyle cinsel ilişkiye giren (aslında kardeşinin tecavüzüne uğrayan) 13 yaşındaki Jila İradi'nin taşlanarak idama mahkum edilmesi karşısında dünyanın duyarlı aydınları tavır koymaya davet ediliyordu. Uluslararası tepkinin büyümesi karşısında İran yönetimi olayı inkar etti. Sonra yeni bir kararla, Jila'nın 18 yaşına geldiğinde idam edilmesinin uygun bulunduğu, taşlanarak mı asılarak mı idam edileceğini hakimin belirleyeceği anlaşıldı. Güney İran'daki Bedali kentinin mahkemesi, 21 yaşındaki Azam adında bir kadını, gözlerinin oyulmasına mahkum etti. Azam, kendine tecavüz eden bir adamın yüzüne toz asit atarak kurtulmuş, ama adam kör olmuştu. Şeriatın "göze göz, dişe diş" ilkesi uyarınca Azam'ın cezası halka açık olarak infaz edildi, mahkeme tecavüz olayını hiç dikkate almadı. Bir mahkeme 20 Aralık 2004'te Hajieh Esmalivand'ı, 17 yaşında bir delikanlıyla cinsel ilişkiye girdiğinden ötürü asılarak idama mahkum etti, bu recme çevrildi ve 21 Aralık 2004'te ölene kadar taşlanmasına karar verildi. Recm, kırsal kesimde çok yaygın. Taşları görevliler ve katılımcı halk atıyor. Yazar Fariba Haştrudi, İran'daki kadınların konumunu "İslamcı engizisyon" olarak adlandırmaktadır. Son seçimlerden sonra ultra muhafazakar Ahmedinecad'ın cumhurbaşkanı olmasıyla bu "engizisyon" un daha şiddetlendiği görülmektedir. Örneğin Batı Azerbaycan Güvenlik İstihbarat Şefi, "ehliyetteki fotoğraftaki kıyafetle kadının araba kullanırkenki kıyafetinin aynı olmasına, aynı olmazsa ceza verileceğine" hükmetti. Nedeni sorulduğunda, "yaz geliyor, açılıp saçılırlarsa rejim tehlikeye girer" diye cevap verdi. Öte yandan Avrupa Parlamentosu 2006 Ocak ayında "erginliğe ulaşmamışların, hamile kadınların, zihinsel özürlülerin idamını" kınayan yeni bir karar aldı, ama yıl başından mart başına kadar en az 5 kadın daha idama mahkum edildi. Dünyada 21. yüzyılın ilk idamı da 19 Mart 2001'de İran'da gerçekleşti. Uyuşturucu satmakla suçlanan Fariba Tajani Emamkoli vinçte asıldı.

 

BOŞANMAK ERKEK İÇİN KOLAY

Boşanma konusunda da "apertheid" (Güney Afrika'da Mandela öncesinde uygulanan bu sisteme göre, zenci çoğunluğun hakları beyaz azınlığınkilere nazaran çok kısıtlıydı) uygulanmaktadır. Erkek, hakime gidip boşanmak istediğini belirten bir dilekçe verir ve boşanır. Kadın ise, kötü muamele, aç bırakma, şiddet, kocasının en az dört yıldır eve uğramaması gibi gerekçeleri ispatlamak için çok miktarda kanıt ve tanık toplamak zorundadır. Boşanma durumunda çocuklar otomatik olarak babaya verilir. Bunun yanı sıra cezalar da cinsiyete göre farklılaşır. Örneğin birinin müessir fiili sonucu birinin bacağının kırılması durumunda, hakim şeriata göre bir tazminata hükmeder. Bu durumda suçlu kadınsa, aynı suçu işlemiş bir erkekten iki kat yüksek tazminat öder. Bu, bütün cezalar için geçerlidir. Amnesty International'ın (Uluslararası Af Örgütü) Şubat 2006'da Londra'da açıklanan belgesine göre, yönetimi eleştiren çok sayıda kadın hapistedir, bunlar işkence görmekte, idam edilmektedir. İnsan haklarından söz edenler, şiddet, taciz, hak kaybı ve hapisle sindirilmektedir. O kadar ki, 23 Haziran 2003'te İran asıllı Kanadalı 53 yaşındaki kadın fotomuhabiri Zehra Kazemi, evin hapishanesinin dışında fotoğraf çektiği için tutuklanmış, başına kalasla vurulmuş ve ölmüştür. Ayrıca çıkartılan bir yasayla kadın haklarını savunan gazetelerin kapatılacağı hükmü konulmuştur.

 

MEDYA DUYARSIZ KALIYOR

İslamcı apertheid'ın nasıl işlediğine ilişkin olarak birkaç sıradan olayı Amnesty İnternational raporundan aktarıyorum. 5.1.2006, resmi kadın kıyafetinden biraz sapan iki üniversite öğrencisi kıza İslamcılar asit attılar. 7.1.2006, Meclis üyesi Fatemah Alia'nın bildirdiğine göre, Ahmedinecad hükümeti kaldırımlarda haremselamlık uyguluyor. Aynı gün, kendine tecavüz eden bir adamı meşru müdafaa halinde öldüren 19 yaşındaki bir kız idama mahkum oldu. 3.3.2006, yüksek bir görevlinin gizli açıklamasına göre Tahran'da sokaklarda dolaşan 300 binden fazla kadın var. 6.3.2006, Tahran'da Dünya Jimnastik Şampiyonasını izlemeye gelen yüzlerce kadın, polis tarafından dövülerek dışarı atıldı. Türkiye İran'ı tanımıyor, bu ülkede olanlardan habersiz. Medya kulağının üstüne yatmış durumda. Tehlike kapımızda!

Mehmet Ali Kılıçbay

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demek ki, bir ülkede şunlar şunlar oluyor diyerek gerçek dışı şeyler söyleyebilir. Ve ardından başka bir ülkede olanları dayanak olarak gösterebilirmişsiniz :)

 

Hamas'ın Filistin'de kadınları recmedebilmesi, eşcinselleri idam edebilmesi vs, şeriat kurallarıyla Filistin'i yönetebilmesi için, Filistin halkının bunu desteklemesi gerekir. Filistin gibi, kavgacı, mücadeleci, politik, bilinçli, okur yazar bir halkı istemedikleri bir rejimle yönetemezsiniz.

 

Filistin'de Hamas'a verilen destekle ilgili hiçbir yetkin analizci, Filistin halkının şeriat istediği için Hamas'ı seçtiği yorumunu yapmaz. Hamas'ta bunu bilir ve Filistin'de şeriat uygulamaya falan kalkmaz.

 

Arafat'ın ölümünden sonra Hamas'ın sağladığı başarı,El Fetih'le ilgilidir. Arafat'tan sonra El Fetih içerisinde iktidarı ele geçiren kadro çürümüş bir kadrodur. Arafat'ın gerçek varisi Barguti'nin cezaevinde olması, Mahmut Abbas gibi, Filistin'de adı teslimiyet ve işbirlikçilikle özdeşleşmiş bir adamın El Fetih'in başında olması (Filistin'de Abbas ve yakın kadrosu dışında bütün siyasi hareketler Abbas'ı işbirlikçi olarak tanımlar) Hamas'ın önünü açtı. Hüsnü Mahalli'nin dediği gibi "çaresizlikten" islamcı oldu insanlar. Filistin'i salt El Fetih-Hamas olarak düşünmek, Türkiye'yi AKP-CHP olarak düşünmek gibidir. Oysa bu iki karşı siyasi odağın yanında daha birçok siyasi odak ve yapı vardır. Çoğu'da laik ve solcudur. Bunların El Fetih'e cephe alması atlanmamalıdır. FKÖ'nün kendisi Abbas'a ve El Fetih'e karşı tavır almıştır.

 

Hamas ise Gazze'de öteden beri popülizmin tüm tekniklerini kullandı. Peki suç kimindi ? Gazze'de El Fetih yöneticilerinin yaptığı yolsuzlukları unuttuk mu ? Filistin'e gelen yardımların cebe atılmasını ? Hamas ne yapıyordu o sıra ? Arap ülkelerinden kendi topladığı yardımları Gazze'de dağıtıyor, sağlık hizmetleri sunuyordu.

 

Fransa Almanya'nın işgali atlındayken Fransız direnişinin en büyük silahlı ayağını komünistler oluşturuyordu. Fransa komünist falan olmadı. Fransızlar da komünist oldukları için destek vermiyorlardı onlara.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ey, iyi işte, Filistin halkının kültürel konumu hakkında aynı şeyleri söylüyoruz... İran'da olanları ise yeri geldiği, konu açıldığı için aldım, dayanak olsun diye değil... :)

 

Yalnız kültüre pek o kadar güven olmayacağını belirtmekte fayda var. Bazı kara ütopyalara göre insanlık bir kez daha karanlık çağlara dönüş yaşayacak...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demek ki, bir ülkede şunlar şunlar oluyor diyerek gerçek dışı şeyler söyleyebilir. Ve ardından başka bir ülkede olanları dayanak olarak gösterebilirmişsiniz :)

 

Hamas'ın Filistin'de kadınları recmedebilmesi, eşcinselleri idam edebilmesi vs, şeriat kurallarıyla Filistin'i yönetebilmesi için, Filistin halkının bunu desteklemesi gerekir. Filistin gibi, kavgacı, mücadeleci, politik, bilinçli, okur yazar bir halkı istemedikleri bir rejimle yönetemezsiniz.

 

Filistin halkinin cok okur yazar oldugunu gercegini nerden variyorsunuz ben hicde öyle oldugunu düsünmüyorum ordan buralara gelenlerin hicde öyle olmadigini gösteriyor. En basta el fetih yanlilarin dahi bilinc düzeyi dini konulardan ileri gitmiyor.. Bütün savunmalarini konusmalarini dini konular üzerinden yapiyorlar onlarin sol görüslü oldugunu bin sahit ister bu gözlemimi de hemen belirteyip..Diger yazilara cevabimiz gelecek.

 

Not: Ben onlari bizim gibi sol görüslüler gibi bilinc seviyesi yüksek bilincli sempatizanlar beklerken dua eder gibi cami hocalarindan farksizdilar ister inanin ister inanmayin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet Efendi'nin söylediği durum da var ayrıca. Kültürel yapı hızla dejenere oluyor gibi geliyor bana da. Her halükarda kültürel yapıya fazla güvenilemeyeceği konusu ön plana çıkıyor.

 

Kim ne derse desin "Rise of dogmatizm!" filmi izliyoruz, bu kesin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.