Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

şu anda ne düşünüyorsunuz ?


angel_25

Önerilen İletiler

Şimdilik zamanı yiyip bitirmişsede karanlık umursama alır senden bunların yükünü/

o boşluk dolar elbet/yaralar ahh yaralar!kavim yaralarımız elbet kabuk bağlar birgün/diner yüreğin sızısı/

acı duvarını aşan bu ince tını gider! Hayat sevinilecek şeylerini tekrar sunar/biryerlerden yeni mutluluklar edinilir/o boşluk doldu sanıp sevinir sevinir seviniriz...Oysa o boşluğu dolduran durmaksızın eksilmemizdir!

 

 

Maske ölmek isteğidir sevgilim

gerisingeriye dönen etiket

bak gökyüzünde takma bulutlar

ümitlerini yükseğe ayarla

ve bataklık halılarında dinlen

ey kutsal beden

sana da gelecek sıra

pilindeki kuraklık yetmiyor değil mi

hatıranın yüksek gerilimine

başkalarının bantlarında batıp çıkıyor sesin

kağıttan intihar kuleleri

eteklerinde dipnotlarıyla devrildi tek tek

bilgisayarlarının depoladığı vahşetten çıkış alıyor

yeni bir maskenin formülleri

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 738
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Maske ölmek isteğidir sevgilim

gerisingeriye dönen etiket

bak gökyüzünde takma bulutlar

ümitlerini yükseğe ayarla

ve bataklık halılarında dinlen

ey kutsal beden

sana da gelecek sıra

pilindeki kuraklık yetmiyor değil mi

hatıranın yüksek gerilimine

başkalarının bantlarında batıp çıkıyor sesin

kağıttan intihar kuleleri

eteklerinde dipnotlarıyla devrildi tek tek

bilgisayarlarının depoladığı vahşetten çıkış alıyor

yeni bir maskenin formülleri

Sen bu hediyeyi hakediyorsun al öyleyse çocuksun sen;

 

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin

Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm

Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar

Dursam ölürüm paramparça olur dünya

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm

Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir

Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için

Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak

(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu

Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor

Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri

Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda

Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum

Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım

Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer

Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle

Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum

Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken

Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde

Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su

Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç

Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı

(Soluğunun elma kokması bundandı belki)

Bir elma kokusuna tutundum düşerken

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sağol..bi de bundayız belki de ne dersin :unsure:

 

Senin Gemilerin Camdan Sevgili

 

 

Duydum ki yine umudunu kesmişsin insanlardan,

dostluklardan...

Duydum ki yine acımaya başlamışsın kendine...

Yolunu kimselerin bilmediği, bilmek de istemediği

sevginin o hayal ülkesinde birilerini beklerken çok üşümüşsün...

İnsan ancak kendisine sevgili olabilir, diyormuşsun.

Şimdi artık yollarda ve binbir hayalin peşinde

sürüklediğin ve yıprattığın sevgine minnet borcunu ödeyecekmişsin...

Acıyan sevgini şımartacak, onu örtülere

saracakmışsın. Onu kendini güçlü ve korunaklı

olduğunu hissetmediğin hiçbir yerde ortaya çıkarmayacakmışsın...

Sevgini yırtıcı bir kuş gibi yetiştiriyormuşsun.

En iyi savunmanın saldırı olduğunu ve yokolmamak

için yoketmek gerektiğini öğretiyormuşsun ona...

Ona onu,sabırlar, merhametler ve inceliklerle değil,

hazlar, hayranlıklar ve kıskanç ilgilerle

besleneceğini vadediyormuşsun.

Her gece uyumadan önce arkasında Che

Guevera’nın resmi olan aynanla konuşuyormuşsun:

Bir sen varsın önemli olan, bir sen varsın gerçek olan...

Hem onca acıya rağmen hala güzelim...

Ve artık kendime yasaklıyorum başkalarına acımayı ve hayatın acısını...

Aynadaki nefesinin buğusunu görüyorum buradan.

Gözlerinle gözgöze gelemediğim için tutup

aynadaki buğuyu öpüyorsun.

Yaralı kendini öpüyorsun...

Çekmeceden cüzdanının çıkarıp içindeki kredi

kartlarını seyrediyorsun zoraki bir hayranlıkla.

İçinde sevgini sakladığğın kaleyi daha da

güçlendirmeyi geçiriyorsun aklından.

Kredi kartlarını yalıyorsun dilinle ve onların zehirli

tadını içine akıtıyorsun.

Bankamatikten her para çektiğinde kulağına gelen

ölüm çığlıklarına alıştırmak istiyorsun kendini böylece.

Hem senden güçsüzlerin ölümü, hem bu ölümleri

gizleyen ve bütün katliamları anında temize çeken

teknolojinin zehirli tadı sarıyor şimdi sevginin yaralarını.

Bankamatikten her para çektiğinde kulağına gelen

çocukların ve kimsesizlerin ölüm çığlıklarına

dayanamadığını hissettiğin anlar, senin için hayatta

sadece annenin babanın ve kardeşlerinin önemli

olduğunu söylüyorsun kendine ve akşam iş dönüşü

onlara hediyeler alarak evine dönüyorsun...

Ve eskiden, sevgini bir kalenin ardına saklamadan

önce sadece kendi çocuklarını sevenleri kınadığını

unutmak içinse bu defa başkaları değil kendin kanatıyorsun sevgini.

Sonra küçük, tüylü bir köpek almak istiyorsun

kendine.

Köpegi severken, kucaklarken sana acımasızlık

eden dostlarının, seni sevginin o hayal ülkesinde

yıllarca bekletip düşlerini ve ömrünü çalan

sevgililerin yüzleri geçsin istiyorsun karşından.

Onların yüzleri geçtikçe sahibin olduğun için senden

başka kimseyi sevmeyecek ve bağlanmayacak

olan köpeğine daha da sıkıca sarılmak istiyorsun, öpüp koklamak.

Kendini öper gibi, yaralı ve belki de artık hiç

iyileşmeyecek olan kendini.

Hiç iyileşmeyeceğini artık kendinden bile

saklayamadığın böyle anlarda para kazanmak

istiyorsun, iş kurup daha çok para kazanmak.

Böyle anlarda bir kalenin ardında gizlediğin

herşeye yanlışlarla dolu olsa da senden izler

taşıyan tarihine bile düşman oluyorsun.

Seni bu hale getirenlerle bir olup bu belki de artık hiç

iyileşmeyecek yaralı kendini yoketmek istiyorsun...

Sonra yorgun düşüyorsun... Artık dinlenmek istiyorsun.

Yarına daha dinlenmiş ve korkularından kurtulmuş

olarak uyanmak istiyorsun...

Ve uykuya dalmadan önce vitrinlere bıraktığın

dalğınlığın geliyor aklına...Kendine bir kez daha

acıyorsun ve bu yüzden pahalı bulup da almadığın

giysileri almaya karar veriyorsun.

Bu pahalı giysiler sayesinde ilgilerin kölesi değil,

ilgilerin merkezi olmayı istiyorsun.

Bu giysiler sayesinde sızlayan sevgilerini örtmek,

örtmek, örtmek istiyorsun. Görünmez olmak istiyorsun.

Oysa senin gemin camdan sevgili...

İşte güçlü balığın güçsüz balığı yokettiği kanlı

denizin her tarafından seni görebiliyorum...

Sadece ben değil dost düşman herkes uykuya

daldığını görebiliyoruz buradan.

Çünkü senin gemin camdan sevgili.

Sıkıntından yediğin tırnaklarının kenarlarını...

Korkulu bir rüya gördüğünde birden silkinişini...

Yaralı sevgini korumak için aldığın onca kötücül

karara rağman nasılsa hep masum kalan

sayıklamalarını görüp duyuyorum buradan...

Kaleni ve kalenin ardında sakladığın yaralı sevgini.

Boşuna saklama sevgini. Senin gibiler hiç örtünemez sevgili...

Seni bu kanlı deniz ve düşmanların da dostların da hemen tanır.

Ya benzerini bulup gidersin buralardan.

Ya da seni yokederler sevgili...

Herkes gibi ve herşeyi bilerek yaşamaszın sen

Senin gibiler örtünemez...

Bu kanlı denizde senin gemin camdan sevgili.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sağol..bi de bundayız belki de ne dersin :unsure:

 

Senin Gemilerin Camdan Sevgili

 

 

 

bi zaman dilimi için ordaydık belki sonra baktıkki günlerin paslı yüzünde hayat durmadan yeni dersler veriyor yeni insanlarla...bu şehir öldürüyor beni!kentlerin günleri bulanık bide bunu oku ...

 

 

 

Günlerin Bulanık Sularında

 

 

 

Kalabalık,

kabarık şehir;

çok şehir,

çok beton,

yok: İnsan…

 

Çok: Şehir;

hiç: İnsan!

 

Sevgileri güneşte çekmiş, ruhları eprimiş

ve ihanetlerini cüzdanlarıyla besleyen hiç insanlar,

geldiler; milli piyango ve otobüs biletleriyle

kürdanlarıyla, balgamlarıyla, ayakkabı bağlarıyla

nüfus cüzdanlarıyla, “kazı kazan”larıyla,

visa kartlarıyla, maskeleriyle, markalarıyla…

Güneşin heybetine bakmadan

ve aldırmadan rüzgârın zarafetine...

 

Birer küfe gibiydi omuzlarında hayat;

her biri kendince yokuşlarda,

her biri amansız yokoluşlarda,

şarkıları yankısız,

aşkları unutuşlarda...

Kapanıp gündüzlerin ıssız odalarına;

hepsi çürük akşamlardan

ve bayat sayımlardan kalma (!)

 

Geldiler,

göğe bakmadan,

dokunamadan o uzak ovalara

telaşla,

günlerin bulanık sularında...

 

Hiç insan,

sabahın köşesinde

kusmuş şehrin şanına;

sabahlar akşamına,

adamlar aşklarına,

kusmuş günlerin bulanık sularında.

Sevgisiz kaldık, sevgisiz kaldık

kısacık Nisan akşamlarında...

 

Şimdi hızla yırtılan aşiretlerden

aşüfteler, kalpazanlar ve ateistler çıkaran ülkem,

savur beni şu pusun, ayazın ortasına,

çıkarıp sığ sulardan yakıştır okyanuslara

ve kavuştur o eski masal kahramanlarına...

Çünkü böyle bir raunt isyan, beş rekat hüzün

Yetmiyor haziran akşamlarında...

 

Şimdi parklar fesleğen kokarken

yoksullar soluk soluğa;

fıskıyeler upuzun,

taşıtlar süratle otobanlarda;

telaşla,

herkes günlerin bulanık sularında...

 

Oysa hepimizin gidebileceği bir vadi olmalıydı…

 

Artık ömürlerimiz bu tükürülmüş bulvarlara kanar

Ve rüyalarımızda bir görünür bir kaybolur serin pınarlar;

bu yüzden yaktığımız bütün kibrit çöpleri

en çok da içimizde yanar ha yanar...

 

 

Kalabalık,

kabarık şehir;

çok şehir,

çok beton,

yok: İnsan...

 

Çok: Şehir;

hiç: İnsan!

 

Hiç

insan;

doyumsuz,

tedirgin,

korkak...

Sabırsız,

tutkusuz,

kaypak...

 

 

Şimdi herkes yüreğinin avlusuna bir servi kadar.

Rüyalarında bir görünür bir kaybolur ormanlar.

Uyanınca, irileşen boşlukları ihanetle tamamlar...

 

H

i

ç

 

i

n

s

a

n: Yitmiş günlerin bulanık sularında…

Sadece elbiseler sürüklüyor ardında..

 

coşkusuz, aşksız kaldık

Kaldık...

Bu kısacık temmuz akşamlarında…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hiç birşey düşünmek istemiyorum..taki arı duru bir istem olşuncaya değin.. o absurt doktrinleriyle doldurarak zihnimi , empozelerini acımasızca..hiç usanmadan..yardırarak hayatı..sörf eder gibi derinlerinde..en masumumu acıtırken..insanlığının ve onurluluğunun ayyuka çıkmışlığı karşısındaki sarhoşluğuyla, büyüklerimin ve beni sevenlerin..çook uzaklarında, en ırak halinde kalabalıklığımın..hora teper iken ben kendimle..işte gelir arı duru bir istem..ve arkasından düşünülmesi gereken...kendimi sevmişliğim...acılarımı yontmuşluğumla çevirdiğim o görkemli parıltı..bir karıncanın taşıdığı ,görkemli kötülük ateşini söndürmek için bir avuç su..ateşe etki edemeyecek su ama karıncanın saffını belirleyeceği o kutsal an.ve ben şimdi gidiyorum..içimdeki o görkemli kötülük ateşine bir avuç su dökecek karıncaya..susuz çöller tarif etmeye..yangınlığıma serpilecek bir anlık serinlik dahada depreştiricisi olacaktır kötülüğün..yanan kötülüktür içimde..ben mavi denizlere saldım iyiliklerimi..içimde yanan kötülük ateşlerinde tutuşmasınlar diyeee..ahh..arı duru istem biraz daha mı iyilik salmalı mavi denizlere..taşar kabarır gönlüm..hora teperim sabahlarımda..güneşi karşılamalı biri..akşamda uğurlamalı biri mavi denizleri..babam güneş annem denizdir benim..tüm yanılsamalardan öteye..gerçekliğin kalbindedir kırmızı gül üm..hora teperim onlar için..hora teper coşarım..ellerinde kırmızı güller taşıyanlar için.. -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir
Bu başlık cevaplara kapatılmıştır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.