Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

bir itiraf deil bu

bu bir yanılsama

beklentilerin ötesinde

beklenmedik bir yenilgi

kaybın farkında varmak icin cok erken

farkına vardıgında telafi icin geç

bir savastı bu

icine düştügünü gördügünde

elindeki son silahla saldırmak

tutunmak hayata çabası içinde büyüyen bir hırs

hayat çoktan bıraktı seni

sorumluluk sende

suskunluk bir seçim

konusmayı bildigin gibi

dönüp arkanı gitmeyide bilirmisin

aklına düşürmeyi calısmak gibi en olasılıksız hayalleri

hesapsız kitapsız dinsiz bir putperest gibi

boşluga düserken inanmak neye yarar

iman dedigin

son nefes verirken gelirse eğer

hangi tanrı buna kanar?

 

flu goruntuler arasında

kör bir ressam kadar aşıktım denizin mavisine

sağır bir dilsiz gibi dinliyorken melodileri

parmakları keslimiş bir şair

kac aşk daha yaşasa

yeniden yazabilrdi eline alıp kalemi

kaç tende daha söndürülse bu şehvetin ateşleri

yeni bir ten özlemeden durabilir bu içimdeki hayvan....

bulutsuz bir gökyüzü kadar sakin

hazırlanmakta öfkesine kan kokusuyla terbiye edilmiş

günahına girmek için üstünü değişmiş

jöleli sacları traşı kısa kesilmiş

bir liseli kıza sunulmak üzere yeniden revize edilmiş

bu beden

bu daha once hicbir kadına söylenmemiş gibi

kızarırken yüzü dudaklarının arasından çıkan her kelime

kaç kandırmaca daha kaldırır bu ten

kaç dokunuş daha gerekir

eskimek için...

yada kac günah

cehenneminde yeterince yanıp

uslanmak için tanrının...

 

bir el cantasına sıgabilecek kadar az yasadım aşkı

bir yaz telaşına meze olacak kadar

ilk alkol kıvamındaki sevişmede

meze olarak kullanılacak kadar

doğum kontrolundeki basarısızlıklarım

kanlı kürtajlara neden oldugum icin belkide

her sevişmemde biraz daha lanetine maruz kaldım

 

tahayyülü zor ruyaların ter icinde uyanmaları

kacınılması her zaman imkansı oldu

bu yüzden yüzsüz bir ihtiyar gibi

kabullenişim yenilgiyi

ve utanmadan yeniden başlamak

her uyanış yeni bir zafer çığlığı

her çığlık gozlerimi ıslattı

her inleyişi kollarımdaki kadının

bu kaybın acısnı biraz daha ağırlastırdı

 

kırılganlıgıyla ölcülüyordu bu aşkın özverisi

ve hangimiz daha vericiydi yetmezliginde kan kaybında

nasıl ölçülürdü sevginin büyüklüğü?

nereye üflemek gerekiyordu trafik cevirmelerinde

kanımda ne kadar sen bulunursan cezaya girmezdi bu

üzerimde ne kadar kokun

ve ne kadar icersem daha

akli dengesizlik sayesinde kurtulunurdu bu cinayetten

kaç şişe daha icmesi gerekirdi insanın

kendi intiharında sorumlu tutulmaması için?

kaç yalan daha

beni bırakıp gittiğin gerçeği unutulabilsin...

Gönderi tarihi:

kabullenilmesi zor bir gerceklikti bu

senin inkar ettigin

benim görmezden geldigim

planlara dahil olmadıgı icin belkide

hep başka olasılıkları hesaplama çabalarımız

utangaclıgı hep şaşılası bir meziyet

nasıl bir insan öpülüp koklanırken

tahrik olmadan durabilir

hangi doga kanunu bunu gercek kılabilir

sevgilim

seni sevdiğime inanman için

kac defa aşık olmam gerekir

sensiz bir uykuya dalmyacagım için

kac uyku hapı?

sezgilerin kadar güçlü

sözlerin kadar cesurca

beni aldıgında içine

sessizliğin o kadar tatlıki...

öpülesi dudaklarının büyüsü

kokunun dolması gibi odamın içine

ne bahar meltemi

nede bu mevsim değişikliğinin çarpması insanı

aklım fikrim

ben dokundugumda kalbinin olabildigince hızlı carpması

sana dokunmadan gidersen eğer

bensiz gecen gecelerin agrısı

kalmazmı aklında

tutmazmı bu sevda cıktıgın yolculuklarında

şimdi uyuyorsun ya

nefesim sırtında

elinde tuttugun benim elim

aramayacakmısın tenimi tenin üzerinde uyandıgında?

git bütün aşklarını yaşa sonra gel

ben inkar ettiğin en kuytularında

dokunuşlarında saklı olacagım

git sevdigin adamın koynuna

ben gecesinde yalnız girdiğin

yatagında olacagım...

Gönderi tarihi:

ansızın çekip gitmelerin

kurumuşken dudakların

ağzını dayayıp musluğa kana kana içememek gibi suyu

en pembesinde hayalin

karanlık çökmesi gibi

gücün yetmediği icin

secde etmek kadere

öfkeni tutup bir isyankarlık sınırında

sonraki gün ve gecelere tasımak umudu

geleceksin değil mi?

askılı geceliğin

öpülesi ellerin

ve gulumserken yanaklarının kenarındaki çukurlarınla

ve sıcaklığınla gecenin bir yarısı

geleceksin

aklında okunulası kelimelerim

aklımda yarısı gizlenmiş silüetinle

imtihana çekeceksin hayal gücümü

neresinden başlasam yazmaya

en güzel yerlerine haksızlık olacak

sussam kendime ihanet

öpsem güzel dudaklarından

bu susuzluk dahada artacak

dayasam ağzımı kadınlığına

içime çektikce, senin için yanacak

dokunsam göğüslerinin diriliğine

avuçlarımda birer ateş

sarıp içine alsan beni

bu çocuk sanki daha önce olmamış gibi

tam bir erkek olacak

inkar sığmaz satırlarıma

yalan söylesem hesabını veremem

seni istemek yoksul çocukluğunda hayatımın

pamuk şekeri satıcısının önünde durup

masumca yutkunmak

alamamak umurumda değil

pembesine aldanmak bile güzel

teninde öptügüm yerlerinin

bir öğleden sonra simit atmak

uçuşup duran martılara

yanlışlıkla çarpması elinin elime

hayali bir hikayenin

bir patikada yolunu kaybetmiş

oturup köşesinde gelirken sen bulasın diye beni

yüzü elleri arasında

umut hala çağrısında gizli bir seslenişin

duymuyorsan eğer

bu benim çaresizligim

uyumuşsan eğer şimdi

aklım fikrim saçlarının kıvrımlarında

bir yastığın üzerindeki

kıyamamki dokunmaya

tatlı rüyalar bebeğim

gördüğün ben olamasamda uyandığında

bu yalana inanmaya değer

istediğin ben olamasamda...

Gönderi tarihi:

bir hüznün ne kadarını saklayabilrsin

seçtiğin kelimeler arasına

kullanılamamış kafiye hangisi daha önce

kokusu sinmemiş olsun başka kadınların

hangi çığlık bastırlabilir özlemden doğan

hangi çağrıya kayıtsız kalabilirsin

gecenin bir yarısı

yokluğunda sızlayan bir yaranın

yeniden açılmasıyla

kabuğunun kenarından sızan bir damla kan

ne kadarını içinde tutabilrsin bu sevdanın

hangi kelimeyi seçsem

rahatlatır beni yazarken

yada okurken seni

gülümsemenin ruhum üzerindeki sakinleştirici etkisinin inkarı varmıdır?

teninin kışkırtıcı etkileri gibi

senden sonra bir daha bu denli büyük bir yangın çıkarmı

bağışla beni

tutulup, tutunma arasında bir yerde kararsız

susma ve söyleme arasında sıkışmış

bir yanım bırak gitsin diyor aklında ne varsa

diğer yanım suspus olmuş

okursan eğer bu satırları

aklına düşermiyim kaygısında..

 

bekliyormusun beni?

ben hüznümü saklamaya çalışırken kelimelerim arasında

anımsıyormusun?

herhangi bir anında en olmadık yerde

mesela

hani işin başından aşkınken

yada aksam olsada eve gitsem derken

yada arkadaslarınla birlikte eglenirken

gibi tuhaf tahayyüller arasında

gecenin yarısı seni aklıma düşüren neydi aslında

aklım fikrim teninin yansımalarında aklım üzerindeki

sen tutulması bu gölgesinde kaldığım

nasıl birşeydinki sen bir türlü anlatamadıgım

mucize gerek bize belkide

hani mavi pelerinli kahramanların

yapabileceği türden

büyük bir parkın yeşil çimleri üzerinde

uzanıp izlemek gökyüzünü

uzanıp öperken güzel dudaklarından

içime cekerken nefesini

nasıl bir histir o

mavi göğün altında

dokunurken sana

işte tam o anda

uyanıvermek

kokun sinse üzerime

yeniden uyusam sarılıp kendime

tek dilek hakkım olsa bile

seni dilensem

şimdi gelsen

gelmediğin her an

içimde büyüyorsun

resimlerinle avutuyorum kendimi

hayallerimle kendimi kandırdıgım gibi...

Gönderi tarihi:

başka dilek hakkım kalmadı biliyorum

çokmu geç buldum seni

çokmu geç aldım tutulmak için

sevdanın en koyusuna

elimde avucumda güzel bir kadının resimleri

kendimi bakmaktan alamadıgım

her anında aklımın

bağlanıyorum sana

her kırılmadan önceki bu gerginlik

seni aklıma düşürdüğümden beri

ne yana baksam

öyle güzel gülümsüyorsunki

 

başka dilek hakkım kalmadı biliyorum

en ateşlisini seninle yaşayamadıktan sonra sevişmelerin

adaleti yok bunun

kabul

hile yapmak istiyorum

durdurmak zamanı geri alamasamda

unutmak belkide bildiğim herşeyi

seninle yeniden öğrenmek

dudaklarım titrerken ve hastayken belkide

damdan düşer gibi vurulmak sana

en ince yerinden kopması gibi bir keman telinin

sana çarpılmak

 

başka dilek hakkım yok biliyorum ama

isyan etmek istiyorum

kaderin bu zaman tutarsızlığına..

bana kalsa seni beklerdim

kapılmazdım başka kadınların aşk kokusuna

senin tırnaklarının izi kalsın sırtımda

senin teninin tuzu damağımda

senin inlemlerin çınlasın kulaklarımda

senin kokun yayılsın bedenimden

bir orgazmın eseriyse bu

senin çığlıkların duyulmalı

karanlık istanbul sokaklarında

senin heyecanın olmalı

senin ürkekliğine suçüstü yakalanmalıyım

senin inkarlarında yer alıp

üstlenmeleyim tüm sorumluluğu

içine alırken beni

inkarlarına tamam deyip

senin olmalıyım

 

başka dilek hakkım yok biliyorum

kalan kısa ömrümü

seninle tamamlamalıyım

inkar edip senden önce öptüğüm kadınları

becerememek umrumda değil bundan sonra yazmayı

en son sen olacaksan eğer

bir daha yazmamaya değer...

isminle tamamlayıp kafiyesini bu şiirin

benimle yandığın gecenin

sabahında senin kollarında uyanmayı diliyorum

sezin...

Gönderi tarihi:

sen güneşin kızı...

 

kapatılmış gölgesine bir yanlızlığın, ayak bileklerinde kelepcelerinle, ne kadar dans etmek istedin yıllardır yapamadın...bir kuru huzur karşılığında tüm hırslarını bastırdın. Şimdi aklının iplerini salıp, duvarlarının çatlakları arasından sızan ışıklarla kışkırtılıyorken, uzun süre önce koptuğun o düş bahçelerinin hayalini kuruyorsun. O yemyeşil bahçenin içinde çıplak ayakla koşmak ve ıslanmak bir yaz yağmuruyla... Belki eskisi gibi olmayacak bu, beklediğin gibi olmayacak bu heyecan bu tad... İlk defasında olduğu gibi için kıpır kıpır açmayacak belki ama bu sabırsızlık içinde büyüyor şimdi. Kalın duvarların arasından sızıp içine, kışkırtmak bastırdığın tüm çocuksu isyankarlığı... Parcalarını yerine koyup, bütününde sana ulaşmak... Okumak her kelimeni, her satırını, sen sabrını kaybettikçe telaşına tutulmak... düşlediğimden daha büyük bir hayal gibi duruyorsun.. sanki haddim değilmiş gibi bu güzel kadını yüzyıllık uykusundan uyandırmak...

 

izinsiz ve ve kaçak bir rüzgar gibi nefesim teninde.. utanmaz ve yüzsüz bir ukalıkla cürret etmek en mahrem yerlerini hayal etmeye... yazmak kadar büyük bir kefiyse senin için okumak tüm bu başkaldırıyı, bilmelisin... bu tutku tutuşturulduğunda ucundan söndürülmesi asla kolay olmayacak...

 

elinde pamuk şekeriyle bir sağa bir sola koşuşturan, çığlıklar içinde koşuşturan o küçük kız çocuğu, kahkahalarıyla kızaran yüzü ve korkmadan güneşe bakan tüm uyarılara rağmen merak eden sıcaklığını, pes etmeden ve yorulmadan, inadına hayatla dolan o kadın yeniden açıyor kendini.. ilk baharda susayıp aşkın ışığına yapraklarını açan papatyalar gibi..

 

adını bile bilmediğin bir kasabadaki ağaç evinde yalnız basına bekledigin o yabancı benim.. gecenin bir yarısı geleyim diye hayallere daldığın... konuşmak ve söylemek için tüm o sustuklarını... tüm ıslaklığın, ağlamışsın akmış makyajınla, tenine yapışmış elbiselerin, nasılda ürkek ve acelecisin hazırlanmak için...daha yeni bahçesinde oynamış, eli ayağı toz toprak içinde bir kız çocuğuyken, temizlenip bir anda büyüyüp kadın olmak istiyorsun... bir adam için ne kadar hazır olabilirsen o kadar.. büyümek belkide sözlerinle bir adam için ne yazılabilecekse onu yazmak için...en sevdiği pembe içkisinden bir kadeh doldururken, o an işte durdurmak zamanı ve beklemenin tadını çıkarmak... onun için yollara düşen adamın var olduğunu bilmek... onun için rüyalara yatan adamın hayallerinde yaşamak... elinde içkisiyle evinin kösesindeki küvetin içine girip öylece beklemek...ve düşündükçe hayallerindeki adamı bedeninin arzularına karşı koyamamak... durmadan saatini kontrol edip her an o sesi duymaya hazır olmak.... 'canım..''

 

Midesinde uçuşup duran kelebekler.. ne zaman mutluluğu bu kadar derinde hissetse bunu yaşıyor.. hüzünleri dibe vurdukça.. yüzündeki gülümseme bitmeyen bir enerjiyle artıyor... sevdiği, istediği, arzuladığı hayat bu... her parçasını ortaya sundukça adamın bulmasını bekliyor.. her resim ortaya çıkınca yeni bir puzzle, her söyleyeceği kelimeden sonra saklanmayı seciyor... hiçbir zaman ele vermeyecek kendini ve biliyor ki o adam her parcasında biraz daha tutulacak bu kız çocuğuna.. eğer kaybolursa bu oyunda, doğru parcayı doğru yere koyamazsa adam, büyü bozulacak ve zamanında önce uyanacak uykusundan.. bilinmeyen bir güven bu.. anlatılamayan bir inanç.. ne mantıkla nede akılla açıklanabiliyor.. tek bildiği beklediği adam o, istediği ve teninde arzuladığı adam o... daha öncede görmüştü kış güneşlerini ama bu defa farklı...

 

son yudumuda boğazından inerken, bahçesinde bir çıtırtı duyuyor.. tek yaptığı keyifli bir rahatlık içinde hayal kurmak...en yasak kapılarını açmış aklının ve teninin.. sonsuz bir hazla kelimelerine hazırlanan o adamı bekletmemek için

büyüyor şimdi güneşin kızı...

 

seni görmek ve sana görünmek öyle güzel ki...

Gönderi tarihi:

vadesi doluyor sözlerimin

en az kelimeyle

en fazla anlamı söyleyebilmek çabası

tutabilmek istiyorum zamanı

neresinden yakalayabilrsem yakalıyayım

sadece tutabilmek

bir sanatcının sesi karısırken

hayranlarının sesine

gözlerinden akan yaşlara hakim olamamak

büyüsü bozulsada gec kalmak

geri dönmeye

kırılganlık bize göre değildi hicbir zaman

içimizde tuttuk boğazımızda düğümlenenleri

söylemedik

biz sustukca mutlu kabul edildik

çacuksu masumiyetimiz oyun sanıldı

biz kimseye karşı sitem etmedik

vadesi doldu sözlerimizin

yenilmeyi adetten sandık

kazanamadığımız için hicbir zaman

en büyük aşk bizimki sandık

yaşadıklarımızı apoletlerimize işledik

çok acı çekmeyi kıdem saydık

çabuk pes etmeyi erdem..

gücümüz yetmediğinde

kader altında olan biteni kabullendik

hem tamahkar hemde uslu çocuklardık

çok iddialı laflar ettik belki ama

sabahında hepsini inkar ettik

eski sevgiliyi düşünmek ayıp sandık

her yeni öpüşten sonra

eskiyi hatırlamamak için

her gece alkolle karışık rüyalara daldık

arayıp rahatsız etmemek için gerçek aşkı

bütün numaraları aklımızdan çıkardık

untmaya çalıştıkça geçmişimizdekileri

yeni gelen güne karşı hep biraz daha yarım kaldık

yeni sevgililerimiz de oldu bizim

yeniden hayata tutunma çabalarımız

biz her tutunmak istediğimizde

hayat tarafından biraz daha

soğutulmuş ve umursanmaz karşılandık...

çok zengin olduk..

istediğimiz herseyi kazandık

oysaki tek istediğimiz aşktı bizim

belki de bu yüzden

varlığımız büyüdükçe

öptüğümüz kız cocugunun hayaliyle

dolduralamaz bir boşluun içinde

kendi başımıza yalnız kaldık...

Gönderi tarihi:

kalan son umutlarımı saklıyorum

doğru zaman doğru yer için

çok kaybetmiş olmaktan yorgun

çok beklentilerden uzak

asgari bir mutluluk karşısında

telli arabalarımı ve gazos kapaklarımı sunuyorum...

kaderin bitiş çizgisine yaklaşırken

son kozumuda sahaya sürüyorum

fiyakası kalmamış

ve ucuz bir lutufkarlık karsısında

gülümsüyorum

gülümsemek hala en iyi oyunculuk örneği

oscara aday olmayacagım belki hicbir zaman ama

hala en gecerlisi kolay kazanclar icin

akıttıgım kanlı yaşlar

isyankarlık dizboyu

neyi doğru yaptımki şimdi

yanlışlarım için hayıflanıyorum

kurumuş yaprakların ezilirken cıkardıgı sesler kulaklarımda

bu kadar kolaymı

üzerine atılırken toprak

o en çok sevdiklerini geride bırakmak

yorulan aklım değil

veremediğim olan bitene anlam

her gün biraz daha inceliyor

biraz daha bitiş çizgisine yakınım

çok istemekle yıkılmıyor

çaresizlik duvarları

çok sabırla gelmemesi gibi

beklenilenin

çok düşününce fazlası zarar

nasılda kendini inkar ediyor insan

sesini yankısına karışırken zaman

en sıcağıdır sığınmak için

sislerin arasından görünen liman

orta yaşlı bir kadının kolları arasında açmak gözlerini

ruhundaki açlığı bastırmak icin

bedenindeki zaafları kullanmak

her bir orgazmda pişmanlık çöktükçe içine

kendinden gectigin anların toplamı kadar

ayılmamak için üzerine ekledigin yalanların

sus de bana nolur

yeterki birşey söyle

sustuğundan beri

ışıkları kapalı bir odada uyumaya çalışıyorum

kapısı aralık bırakılmış

gecenin br yarısı uyanıp seslenirse

duysun diye herhangi biri...

yanına gelip uzanırsa diye

diğer tarafını boş bırakmış o küçük yatagın

uyurken

dar gelir diye değil

kaybolmasın diye gecenin karanlıgında o boşlukta

iki yastık koyarmış başucuna

her sabah uyandıgında görebilmek için

diğerine konulmuş bir başın izini

bütün gece hareketsiz yatmış

belkide hiç uyumamış

uyudu sansın diye yanına gelecek kadın

gözlerini hiç kırpmadan sımsıkı kapamış...

ama gelmemiş...

tek kelime etmemiş

konuşamamışım

denemişim olmamış

avazım çıktığı kadar bagırmısım

kapısı aralık odadan dışarı çıkmamış adım

duymamış kadın

yarısı boş yatakta izi kalmamış

gelmemiş bir türlü

kokusu dolmamış odanın içine

son umudu meze edilirken

içli bir şarkının makamına

yazısı bozulmuş şairin

okunamaz olmuş

sözü bitmiş

anlaşılamaz olmuş

umudu bitmiş

yaşayamaz olmuş.....

Gönderi tarihi:

kapandıkca gozlerim

kanatlanıyor olmak

fransızca bir aşk şarkısını söylemeye calısırken

hıckırıklarıyla kesilmiş

durmak istedikçe

kendine hesap sormuş

yasak aşkların cezasını

günahlardan günah begeniyorum kendime

başka adamların kadınlarını

başka rüyaların kafiyesini

hala güçsüzüm

en şereflisi yenilgilerin

seçtiğim en acısı

kolayına kactıkca zoruna yakalanmışım

zoruma gittikce hile yapmış

sabırlık bir fani olamadıgım icin

hem bu dünyayı kaybetmiş

hemde diğerinde

günahkar sayılmış

ne cennetine kabul edilmişim tanrının

nede cehenneminde yakılacak kadar

büyümüş...

bakışlarımdan ürkmüş

sesimi duymazdan gelirken sen

ve istmek seni gecenin en olmadık saatlerinde

olmaz ya böyle şeyler

olmuyor işte

ten dediğin sende en dokunulası

aşk dediğin sende

en yaşanılası

inkar dediğin bende

en büyüğü

susmak ağır gelir ya insana bazen

söylemek en utanılası

yazmak yetmiyor

istemek

bir an'sa eğer kollarında

senden sonra alacağım tüm nefeslere değer

uyanamamaksa eğer o geceden sonra

o an bitsin

yakıyorken seni

dokunurken en sıcağımda...

Gönderi tarihi:

Yakında doğum günüm...

Gelip çatacak...

İşte bir mum daha.

Kalbim toparlanmaya çalışmaktan paramparça olmuş...

Beni zorlayan şeyler...

'Bütün yönlerden.'

Herkesin aradığı şey...

...bugüne bir yön levhası.

"Hayatta olmak" denilen şey nedir ki?

Kavga mı?

Yoksa kavgadan uzak durmak mı?

"Doğru" denilen şey nedir ki?

Yanlış olmayan mı?

Yoksa yolunu kaybetmek mi?

Beni yaşlandırması için, gözyaşı istiyorum...

Yüzümdeki çizgileri arttırması için, kahkaha...

Aşkımla birlikte,

belimin yük altında bükülmesini istiyorum...

Acı verici olmasına çok sevinmek...

Acı verici olmasına çok sevinmek

istiyorum...

İşte buna rağmen, işte bu yüzden...

...unutma zamanı gelecek.

 

"Nezaket" denilen şey nedir ki?

Affetmek mi?

Yoksa taviz vermemek mi?

"Aşk" denilen şey nedir ki?

Sadece düşünce mi?

Yoksa şüpheye düşen

bir kalbi gizlemek mi?

 

Yağmura yenilmek istiyorum...

Ve rüzgâra yenilmek istiyorum ama...

Her daim yolu işaret edeceğim.

"Hayatta olmak" denilen şey nedir ki?

Kavga mı?

Yoksa korumak mı?

Şimdi attığım her adım...

...ölüme doğru değil...

...hayata olacak.

Şimdi söylediğim her söz...

can sıkıcı olabilir belki...

insanların kalbine yönelecek...

ve benim...

yön levham olacak.

Gönderi tarihi:

yakında doğum günüm...

bir mum daha eklenecek diğerlerinin yanına..

kalbim ayakta durmaya çalıştıkça

bir parçası kırılıp

yenik düşmüş zamana

beni zorlayan tüm yaşanılanlar

herkesin aradığı huzur

...bugüne bir yön levhası...

 

''Hayatta Olmak'' denilen şey nedir ki?

kavga mı?

yoksa sürekli kaçıp durmakmı kavgadan

sudan bahenelerin ardına sığınıp...

''Doğru'' denilen şey nedir ki?

yanlış olmayan mı?

yoksa yolunu kaybetmek mi?

daha önce hiç girmediğin sokaklara girerek...

 

beni yaşlandırması için,

gözyaşı istiyorum...

yüzümdeki çizgileri arttırması için,

kahkaha...

anlamak ve öğrenmek için,

dinlemek istiyorum...

dinlediklerimi sindirmek için,

dinlenmek

bir sahil kasabasında...

aşkımla birlikte

belimin bükülmesini istiyorum,

taşıyamayacağım yüklerin altında...

yeniden başlayabilmek için,

esaslı bir yenilgi...

herşey bittiğinde bir gülümseme için,

bunada şükür diyebilmek...

acı verici olmasına,

çok sevinmek istiyorum...

işte bu yüzden

unutma zamanı geldiğinde

yaşadığım her anı

gülümsemeyle birlikte

asıl sahibine teslim edebilmek...

 

''Nezaket'' denilen şey nedirki?

affetmek mi?

yoksa taviz vermemek mi?

uslanmaz bir inatçılıkla

başın dik durmak..

ıskalasanda olmak istediğin yeri

çok kızmış olsan da

bir kenarda durup yol vermek mi?

ardından gelenlere...

 

''Aşk'' dediğin şey nedirki?

sadece düşünmek mi?

tariflere sığmaz güzellikte bir kız çocuğunu?

yoksa gizlemek mi?

şüpheye düşen bir kalbi...

için kanarken

belli olmasın, anlamasın diye

neşeli bir şarkı mırıldanmak mı?

 

yağmura yenilmek istiyorum

rüzgara karışmak

gürültüsünde koca bir şehrin uyanmak

kalabalığının içinde

sanki bir parçasıymış gibi dolaşmak...

''hayatta olmak'' denilen şey nedir ki?

kavga mı?

yoksa korumak mı?

içinde sakladığın çocuğu

incinmesin diye...

yakında doğum günüm

attığım her adım

ölüme doğru değil

hayata olacak...

şimdi söylediğim her söz

sıradan gelebilir belki

insanların kalbine akacak

ve benim yönümü gösteren

yön levham olacak...

Gönderi tarihi:

kırılganlık payı bırakıyormusun

ayrılıklarının ardından

yoksa yeni bir hayata başlayıp

unutuyormusun

an derin izler bırakanlarını

zorlanıyormusun

yeniden başlarken konusmaya

yoksa susmakmıdır en kolayı

şimdikli zamanlara tasıyamazken umudunu

yorgun düşmüş

matematiksel düzlemlerden olasıklarını hesaplamış

ama tutmamış bir aşk

duygularınızın esiri olurken

nasılda suspus olmuş mantıklarınız

kırılganlıklarınız hesaba katılmamış

her uyandıgınızda hayaller diyarından

suratınza carptıkca gercekler

inkar etmiş

korkamış aşkın tanrısı tarafından carpılmaktan

yetmemiş bir şişe daha açmıssın gecenin yarısı

yetmemiş bir çağrı daha bırakmıssın telefonuna

görmemiş belkide uyumustur diye avtmussun kendini

unutlumus olmak düsüncesinden daha agır değildi cunku

farkedilmemiş olmak kaygısı

nasılda kanmıssın en basit yalanlarına

kıvrak zeka oyunlarıyla karışıryoken hayat telaşına

gecelik kacamaklarla uyuşturuyorken bedenini

ne cok kullanılmıs ve izin vermissin buna

gülümseyen bir yüz takıp suratına

herşey yolunda gidiyormuş

yalan

çığrından çıktı bu dünya

açıklaması yok

istedigim bu değildi

simdi kusuyorken parmagım bogazıma kadar girmiş öğürüyorken

çıkarıyorken icimde sana dair ne varsa

yinede arınamıyorken

temizleyemiyorken kullanılmış bir ruhu

ikinci eli para etmez

yalan söylesen satışına katkısı olmaz

mahremiyetine bari saygı duy

yaşanmış günlerinin

bozulmamıs olsun büyüsü

susmuş en konusması gereken yerde

saatinden önce balkabagına dönmüş arabası

öpülmemiş bir kurbaga yüzü kalmış avuclarında prensesin

kurbaga kaçıp gitmiş

ürkmüş gercekliginden hayatın

anlamamış

hayat böyle böyle ertelenirmiş

bir düğün telaşına meze olmuş

çok içmiş ama cok cabuk ayılamamış

sabah olmuş

üstü açık kalmış birlikteligin

tutulmuş her yanı

ne yana baksa inkar dolu hastalık

tedavisi itiraf

onada yanasmamış

güzel sevgilisi alıp basını gitmiş baska bir adamın koynuna

şehvet titremiş teninde inlerken

tutkularının gücünü aldatırken farketmiş bir kadın

büyümüş

büyümüşte küçülmüş gözünde ilk öptüğü adam

ilk adamı yalan olmuş

yerin almış saatli maarif takviminin yaprakları arasında

önemli gün ve gecelerin acıklamasında

kadın bırakmış düşünmeyi

öpülmeyi arzulamış yabancı dudaklar tarafından

adam sarıyorken yalnızlıgını

ekliyorken boşalan şişelerin üzerine

yalan olmuş

saatinden önce bozulmuş büyüsü randevuların

kadın sabırsızlanmış

beklememiş

her zaman oldugu gibi bıcak yine sevgilinin elinde

saplayacagı sırt benimmiş...

Gönderi tarihi:

dursun zaman

bir sürü hakkı olsun istiyor insan

canı yandıkça

yeniden denemek

yenilmeyene dek..

 

gece olmasın

yeniden saplanıp yalnızlığıma

dibe vurmamalıyım

gömülüp içki dolu sofralara

bir daha ayılmamalıyım

 

bu hesap kapansın

alacaklarımdan feragat ettim

vereceklerimin tahsil zamanı ertelensin

yüzüme vurulmasın sevimsiz olduğumun

asgari bir mutluluk karsısında

imzalamam gereken yer gösterilsin

elimden alınmalı tüm kışkırtıcı umutlarım

sancısı dinsin

erteleyipte bir türlü karşısına dikilemedigim

korkularım

 

bir erkek yüzündeki çaresizlik

kadın yüzündeki özlem

hangisi daha gerçek

hangisini görünce insan insafa gelir

itiraf eder yalanlarını

hangisinde daha güçlü tutunur hayata

hangisinin güçsüzlüğünde yaşamaktan vazgecer

bir memur çocuğu olmakla

çok bilmekle çok görmek arasında biryerde

hangisi daha katlanılır

çok sevmekle çok yaşamak arasında sıkışmış

bir türlü ikisini bir arada tutamamış

kırılgan bir bedende sorumluluk tasımaya mecbur kalmış

inceldiği yerde pes etmemiş

düştükçe dizlerinin üzerine yeniden kalkmak için

ayağa

kendi teninde kendine kızıp sövmüş

vuruldukça isyan bayrağı altında

tutsak hakların söylemi olmuş

hiç istememiş bunu

yanlış zamanda yanlış yerde yakalanmış

belkide bu yüzden

her gülümsemesinin altında zoraki

bastırmış korkularını

görenler üzerinde iyi durmuş derken

o bir türlü sığamamış biçilen elbiseye

yaşadığı başka bir hayat olmuş

hayali başka

içindeki kırılganlık hesaba katılmamış

çok sözü dinlenmiş

aslında hiç konuşmamış

ürkek telaşlı erkek çocugu gibi

kaçmak istedikce olmadık yerde

öğretmenine yakalanmış

kulağı çekilmesin diye değil

üzerine yapışmasın diye ürkekliği

hep inkara soyunmuş

karşısında çıplak durduğu her kadın

anlamamış

şehvet sanmış dokunuşlarını

o dokunurken hep özlemini aramış

öptükçe sancısını bastırmış

ne zaman uyansa bir yabancının kollarında

bir sigara daha yakıp en sıcağında

söndürüp bedeninde

kendini cezalandırmış...

Gönderi tarihi:

ölüyorum tanrım

kırılıyor direnci ruhumun

tabi tutulduğum sınavların

bana tanılan sürenin dolmasın zaman var

biliyorum

beklemekten sıkıldım

çıkıp gitmek istiyorum

biraz hava almak

kendime gelmek

ölüyorum tanrım

dayanılacak gibi değil sancısı bu ağrının

bu bilmek

görmek

inceliyor hissediyorum

kopmayacak bile olsa

kopsun istiyorum

hakiki bir yalnızlık yaşadıgım

en koyusu renklerinden

kaygısı sana kalsın

ben taşımaktan yoruldum

her zaman doğru çıkan

rüyalar gormekten yoruldum

bilmek istemiyorum artık

her sabah başka bir hayata uyanmak

oynamak

ne ucuz bir riyakarlıktır bu senin karsında

bunada kabul

ben pes ettim

gerisi senin

en zayıf yerimden yakaladın beni

buysa istediğin

tamam

üstü kalsın çaresizliğimin...

Gönderi tarihi:

ne kadarını yerine koyabilrsin

kaybettiklerinin

yada ne kadarını telafi edebilrsin

ayrı geçen günlerimizin

bu kadarmı öfke duyuyordun bana

bu kadarmı nefret ettin severken...

bana bağlandıkça

kopup gitmeyi öğrenmişsin

beni bırakırken

içindeki küçük kızı avutmayı

hangi adam öpebildi seni benim kadar

hangisi anlayabildi her sustuğunda

konuşmak istediklerini...

hangisinin koynunda uyanmak daha güzeldi

en soğuk sabahında, hiçbilmediğimiz bir şehrin

ayrılık düşüncesi aklında

sımsıkı sarılırken...

 

ne kadarını yerine koyabileceksin

bunca zaman kaybının tek başımıza

doldurmaya çalıştıkça içimizdeki boşlukları

yabancı yüzlere gülümseyerek

ve oynamaya çalışarak yalandan aşk oyunlarıyla

kaygısını kendi içinde büyütüp

büyüdükçe derininde kaybolduğumuz girdaptı yalnızlık

içimizdeki ateşleri başka gözlerin yaşıyla söndürmeye çalışırken

girdiğimiz günahlar için

hangi tanrı affedecek bizi?

 

telafisi varmı bunun

kısacık hayatımızın

birbirimizden ayrı geçen günlerinin

birbirimizden ayrı yaşadıklarımızın

yalnız gidilen filmlerin,

yalnız yenilen akşam yemeklerinin,

tek başına uyanılan sabahların,

birbirimize söyleyemediğimiz sevda sözlerinin,

belkide en ağırı

çok isteyipte bir türlü

hani keşke şimdiki aklım olsaydı diyerek başlanılan

yaşanılırken anlamını bilemedigimiz

geçmiş zamanların...

ne kadarını telafi edebiliriz bundan sonra

benim ihtiyarlığım

senin yorgunluğun

birlikteyken ne çabuk tükettik birbirimizi

belkide daha fazla acı cekmeyelim diye

bırakıp gittiğinde beni

ne kadarını oldurduk

hiç olmaz dediklerimizin...

hayat devammı ediyor şimdi?

yoksa daha iyi rol yapmayımı öğrendik...

her gece uyumadan önce düşlüyordun ya beni,

benden sonra uyumak için

hala izliyormusun o eski siyah beyaz filmleri...

Gönderi tarihi:

çoktan sabah olmalıydı

geçip gitmeliydi zaman

bunca uğraşla

yorulmalıydı insan

yokluğunda avunmak için bahaneler ararken

 

kafayı bulup sızmalıydı

ne içecek içki kaldı şişelerde

nede söyleyecek söz dilimin ucunda

geçen her dakikada silinirken aklımdan

bir yanım nasılda diretiyor unutmamak için

senle geçen günleri

 

yüzsüzlüğün lüzümu yok utanmalı

ama neden

ne kadar erkekçeydi bir kadın arkasından

ağlamak

susarsam eğer adammı diyeceklerdi?

parmaklamı gösterilicem

yalnız ama gururlu

kalsın

seninle ve zavallı olmayı seçiyorum

daha zoruna razıyım

tükürdüğümü yalamayı...

ve ağlamayı

bir erkek nasıl ağlıyorsa öyle...

çocuk kalmayı

her dayak yediğinde canı yansada

silip akan burnunu koluna

kocaman bir gülümseme yüzümde

yinede yapışıp eteğine

ayrılmamayı....

Gönderi tarihi:

artık melek değilim

kanatlarımdan vazgectim düşerken dünyaya

gözlerimi açarken ruhumdan

insan olarak doğabilmek için

masumiyetimi yitirdim önce

sonra cesaretimi

kirlendi beyaz giysiler içindeki tenim

sesim kalınlaştı ardından

duyamaz oldum tanrımı

ayırt edemiyordum artık siyah ve beyazı

gri bir gökyüzü altında yaşamayı öğrendim

beyaz bulutların üzerinde

süzülüp dururken

zaman hapishanesine düşmemişken daha

hakkımda asılsız suclamalarda bulunmuyordu kimse

ben yüz kızartıcı sucları üstlendim

kimse önemsemiyordu benden başka yaşamayı

ben ölebilmek için bu dünyaya geldim...

 

artık melek değilim...

anne masallarında anlatılan

masum bebek değilim artık

hızlı bir ergenlikten sonra

büyük adam olmayı öğrendim

kadın nedir bilmezken

şehvetten titremeyi

ve yazabilmeyi öğrendim

konuşamazken daha...

susmayı öğrendim..

acı çekmeyi

cennetinden düşmüş tanrının

başka bir meleği severken....

umut etmeyi ve beklemeyi öğrendim

beklemek gelecek sona katlanabilmek için

bir halta yaramıyorken

ve isyan etmeyi

kendi seçimlerimin sonuclarına

katlanamıyorken

ağlamayı öğrendim önce

farkettiğimde ağırlığını pişmanlığın

sonra gülmeyi

kısıtlanmış zamanlarda

dizlerimin üzerinde sürünmeyi öğrendim

unutup süzülmeyi bulutların arasında...

ve düşmeyi

bir daha kalkamamak kesinleşirken...

 

artık melek değilim

beyaz kanatlardan vazgecerken

güçsüz kollarla hayata tutunmayı öğrendim

geniş zamanda yaşamak varken

geçmiş zamanları hatırlayıp

gelecek zamanları kirletmeyi öğrendim..

unutamamayı

ve anımsamayı

ve korkmayı vurulup daha derine düşmekten

yaşamak isterken delice

ölmeyi öğrendim

ölmek sıradan günlere paylastırılırken...

Gönderi tarihi:

bir fırtına kopar önce

insan yorulup bekler bir köşede

yanıbasında bir yabancı

eski çağların özlemiyle

adam akıllı bir sevda dilenir farkında olmadan

aklını yitirmiş gibi sanki yıllar önce

mezopatamyadan bu yana

yerleşememiş hicbiryere

ait olamamış kayıp ruhu girdiği bedenlerde

hep bir eksiklik

kendi boşluğunu içinde doldururken

daha büyük boşluklar yaratmış...

doymamış bir türlü

bir türlü aklı almamış bu hesap tutmazlığı

çok sevmiş hatta

çok sevilmiş bir zaman

kendi eliyle ittirmiş sunulanı

çok isyankarlıkta bulunmuş

iflah olmamış

bir fırtına kopmuş sonra

tozu dumana katan

kaybolmuş karanlıkta

bir daha eskisi gibi olamamış

çok yorulmuş

yığılmış bir kuytuya

son bir sigara yakmış

katlanılmazı zor geldikçe

yaşamanın böylesi

ruhuna kızdıkça

kendi bedenini cezalandırmış...

özlememiş kimseyi

unutuldukça her an

ve beklememiş

beklemekten nasır tutarken elleri

dokunamamış kendinde daha fazla

özlerken eski sevgiliyi

ağlamıyormuş artık

ağlamak

geri getirmezken bekleneni

bir sırrın gizemini çözerken

başka bir sırra kadem basmış

yalan çıkmış söyleyenleri

kabul görmemiş bir türlü

ayıp sanmış

ertelemiş sevda sözlerini

aklı başına geldiginde

zaman akıp kaçmış

bir fırtınaya tutulmuş

atmış kendini kuytu bir köşeye

yanındaki tuhaf yabancı

açılmış pandoranın kutusu

yayılmış her yanına karamsarlık

gün ortasında gölgesiz kalmış..

kimse inanmamış olan bitene

o anlatmaya çalıştıkça

dibe batmış

yanacağını bile bile

en büyük günaha kanmış

öleceğini bile bile

dünyaya gelmeyi göze almış....

Gönderi tarihi:

kadın gülümsüyor

basit bir mutluluk karsısında

açıveriyor kollarını

öpmek istiyor uzanıp

sevdiğinin dudaklarından

ansızın uyanıyor

 

kadın ağlıyor

içinde biriktirdiği

yarım kalmışlıkları

dahada derine itiyor

söyleyemediklerini

susuyor

insanlar anlamıyor

nasıl olurda bir kadının

yalnız kalacağını

oysa avuclarında bir adam eli

sığıntı gibi yasarken bir hayatı

kadının gözleri dalıyor

bir akşam üstü

mutfağından izlerken

sokağından gelip geçenleri...

 

kadın anlıyor

elinden gelen bu kadar

ahh birde hayallerine söz gecirebilseydi

tutabilseydi içindeki ürkek kız çocugunu

kaçıp gitmesin diye

yabancı adamların peşinden

uyarabilseydi de

ne kadar sözü geçerdi

bir erkegin kadını olduktan sonra

ne kadar ciddiye alınırdı artık

her akşam üstü tv izleyip

yemek yapma sorumluluğunu

iyi bir iş sanarak...

 

kadın ağlıyordu

yetmiyordu çünkü ona sunulan

hayat adı altında

seçmemiştiki yaşadığını

babasının en güzel kızı

annesinin kıyamadığı

el adamının koynunda

doğuracak cocuklarının anası...

 

kadın vazgeciyordu

önce hayal kurmaktan

sonra

yaşamaktan

önce kendini sevmekten vazgeciyordu

sonra bakıp güzel olmaktan

öpmekten vazgeciyordu

öpüldüğünde hissettiği

kalp çarpıntısından

böyle bir dunyaya uyanmaktan korkuyordu her sabah

gecesinde teslim olmaktan

sevmekten vazgeciyordu kadın

kapanmıyordu yaraları

üstün körü yapılan pansumanlardan

bırakıyordu sonra

evinin tozunu alıyor

yemeklerini yapıyor

çamasırlarını yıkıyor

ve cocuklarını doguruyordu adamın

başka birşey gelmiyordu elinden

her sabah yeniden kalkıp yatagından

yaşamaya çabalıyor

yaşamak başka birşeydi artık

ağır geliyordu farkına varmak

çok istedikleriyle

elde edemedikleri arasında sıkışıp kalmak...

Gönderi tarihi:

dayatıyorken adamlıgımı bir kadına

bu kadar açken

şehvetin pençesinde

kıvranıyorlen

öpülmeye aç

kurumus dudaklarımda fısıltılar

konuşmaya çalışırken

tarifi yok

ucuz bir zavallılık takınıp

büyük adammış gibi rol yapmayı

becerememiş oynamayı ilk cıktıgı sahnede yuhlanmış

cesareti kırılmış

kırılmışta

yeniden başlamış oynamaya

daha iyi oynamış

korkmadan rezil olmaktan

susmamış

sussa

adam diyecekler

ağlamış zırıl zırıl

salya sümük yüzü gözü ıpıslak

yinede vazgecmemiş istemekten

çok sevişsede başka kadınlarla

ilk öptüğü kadının tadı damağında

silinmemiş

yazdıkça artmış özlemi

yazmadan durmamış

bir bağımlı gibi

kanına karıştıkça afyonu

başka gün aramamış uyanmak için

başka güneş ısınmak için

sırılsıklam üşümüş oysa

hayat bir numara büyük gelmiş bedenine

aklı almamış

kaçıp gitmek istemiş

bir türlü

dizlerinde derman kalmamış

yıkılmış olduğu yerde

celladından merhamet dilenmiş

çok ağlamış

ağlamak ayıp değilmiş o zamanlarda

sevgilisi insafa gelsin diye

hep alttan almış

bir türlü olmamış

akıl verenlerinin arasında

hicbirine kulak asmamış

tutmak istemiş zamanı

zaman ona aldırmadan

her an canını almak için

görmezden gelmiş

çok büyümüş ama

elleri küçük kalmış

tutamamış sevgilisini ellerini

hepsi bir ruyaymış bunların

uyandıgında ne kokusu kalmış

nede ürpertisi teninde

gercekle hayal arasında sıkışmış

Gönderi tarihi:

şehvetle yanıyorken

gunahkar cocuklarıydık biz tanrının

yüzsüzlük edip kovulmuş cennetinden

çokça ihmal edilmiş

ama bu ihmalkarlıktan şikayeti olmayan

gönüllü bir teslim oluşun ardından

alacağı cezalara aldırmayan

hayatı parmak uclarında yasayan

aciz ruhlardık biz

elimizde ne varsa sonuna kadar kullanan

bir kalem, yazılsı bir ten

bir sevişmeden arda kalan

buğulu kelimelerdi

ne güzel bir kadındın sen

ve ben ne mutlu bir erkek

çarpıntısında bir kalbin

indirip yelkenlerini

kendini kayalıklara bırakan bir tekne gibi

kırılganlıgımdan korkmuyorum

tek korum

kırıldıktan sonra bir daha asla

açılamamak derinlerine eskisi gibi

kaybolamamak maviliğinde

gri sisli bir dunyada uyanmak

sanki çok ruyadan mutlu uyanabiliyormuş gibi

senin koynunda uyanılan sabahları

kokun üzerimde çıkılan sokakları

göze almak tek basına yürümeyi...

öp beni şimdi

inkar et tüm seviştigin erkekleri

beni hatırla

sil geçmişte tennde bırakılan izleri

şimdi benimle yan

küllerinden doğan

bir anka kuşu gibi....

Gönderi tarihi:

büyülü bir an başlar

kutsanmış tanrı tarafından

insan cennetin varlığına iman eder

varolmanın bilincine kavuşurken

uçuşur tuhaf düşünceler aklından

aynı bedende iki ruh olmak

yarım bırakılmış doğarken

bulsun diye diğer yarısını yaşarken

hep bir mutsuzluk bir tatminsizlik

arar durur

bekler bir süre bırakır kendini

saçma sapan rüzgarların kollarına

yorulur

bir gece ansızın

bir yabancıya vurulur

teni baska adı başka

hiç bilmediği bir şehrin sokaklarında gezer gibi

kaybolur

bildik bir söz bekler

bildik bir yüz

bir süre sonra anlarki

o diğer yarısı

bu dünyaya gelirken

diğer tarafta bıraktığı

insan tutulur

mantıklı açıklamalardan uzak

belki canı yanacak çokça

belki çok ağlayacak

belki kaybedecek sahip olduktan sonra

buna değer

aynı tende iki ruh

bir olmak

kapayacak gözlerini

bir ömür boyu mutlu olmak

hayal bile olsa

o bir an için

değecek yaşamak...

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

bir nikah törenine şahitlik ederken yakaladım kendimi
iyi günde ve kötü günde
ölüm bizi ayırıncaya dek...
bir suçüstü baskını gibi...
bütün suçlamalar aleyhimde haklı çıkarılacak..
bir mutluluğa şahit yazıldım
bir kaç mutsuzluk yok sayılacak

vatani görevini yapmakla yükümlü
ama ait olduğu vatanın hangisi olduğuna
henüz karar vermemiş bir genc gibi hissettim kendimi
kalbi isyan edip dağa çıkmış
aklı kabullenip olan biteni
o dağları korumak için
and içmiş...

kızgın bir anında küfre yeltenmiş
soğuduğunda içindeki demirler
tövbe etmiş bir faniydim yıllar önce
tanrısı tarafından kendi haline bırakılmış
çoktan seçmeli her dersten muaf
zorunlulukları asgari düzeyde
suç işlesem cezai ehliyetim yok
en sıkısı yaşadıklarımdan
yüz kızartıcı suçlar kapsamında
kınama cazasına çarptırılmış
uzun süredir dokunmadığı için kimseye
zararsız ilan edilmiş
kendi kendime konuşurken yakaladım
beni
sanki kendi kendine susmak
daha az tuhafmış gibi....

çok korunmalı bir ******* ilişki sonrası
az korunmalı ne kadar tehlikeliyse artık
bulaşacak hastalık hangisi kanıma?
ölmek zamanı sabitlenecekse bir takvim yaprağına
sabitlenmememiş olması daha mı güzel sanki?
gecenin sabahında uyanamamak düşüncesi
aklına düşmezse eğer
sanki hiç ölmeyecekmişsin gibi...

bitirilmeye değer diyordu şair
aşk en güzel yerinde yaşanıyorsa eğer...
ya bitirilmeyip buzlukta saklanan
yarın donmuş yaşamlar...
hangi yokluk zamanında çözülüp buzları
yenecek birer birer....
suyun altınamı tutmalı önce
yoksa direk ateşemi vermeli
zamanında kaybetmekten korktuğun için
almayı ertelediğin risklerin
daha güçsüzken
ve ağlıyorken yüzleşmesi...

anahtarı içinde kırılmış bir kilit gibiydi kalbim...
ne yedek anahtar işe yarıyordu
nede yeni bir çilingir
zarar vermeden açılabilmesi için...
asla eskisi gibi kalamayacaktım
belkide bu yüzden
ne zaman kapalı bir kapı görsem
tuhaf bir burukluk
o kapının ardında ne varsa artık hepsi
başka bir hayata kilitli
yeni hayatlar hep biraz
eskilerinde bozma
biraz hasarlı biraz eski
biraz yorgun biraz ürkek
elinde anahtarı tutan her kadına karşı
biraz daha mesafeli....

Gönderi tarihi:

bir sevgini esaretinde

özgürlük söylemleriyle

ne mutlu bir köleliktir o

aşkın pençesinde

asıl bilmece bumuydu yoksa

cevabı sorusunda gizli

 

bir insanı sevmek

verdiği acıyla

ıstırapla ve mutlulukla

insanı sevmek insan olduğu için

kabullenip büyüklere özgü bir efendilikle

yakılıp yıkılmaya karşı durmak yerine

geri çekilmek

bu kadar çok severken

vazgeçebilmek

 

göze almak bu yenilgiyi

utancı hissetmek

gururu ayaklar altına almak

yalamak belki tükürdüğünü

ağlarken salya sümük

yalvarmak

kapanmak insafsız sahibine o dizlerin

daha derinde kaybolmayı göze almak

sanki o kadar dipte değilmişsin gibi...

 

kabul

buysa eğer sende bulacağım

daha sıkı sar beni kollarına...

kalmadıysa eğer bana yaşatacak mutluluğun

acınla avut beni

varlığını çok görüyorsan bana

yokluğunla terbiye et

gülümsediğini bilmek yeter

hiç olmamışım farzet...

Gönderi tarihi:

çoktan kaçırmıştım

köprüden önce son çıkışı...

içimdeki bu suçluluk kime karşı?

insan kendini mahküm edebilirmi

beni yargılaman izin vermek

beni terketmene

içimi rahatlatabilr mi?

zafer kazanmış bir kumandan gibi

fethederken tek tek tüm camdan kalelerini

nasılda kapılmıştım hırsımın şehvetine

oysa kime karşı savaşıyordum

dudaklarımın kenarından süzülürken salyalarım

aç bir hayvan gibi

kime saldırıyordum?

evet kazandım ben hakettim bunu !

ruhunu avuçlarımın arasına alıp

kör bir münafık gibi

yerine koyarken kendimi

tanrımın yerine

neyi yaratma cürretindeydim?

daha 'ben' bile olamıyorken...

nasıl tutabilirdim seni?

karşılık bile vermiyorken

tüm saldırılarıma...

şimdi bitti işte

ne hevesi kaldı nede şehveti

hiç bitmeyecek gibi

sonrası yokmuş gibi

yaşarken koynunda en koyusundan geceleri

bitti işte

emekli olmuş bir savaş gazisi gibi

içki sofrasında hatırlarken

miş'li geçmiş zaman zaferlerini

sıyrılıp süslü üniformalarından

tek başına huysuz bir ihtiyara dönmek gibi...

 

şimdi senin için yazıyorum bunları

senin için burdayım...

sen nasıl yanıyordun ya bir sözüm için

gecenin bir yarısı

soluğumu hissetmek için dudaklarının arasında

nasılda ağlıyordun

bunu az önce farkettim...

benim zafer sandığım

senin gönüllü teslimiyetinden başka birşey değilmiş..

benim kazandım diyerek sarhoş olduğum

senin en içten halinle fethedilşinmiş...

benim için yanıyordun sen,

ben ise yakmak için

türlü bahaneler ararken...

 

öperken güzel dudaklarını

ellerinin arasındayken huysuz aklım

paylaşırken yatağını hayallerini

bu kadar içindeyken

nasılda göremiyordum

nasılda uzaktan bakıyor

anlayamıyordum

kalbime dokunurken

ruhuma dokunurken

yeniden şekil verirken içimdeki varlığa

hayatımı değiştirirken

bağlarken beni

hayalini bile kuramayağım kadar güzel bir hayata

öyle sarhoştum ki zaferlerimle

çok geç anladım

nasıl alıştığımı kokuna

tenine

varlığına...

hoşçakal sevgilim...arkadaşım...tek istediğim...

 

bir rüyadan uyanmak gibiydi

hiç bilmediğin bir şehirde

bilmediğin insanlar arasında

giderken hayallerimi aldın

amaçlarımı

yaşama dair tutkularımı

ruhumu bıraktın

artık hangi bedene bile ait olduğunu bilemeyen...

bundan sonra bizi hatırla

yaptıklarımızı

seni gördüm

ağlarken, gülerken, eğlenirken bir akşam üstü

ve karartıp bakışlarını

düşüncelere dalarken

seni uyurken izlemek

tüm mukafatlardan daha güzeldi

gecenin bir yarısı

yaslayıp başımı göğsüne

kalbinin çarpmasını dinlemek

en güzeliydi duyduğum seslerin...

ellerini yüzümde gözlerimde hissetmek

en inanılmazıydı hayallerimin...

korkularını bilmek

beklentilerini

şüphelerini ve güçsüzlüklerini görebilmek...

ama mutluyduk biz

kısa bir süre için bile olsa

aynı rüyayı görebilmiştik...

seni seviyorum...

 

benim için sadece sen varsın...

hala ellerini tutuyorum uyumadan önce

hala başımı yasladığım sırt seninki her gece

şimdi gelip önünde diz çökmek

senden yeni bir sevda dilenmek bir işe yarasa

bir daha ayağa kalkmam

şimdi öpüp avuçlarından

son bir şans istesem

yapamam...

son dilek hakkımı

mutluğun için kullanıyorum

her nerde ve kimle istersen...

hoşçakal sevgilim

hoşçakal arkadaşım...

bunları bana yaşattığın için

teşekkür ederim...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.