Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Allahın varlığının bilimsel ispatı


usahin

Önerilen İletiler

"Bizim burada yapmaya çalışacağımız şey, bütün temel inanç ve peşin hükümlerden sıyrılarak bir yaratıcının var olduğunu, olmasının gerekliliğini hatta zorunluluğunu tamamen bilimsel olarak ve aklen tespit ve ispat etmektir. Allah akılla bilinemez diyenlerin tam tersini söylüyoruz ve iddia ediyoruz ve ispatlıyoruz ki Allah akılla inkar edilemez."

 

 

Allah var diyenler, kendinize lütfen şu soruyu sorun: "Evet, ben Allaha inanıyorum fakat acaba bunu ispatlayabilir miyim? Hiç olmazsa kendi aklıma bunu kanıtlayabilir miyim? Eğer cevabınız hayırsa bu çok önemli bir eksiklik değil mi? Sırf müslüman bir ülkede sırf müslüman bir anne babanın evladı olarak doğduğunuz için onları takliden müslüman olmak inanın çok kolay. Ama sizin kutsalınızı ve Allah’ı inkar eden biriyle karşılaştığınızda bütün benliğinizle inandığınız Allahı anlatamamak onun var olduğunu haykıramamak çünkü kendinizi bile ikna edememiş olmak içinizi burkmayacak mı? Ya da belki sizi de şüphelerin kıyısına kadar getirip inançsızlık uçurumuna bırakmayacak mı? Yoksa siz de bu ispatlanacak bir şey değildir buna sadece inanılır diyenlerden misiniz? Eğer bu cevap sizi tatmin ediyorsa söyleyecek sözüm yok.

Allah yok diyenler, O’na inanmayanlar lütfen siz de zahmet edip bir bakın bu web sitesine. Yapılan ispattan sonra hala söyleyecek sözünüz varsa bekliyor olacağım. Sitenin iletişim bölümünden bana ulaşabilirsiniz. İddia ediyorum ki bu ispatla inkarcılığın beli kırılmıştır. Ve Allahı aklen ve bilimsel olarak inkar etmek imkansızdır. Artık olsa olsa sizinki yalnızca bir göz kapama olabilir. Ama unutmayın gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Bizim burada yapmaya çalışacağımız şey, bütün temel inanç ve peşin hükümlerden sıyrılarak bir yaratıcının var olduğunu, olmasının gerekliliğini hatta zorunluluğunu tamamen bilimsel olarak ve aklen tespit ve ispat etmektir. Allah akılla bilinemez diyenlerin tam tersini söylüyoruz ve iddia ediyoruz ve ispatlıyoruz ki Allah akılla inkar edilemez."

 

Bu cümleler http://www.geldeinanma.com/'>http://www.geldeinanma.com/ sitesinin ilk sayfasından aldığım bir paragraftır.

 

Allah var diyenler, kendinize lütfen şu soruyu sorun: "Evet, ben Allaha inanıyorum fakat acaba bunu ispatlayabilir miyim? Hiç olmazsa kendi aklıma bunu kanıtlayabilir miyim? Eğer cevabınız hayırsa bu çok önemli bir eksiklik değil mi? Sırf müslüman bir ülkede sırf müslüman bir anne babanın evladı olarak doğduğunuz için onları takliden müslüman olmak inanın çok kolay. Ama sizin kutsalınızı ve Allah’ı inkar eden biriyle karşılaştığınızda bütün benliğinizle inandığınız Allahı anlatamamak onun var olduğunu haykıramamak çünkü kendinizi bile ikna edememiş olmak içinizi burkmayacak mı? Ya da belki sizi de şüphelerin kıyısına kadar getirip inançsızlık uçurumuna bırakmayacak mı? Yoksa siz de bu ispatlanacak bir şey değildir buna sadece inanılır diyenlerden misiniz? Eğer bu cevap sizi tatmin ediyorsa söyleyecek sözüm yok. Yok eğer bu cevap sizi de benim gibi tatmin etmiyorsa http://www.geldeinanma.com/ sitesine bir göz atmanızı önemle tavsiye ederim.

 

Allah yok diyenler, O’na inanmayanlar lütfen siz de zahmet edip bir bakın bu web sitesine. Yapılan ispattan sonra hala söyleyecek sözünüz varsa bekliyor olacağım. Sitenin iletişim bölümünden bana ulaşabilirsiniz. İddia ediyorum ki bu ispatla inkarcılığın beli kırılmıştır. Ve Allahı aklen ve bilimsel olarak inkar etmek imkansızdır. Artık olsa olsa sizinki yalnızca bir göz kapama olabilir. Ama unutmayın gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar.

 

 

Sevgili Usahin ;

 

Merhaba. Nasılsınız Efendim.

Öncelikle Aramıza Hoşgeldiniz.

 

Eğer Kabul Buyurursanız,

 

Uzun Süredir Forum da Bulunuyor Olmam, ve Dini Konular Ana Başlığını Kendime Mecra Olarak Kabul Etmiş Olmam Hasebiyle,

Siz e, Belkide Haddim Olmayarak, Küçük ama Ehemmiyetli Olabilecek Tavsiyeler de Bulunmak İstiyorum.

Bu Cüretimi, Şimdiden Hoş ve Mazur Görünüz.

 

Öncelikle,

Forum da Yazmaya Başlamak Adına, Dini Konular Ana Başlığı nın Uygun Bir Yer Olmadığı Kanısındayım.

Yani Dini Konular da ki, İlk Besmeleyi Çekmeden Önce, Forum un Sakinlerine Bir Merhaba Demek, Siz i,

Başlaması Muhtemel Dostluklar Adına, Çok Daha Potansiyel Bir Aday Haline Getirecektir.

Bu Merhaba nın Dile Getirileceği Bölüm İse,

''Ben Geldim, Buradan Başlayabilirsiniz, Birbirimizi Tanıyalım'' İsimli Ana Başlık Olarak Belirlenmiştir.

 

Bir de, Belkide Bu, Siz in İçin Tasarlanmış Bir Öngörü Olmamakla Birlikte, Yinede Bir Gerçektir ki ;

Biz Burada Öyle Çok ve Renkli Üyelerimizle Tanıştık ki ,

 

Çok Hızlı ve Heyecanlı Bir Başlangıç Yapmış, Aynı Anda Onlarca Kişiyle, Farklı Bölümlerde, Çeşitli Tartışmalara Katılıp,

Bir Müddet Böylece Aynı Nabız ve Tansiyon Değerlerini Koruyabilmiş, Lakin Neticede,

Çok Çabuk Yorulup, ''Tartışmalar ınız da, Paylaşımlar ınız da Sizin Olsun, Ben Gidiyorum'' Diyerek,

Belki Hatta, Bunu İfade Etme Fırsatı Dahi Bulamadan, Ayrılıp Giden Dostlarımız Oldu.

 

Her Ne İse,

Başta da Vurgulamış Olduğum Üzere, Yukarıdaki Cümleleri, Sizin Adınıza Bir Öngörü Olarak Değerlendirmiyorum.

Ve, Lütfen Bu İadeler, Yine Sizin İçin, Umut Kaybı na Sebebiyet Vermesin.

Biz, Kesinlikle Sizin Cesaretinizi Kırmak, ve Baştan Demoralize Olmanızı Sağlamak İstemiyoruz.

 

Lütfen Bizi, Yalnızca, Aynı Kaldırımda, Bir Kaç Adım Önünüzde Yürüyen, Ve Sizden Önce Ayağı Takılıp Sendeleyen,

Ve Başkalarının da Aynı Talihsizliği Yaşamaması Adına, Kendince Küçük İkazat ve Temenniler de Bulunan Bir Dost Olarak Nitelendiriniz.

 

Sanıyorum ki, Şimdilik Bu Kadarı Kafidir. Siz i Daha Fazla ve Gereksiz Meşgul Etmemek Adına, Noktalıyorum.

 

Sevgiyle ve Sağlıcakla Kalın.

 

Hürmet ve Muhabbet İle.

 

 

Pek Nakıs ve Pürkusur ve Dualarınıza Ziyadesiyle Muhtaç Biraderiniz, Doğan Gülbudak

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili AED ;

 

Öncelikle Tüm Yazılanlar Arasından, Bu Cümlenin Kayda Değer Görülüp, Titizlikle Ele Alınması,

Bizi Ziyadesiyle Onurlandırmıştır.

 

Bu Nazik Tutumunuz Adına Siz e Taltif ve Tebrik ler imiz i Sunuyoruz Efendim.

 

Gelelim Kaynak Göstermeden Kullanmak Duyarsızlığını Gösterdiğim Şu Kıymettar Cümleye ;

 

Pek Nakıs ve Pürkusur ve Dualarınıza Ziyadesiyle Muhtaç Biraderiniz, Doğan Gülbudak

 

Evet. Bu Cümle, Daha da Doğrusu, Bu Üslup ve Bu İfade, Tümüyle Asrın Mütefekkir i ne Aittir.

 

Sanırım Bu Yanıt, Ardından Hazırlanmakta Olan Yeni Bir Soru yu Taşıyacak Gündem e ,

 

Asrın Mütefekkir i Kimdir ?

 

Tüm Ruh-u Canım la İlan Ediyorum ki ; O ''BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'' dir.

 

 

Saygılarımla. Doğan Gülbudak

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Usahin ;

 

Merhaba. Nasılsınız Efendim.

Öncelikle Aramıza Hoşgeldiniz.

 

Eğer Kabul Buyurursanız,

 

Uzun Süredir Forum da Bulunuyor Olmam, ve Dini Konular Ana Başlığını Kendime Mecra Olarak Kabul Etmiş Olmam Hasebiyle,

Siz e, Belkide Haddim Olmayarak, Küçük ama Ehemmiyetli Olabilecek Tavsiyeler de Bulunmak İstiyorum.

Bu Cüretimi, Şimdiden Hoş ve Mazur Görünüz.

 

Öncelikle,

Forum da Yazmaya Başlamak Adına, Dini Konular Ana Başlığı nın Uygun Bir Yer Olmadığı Kanısındayım.

Yani Dini Konular da ki, İlk Besmeleyi Çekmeden Önce, Forum un Sakinlerine Bir Merhaba Demek, Siz i,

Başlaması Muhtemel Dostluklar Adına, Çok Daha Potansiyel Bir Aday Haline Getirecektir.

Bu Merhaba nın Dile Getirileceği Bölüm İse,

''Ben Geldim, Buradan Başlayabilirsiniz, Birbirimizi Tanıyalım'' İsimli Ana Başlık Olarak Belirlenmiştir.

 

Bir de, Belkide Bu, Siz in İçin Tasarlanmış Bir Öngörü Olmamakla Birlikte, Yinede Bir Gerçektir ki ;

Biz Burada Öyle Çok ve Renkli Üyelerimizle Tanıştık ki ,

 

Çok Hızlı ve Heyecanlı Bir Başlangıç Yapmış, Aynı Anda Onlarca Kişiyle, Farklı Bölümlerde, Çeşitli Tartışmalara Katılıp,

Bir Müddet Böylece Aynı Nabız ve Tansiyon Değerlerini Koruyabilmiş, Lakin Neticede,

Çok Çabuk Yorulup, ''Tartışmalar ınız da, Paylaşımlar ınız da Sizin Olsun, Ben Gidiyorum'' Diyerek,

Belki Hatta, Bunu İfade Etme Fırsatı Dahi Bulamadan, Ayrılıp Giden Dostlarımız Oldu.

 

Her Ne İse,

Başta da Vurgulamış Olduğum Üzere, Yukarıdaki Cümleleri, Sizin Adınıza Bir Öngörü Olarak Değerlendirmiyorum.

Ve, Lütfen Bu İadeler, Yine Sizin İçin, Umut Kaybı na Sebebiyet Vermesin.

Biz, Kesinlikle Sizin Cesaretinizi Kırmak, ve Baştan Demoralize Olmanızı Sağlamak İstemiyoruz.

 

Lütfen Bizi, Yalnızca, Aynı Kaldırımda, Bir Kaç Adım Önünüzde Yürüyen, Ve Sizden Önce Ayağı Takılıp Sendeleyen,

Ve Başkalarının da Aynı Talihsizliği Yaşamaması Adına, Kendince Küçük İkazat ve Temenniler de Bulunan Bir Dost Olarak Nitelendiriniz.

 

Sanıyorum ki, Şimdilik Bu Kadarı Kafidir. Siz i Daha Fazla ve Gereksiz Meşgul Etmemek Adına, Noktalıyorum.

 

Sevgiyle ve Sağlıcakla Kalın.

 

Hürmet ve Muhabbet İle.

 

 

Pek Nakıs ve Pürkusur ve Dualarınıza Ziyadesiyle Muhtaç Biraderiniz, Doğan Gülbudak

 

 

Sevgili Doğan Gülbudak kardeşim,

 

Yaptığınız uyarı niteliğindeki açıklamalarınızdan dolayı çok teşekkür ederim. Ancak bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına burada bir iki şeyi söylemeyi gerekli görüyorum;

Öncelikle benim amacım ne "dostluklar kurmak" ne "nabzı ve tansiyonu yüksek" ateşli bir başlangıç yapmak ne de herhangi bir tartışmaya dahil olup burada kalıcı olmak. Zaten sizin de kolayca anladığınız gibi bu foruma da bu tür ortamlara da alabildiğine yabancıyım.

 

Peki senin niyetin nedir o zaman diye soracaksınız. Hemen anlatayım.

 

Sizin nabzı yüksek bir başlangıç olarak gördüğünüzü varsaydığım ilk mesajımın tansiyonunun yüksek olduğu doğrudur. İtiraf edeyim ki ateşi bilinçli olarak yükseltilmiştir ve kışkırtma amaçlıdır ki insanlar merak etsinler ve böylece bahsettiğim siteye girip meramımı anlasınlar. Bakın bu kadar açık ve net. Çünkü hem uzun uzadıya uğraşmak için vaktim müsait değil hem de bu tür tartışmalar alevlendiğinde insanların aklını değil hissiyatını kullandığını ve anlatmak istediğiniz şeyi anlasa da kabullenmediğini düşünüyorum. Yani, kısa bir çaba ile olabildince etkili bir sonuç almaktır maksadım. E buna siz işin kolayına kaçmakta diyebilirsiniz.

 

Neyse fazla uzattım galiba. İlginize tekrar teşekkür ederim tecrübeli ve yardımsever arkadaşım

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli Doğan Gülbudak,

 

Nurs köyünden Said, yani Saidi Nursi, yani Said Okur..

Molla Fetullah Efendinin "Bediüzzaman" (kendi zamanının en iyisi,mükemmeli) sıfatını verdiği

Bitlisli , Kürt kökenli (islamcı yanını kürt kökeninden ön planda tutan) adına Nurculuk tarikatı

oluşturulan bu inandığı dine yeni yorumlar geitrmeye cesaret edebilecek kadar derin çalışmalar

yapmış beyni büyük islam adamı..

 

Bu insanın edebi gücü,yazma kabiliyeti ve hissiyat derinliği benim için de tartışmasızdır.

Onun yaşamındaki kırılma noktaları( Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetine

girmesi, şeyh said isyanında isyana katılmayarak,türk milletinin islamın müdafisi olduğunu

belirtip kılıç çekilmemesi gerektiğini savunması) onun tarihsel kişiliğini daha da anlamlı

hale getirmiştir...

 

Dolayısıyla yukardaki güzel cümlenin ona ait olduğunu öğrenmek beni şaşırtmamıştır,

sevindirmiştir..

 

++++

 

Biz bilimsel materyalistler, her insanı,tarihsel koşulları ve çevresiyle beraber,yaşadığı

şartlarından koparmadan değerlendiririz..Ancak bu şekilde raslantı olan ile zorunlu olan

arasındaki diyalektik bağlantı ortaya konabilir.

o tarihsel kişiliği daha derinliğine anlamak ve kavramak için subjektif sis perdesini kaldırırız.

Subjektif sis perdesi (öznel)diyorum çünki saidi nursi bugün kendi adına kurduğu tarikatla

anılmakta ve <mürid>leri bulunmaktadır.

 

Said nursinin gençliğinin geçtiği dönem henüz cumhuriyetin kurulmadığı dönemdir..

onun idealinde henüz <Medresetüz-Zehra> vardır ; yani fen bilimleriyle İslami ilimlerin

birlikte okutulacağı, idealindeki üniversite..

bu üniversite yani Medresetüz-Zehra'nın Arapça, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere üç dilde

eğitim yapacak ve mısırdaki el ezher üniversitesinin kardeşi olacaktır..

 

Saidi nursinin aldığı eğitime bakacak olursak ilk eğitimin ağabeyi molla abdullahtan

dokuz yaşında alıyor; beş yıl süren esas eğitimim ise Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi,

Mir Said Veli Medresesi, Molla Fethullah Efendi Medreselerindedir..

İşte bu maddi bağ ,yani böyle gelişmiş bir beynin böyle bir çevrede bulunması

(Abdulkadir geylani gibi kişilikler),ağabeyi ve medreselerde aldığı dini eğitimler saidi

nursinin yaşamında <zorunlu>sonuçlara yol açan <raslantı>lardır..

kısaca saidi nursi de tüm tarihsel kişilikler gibi yaşadığı şartların bir ürünüdür..

 

++++

 

saidi nursi bu yazıya şimdilik sığmamakla birlikte

(istenirse konu üzerinde tartışmaya devam edebiliriz)

burada sadece saidi nursinin <bir yaradanın gönderdiği bir çeşit elçi>değil

<o dönemin tarihsel koşulların

bir ürünü> olması anlamında bu yazıma konu olmuştur.

ayrıca belirteyim ki nur risaleleri üzerinde; niçin anlaşılamadığı hakkında

biraz kafa yormak istiyorum..

Acaba çok üzt düzey derinliği olan çalışmalarmı,yoksa,normal tasavvuf söylemlerimi?

<mürid> nurcular nasıl bir yaşamın özlemi içindedirler?

bu konularda katkınız olursa seve seve dinlerim..

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili AED ;

 

Çok Şükür,

Neyseki Korktuğum Olmadı. ve Kaygılarım Yersiz Çıktı.

 

Ne Mutlu Siz e ki ,

 

Tarihsel Kişlikleri İncelemek Adına,

Bulunduğunuz Alanı Tam da Ortasından Kalın Bir Çizgi İle Ortadan İkiye Ayırmak Sureti ile,

Pasifize ve Edilgen Yapıda Bile Olsa, Maksad Dışı Oluşması Muhtemel Bir Bölücülüğe,

Taraf Değilsiniz.

 

Bu Gibi Karakterler İle, Yani Avam Lisanı ile İfade Edilmesi Gerekirse,

Tüm Sosyal Çevresini, ''Bizim Gibiler, ve Ötekiler'' Çerçevesi nde Kategorize Edebilmeyi,

''Entellektüel Olmak'' Zannedecek Kadar '' Zeki ve Kültürlü..! '' İnsanlar ile,

Her Nedense Karşılaşmak Öyle Olası ki Şimdilerde.

 

Her Ne İse ,

 

Giriş te de Belirttiğim Üzere, İyiki de, Yalnızca Bir Kabus Görmüşüm.

 

Sizinle, Daha Paylaşılası Çook Paydalarımız Olacak, Bunu Hissedebiliyorum Şimdiden.

 

Lakin, Şimdilik Biraz İzin Verin Olur mu ?

 

İşyerinde Ancak Bu Kadar ı Oluyor. Elimdeki Çalışmayı Bitirip Hemen Döneceğim.

 

Sevgiyle ve Sağlıcakla Kalın.

 

 

Saygılarımla. Doğan Gülbudak

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 yıl sonra...

Biraz eski bir konu lakin ben bilimsel bir ispat göremedim.. Konu sahibi de en son üç yıl önce girmiş. Arkasından yaptığı şey gerçekten güzel bir çalışma olmuş diyebiliyorum. Kendisi burada olsaydı da göremediğim veya anlayamadığım bilimsel ispatları sorabilseydim..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mantık kuralları ve bilimsel veriler kullanılarak güzel bir yazı yazılmış bir yaratıcının olması gerekliliği konusunda.Lakin bu ispata ''Allah'ın varlığı''nın bilimsel ispatı demek günümüzdeki pozitifist bilim anlayışı çerçevesinde değerlendirildiğinde ''Allah'ı somut olarak deneysel faaliyetlerle görünür kılmak demektir.Peki yazıda yapılan bu mu, değil.Yazıda felsefe yapılmış ki hala ''yaratıcı'' konusu felsefenin alanından çıkıp bilimin alanına inebilmiş vaya bilim bir yaratıcının varlığını yokluğunu anlayabilecek derecede evren dediğimiz sistemdeki bütün bilgiyi gününüzde çözmüş/çözebilecek aşamada değil.''Allah'ın günümüz biliminde ispatı demek ''Allah''ı somutlaştırmak, deneylerle ispatlamak demek, mümkün mü bu?

 

Yazıda mantık ve bilimsel verilerden hareketle evrenin kendiliğinden, bilinçsiz maddenin kendisinin var etmesi felsefi düşüncesi karşısında kendiliğinden var olmadığı, bir bilincin,aklın var etmiş olacağı ve var edenin de maddenin kendisinin olmadığı düşüncesi felsefi düzeyde tutarlı,ayrıntılı ve destekli bir şekilde savunulmuş.

 

Yazımı burada kesmek zorundayım,düşüncelerimi geniş bir zamanda ifade etmeye çalışacağım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mantık kuralları ve bilimsel veriler kullanılarak güzel bir yazı yazılmış bir yaratıcının olması gerekliliği konusunda.Lakin bu ispata ''Allah'ın varlığı''nın bilimsel ispatı demek günümüzdeki pozitifist bilim anlayışı çerçevesinde değerlendirildiğinde ''Allah'ı somut olarak deneysel faaliyetlerle görünür kılmak demektir.Peki yazıda yapılan bu mu, değil.Yazıda felsefe yapılmış ki hala ''yaratıcı'' konusu felsefenin alanından çıkıp bilimin alanına inebilmiş vaya bilim bir yaratıcının varlığını yokluğunu anlayabilecek derecede evren dediğimiz sistemdeki bütün bilgiyi gününüzde çözmüş/çözebilecek aşamada değil.''Allah'ın günümüz biliminde ispatı demek ''Allah''ı somutlaştırmak, deneylerle ispatlamak demek, mümkün mü bu?

 

Yazıda mantık ve bilimsel verilerden hareketle evrenin kendiliğinden, bilinçsiz maddenin kendisinin var etmesi felsefi düşüncesi karşısında kendiliğinden var olmadığı, bir bilincin,aklın var etmiş olacağı ve var edenin de maddenin kendisinin olmadığı düşüncesi felsefi düzeyde tutarlı,ayrıntılı ve destekli bir şekilde savunulmuş.

 

Yazımı burada kesmek zorundayım,düşüncelerimi geniş bir zamanda ifade etmeye çalışacağım...

Aklıma her gelen var olmak zorundadır diye bir şey çıkar o halde karşımıza.. Şuan yeşil puntolu, mavi çizgili, canı istediğinde burnundan sizin daha önce hiç bilmediğiniz bir meyve çıkarabilen, ağladığında da karadelik yapan bir canlı geldi. Bu oldu mu? Bence oldu. Kim yokluğunu ispat edebilir ki? Ne de olsa bir insan düşünebiliyorsa o şey olmak zorunda. İnsan başka türlü düşünemez. Ayrıca teknoloji hala bu canlıyı bulabilecek seviyeye erişemedi üzgünüm. Bulunmayana kadar erişememiş olacak diyip sıyrılmak da güzel olur. Allah dediğimiz şey düşüncemizdedir. Bunun neyini nasıl ispat edebilir ki Allah olmayan herhangi biri? İspat edilebilen bir şey zaten Allah olamaz. İşte bu da ayrı bir paradoks. Tıpkı Allah'ın kendi kendini yok edebilecek daha güçlü bir şey yaratıp yaratamayacağına benzer bir paradoks. Oysa olmadığını ben şöyle ispat ediyorum. Her şeyden ve bildiğimiz bilmediğimiz her şeyden daha üstün olan paradoksal sistem açıklarını aşabilecek olandır. Oysa ki şuan aşabilen bir varlık veya olgu olmadığından Allah'ın varlığını değil ancak yokluğunu bir ispat etmiş oluruz. O da bir dereceye kadar.. Tamamen ispat edemeyiz. Sonuçta bir düşüncedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aklıma her gelen var olmak zorundadır diye bir şey çıkar o halde karşımıza.. Şuan yeşil puntolu, mavi çizgili, canı istediğinde burnundan sizin daha önce hiç bilmediğiniz bir meyve çıkarabilen, ağladığında da karadelik yapan bir canlı geldi. Bu oldu mu? Bence oldu. Kim yokluğunu ispat edebilir ki? Ne de olsa bir insan düşünebiliyorsa o şey olmak zorunda. İnsan başka türlü düşünemez. Ayrıca teknoloji hala bu canlıyı bulabilecek seviyeye erişemedi üzgünüm. Bulunmayana kadar erişememiş olacak diyip sıyrılmak da güzel olur. Allah dediğimiz şey düşüncemizdedir. Bunun neyini nasıl ispat edebilir ki Allah olmayan herhangi biri? İspat edilebilen bir şey zaten Allah olamaz. İşte bu da ayrı bir paradoks. Tıpkı Allah'ın kendi kendini yok edebilecek daha güçlü bir şey yaratıp yaratamayacağına benzer bir paradoks. Oysa olmadığını ben şöyle ispat ediyorum. Her şeyden ve bildiğimiz bilmediğimiz her şeyden daha üstün olan paradoksal sistem açıklarını aşabilecek olandır. Oysa ki şuan aşabilen bir varlık veya olgu olmadığından Allah'ın varlığını değil ancak yokluğunu bir ispat etmiş oluruz. O da bir dereceye kadar.. Tamamen ispat edemeyiz. Sonuçta bir düşüncedir.

 

Kısa yazımı anlaşılır yazdığımı düşünüyordum oysa,lakin anladıklarınız benim anlattıklarım değil.Benim yazımdan ''Aklıma her gelen olmak zorundadır.'' şeklinde bir yargıyı çıkarmanız ilginç.Ben bilimsel ispatı yapılmamış ama aklımızda var olan bir algının kesinlikle var olması gerekliliği veya bunun bilimsel temellerinin olduğu düşüncesini ifade etmedim ki bu tarz bir düşüncenin doğruluğunu veya yanlışlığını değerlendirebileceğimi ne bir mantıki değer var ne de bilimsel veriler.

 

Allah olmayan herhangi biri,ispat edilen bir şey Allah olamaz; şeklindeki düşüncelerinizin mantıki veya bilimsel bir temeli yok.Bu cümlelerinizin doğruluğu kesin olsaydı,kesinlik kazanmış olsaydı ne burada bu tartışma yapılırdı ne de bugün ilahi dinler kalırdı ortada.Evrenin var oluş sebebi,onu var eden sebep hala muamma.

Evrenin bir yaratıcı tarafından yaratılıp yaratılmayacağı konusunda sahip olduğumuz bilgiler o derece kısıtlıyken bu bilgiler ışığında bir mantıkla, varsa Allah kendini yok edecek daha büyük bir güç yaratabilir mi düşüncesini paradoks bir düşünce olarak ortaya koyup, temellendirmesi baştan yanlış olan bu düşünceden hareketle de Allah'ın olmayacağı düşüncesine varmak mesnetsiz,havada kalan bir düşünce.

 

Şu andan bahsetmişsiniz ve şu an bildiklerimiz bilmediklerimizin ne kadarı bunu biliyor musunuz?Maddenin parçalanamayan en küçük yapı taşının atom olduğunun doğru olduğu zamanlarda,atomun da parçalanabileceği bilgisi bizim bilme alanımızın dışında dururken, atomun parçalanamayacağı bilgisi de mi kanıtlanmış oluyordu bu bilgiyle birlikte?Bakın bugün atomun parçalanabileceğini, atomdan da daha küçük yapıların yine atomun içinde olduğu bilgisine ulaştık bugün ve daha da ötesine.Bildiğimiz bilmediğimiz her şeyden üstün bir varlık olmadığından şeklinde bir düşünceyle var olduğu düşünülen bir varlığın yok olduğuna hükmetmek kendi içinde çelişen bir düşünce zaten.Bizim bilmiyor olduğumuz bir şeyin yok olduğu anlamına gelmiyor, aklımızda varsa vardır düşüncesinde de olduğu gibi.

 

Evrende var olup olmadığını bilmediğimiz bir şeyin yok olduğu ispatını yapabileceğimiz bir yöntem geliştirilmedi daha, düşünce temelinde dahi olsa.Allah'ın yok olduğunun ispatını yapmak demek, evrenin varlık sebebinin bütün bilgisine ulaşmış olmak demektir, var olduğunu ispatlamak da aynı şekilde.

 

Bu başlık altında başlığı açanın paylaştığı yazı evrenin şuursuzca,tesadüfi olaylarla var olma düşüncesine karşılık evrenin bir akıl tarafından,bilinçli olarak var edilmiş olması düşüncesini daha önce de dediğim gibi mantık kuralları ve bilimsel verilerden hareketle yapılan çıkarımlarla felsefi çerçevede anlatmış.Bu yazıda anlatılan Allah'ın var olmasının düşünce temelinde dahi olsa olma gerekliliği değil esasında.Evrende bir bilincin olması gerekliliği veya evrenin kendisinin bilinçli olduğu.Bu teze katılıyorum;lakin evrendeki bilincin Allah olduğu düşüncesi o yazının içinde yine temelsiz bir düşünce.Evrende bir düzen var,öğrendiğimiz birçok bilimsel kanun var; bu düzen,kanunlar bir bilince işaret ediyor, ya evren kendi kendini var etti ya da evreni var eden başka bir güç var.Evrenden başka bir varlık yoksa evrenin kendisi de Allah olabilir.Evrenin kendisi yaratıcıysa evrendeki bu kadar sistemli,düzenli bilgi ve bizi var eden evren bizi niye var etti sorusu anahtar soru oluyor bizim için.Hiçbir misyon yüklenmediyse bize, öylesine varsak,var edildiysek evrende hiçbir şeyin anlamı yok o halde,evrenin kendisinin bir anlamı yoktur daha da ötesinde.

 

Şimdi siz neyin yokluğunu düşüncede dahi olsa kanıtlamış oldunuz,söylediğinizin bir anlamı var mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Size göre de karşıt her görüş mesnetsiz ve havadayken daha ne diyebilirim ki azizim.. smile.png

 

Bana göre karşıt her görüş mesnetsiz değil efendim,mesneti sağlam olmayan her görüş bana göre mesnetsizdir.Başlıkta paylaşılan yazının mesnetleri sizin iki cümlelik sadece düşüncenize,siz düşündüğünüz için öyle olduğu mesnetine dayandığı için o yazıya nazaran mesnetsiz.original.gif

 

Görüşünüzdeki temellendirme hatalarını yazmaya çalıştım üstteki yazımda kısaca,sizin yazınız daha destekli,tutarlı ve mantık kuralları içinde olsaydı paylaşılan yazıda sunulan teoriden daha üstün olduğu kanısına varır ve bunu da söylerdim.Emin olun içinde tutarlılık,mantıki doğruluk olan her düşünceyi düşünmeye,irdelemeye açık bir haldeyim uzun zamandır.original.gif

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir tezin, görüşün mesnetli, dayanakli, mantıki doğruluğunun olmasının kaynağı doğa gerçekleri değil mi? Yoksa başka bir kaynak, ölçü var mı? Varsa nedir? Öğrenmek isterim.

Mesnet belirleyici bir cihaz vardır belki.. Sizinki de laf hiç böyle sorulur mu? Düşünceler bile hapsedilmiş yazık bize.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı'ya inananların genel olarak tezlerini dayandırdıkları ve ispat olarak gördükleri nokta;

Evren'in akıl almaz derecede intizam içeren bir düzene sahip olduğu ve bu hassas, aynı zamanda da muazzam dengenin ancak tanrı denen üstün bir yaratıcı ile mümkün olduğudur.

 

Doğru olduğunu farz edelim. Bizi burada tanrı fikrine götüren nedir? Böylesi karmaşık bir sistemin kendiliğinden var olamayacağı ve bir yaratıcı gerekmesi...

 

Bu durumda, kendiliğinden oluşamayacak böylesi karmaşık "Bizim Evren"'imizi yaratan tanrının, kendi zeki varlığını bizimkinden kat kat daha karmaşık ve hayal dahi edemeyeceğimiz bir sistemde sürdürdüğünü kabul etmek gerekir. Bunun adına, şimdilik kolay anlaşabilmek açısından "İlahi Evren" diyelim.

 

Düşünmeye devam edelim.

 

"Bizim Evren"'in yaratıldığı bu "İlahi Evren" doğal olarak çok çok daha karmaşık olmalıdır ki, "Bizim Evren"'i yaratabilecek kudrete sahip olsun.

 

Biraz önce "Bizim Evren"'i bile karmaşıklığından dolayı kendiliğinden oluşamaz ve bilinçli üstün bir yaratılışa muhtaç bulmuştuk.

 

O halde onu "Bizim Evren"'imizin yaratıldığı çok daha karmaşık olan "İlahi Evren" aynı mantık gereği kendi kendine oluşmuş olamaz ve çok daha kuvvetle bir yaratıcıya ihtiyaç duyar. Bu da daha kuvvetli bir Tanrı ya da bir üst ilahi sistemdir. Buna kısaca "Üst İlahi Evren" diyelim.

 

Oysa Evrenimizi karmaşık bulan ve bu yüzden yaratılmaya muhtaç gösteren dinler, daha karmaşık bir sisteme dahil olan "Tanrı"'nın yaratılmaya ihtiyacı olmadığını söylerler (Hatta Tanrının başı sonu yoktur derler) ki bu ciddi bir mantık hatasıdır ve kendi içinde tam anlamıyla çelişir. Eğer karmaşık diye bir sistemin kendiliğinden oluşamayacağına inanıyorsanız, bu karmaşık sistemi yaratabilecek zeka ve donanıma sahip olan, bundan çok daha karmaşık tanrısal sistemin kendiliğinden hiç be hiç oluşamayacağına inanma zorunluluğu ortaya çıkar (Birinci çıkmaz).

 

Bu çelişkinin farkında olan bir kısım din adamı, bu noktanın net olmadığını, daha üst ilahi sistemler varsa da bundan dinde söz edilmediğini söylerler. Böylece daha üst tanrıya kapı aralarlar. Fakat bu sefer de "Tanrı tektir" önermesi önlerine çıkar ve tanrının tanrısı var ise bu da tanrının tek olmadığı sonucunu doğurur (İkinci çıkmaz).

 

Hadi bu "Tanrı'nın tekilliği" kavramının yanlış anlaşıldığı ve tanrımızın bulunduğu "İlahi Evren"'de, bizim evreni yaratanın tek varlık olduğunu ve buna da "Tanrı" dediğimizi farz ederek mantığa uydurup bu çıkmazı aşalım. Bu kabulde aynı zamanda "Tanrı"'yı yaratan "Üst İlahi Evren"'i kabul etmek zorunda kalırız.

 

Bu ise işi içinden çıkılmaz hale getirir. Zira, bu "Üst İlahi Evren"'i giderek artan karmaşıklık olgusu sebebiyle yaratması gereken, "Daha Üst İlahi Evren"'e muhtaç bırakır.

 

Ve bu böylece devam eder gider.

 

Sonuç; giderek karmaşıklaşmasından dolayı, kendiliğinden oluşması imkansızlaşan ve sonsuza dek daha da kompleksleşen ve muazzamlaşan yaratıcı evrenlere ihtiyaç duyulan kısır bir döngüdür.

 

Yani yaratıcımızın, daha zeki ve kompleks yaratıcısının, daha da zeki ve kompleks yaratıcısının, çok daha da zeki ve kompleks yaratıcısının, pek çok kat daha da zeki ve kompleks yaratıcısının, .............yaratıcısının, diye sonsuza dek sürüp giden bir gereklilik hali ortaya çıkar.

 

Bu durum ise çözümlenemez mantıksal bir sorun demektir.

 

Bu da, "Bizim Evren"'imizin kendiliğinden oluşamayacak kadar karmaşık ve mükemmel bir düzene sahip olduğu gerekçesiyle bir "Yaratıcı" gerekliliği savını kesin olarak geçersiz kılar.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

elbette ,

 

ayni kaynakta , kabul etmeyenlerin olucagi zaten bildirlmis ...

 

Kabul eden bazi insanlarin kabul ettikleri seyin sandiklari seyle uzaktan yakindan alakasinin olmadigi bile bildirilmis ...

 

Is kabul etmeyeni elestirmekte degil , kendini elestrmekte ... Allahin sistemi adildir , bi ateist Allah katinda bi cubbeliden ustundur de herkes tersine gorur ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

elbette ,

 

ayni kaynakta , kabul etmeyenlerin olucagi zaten bildirlmis ...

 

Kabul eden bazi insanlarin kabul ettikleri seyin sandiklari seyle uzaktan yakindan alakasinin olmadigi bile bildirilmis ...

 

Is kabul etmeyeni elestirmekte degil , kendini elestrmekte ... Allahin sistemi adildir , bi ateist Allah katinda bi cubbeliden ustundur de herkes tersine gorur ...

Bu akşam forumda bu cümlenizle alakalı bir başka üyenin sorularını gördüm. Çelişkilerle alakalıydı. Hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'nde belirttiği herkesin kendisinden sorumlu olduğu hususuna, Hz. Adem'in ve Hz. Havva'nın cezalarını neden çocukları çekiyor diye gayet doğru bir soru vardı. Bu bir adalet örneği değil.. Tabii ki derseniz, Adem ve Havva sadece semboldür, insanlığın tümünü ifade eder belki derim. Ancak kutsal kitaplarda onlar gayet kişiselleştirilerek anlatılıyor. Hatta bire bir işledikleri günah tarif edilip, cezaları ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Demek ki sembol değil kişi meselesidir. Peki ben öz babamdan bile sorumlu tutulmazken, kutsal kitaplara göre olan ilk babamdan sorumlu tutuluyorum? Allah'ın sistemi nasıl bu biçimde adildir? Allah evvel ve ezelse, teknik olarak her şeyimi bilmekte ve ne kadar hür iradem olursa olsun ne yapacağım bilinmektedir. Zira Allah mekan ve zaman kavramına bağlı değildir. Olan ve olmayan tek zamanda mevcuttur onun için. O halde yaşanması da gerekmeyen bir sınav sürecine ne gerek var? Zira O her şeyi bilen olduğuna göre bizim hayal edemeyeceğimiz bir simülasyon uygulama yetisine sahiptir. Demek istediğim bizim için limitli sunulmuş her hangi bir zaman ve mekanda bir şey yaşamak zorunda bile değilken, olanın ve olmayanın da sonuçları belliyken, neden bir imtihan var? Hadi imtihan bir sebepten olduysa da (diyelim tekamül) bunun nasıl ve neden cezası var? Sonuç olarak Allah'ın sisteminde belirttiğiniz adalet nerededir? Ezbere 99 ve nice sıfatı yüklemek pekala olsun da bunlar mantıksızdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Bir tezin, görüşün mesnetli, dayanakli, mantıki doğruluğunun olmasının kaynağı doğa gerçekleri değil mi? Yoksa başka bir kaynak, ölçü var mı? Varsa nedir? Öğrenmek isterim.

 

İmzanızda kullandığınız '' İspatsız olan her şey boştur...'' düşüncesi de boş bir düşünce, doluysa ispatlayın!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı'ya inananların genel olarak tezlerini dayandırdıkları ve ispat olarak gördükleri nokta;

Evren'in akıl almaz derecede intizam içeren bir düzene sahip olduğu ve bu hassas, aynı zamanda da muazzam dengenin ancak tanrı denen üstün bir yaratıcı ile mümkün olduğudur.

 

 

Sonuç; giderek karmaşıklaşmasından dolayı, kendiliğinden oluşması imkansızlaşan ve sonsuza dek daha da kompleksleşen ve muazzamlaşan yaratıcı evrenlere ihtiyaç duyulan kısır bir döngüdür.

 

Yani yaratıcımızın, daha zeki ve kompleks yaratıcısının, daha da zeki ve kompleks yaratıcısının, çok daha da zeki ve kompleks yaratıcısının, pek çok kat daha da zeki ve kompleks yaratıcısının, .............yaratıcısının, diye sonsuza dek sürüp giden bir gereklilik hali ortaya çıkar.

 

Bu durum ise çözümlenemez mantıksal bir sorun demektir.

 

Bu da, "Bizim Evren"'imizin kendiliğinden oluşamayacak kadar karmaşık ve mükemmel bir düzene sahip olduğu gerekçesiyle bir "Yaratıcı" gerekliliği savını kesin olarak geçersiz kılar.

 

Saygılar...

 

''...Bu da, "Bizim Evren"'imizin kendiliğinden oluşamayacak kadar karmaşık ve mükemmel bir düzene sahip olduğu gerekçesiyle bir "Yaratıcı" gerekliliği savını kesin olarak geçersiz kılar.''Bu cümlenizdeki evrenin kendiliğinden oluşamayacak kadar karmaşık ve mükemmel bir düzene sahip olduğu gerekçesini yazınızın başında doğru kabul edelim varsayımından hareketle bir yaratıcının yokluğu çıkarımına dayandırmanız doğru bir çıkarım değil bence.Cümledeki gerekçeyi doğru kabul ederseniz bu gerekçe bir yaratıcının olması düşüncesini doğurur, yokluğunu değil.Çünkü yaratıcının varlığına delil olarak gösterilen düşünce evrendeki düzenlilik, muazzam sistemli yapı.Bu gerekçeyi bir yaratıcının yokluğu düşüncesine bağlamak bilinen mantık kurallarının dışına çıkmak, karşılığı olmayan bir mantık sistemi zemininde düşünmek olur.

 

Siz bir yaratıcının yokluğunu,yok olması gerektiğini eğer iddia edildiği gibi her şeyi yaratan bir tanrı varsa onu da yaratan bir üst bilinç, güç olmalı düşüncesi kabulünden hareketle savunuyorsunuz.Evreni yaratan bir yaratıcının olması gerekliliği düşüncesiyle biri yarattıysa o nasıl var oldu düşüncesi aynı anlamı taşıyan düşünceler değildir.Evreni var eden bir tanrının, bilincin kabulü düşüncesini onu da var eden bir bilinç olmalı, varsa bu sonsuza kadar gider(sonsuz neyse artık?) düşüncesiyle yanlışlamak fikri sebep-sonuç ilişkilendirmesinde birbiriyle örtüşecek anlamlar ve düşünce bağlılığı içermiyor.İnanç bağlamında bir yaratıcıyı kabul edip onun ötesine düşünceyi götürmemek, o noktada durmak tanrının var olması gerektiği düşüncesini mantıki bir gerekçe olan evrendeki düzen,sistemi var eden bir güç olmalı düşüncesiyle tanrıya kadar getirip orada bitirmek gerekçeyi zayıflatıyor ve doğmatikleştiriyor tabiatıyla.Bu düşüncenin ötesine geçip madem bir tanrı var peki o nasıl var oldu sorusundan hareketle bu sorunun cevabını bulamamak da bir tanrının(yaratıcının) yok olması gerekliliğine delil değil.

 

Peki evren dediğimiz bu güç nedir,mahiyeti nedir?Bir dine veya din dışı bir düşünceye inanıyorsanız/inanırsanız odur şimdilik anlamı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu akşam forumda bu cümlenizle alakalı bir başka üyenin sorularını gördüm. Çelişkilerle alakalıydı. Hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'nde belirttiği herkesin kendisinden sorumlu olduğu hususuna, Hz. Adem'in ve Hz. Havva'nın cezalarını neden çocukları çekiyor diye gayet doğru bir soru vardı. Bu bir adalet örneği değil.. Tabii ki derseniz, Adem ve Havva sadece semboldür, insanlığın tümünü ifade eder belki derim. Ancak kutsal kitaplarda onlar gayet kişiselleştirilerek anlatılıyor. Hatta bire bir işledikleri günah tarif edilip, cezaları ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Demek ki sembol değil kişi meselesidir. Peki ben öz babamdan bile sorumlu tutulmazken, kutsal kitaplara göre olan ilk babamdan sorumlu tutuluyorum? Allah'ın sistemi nasıl bu biçimde adildir? Allah evvel ve ezelse, teknik olarak her şeyimi bilmekte ve ne kadar hür iradem olursa olsun ne yapacağım bilinmektedir. Zira Allah mekan ve zaman kavramına bağlı değildir. Olan ve olmayan tek zamanda mevcuttur onun için. O halde yaşanması da gerekmeyen bir sınav sürecine ne gerek var? Zira O her şeyi bilen olduğuna göre bizim hayal edemeyeceğimiz bir simülasyon uygulama yetisine sahiptir. Demek istediğim bizim için limitli sunulmuş her hangi bir zaman ve mekanda bir şey yaşamak zorunda bile değilken, olanın ve olmayanın da sonuçları belliyken, neden bir imtihan var? Hadi imtihan bir sebepten olduysa da (diyelim tekamül) bunun nasıl ve neden cezası var? Sonuç olarak Allah'ın sisteminde belirttiğiniz adalet nerededir? Ezbere 99 ve nice sıfatı yüklemek pekala olsun da bunlar mantıksızdır.

 

Benim de bir türlü anlamadığım, anlam veremediğim inançla ilgili konulardan biri de ''sınav'' mevzusu.Bildiğimiz anlamda sınav bir sonucu görmek için yapılır.En azından biz bu amaca yönelik yapıyoruz çünkü biz zamana,mekana bağımlıyız ve şu andan sonrasıyla ilgili bütün bilgilere sahip değiliz.İnanç bağlamında bu dünyada bir sınava tabi tutuluyorsak yaratıcı yarattıklarının kendine inanıp inanmayacaklarını bilmediği için mi sınav yapıyor, bilmediği bir şeyi öğrenmeye çalışıyor demek yaratıcının olmuş ve olacakları bilme sıfatıyla çelişen bir durum oluşturuyor.Bu noktada şu cevap veriliyor kitabın içinden değil inançlı insanların aklının çıkarımı bir düşünceyle ''Eğer Allah sınava tabi tutmadan herkesi cennet veya cehenneme koysaydı o zaman da itiraz eden olurdu.'' Bu cevap çok naif, çok basit ve sığ bir düşünce.Bu düşünceyi kabul edersek başka bir çelişki oluştururuz yine inancımızla.Yaratıcı yarattığının itirazından mı korkuyor ki kendisi için bitmiş bizim için devam eden bir sınavı yapmaya gerek duymadan kendi bildiği sonuca göre davransın?Bu düşünceyle de yaratıcıya başka bir eksiklik atfediyoruz bizim itirazımız etme durumumuzdan ''çekinerek'' bildiği bir şeyi bizim de yaşamamızı isteyerek itiraz etme hakkımızı saf dışı bıraktı.

 

Bu haliyle tatmin etmekten öte bir hâl oluşuyor, bahsedilen sınavın kendi mantığıyla da uyuşmuyor.Bu durumu kapsayıcı, kendi içinde tutarlı olarak açıklayabileni görmedim, okumadım da.Bu noktada tasavvuf anlayışına girersek ''Gizli bir hazineydim bilinmek istedim.'' kutsi hadis olarak kabul edilen düşüncesi sınavdan öte daha farklı bir anlamda daha doğru gelecek bir düşünce oluşturuyor.Esasında amaç sınav değil bu hadisten hareketle düşünce üretecek olursak.Bizimle kendini temaşa ediyor düşüncesi de eşdeğer başka bir düşünce.Sınav hem var hem yok gibi bir durum.Dünyaya baktığımda genel bir çerçeveyle düşündüğümde herkes her şey bizim dışımızda bir üst bilinç tarafından kendi istediği gibi oluyor, yaşanıyor.Farklı diller,renkler(ırk)farklı inançlar, iyi-kötü,doğru- yanlış,mutluluk-acı,hüzün kavramları etrafında dönen bir dünya...Olup bitenleri sığ, çelişkili anlamlar içeren bir ''sınav'' düşüncesine bağlamak beni tatmin etmiyor.Yaratıcının kendisi bu duruma gerçekten sınav mı diyor onu bilmiyorum, sınav anlayışıyla söylediği bizim anladığımız sınav mı ne anlamak lazım bilmiyorum.

 

Bildiğim bir şey var ama söylersem Aşık Veysel'in diliyle:

 

''Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece''

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

''...Bu da, "Bizim Evren"'imizin kendiliğinden oluşamayacak kadar karmaşık ve mükemmel bir düzene sahip olduğu gerekçesiyle bir "Yaratıcı" gerekliliği savını kesin olarak geçersiz kılar.''Bu cümlenizdeki evrenin kendiliğinden oluşamayacak kadar karmaşık ve mükemmel bir düzene sahip olduğu gerekçesini yazınızın başında doğru kabul edelim varsayımından hareketle bir yaratıcının yokluğu çıkarımına dayandırmanız doğru bir çıkarım değil bence.Cümledeki gerekçeyi doğru kabul ederseniz bu gerekçe bir yaratıcının olması düşüncesini doğurur, yokluğunu değil.Çünkü yaratıcının varlığına delil olarak gösterilen düşünce evrendeki düzenlilik, muazzam sistemli yapı.Bu gerekçeyi bir yaratıcının yokluğu düşüncesine bağlamak bilinen mantık kurallarının dışına çıkmak, karşılığı olmayan bir mantık sistemi zemininde düşünmek olur.

 

Siz bir yaratıcının yokluğunu,yok olması gerektiğini eğer iddia edildiği gibi her şeyi yaratan bir tanrı varsa onu da yaratan bir üst bilinç, güç olmalı düşüncesi kabulünden hareketle savunuyorsunuz.Evreni yaratan bir yaratıcının olması gerekliliği düşüncesiyle biri yarattıysa o nasıl var oldu düşüncesi aynı anlamı taşıyan düşünceler değildir.Evreni var eden bir tanrının, bilincin kabulü düşüncesini onu da var eden bir bilinç olmalı, varsa bu sonsuza kadar gider(sonsuz neyse artık?) düşüncesiyle yanlışlamak fikri sebep-sonuç ilişkilendirmesinde birbiriyle örtüşecek anlamlar ve düşünce bağlılığı içermiyor.İnanç bağlamında bir yaratıcıyı kabul edip onun ötesine düşünceyi götürmemek, o noktada durmak tanrının var olması gerektiği düşüncesini mantıki bir gerekçe olan evrendeki düzen,sistemi var eden bir güç olmalı düşüncesiyle tanrıya kadar getirip orada bitirmek gerekçeyi zayıflatıyor ve doğmatikleştiriyor tabiatıyla.Bu düşüncenin ötesine geçip madem bir tanrı var peki o nasıl var oldu sorusundan hareketle bu sorunun cevabını bulamamak da bir tanrının(yaratıcının) yok olması gerekliliğine delil değil.

 

Peki evren dediğimiz bu güç nedir,mahiyeti nedir?Bir dine veya din dışı bir düşünceye inanıyorsanız/inanırsanız odur şimdilik anlamı...

 

Sevgili Fuzuli

 

Sanırım anlattığımı tam anlayamamışsınız. Zira burada zaten tanrının yokluğuna delildir dememişim, bunu siz söylemişsiniz. Benim söylediğim ve yazımda da belirttiğim, "mevcut düzen çok karmaşık ve kompleks, o halde kendiliğinden var olamaz ve bir yaratıcıya ihtiyaç vardır ve bu bir delildir" önermesinin yanlış olduğudur. Çünkü bu durumda yaratıcının daha da kompleks özelliklere sahip olması nedeniyle, aynı önermeye göre bu yaratıcının da kendiliğinden var olamayacağı ve yaratıcısı olması gerektiğine delil olması anlamına gelir. Ve bu önerme eğer doğruysa sonsuza dek aynı gereklilik sürer. Bu da bu önermenin, "yaratıcının bir yaratıcısı olmadığı" savıyla çelişmesinden dolayı bu iki öneremeden birinin yanlış olduğunu gösterir. Yaratıcının yaratıcısı olmadığı bizzat yaratıcının kendi iddiası ise yanlış olan önerme "yeterince kompleks bir düzenin kendiliğinden var olamayacağı sebebiyle yaratıcı gerektirmesi ve bunun delili olduğu" önermesidir.

 

Ama bu yaratıcının yokluğuna delil değildir. Sadece yaratıcının varlığına ispat olarak gösterilen yollardan birinin, doğru olmadığıdır ve yaratıcı olması gerekliliğini ispat etmediğidir. Ama bu durum diğer olası kanıtlara da karşı değildir sevgili dostum.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Fuzuli

 

Sanırım anlattığımı tam anlayamamışsınız. Zira burada zaten tanrının yokluğuna delildir dememişim, bunu siz söylemişsiniz. Benim söylediğim ve yazımda da belirttiğim, "mevcut düzen çok karmaşık ve kompleks, o halde kendiliğinden var olamaz ve bir yaratıcıya ihtiyaç vardır ve bu bir delildir" önermesinin yanlış olduğudur. Çünkü bu durumda yaratıcının daha da kompleks özelliklere sahip olması nedeniyle, aynı önermeye göre bu yaratıcının da kendiliğinden var olamayacağı ve yaratıcısı olması gerektiğine delil olması anlamına gelir. Ve bu önerme eğer doğruysa sonsuza dek aynı gereklilik sürer. Bu da bu önermenin, "yaratıcının bir yaratıcısı olmadığı" savıyla çelişmesinden dolayı bu iki öneremeden birinin yanlış olduğunu gösterir. Yaratıcının yaratıcısı olmadığı bizzat yaratıcının kendi iddiası ise yanlış olan önerme "yeterince kompleks bir düzenin kendiliğinden var olamayacağı sebebiyle yaratıcı gerektirmesi ve bunun delili olduğu" önermesidir.

 

Ama bu yaratıcının yokluğuna delil değildir. Sadece yaratıcının varlığına ispat olarak gösterilen yollardan birinin, doğru olmadığıdır ve yaratıcı olması gerekliliğini ispat etmediğidir. Ama bu durum diğer olası kanıtlara da karşı değildir sevgili dostum.

 

Saygılar...

 

Okuması zevkli, açık,net bir yazı olmuş Sayın Zuhurat, aklım ve bilgim bu yazılanlara katılmaktan başka bir şey söylemiyor.Sonucun,gerçeğin ne olduğu hâlâ bir muamma olsa da...original.gif

 

Muhabbetle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 6 ay sonra...

Degil, sadece ozel bir din felsefesi olan Islam'in ilahi Allah'in insanoglunun tarihsel olarak ortaya attigi insanoglu disi ve ustu her bir Ilah'in, yaraticinin, akilli tasarimcinin v.s. bilimselligi olmaz.

 

Cunku konu ve kavramin temeli felsefeye, metafizige, dine, teolojiye dayanir. Yani bilim ve bilimsellik ile uzaktan yakindan bir bagi yoktur.

 

Buradaki tek bilimsellik, bu tip insanoglu ustu ve disi aklin ortaya attigi guclerin; insanoglu yasam ve iliski duzen ve sistem ve de kurumsallasmasindaki her turlu sosyo-psikolojik sorunsal izdusumunun gozlemi dile getirilebilir.

 

Allah, tanri v.s. konusu ne bilimin konusudur, ne de bilimseldir. Yapilandirmaci bilgi olarak ta, sosyal bilgi ve ideolojik/inancsal bilgidir. Yani gozlemi de olgusu da yanlislanabilirligi de yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.